Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Ōotoko-Jin'in gözleri titreyerek seni izliyor, sen onun sırtına tırmanırken bedeninin gıcırtıları yankılanıyor. Soğuk metale sarıldığında, demir ve çürümüş et kokusu ciğerlerine doluyor. Onun sırtında yükseldikçe, kalbin göğsünü parçalayacakmış gibi çarpıyor. Sözlerini duyduğunda, kuklanın sağ kolu çıtırtılarla uzuyor, gövdesiyle beraber ileri atılıyor. Dev gibi pençesi Tatsuha'yı yakalıyor, kollarını demirden bir mengene gibi sıkıyor. Rüzgar tekniği bir uğultuyla dağılmaya başlıyor, Tatsuha'nın yüzü dehşetle kasılıyor.

Sen kuklanın kolunun üstünde hızla koşturuyorsun. Her adımında gıcırtılar yankılanıyor, nefesin ciğerlerini yakıyor. Son atlayışını yaptığında, elindeki kunai bütün ağırlığınla iniyor. Tatsuha'nın boğazına saplanan çeliğin sesi metalin değil, hayatın parçalanışı gibi geliyor kulağına. Kan fışkırıyor, sıcaklığı yüzüne sıçrıyor. Tatsuha boğazını kavrarken gözlerinde korku ve boşluk karışıyor, sonrasında başı yana düşüyor ve kuklanın kavradığı beden cansızlaşıyor.

O an, zaman ağırlaşıyor. Sesler kısılıyor, sanki bütün dünya sessizliğe gömülüyor. Elinde tuttuğun kunai bile ağırlaşıyor. Bir shinobi olduğunun, görevlerin yalnızca rakipleri yenmekle değil, onların hayatlarını sonlandırmakla da ilgili olduğunun gerçeği ensene çöküyor. Tatsuha'nın gözlerindeki boşluk aklına kazınıyor. Onun gözlerinde korku ve pişmanlık karışımı bir şey görüyorsun, asla unutamayacağın bir ifade.

Kazuha zincirle yere sabitlenmiş halde titreyerek sürünüyor kardeşine. Zinciri kanayan baldırından söküp atmaya çalışıyor, ama her hamlesi acıyla doluyor. Nihayet kuklanın baskısı azalınca dizlerinin üstüne düşüyor ve Tatsuha'nın cansız bedenine kapanıyor. Kollarını kavrarken çığlığı kanalın taş duvarlarına çarpıp yankılanıyor. "Tatsuhaaa!" Gözlerinden yaşlar süzülüyor, ağzından dökülen hıçkırıklar öfke değil, saf bir acı. Kardeşinin kanıyla elleri kızarıyor, ama onu sanki geri getirecekmiş gibi sımsıkı sarılıyor.

Shiho gözlerini senden ayıramıyor, nefesi düzensiz. Dudakları titriyor, belli ki seni böyle görmeyi hiç beklemiyordu. Hame dişlerini sıkarak sessiz kalıyor, ama elleri titriyor. Kazuma arkada sigarasını yakıyor, yüzünde alışkın bir ifade var, ama sana bakışlarında bir saygı kırıntısı beliriyor. Kanın kokusu, çığlıkların yankısı ve ellerinde hala sıcaklığını hissettiğin bir hayatın yok oluşu. Burası artık bir savaş değil, bir sınav. Öldürmenin ağırlığını taşıyorsun. Ve artık geri dönüş yok.

Ōotoko-Jin kımıldamadan duruyor, gözlerini sana dikmiş. Eiengan'ın ışığında, onun gözleri senin gözlerini yansıtıyor. Dost mu, araç mı, lanet mi? Bu bağın neye dönüşeceğini ancak sen belirleyeceksin.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Ölüm, shinobi hayatım boyunca bana anlatılmış ancak hiç yüzleşmediğim bir gerçeklikti. Şimdi ise, ellerim kana bulanmış, bu gerçekliği kendime yaratmıştım. Boğazdan fışkıran kanlar, ölümün sıcaklığını yüzüme fırlatıyordu. Birinin ölümü, birkaç saniye içerisinde gözlerimin önünde gerçekleşirken, tek yapabildiğim sakince izlemek oluyordu. Tatsuha'nın son nefesini verdiği anlar, içimde bir duygu yaratmamıştı. Olması gerekeni yaptığımı hissediyordum, bana ve arkadaşlarıma tehdit olan birisini, hayattan koparmıştım. O hayattan kopmasaydı, belki de içimizden birisi yok olacaktı. Pişman değildim, ayakta duran ben olduğum sürece, içimde daha fazla güç hissediyordum. Normal olan bu muydu, bilmiyorum.

Ayakta kalan olmanın verdiği güç beni canlı hissettiriyordu.

Kazuha, her hamlesi acıyla dolmasına rağmen kardeşine doğru ilerlemiş ve bedenine kapanmıştı. Kardeşinin adını haykırıp, naralar savururken bir yandan ağlamaya devam ediyordu. Onu burada böyle bırakmanın bir mantığı yoktu. Belki o da ilk kez bir ölümle yüzleşiyordu, emin değildim. Üstelik kendime büyük bir düşman edinmiştim bile, sadece ben de değil, yanımda bulunan herkes bir düşman edinmişti. Hepimizin iyiliği için, bu düşmandan kurtulmam gerektiğini biliyordum.

Shiho, gözlerini benden ayıramıyordu. Beni böyle görmeyi beklemediğini biliyordum. Onlarda farklı bir gerçeklik ile yüzleşiyordu. Hame'nin elleri titriyordu, Kazuma ise sigarasını yakmış, yüzündeki alışkın ama saygı duyan ifadesiyle duruyordu. Bu tarz şeyleri görmeye alışkın olduğunu fark ediyordum. Elimdeki kunaiyi daha sıkı, daha güçlü bir şekilde tutmaya başladığımda, Ōotoko-Jin'e doğru çevirdim gözlerimi. Bu işin halledilmesi gerekiyordu ve Ōotoko-Jin'in yanında olacaktım. Şimdi ise, bu işi bitirmenin tam zamanıydı. Gözlerinin içine baktıktan sonra, fısıldamaya başladım.

"İşini bitir. Tüm gücünle ez onu."

Ben buradayken, hiçbir dostumun zarar görmesine izin vermem. Babama verdiğim sözü tutacağım. Bu işin sonunda tek kalsam bile, onları koruyacağım. Alınbandım için, ağabeyimin verdiği alınbandını gururla taşımak için, bunu yapacağım.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Kuklanın gözlerinde parlayan damarlar titreşiyor, emirlerini bekleyen bir gölge gibi sana bakıyor. Sesin boğuk bir yankı gibi kanalın taş duvarlarında kaybolurken Ōotoko-Jin ağır bir gıcırtıyla harekete geçiyor. Demirden dizleri zemini çatlatıyor, dev gövdesi Kazuha’nın üzerine kapanıyor.

Kazuha kardeşinin cansız bedenine sarılmış, ağlamaları acıyla yankılanıyor. Ama kuklanın gölgesi üstüne düştüğünde o ağlamalar panik çığlıklarına dönüşüyor. Kolları kardeşinin üzerinden kalkmıyor. "Hayır... lütfen, hayır!" diye yalvarıyor. Fakat kuklanın devasa eli omzuna kapanıyor, demirden bir pençe gibi kavrayıp bedenini ezmeye başlıyor. Kemiklerin çatırdayışı, etin parçalanışı odanın karanlığında yankılanıyor. Kazuha’nın çığlığı bir an yükseliyor, sonra boğulmuş bir iniltiye dönüşüyor. Birkaç saniye sonra, yerde iki kardeşin kırık ve kanlı gölgeleri kalıyor.

Ve o an sessizlik çöküyor. Sadece kendi nefesin, göğsündeki yanma hissi ve kulaklarında yankılanan kanın uğultusu. İkinci kez öldürdün. İlki şoktu, bu ise seçim. O an, shinobi dünyasının gerçekten ne demek olduğunu iliklerinde hissediyorsun. Bu yalnızca bir görev değil, insanların hayatlarını silmek, kardeşleri birbirinden koparmak, bir ailenin sonunu getirmek. Kanın sıcaklığı zihnine işliyor, ellerin titriyor. İçinde bir yerde bir ses bu gücün seni çürüttüğünü fısıldıyor.

Shiho sana doğru koşuyor, gözlerinden yaşlar süzülüyor. Sesindeki kırılma, kalbindeki acıyı ortaya seriyor. "Jin! Onları sorgulayabilirdik en azından... Böyle olmamalıydı... böyle olmamalıydı..." Omuzları titriyor, elleri kanlı zeminde boşluğa kapanıyor.

Hame yanına geliyor, dudaklarını büzerek bakıyor. "Jin doğru olanı yaptı... bizi korudu..." diyor, ama gözlerindeki çatlak sesinin aksini haykırıyor. Onun da kalbi parçalanmış, kendi sözlerine inanamıyor gibi. Bir eli titreyerek kılıcına, diğeri boşluğa gidiyor.

Shiho hiddetle Hame’ye dönüyor, gözyaşlarının arasından bağırıyor. "Hayır! Bu doğru değil! Shinobi olmak bu değil! İnsanları katletmek değil! Böyle olmamalıydı!" Sesindeki çaresizlik taş duvarlarda yankılanıyor.

Ve o anda Kazuma sigarasından derin bir nefes çekiyor. Sakin, alaycı ve aynı zamanda sert bir tonla konuşuyor. "Konohalısınız ama hala shinobi olmanın gerçeklerini bilmiyor musunuz? Burada merhamet eden ölür. Burada sorgu diye bir şey yok. Gerçekler kılıçla, kanla yazılır. Bunu anlamayan shinobiler çoktan toprağın altında." Dumanı yüzüne üflüyor, gözleri sende sabitleniyor. Omzuna ağır bir el koyuyor. "Ama sen... sen anlıyorsun. Bedeli ne olursa olsun hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yaptın."

Bir süre sessizlik çöküyor, sonra Kazuma kafasını çeviriyor. "Birkaç metre ötede bir tekne kiralayabiliriz. Nehirden ilerleriz, Tanigakure’nin kalbine ulaşırız. Ama bu kukla..." başıyla Ōotoko-Jin’i işaret ediyor. "...tekneye sığmaz. Belki nehirden kendi geçer, belki boğulur, kim bilir. Bir çözüm üretmemiz lazım."
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Ölüm, sert bir gerçeklik...

Peki ya etrafımdakiler için? Onlar için, ne kadar sert bir gerçeklik? Kendi içimde dönen uğultuları değerlendirebiliyorum. Bir parçam, ölümün keskinliğini ilk defa tatmış olmanın ağırlığı içerisinde ezilmek üzereyken, diğer bir tarafım bu gücün özümseyip yükselmeye çalışıyor. Ailemin kanının damarlarımın içinde fokurdadığını hissedebiliyorum. Belki de tam bu zamanlar, gerçekten ailemizin gücünü hissettiğimiz zaman oluyor. Kanlı ve karanlık geçmişin bir parçası haline gelecek olmak, beni onurlandırıyor. Ancak unutmamam gereken şeylerden birisi, bu onurun, gücün içerisinde kendimi kaybetmemeliyim. İradem her zaman sert bir kaya gibi olmalı, sağlam, yerinden kıpırdamayan.

Tam da bu yüzden, öldürdüğüm bu iki kişi için hiçbir pişmanlık hissetmiyorum.

Hissetmeyeceğim.

Shiho, kalbinde bir acıyla birlikte konuşmaya başladığında kaşlarımı çattım. Neyin içerisinde olduğumuzun farkında değil gibi geliyordu. Gözlerinin içine, kısmi bir öfkeyle bakmaya başladım. Bu öfkemi ona yansıtmak istemiyordum, beni anlaması gerekiyordu. Shinobi olmak, her zaman iyi olanı yapmak değildi. Arkadaşlarımı korumak için ellerimi kana bulamış olmak, benim için yeterliydi. Onların iyiliğini düşünerek, daha doğrusu, arkadaşlarıma tehdit olan kişilerin iyiliğini düşünmek benim Shinobi yolum değildi. Shinobi olmak, bu değildi.

Hame'nin ardından, Shiho tekrardan söze girdiğinde ağzımı açmak üzereydim, ancak Kazuma'nın sözleriyle birlikte sessizliğe gömülmüştüm yeniden. Omzuma koyduğu eliyle birlikte, yaptığım eylemi onayladığını görmek mümkündü. Kısa konuşmasının ardından ne yapabileceğimiz hususuna değinmişti. Ancak buna değinmeden önce, kanlı ellerimde duran kunaiyi daha sert sıktım.

"Shiho, Hame." Sesim, kunainin çeliği kadar soğuktu. Kunainin keskin kısmını, birden Kazuma'nın kolyesine doğru uzattım. Taşıdığı kolyeye saygı duyuyordum. "Bu kolyenin anlamını, Kazuma anlatmıştı, hatırlıyor musunuz? Üstünden çok bir vakit geçmedi." Kunaimi kolyeden çektikten sonra, Shiho'ya iyice yaklaştım. Yüzümde, belki de hiç görülmemiş bir ciddiyet vardı. Bu sefer nötr bir yüz ifadesine sahip değildim, kendime hakim olamıyordum. "Siz benim takım arkadaşımsınız. Sizin için hiçbir zaman böyle bir kolye takmayacağım. Bu kolyeyi takmama sebep olacak kim önüme çıkarsa, az önce gördüğün gibi, onları yolumdan çıkaracağım. Bedeli ne olursa olsun..." Sonrasında, Shiho'nun kulağına doğru eğildim ve onun duyabileceği bir şekilde fısıldamaya başladım. "Benim için çok değerlisin. Karşına ben bile tehdit olarak çıksam, kendi canımı almaktan çekinmem. Benim için bir hatıra olmayacaksın." Gerekli konuşma yapılmıştı, şimdi planın üstünden geçebilirdik.

Heykelin yanına doğru ilerlemiş ve onu incelemeye başlamıştım. "Tanigakure'ye karadan ilerleme şansım var mı? Bu kuklayı burada bırakmam mümkün değil. Siz tekneyle, ben onunla birlikte karadan ilerleyebilirim ve ortak buluşma noktasında buluşuruz. Onu tehlikeye de atamam, ne olduğunu öğrenmem gerek, bu yüzden Konoha'ya geri götürmeliyim. Eğer karadan gidebileceğimiz bir yol yoksa, şimdilik bu görevi burada bitirebiliriz. Bunun ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yanımızda bir tehdit taşımadığımızdan emin olmamız iyi olur." Diyerek cevap beklemeye başladım. Cevaba göre, planımı tam olarak netleştirmem gerekiyor.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Kazuma birkaç saniye sessiz kalıyor, ardından sigarasını yere atıp ucunu ayağıyla eziyor. Gözleri senin elindeki kanlı kunaiye, ardından kuklaya kayıyor. "Karadan gidebileceğin bir yol var." diyor kısık bir sesle. "Balık pazarının kuzeyinden çıkan bir patika, nehirle paralel gider. Az ileride iki kola ayrılıyor, biri çay tarlalarının arasından geçiyor, biri dağ yamacının içinden. Çay yolu gündüz güvenlidir ama göz önündedir. Yamaç yolu karanlık, dar ve sessizdir ama gözcüleri atlatmak için daha uygundur. Hangisini seçersen seç, seni Tanigakure’nin iç duvarına kadar götürür."

Sözleri biterken Shiho’nun gözleri sende sabitleniyor. Az önce söylediğin kelimeler, kulağına eğilip fısıldadığın o söz, belli ki kalbinde bir yankı bırakmış. Dudakları kımıldıyor ama hiçbir şey demiyor. Sadece yanına yaklaşıyor, parmak uçları titrek bir şekilde koluna değiyor, sonra hemen çekiyor elini. Başını öne eğiyor, yüzündeki utangaçlık hem rahatsız edici hem de narin bir sessizlik yaratıyor. Gözleri seninkilerle buluşmaktan kaçınıyor ama nefes alışındaki ritim hızlanmış.

Hame birkaç adım atarak aranıza giriyor, sessizliği bozuyor. "Kardeşim." diyor, omzuna elini koyup sıkıca bastırarak. "Kendine fazla yüklenme. Ama ayağını denk al. Güç, kontrol edilmediğinde seni yutar. Bunu aklında tut, tamam mı?" Sözleri dostça ama içinde bir uyarı var. Ardından gülümsüyor, parmağını sana doğru sallıyor. "Ve unutma, ana karakter falan değilsin ha! Hepimiz aynı hikayedeyiz, birbirimizi taşımadan bu yerden sağ çıkamayız."

Shiho başıyla onaylıyor, sessizce. Kazuma da kısık bir sesle "O halde biz yola çıkalım, ben onları kuzey geçidine kadar götürürüm." diyor. Gözleri seninle kısa bir an buluşuyor. "Bu kukla sana bağlı, sen nereye gidersen o da gelir artık."

Arkadaşlarınla vedalaşıp yavaş adımlarla kuzeye yöneliyorsun. Arkandaki sessiz adımların arasında kanalın kokusu geride kalıyor, önünde ise iki yol beliriyor. Solda sislerin arasında kaybolan, ıslak toprak kokan dar bir patika, Dağ Yolu. Sağda, yeşil yaprakların parladığı, ince rüzgarın çay kokusunu getirdiği bir yol, Çay Bahçesi Yolu. Bir de, karanlığın içinde zar zor seçilen üçüncü bir geçit var, nereye gittiği belli değil, Belirsiz Yol. Ōotoko-Jin arkanda ağır ağır yürüyor, her adımında taşlar yerinden oynuyor. Önünde üç yön, üç kader.

Hangisini seçeceksin?
Post Reply