Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Temkinli adımlarla canavara yaklaşıp mührü kesmeye hazırlanırken, avcunun içindeki keskin sızı hala aklını dağıtıyor. Kunaiyi kaldırıp mühür kağıtlarını kesmeye başladığın anda canavarın tüm bedeni aniden parlak bir ışıkla aydınlanıyor. Gözlerini kısarak refleksle birkaç adım geriye doğru afallıyorsun ama beklemediğin bir şey oluyor, kukla da aynı hareketi seninle eş zamanlı yapıyor. Kalbin hızla çarpmaya başlıyor, ne olduğunu anlayamadan panik içinde elini canavara doğru kaldırıyorsun. Kuklanın da kolu aynı anda yükseliyor ve seni taklit ediyor. Hame şaşkınlıkla haykırıyor. "Oha! Canavar senin yaptıklarının aynısını yapıyor!"

Shiho ve Kazuma da donup kalmış bir şekilde kuklayla arandaki tuhaf bağı seyrediyorlar. Shiho'nun gözlerinde derin bir endişe var, Kazuma ise şaşkınlığını gizlemeye çalışıyor ama çoktan yüzüne yansımış durumda. Derin bir nefes alarak yavaşça doğruluyorsun, kukla da seninle aynı anda doğruluyor. Ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorsun. Kazuma'nın sesi endişeli bir şekilde araya giriyor. "Jin, böyle devam edemeyiz. Bu şey de mi bizimle gelecek? Eğer seninle bağlantılıysa bir sorun çıkabilir."

Shiho bir yandan şaşkın, bir yandan meraklı bir ifadeyle soruyor. "Bu şeyi nasıl durduracağız ki? Ya seni taklit etmeyi bırakmazsa? Ne yapacağız?" Ortam giderek karmaşıklaşıyor. Hame kılıcını sıkarak kuklayı tetikte bekliyor, Shiho ne yapacağını bilmez halde sana bakıyor ve Kazuma bu tuhaf durumun içinde ne yapılacağını kestiremiyor. Sen de hiç beklemediğin bu yeni durumla baş başa kalmışken aklında sayısız soru ve seçenek dönüp duruyor. Ne yapacağını, nasıl bir çözüm bulacağını bilemeden, karmaşanın tam ortasında kalakalıyorsun.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Avucumun içindeki kesin sızı, zihnime yolladığı acı frekanslarıyla dikkatimi dağıtmaya devam ederken, kafamı iki yana sallayarak odağımı geri toplamış ve mühür kağıtlarını kesmek için harekete geçmiştim. Ancak, hiç beklemediğim bir şekilde canavarın tüm bedeni ani parlak bir ışıkla aydınlanmıştı, refleksle birkaç adım geriye doğru afalladığımda ise, kukla da aynı hareketi yapıyordu. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı, beni gerçekten taklit edip etmediğini anlamak için elimi canavara doğru kaldırdığımda, o da aynı hareketi yapıyordu. Bu kukla ile bir şekilde bağ kurmuştuk, belki de mühürlerin tüm anlamı buydu, ama ne olduğunu da anlayamıyordum.

Hame'nin kelimeleri bir kulağımdan girip diğerimden çıkıyordu. Şaşkınlık içerisinde olduğum yerde kalakalmıştım. Yerimden doğrulduğum anda, kukla da benimle birlikte doğruluyordu. Bu neden yaşanıyordu, anlamış değilim. Bir kuklacı olmuş olamazdım, değil mi? Böyle bir yeteneğim yoktu, bu konuda bir eğitimim de yoktu, sanırım bunlar mühürlerle alakalı olmalıydı. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, tam bir bağ kuramıyordum bu yaşananlar arasında. Tek tahmin edebildiğim şey, bunların mühürler sayesinde olduğu yönündeydi. Çakramı aktardıktan sonra bir şekilde bağ kurmuş olmalıydık, ancak böyle bir şey yaşandıysa bile bu durum tehlikeli miydi değil miydi, onu düşünmek gerekiyordu.

Shiho, bu şeyi nasıl durduracağımızı düşünüyordu, aynı soruyu ben de düşünüyordum. Bu şeyle birlikte geriye dönebilir veya ileri gidebilirdim, ancak bir anda bana ihanet etmeyeceğini nereden bilecektim ki? Ya bir anda mühürlerde bir şeyler olursa ve taklit etmeyi bırakıp, saldırıya geçerse? O zaman ne yapacaktık? Arkadaşlarımı bu riskin içerisine atamazdım.

"Bilmiyorum."

Dedim şaşkınlık içerisinde. "Ne yapacağımız konusunu bilmiyorum." Denemek istediğim bir şey için, canavara doğru yaklaştım. Nasıl olsa beni taklit edeceğinden, onun da yaklaşacağını biliyordum. Elimi, onun göğsüne dayayacak ve çakra aktarmaya başlayacaktım. Böyle bir durumda, nasıl bir taklit içerisine girecekti merak ediyorum. Belki bir şeyleri çözmeme veya anlamama yardımcı olur.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Dikkatle canavara yaklaşıyor ve sağ elini titreyerek göğsüne dayıyorsun, ardından sakin ve kontrollü bir şekilde chakra aktarmaya başlıyorsun. Chakran avucundan çıkarak kuklanın bedenine süzülürken, onun karşılık vereceğini bekliyorsun ancak kukla herhangi bir şekilde sana geri chakra aktarmıyor. Sadece senin gönderdiğin chakrayı içine çekiyor ve bunu bedeninde açıkça hissedebiliyorsun. Bu durum kafandaki soru işaretlerini azaltmak yerine daha da çoğaltıyor.

Hame şaşkın ve biraz da rahatsız olmuş bir sesle konuşmaya başlıyor. "Abi, hiçbir şey anlamıyorum ben bu işten. Kukla desen kukla değil, canavar desen canavar değil. Mühürler falan filan. Biraz açıklık getirseniz mi artık şu işe?"

Shiho ise kaşlarını çatıp oldukça ciddi ve düşünceli bir tavırla söze giriyor. "Belki de chakra aktarman, kuklanın mühürlerini aktif hale getiriyor. Bir kukla, normal şartlarda chakra akışı sayesinde çalışır, değil mi? Eğer chakra akışını sen sağlıyorsan, belki bu şeyi bir kukla gibi kullanabilirsin. Ona chakra aktarmaya devam edersen, belki mühürlerle belirli jutsuları bile kullanabilir. Ama onu kontrol edebilmen için sürekli chakra aktarmak zorunda kalabilirsin. Bu çok yorucu olur ve riskli de olabilir, sonuçta kendi chakranı tüketiyorsun."

Kazuma kollarını göğsünde birleştirip hafifçe gülerek "Jin kardeşim, sen bu şeyi bir kez kontrol altına almayı başardın zaten, değil mi? Bir daha bir terslik çıkarsa yine yaparsın. Çok da kafana takma, salla gitsin. Kukla olsun, canavar olsun, bu artık senin kontrolünde. Kafanı rahat tut biraz."

Karar vermek zorunda olduğunu hissediyorsun ancak hala emin değilsin. Bu şeyi yanınıza almak ve devam etmek, büyük bir risk olabilir, ama aynı zamanda beklenmedik bir avantaj da sağlayabilir. Tam bu düşünceler zihninde karmaşa yaratırken, kuklanın gözleri olması gereken boş hazneler aniden değişiyor. Beyaz bir zemin üzerine siyah bir iris beliriyor, bu Eiengan'ın kendisi.

O anda zihninde tek bir kelime beliriyor ve yankılanıyor.

Aracı.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Sağ elimi bu canavarın göğsüne dayamış, yavaş ve kontrollü bir şekilde çakra aktarmaya başlamıştım. Çakram kuklanın bedeninde süzülüyordu, ancak bana geri bir çakra aktarımında bulunmamıştı. Gönderdiğim çakrayı içine çekmiş, sadece bu şekilde kalmıştı. Hame söze girip, açıklık getirmemizi istiyordu ancak açıklık getirebileceğimiz hiçbir konu yok gibiydi. Shiho ise söze girip, kuklanın mühürlerini aktif hale getirmiş olabileceğimi söylüyordu. Kuklaların çakra akışı sayesinde çalıştığını biliyordum, bu şeyi onun söylediği gibi, kukla gibi kullanabilirdim. Çakra aktarmaya devam edersem, mühürler sayesinde belirli jutsuları bile kullanabileceğini söylüyordu, ama dediği gibi bu durum böyle olsa bile çok yorucu olurdu benim için.

Kazuma ise zaten kontrol altına aldığımı, terslik çıkarsa yine yapabileceğimi söylüyordu. Kafamı rahat tutmam konusunda haklıydı ancak ne olduğu bilinmeyen bir şeyi dostlarımın yanına getirmek konusunda kararsızdım. Tam bu sırada, kuklanın gözleri değişmeye başladı. Eiengan. Kukla, Eiengan'ı açmıştı, bu benim çakra aktarımım sayesinde olmuş olmalıydı. Yoksa, benim sahip olduğum her şeye mi sahip oluyordu çakra aktardıkça?

"Durun."

Dedim sakince. Benim klanımın yeteneğini, nasıl açmış olabilir? Sadece bir çakra aktarımıyla buna evrilmişti. "Bu bizimle gelmek zorunda." Dedikten sonra, Eiengan'ı aktive ettim. Madem taklit ediyor ve üstelik benim klanımın yeteneğini çalabiliyor, o da aktive edebilmeli diye düşünüyorum. Birbirimizi hipnoz etmeyi deneyeceğim. Ona, gözlerinin içine bakarak fısıldayacağım "Otur." diyerek. Aynı şeyi bana da yaşatmasını umuyorum.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Elini kuklanın göğsünde tutmaya devam ederken gözlerinin içine bakıyor ve sakin, neredeyse duyulmaz bir sesle fısıldamaya başlıyorsun. Fısıltı dudaklarından çıktığı anda zihninin derinliklerine çarpık bir uğultu çöküyor. Bu ses, normal bir ses değil, boğuk, tiz ve kalın tonların karıştığı, anlam veremediğin bir uğultunun içinde ağlayan, zırlayan, acı içinde inleyen insanlar var. Bazıları boğuluyormuş gibi kesik nefeslerle hıçkırıyor, bazıları ise dişlerini gıcırdatarak çığlık atıyor. Çığlıklar kulaklarının içini oyuyor, boğazına tırmanıyor, sanki kafatasının içinden dışarı çıkmaya çalışıyorlar. Her biri farklı bir ağızdan, farklı bir dilde, ama aynı acıyla bağırıyor. Bu ağırlık beyninin arka tarafına saplanan soğuk bir bıçak gibi ilerliyor ve dayanılmaz bir şekilde seni sıkıştırıyor.

Daha fazla devam edemeyip fısıltını kesiyorsun. Göğsün hızlı hızlı inip kalkıyor, alnından soğuk terler akıyor. Ne yaptığını tam olarak bilmiyorsun, ama yapabildiğini hissediyorsun. Kukla sende olduğu gibi bir anlığına emirle yerinde sabitlenmiş halde duruyor. Hame hemen yanına geliyor, sesinde karışık bir telaş ve sabırsızlık var. "Artık gitmemiz lazım, bir karar versen iyi olur Jin." Tam karar verecek gibi hissederken Shiho birden başını yana çeviriyor. "Bir ayak sesi duydum." diyor alçak ama keskin bir tonla. Bu sözlerden hemen sonra iki gölge uzak bir noktadan sıçrayarak önünüze kadar geliyor.

Herkes içgüdüsel olarak geriye doğru çekiliyor, arada on metre mesafe bırakıyorsunuz. Kukla da seninle birlikte aynı anda geri adım atıyor. Karşınızda duran iki shinobi, keskin silüetleriyle duruyor. Her ikisinin yüzünde mor, kıvrımlı dövmeler var, sanki boyunlarından yanaklarına, oradan da gözlerinin altına doğru akan garip bir işaret. Biri koyu, eski püskü bir savaş giysisi içinde, gözlerinin etrafı kalın sürmeyle çevrilmiş, siyah çizgiler göz kapaklarının üzerinden şakaklarına kadar uzanıyor, bakışları yoğun ve tehditkar. Diğeri ise kat kat, garip desenli bir giysi giymiş, kollarındaki kumaşlar rüzgarda hafifçe dalgalanıyor, yüzünde yarı maske gibi duran sert deri parçaları var.

Sürmeli olan, yanında durana kısa bir bakış atıyor. "Kazuha, anlaşılan aradığımızı bulduk." diyor alaycı bir gülümsemeyle. Diğeri, yani Kazuha, bir adım öne çıkıyor. "Tatsuha, bana bırak." Sürmeli olan hışımla bağırıyor. "Siksen sana bırakmam lan böyle bir şeyi!" Kazuha adımlarını sertleştirip daha da öne çıkıyor, sesinde buz gibi bir tehdit var. "Kuklayı verin, yoksa şuracıkta sikeriz alayınızı."
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
"Siktir..."

Diye tısladım kendi kendime fısıltımdan sonra. Bu kukla, gerçekten Eiengan'ı kullanıyor olmalıydı. Öyle ki, fısıldadığım anda yarattığı etkiler bir kabustan farksızdı. Zihnimin derinliklerine çökmüş çarpık bir uğultu, uğultunun içinde ağlayan, acı içinde inleyen insanlar, bazıları kesik nefeslerle hıçkırırken, bazıları çığlıklarla eşlik ediyordu duruma. Farklı ağızlar, farklı diller olsa da, hepsi aynı acıyı çekiyordu. Enseme saplanmış bir bıçaktan farkı yoktu yaşadıklarımın. Daha fazlasını kaldıramadığım için, fısıltımı kesmiştim. Kukla da, benden aldığı emirle yerinde sabitlenmiş bir şekilde duruyordu. Bu kuklayı kesinlikle yanımda götürmeliydim. Ona hükmetmem gerekiyordu, hükmetmiyorsam bile yanımda bulunmalı ve sırrını çözmeliydim.

Hame yanıma gelip, karar vermemi söyledikten sonra Shiho bir ayak sesi duyduğunu söylüyordu. Bunu söylemesiyle birlikte iki gölgenin karşımıza gelmesi bir olmuştu. Geriye doğru çekilmiş, aramıza on metre kadar bir mesafe bırakmıştık. Kuklanın da geri adım atıyor olması, bir yandan güvenimi tazelemişti. Karşımızdaki shinobilerin yüzünde mor, kıvrımlı dövmeler vardı. Bilgi birikimim kim olduklarını, dövmelerin neye ait olduğunu anlamama yetmiyordu. Birinin üstünde eski püskü bir savaş giysisi vardı, gözlerinin etrafında kalın sürmeler vardı. Diğeri ise garip desenli, kat kat duran bir giysi giymişti. Yüzünde maske gibi duran sert deri parçaları vardı.

Maskeli olanın ismi Kazuha'ydı, diğeri ise Tatsuha. İkisinin de isteği kukla gibi duruyordu, ancak bunu kolayca verecek değildim. Üstelik, bana ait olan bir şeyi paylaşmayı sevmezdim. Oldum olası böyle olmuştu, bir şey bana aitse, bana ait kalmalıydı. Eiengan'ımın hala aktif olması, beni sevindirmişti. Hızla, Tatsuha denen adamın gözlerinin içine baktım. Aynısını kuklanın da yapacağını biliyordum. Yani, öyle olması gerekiyor diye düşünüyordum. Üstelik, bir Eiengan bile insanda böyle bir etki yaratıyorsa, iki Eiengan aynı anda vurduğunda nasıl etki yaratabilirdi? Güzel bir deney olacaktı.

"Tatsuha." Dedikten sonra gözlerinin içine bakmaya başladım. Derin Fısıltı yeteneğimi kullanmak için tam vaktiydi, fısıldamaya başlarken, bir yandan kunaimi çıkardım hızlıca. "Korku, ciğerlerinin içine dolmaya başlıyor. Sanki, damarlarında akan kan değil de, korkunun en saf haliymiş gibi hissediyorsun. Kasların, buna tepki göstermeye başlıyor. Titriyorlar, kaçmak istiyorlar. Ama kaçamıyorsun. Öyle ki, yerine sabitlenmiş bir şekilde duruyorsun. Bacakların ne ileri, ne geri gitmek istemiyor. Cebinden kullandığın kesici aletini çıkarıyorsun, bacaklarının niye oynamadığını anlamak için, sert bir şekilde saplıyorsun sağ bacağına. Ama nafile, kasların oynamıyor. Ölüm, her an seni alabilecekmiş gibi hissetmeye başlıyorsun. Ensende alan, o garip nefes gibi..." Fısıldamam bittiği anda, önce etkileri görmek istiyordum. Sonrasında saldırıya geçmek için harekete geçecektim, duvardan güç alarak Tatsuha tarafına doğru koşturmaya başlayacaktım duvarın üzerinde, eğer yerinde sabit duruyorsa kunaimi direkt olarak boğazına geçirmek için hedef alacak ve savuracaktım.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Tatsuha’nın gözlerine dikildiğin anda Eiengan’ın yankısı ikinizi de aynı zincire bağlıyormuş gibi hissediliyor. Fısıltın sanki görünmez iğnelerle zihnine saplanıyor. O an Tatsuha’nın yüzündeki özgüven bir anda çöküyor. Dudakları titriyor, alnında boncuk boncuk terler birikiyor. Çakra akışı bozulmuş gibi dizleri kontrolsüzce bükülüyor. Kendi nefesini bastırmaya çalışırken boğazından kesik kesik iniltiler çıkıyor. Sanki damarlarına akan şey kan değil de saf korkuymuş gibi, gözbebekleri titreyerek büzülüyor. Elini cebine atıyor, parmakları titreyerek bir kunai çıkarıyor, ama elindeki bıçak kendi bacağına saplanıyor. Kan kokusu yayıldıkça kendi canına kıymışçasına bir korku çığlığı atıyor. Şimdi tamamen senin fısıltının hükmü altına girmiş durumda.

Tam o anda arkan boşalmış gibi hissediyorsun. Bir darbenin geleceğini seziyorsun ama kaçmaya fırsat kalmıyor. Kazuha’nın klonu ansızın arkanda beliriyor, hızla savurduğu tekme beline saplanıyor. Sertçe yere kapaklanıyorsun, nefesin boğazında düğümleniyor. Çakıllı zemine çarpmanın acısı sırtına yayılıyor. Dizlerinin altına kum gibi ağır basınç oturuyor. Kulaklarında yankılanan bir bağırış duyuluyor. "Geri zekalı! Adam Kurooni klanından, niye gözlerine dik dik bakıyorsun?"

Başını kaldırdığında Hame’yi görüyorsun. Kılıcıyla ileri atılıyor, hızlı bir deparla Kazuha’nın klonunu biçiyor. Klon bir parıltı ve dumanla dağılıyor. Tozun havaya karışmasıyla tekrar nefesini toplamak için ellerini yere dayıyorsun, tam ayağa kalkacakken gölgenden uzun bir el sana uzanıyor. Kukla... Ama bu sefer taklit etmiyor. Sen kalkmaya çalışırken o öne eğiliyor ve devasa elini sana uzatıyor. Şaşkınlıkla bakakalırken gözlerin onun gözlerinde siyah beyaz damarların titrediğini seçiyor. Daha önce seni kopyalayan kukla şimdi kendi başına sana yardım ediyor. Anlam veremiyorsun, sadece irkilerek nefesini tutuyorsun.

Ama etraf beklemiyor. Shiho yanında beliriyor, elini hızla uzatıyor. Bir Fuuma shuriken, devasa gövdesiyle yanına ışınlanıyor. Şiddetli bir dönüşle havayı yardıktan sonra Tatsuha’ya doğru fırlıyor. Tatsuha refleksle geri zıplıyor ama dizindeki yara yüzünden hareketi titrek oluyor. Shuriken etini sıyırıyor ve taşlara çarpıp dönerek yere saplanıyor. Aynı anda Hame bir hançer çıkarıyor. Parmaklarının arasına alıp kollarını hızla mühür pozisyonuna getiriyor. "Konoha-ryuu: Kagerou no Mai!" diye bağırıyor ve tekniğini Kazuha’ya doğru uyguluyor. Seri adımlarla dans eder gibi yaklaşıyor, hançeri hedefinin gövdesine saplamaya çalışıyor. Kazuha kollarını kaldırıyor ve Hame’nin hamlesini savuşturmak için hızla mühür yapıyor. Yanında duran Tatsuha da aynı anda mühürlerini tamamlıyor. İkisi birden aynı anda nefeslerini birleştiriyor. "Fuuton: Souran Geki no Jutsu!" diye haykırıyorlar.

Ani bir rüzgar dalgası kopuyor. Çevredeki taş ve toprak havaya savruluyor, bastığın zemini bile ayağının altından çekiyor. Hame ve Shiho rüzgarın gücüne direnmeye çalışıyor, gözlerini kısarak çakıllara karşı duruyorlar. Tam o sırada kukla önüne geçiyor. Devasa ayaklarını zemine saplıyor, ellerini yere bastırıyor. Gövdesindeki mühürler parıldıyor, sabitlenmiş bir kaya gibi seni rüzgarın şiddetinden koruyor. Nefesin kesilir gibi oluyor ama ayakta kalıyorsun. Arkada Kazuma’nın gölgesini fark ediyorsun. Korkuyla bir köşeye çekilmiş, rüzgardan korunmaya çalışıyor.

Rüzgar dalgası dinmeye başlarken savaşın tam ortasında, kuklanın sana uzanan eli hala gözlerinin önünde duruyor. Onu kabul edecek misin, yoksa korkup reddedecek misin, karar anı yaklaşırken çığlık gibi esen rüzgarın uğultusu yavaşlıyor. Tur burada bitiyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Karanlığın içerisinden çıkan sözlerim, Tatsuha'nın zihninde yankılanmaya başlamıştı. Yüzündeki özgüvenin çöküşünü izlemek, dudaklarının titrediğini görmek ve alnında biriken terleri seyretmek, bana ayrı bir keyif seyri veriyordu. Kendi nefesini bastırmaya çalıştığını görebiliyordum, o karanlık fısıltılar gibi, artık kan değil, saf korku akıyordu damarlarında. Elini cebine attığı anda, gözlerim açılmaya başladı. Çıkardığı kunaiyi bacağına saplamasını seyrettim. Attığı korku çığlığı eşlik ettiğinde, böylesine büyük bir gücü gözlerimde taşımanın verdiği hissiyatı düşündüm. Ailemizin karanlık geçmişinde bazı kişilerin neden akli dengesini kaybettiğini anlayabiliyordum. Böyle bir gücü taşımak ve ona kendini kaptırmamak, çok zor olmalıydı. Daha fazlasını yapmak istiyordum, daha fazlasını fısıldamak ve bana itaat ettiğini görmek...

Daha fazlasını deneyimleme şansı bulamadan, arkamdan gelecek bir darbeyi hissetmiş, ama kaçma fırsatı bulamamıştım. Kazuha'nın klonu arkamda belirip, belime doğru oldukça sert bir tekme atmıştı. Aldığım darbeyle birlikte yere kapaklanmıştım, ciğerlerim yerinden çıkacakmışçasına sağlam bir inişti. Benim kim olduğumu, hangi aileden olduğumu biliyordu. Bunu nereden biliyordu, daha önce bu Eiengan ile karşılaşmış mıydı emin değilim. Ama bir şekilde Kurooni klanı hakkında bilgi sahibiydi ve ben hedef haline gelmiştim. Bunun tesadüfler zinciri olduğunu sanmıyordum.

Hame, mücadelenin içerisine hızlı bir şekilde atılmış ve Kazuha'nın klonunu patlatmıştı. Fırsattan istifade ve Hame'nin beni klon belasından kurtulmasıyla birlikte, ellerimi yere atmış ayaklanmaya hazırlanıyordum ki, hiç beklemediğim bir görüntü ile karşı karşıya kalmıştım. Kukla, taklit etmeyi bırakmıştı. Öne doğru eğilmiş, devasa elini bana doğru uzatmıştı. Gözlerinde siyah beyaz damarlar titriyordu. Beni kopyalamayı bırakmış, bana yardım etmeye çalışıyordu. Bunu neden yapıyordu, kendi iradesi mi vardı, yoksa başka birisi tarafından mı yönetiliyordu, bilmiyorum.

Daha kuklanın gerçekliğini üzerimden atmamışken, etraf yine karışmıştı. Bu sefer savaşa dahil olan kişi Shiho ve Fuuma shurikeniydi. Fuuma klanının bu devasa shurikenlerine ve onları kullanma şekillerine hep hayran olmuştum. Şimdi ise, Shiho'yu izlemek bana ayrı bir keyif veriyordu, aklımı bir süreliğine kukladan çekmeyi başarmıştı. Tatsuha'ya doğru yönelen shurikeni, onun bacağına kunai saplamış olmam sayesinde etini yarıp geçmişti. Hame de bu mücadelenin içerisine hızla geri atılmış, mühürlerini yaparak tekniğini Kazuha'ya doğru uygulamaya başlamıştı. Ancak, tekniği uyguladığı sırada, Kazuha ve Tatsuha birlikte mühürlerini tamamlamışlar, nefeslerini birleştirerek Fuuton jutsusu uygulamışlardı. Ani bir rüzgar dalgası, hepimizi etki altısına almıştı bile.

Ancak, kukla yine beklemediğim bir hareket içerisinde bulunmuş, önüme geçerek ayaklarını zemine saplamıştı, ellerini yere bastırarak koruma pozisyonuna geçmişti. Gövdesindeki mühürler parıldamaya başlamıştı, bunu niye yapıyordu anlamıyordum. Ona verdiğim çakra ile alakası mı vardı, yoksa başkası mı yönetiyordu, ya da bir şekilde bağ mı kurmuştuk, bilmiyorum. Ancak, bağ kurmuşsak onunla bu bağı kuvvetlendirmek isterdim. Bu, paha biçilemez bir dostluk olurdu benim için. Bu yüzden, kesik elime diğer parmaklarımla bastırarak biraz daha kan akmasını sağlamış ve bana doğru uzanmış avcun içine koymuştum elimi. Bir 'kan paktı' oluşturmaya çalışıyordum bağ kurmuş olma ihtimaline karşı. Ona bir isim bile bulmuştum, "Koca Adam-Jin". Bundan sonra, dostluğumuz boyunca ona öyle seslenecektim. Elimi avcuna koyduktan sonra, söze girmiş ve ne olacağı konusunda heyecan içerisinde bir bekleyiş içerisine sokmuştum kendimi.

"Bundan sonra dostumsun, Ōotoko-Jin. Beni de dostun olarak kabul et."
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Kuklanın gözleri sözlerini duyduğun anda daha önce hiç görmediğin bir şekilde yanıp sönmeye başlıyor. Siyah ve beyaz damarlar göz çukurlarında derinleşiyor, sanki gözlerinde canlı bir ateş varmış gibi etrafı aydınlatıyor. Yavaşça ayağa kalkıyor, gövdesindeki mühürler birer birer parlıyor ve çatırdıyor. Metal plakaları gıcırdarken devasa adımlar atıyor. Hedefi artık sen değil. Ōotoko-Jin, senin kanını tanıyor. Senin dostluğunu kabul etmiş gibi, gözlerini Tatsuha ve Kazuha’ya dikiyor.

Bir anda ellerini yere vuruyor. Taş zeminde derin çatlaklar oluşuyor ve rüzgar dalgasını yarıp ilerliyor. Tatsuha’nın yüzündeki panik hissi, senin az önce zihnine çökerttiğin korkunun devamı gibi. Geriye sıçrıyor, mühür yapmaya başlıyor ama kukla bu kez önde. Uzun, metal kaplı kolunu fırlatıyor, adeta bir direk gibi sallıyor. Tatsuha’nın göğsüne çarpan yumruk onu arkasındaki duvara savuruyor, ağzından kan püskürüyor.

Kazuha öfkeyle bağırıyor. Yüzündeki mor dövmeler daha da belirginleşiyor, ellerini hızla mühürlere vuruyor. Birdenbire yanında klonlar beliriyor, kuklanın etrafında dairesel bir girdap oluşturuyorlar. Kuklanın gövdesi yarı metal, yarı et olmasına rağmen geri adım atmıyor. Sanki senin az önceki dostluk paktın ona korku nedir unutturmuş gibi. Göğsünde parlayan mühürlerden birisi patlayarak devasa bir rüzgar dalgası yayıyor ve klonların üçü birden yok oluyor.

Shiho’nun gözleri büyüyor, hayranlık ve korku karışıyor yüzüne. Hame hançerini sıkıca kavrıyor, dişlerini gıcırdatıyor. "Bu şey... bu şey seninle bağ kurdu Jin. Artık senden ayrı hareket etmiyor!" diyor şaşkınlıkla.

Kukla, Koca Adam-Jin, bir adım daha atıyor ve bu sefer sağ kolunu zincir gibi açıyor. Zincir, Kazuha’nın baldırını kavrıyor ve onu sertçe yere yapıştırıyor. Kazuha acıyla inliyor, dişleri arasından tükürük saçılıyor. "Kahrolası! Böyle bir şey nasıl mümkün!?" diye bağırıyor. Tam o sırada Tatsuha sendeleyerek ayağa kalkıyor, gözleri kan çanağına dönmüş. Ellerini mühürlere vuruyor, boğazında hırıltılar yükseliyor. Yanında biriken rüzgar enerjisi tehlikeli bir güç haline geliyor. Ama kukla birden duraksıyor. Sanki sana bakıyor. Gözlerinde yine o siyah beyaz damarlar titreşiyor. Ve sen hissediyorsun. O senden bir emir bekliyor.

Kazuma sessizliği bozuyor, sesi kalın ve alaycı çıkıyor. "Çocuk, bu senin canavarın artık. Ya kullanırsın ya da seni yutar. Seçim senin." Shiho nefesini tutmuş, gözlerini sana dikmiş. Hame’nin dudakları aralanıyor, ama söyleyecek bir şey bulamıyor. Kukla hala ellerini Tatsuha ve Kazuha’ya doğrultmuş halde, ama hiçbir hareket yapmıyor. Eiengan’ın parıltısı göğsündeki mühürlerle birlikte sönük sönük titreşiyor. Onu senin kararın yönlendirecek. Bir bağ kurdun, ama bu bağı nasıl kullanacağın sana kalmış. Burada, karanlık kanalın ortasında, rüzgar ve kan kokusu birbirine karışırken kuklanın zihnine tek bir kelime kazınıyor.

Aracı.
Post Reply