Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Daha öncesinden tahmin ettiği gibi, takım ruhunun oluşması zaman alacak bir olguydu. Tıpkı üst üste koyulan her bir taş parçasının başta anlamsız, garabet bir yapıya benzemesi; ancak sonrasında üst üste koyulan her tuğlanın bir sonrakini tamamlaması, çimento ile birbirine yapışıp bir yapıyı oluşturması gibi. Kumun iradesi, rüzgarın çetinliği ile birleştiği zaman Suna'nın ulu toprağı her zaman iyi bir sunak olmuştu onlar için. O da bilirdi, kolay yoldan gitmeyi. Tek başına yapabileceği çok şeyi yoldaşlarıyla yaptığında, gerçekten hatalarını örtmüş, hataları örtmüştü. En doğrusu da buydu. Sunagakure'nin harcı kumdu. Kum ise onları bağlayan bir peri tozu gibiydi. Bunu tek bir gün dahi aklından çıkarmamıştı.

Kunio'nun keyfi yerindeydi. Belki de bu çocuk düşündüğünden daha dost canlısıydı. Bir noktada diğerlerinin onu yanlış değerlendirdiğini düşünmeye başlamıştı. Belki baş belası, belki gıcık bir veletti. Ancak potansiyelini yadırgayamazdı. Onunla onun anladığı dilden konuştuğunda her şeyin daha farklı olabileceğini biliyordu. Onun sözlerini gülümseyerek karşıladı. Bu tavırları onu diğerleri gibi rahatsız etmiyordu. Huyuna gitmeye kararlıydı. Hanji içlerinde en ciddi ve uyanık olanıydı. Algıları açıktı. Her harekette bir anlam, her sözde manalar arıyordu. Hep geleceği düşünüyordu. Bir sonraki adımını planlıyordu. Kasaku ise gayri nizami bir tavırla gitmek istediği yeri belli etmişti. Onu kıramazdı neticede. Adımlarını oraya yöneltecekti. Yürümeye devam ettiği esnada gözlerini Hanjiye çevirdi.

"Zamanımız var. Gerçek görevlere çıkmadan önce sizleri hazırlamam gerek. Bu biraz zaman alacaktır. Ancak başaracağınızı düşünüyorum." dedi. Neticede Hanji meraklıydı. Ancak onunla ne yapacağını konuşmak yerine hepsinin aynı zamanda, aynı şekilde ne yapacaklarını görmesi daha önemliydi. Ona bir şeylere önceden hazırlanma ya da düşünme fırsatı vermek istemiyordu. Anlık karar mekanizmasını da geliştirmeliydi. İyi bir stratejist olabilirdi ancak operasyonel kararlar shinobi hayatının neredeyse yarısını oluşturacaktı.

Köy meydanına ulaştığında tanıdık yüzleri tek tek selamladı. Onu selamlayan diğer shinobileri başıyla selamladıktan sonra bir çok insanın ardında yürüyen çocuklara dikkat kesildiğini fark etmişti. Bir şekilde bir Jounin takımı edindiğinin dedikodusu yayılacaktı zaten. Biraz gövde gösterisi gibi olmuştu ancak sorun yok. Sorano bu yükün altından da kalkacağını belli etmek istiyordu herkese. Çöl Rüzgarı Ramen Evinin yemekleri Kasaku'nun bahsettiği acılı tatlar için oldukça uygundu. Kendisi de severdi orayı. Bir Hanezawa olarak hemen her yemeği bilen ve yapabilen bir aileye mensuptu. Burada yiyebilecekleri her yemeğin çok daha kalitelisi Kartal Vadisinde pişerdi. Belki bir gün onları da davet ederdi.

Eliyle lokantayı işaret ettikten sonra kafasıyla 'buyurun' manasına gelecek davetkar bir jest yapmıştı. Ardından kapıyı aralamak üzere hareketlenmiş ve veletlerin gelmesini beklemişti. İçeri girdikten sonra garsonu selamlayacak ve uygun bir masa arayacaktı gözleri. Ardından oturacak ve çocukların da oturmasını bekleyecekti. "Ben Soba alacağım. Biraz da Gyoza. Siz de menüden ne isterseniz seçin ve siparişinizi verin." dedi hızlıca. Çocuklar siparişini verene kadar aklında ne söyleyeceğini kararlaştırmak için vakti olacaktı. Garson gelip siparişlerini aldığıktan sonra girizgah niteliğinde bir konuşma yapacaktı.

"Yemekler hazır olana kadar eğitiminizin içeriğinden bahsedeyim. Bu eğitim fiziksel yönden zorlayıcı olsa da mental gelişim ve dirence ağırlık veriyor. Görevlerinizde farklı insanlarla tanışabilirsiniz. Hayat tecrübeniz az. Onları yanlış değerlendirebilirsiniz. Gözlerinizin katlanamayacağı, zihnininizn reddedeceği sahneler görebilirsiniz. Bunlar karşısında afallamadan, donmadan hareketinize devam etmeniz önemli. Yine zor kararlar almak zorunda kalabilirsiniz. Bir şeyleri gözden çıkarıp, feda ederken; bir şeyleri kazanmak üzerine kabul etmesi zor oyunlar oynamak zorunda kalabilirsiniz. Genin olmak fiziksel kapasitenizle ya da yeteneğinizle alakalı değil. Tecrübesizliğiniz ile alakalı. O yüzden eğitimlerin amacını sorgulamadan, ne işime yarayacak ki bu demeden; ne alabiliyorsanız almaya bakmalısınız. Ancak bununla da kalmıyor..."

Cümlelerinin devamını getirmeden önce çocuklara, sonrasında da garsonun gelip gelmediğine bakacak ve tekrar konuşacaktı.

"Bireysel olarak ise, sizlere özel fiziksel programlar dağıtacağım. Yatkın olduğunuz yetenekleri daha da keskinleştirmelisiniz. Fiziksel açıdan zayıf kaldığınız yönleri güçlendirmelisiniz. Kunio Ninjutsu konusunda fena değilsin. Teknik icra seviyen ve chakra kontrolün iyi. Ancak zamanlaman ve karar mekanizmanda sıkıntı var. Nerede saldırıp, nerede çekileceğini tam bilmiyorsun gibi. Tecrübe eksikliği işte... Hanji, kuklacılık temellerinde oldukça iyisin. Bunu benim değerlendirmem doğru olur mu bilmem ama şaşırtıcı seviyede kuklana hakimsin. Ancak kuklanın fiziksel zaafları var. Şu anki haliyle onu görevlerde kullanamazsın. Geliştirmen ve temellerini sağlamlaştırman gerek. Yeni mekanizma eklemektense, onu nasıl daha stabil çalışan ve daha sağlam bir hale getiririm diye düşünmen önemli. Kasaku... Daha önce söylenmiş miydi bilmiyorum ama sen yakın dövüş konusunda fena değilsin. Hatta bu oğlanları dövebileceğini düşünüyorum. Özel olarak bu alana eğilmediysen, eğilmeni tavsiye ederim. Gücün ve hızın yerinde. Ayrıca ekip çalışmasına uyumunu da beğendim. Ancak kendine daha fazla güvenmelisin."

Tüm bu sözlerinden sonra durup biraz dinlenecekti. Bu esnada yemeklerin hazır olup olmadığını tekrardan kontrol edecekti. Yemekler gelirse, yemeleri için buyur edecekti. Bu esnada sorusu olan varsa onları dinleyecek ve cevaplamaya çalışacaktı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Lokantanın ahşap kapısı gıcırdayarak açıldığında, içeri dolan sıcak hava, baharat ve yemek kokuları arasında sizi karşılıyor. İçeri adım attığınızda, zemin boyunca uzanan ince kum izleri, Sunagakure’nin çöl dokusundan asla kopmadığınızı hissettiriyor. Garsonun samimi "Hoş geldiniz!" nidası eşliğinde, köşedeki dört kişilik alçak masaya yerleşiyorsunuz. Kenarlarında basit yastıklar, duvarlardaki kum rengi süslemeler, ortamı sıcak ama bir o kadar da dingin kılıyor.

Sen oturduğunda, Kasaku ve Hanji de saygılı bir biçimde senin etrafına geçip yerlerini alıyorlar. Diğerlerine kıyasla Kunio, sessiz kaldığını belli etse de, gözlerinde hala o sabırsız kıpırtı var. Henüz az önceki tavrına bakılırsa, kafasında dönüp duran başka düşüncelerin olduğu kesin.

Siparişlerini verdiğiniz ilk dakikalarda, senin kişisel değerlendirme sözlerin üzerine küçük bir sessizlik çöküyor, ardından Hanji ufak bir nefes alarak söze giriyor. "Sizin gibi deneyimli bir Jouninden bu düzeyde takdir görmek… inanın çok rahatladım öğretmenim. Kuklamı geliştirmek için birkaç ek fikrim var ama önce onu daha sağlamlaştırmam gerektiğini biliyorum. Ben de bunun farkındaydım aslında. Üzerinde hemen çalışmaya başlayacağım."

Söylemek istediklerinin devamı varmış gibi duruyor, ama son cümleyi tutkuyla bitiriyor. Çantasına hafifçe dokunuyor, sanki parşömendeki yarım bıraktığı çizimleri hatırlamış gibi bir ışık var gözlerinde.

Kasaku ise "Fiziksel olarak bu kadar gelişmiş olduğumu… ben fark etmemiştim. Nasıl desem… Akademide çoğu zaman tek başıma antrenman yaptım ve ne kadar iyi ya da kötü olduğumu bilmiyordum. Sevindim. Yani siz de diyorsanız ki yakın dövüşe yönelmem lazım, ben de var gücümle üstüne giderim!" diyerek sevincini belirtiyor.

Sesindeki heyecan, ruhunu ele veriyor. Ellerini dizlerinin üstüne hafifçe vuruyor, sanki kalkıp hemen koşu antrenmanına başlamak istercesine.

Kunio, kendisine yönelttiğin yorumları sükutla karşıladıysa da yüzündeki çok az bellisiz bir gülümseme, beğendiğini, hatta gurur duyduğunu ele veriyor. Bir şey söylemeye gerek duymadan sandalyenin arkasına yaslanıyor, alın bandını elinde döndürüp duruyor. Yine de, o bildik küstah tavrından ziyade, belki de kendini içinden tebrik ediyormuş gibi bir pozda.

Bu kısa sessizliğin ardından, masanın yanında gezinen garson elinde tepsisiyle beliriyor. Buharı üstünde tüten Soba, nefis kokan Gyoza ve hemen ardından üç öğrencinin de merakla beklediği ramen ve diğer siparişleri masaya konuluyor. Daha sen söze girmeden, Kunio "Oh be!" diye bir keyif nidası atıp süratle çubuklarını eline alıyor ve büyük bir lokmayı alıp yutmaya başlıyor. Hanji ve Kasaku, şaşkın bakışlarla bir an Kunio’ya dönüp sonra sana bakıyorlar, ipleri elinde olan sensin sonuçta. Sen ufak bir tebessümle omuz silkip işaret edince Kasaku ve Hanji de yemeğe dalıyor. Baharat kokuları burnunuzu doldururken, ortalığı küçük bir şapırdama ve çubukların tıklama sesleri kaplıyor.

Arada, Kasaku acılı ramenine içini titreten bir tepki veriyor. "Ay bu acı nasıl güzel bir şey ya!.. Bu kadarını beklemiyordum!" Hanji ufak bir kahkaha atıp "E sen istemiştin, fazladan iki çeşit biber eklettin." diye sakince laf çarpıyor. Yanaklarındaki hafif kızarıklık, ramenin etkisi mi yoksa hafif bir keyif ifadesi mi, belli değil.

Kunio ise sanki hiç dayak yememiş, hiç düelloya girmemiş gibi iştahla kasesinin dibini görmeye çalışıyor. Arada bir "Şu sarı boyayı nereden alabiliriz, hocam?" diye mırıldanıyor, sonra tekrar çubuğa sarılıyor. Neticede, siparişler art arda bitiyor ve doymuş midelerinizle masada tatlı bir rehavet oluşuyor.

Masadan kalkıp ödemeyi yaptıktan sonra, dükkanın ahşap kapısından yeniden kum rüzgarının vurduğu sokağa çıkıyorsunuz. Gün iyice alçalmış, gökyüzü hafif turuncu ve pembe tonlara bürünmüş durumda. Binaların kumtaşı duvarları, uzayan gölgeleriyle daha belirgin çizgiler oluşturuyor.

Hanji hafifçe eğilerek "Peki şimdi ne yapacağız öğretmenim?" diye soruyor. O an gözlerin sokağın öteki tarafına kayıyor. Az önceki kalabalık akış arasında, sabah seni ziyaret eden o esrarengiz adamın silüetini seçiyorsun. Uzun, gri pelerini, gölgeler içinde sakladığı yüzüyle yine sessizce size bakıyor. Kapüşonun içinde belirsiz kalan bakışları, bir an seninle göz göze gelince, kısa ama kesin bir jestle, avucunu yukarı çevirerek gel işareti yapıyor. Sonra, karşı sokağın dar bir aralığına yönelip gözden kayboluyor.

Gözlerini kırpıp tekrar baktığında, yanındaki gençler de senin bakışının sabitlendiğini fark ediyor. Kunio "Ne oldu?" diyor ve omzunun üstünden sokağa bakıyor, ama adamı tam seçememiş gibi duruyor. Kasaku ile Hanji de meraklı gözlerle seni inceliyor. Havanın ılık esintisi, sanki içten içe seni o gizemli yaşlı adamın peşine sürüklemek ister gibi uğulduyor. Belli ki bir sonraki adım, aniden planlananın ötesine geçecek.
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Yemekler oldukça lezzetliydi. Sorano her zaman yediklerinden söylemişti ancak çocukların da önünde böylesine zengin ve lezzetli bir menü olmasından dolayı oldukça mutluydu. Mekanın havasını sevmişti. Hep gittiği bir yer olmasa da her yeri denemek ve ziyaret etmek iyi bir deneyimdi. Hanji ve Kasaku biraz daha rahat ve kendilerini restoranın müşterisi havasına sokmuş durumdalardı. Ne kadar farklı da görünseler aslında birbirlerine benziyorlardı. Farklı tepkileri ve kişilikleri vardı ancak benzer davranış kalıplarına sahiplerdi. Uyumlu olacaklarını anlamıştı. Kunio ise daha farklıydı elbet. İçindeki kıpırtı hala devam ediyordu.

Sorano günün özetini kafasında çıkartmıştı ve onlar ile ilk fikirlerini paylaşmıştı. Bu bir kritik ya da notlama değildi. Genel izlenimler ve tavsiyelerden oluşuyordu. Kendisi de buranın bir sınıf olmadığının bilincindeydi. Geleneksel eğitim metodlarını demode bulur ve sevmezdi. Ancak onları şevklendirmek adına biraz konuşası gelmişti. Hanji ve Kasaku yine benzer tepkilerle karşılamışlardı onu. Memnun ve şevkli görünüyorlardı. Yetenekli çocuklardı. Potansiyelleri vardı. Onları zaten zorlu bir program bekliyordu. ilk günden şevklerinin bu derece yüksek olması işine gelirdi. Kunio ise dertli ve düşünceli görünüyordu. Ancak yine de yüzünde gururlu bir ifade seçmişti. Bu çocuğu daha önce kimse övmedi mi acaba? Ya da onu bir baş belası olarak görüp uzaklaştırmışlardır. Ya da ciddiye almamışlardır. Çocuk da olsa o bir shinobi. Öyle muamele görmeyi hak ediyor. En azından onun hakkında değerlendirmeleri korktuğu gibi olmamıştı. Kunio zor ama yola bir şekilde gelebilecek bir çocuk. Yola gelmese dahi kendi yolunu çizebilecek birisi. Önemli olan da bu.

Sürekli hatırlattığı şu sarı boya meselesi için de önce bir tebessümle karşılamış, ardından lokmasını yutmuştu. Su içerek boğazını temizledikten sonra ona doğru döndü. "Boyayı yapı ve hırdavat dükkanından alacaksın. Miyuki miydi.. Hiroshi miydi... Öyle bir adam var. Eve giderken sorup bul. Ancak ağaç ya da plastik boyası almayacaksın. Alın bandın metalden. Ayrıca boyanın üzerine de parlaması için cila çekmen gerekiyor. Sen dükkanı bul, alırken adam sana nasıl yapman gerektiğini tarif eder. Boyadıktan sonra tam kurumadan alın bandını takma. Sarışın olursun sonra."

Cümlesi nihayete erdiğinde tebessümünü yüzüne kondurmuş ve yemeğini yemeye devam etmişti. Çocuklarla vakit geçirmeyi zaman kaybı ya da boş vakit olarak görmüyordu. Nihayetinde işini yapıyordu. Şu an bambaşka ve tehlikeli bir görevde de olabilirdi, evde pinekliyor da olabilirdi. İş ayırmıyor ve bir şekilde bu takımı bir yere getirmenin kendisini kanıtlamanın en iyi yolu olduğuna inanıyordu. Annesinin de bir zamanlar genin takımı olmuştu ve onlar kendi akranıydı. Jounin olarak çalışıyorlardı ve hepsi harika shinobilerdi. En azından bu takımı adam edebilirse, kendisi ile gurur duyardı.

Yemeklerini bitirdikten sonra kendilerini restorandan dışarı atmışlardı. Güneşin batışı kendisini Suna sokaklarda pastel turuncu tonlarını yayarak hissettirirken Hanji'nin sorusu gelmişti. Dağıtmayı düşünüyordu. Ancak gözleri o kapüşonlu adamı tekrar seçti. Eğer bu bir yanılgı değilse, kendisini çağırıyor olmalıydı. Diğerlerinin bunu gördüğünü sanmıyordu. Bela olacağını düşünmüştü ancak bu kadar erken değil. Nasihat mı verecekti yoksa nutuk mu çekecekti? Anlamak istiyordu. Kunio'nun da kendisinin duraklaması üzerine sorusu gelmişti. Çocukları dağıtsa iyi olurdu.

"Bir şey yok! ilk gün için fazlasıyla yeterli. Yarın sizleri zorlu bir fiziksel antreman bekliyor. O sebeple şimdi evinize gidin ve güzelce dinlenin. Yarın sabah yedide aynı mekanda buluşuyoruz. Ben kaçar!" Hızlıca ardını dönmüş ve kanatlarını aniden açmıştı. Bir süre daha ilerledikten sonra omzunun ucundan Kunio'ya baktı. Onun da gideceğinden emin olmalıydı. "Boya işini unutma!" dedikten sonra biraz daha ilerledi. Arayı yeterince açtıktan sonra kanatlarını çırpacak ve havalanacaktı.

Gözüne kestirdiği en yüksek binanın çatısına iniş yapacak ve aşağıyı gözleyecekti. Kapüşonlu herif yüksek ihtimalle onu takip etmeye devam edecekti. Kendi gitmek yerine onun gelmesi daha mantıklıydı. En azından yüksekte ondan bir kaç sıfır öndeydi. Herifin yanına ulaşmasını bekleyecekti. Gelmezse göz ucuyla sokağı kontrol etmeye devam edecekti. Yanına gelirse, ilk söze giren o olacaktı.

"Hayırdır? Nasihat vermeye mi çağırdın yine? Sende nasıl bir izlenim oluşturdum bilmiyorum ama... Bir Sunagakure Jounin'ine öğüt ya da emir verecek konumda değilsin. Şu salak şakayı da bırak artık. Ne diyeceksen de ve uza. Canımı sıkmaya başladın."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Kunio, boyayla ilgili tavsiyeni duyunca yüzünde o kendine has, muzur gülümsemeyle omuz silkiyor. "Fena… Tamam, hocam, hallederiz." diyor ama sözlerinin altında memnuniyeti ve heyecanı seziliyor. Başını hafifçe geri atıyor ve "Sarı bantla gezince herkes bana bir baksın da görsün." diyor. Kasaku ve Hanji de kendi hallerinde sana saygılı bir şekilde eğilerek vedalaşıyorlar, sonra aranızda kısa bir "İyi akşamlar!" seslenişi duyuluyor. Üç genç, sokakta farklı yönlere doğru dağılıyorlar; Kunio, muhtemelen boya dükkanını aramak niyetiyle sokağın kalabalığına karışıyor, Hanji bir an kuklasının parşömenini kontrol ederek daha sakin bir yola giriyor, Kasaku ise içi içine sığmayan bir enerjiyle evinin yolunu tutuyor.

Sen de kanatlarını hafifçe açarak geriniyor, geceye yaklaşan gökyüzünün hafif esintisine kendini bırakıyorsun. Dar sokaklardan biri boyunca hızla ilerliyorsun, birkaç adım sonra uygun bir boşluk bulduğunda güçlü bir çırpışla havalanıyor ve sana en yakın, yüksek bir binanın çatısına iniş yapıyorsun. Kum rengindeki taş blokların üstünden aşağı doğru baktığında, akşam kalabalığının arasından sıyrılan uzun, gri kapüşonlu siluet sana doğru başını çeviriyor. Tıpkı tahmin ettiğin gibi, aynı yaşlı adam.

Nefesini düzenlediğin kısa anda, adamın bulunduğu nokta buğulu bir hareketle yok oluyor. Gözlerin yanılmıyorsa, bir çeşit hızlı ulaşım ya da anlık sıçrama tekniğiyle göz açıp kapayıncaya dek, çatı seviyesine çıkmış. Ansızın sırtını dönmeden hemen arkanında beliriyor. Üzerindeki pelerin ağır ve eskimiş, ama yüzü gölgede kaldığından ifadesini seçmek neredeyse imkansız.

Tam o sırada sertçe çıkışıyorsun ona. Adam, kısık ama net bir sesle konuşmaya başlıyor. Sözlerinde çölün tozlarını sırtlamış, biraz aksi, biraz klan büyüklerinden gelen o mesafeli ton seziliyor.

"Hanezawa Sorano. Kunio’nun hala hazır olmadığını göremiyor musun? Kendi klanımla dalga geçmeyi bıraktım. Ama Kazerou ailesinin itibarının zedelenmesine izin veremem. Şu haliyle bir takıma, hele hele böyle bir jounin’in yanına yakışacak düzeyde değil. Kafasına göre hareket eder, itaat etmez, söz geçirmesi mümkün olmaz."

Omuzlarını hafifçe kamburlaştırıyor, pelerinin kenarından yayılmış ince kum tanelerinin ayaklarının dibinde ufak bir girdap oluşturduğunu fark ediyorsun. Adamın nefesi düzenli, ama sesindeki tehditkar alt ton net.

"Sana tavsiyem, o delifişeği takımdan çıkar. Sana zaman verelim. Klan olarak biz onu biraz daha eğiteceğiz, disipline sokacağız. O vakit gelince tekrar ekibine almak istersen sana mani olmayız. Ama şimdi… Çok erken. Bu kontrolsüzlüğüyle, Kazerou ailesinin itibarını da zedeleyecek. Bunu istiyor musun?"

Bir an durup gölgelerin arasından sana bakıyor. Gözlerini hala seçemiyorsun ama omzunun gerisindeki pelerin, rüzgarda hafifçe dalgalanıyor. Bir adım yaklaşıyor ve sesi daha da alçak bir fısıltıya dönüşüyor.

"Kararının değişmesi için sana yardımcı olabilirim. Aramızda bir anlaşma diyelim. Sana bolca ryo… Yüklü miktarda ödeme yaparım. Klan kasasından. Gerekçe mi? Tabii ki, bu bizim meselemiz, senin de menfaatin olsun. Herkes kazansın."

Cümlesi havada asılı kalıyor. Çatının üzerinde esen ılık rüzgar, kelimelerini dağıtırken, onun sessiz bekleyişi de sürüyor. Artık doğrudan Kunio’nun takımda kalıp kalmayacağına dair açık bir rüşvet sunuyor. Gölgeler, geceyle birlikte iyice derinleşiyor, ikiniz de kum rengi şehrin üzerinde, adeta kendi gizli kapışmanızın ortasındasınız.
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Off Topic
Hanezawa Sorano, ikinci habersiz pasifliğini gerçekleştirmiştir.

Üç habersiz pasiflikte ödül eksilir, dört habersiz pasiflikte oyuncu konudan atılır. Aman dikkat!
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Beklediği noktada birazdan herifin yanına ulaşacağını hissediyordu. Sezilerinin yetişebildiği kadarıyla, hızlı birisi olmalıydı. En azından varlığını gizlemeyi biliyordu. Gri kapüşonlu adamın bir anda kafasını yukarı çevirerek, onu fark ettiğini görmüştü. Yanılmıyorsa, en az kendi seviyesinde, belki daha iyi bir seviyedeydi. Yaş olarak ondan büyük olduğunu biliyordu. Deneyimli birisiydi. Bir diğer emin olduğu şey ise bu herifin köyün içinde elini kolunu sallayarak dolaşmasından; köy shinobisi olma ihtimalinin çok yüksek oluşuydu.

Adamın yok oluşunun hemen ardından nefesini kursağında tutmuş, bir anda sezilerini devreye sokmuştu. Shunshin ya da benzeri bir teknik olmalıydı. Sorano hızıyla övünen bir shinobi olarak, adamın shunshin kullanma biçimini oldukça yüksek seviyli bulmuştu. En sonunda çatıdaydı. Ardını dönmeden onun varlığını sezmeye başlamıştı. Planladığı gibi yapmıştı ve ona resti çekmişti. Adam onu usulca dinlerken, cümlelerini tamamlamış ve onun cevabını bekler bir konuma geçmişti. Ellerini önünde bağladı ve adama doğru baktı.

İlk cümleleri sona erdiğinde adamın bir Kazerou olduğunu anlamıştı. Yani en azından herifin iddası bu yöndeydi. Kazerou klanı Suna'nın en güçlü ve varlıklı ailelerinden birisiydi. Tıpkı kendi ailesi gibi. Karşısındaki adamın deneyim seviyesini ve yaşını göz önüne aldığında bir kaç seçenek kalıyordu. Yüksek ihtimalle kendisini tanıyor, tanımasa dahi biliyordu. En azından kimliğini gizleyerek, Sorano'ya yaklaşması bu durumun Kazekage tarafından öğrenilmesinin önüne geçmesini sağlıyordu. Durum buydu. Klan içi bir meseleye bulaşmak istemese dahi, Sorano için artık Kunio yalnızca bir ekip arkadaşı değildi. Öğrencisiydi de. Onları bugün itibariyle kabul etmişti ve bu kararından ötürü memnundu. Kendi klanı da aynı istekle gelse, onları da reddederdi. Adamın kısa bir es verdikten sonra devam ettiği kelimeler ise biraz kuşku uyandırıcıydı. En azından Kunio için planları ve onu takımdan atması için para teklif etmesi bir soru işareti uyandırıyordu Sorano için. Test ediliyormuş gibi hissediyordu diğer yandan. Diğer yandan ise adamın bir Kazerou oluşu ve sözlerindeki doğruluk payını silip atıyordu.

Cümlelerine girişmeden önce ona olan güvensizliğini belli edecekti. Neticede bu herifin planı ve isteği ne olursa olsun, yüzünü dahi görmediği bir herifin sözleriyle hareket edecek birisi değildi. Bu gülünç konuşmanın ortasında dahi bulunmak vakit kaybıydı ancak bir şekilde buradan bir şeyler öğrenebilecekmiş gibi de hissediyordu. En azından Kunio için durumun aslen ne olduğunu daha iyi öğrenebilirdi.

"Tamam. Emredersiniz. Tabii ki de Kunio'yu takımımdan çıkaracağım. Derhal!"

Cümlelerini olanca ciddiliği ve hazırcevaplığıyla, ruhsuz, renksiz bir ses tonuyla zikrederken adamın göremediği suratının tam ortasına netleştirdi bakışlarını. Gözlerinin göremediği, buluşturamadığı göz bebeklerinin tam ortasına baktı dik dik. Sesindeki keskinlik dozunu arttırırken chakrasına odaklandı. Açıkca restini görüyor ve kendisi de rest çekiyordu. Tüylerini toplayarak kanatlarının heybetini geçen her saniye biraz daha arttırırken, tam kanat açıklığına ulaşıyordu. Tüm heybetiyle karşısında dikilirken, tekrar söze girişti.

"Bunu mu dememi bekliyordun... Kunio'yu eğitecek adam, öğrencisini başkasının ricası üzerine kovacak birisi mi olsun? Ya da para karşılığı gözden çıkaracak birisi mi olmalı senin gözünde? Ben bir Hanezawa'yım, zaten zenginim. Neyse... Suratını dahi görmediğim bir adamı daha fazla ciddiye almam. Daha fazla ciddiyet istiyorsan o kapüşonu çıkarırsın."

Sözlerinden hemen sonra gözünü havaya dikti. Derin bir nefes aldı. Adamın bu davranışının ve gizliliğinin sebebini öğrenmek üzereydi. Tahminleri doğru ise, bu konuşmanın ortasında hiç bulunmaması gerekiyordu zaten.

"Derdini neden Kazekage ile paylaşmıyorsun? Neticede bu takımı ayarlayan bizzat o. Bir şekilde mevzuyu benimle halletmek istediğine göre, suratını dahi göstermediğine göre... Kazekage'nin bu durumu bilmesini istemiyorsun. Çok sığ düşünüyor da olabilirim. Kunio sizin için değerliyse eğer, beni test etmek istemiş de olabilirsin. Buna alınırdım gerçi. Çok mu toy gözüktüm gözüne yoksa?"

Biraz bekledi ve tüm ciddiyeti bir anda yok oldu. Tezatlık oluşturacak bir rahatlık da yoktu sözlerinde. Ses tonu dup duru bir su gibiydi. Odaklanmıştı. Niyetinden okunacak hiç bir his yoktu. Ruhsuz bir ses tonu ile konuştu.

"Test etmek ister misin? Çünkü Kunio takımda kalıyor."


Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Adam, senin soğuk ve ısrarlı reddedişini sakince dinliyor. Yine de sözlerinin bazılarına tepki göstermek ister gibi kısa bir nefes çekiyor, ama hemen ardından ağzından çıkanlar süratle dökülüyor.

"Kazekage’nin bilmesini istemediğim falan yok. Çoktan biliyor zaten. Bu kararı bizzat sana bırakacağını ve hiçbir müdahalede bulunmayacağını söyledi. Genin takımı nihayetinde… Kazekage, Jounin’e saygı duyar. Ama biz Kazerou olarak da klan onurumuzu düşünürüz. Görüyorum ki… Hâlâ inatçısın."

Sen lafı ağzına almak üzereyken, pelerininin kapüşonunu ağır hareketlerle geriye itiyor. Belli ki suratını göstermeye pek hevesli değildi ama kararlılığını görmüş olacak ki, bu sefer gizlenmeyi bırakıyor. Karşında duranın, ne köy içinde bilinen ve itibarlı bir yüz olduğunu hatırlıyorsun ne de hikayelerinden herhangi birine denk gelmişsin. Dümdüz, orta yaşın epey üzerindeki o gri saçlı, kırışık bir çehre çıkıyor. Sol gözünün yanındaki derin yara izi haricinde bakışlarında öne çıkan başka bir detay yok.

"Koskoca Hanezawa Sorano ile şu yaşımda kavga edecek değilim. Ama… Çok büyük bir hata yapıyorsun. Bunu sakın unutma. Günü geldiğinde, Kunio’nun ne denli kontrolsüz ve tehlikeli olabileceğini göreceksin."

Son sözlerini daha fazla uzatmadan, tüm ciddiyetiyle arkasını dönüyor. Pelerini, rüzgarın hafif esintisiyle savrulurken, ağır adımlarla çatıdan inen kiremit sıralarını geçerek binanın diğer yanına yöneliyor. Kısa sürede gözden kayboluyor. Gecenin karanlığında yalnız kalmışken, hissettiğin tek şey, adamın sesi kulağında çınlarken bıraktığı uğursuz gerilim oluyor.

Tam kafandaki düşüncelerle baş başayken, gözünün ucunda beklenmedik bir ışıltı beliriyor. Havada, ürkütücü şekilde asılı duran tek bir göz. Gerçek mi yoksa bir yansıma mı, anlamak güç. Onu fark ettiğinde, göz sanki kendi iradesiyle hareket ediyor. Başka bir canlı gibi yüzüyor havada ve seni çekim gücüne alıyor. Adım adım, neler olduğunu tam idrak edemeden onu takip etmeye başlıyorsun. Zihnin odaklanmış halde, ayaklarının nereye bastığına dikkat etmeden ilerliyorsun, sanki bir rüyada gibi.

Zaman kavramı da yitiyor bu esnada. Normal şartlarda yirmi dakikayı aşkın sürecek mesafeyi, sen bir nefes alış süresince kat ediyormuş gibi hissediyorsun. Hava soğumaya, rüzgar çölün keskin esintisine dönüşmeye başladığında, tam etrafına bakınıyor ve artık köy surlarının dışında, bir kayanın yanında dikildiğini fark ediyorsun. Gördüğün manzara garip biçimde yabancı. Bilinçaltında "Nasıl buraya geldim?" diye çınlayan soru yüksek bir çekiç darbesi gibi.

Havadaki göz, sana biraz daha bakar gibi yapıyor. Derken bir anda ışığı sönüyor, hızla yere doğru düşüyor. Duraksamadan koşarak yaklaşıyorsun; tam yere değer değmez göz sanki bir damla sıvıymış gibi toprağa karışıyor. Arkasında hiçbir iz kalmamış gibi. Bir tek, toprağın üstünde belli belirsiz bir koyu leke… Yaklaşınca fark ediyorsun ki bu bir yazı.

"JISARASHI"

Kumlar, bu kelimenin çevresinde usulca toplanıyor, sanki hafif bir rüzgarla birlikte yazıyı örtmeye çalışıyorlar. Gecenin serininde, ne kadar yürüdüğünü dahi hatırlamadığın o tuhaf his ruhunu kaplıyor. Gözün hala etrafı tarıyor, belki o kapüşonlu adamı ya da başka bir silueti bulurum diye. Ama etrafta yılan gibi dolanan yalnızca sessiz bir çöl rüzgarı ve karanlık. Yazıyı okudukça, yüreğine bir gizem dalgası çöküyor. Bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmesen de içten içe hiç hayra alamet olmadığını hissediyorsun.
Off Topic
Konu tamamlanmıştır!

Ödüller:
  • 10.000 Ryo (Mesai)
  • 30 SP
Ödüllerinizi imzanıza eklemeyi unutmayın.
Locked