Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Kazuma'nın suratındaki tereddüt, verdiğin seçenek ile kısa bir süre donuyor. Gözlerindeki çelişkiyi görmek zor değil, eski hayatıyla gelecekteki ihtimaller arasında kalmış gibi. Fakat kısa bir sessizliğin ardından boğazını temizleyerek öne doğru bir adım atıyor. "Genç shinobi... Şu ana kadar kazandığım şeyleri düşündüm de, çok da değerli değilmiş. Eğer dostluk öneriyorsan, ben de sana rehberlik edeceğim. Umarım sözünü tutarsın." Kazuma'nın kararı, Shiho'nun hoşnutsuzluğunu ve Hame'nin kuşkusunu azaltmıyor. Shiho kaşlarını çatarak başını yana çeviriyor, Hame ise mızrağı omzuna koyup hafifçe homurdanıyor. Buna rağmen hiçbir itiraz yükselmiyor, herkes sessizlik içinde kararını kabul ediyor.

Köyün dışındaki geniş çayırlık araziden ayrılıp taş kaplamalı geniş bir yol üzerinden Tanigakure'ye doğru ilerliyorsunuz. Hava serin, nemli ve ferahlatıcı. Etrafınızda sıralanan yüksek, sivri ağaçlar ve ince bambu kamışları arasında yürüdükçe, nehirlerin şırıltısı daha net duyulmaya başlıyor.

Birkaç yüz metre sonra köy kapısına varıyorsunuz. Tahta levhalarla kaplanmış büyük kapının iki yanında sallanan mavi-beyaz bayraklar dalgalanıyor, üzerinde balık ve nehir sembolleri var. Girişteki iki muhafız sizleri başlarıyla selamlayıp kimlik sormadan içeri buyur ediyor. Belli ki dışarıdan gelen tüccar ve ziyaretçilere alışkınlar.

Tanigakure'ye ilk adımınızı attığınızda sizi önce büyük, geniş bir meydan karşılıyor. Meydanın tam ortasında dev bir balık heykeli var, üzerinde parlayan turkuaz çiniler, güneş ışığı altında parlıyor. Heykelin çevresinde koşuşturan çocuklar, fıskiyelerden sıçrayan suyla oyun oynuyor. Shiho çocukları görünce kısa bir anlığına gülümsüyor, Hame ise çocuksu eğlenceden gözlerini kaçırarak öne bakıyor.

Meydanın sol tarafı, büyük balıkçı pazarına açılıyor. Balık kokusu güçlü, hava tuzlu bir deniz kokusuyla karışıyor. İnsanlar yüksek sesle pazarlık yapıyor, tezgâhların başında telaşlı alışveriş sesleri yükseliyor. Satıcılar yüksek, renkli sesleriyle müşterileri çağırıyor.

Sağ tarafınızda nehir kıyısına bağlanan tahta iskeleler var. Uzun, ince kanolar ve küçük tekneler iskelelerde bağlı, birkaç kayıkçı yüklerini indiriyor, kumaş ve meyve kasalarını nehir kıyısındaki depolara taşıyor.

Önünüzdeki ana cadde ise, köyün iç bölgelerine doğru yükseliyor. Burada küçük restoranlar, çay evleri ve çeşitli dükkanlar sıralanmış. Taştan yapılmış basamaklar yukarıdaki tapınak bölgesine doğru kıvrılarak yükseliyor, oradan gelen tütsü kokusu hafif bir esintiyle burnunuza ulaşıyor.

Kazuma duraksayıp hafifçe sana yaklaşıyor ve fısıldıyor. "Balık pazarının altında, eski depolarda buluşuyorlar demiştim. Eğer doğrudan girersek belki kalabalığın arasına karışabiliriz, ama riskli. Dikkat çekmeden ilerleyelim diyorsan nehir iskelesindeki küçük teknelerden birini kiralayıp depoların kanal kapısına yaklaşabiliriz. Üçüncü seçenek ise, tapınak yolunu kullanarak yüksekten aşağıyı gözlemlemek. Kararı sen vereceksin, Jin."

Hame omzunun üstünden Kazuma'ya hala kuşkuyla bakarak sana dönüyor. "Açıkçası, nehir yolu kulağa cazip geliyor. Kalabalıkta neyle karşılaşacağımız belli olmaz." Shiho kısa süreli düşündükten sonra başıyla onaylıyor. "Bence de. Nehir tarafından gidelim. Yine de karar senin, Jin."

Kazuma sabırla ve sessizce senin kararını bekliyor. Meydanın ortasında, akşamüstü güneşinin kızıl ışığında üç farklı yolun başında duruyorsunuz. Vereceğin karar takımının kaderini belirleyebilir.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Kazuma, dostluk teklifimi kabul ettiğinde sakin bir şekilde gülümsedim. Aslında, babamın öğretilerine göre sanırım bu gülümseme işini yapmamam gerekirdi. Yine de, Kurooni Akiyama'nın bana öğrettiği bir şey daha vardı, "Her ne kadar gözden çıkarılabilecek olsalar bile, gittiğin yerde sürünü kur. Sürüsünü kuran bir kurt, yenilgiyi bertaraf eder." Lakin, her öğreti gibi bunu da sorgulamam gerekiyordu. Sürümün içerisinden birinin hainlik yapması, bütün sürünün başını ağrıtırdı. Körü körüne güvenemezdim. Şimdilik, sürünün bir parçasıydı, ancak güvenimi kazanması için daha çok yol kat etmesi gerekiyordu.

Tanigakure'ye ilk adımımızı attığımız anda bizi geniş bir meydan karşılamıştı. Meydanın tam ortasındaki dev balık heykeli neredeyse kendimi tutamadan gülmeme sebep olacaktı, lakin durdurmayı başarmıştım. Shiho oyun oynayan çocukları görünce gülümsemişti, Hame ise eğlenceden gözlerini kaçırarak önüne doğru bakmayı tercih etmişti. Meydanın sol tarafı ise balık pazarına doğru açılıyordu. İnsanlar pazarlık yapmaya çalışıyor, mallarını, yani balıklarını satmaya çalışıyorlardı. Sağ tarafımız ise nehir kıyısına bağlanıyordu. Tahta iskeleler kanolara ve küçük teknelere konaklık ediyordu.

Ana cadde ise, köyün iç bölgelerine doğru yükseliyordu, ancak sanırım bu tarafla pek bir işimiz yoktu. Kazuma bana doğru fısıldayıp, balık pazarının altında, eski depolarda buluştuklarını söylüyordu. Doğrudan girersek kalabalığın arasına karışabileceğimizi söylüyordu, dikkat çekmeden ilerlersek tekne kiralayıp kanal kapısına yaklaşabilirdik. Üçüncü olarak ise, tapınak yolunu kullanarak yüksekten aşağıyı gözlemlemek olacaktı. Shiho ve Hame nehir kapısı konusunda hemfikirdi, ancak ben tam olarak ne yapacağımızı detaylıca düşünmemiştim. Riskli hamleden hepimizi uzak tutmam gerekirdi.

"Dikkat çekmeden gitmek en iyisi olur. Bu seni de güvence altına alacaktır Kazuma-san. Hiçbirimizin riske girmeyeceği senaryoyu tercih etmek durumundayız. Bu noktada, nehir yolu en iyisi olacak. Ancak yine de uyarmamda fayda var, hepimiz dövüşe hazır olalım." Dedikten sonra önce Kazuma'ya döndüm. "Artık dostumsun, seni hiçbir noktada satmayacağım. Ya kanımız beraber akar, ya da beraber kan akıtırız. Bu yüzden, bizim takımımızda herhangi birine bir şey olursa müdahale etmeni istiyorum." Kelimeler, keskin bir bıçak gibi çıktı ağzımdan. Bir cevap beklemeden takımıma döndüm. "Kazuma-san artık takımımızın bir parçası. Ya kanımız beraber akar, ya da beraber kan akıtırız. Bu yüzden, Kazuma-san'ın başına bir şey gelirse müdahale etmenizi istiyorum."

Herkesin kelimelerimi sindirmesi için vakit tanıdıktan sonra, tekrardan söze giridm.

"Hadi şu nehir yoluna gidelim."
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Nehir kıyısına yöneldiğinizde ahşap iskelelerin arasından geçen hafif bir rüzgar, üstünde taşıdığı yosun ve tuzlu su kokusuyla birlikte yüzünüzü okşuyor. Küçük tekneler yavaş yavaş sallanıyor, bazıları taşma noktasına kadar mal yüklü, bazıları ise bomboş. Kayıkçıların çoğu yaşlı, yorgun görünüyor ama gözleri dikkatle sizi süzüyor. Kazuma önden ilerliyor, birkaç kayıkçıyı inceleyip kafasını sallıyor ve sonunda orta yaşlı, kel tepeli, beyaz bıyıklı bir adamın teknesinin önünde duruyor. Kazuma çok fazla konuşmuyor ama küçük bir kese bırakınca, adam teknedeki çuvalı tekmeleyip bir kenara fırlatıyor, sizin geçebileceğiniz alanı açıyor.

Tekne sarsılıyor ama oturduğunuzda hızla dengeye geliyor. Shiho tekneye binerken tereddüt ediyor, gözleri nehre kayıyor ama Hame onu dürtüyor ve birlikte oturuyorlar. Sen de son olarak tekneye geçiyorsun, Kazuma ise kürekleri çekmeye başlıyor. Şehir yavaş yavaş arkada kalıyor, gölgeler suya düşüyor ve kıyıdan gelen pazar kalabalığının sesi azalıp yerini huzurlu bir sessizliğe bırakıyor. Ancak o sessizliğin içinde bir gerilim saklı. Hepiniz bunu hissediyorsunuz.

Kanal daralıyor, taş duvarlar sağdan soldan yükseliyor. Bir süre sonra Kazuma kürekleri bırakıyor ve eliyle suyun kenarını işaret ediyor. Duvarın dibinde yosunla kaplı, neredeyse görünmeyen metal bir ızgara var. Kazuma tekneyi kenara sabitliyor, suya giriyor ve elleriyle ızgarayı yokluyor. Hafif bir çıtırtı, sonra bir kısım duvar yana doğru kayıyor. Gizli bir geçit. Kazuma dönüp hafifçe başını sallıyor. "İşte burası." diyor. Hame hemen ardından atlıyor, sen de Shiho ile birlikte geçitten içeri giriyorsunuz.

İçeri girdiğiniz anda nemli bir hava yüzünüze çarpıyor. Geniş bir kanal tüneli burası, duvarlara gömülü meşaleler var, yakılmamışlar ama izleri duruyor. Duvarlarda oyma semboller var, bazıları size tanıdık geliyor. Özellikle sana. Mühür formasyonları. Ama alışık oldukların gibi değil. Bu semboller… senin ailenin kullandığı sembollere benziyor ama bozulmuş, çarpıtılmış versiyonları. Biri göz simgesine benziyor ama kenarlarında kıvrımlar, başka biri zincir gibi ama içinde kalp figürü var. Hame sessizce "Bu mühürlerin bazıları... yaşayanları bağlamak için kullanılır. Gördüm daha önce." diyor. Shiho ise adım atmaktan korkuyor gibi sana yaklaşıyor.

Kazuma, sende oluşan gerginliği fark edip kolunu uzatıyor. "Buraya hiç girmedim. Sadece geçidin burada olduğunu biliyordum. Bu sembolleri bilmiyorum."

Duvarlardan birine daha yaklaştığında ise fark ediyorsun. Ortada, kırık bir tablet var. Üzerinde Eiengan'a ait bir simge işlenmiş. Kanla yapılmış gibi. Onun etrafında dolanan mühürler ise oldukça net, Eiengan kullanan biri için özel bir tuzak kurulu. Burası... seni hedef alıyor.

Bir anda tünelin arkasından ayak sesleri geliyor. Hızlı. Ağır. Gelişigüzel değil, doğrudan yönelmiş. Karşınıza çıkan şey ise ne bir insan, ne bir hayvan. Gövdesi demir plakalarla kaplı, ama aralarından et sarkıyor. Gözlerinde mühürler parlıyor, ağzı açık ve dil yerine mühür kağıtları sarkıyor. İnsan bedeninden yapılmış bir kukla bu. Yalnızca bir mühür deneyinin sonucu değil, bir uyarı gibi.

Shiho geri çekiliyor, Hame kılıcını yarıya kadar çıkarıyor. Kazuma "Burada kalmak kötü bir fikir." diyor. Ama dikkatini dağıtan şey başka. Kuklanın göğsünde, pasla kirlenmiş bir isim yazılı. Akiyama.

Hame sana dönüp "Ne halt bu Jin?" diye soruyor. Shiho titrek bir sesle "Kaçalım mı? Savaşalım mı?" diyor. Kazuma sessiz ama gözlerini sana dikmiş.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Babam, her zaman tecrübenin keskin bir kılıç olduğunu söylüyordu bana. Kazuma'yı takip ettikçe bunun yerinde bir söz olduğunu daha iyi anlıyordum. Nerede ne yapacağını çok iyi biliyordu, buraları iyi tanıyordu. O olmasaydı, muhtemelen çoğu yerde tökezlerdik, başımızı yine büyük bir belaya sokardık. Onun dostumuz olmasına mutluyum. "Kendi tecrüben yoksa bile, başkalarının tecrübelerini özümsemeye çalış. Karanlık bir yolda, elinde tutacağın bir meşaleye dönüşecektir. Yine kendi yolunu çiz, ama ışığını sakın kaybetme." Derdi babam. Kazuma'nın yanımızda olması, benim meşalemin yanık olması demekti. Onun sayesinde, nerede ne yapabileceğimi daha iyi anlıyordum, ancak onun hareketlerini tamamen taklit edemezdim, kendi yolumu da çizmek zorundaydım, ancak ne yaptığını da unutamazdım.

Kazuma sayesinde, gizli bir geçit içerisinden nemli havanın vurduğu bir kanala gelmiştik. Duvarlarda yanmış meşalelerin izi duruyordu. Burası aktif olarak kullanılan bir yer olmalıydı. Duvarlardaki semboller ve mühür formasyonları fazlasıyla dikkatimi çekiyordu. Bunlar benim ailemin kullandığı sembollere benziyordu ancak bozulmuş ve çarpıtılmış versiyonlarına benziyordu. Hame bunların yaşayan insanları bağlamak için kullanıldığını söylüyordu. Birisi benim ailemle uğraşıyor olmalıydı, en kötü ihtimalde bunlar ailemden birisine aitti.

Ryoichi?

Hayır, o olamaz. Ryoichi'ye ait olduğunu düşünmüyorum, ama anlatılan hikayeler de bir yandan korkutuyordu beni. Onunla burada karşılaşmak istemezdim. Özellikle de arkadaşlarım yanımdayken. Ancak duvarların birinde, kırık tabletlerden bir tanesi dikkatimi çekti. Eiengan'a ait bir simge işlenmişti, kanla yapılmıştı. Eiengan kullanan birisi için tuzaktı burası, burası benim için veya ailem için ayarlanmıştı.

Daha da kötüsü, ağır adım sesleriyle karşımıza çıkmıştı. Ne bir insan, ne de hayvana benzeyen birisi vardı karşımızda. Gövdesi demir plakalarla kaplı olsa da, etler fışkırıyordu. Gözlerinde mühürler vardı ve ağzından dili yerine mühür kağıtları sarkıyordu. İnsan bedeninden yapılmış bir kukla, uyarı olarak karşımıza çıkıyordu. Gövdesine işlenen isim ise, bu meseleyi tamamen benim kavgama dönüştürmüştü.

Akiyama...

Babamın bu meselelerle ne işi vardı bilmiyorum. Bu kukla ile ne işi olabilirdi? Önümde duran bu canavarımsı şeye bakarken, parmaklarım Ryoichi'nin alınbandında gezmeye başladı. O olsa ne yapardı? Bana anlatılan hikayelerden yola çıktığımda, O ne yapardı? Sonuna kadar savaşırdı. Belki de güç böyle bir şeydir, gücü keşfetmek için, daha karanlık yollardan geçmek gerekiyordur. Karanlık yolumun ilk engeli ise, göğsünde babamın adı yazan bir kukla. Parmaklarım enseme doğru gitti, alınbandını çözdüm. Bu sırada arkamı bile dönmeden konuşmaya başladım.

"Uzak durun. Bu benim kavgam." Hayatımda ilk kez, gerçekten ilk kez kavgaya karşı bir açlık hissetmiştim. Hayatımın her noktasında bilgiye ve merakıma olan bir açlığım vardı, ancak ilk defa güce karşı bir açlık hissediyordum. Eiengan'ın varlığı ve varlığının yarattığı her şey, sanki gözlerimden damarlarıma doğru akıyor gibiydi. Acaba, delirmenin eşikleri burada mı başlıyordu? Alınbandını ait olduğu yere, alnıma yerleştirdikten sonra, Ryoichi'den aldığım bu mirası sıkıca bağladım. Eiengan'ın çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için çakramı aktarmaya başlarken, gözlerimi arkamda duran dostlarıma döndürdüm. Belki de ilk kez suratımda kanasusamışlığın verdiği bir gülümseme vardı.

"Ben ölene veya ağır yaralanana kadar bu kavgaya karışmayın. Bu Kurooni'nin kavgası." dedikten sonra, gülümsemem daha da büyüdü. Nedensiz bir şekilde, gözlerimden damarlarıma akan güç açlığı ve karanlık hissediyordum. Eiengan'ın böyle etkileri olduğunu bilmiyordum. Ancak kendimi iyi hissetmeme sebep oluyordu. Gülümsemem daha da iç karartıcı bir hal alırken, son kez konuştum. "Öldüğüm zaman, babamı çağırın. Shiho nasıl yapacağını biliyor." Shiho'nun gözlerinin içine baktım son kez. Ona karşı hissettiğim tüm aydınlık duygular ve Eiengan'ın verdiği o karanlık duygular birbiriyle savaşıyordu sanki.

İlk defa kendimi bu kadar canlı hissediyordum.

Bir kunaiyi çektikten sonra, Eiengan'ı aktive edebildiysem, karşımdaki canavara karşı önce, "Arkandayım, görmüyor musun?" diye fısıldayarak onu illüzyona sokarak saldıracağım, eğer Eiengan çalışmıyorsa, Taijutsu yeteneklerime güvenerek önce bir kunaiyi gördüğüm, dışarıda duran et parçalarından birine fırlatacak ve sonrasında yeni kunaimi alarak sağımdaki duvarlardan koşturarak kafasına doğru darbe yapmak için momentumumu yakaladığım noktada zıplayacağım.
► Show Spoiler
Post Reply