Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Avluda asılı duran bronz çanlar esen rüzgarın baskısıyla tok bir ses çıkarıyor. Yeşil çaydan yükselen buhar aranıza ince bir sis gibi yayılırken sözlerin tartıya konuyor. Spiral kavramı odanın içini dolaşıyor. Ayame canlı çakra kısmına takılıyor, "Eğer kurban sunulacaksa kan miktarı mühür çapını büyütebilir." diyor. Ren ise "Spiral kökenli halkalar genellikle koruma değil yönlendirme için çizilir, halka çökerse çakra tek bir noktaya huni gibi akar. Belli bir bölgeyi yok etmek istiyor da olabilirler yani." diyor. Toshio başını sallayıp "Iwa yeraltısı dehliz dehliz tünelle dolu, mühür kanı toplar ve Kamigama çatlağına boşaltırsa su kemerleri kadar hızlı yayılır." diyor. Onun Iwagakure ile ilgili böyle nadir bir bilgiye sahip olmasına şaşırıyorsun. Ayame gürül gürül akan bir nehri anımsatıp "Eğer çakra hedefsiz bırakılırsa ani artçı sarsıntılar bile toprağı delip yüzeye çıkmasına yol açar." diye tamamlıyor.

Kısa sessizlik bakır tenceredeki çayın tıkırtısıyla bölünüyor. Ayame avuçlarını masada birleştiriyor. "Tören alanına iki koldan gideceğiz. Kamizuru Hanabi ve Tora zaten içeri sızacak, onları desteklememiz için ikimize de ihtiyaçları var. Aoi, senin de mühür bozma timinde bulunmanı isteriz. Toshio, yaralı sayılıyorsun ama böceklerin savunmada iyidir, destek ateşinde yer alırsan memnun oluruz." diyor.

Toshio gömleğinin iliklerini yoklayarak oturduğu sıradan doğruluyor. "Katılmamı istemediler ama yürüyebiliyorum ve böceklerim işinize yarar. Elimden geleni yaparım." diyor kısaca. Ren gülümseyip avucunu dizine vuruyor. "O halde ikiniz de Hanabi ile Tora timine dahil oluyorsunuz. Biz de çevre hattını tutarız." Masada anında bir hareketlilik başlıyor, haritalar dürülüyor, uzun kum saatlerine bakılıyor, çaylar bir yudumda bitiriliyor. Ayame yola çıkmadan önce tutsaklardan alınan koordinatları bırakıp Kamigama geçidine doğru ayrılıyor. Salon yarım saat içinde boşalıyor ve planlamayı tamamlamanız için birkaç saatlik zaman kalıyor.

Güneşi yutmaya hazırlanan tepelerin ışığı binanın döşemelerine yanık kehribar serpiyor. Sen elini pencere pervazından çekip kağıt tomarlarını sana doğru uzatan Ren’in davetini kabul ediyorsun. Toshio istirahat yastığına yaslanmış durumda, hala kanat çırpan böceklerini göz ucuyla tartıyor. Ona kısa bir tebessüm bırakıp ayaklanıyorsun. Çantan omzuna vururken sedir kokusu geride kalıyor, Avluya çıkan taş geçitte rüzgar incir yapraklarını çınlatıyor.

Ren seni ana caddenin kalabalığından uzak, batıya bakan yokuşlu rampaya götürüyor. Yüksek taştan evler arası geçiş köprüleri tırmanırken basamakların arasında ardıç ve lavanta saksıları dizili. Uzakta Kamigama silsilesi dizilmiş duruyor. Ren yürürken kısık sesle Takigakure’nin derin kuyularında esen nemli rüzgarlardan söz ediyor. Gövdesi eğrelti otu kabuğuna benzeyen kutsal ağacı anlatıyor, çiçek açtığında yıldırım gibi ışık saçtığını iddia ediyor.

Bir virajı dönünce alçak bir kamp alanına ulaşıyorsunuz. Çepeçevre taş sütunlar dikilmiş, yer yer taze sondaj izleri var. Ayame küçük bir harita açmış zemin titreşimini dinliyor, gözleri kapalı. Seni fark edince başıyla selam verip uçurum kenarındaki doğal baca ağzına yaklaşmanı istiyor. Ayame not tutan elini kulağına götürüp tınıyı dinliyor, Ren ise kaya yüzeyine narin işaretler çiziyor.

Ayame kendi fısıldadığı notlara dönerken rüzgarı neden dinlediğini anlatıyor. "Fuukouton diye bilinen, Fuuton ile ses titreşimini birleştiren bir kekkei genkaiye sahibim. Doğal baca ağızlarından çıkan hava akımına kulak verdiğimde kayaların içindeki ince çatlaklar çınlıyor. Taşın bu tınısı hem derinliği hem de altında boşluk olup olmadığını söylüyor bana. Sondaj izleriyle karşılaştırdığım titreşim desenleri hangi bacanın Kamigama’daki ana tünele açıldığını gösteriyor. Bu mührü bozarken hava akımı bizim pusumuza kalkan olur." diyor alçak sesle. "Doğru yarığı işaretlersek hava çarpışınca akustiği bozar, rakip ise mührü tamamlayamaz. Ren de çizdiği sembollerle rüzgarın titreşimini sabitleyip patikaya yön verecek."

Saha çalışması bitince Ayame görevini tamamlamış hissiyle nefes veriyor. Gün batmadan önce kısa bir mola öneriyor. Uçurum kenarındaki nöbet kulesinde çay ve kurutulmuş meyve ikram edildiğini söylüyor. Tam oraya yönelecekken aşağıdaki tozlu patikada dört Iwa nöbetçisinin belirdiğini görüyorsunuz. Adamların taşıdığı sedyede hareketsiz bir genç shinobi yatıyor, kolları sargı içinde. Sözcü seni çağırıyor. Kamigama girişinde küçük bir devriye tuzağa basmış, yaralıyı en yakın tıbbi noktaya götürürken destek arıyorlar. Ayame gözlerini sana çevirip kararın ne olacak diye sessizce soruyor.

Önünde üç yol açılıyor. Saha çayevine gidip Ayame ve Ren ile rüzgar verilerini son bir kez gözden geçirebilirsin. Aşağı inerek nöbetçilere yardım eder, yaralıyı sağlık kanadına kadar refakat edersin. Ya da Iwa caddelerinden geri dönüp plan notlarını Toshio’ya ileterek gece baskını öncesi ekip toparlanmasına katılırsın. Gökyüzü turuncudan hızlıca mora dönüyor, karar vermek için çok oyalanmamalısın.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Spiraller odadaki herkesin aklına takılmıştı. Ayame kan miktarının mührün boyutunu büyütebileceğine dikkat çekmiş, Ren de belli bir bölgeyi yok etmek istiyor olabileceklerini belirtmişti. Toshio ise Iwa'nın yer altı şekillerine dikkat çekerek mührün tüm bölgelere dalga dalga yayılabileceğini belirtmişti. Toshio Iwa'nın yeraltı haritasını nereden biliyordu ki? Bu da Hari'nin göreve çıktıklarında ona verdiği ilginç bilgilerden birisi miydi yoksa? Kısa bir sessizlik sonrasında Ayame planı netleştirip onlarla paylaşmıştı. Tören alanına sızacak olan Tora ve Hanabi'yi desteklemek için yardımları gerekeceğini söylemişti. Aoi'nin de mühür bozacak ekipte yer almasını istiyordu. Başını yavaşça sallayarak kabul etti bu görevi. Zaten buraya bunun için gelmişti. Toshio da yaralı olduğu için destek ekibinde yer alacaktı. Böcekleri gerçekten de işe yarayabilirdi.

Böylece plana karar verilmişti. Haritalar, evraklar kaldırılmış, çaylar bitirilmiş ve herkes toparlanmaya girişmişti. Büyük çarpışmadan önce hazırlanmak için birkaç saatleri vardı. Toshio kalan saatlerde biraz daha dinlenebilmek için yatağına geçmişti. Aoi ise Ren'in ona uzattığı kağıt tomarlarını çantasına yerleştiriyordu. Burada gidecekleri yerin haritası yer alıyordu. Toshio'yu başıyla selamlayıp odasında tek bırakarak avluya doğru yöneldi. Ren'i takip ediyordu. Ren ona kendi memleketinden bahsediyordu. Aoi onu dinlerken bir yandan da gözünde canlandırmaya çalışıyordu. Ren'in anlattığına göre nemli rüzgarları olan, ortasında devasa antik bir ağaç olan görkemli bir köydü. Kendi klanlarının da kutsal bir ağacı olduğu için Aoi'nin bağ kurması fazla uzun sürmemişti. Bir gün orayı ziyaret etmeyi gerçekten çok istiyordu. Özellikle ağacın çiçek açtığı dönemi görmek istiyordu çünkü Ren'in anlattığına göre göz kamaştırıcı bir ışıltısı vardı. Aoi hiç ışıltılı çiçekler açan bir ağaç görmemişti.

Onu dinlemeye öyle bir dalmıştı ki kamp alanına ne zaman ulaştıklarını anlamamıştı bile. Ayame zeminde bir şeyleri dinliyordu büyük bir dikkatle. Gözleri kapalıydı ancak kısa bir süre sonra varlığını hissetmiş ve onu selamlamıştı. Aoi de onu selamladı. Onu çağırdığını görünce Aoi meraklı gözlerle yanına yaklaştı. Burada ne yapıyor olduğunu fazlasıyla merak etmişti. Ayame ona ses titreşimlerini Fuuton ile birleştirmesini sağlayan bir kekkai genkaisi olduğunu söylemişti. Aoi heyecandan kocaman parıldayan gözlerini ona dikti. Bu çok ama çok havalı bir güçtü. Böyle havalı insanlarla tanışabildiği ve onlarla aynı görevde yer aldığı için çok mutluydu. Yuukon bugün burada canını alacak olsa geride hiçbir pişmanlığı kalmazdı. Ayame ona karmaşık bir dille ses titreşimlerini dinlemenin ne işe yarayacağını anlatmıştı. Aoi bunları unutmamak için dikkatini vermeye çalıştı ancak biraz karmaşık bilgilerdi. Anladığı kadarıyla doğru titreşimleri yakalayıp doğru yarığı bulurlarsa mührü bozmak için avantajları olacaktı.

İşi bitince Ayame ona nöbet kulübesinde ikram olduğunu, görevden önce dinlenebileceklerini teklif etmişti. Aoi tam bu teklifi kabul edecekti ki arkadan gelen seslerle dikkati dağıldı. Dört Iwa shinobisi sedyede yaralı bir başka shinobiyi taşıyorlardı. Nasıl yaralanmıştı acaba? Durumu iyi miydi? Aoi hafifçe endişelenmişti. Sözcünün ona seslendiğini fark edince yanına yaklaştı. Devriyenin tuzağa bastığını, yaralının en yakın şifa noktasına ulaşması gerektiğini söylemişti. Sanki bunu yalnızca merakını gidermek için anlatmıyor da ondan yardım istiyor gibi bir hali vardı. Aoi böyle bir yardım teklifini elbette reddedemezdi. "Ben yaralı arkadaşımıza eşlik edeyim, sizlerle görevde görüşürüz. Yuukon yardımcınız ve gözeticiniz olsun." Ayame'ye doğru başını eğerek onu selamladı. Sonra da aşağıya inerek yaralıya yardım etmek için harekete geçti.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Yaralının bulunduğu patikaya inmek için yuvarlak basamaklı dar bir merdiven kullanıyorsun. Taş basamaklar öğle sıcağıyla ısınmış, kaya yüzeyinden yükselen kuru toz ayak bileklerini kaplıyor. Aşağıda bekleyen dört Iwa nöbetçisi ter içindeler, sedyenin tokmak sapı kadar kalın tutamaklarını sıkarken aralarındaki genç shinobi belli belirsiz kımıldıyor. Soluk alışı hırıltılı, göz kapakları baygın halde titriyor.

Konuşmaya fırsat kalmadan öndeki asker sedyeyi sana doğru çeviriyor. İki askerin yerini alıp kolunu sedyenin altında geçirince yükün ağırlığı omuzlarına gömülüyor. Yerleştirirken düzensiz sarılmış kollara istemsiz bakış atıyorsun. Ortak çakra bandajı yerine kaba saba kahverengi kumaş kullanılmış. Tam göğüs hizasında hafif kabarık bir düğüm dikkatini çekiyor. Kumaş katlanırken iç astarın gri yüzeyine ince çizgiler oyulmuş. Gözün keskin bir anda seçiyor, beş köşeli dairesel bir kalıp. Her köşesinden parmak kalınlığında tüy gibi kağıt fitiller uzanıyor.

Kalbin hızlanıyor. Tüy gibi görünen fitiller patlayıcı mührün kurutulmuş tetik şeritleri. Nefesini tutup hemen altındaki katmanda aynı düzende dizilmiş ikincil işaretler fark ediyorsun. Toplamda sekiz halka üst üste bindirilmiş ve tam merkezden yanlara gümüş toz serpiştirilmiş. Gözlerini kaçırmadan sedyenin ahşap kenarını kavrıyorsun.

Yanındaki nöbetçiler "Bir… iki… kaldır!" komutuyla yeniden adım alırken bastığın taş gevşiyor. Sedyenin altı hafifçe sendeleyince kumaş kenarı aralanıyor. O anda bir şerit kısık bir çıtırtı çıkararak turuncu noktalı alev kıvılcım saçıyor. Patlayıcı kağıt kendini tutuşturma döngüsüne girmiş. Parıltı kalp atışınla aynı hızda büyüyor.

Deniz rüzgarı vadiye çarpıp üzerinizden uğuldarken üç saniyelik bir boşluk hissediyorsun. Görevlilerin hiçbiri alevi fark etmedi. Sedye genç shinobinin kan izleriyle ağırlaşmış. Kağıt fitilin ucundaki ateş havayı içeri emip pıhtı kokusunu yakıyor. Birkaç nabız vuruşu sonra zincirleme reaksiyon bütün halkaları ateşleyebilir. Etraf toprak yüzey, yankılanma çarpmasıyla taş bloklar parçalara ayrılabilir.

Omuzunun hemen yanında terli ipi tutan asker haykırıyor. "Sarsma sedyeyi. Shinobinin çakrası dengesiz." Sen ise gözlerini artık bariz parlayan mühre dikmiş durumdasın.

Acilen harekete geçmelisin.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Taş merdivenlerden aşağıya inerek yaralının yanına vardı. Dört Iwa shinobisi oldukça yorgun ve ter içinde görünüyorlardı. Bütün yol boyunca adamı taşımış olmalıydılar. Yaralı adam arada titriyor, göz kapaklarını aralamaya çalışıyordu ancak hiç gücü yoktu. Yanlarına vardığı gibi shinobilerden en öndeki sedyenin ucunu ona uzatmıştı. Kolundan tutmasıyla birlikte de koca adamın tüm ağırlığını omuzlarında hissetti bir anda. Gerçekten epey ağır bir adamdı. Bu yardımı ondan istemektense daha iri yarı bir başka shinobiden de isteyebilirlerdi. Aoi kendini rahat edeceği bir pozisyona konumlandırmaya çalışırken shinobinin sedyenin kenarından sarkan kolu dikkatini çekmişti. Çakra bandajı değil, kahverengi bir kumaş kullanılmıştı adamın yaralarını sarmada. Bandajları mı kalmamıştı? Gözleri adamın göğsüne kayınca garip bir düğüm fark etti. Beş köşeli dairesel bir kalıp vardı. Her köşesinden fitiller uzuyordu.

Patlayıcı kağıtlar... Aoi yutkundu. Kalbi hızla atmaya başlamıştı. Elleri buz gibi olmuş, titremeye başlamıştı. Sırtından soğuk bir ürperti geçti. Bu adamla her kim ilgilendiyse veya başına her ne geldiyse bir tuzaktı. Her yeri patlayıcı kağıtlarla kaplıydı. Nöbetçiler hep birlikte sedyeyi kaldırdıklarında fitillerden birinin ucu turuncu turuncu çakmaya başlamıştı. Patlayacaktı. Turuncu parıltı git gide büyüyor ve fitil boyunca ilerleyerek kağıtlara ilerliyordu. Tüm kağıtlar aynı anda patlayacaktı. Yanındaki shinobilerden bir Yuukon'un kulu fark etmemişti adamın üzerindeki bariz fitilleri. Sedyeyi sarsmaması gerektiğini söylüyordu ona. Bilmiyordu ki birazdan sedyeyi sarsmaktan çok daha büyük bir problemle yüzleşeceklerdi.

"PATLAYICI! KAÇIN!" Çok az vakti vardı. Aoi iki şey deneyecekti. İlk olarak Fuuton: Kami Oroshi ile bir girdap oluşturup patlamayı onlardan uzaklaştıracaktı. Eğer yapabilirse hemen ardından Fuuton: Kazekiri no Jutsu kullanarak adamın özensiz bandajlarını kunaileriyle kesecek ve adamı çekip çıkaracaktı. Sonra da girdabın rüzgarıyla sedyeyi ve patlayıcıları uzağa gönderecekti. Önceliği kurtarabildiği kadar çok canı kurtarmaktı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Bağırışın kayalık vadide çınlayınca omzundaki askerler refleksle irkiliyor, sedyenin arka sapını bırakıp geriye sıçrıyorlar. Gövdeni döndürmeden kollarını öne uzatıyor, havadaki tozu ve sıcak rüzgarı avuçlarında topluyorsun. Fuuton: Kami Oroshi için hızla üç kısa mühür, ardından derin bir soluk. Göğsünden savurduğun çakra girdap şeklinde açılıyor, sedyenin üst yarısını kamçı gibi kavrayıp taş duvara doğru itiyor.

Fitildeki alev girdabın vakumuna kapılıp ters yönde sönüyor gibi duruyor, ama bandaj düğümünün altında gizlenmiş ikinci kıvılcım aynı anda parlayıp aşağı katmana sıçrıyor. Ne sen ne de geri çekilen nöbetçiler erişebilecek kadar yakınsınız artık, rüzgar sedyeyi taşıdığı askerlerden dört adım uzağa fırlatmış durumda. Alevlenen kağıtlar adamın göğsüyle belinin arasındaki boşluğa tam oturtulmuş, rüzgar kuvveti patlayıcıyı adamın bedenine bastırıyor, dış yüzeydeyse vakum yarattığı için şok dalgasının çoğu önce gövdesine, sonra kaya duvara gidiyor.

Kısa, donuk bir gök gürültüsü duyuluyor. Çakra kaplı rüzgar şiddeti patlamayı dışa değil içe yönlendirince etrafta taş ve kemik parçaları savrulmuyor, kanat çırpan bir kuş sürüsü gibi kırmızı parçacıklar havada asılı kalıyor. Sedyeyi bırakan iki nöbetçi yere düşse de yalnızca toz yutuyorlar. Öndeki askerler titreşimi bile hissetmeden uzak noktaya savrulan enkaza bakıyor. Yaralı shinobi içinse vakumla birlikte bastıran alev iç patlama etkisi yaratıyor; beden birkaç saniye içinde çöküyor, sonra dumanlı rüzgarla birlikte duvar dibine sessizce yığılıyor.

Hazırladığın Fuuton bıçaklarını ikinci hamle olarak fırlatmayı planlarken hedef artık yok. Kestiğin bandajlar boşluğa savruluyor, kan ve buhar karışıyor. Gürültü vadinin öte yakasındaki bekleme yoluna kadar uzandığı için oradan gelen ayak sesleri yaklaşmaya başlıyor. Kısa süre sonra sedyecilere takviye yollanan Iwa gözcüleri beliriyor, onlarla birlikte de acele adımlarla koşturan Toshio çıkıyor köşeden. Böcek sürüsü sağ elini sararken bakışını enkaz durumuna kaydırıyor, yüzüne soluk bir hüzün yerleşiyor.

Sarsılmış nöbetçiler olayı çabucak anlattığında Toshio yaralı adamın üzerindeki mühürlerin yerleşim biçimini soruyor. Sedyecilerden biri beş köşeli, üst üste iki daire olduğunu tarif edince gözleri kısılıyor. Küçük bir böcek sürüsü bandaj artıklarını inceleyip geri döndüğünde Toshio fısır fısır konuşuyor. "Bu diziliş patlamadan çok çevreyi titreşimle haritaya çeviren, bir tünel ağını tetikleyen kanallı mühür tipine benziyor." Böcekler ceplerinden topladıkları ince demir tozunu sana gösteriyor, patlama gerçekte bir sondaj iğnesi gibi alt tabakaya delik açmış.

Takviye ekibi komutanı telaşla "Bu delik Kamigama Şaftı girişine elli metre uzakta, doğrudan bağlantı veriyor." diye rapor ediyor. Yani mührü bozmak üzere yola çıkan Hanabi ve Tora ekibi tam bu çizgiye paralel ilerliyor. Toshio göz ucuyla seni tartıyor, yaralarını unutmuş sessiz bir kararlılıkla çakra kovanını omzuna dayıyor. "Benden kaçınılır sanmışlardı ama hala hareket edebilirim." diyor kısık sesle. Komutan sizden önce gidecek birkaç tıbbi er organize ederken ikinizin de mühür hattına ulaşıp içeriden bozmaya yardım etmenizi talep ediyor.

Toparlanma telaşında sedyedeki genç shinobinin titrek çantası yırtılıyor, içinde derme çatma bir defter duruyor. Sayfalarında spiral motifli bir harita ve kenarına karalanmış tek cümle var. "Açılan yol yalnız kan ve rüzgarla kapanır." Toshio bu satırı parmağıyla gösteriyor, ardından kafasını kaldırıp doğrudan sana bakıyor.

"Rüzgar deyince ilk aklıma sen geliyorsun." diyor duraksamadan. "Kan kısmı yine bana kalırsa… risk alır mısın?" Sorusu toz bulutunun içinde asılı kalıyor. Önünüzde patlamayla açılan taze oyuk, arkanızda şaft girişine giden yokuş. Gün ışığı hızla sönüyor artık.

Oyukta ilk adımı attığında toprağın gözeneklerinden ılık hava kaçıyor, tüp gibi uzayan geçit çamurumsu kille sıvanmış, duvarlarda henüz kurumamış barut kokusu asılı. Sen ilerledikçe tünel daralıyor, tavandan sarkan filiz halindeki kaya iğneleri çıtırtıyla dökülüyor. Birkaç adım ötede zeminin çatladığı noktadan mavimsi çakra kıvılcımı yükseliyor, titreşim uzaklardan gelen boğuk davul sesine karışıyor. Defterdeki spiral haritayla kıyaslayınca bulunduğun dal kolunun ana mühre giden en kısa damar olabileceğini fark ediyorsun, ancak yan duvarda kıyısız bir yarık daha kıvrılıyor, belki de Hanabi-Tora ekibinin ilerlediği paralel hat o. Toshio sol omzundaki bandajı sıyırıp küçük böcek kümeleri salıyor, gözleri kararını bekler gibi sende. "Artık işin sonuna geldik. Ana yoldan mı gitmeliyiz, yan yola mı sapmalıyız bilmiyorum ama nereden gidersek gidelim farklı bir problem ile karşılaşacağımıza eminim."
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Ne yazık ki herkesi kurtaramıyordu ne kadar istese de. Hiç değilse hasarın boyutunu küçültmek istemişti. Fuuton: Kami Oroshi kullanarak oluşturduğu girdap sedyeyi kaparak ileriye doğru fırlatmıştı. Girdabın basıncıyla birlikte patlayıcı kağıtların oluşturduğu kıvılcım zavallı yaralı adamın göğsüne doğru bastırılmıştı. Gök gürültüsüne benzer bir ses duyulmuştu önce. Rüzgar sayesinde patlamanın şiddeti önemli ölçüde azalmıştı. Shinobi ise... artık hayatta değildi. Aoi onun için sessizce birkaç cümle dua fısıldadı. Ruhu Yuukon'un yanında, huzura kavuşur diye umuyordu. Adamın ölü bedeni ile temas kurup ona bunu kimin yaptığını sormak istedi ancak patlamanın gürültüsü yüzünden etraf bir anda meraklı gözlerle dolunca bu fikrinden vazgeçti.

Sahneye doluşan Iwa gözcülerinin ardından Toshio yüzünü göstermişti. Sağ elinde uçuş uçuş kalabalık bir böcek sürüsü vardı. Türlerinin ne olduğunu bile ayırt edemiyordu, hepsi küçük birer nokta gibi görünüyorlardı. Toshio adamın cesedinin yanına giderek mührün yerleştiriliş tipini sormuştu. Sonra da Aoi'nin asla anlamadığı bir şeyler söylemişti mühürle ilgili. Büyük bir patlama amaçlamadıklarını, bir çeşit tünel açmaya çalıştıklarını anlamıştı Aoi yalnızca. Yani en azından Toshio'nun bunu ima etmeye çalıştığını umuyordu. Böceklerin bulduğu demir tozlarına göre de gerçekten bir delik açılmıştı, yer altına iniyordu. Toshio Iwagakure'nin yer altı şekillerini böcekleri sayesinde mi bu kadar iyi biliyordu acaba?

Deliği inceleyen ekipten birisi bunun Kamigama Şaftı girişine yol aldığını söylemişti. Bunu nereden anlamıştı bir kez bakarak? Tahmin mi yürütmüştü? Eğer söylediği doğruysa Hanabi ve Tora da bu yolun üzerinden ilerliyorlardı. Toshio gözlerinden okunan bir kararlılıkla havalı bir şeyler söylemişti. Yaralı olmasına rağmen bunca şeyi göze alması takdire şayandı gerçekten. Epey dayanıklı bir iradeye ve bedene sahip olmalıydı. Böylece Toshio ile birlikte mühür hattına doğru yol almaya karar vermişlerdi ki biraz evvel hayatını kaybeden shinobinin defteri düşmüştü yere yırtılan çantasından. Aoi eğilip defteri aldığında tanıdık bir spiral motif sayfalarda gözüne çarptı. Açılan yolun kan ve rüzgarla kapanacağını söylüyordu defter onlara. Patlayıcı yerleştiren her kimse bu defteri buraya o bırakmış olmalıydı. Toshio bu cümleyi parmağıyla işaret ederek rüzgarın ona kendisini hatırlattığını söylemişti. Sonra da kanı dile getirip risk alıp almayacağını sormuştu. Tuhaftı ki kan ona Takeshi'yi hatırlatıyordu ancak tabi Toshio'nun bundan haberi yoktu. Aoi hafifçe kıkırdadı. "Garip bir ritüele kurban edilmeyeceğimi umuyorum." dedi şaka yollu.

Tünelden içeriye girdiler. Kısa bir süre ilerledikten sonra yolun ikiye ayrıldığını fark etti. Hanabi ve Tora'nın ilerlediği yol olduğunu tarif ettiği girintili çıkıntılı bir yol daha vardı. Toshio hangi yoldan gittiklerinin pek önemi olmadığını söylemişti. Aoi de bu fikre katılıyordu. "Onların gitmediği, diğer yönden gidelim. Belki sürpriz bir saldırı yapma fırsatımız olur."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Toshio düşündüğünü belli eden kısa bir mırıldanma sesi çıkarıyor, ardından sözcüksüz onay verir gibi başını aşağı yukarı sallıyor. Hiç konuşmadan taş damarındaki öbür kolu seçip adımlamaya başlıyor, sen de aynı sessizlikle peşine düşüyorsun. Bu hat genişlemiyor, yalnızca bilek kalınlığında çatlaklardan turuncu ışıklar sızıyor. Yer yer böcek uğultusu duyuluyor. Duvarlarda patlayıcı kağıdın isli izlerini görebiliyorsun; belli ki buradan ötede benzer tuzaklar kurulmuş. Yaklaşık yüz adım sonra tünel hafifçe sağa kıvrılıyor, kaya rengi yanıp sönen kızıl bir yankıyla yer değiştiriyor. Kuru kil kokusuna sıcak kül kokusu karışıyor. Diz çöküyor ve dinlemeye başlıyorsunuz. Uzakta ritmik ayak sesleri duyuluyor, sonra da kısa bir kahkaha. Toshio elini kaldırıp ateş parıltısını işaret ediyor.

Dizlerinizi zemine gömerek sürüne sürüne köşeye yaklaşıyorsunuz. Taşın ince kenarından baktığında çömlek kadar geniş bir ocak çıkıyor karanlığa. On beş kadar maskeli figür dairesel bir çember kurmuş. Ateş tam ortada, aleve kan rengi bitki sapları atılıyor, duman pembe çizgilerle tavana tırmanıyor. Çemberin yan yüzeyine kabartma spiral çizilmiş. İkinci halkada kırmızı kumla boyanan beş kollu bir işaret daha seçiliyor. Sırt çantalarındaki rulolardan sarkan fitillerin ucunda kurumamış yağ görülüyor.

Toshio gövdesini kaya pervazından geri çekip nefesini kısıyor. En kısık fısıltısıyla konuşuyor. "Tam karşı yolun çıkışında Hanabi ve Tora. Sağ tarafta biten çatlağın ardında ise Natsuchi ile Takeshi var." Tam o sırada maskelilerden biri, yaşlı bir taş ustasını andıran kambur bir adam, dairenin merkezine geçiyor ve bağdaş kuruyor.

Sesini yükselterek konuşuyor. "Yüzyıllarca Iwagakure, Matsuyari Klanı ve Taş Ülkesi’nden çaldığını geri vermedi. Köy sistemi adalet getirmedi. Iwagakure yıkılmadıkça bu toprak nefes alamaz. Bugün rüzgar kanla kavuşacak, mühür ilk nefesini alacak." Adamın sözlerinin bitmesiyle çemberin dış hattındaki herkes bir anda el mühürleri yapmaya başlıyor.

Kaya kemerini çınlatan bir haykırış duyuluyor. Natsuchi’nin gür sesi kayalık alanın tamamında duyuluyor. "ŞİMDİ!" O an her şey aynı anda hareket ediyor. Senin yanında çömelmiş Toshio sıçramayla aydınlığın içine giriyor. Karşı yoldan Hanabi kızıl arılarıyla atlıyor, Tora toz bulutu eşliğinde yüksekten iniyor. Sağ taraftan Jinton elementinin ışığı Natsuchi’nin avucunda şekilleniyor, bunu daha önce Ryuujin uygularken de görmüştün. Takeshi kolundaki bandajı tek hareketle savurup kana bulanmış avucunu açıyor.

Maskeli grup şaşkınlık anını bir saniye bile sürdüremiyor. Beş kişi aynı anda Toshio’nun üstüne koştuğunda böcek sürüsü karanlığı bir örtü gibi kaplıyor. İnce kanatları ıslak çığlıklarla pelerinlere saplanıyor, iki adam yere devrilirken sürü içlerine girip çakra akışını kemiriyor. Hanabi takımın sol yarısını hedef alıyor, arılarıyla önündeki düşmanları sarıyor ve acı çığlıkları duyuluyor.

Takeshi sol kolundaki kılıfını yırtıyor. "Shindou-ryuu: Chi no Keiyaku." Avucundan fışkıran koyu kırmızı çakra kan kıvrılarak kılıç boyunda bir akışa dönüşüyor. Kandan yapılmış bıçak sağ cephenin dört adamını bir oynak kırbaç gibi sarıyor, iki maskeyi yerden keserken kalan ikisi geri sıçrıyor fakat kaçamıyor, bıçak topuklarından delip gövdelerinden yukarı tırmanıyor. Toshio Takeshi'nin yeteneklerini ilk defa gördüğü için şaşkınlık içinde bakakalıyor.

Natsuchi’nin avcunda oluşan beyaz prizma genişleyerek çemberin en arka hattındaki üç figürü kapsıyor. "Jinton: Genkai Hakuri no Jutsu!" Işık kapanı küçülürken içteki silüetler kar taneleri gibi ufalanıp kayboluyor. Yer titreşiyor.

O karmaşada dört adam sana yöneliyor. Üçü katana çekmiş, biri arkada ok hazırlıyor. Sana doğru çapraz üçgen düzeniyle ilerliyorlar; en öndeki solundaki dar koridordan geliyor, ikincisi tam ateşin önünden, üçüncüsü hafif sağ çaprazdan. Aranızdaki mesafe sekiz metre. Arkandaki kaya oyuğunda bir çatlak var, solundaki patlayıcı kağıt dolu duvara ise dört adım uzaklıktasın. Toshio senin hizandan on metre ileride, Hanabi ise sol hatla meşgul, Takeshi ve Natsuchi sağ cepheyi tutuyor. Yaylı maskeli okunu gererken katanalı adamlar sana doğru hızla ilerliyor.

Hızlı davranmazsan ne olacağı meçhul.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Maskelilerin tam mühür yapmaya başladıkları anda Natsuchi'nin harekete geçmelerini emreden sesi yankılanmıştı taş duvarlarda. Toshio ileriye doğru sıçramıştı. Hanabi ve Tora'nın da harekete geçtiğini görebiliyordu. Natsuchi kişiyi atomlarına ayıran jutsunun aynısının hazırlığındaydı, parıldayan küreyi ellerinde seçebiliyordu. Takeshi kanını zorlukla yerinde tutan bandajını sökmüş ve saldırıya hazırlanmıştı. Bunun birlikte onun yeteneklerini grupta bilmeyen tek kişi olan Toshio da artık biliyordu. Şaşkınlığını gözlerinden okumak mümkündü. Toshio, Hanabi, Tora ve Takeshi saldırılarıyla maskelilerin büyük bölümünü bertaraf etmişlerdi. Natsuchi de jutsusuyla üç kişiyi yok etmişti.

Karmaşa ve savaş zirvedeyken Aoi ona yaklaşan dört figürü fark etti. Üçünün elinde katana varken bir tanesini ok çekiyordu. En öndeki adam soldan, ikincisi önden, üçüncüsü sağdan yaklaşıyordu. Aoi'nin solunda patlayıcı kağıtlarla dolu bir duvar vardı ve patlaması durumunda tünelin büyük bir kısmı havaya uçabilirdi. Hızlıca bir plan geliştirdi. Önce "Eien no Sasayaki" kullanarak onları genjutsuya almayı deneyecekti sonra da çakrası yeterse "Fuuton: Kuudan" kullanarak adamların hepsine mermi savuracaktı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Eien no Sasayaki’nin fısıltısını özgür bırakıyorsun. Çakran havayı bir perde gibi sarıyor, uğuldayan rüzgar gıcırtısını andıran bir ezgi maskelilerin kulak zarlarına doluyor. En öndeki katana kullanan adamın adımı kesiliyor, gözbebekleri boşluğa sabitleniyor. Yanındaki ikisi kılıçlarını indiriyor, sağ kolu titreyerek kıvrılan üçüncünün yayı düşüyor. Sırayla yüz hatları çözülüp sanki kendi gölgelerinden korkuyormuşçasına geri geri sendeliyorlar.

Darbe için zamanı tam bu anda yakalıyorsun. Ellerini peş peşe mühürlere geçirip Fuuton: Kuudan’ı uyguluyorsun. Göğsünden kopan soğuk rüzgar dört keskin mermiye bölünüyor. Hava kütleleri metalik bir ıslıkla ilerliyor, önce yayı taşıyanın göğsüne, sonra iki kılıçlının dizlerine çarpıyor. Parmaklarını bırakmayı başaran tek adam karşı hamle bile yapamadan mermin kafasına saplanıyor. Hepsinin maskesi çatlayıp yere düşüyor, bilincini yitiren gövdeler ocak taşlarına yığılıyor. Patlayan kıvılcımlar ya da savrulan kan yok, yalnızca rüzgarın geriye bıraktığı boğuk bir iç çekme var.

Köşeyi tutan hat artık senin. Sağ çaprazda Hanabi, kül rengi alevle örtülü yumruklarını indirirken arılar maskelilerin sırtında sarı benekli kubbeler gibi geziniyor. Tora taş bloktan yarattığı dev yumruyu bir çivili top gibi savurup iki düşmanı duvara gömüyor. Toshio’nun böcek sürüsü, kan kırmızısı kılıç kabzalarıyla boğuşan kalan grubu kuşatıyor, larvalar giysilere yapışıp çakra yollarını kemiriyor. Natsuchi’nin Jinton prizmaları koridorun dip tarafında bir kez daha daralıyor, aralık bıraktığı kara siluet hiç kalmıyor. Ateş sönüyor, çemberin kırmızı kumu gri toza dönüyor.

Bir anda gözünü kırpmanla birlikte dünya bembeyaz oluyor. Bir adım atıyormuşsun gibi fakat ayak altındaki zemin yok oluyor, bedenin ağırlıksızlaşıyor, sonra da bembeyaz bir iç mekana düşmüş gibi bulutların ortasında kalıyorsun. Sıcaklık, rüzgar, koku yok. Sadece pamuk dokusunda yankılanan ince bir erkek sesi var. Ses konuşuyor. "Konoha’ya döndüğünde Uchiha Kaita'yı bul." Yankı dalga dalga dağılıyor. Kim olduğunu ayırt edemeden adın çağrılıyor. "Aoi?" Ton yükseliyor. Bir daha ve bir daha.

Göz kapakların yeniden kalktığında tünelin taş tavanı tepende, Toshio omuzlarını sarsıyor. Arkasındaki ışık alnındaki gözlüğe yansıyor. "Aoi! Hepsini alt ettik, geri dönmemiz lazım. Ne oldu, genjutsu mu?" diye nefes nefese soruyor. Takeshi sağdan yaklaşarak kanlı bandajını omzuna sarıyor, dudak kıyısında yorgun bir gülümseme var. "Kız önüne geleni biçti, hangi genjutsudan söz ediyorsun?" diyerek omuz silkiyor.

Iwagakure’ye dönüş yoluna koyulduğunuzda kaya çatlağının soğuğu geride kalıyor, hava hafiften ısınıyor. Adımların otomatikleşiyor, kulakların savaş yankısını tutarken aklın bembeyaz boşlukta yankılanan isme geri dönüyor. Uchiha Kaita… Göğsünün altında bir düğüm oluyor, kimse içindeki sessizliği fark etmiyor.

Patikanın kıvrımından kaldırılan meşale ışıkları belirdiğinde önden küçük bir birliğin yaklaştığını görüyorsun. Başta Saya var, gözleri normalden geniş görünüyor. Yanındakiler Iwa sağlık takımı. Kız adımlarını hızlandırıp sana ulaşıyor, kollarını göğsüne doluyor. "İyisiniz, çok korktum." diyor, sesi kısık. Gözlerine baktığında bakışında uzaklaşmış bir derinlik seziyorsun, sanki rüyadan tam uyanamamış gibi.

Sessizce yürüyüş sürüyor. Rüzgar vadiden esiyor, taş kemerlerde gece kuşları öterken kimse konuşmuyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Eien no Sasayaki saniyeler içerisinde maskelilerin bilinçlerine işleyerek silahlarını indirmelerine sebep olmuştu. İlerleyişleri durmuş, gözleri boşluğa bakmaya başlamıştı. Okunu çekmeye hazırlanan adamın yayı titrek kollarından aşağıya doğru kaymıştı. Birkaç saniye sonra da geldikleri yönün tersine, geri geri gitmeye başlamışlardı. Aoi'nin istediği açıklık da buydu. El mühürlerini gerçekleştirdikten sonra Kuudan'ın dört keskin mermisi dört adamı delip geçmişti. Ruhları göğe yükselirken kabuk haline gelmiş boş bedenleri yere çökmüştü. Aoi bu köşedeki tüm düşmanları etkisiz hale getirip arkasına döndüğünde Hanabi, Tora, Toshio ve Takeshi'nin de başarıyla savaşlarını bitirmek üzere olduklarını fark etti. Mührün ateşi sönmüştü, çemberin kırmızısı griye geri dönmüştü. Başarılı bir şekilde jutsuyu durdurmuşlardı.

O anda Aoi kendini çok hafiflemiş hissetti. Görevi başarıyla bitirmesinin verdiği artık eve dönebileceğinin rahatlamasından gelen bir hafifleme değildi. Gerçekten hafif hissediyordu. Sanki pamuklara basıyor gibiydi. Karanlık tünel, kan, duman ve toprak kokusu kaybolmuştu. Her yer bembeyazdı. Bulutların üzerinde geziniyordu sanki. Ayağını attığı yerde bir zemin yoktu. Genjutsuya mı alınmıştı? Hiçbir şey hissedemiyordu. Ne bir ses duyuyordu, ne bir meltem esintisi, ne bir koku... Hiçliğin içindeydi. Tanıdık olmayan bir erkek sesi duydu. Konoha'ya döndüğünde Uchiha Kaita'yı bulmasını söylemişti ona. O da kimdi? Aoi bu isimde bir Uchiha tanımadığına emindi. O esnada kendi adının söylendiğini işitti. Sonra tekrar işitti. Sonra tekrar.

Gözlerini açtığında karşısında endişeli bakışlı bir Toshio vardı. Onu omuzlarından sarsarak uyandırmaya çalışıyordu. Maskelilerin alt edildiğini, artık dönmeleri gerektiğini söylemişti. Genjutsu muydu başına gelenler? "Gibi..." dedi sessizce içine doğru konuşarak. Kendisi de emin değildi. Genjutsu ise bile kimin işi olabilirdi ki? Başka bir şey söylemeden kendisini toparladı ve hep birlikte grup olarak tünelden çıkarak Iwagakure'ye doğru ilerlemeye başladılar. Neyse ki yol çok uzun değildi. Hava da ısınmıştı. Patika boyunca ilerlerken aklında bu tanımadığı Uchiha'nın ismi yankılanıyordu. Kimdi ve onu neden bulması gerekiyordu? Bir Uchiha ile ne işi olabilirdi ki? Onlar polis değil miydiler?

İleride bir meşale ve onlara yaklaşmakta olan bir ekip gözüne çarptı. En önde Saya vardı. Yanında sağlık ekipleri vardı. Onları fark edince koşarak yanlarına yaklaşmış ve ona sarılmıştı. "Yaradan ve her şeyin gözeticisi, sahibi, her şeyi bilen, tüm gücün hakimi Yuukon'a şükürler olsun ki iyiyiz." diye cevap verdi Saya'ya pek de dramatik olmayan bir ses tonuyla. Saya oldukça dalgın görünüyordu. Sanki ayakta rüya görmüş gibiydi. "Sen iyi misin? Yorgun görünüyorsun. Takigakure ekibi nerede? Onlar da bize katılacaklardı." Sessizlik içinde yürümeye devam ettiler. Uchiha Kaita'nın kim olduğunu bilip bilmediklerini sormak istiyordu Aoi ekibine. Yoksa bunu Hari'ye sorması daha mı mantıklı olurdu? Hepsine sorabilirdi. Başına gelen şey ilginçti sonuçta. "Uchiha Kaita'nın kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu yeniden sessizliği bozarak.
Image
► Show Spoiler
Locked