Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Şafağın ilk ışıkları ufka zar zor dokunurken keskin bir kapı sesi seni sarsarak uyandırıyor. Ses, evinin dinginliğinde yankılanıyor ve klanının yerleşkesinin kumtaşı duvarlarına sürtünen rüzgarın yumuşak mırıltısını kesiyor. Sırtına doğru düzgünce katlanmış kanatların, sen yükselirken hafifçe kayıyor, ağırlıklarının tanıdık hissi seni yere indiriyor. Dışarıda, kumun hafif hışırtısı Sunagakure'deki erken yaşamın kıpırdanışına işaret ediyor.
Kapıyı açtığında bir Sunagakure shinobisi karşında duruyor, köyün amblemi çelik yeleğinin üzerinde parıldıyor. Duruşu düzgün ve ifadesi resmi olsa da bir aciliyet belirtisi taşıyor. Ayaklarının dibinde hafif bir kum girdabı dans ediyor, sanki çölün kendisi onun varlığını kabul ediyormuş gibi.

"Hanezawa Sorano." diyor eğilerek. "Kazekage derhal merkez ofise gelmenizi rica ediyor. Sizinle görüşmesi gereken önemli bir konu var." Başını sallıyorsun, her ne kadar yüzünde sakin bir ifade olsa da içindeki merak uyanıyor. Şu anda sorular için zaman yok. Shinobi geri çekilip bir kez daha eğilirken shinobi kıyafetlerini alıp hazırlanmaya başlıyorsun. Adam mesajını ilettikten sonra çöl rüzgarlarının altın sarısı sisinde kayboluyor.

Dışarı çıkınca sabah havası tenine serin bir şekilde vuruyor. Sunagakure çoktan hareketlenmiş, sokaklar uğulduyor. Rüzgar Ülkesi'nin sert ve çorak basmakalıp görüntüsünden uzak olan köy, zenginlik ve canlılık hissi yayıyor. Sokakları kaplayan pürüzsüz kumtaşı sabah ışığında hafifçe parıldarken, karmaşık oymalar ve cilalı metal aksanlara sahip zarif binalar Sunagakure'nin zenginliğini yansıtıyor. Satıcılar tezgahlarını kurmuş, ipekler, mücevherler ve nadir çöl minerallerinden dövülmüş aletler satmaya hazırlanırken sesleri melodik bir ahenkle yükseliyor. Çocuklar gülüşerek ve birbirlerini kovalayarak yanlarından geçiyor, neşeleri havayı dolduruyor.

Kanatlarını geriyorsun, tüylerin ışıkta belli belirsiz parıldarken kaslarının hafifçe çekildiğini hissediyorsun. Güçlü bir sıçrayışla gökyüzüne yükseliyorsun. Uçuş hissi her zamanki gibi heyecan verici, kalabalık köyün üzerinde süzülürken rüzgar yanından hızla geçiyor. Bu görüş noktasından Sunagakure'nin ihtişamı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Altın çatılar yükselen güneşin altında parıldıyor ve merkez bölge, köyün gücü ve vizyonunun bir kanıtı olarak görkemli ve hakim yapılarıyla diğerlerinin üzerinde yükseliyor.

Köyün kalbine yaklaştıkça sokaklar genişliyor ve kalabalıklaşıyor, önemli idari binalar sıralanıyor. Kanatlarını düzgünce arkana katlayarak yürümeye başlıyorsun, adımların kararlı. Kazekage'nin ofisi merkezde duruyor, heybetli cephesi kum fırtınaları ve çöl bitki örtüsünün karmaşık gravürleriyle süslenmiş, güç ve geleneğin sembolü.

İçeride hava serin. Hafif bir kum kokusu var. Büyük giriş holü, sessiz bir telaşla hareket eden yardımcılar ve shinobilerle uğulduyor, sessiz konuşmaları arka planda kayboluyor. Kazekage'nin beklediği ana odaya yönlendiriliyorsun.

Süslü kapıları iterek açınca, Kazekage Shirogane Yui'yi büyük masasının arkasında otururken buluyorsun. Sen içeri girdiğinde başını kaldırıyor, keskin altın gözleri seni selamlarken hafifçe yumuşuyor. Siyah saçları yüksek pencerelerden süzülen güneş ışığını yakalayarak ona neredeyse ruhani bir hava veriyor. Resmi ortama rağmen, Kazekage pozisyonuyla nadiren ilişkilendirilen bir sıcaklıkla yumuşatılmış varlığı yaklaşılabilir hissettiriyor.

"Hanezawa Sorano, bu kadar kısa sürede geldiğin için teşekkür ederim." diyor dingin ama dostane bir ses tonuyla. Yaklaşman için eliyle işaret ediyor. Sen yaklaşınca masasından küçük bir klasör yığını alıyor. "Bugün senin için önemli bir gün. Sunagakure sana kendi genin takımını emanet etmeye karar verdi."

Pratik bir şekilde ilk dosyayı açıyor ve ortaya genç bir çocuğun profili çıkıyor. Yüzü ciddi, koyu renk gözleri keskin. "Shirogane Hanji." diye başlıyor Yui, ses tonu hafiften gururlu. "Kendi klanımdan. Şu anda ilk kuklası üzerinde çalışıyor ve hâlâ öğreniyor olsa da potansiyeli yadsınamaz."

İkinci dosyada parlak gözlü ve kararlı bir ifadeye sahip bir kız görülüyor. "Kasaku. Bir yetim ama kendi neslindeki en umut verici Katon kullanıcılarından biri. Becerikli, disiplinli ve kendini kanıtlamaya aç."

Sonunda, üçüncü klasörde asi saçlı, sırıtan bir çocuğun yüzü ortaya çıkıyor. "Kazerou Kunio." diye devam ediyor Yui, ses tonunda hafif bir kızgınlık var. "Fuuton tekniklerinde uzmanlaşmış. Yeteneği olağanüstü ama davranışları... zorlayıcı. Akademide bilinen bir baş belası. Güçlü bir yol göstericiye ihtiyacı var."

Dosyaları kapatıyor ve size bakıyor, bakışları sabit ama beklenti içinde. "Bu üç kişi ekibiniz için seçildi. Yeteneklerinize güveniyorum ama bu grubu yönetmek kolay olacakmış gibi davranmayacağım. Onlarla başa çıkmaya hazır mısın?"
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz. Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler.
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Tahta kapının tok sesi, yeni bir günün bir diğer habercisiyken oturduğu yerden uyuşuk bir halde doğruldu. Kanatlarını doğrulturken kafasıyla kapıyı çoktan taramaya başlamıştı. Postacının gelmesi için saat biraz erkendi. Görevli bir shinobi olmalı. Önemli bir haber olsa gerek. Az önceki uyuşukluğunu bir çırpıda üzerinden fırlattı ve kapıya doğru seri adımlarla ilerledi. Kapıyı açar açmaz önce rüzgarın hafif dokunuşları bedenini sarmalamış, ardından ağır bir uğultu kulaklarına nüfuz etmeye başlamıştı. Kumun, çölün ve rüzgarın tüm kudreti, yeni günü bir kez daha takdim ederken o da karşısındaki shinobiyi süzmeye başlamıştı. Bir süre baktıktan sonra onu pek tanımadığını fark etti. Yine de selamladı. Ardından shinobi çok fazla beklemek gibi bir lüksü olmadığını anlatır gibi, aceleyle lafa girmişti. Yui-san onu merkez ofise davet ediyordu. Bu saatte çağırdığına göre yine kanatlarını çırpması gereken bir an, arşınlaması gereken yollar olduğunu anlamıştı. Geri çekilen shinobi ile birbirlerini ahenkle, aynı anda selamladıktan sonra kapıyı usulca kapatmıştı.

Kıyafetlerinin durduğu dolaba yöneldi. Gıcırtılı kapıyı açarken aklında bazı sorular da vardı. Bir hayli olmuştu göreve çıkmayalı. Kumun ve rüzgarın ahengini, evini ve topraklarını her ne kadar sevse dahi dünyayı gezmeyi, yeni yerleri dünya gözü ile görmeyi çok seviyordu. Çıktığı her yolculuk, tanıdığı her insan, atıldığı her macerada biraz daha büyüyor, biraz daha tanıyordu kendisini. Biraz daha gelişiyor ve biraz daha adımlıyordu geleceğine. Aklında büyük planlar ve hayaller olmasa dahi bir gün bunların fazlasını elde edecekti, biliyordu.

Vadinin çıkışına yaklaştığında köyün gürültüsü kulaklarına biraz daha dolmuş ve biraz daha yaklaştırmıştı onu yeni günün şafağına. Göğe baktıktan sonra aniden kanatlarını açmıştı. Biraz gerinmiş ve dizlerini bir yay gibi bükmüştü. Sonrasında ise havalanmıştı. Gözlerini kapatmış ve ezberlediği yolun tadını çıkarmaya başlamıştı. Stresin ve kötülüğün karamsar doğasından uzak; nefis kokularla dolu gökyüzünde kısa sürecek bir yolculuğa atmıştı kendisini.

Merkeze ulaştığında çatılardan birine kondu. Hemen ardından hızlı bir şekilde kendisini yere bıraktı. Sokağa atıldığı gibi yürümeye başladı. İnsanların telaşlı hallerinden ve sokağın canlılığından köyün şimdilik nefes aldığını ve halinin iyi olduğunu anlayabiliyordu. Ezberlediği yüzleri tek tek geçiyor, ezberlediği sokak duvarlarından bir bir ilerliyordu. Geçtiği her dükkan ve işletmenin ardından hedefine biraz daha yaklaşıyordu. İşte olmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar ulaşmıştı Kazekage'nin ofisine. Tüylerini havaya karıştırırken kanatlarını da ardında katlamış, duman etmişti. Kararlı adımlarla yürürken gravürlerle süslü binanın kapısında biraz durdu. Her şey olağandı. Derin bir nefes aldıktan sonra içeriye adımladı.

Tanıdığı shinobileri başıyla selamladıktan ve gürültüye aldırmadan ilerlemeye devam ettikten kısa bir süre sonra Kazekage odasına ulaşmıştı. Büyük masasının ardında işlerine gömülmüş Yui, onu görür görmez hafif bir gülümseme ile karşılık vermişti. Örnek alınası, güçlü birisiydi Sora için. Annesinden onun hakkında dinledikleriyle büyümüş, kısa süre önce ise Jounin rütbesini ona kendi eliyle teslim etmişti. Buna karşılık, o da aynı canlılık ve sıcaklıkla selamlamıştı onu. Gülümseyen yüzüne eşlik ederek hafifçe bedenini bükmüş ve eğilerek selamlamıştı. Ardından Yui'nin sözlerini dinlemeye başladı.

İlk cümlelerinden sonra yanına yaklaştı yavaşça. Ardından görevini alacağını düşündüğü dosyalara göz gezdirdi. Lakin dosyaların renkleri ve ebatları onların standardın dışında görevler olabileceğini anlatıyordu ona. Bu kadarlık bir tecrübesi vardı sonuçta. Hemen sonrasında ise Yui'nin ağzından bakla çıkmıştı. Görevi, biraz uzun solukluydu anlaşılan. Vereceği ilk tepkinin ne olacağı ile ilgili düşünmeye pek fırsatı yoktu. Reddedebilirdi kibarca, daha öncesinde olduğu gibi. Yui de ısrarcı olabilirdi. Günün sonunda kazanan o olacaktı. Bir de... Reddetmek istiyor muydu, ondan da emin değildi. Eğlenceli olabilirdi. Neticede Jounindi artık. Çaylak bir Jounin olsa da, diğerlerinden yaşı haricinde pek bir farkı yoktu. Kendisini kanıtlamak için farklı bir yol, farklı bir patika. Ancak bu kararın aniden gelişmesi, tesadüf müydü? Bunu öğrenmeliydi.

"Gerçekten mi... Şu işe bak. Böyle aniden... Ne bileyim, nereden esti genin takımı vermek? Düşünüyorum da... Annemle konuşmuş olabilir misiniz? Yoksa tamamen sizin kararınız mı?"

Gülümsemesi yüzüne biraz daha yapıştıktan sonra, Kazekage'yi çok da merakta bırakmamakta kararlıydı. Neticede ağızdan ilk çıktığında şok edici olsa dahi, bazı kararlar aniden verilir. Garip bir şekilde Sora'nın bununla alakalı bir şikayeti oluşmamıştı. Sorumluluğu ne kadar fazla olsa da o bunun altında ezileceğini hiç düşünmüyordu. İki tane veletle başa çıkabilirdi.

Yui, klasörleri ona tek tek tanıtmaya başlamıştı bile. İlkinden bahsederken kendi akrabası olduğunu sadece isminden değil, Kazekage'nin ses tonundan da anlayabiliyordu. Gururlu bir ses. Kuklacılıkta henüz yeniydi. Çocuğun şeklini şemalini iyice kazıdı beynine. Ardından diğer klasöre geçti. Daha sert ve kararlı görünen bir kız çocuğuydu şimdiki. Yetimdi. Daha farklı bir profil gibi görünmüştü gözüne. Onun da şeklini şemalini iyice kazımıştı zihnine. Hemen sonrasında ise Yui'nin ses tonu biraz değişmişti. Dosyada diğer çocuğu gördü. Kazerou klanındandı. Oldukça yetenekli olduğundan bahsetse de, zorlayıcı davranışları olduğundan bahsetmişti. Bu esnada Sorano'nun yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.

"Bana birini hatırlattı." dedikten sonra hafifçe gülümsedi Kazekage'ye bakarak. Kendisi de pek hayırlarla anılmazdı çocukken. Fazla yaramazdı. Yui, geninlerle başa çıkıp çıkamayacağından bahsederken esasen bir soru sormuyordu. Belki hislerini, belki de tam olarak onlarla ne yapacağını anlamaya çalışıyor olsa gerek. Sorano için her ne kadar beklenmedik ve ani bir iş olsa dahi, hayatının tümden değişeceğini düşünmüyordu. Neticede bu bir işti. Öğretmenlik yapabilirdi, yol gösterici olabilirdi ya da rol model olabilirdi. Bunların hiç biri gözünü korkutmuyordu artık. Belki bir kaç sene önce olsa... Çok düşünürdü. Şimdi ise tek düşündüğü, eğlenip eğlenmeyeceği idi.

"Seçme şansım varmış gibi durmuyor. Yani.. başa çıkmak zorundayım, öyle değil mi?" dedikten sonra tekrar gülümsedi. Bu işi annesinin ayarlayıp ayarlamadığı konusunda hala merakı olsa da, bir önemi yoktu. Onun için asıl önemli olan, artık bir takımı yöneteceği için; köy nezdinde rolünün farklı olacağıydı.

"Ben Jounin olalı pek fazla olmadı. Bu kadar gençken, takım kaptanı olmam sizin için sorun yaratacak mı emin olmalıyım. Benim torpilli olduğumu düşünenler var, biliyorsunuz. Eğer sizin için sorun yoksa, benim için de yoktur." dedikten sonra Kazekage'nin önündeki dosyaları masadan tek tek aldı. Kapaklarına göz gezdirirken tekrar konuşmaya başladı.

"Çocuklara gelirsek... Düşünmem gereken bir kariyerim var. Benden tek beklediğiniz bebek bakıcılığı değildir, öyle değil mi? Onlara hızlandırılmış bir eğitim vereceğim. Seviyelerini ve yeteneklerini ölçmeliyim. Kısa süre içerisinde benimle birlikte sınır dışı görevlere çıkabilecek seviyeye gelmelerini sağlayacağım. O sebeple sizi bilgilendirmek istedim..."

Gülümsemesini hiç bozmamıştı, dozajını arttırmakla kalmamış; artık rahatsız edici bir raddeye gelmişti. Otuz iki dişiyle sırıtıyordu ve bu sırıtış yanaklarını ağrıtıyordu. Ancak Kazekage'nin tam olarak onun ne yapacağını bilmesi gerekiyordu.

"Onlara acımayacağım. Oldukça zorlu ve pratiğe dayalı bir eğitim olacak. Eğer sızlanırlarsa veya şikayet eden olursa diye söylüyorum; bunu ilk benden duyun istedim. Hatta, aklınızda bir görev varsa; onu da şimdi almam uygun olur. Eğer bahsettiğiniz kadar iyilerse, Kısa bir süre içinde gidecek seviyeye ulaşırız diye düşünüyorum. Güveninizi boşa çıkarmayacağım. Neticede kendi akrabanızı bana emanet ediyorsunuz. "

İki adım öteye çekildikten sonra Kazekage'nin kelamlarını dinlemeye koyulacaktı. Bu odadan çıktıktan sonra ilk işi köy devriyesinde görev alan chuuninlerden birini bulup, çocukları evlerinden aldırmak olacaktı. Sonrasında takım buluşmasını organize etmiş olacaktı. Bilmesi gereken başka bir şey varsa, burada Kazekage'nin ona söyleyebileceğini umuyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Kazekage Shirogane Yui, sen sözlerini bitirip duraksadığında hafifçe gülümsüyor. Alnında ince bir kırışık oluşurken dosyalarını sana uzatıyor, içindeki bakışların sıcak olduğu kadar incelikli bir sorguyu da barındırdığı açık. Sesinde sabit, fakat nazik bir kararlılık var.

"Ne annenle, ne de başka biriyle özel bir konuşmam olmadı. Senin klandan, geçmişinden, aldığın eğitimden ve kendine özgü stilinden haberdarım, Sorano. Bu, tamamen kendi kararımdır. Genç olabilirsin ama rekabetçi ve zorlu koşullarda yetişmiş, pratik zekası kuvvetli, özgün bir shinobi olduğun aşikâr. Yarın ya da öbür gün değil; bugün, senin liderlik ederek büyüyeceğin bir takım oluşturma zamanı geldi."

Dosyaların kapaklarını hafifçe parmaklarının ucuyla işaret ediyor, alnındaki hafif aydınlık vurgular, pencereden sızan güneş ışığıyla dans ediyor. "Torpil iddialarına, arkadan fısıldaşmalara kulak asma. Bu köyde başarı, kendini kanıtlayanlara gelir. Sana bir şans veriyorum çünkü köyün buna ihtiyacı var. Genç bir jounin olarak senin dinamizmin, bu üç genci harekete geçirebilir. Her biri potansiyelinin zirvesine ulaşabilir ya da çölün unutuşuna karışabilir. Bu da senin rehberliğine bağlı."

Senin acımasız bir eğitim vereceğini söylediğinde kaşlarını hafifçe kaldırıyor. "Unutma, katı bir öğretmenlik bazen gerekli olsa da, aşırıya kaçmak onları kırabilir. Onları iyi tanı, sınırlarını ölç, güçlerini ortaya çıkar. Geleceğin shinobileri, bu taze zihinler. Yine de senin kararın; sonuçta onların kaderi sana emanet."

Masasının üzerinden ince bir tomar mühürlü kağıt alıyor. "Şu an için özel bir göreviniz yok. İlk testiniz birbirinizi anlamak ve takım ruhunu oturtmak olacak. Eğer çok yakında sınır dışında bir göreve çıkmak istersen, önce bu üç gençten bir ekip yaratmayı başarmalısın. Başarırsan, seçenekler çok olacaktır. Vaktin var. Bu çocuklar sana teslim."

Yui, seni gönderirken ellerini masanın üzerine koyup hafifçe öne eğiliyor. Bakışları kararlı, ama hala sıcakkanlı. "Hadi. Onlarla buluş. Gün uzun, yapılacak çok şey var."


Kazekage’nin odasından çıktığında, geniş koridorlar boyunca yürürken etrafındaki hareketlilik hala devam ediyor. Giriş holünden geçerken birkaç shinobi seni selamlıyor. Orada, kimisi rapor veren, kimisi evrak taşıyan, kimisi de kendi ekibiyle ilgili talimatları bekleyen bir grup insan var. Gözlerinle taradığında, Köy Muhafızı olarak bilinen Chuunin’lerden biri olan Ichihara Fumo’yu fark ediyorsun. Kısa kestane rengi saçları, basit ama bakımlı bir yüz bandıyla sabitlenmiş. Seni görünce hemen toparlanıp bekliyor.

"Emriniz, Hanezawa bey?" diye sesleniyor, saygılı ama rahat bir tonda. Mesajı net ve kısa tutuyorsun: Üç genci, Shirogane Hanji, Kasaku ve Kazerou Kunio’yu evlerinden alıp, köyün eğitim alanında toplanmaları için yönlendirmesini istiyorsun. Fumo başını ciddi bir ifadeyle sallıyor. "Anlaşıldı. İçlerinden biriyle sorun yaşayabileceğimi düşünüyor musunuz?" diye soruyor, sesinde sanki "Kazerou"yu tahmin eden bir alay var. Sen sadece hafif bir omuz silkerek belli belirsiz gülümsüyorsun. Fumo ise net bir "Tamam." ifadesiyle ortadan kayboluyor, gölgeler arasına karışarak sokakların canlı dokusuna dalıyor.


Sunagakure’nin eğitim alanı, köyün dış surlarına yakın, ancak hâlâ korunaklı bir bölgede yer alıyor. Burası çölün sert dokusunu, ustalıkla inşa edilmiş barikatlar ve gelişmiş eğitim aletleriyle birleştiren geniş, yarı açık bir kompleks. Yolda yürürken çevrende, yere gömülü kukla mekanizmaları, pratik hedef tahtaları, engel parkurları ve odaklanma meditasyonuna ayrılmış sessiz köşeler görüyorsun. Bölgenin merkezindeki geniş avlu, sertleşmiş kumun üzerinde ince bir toz tabakası barındırıyor. Gökyüzünde bulutsuz bir mavi hakimken, rüzgarın ıslığı buradaki boş alanlarda daha da net duyuluyor.

Etrafı çevreleyen kavisli duvarlarda, köy ustalarının yıllar içinde kazıdığı semboller parıldıyor. Bazı gravürler çölün efsanevi yaratıklarını tasvir ederken, bazıları da eski Kazekage’lerin imzalarını, başarılarını ve öğretilerini içeriyor. Burada, hiçbir şey rastgele değil; her adımında bir eğitim, her bakışında bir ders gizli.

Ellerini beline koyup geniş avluya göz gezdiriyorsun. Kumsalın kıvamı, hem hız antrenmanları hem de taijutsu çalışmaları için uygun. Kuklalar ve tahta mankenler, Hanji’nin kukla becerilerini, Kasaku’nun Katon kontrolünü ve Kunio’nun Fuuton tekniklerini test etmek için mükemmel fırsatlar sunacak. Burada, gökyüzünün açıklığı sayesinde, sen de kanatlarını serbestçe kullanabilir, onları taktiksel bir avantaja dönüştürebilirsin.

Rüzgar hafifçe tüylerinin arasına doluyor. Yakında takımın, birbirinden farklı üç genç, bu toprakta senin rehberliğinle şekillenmeye başlayacak. Henüz ortalıkta kimse yok, ama Fumo’nun hızlı olduğunu biliyorsun. Çok geçmeden uzak ufukta küçük siluetler belirmeye başlayacaktır. Sen de etrafına son bir kez bakarak, eğitimi nasıl başlatacağına dair düşüncelere dalıyorsun. Bugün burada, üç gencin kaderi ve senin eğitmenlik yolculuğun kesişecek. Sunagakure’nin gözü, rüzgarın her fısıltısında sizin üzerinizde.

Tam avludaki rüzgârın uğultusuna alışıp etrafını süzmeye başladığın anda, gerisinde hafif bir tıslama sesi beliriyor. Ardını döndüğünde, uzun, gri bir pelerin ve geniş bir kapüşon takmış, yüzü gölgeler içinde kaybolan bir yaşlı adamı fark ediyorsun. Ellerini kavuşturmuş, hafif kambur duran bu adam, ince bir fısıltıyla soruyor. "Hanezawa Sorano, değil mi?" Sen, gözlerindeki şaşkınlığı gizleyemeden adama bakarken, o sessiz ama sarsıcı bir tonda fısıldamaya devam ediyor. "Kazerou'lu oğlanın ilerlemesine izin verme... Akademiye dönsün." Duraksayıp, hafifçe başını eğerek hışırtılı sesiyle son kez uyarıyor. "Soru sorma."

Gizemli Adam
► Show Spoiler
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Kazekage'nin ofisinden çıktığı esnalarda kendisini koridora hızlıca atarak ilerlemeye koyulmuştu. Cansız duvarların yüzüne üflediği kumları aldırmadan yürüyüşüne devam ediyordu. Hızlı adımlarla karargah katına ilerledikten sonra gözüyle etrafı taramaya başlamıştı. Bu esnada ise Kazekage ile yaptığı kısa ama onu etkileyen sohbetin bir tekrarını oynatıyordu zihninde. Parçaları birleştirdiğinde annesinin yine bir müdahalesi olup olmadığından emin olmaya çalışmıştı. Lakin Yui'nin tam tersini ifade eden sözlerine güvenmekten başka fırsatı yoktu. Torpil iddaaları ile ilgili Yui'nin kimseyi aldırış etmemesini temenni eden sözleri bir manada içini rahatlatmıştı da. Çocukların ona uygun, dinamik bir ekibe ihtiyaç duydukları ise bir gerçekti. Ancak öğretmenlik tarzı konusunda bir kaç eleştirisi de yok değildi.

Sertlik demişken... Onları kendi aldığı eğitimin çeyreğine dahi tabi tutmayı aklından geçirmiyordu. Hanezawa ailesinin yetişme metodları hemen herkesten farklıydı zira. Tsuba yolunu ve Tsuba'nın öğretilerini takip etmek, zihinsel açıdan olduğu gibi fiziksel açıdan da zorlayıcıydı. Bu sebeple, onların birer Hanezawa olmadığını unutmadan, kendine has yöntemler deneyecekti. Ancak yine de zorlayıcı bir eğitim olacağından emindi. Aklındaki şey oldukça pratik, oldukça bilimseldi. Önce onları tanımalı, onları derinlemesine öğrenmeliydi. Bu yolda ilk adımı atacaktı. Gözleri ile etrafı tararken sonunda kaybettiği önemli bir şeyi bulmuşcasına irkildi. Fumo, gözüne ilişirken o da onu görmüş gibiydi. Yanına doğru bir adım attı.

Fumo'nun onu selamlayışının ardından ona net bir şekilde direktifini iletmişti. "İyi günler Fumo-kun. Üç tane genini evinden alıp eğitim alanına getirmeni istiyorum. Hanji, Kasaku ve Kunio... Onları tanıyorsun değil mi? En kısa sürede toplayıp getir onları."

Net ve kısa bir mesajın ardından Fumo emrine binaen başını sallamış, ancak endişeli yüz ifadesi Sora'nın gözünden kaçmamıştı. Ardından ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Fumo'nun net bir şekilde Kazerou veledinden bahsettiğini, bir nebze de olsa tedirginlik yaşadığını fark etmişti. Hafifçe gülerek geçiştirmişti bu durumu. Kazerou veledi hakkında ne yapacağını henüz bilmiyordu. Onu tanıdıktan sonra kararını verecekti. Fumo'nun hızlıca yola çıkışının ardından binayı terk etmek üzere hareketlendi.

Yavaşça, acele etmeden ve aheste adımlarla ulaştığı eğitim alanına geldiğinde alanı biraz inceledi. Minik değişiklikler harici bir farklılık yoktu. Aradığı şey daha gerçekçi, çıkacağı görevlerin ciddiyetini barındıran bir yerdi. Burada eğitim yapmaları her ne kadar doğru olsa da bu yalnızca ilk buluşmaları için geçerliydi. Onları tanıyabileceği, konuşabilecekleri ve en önemlisi onları konfor alanında tutacak bir yerdi burası. Korkmaları, çekinmeleri gereksizdi zira. Ancak sonrasında, burada bulunmayacaklardı.

Rüzgarın imzasını kanatlarına bıraktığı, çölün olanca endamı ile gözlerine ziyafeti yaşattığı bu dakikalarda bekleyişi ise sürüyordu. Fumo çok gecikmeden onları toplayabilir diye düşünüyordu. En azından böyle olmasını umuyordu. Yapacağı eğitimin ilk safhasında onları tanımaya çalışacaktı. Kişiliklerini ya da hayat hikayelerini öğrenmesi için uzun bir yol vardı önünde. Onlar genin olmaktan ziyade, üç küçük veletti. Hayatın karmaşasından ve bulanıklığından habersiz çocuklardı. Kendi geçtiği yollardan henüz geçmemiş, bebeklerdi. Kendilerini tanıtsalar dahi henüz kendilerini tanımıyorlardı. Kuracakları cümleler onlara ne kadar aitti? Ne kadar biliyorlardı hayatı? Gülümsedi. Bu anlamsız bir retorik olurdu. Onları kendi yöntemleri ile tanımalıydı. Zamanla.

Rüzgar saçlarının arasına girip onları daldırırken etrafı süzmeye devam ediyordu. Tam arkasından gelen tıslamanın kaynağını bulmak üzere kafasını çevirdiğinde ise yaşlı bir adamı fark etti. Dilenci gibi görünüyordu. Pelerini yere değen, yüzü kapüşonun gölgesinde kalan yaşlı herif söze girmişti. Onu teyit edermişcesine adını soran herif, Sorano'nun şaşkın gözlerine pek aldırmadan konuşmasına devam etti. Kazerou Kunio'nun ilerlemesine izin vermemesi gerektiğinden bahsediyordu. Soru sormamalıymış... Sorano öyle kolay kolay bu duruma kayıtsız kalmazdı. Lakin bir içgüdü taşıyordu. Kunio'nun ne kadar bela olduğundan Yui bahsetmişti. Böylesine bela birisinin deneyebileceği çok yol olmalıydı değil mi?

Derdi neydi acaba... Anarşiyi mi seviyordu, otoriteyi mi kabul etmiyordu... Kendisini yalnız bir kurt olarak mı görüyordu, yoksa tek istediği şey fark edilmek miydi? Bu yola başvurmasındaki sebep neydi... Karşısındaki herif, bunun tezahürü olarak mı buradaydı, yoksa nedeni mi? Şayet Kunio böylesine ucuz bir yola başvurmuşsa, denildiği kadar vardı. Şayet bu kişi Kunio'nun kendisi değilse, onun davranışlarının altında yatan sebeplerden birisiydi. Yani, yaşlı adam burada kalıyordu.

"Eee... Tamam." dedikten sonra sesini tüm ciddiyetiyle, kalın ve kesinlikle sürdürdü. İstifini bozmadan ve tüm olan bitenin farkındaymış gibi; garip bir kesinlikle konuşmasını sürdürdü. Bu noktada, onun gözünü biraz korkutmalı mıydı... Yoksa olan bitenin farkına varmasını mı sağlamalıydı, bilemiyordu. Biraz doğaçlayabilirdi.

"Bir şahin avını yalnızca gözleriyle değil, avının kaçarken oluşturduğu hava basıncının izini sürerek de takip eder. Esen rüzgarı hissetmek... Harika. Herkes onların çok iyi gördüğü için kusursuz avcılar olduğunu düşünür. Biraz hatalı... Onlar harika sezilere sahipler. Hedeflerini seçmekte ustalar. Bir hedef gördüklerinde onun av mı, yoksa avcı mı olduğunu hemen anlarlar. Bir anda zihinlerinde belirir. Asla onlardan daha usta avcılara bulaşmazlar. Güzel, değil mi?"

Son sözlerinden sonra pek beklememişti. Zira Kunio'nun giriştiği işin bir noktada onu şevklendirdiğini biliyordu. Eğlenmek istiyor olabilirdi, karşısındakini küçümsüyor olabilirdi. Hayır... Küçümsemek istiyor olabilirdi. Bundan keyif alması da doğaldı. Her çocuk aynı değildir. Sora da pek uslu sayılmazdı. Ancak korktuğu bir şeyler vardı onun. Kazerou ailesi içindeki dengelere hakim değildi. Klan büyüklerinden korkup korkmaması, köye saygısının olup olmaması pek umrunda değildi. Eğer saygıyı korku ile inşa edecekse, bu yolu yürümekten pek hicap duymazdı.

"Senin dersin biraz erken başladı. İlgin ve hevesin şimdiden gözlerimi dolduruyor." Dedikten sonra o ciddi, tek düze ses tonuna biraz canlılık gelmişti. Yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleşmişti. Karşısındaki silüetin Kunio olduğundan emindi. Herhangi bir shinobi içgüdüsüne başvurmamıştı. Chakra izini sezmeye dahi girişmemişti. Zaten silüet Kunio değilse de onu burada yakalamak ve konuşturmak zorundaydı. Zira Kazekage'nin emri belliydi. Asayiş bozucu bir hareketi durdurmalıydı. Bu fazla zahmetli... Kunio zeki miydi, yoksa salak mıydı burada anlayacaktı. Bu oyunu sürdürmeye kararlı ise, biraz kafadan kontak olduğu sonucuna çıkacaktı her şey. Vereceği tepkiyi merak etse de pek oralı değilmiş gibi davranmaya devam ediyordu. Bir yandan, göz ucuyla onun tepkisini ölçmeye çalışıyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Güneşin parlak ışığı, eğitim alanının etrafındaki kum tanelerini yakıcı bir ışıltıyla süslerken, kapüşonlu yaşlı adamın varlığı birden keskinleşiyor. Senin mecazi sözlerine karşı, gölgeli yüzünden yükselen derin bir homurtu duyuluyor, sesi tuhaf bir yankıyla çevreye karışıyor. Bir anda ayaklarının dibinde minik bir kum girdabı beliriyor, anbean güçlenerek etrafınızı saran ince bir çember oluşturuyor. Adam, pelerininin ağır uçlarını ön koluna dolarken, duyulmaz bir alayla konuşuyor.

"Şahinler, belki sezileriyle avı tanır… Ama bazı avcılar, kendilerini şahin sanan basit serçeleri bir bakışta ayırt edebilir."

Bu sözlerin ardından, kapüşonu hafifçe geriye düşer gibi oluyor, ama yine de yüzünün ayrıntıları seçilemiyor. Sarımsı kum taneleri birer ince bıçak gibi havada süzülürken, yaşlı adamın silueti rüzgârla sanki buharlaşıyor. Geride yalnızca belirsiz bir kum kokusu kalıyor. Bir an önceki varlığının tanığı, gözlerinin önündeki yoğun tozun hafif kaşıntılı hissi oluyor.

Çok geçmeden, çevrendeki sessizlik yerini yavaşça ayak seslerine, hafif nefes alış verişlerine bırakıyor. İlk gelen, siyah saçlarının kenarları güneş ışığında parıldayan, genç bir çocuksu yüz ifadesine sahip olan Shirogane Hanji oluyor. Kollarını önünde birleştirerek, sanki eskiden de tanışmışsınız gibi samimi ama hürmetli bir tavırla eğiliyor. Sesi hafif, aynı zamanda ölçülü.

"Merhaba, hocam. Ben Shirogane Hanji." Sesi sakin ve net, gözlerinde ise uysal ama kararlı bir bakış var. "Emrinizdeyim."

Onun hemen ardından hafif telaşlı, ama pürüzsüz bir enerjiyle Kasaku geliyor. Kızın adımları sanki yerden hafifçe zıplıyormuşçasına canlı. Yüzünde, az önce sabah koşusundan çıkmış bir atlete özgü bir canlılık var. Avcunuzun içiyle tutabileceğiniz kadar ufak ama bir volkan enerjisine sahipmiş gibi görünüyor. Duruşu dik, sesi canlı.

"Kasaku ben! Size hizmet etmek için hazırım, öğretmenim! Umarım beklentilerinizi karşılayabilirim." Sesinin altında sanki patlamaya hazır bir enerji saklanıyor, ama buna rağmen disiplinli cümleleriyle kendini kontrol altında tutmaya çalıştığı da ortada.

En sonunda, Kazerou Kunio beliriyor. Biraz geç kaldığı açık. Üzeri kumla kaplanmış, saçları darmadağınık; sanki bir kavgadan farksızca çıkmış gibi görünüyor. Gözlerini kısarak sana doğru gelirken, uzaktan "Tüh! Rüzgar beni yoldan etti!" gibi mırıldandığı bahaneleri duyar gibisin. Yanınıza yaklaştığında ayaklarının dibindeki kumları isteksizce savurup, hafif omuz silkerek konuşuyor.

"Ee, ben Kazerou Kunio. Gelmek biraz zordu… Şu çöl var ya, tam bir baş belası ya." Ardından yere tükürüyor, sanki saygı veya nezaket kavramlarını hiç duymamışcasına laubali bir tavırla konuşmasını bitiriyor. "Madem buradayız, görelim ne olacak. Hoca, umarım beni fazla oyalamazsın."

Şimdi üç öğrenci de karşında. Hanji’nin uysal ciddiyeti, Kasaku’nun heyecanlı disiplini ve Kunio’nun saklamaya gerek duymadığı saygısız tavrı aynı anda yüzüne çarpıyor. Fumo’nun hızlı çalışması sayesinde ekibin tamamlanmış durumda. Üzerinde ise biraz önceki gizemli adamın sözlerinin bıraktığı gölge… Kurenkiri’li oğlanın ilerlemesine izin verme… Şimdi, onların öğretmeni olarak önünde yeni bir sayfa açılıyor.
Shirogane Hanji
► Show Spoiler
Kasaku
► Show Spoiler
Kazerou Kunio
► Show Spoiler
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Dalıp gitmişti az önceki serap rüzgarına. Kunio'nun tezgahladığı bir plan mı, yoksa onun haberi dahilinde olmayan bir durum muydu? Ellerini gerdi. Basit bir şaka olma ihtimali halen çok yüksek olsa dahi, üşengeçliği daha sonrasında başına bir bela açabilirdi. Silüetin sözleri aklında gevelenip dururken zaman geçtikçe, bekleyişi sürdükçe; belli berilsiz bir mırıltıya dönüşüyor ve rüzgarın hışırtısı arasında endamını yitiriyordu. Sessiz sedasız zihnini tekrar eline aldığında ise karşısında dikilen veledi fark etti. Bunu düşünmeyi sonraya bırakacaktı.

Shirogane Hanji'nin kısa ve öz bir şekilde kendini tanıtmasının ardından göz ucuyla onu süzmüştü. Sokakta bakıldığında kavga çıkarılacak cinsten olmasa da sert bir bakış sayılırdı. Aynı kararlılıkla gözlerini kıstı ve ona doğru belli belirsiz bir gülümseme yansıttı. "Hoşgeldin. Diğerleri de gelir birazdan."

Hanji'yi selamlayışının ardından çok kısa süre geçmemişti. Kasaku olduğunu tahmin ettiği kız ufuktan yaklaştıkça çehresi daha da belirgin hale gelmiş, onun olduğunu daha net anlamıştı. Canlı ve enerjik duruyordu. Nereden bakarsa baksın tatlı ve endamlı birisiydi. Tüm enerjisi ile kendisini tanıtmış ve saygısını iletmişti. Bu sefer Sora için daha katlanılmaz bir andı. Sert bakması daha zordu zira. Hanji'ye gülümsediğinden daha yüksek tonda bir şekilde gülümsemiş ve kafasıyla onu selamlamıştı.

"Sen de hoşgeldin Kasaku-chan." dedikten sonra ufka gözlerini dikmeye devam etti. Hepsi bir araya gelmeden ve ekip tamamen toplanmadan başlangıç konuşmasını yapmayı istemiyordu. Diğer bir yandan aklını kurcalayan fikirler bir bir gün yüzüne çıkıyordu. Kunio geç kalmıştı ve bir süre daha onu bekleyeceklerdi. Bu esnada ara sıra çocukları göz ucuyla kontrol etmeyi ihmal de etmiyordu. Bir süre sonra ufukta Kazerou veledini gördü. Dikkat çekici bir sureti olduğundan, suretinin belirginleşmeye başlamasını beklemeden onun olduğunu anlamıştı. Kısa süre sonrada söylenmeye başlamıştı zaten. Bahaneler sıralamaya başlamış, sonrasında ise kendine has saygısız bir üslup ile selamlamıştı onu.

Sorano için girizgah yapmak basitti. Üçü de çok farklı profillerdi. Onları tartması ve ölçüp biçmesi için yeterli süresi de vardı. Lakin bu sefer kabul ettiği, basit bir önyargı ile kısa yoldan gitmek istiyordu. Hanji ve Kasaku eğitime hazırlardı büyük ihtimalle. Onlarla büyük bir sorun yaşamayacağa benziyordu. Ancak Kunio öyle değildi. Bir noktada sözlerinin devamını getirirken parantez açması gerekecekti. Onu, diğer ikisini selamladığı gibi selamlamamıştı. Zaten geç kalmıştı. Dik dik bakmakla yetindi. Ardından konuşmasına başladı. Aklında hiç bir cümle öbeği kurgulamamıştı oysa. Sözler ağzından birden dökülüyordu.

"Hepiniz hoşgeldiniz. İsmimi zaten biliyorsunuz ancak formalite de olsa kendimi tanıtayım. Ben Hanezawa Sorano. Takımınızın kaptanı olarak atandım. Eğitiminizden ve gelişiminizden sorumluyum. Bir bakalım..." dedikten sonra üçüne de kısaca göz gezdirmiş, yüz ifadelerini aklında tutmaya çalışmıştı. Onlara dostane bir başlangıç sunmanın kötü bir fikir olmadığını düşündü. Zaten ziyadesiyle sert bir eğitim olacaktı. Bunu onlardan esirgememeliydi. "Diğer Jouninlere göre yaşımın genç olduğunu fark etmişsinizdir. Babanız değil, abiniz yaşındayım. Bu yüzden anlaşabilmemizin kolay olacağını düşünüyorum. Sizlere sıkıcı kariyerist konuşmalar yapmak isterdim ancak hiç tarzım değil. Sevmem."

Kısa bir süre nefeslendikten sonra tekrar karşısındaki veletlere baktı. Henüz shinobi hayatlarının başında olan bu çocukların dikkatinin dağılması da sıkılması da çok olasıydı. O sebeple direkt mevzuya girmek istiyordu. Ne yapmaları gerektiğini, ne yapacaklarını anlatmalıydı.

"Sizlerin bebek bakıcısı değilim. Öncelikle bunu söyleyeyim. Sizlerden ekstra bir saygı beklemiyorum. Bana sizin efendinizmişim gibi davranmayın." Bu sözlerinden hemen sonra Kunio'ya doğru keskin bir bakış attı. Onu kast ederek sözlerini tamamladı. "Saygısızlık da beklemiyorum. Eğer bu takımda bulunmakla ilgili bir sorununuz varsa, benden memnun değilseniz gitmekte serbestsiniz. Yerinize geçmesi için başka bir shinobi bulunur." dedikten sonra gözlerini Kunio'nun üzerinden çekmiş, diğerlerine bakmıştı.

"Hepinizin shinobi olmak için sebepleri var. Tebrikler, shinobi oldunuz. Asıl olay bundan sonra başlıyor. Savaşlar geride kalmış olsa da, barışın yarattığı konforu üzerimize battaniye gibi örtsek de; bunun sonsuza kadar süreceğinin bir garantisi yok. Tek garantisi bizleriz. Biz, barışı korumakla, halkımızı korumakla görevliyiz. O sebeple neyi iyi yaptığınızı ve neleri kötü yaptığınızı anlamalı, farkına varmalısınız. Gelişmenin yolu sürekli en iyi olduğunuz şeyi tekrarlamak değildir. Zayıf noktalarınızın farkında olmalı, düşmanınızın onu öğrenmesine izin vermemelisiniz."

"Sadece bu da değil. Takım olmanın anlamı, birbirini güçlendirmek olduğu kadar birbirinin açığını da kapatmaktır. Ancak herkes çok zayıf ise, bunun anlamı yok. Sadece kendiniz için değil, birbiriniz için de güçlenmek zorundasınız. Bu takımın bir özelliği var. Bizzat Kazekage tarafından kuruldu ve benden bu takımın başına geçmem kendisi tarafından istendi. Bunun anlamını ve önemini kavramalısınız. O sebeple en kısa süre içerisinde antremanlara başlamalı ve ardından görevlere çıkmalıyız. Ben pratik eğitime inanırım. İş, işte öğrenilir. Tahta karşısına geçip sizlere nutuk atacak halim yok."

Biraz duraksadıktan sonra konuşmasının sonuna geldiğini fark etti. Çocukların endişelenip endişelenmemesi şu an pek umrunda değildi. Onların konfor alanından bir an önce çıkmalarını istiyordu. Bu bir akademi etkinliği değildi, okul gezisinde de değillerdi, uygulamalı derste de. O sebeple bu gerçeğe ne kadar erken sarılırlarsa o kadar iyi olurdu.

"Soldan başlayarak teker teker kendinizi tanıtın. Neden shinobi oldunuz, neleri iyi yaparsınız, neleri yapamazsınız... Neleri seversiniz ve sevmezsiniz. Uzatmanıza gerek yok. Kısa ve net olun. Birbirinizi iyice tanımanızı ve tam olarak neyi paylaştığınızı, neyin içinde olduğunuzu anlamanızı istiyorum. O sebeple herkes birbirini can kulağı ile dinlesin."

Son sözlerinin ardından Hanji'ye göz ucuyla baktı. Ardından kafasını hafifçe havaya kaldırarak, başlaması yönünde işaret etti. Kafasını usulca esen rüzgara bir yastık gibi dayadıktan sonra çocuklardan gelecek sözleri dinlemeye koyuldu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Hanji, Kasaku ve Kunio senin sözlerini dikkatle dinlerken, arada Kunio’nun etrafına ilgisizce göz gezdirip burnunu karıştırdığı küçük hareketlere denk geliyorsun. Sahne, dingin bir sessizliğin ince telleri üzerinde asılı kalmış gibi. Hafif bir esinti, kumun ince tanelerini üç gencin dizleri dibinde gezdirirken, bakışlar tamamen sana, sonra birbirlerine kayıyor.

İşaretinle birlikte Hanji öne doğru yarım adım atıyor. Dik duruşu, sakin ifadesi ve gözündeki ölçülü ciddiyet dikkat çekici. Aranızdaki mesafeyi kısaltmadan, sesini ayarlarken düşüncelerini tartıyor gibi duruyor. Düşük bir tonda ama anlaşılır ve duru bir sesle konuşmaya başlıyor.

"Bir Shirogane olarak kuklacılık sanatı benim mirasım. Shinobi oldum, çünkü klanımın adına daha fazla itibar katmak, onların geçmiş başarılara dayanan ününü ileriye taşımak istiyorum. Kukla sanatı, sadece ipleri çekmek değildir; strateji, hazırlık ve keskin bir zihnin ürünüdür. Dürüst olmak gerekirse, hala geliştirmem gereken çok yönüm var. Neyi iyi yaparım? Kukla mekanizmalarını anlamakta, yeni fikirler üretmekte ve sabır gerektiren işlerde iyiyimdir. İnce el işi, sessiz yaklaşım, planlama... Bunlarda zorlanmam. Ancak fiziksel açıdan, özellikle ham güç gerektiren konularda hala gerideyim. Dayanıklılığımı artırmam gerektiğini biliyorum. Ayrıca beklenmedik durumlara hızlı uyum sağlamakta bazen geç kalıyorum. Sevdiğim şey, düzen… Belirli bir plana göre hareket etmek ve kusursuz bir şekilde sonuca ulaşmak. Sevmediklerimse başıboş kargaşa ve gereksiz şiddet." Konuşmasını bitirdiğinde, gözlerini yavaşça sana kaldırıyor. Duruşundan, düşüncelerini saklamak yerine ince ince ortaya koyduğunu anlıyorsun.

Hemen ardından Kasaku adeta yerinde duramıyor. Minik bir sıçrama hareketiyle öne geliyor. Sanki içindeki enerji, patlamaya hazır bir volkan gibi. Sesi bir an önce kendini duyurmak için yarışıyor gibi heyecanlı ama kontrollü çıkıyor.

"Neden shinobi oldum? Çünkü bir gün Kazekage olmak istiyorum! Evet, bunu ciddiye alabilirsiniz. Herkes beni azimli ve disiplinli buluyor, ben de buna inanıyorum. Ateş doğamı kontrol etmeyi öğrendim ve Katon tekniklerinde hızla gelişiyorum. En güçlü yönüm, kendimi zorluklara karşı sıkı bir programla hazırlayabilmem. Uyku düzenim bile belli, her gün egzersiz yaparım, her gün kendimi biraz daha ileri itmeye çalışırım. Zayıf yönlerime gelirsek, bazen çok aceleci olduğumu biliyorum. Daha sabırlı olmalıyım. Belki zaman zaman stratejik düşünme gerektiren durumlarda bocalıyorum, çünkü içimde sürekli devinim var. Sevdiğim şeyler… planlı eğitim, güçlü rakipler ve ilerleme hissi. Sevmediğim şey ise tembellik! Hareketsiz kaldığım zaman kendimi faydasız hissederim." Son cümlesini bitirirken gözleri kararlılıkla parlıyor. Yüzündeki heyecan dalgası hiçbir an sönmüyor, sanki her kelimeyle kendini daha da kanıtlamak ister gibi.

Sıra Kunio’ya geldiğinde, rüzgarın tınısı hafiften değişiyor sanki. Kunio yavaşça doğruluyor, bir elini cebine sokuyor, diğer eliyle saçlarını karıştırıyor. Etrafına bakarak, sanki kimsenin ondan daha önemli olmadığını kanıtlamak ister gibi gevşek bir tavır takınıyor. Konuşurken, sesi kayıtsız bir cüretkarlıkla yankılanıyor.

"Ben Kazerou Kunio. Neden shinobi oldum? Çünkü herkesten daha iyi olduğumu kendime ve klanıma kanıtlamak istiyorum, hepsi bu. Herkes şatafatlı laflar ediyor, klanının onurundan, Kazekage olmaktan falan bahsediyor. Güldürmeyin beni! Ben sadece zirvede olmak istiyorum. İyi olduğum şey mi? Fuuton teknikleri. Hem hızlıyım hem keskin. Zayıf olduğum şey? Bir bakalım… Pek aklıma gelmiyor. Belki sabır, belki başka şeyler. Umurumda mı? Değil. Ne seviyorum? Güç gösterilerini. Güçsüz, sıska, plan yapmaktan başka bir şey bilmeyen, içi boş ideallerin peşinden koşan tipleri sevmiyorum. Saygı meselesine gelince…"

Burada bir durup sana bakıyor, çölün ılık esintisi yüzüne vururken yüzünde kendinden emin bir sırıtış beliriyor.
"Saygı yaşla falan gelmez. Zamanla hak edilir. Eminim sen de bunu biliyorsun, hoca. Zamanla iyi anlaşacağımızı düşünüyorum." Son cümlesini bitirdiğinde duruşu, sanki burada bulunmanın onun için sadece uzun bir formalite olduğunu ifade eder gibi. Ama gözlerinde belli belirsiz bir kıvılcım var; belki de gerçekten kendinden başka kimseyi umursamasa dahi, bir şeyler öğrenmeye gelmiş.

Üç gencin de sözleri havada asılı kalıyor. Biri klan şanını ileriye taşıma isteğiyle, diğeri Kazekage olma hayaliyle, öteki ise sadece gücünü ispatlamak için. Üçü de bambaşka yönlere çekiliyor, ama şu an aynı toprakta, aynı rüzgarın altında, senin karşında duruyorlar. Duruma hakimiyetin ve vereceğin tepki, bu takımın nereye gideceğini şekillendirecek. Hanji ve Kasaku, Kunio'ya garipsediklerini belli eden bir yüz ifadesiyle bakıyorlar. Kasaku içten içe vereceğin tepkiden korkuyormuş gibi görünüyor.
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Son sözlerini de nihayete erdirdiğinde, laf cümbüşü arasına dalmaya hazırlamıştı kendisini. Cümle kurmaktan aciz, cahil veletlerle muhatap olmaktansa böyle kendilerine has özellikleri olan, gelecek vaad eden çocuklarla olmak en doğrusuydu. İlk söze giren ise Hanji olmuştu. Ses tonu, yüzündeki mimikler ve seçtiği cümlelerden yola çıkarak onu analiz etmeye başlamıştı Sorano. Hanji her şeyden önce iyi bir terbiye almıştı. Kazekage-sama'nın tedrisatından geçtiği az çok belliydi. Bununla birlikte Shirogane'lerin kendilerine has gelenekleri ve kültürleri vardı. Hanji bunların hepsini içselleştirmiş olmalıydı. Tahmin ettiği gibi yaşına göre olgundu. Diğer ikisine göre karar alma ve strateji oluşturma konularında daha yetenekli olduğunu düşünüyordu. Oturaklı bir karakteri vardı ancak tahmin edebileceği üzere bir düzen hastasıydı. Bir shinobi ne kadar keskin zekalı da olsa, düzenin değişimini kendisine bir pelerin gibi örtmeliydi. Onu konfor alanından çıkartmak, ilk yapacağı iş olmalıydı. Daha sonrasında kukla sanatı konusundaki becerileri geliştiği zaman zaten harika bir shinobi olabilirdi. Test edeceği yönleri ise sakinliği, fiziksel kapasitesi olmalıydı. Sakinliğinden henüz emin değildi. Bu kadar küçük bir velet ne kadar sakin olabilirdi.. Sınırı neydi? Anlaması gerekti.

Kasaku'nun cümleleri onu sıkacak gibi başlasa dahi sonrasında bir şekilde kendisini dinlettirmişti. Üçü arasındaki en dostane karakter o olsa gerek. Zira cıvıl cıvıl olduğu için bir şekilde kendisini sevdiriyordu. Çalışkan ve hevesliydi. Bu antreman düzeninde onun hevesinin kırılıp kırılmayacağını iyice gözlemlemeliydi. Zira potansiyeli hakkında pek bir fikri yoktu. Aceleci tavrı ve henüz oturmamış karakteri onun hatalı kararlar almasını sağlayabilirdi. Ne kadar çalışkandı... Görmek istiyordu. Ayrıca ne kadar olgundu? Bilmek istiyordu. Kasaku içlerindeki en potansiyelli olan dahi olabilirdi. Diğer yandan en zayıf halka da olabilirdi. Bakacaktı, görecekti.

Kazerou veledi ise tüm bu konuşulanlar sırasınca pek ilgili görünmüyordu. İnanılmaz bir egosu vardı. Zira diğer ikisi konuşurken pek oralı olmamıştı. Nihayetinde bu iplemez tavırlarının ardından konuşmaya başlamıştı. Kazekage olmak ya da klanını onurlandırmak gibi esasen bir shinobinin yolu için hiç fena olmayacak seçenekler onun için geçerli değildi. Kunio basitçe herkesten iyi olduğunu düşünüyor, kanıtlamak istiyordu. Diğer ikisinin birbiri ile uyumları düşünüldüğü zaman Kunio, açıkca bu takımda en çok yontulmaya ihtiyacı olan karakterdi. Bir şekilde elinden tutulmazsa bu savruk karakteri sayesinde çok büyük bir düşüş yaşaması muhtemeldi. Zira onlar sadece minik çocuklardı. Ne kadar potansiyelli olsalar dahi, dünyayı bilmiyorlardı. Gördükleri zaman apışık kalacakları, ağlama krizine girebilecekleri tonla durum vardı. Ne ölümü biliyor, ne de öldürmeyi biliyorlardı. Ancak Kunio tam bir cahil cesareti ile ağzına geleni söylüyordu. Coşkulu, azimli ve özgüvenli. Sorano o an için Kunio'nun derdini anlar gibi olmuştu. Ona dünyayı anlatmalı, haddini bilmesini sağlamalı ancak bunu yaparken onun hevesini kırmamalıydı. Zira her yanından özgüven akıyordu. Bu özgüveni doğru kullanırsa, öğrenebileceklerinin sınırı yoktu. Her şeyin başı buydu zira.

Kunio'nun cümlelerinden sonra ortalık biraz buz kesmişti. Diğer ikisi onun saygısız tavırlarını pek görmezden gelememişti. Esasen Sorano için bu belirsizlikle bezeli, bir bekleyişti. Çünkü onlar da karşılarındakinin tepkilerini, fikriyatını ölçmeye çalışıyorlardı. Kendisi olmasında bir sakınca yoktu. Bu veletler ile çok fazla vakit geçireceği için bir şekilde birlikte hareket etmeyi öğrenmeleri, birbirlerini anlamalarını sağlaması gerekiyordu.

"Güzel." dedikten sonra kısa bir süre bekledi. Kunio'nun sözlerine henüz bir yanıt vermemişti. Toplu bir şekilde konuşacak olsa da, sözlerinde hepsi için kısa ve basit mesajlar olacaktı. "Hepiniz geçerli sebepler sundunuz. En önemlisi ise zayıf ve güçlü yönlerinizi biliyorsunuz. Kiminiz bunu alçakgönüllülükle, kiminiz ise tüm özgüveni ile ifade etti. Ne güzel şey değil mi, laflamak... Ancak vaktimiz yok. Benim çıktığım görevler, bulunduğum takımlar ve köy için yaptıklarım; sizin aklınızın ereceği şeyler değil. Şimdilik. Strateji, chakra kontrolü, yakın dövüş, sakinlik... Hiç biri ile alakalı değil." Derin bir nefes aldıktan sonra onları ürküteceğini bildiği bir kaç cümle kurdu. Bu, hepsi için farklı düşünce dünyaları açabilecek, belki onları korkutacak, belki de daha da şevklendirecek bir kapıydı.

"Bu saatten sonra göreceğiniz, görme ihtimaliniz olan şeyler size anlatılanlardan çok farklı. Kitaplarda okuduklarınızdan, antremanlarda çalıştıklarınızdan... Farklı şeyler. Vahşet, bu işin doğasında var. Eğer bunu kabul ediyorsanız hava hoş. Artık potansiyel bir cesetsiniz. Buna hazırlıklı olmalısınız."

Biraz duraksadıktan sonra daha derin bir nefes aldı. Sanki hiç yapmamış gibi. Ellerini hiç kirletmemiş gibi. Basitçe.

"Daha da kötüsü, potansiyel bir katilsiniz. Psikolojiniz ne kadarını kaldıracak? Potansiyeliniz ne kadar ileri gitmenize el verecek? Bunları laflayarak öğrenemeyiz. Bugün, burada benim tarafımdan test edileceksiniz."

Yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleştirdikten sonra yerinden doğruldu. Üç shinobiyi de tam karşısına aldıktan sonra kanatlarını tam açıklığında açtı. Önündeki toprakta gölgesi şekillenirken, keskin gözleri ile onları süzdü. Her birine kararlılıkla baktı.

"Testin bir kuralı falan yok. Kanatlarımdan bir tüy koparmayı başaran testi geçer. Bu kadar."

Çocukların algısı biraz kapalıdır. Bürokrasiye pek kafaları basmaz. Bir Shirogane olan Hanji harici, diğer ikisi zaten bir genin takımında olduklarından ve mülakatın sonucu ne olursa olsun geçeceklerinden habersizler. Hanji ise tereddütte olmalı. Bir şekilde bu testin, başka bir şeyi ölçtüğünü anlıyor olmalı. Ancak yanılıyor. Bu test, tam olarak da Sorano'nun takımı gözlemleyebilmesi ve birlikte çalışma uyumlarını test edebilmesi için. Bu kadar kolay olması ise büyük bir tezat. Zira Sorano kadar hızlı birine dokunmak için saf fiziksel kapasiteleri çok yetersiz. Seviyeleri göz önüne alındığında, başka yöntemlere başvurmaları gerek. Ancak bu da yetersiz. Çünkü Sorano tüylerini çelik sertliğine getirebiliyordu. Bu sınav, geçmelerinin bir noktada onun insafına kaldığı bir sınavdı.

"Kalanlara ne olacak? Dediğinizi duyar gibiyim. Bilmem. Büyük ihtimalle shinobi olmayı haketmediğini söyleyip hayatı boyunca köyde devriye attırırım. Kaybetme ihtimalini düşünüyorsanız, poponuzu dönüp gidin. Çünkü ben kaybedenleri eğitmem. Sorusu olan, şimdi sorsun."

Ardını döndü. Yavaş adımlarla ilerlerken bir gözü sürekli arkasındaydı. Omuz hizasından çocukları ve tepkilerini ölçmeye çalışıyordu. Bir diğer taraftan ise ilk kimin geleceğini merak ediyordu. İlerlediği esnada chakrasına odaklandı. Test her an başlayabilirdi. Kendisini zorlamayacağını biliyordu lakin bir noktada zorlaması gerekiyordu. Onların tam potansiyelini görebilmesi, anlayabilmesi için onlara biraz sert olmalıydı.

"İster hazırlanmak için bekleyin. İster başlayın. Uykumu getirmeyin yeter."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Sözlerinin havada asılı kaldığı o an, üç gencin üzerinde bıraktığın etkinin her zerresini hissedebiliyorsun. Zihnindeki keskin analiz, onların jest ve mimikleriyle bütünleşirken, farkında olmadan her birinin kalp atışlarının ritmini neredeyse görebiliyormuşsun gibi bir his oluşuyor. Konuşmanın psikolojik ağırlığı beklenmedik bir ağırlıkla üzerlerine çökmüş durumda. Özellikle Hanji’nin ifadesi, sanki iç dünyasının bir aynası olmuş. Onun gözlerinde, düzen ve disipline dayanan zihninin, senin bahsettiğin o amansız gerçeklerle çarpıştığını görebiliyorsun. Sahip olduğu şatafatlı, köklü kuklacı geleneğinin dışındaki çıplak gerçeği ilk kez bu kadar somut ve yalın bir dille duyduğunda, kısa bir an için bile olsa dengesi bozulmuş gibi görünüyor. Ayaklarının altındaki kum, sanki ona göre belirsizleşiyor.

Kasaku ise içindeki sönmeyen alevi, hayallerini kanatlandıran o enerjiyi bir anda sarsılmış halde korumaya çalışan biri gibi. Belki birkaç dakika önce, Kazekage olmaktan, disiplin ve çalışkanlıkla her şeyi başaracağından bahseden o parlak bakışları, şimdi duyduklarının ağırlığı altında biraz solmuş görünüyor. Onun için bu bilgi, karanlık bir ormanda ilk kez kurt uluması duymaya benziyor: Teorik olarak biliyor, ama böylesine çıplak bir açıklamayla yüzleşmek, ona zihninin derinlerinde bir ürperti yaşatıyor.

Kunio’ya gelince… O başından beri farklı bir telden çalıyordu, evet. Küstah, meydan okuyan, kendine fazlasıyla güvenen bu genç, şimdi bile, böylesine keskin sözlerin ardından ifadesini fazla değiştirmiş değil. Yine de gözlerinin kıyısında, sanki bu acımasız gerçekliği bir tür meydan okuma olarak görmüş ve içten içe kabul etmiş gibi bir ışıltı yanıp sönüyor. Belki de ilk kez, 'lider' sıfatıyla karşısında duran birinin gerçekten ciddi olduğunu anlıyor; belki de kendi cesaretinin gerekliliğini kanıtlamak için fırsatın tam önünde durduğunu düşünüyor.

Soru yöneltmelerini istediğin anda, Kasaku’nun bir refleks gibi kolunu kaldırıyor. Onun gibi planlı ve hevesli bir shinobi adayı elbette bir soru yöneltecektir. Belki açıklama bekliyor, belki tam olarak ne yapması gerektiğinden emin değil. Yüzünde beliren tereddüt, tam ağzından bir kelime dökülmek üzereyken kesiliyor.

O sırada Kunio’nun, beklenmedik bir anda sesi duyuluyor. "Ha şöyle!" derken sanki senin zorlu gerçeğini değil de, uzun zamandır aradığı bir eğlenceyi bulduğunu ilan ediyor. Sonrasında gözlerinin önünde oluşan kısa ve belirsiz bir duman bulutu, genç Kazerou’nun aniden görüş alanından kaybolduğunu bildiriyor. Hanji ve Kasaku’nun sersem bakışları açık bir panikle birbirlerine bakıyor, neredeyse aynı anda geriye çekilebilirlermiş gibi duruyorlar. Sen ise bu küçük gösteriyi hemen tanıyorsun. Bu bir illüzyon değil, basit bir Shunshin no Jutsu. Kunio’nun hızını kullanarak konum değiştirdiğini fark etmek senin için çocuk oyuncağı.

Kısa bir sessizliğin ardından arkandan gelen hızla yaklaşan ayak seslerini duyuyorsun. İçgüdülerin hemen devreye giriyor. Tökezlemeden, paniğe kapılmadan, sakin ama tetikte bir hareketle geriye dönüyorsun. Kum taneleri, hafif bir esintiyle kabaran giysilerin, kanatlarının tüylerinin arasına sıkışıp çıkıyor. Gözlerin Kunio’yu seçtiğinde, aranızdaki mesafenin hızla kapandığını, onun tüm gözü karalığıyla sana atıldığını görüyorsun.

Yüzünde meydan okuyan bir ifadeyle, Kunio’nun dudaklarından yükselen kelimeler kulaklarına çarpıyor. "Fuuton: Toppa!" Genç shinobinin karnında topladığı chakranın, ham bir rüzgar dalgası olarak serbest kaldığını hissediyorsun. Bu dalga kum tanelerini sertçe savururken, Toppa’nın patlayıcı gücü seni denge kaybına uğratmaya, belki birkaç tüy koparmaya yetebilir.

Hanji ve Kasaku’nun nefeslerini tuttuğunu, adeta hareket edemediklerini fark ediyorsun. Sanki bu beklenmedik saldırı karşısında hangi rolü üstleneceklerini bilemiyorlar; biri o her zamanki düzenli planlarına uygun bir hareket arayışı içinde, diğeri ise şaşkınlıkla bakıyor. İlk sınav, ilk test, ilk meydan okuma… Çoktan başlamış durumda.
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 6:35 pm
Rütbe:  
 Image
Analizleri hızlı ve etkindi. Tüm sözleri sona erdiğinde, aralarındaki basit meydan okuma açıkca başlamıştı. Bunu bir meydan okuma, test ya da zulüm olarak kabul edip etmeyecekleri ise onlara kalmıştı. Sorano kendi öğrendiği yoldan öğretmeye hevesli değildi. Tsuba yolunu ve Tsuba'nın öğretilerini takip etmeye çok küçük yaşlarda başlamıştı. Onların aksine o, 10 yaşındayken ekibindeki shinobilerin gerekirse ölüm emrini verebilecek kadar dingindi. Ancak onlar el bebek, gül bebekti. Hanji ve Kasaku'ya baktığında bunu net bir şekilde anlıyordu. Hanji'nin mantığı bir şekilde duygularının önüne geçebilmeliydi. Zor kararları verebilmesi gerektiğinde, donup kalmamalı; korkmamalıydı. Bu ruh halinde ne kadar süre kalacağı ise onun sınavıydı.

Diğer yandan, Kasaku biraz sarsılmış gibiydi. Diğerleri hala bağlamın içinde olsa dahi; onun biraz olsun hevesinin kırılmış olabileceğini düşündü. Zira pozitif birisiydi. Bir yetim olarak kolay bir çocukluk geçirmediği ortada. Kendisini sürekli teselli etmiş olmalı. Hayatın ne kadar güzel olduğunu, yalnız olmadığını kendisine telkin etmiş olmalı... Bazen bir sokak kedisine sarılarak, bazense tek başına doğum gününü kutlarken minik bir pastaya üfleyerek. Ne yapacaktı? Kasaku, bir şekilde yürüdüğü yolun onu nereye çıkaracağını sindirebilecek miydi?

Kunio'nun ise diğer ikisine kıyasla ruhu başkaydı. Nerede dursa, nereye gitse, ne yaparsa yapsın onun düsturu tanınabilirdi. Haylaz, kibirli, arsız bir veletti. Ancak sadece bundan ibaret de değildi. Belli ki bu sebepten dolayı başına onun yüzünden bir çorap örülecekmiş gibi hissediyordu. Bu noktada onun hakkında kesin fikirli olmadığı için kendisiyle gurur duymuştu. Kasaku-chan elini kaldırdığı esnada ise, onun vurdumduymazlığı ve çevresine ne kadar aldırış etmediği gerçeğiyle yüzleşiyordu. Çocuğun bir şekilde burnunun sürtülmesi şarttı... Hamlesini yaparken onu çok dikkatli bir şekilde izledi. Öncelikle Shunshin kullandı. İsabetli, doğru ve net bir şekilde uyguladı tekniğini. İleri atılmak ve hız kazanmaktan ziyade, bir sonraki hamlesini belli etmemek; sürpriz faktörünü diri tutmak için bunu uygulamıştı. Hemen ardından adımlarını duymuştu. Henüz saldırısını gizlemeyi, adımlarını belirsiz hale getirmeyi bilmiyordu. Ancak hızlı sayılırdı. Bu esnada eş zamanlı olarak arkasına dönmeye başladı Sorano. Öğrencisi ile arasındaki mesafe hızla kapanırken onun da hızlıca Toppa uyguladığını fark etti. Bir Kazerou olarak doğal chakra tipi Fuutondu ve bu tekniklerde yetenekli olduğunu anlayabiliyordu. Net bir saldırı, iyi bir özgüven. Tereddütsüz, keskin bir atılış. Yaşına göre oldukça hızlı. İki tekniği de peş peşe doğru bir şekilde uyguladı. Yaşına göre potansiyeli yüksek. Fuuton konusunda ise doğuştan gelen, aile yadigarı bir yeteneği olduğu açık. Belli ki kırışmak istiyor, bir şekilde onu hataya zorlamak istiyor. On adım sonrasını düşünmüyor ancak bir kaç adım sonrası için tahminleri var. Dövüşmeyi seviyor... Kunio, diğerlerinden açıkca farklı.

Kunio'nun tekniğinden açığa çıkan hava akımı kanatlarına çarparsa bir şekilde tüy koparma ihtimali vardı. O sebeple yakınına gelmek için atılmış, Shunshin uygulamış ve bu tekniği kullanmıştı. Basit, ancak hızlı ve etkili. Kunio'nun geri vitesi aldırdığı belliydi. Cesurdu. Yeteneği de barizdi. Uyguladığı taktik yüksek ihtimal daha önce yaptığı ve sonuç aldığı bir yoldu. Ancak aralarındaki seviye farkı, uyguladığı tekniğin basit doğası onun sonuç alması için yeterli değildi. Baş belası olduğu su götürmez bir gerçek de olsa, diğer ikisi henüz şaşkınlıklarını üstlerinden atamamıştı. Kunio bir adım öndeydi. Ancak Sorano için bu durumu tekrar eşitlemek en mantıklı yoldu. Onları daha fazla zorlamalıydı.

"Kasaku-chan soru soracaktı... Hödük müsün sen?"

Basit bir kanat çırpışıyla yükselmeli miydi... Yoksa hava akımından iskiv alarak ilerlemeli ve veledi pataklamalı mıydı... Kanatlarını Tetsuhane ile sertleştirerek hava dalgasını tokatlayıp durdurabilirdi... Bir sürü seçenek. Çocuk Fuuton konusunda istekli ve fazlasını öğrenmeye aç. Ona bir şeyler öğretmeliydi. Onunla kendi elementini kullanarak devam etmeye karar verdi. Böylelikle aralarındaki saygı meselesini halledebilirdi. Toppa'dan daha güçlü ve daha hızlı bir teknik olan Reppushou'yu hızlıca uygulayacak ve Kunio'nun vereceği reflekse odaklanacaktı.

"Fuuton: Reppuushou!" Avuçlarını birbirine vurur vurmaz üstüne gelen hava dalgasına doğrulttu. Avuç içlerinin baktığı yöne ilerleyecek olan kasırga, Kunio'nun tekniğini aşacak ve hemen ardından ona doğru ilerleyecekti. Karşısına muhakkak bildiği tekniklerden daha yüksek seviyeli, onun saldırılarını aşacak teknikler çıkacaktı. Bu durumda nasıl bir plan oluşturacağı, nasıl stratejiler izleyeceğini merak ediyordu. Rakiplerine doğrudan ve it dalaşını tercih eden bir herif mi olacaktı? Yoksa zamanlamasını ve stratejisini değiştirebilen birisi mi. Bunu görecekti.

"Hevesini kırmak istemem ama, ortada yellenecek bir Teppanyaki göremiyorum. Kazerou değil misin sen? Fuuton no Yoroi kullanamıyor musun? Beni ıslık çalarak yenme ihtimalin var mı sence?"

Onu biraz gaza getirebilirse, başka nelere sahip olduğunu görebilirdi. Bunu görmekle kalmaz, sahip olduklarını nasıl kullanacağını da görebilirdi. Ancak Kunio tek başına dalmaya kararlıydı. Diğer ikisi ile kordine olmak ile ilgili hiç bir düşüncesi yoktu. Onu biraz daha gözlemleyecek ve sonrasında pataklayacaktı. Kasaku ve Hanji dahil olmayı seçerse daha mutlu olurdu... Onlara göz ucuyla bir bakış attı. Ancak bakışlarında bir derinlik yoktu. Davetkar değildi ya da onları yadırgamıyordu. Esasen doğrusunu yapanlar onlardı çünkü. Hanji büyük ihtimal ile az önceki sözlerin tesirini üzerinden kısa sürede atacak ve bir plan oluşturmaya başlayacaktı. Planı doğrultusunda hareket etmek istiyordu. Kasaku ise biraz ürkmüş olsa da kısa süre sonra Hanji'nin planına eklemlenebilirdi. Kunio ise deli divane saldırmaya devam edecek gibi duruyordu.

Sorano öğrencisini gözlemlemeye ve onun hamlelerine cevap vermeye devam etmek istiyordu. Kunio'yu iğneleyerek alttan alta yüreklendiriyordu da. Diğer yandan Kasaku ve Hanji'nin ise bir şekilde kendilerini toparlayıp, ortamı analiz edip bir plan yapacaklarını düşünüyordu. Kunio'yu test ederken onlara da süre vermiş olacaktı. Diğer yandan, Kunio bir noktada arkadaşları ile birlikte uyumlanmanın ve bir ekibin parçası olmanın tam olarak ne demek olduğunu anlamalıydı. Onu biraz daha denedikten sonra, hayatında alıp alabileceği en önemli dersi verecekti ona.
Image
► Show Spoiler
Locked