Gözlerini açtığın anda, bedenindeki ağırlığın hızla hafiflediğini hissediyorsun. Birkaç saniye süren yoğun baş dönmesinin ardından, ayaklarının altında yeniden sert ve taşlı zemini hissediyorsun. İşlem sırasında oluşan parlak ışık yavaşça sönerken, görüşün tekrar netleşiyor ve karşında daha önce hiç görmediğin, tuhaf bir manzara beliriyor.
Burası Ishigakure.
Çevrende yükselen kahverengi ve gri tonlarındaki dev kayalıklar, adeta göğe doğru dikilmiş keskin pençeler gibi uzanıyor. Her yanda, irili ufaklı kayaların oluşturduğu doğal bir duvar var sanki. Gökyüzü hafif bulutlu ancak hava inanılmaz sıcak ve kuru. Ateş Ülkesi'nden gelmiş olmana rağmen buradaki sıcaklık sanki cildini kavuracak gibi yakıcı.
Ishigakure'nin merkezine doğru baktığında köyün oldukça sakin olduğunu fark ediyorsun. Köyün içinde tek katlı, basit ve taştan yapılma evler sıralanmış. Ahşap pencere pervazları güneşten solmuş, çatılarında sertleşmiş kilden yapılma kiremitler var. Sokaklar oldukça dar, yer yer taş döşemelerle kaplı ancak çoğu alan sadece sıkıştırılmış topraktan ibaret.
"Burası sandığımdan da küçükmüş." diye fısıldıyor Satoshi. Takeshi ise sırtında taşıdığı Shiori'nin durumunu kontrol etmekle meşgul. Baygınlığı devam ediyor ancak durumunun stabil olduğu belli.
O sırada yanınıza genç bir adam yaklaşıyor. Oldukça sıradan görünümlü, kısa kahverengi saçları var ve sıcaktan yanmış esmer teni hafifçe parıldıyor. Gözlerinde meraklı ve heyecanlı bir ifade var. Sizleri görünce hızlıca reverans yaparak selamlıyor.
"Ishigakure'ye hoş geldiniz! Adım Hiro, köyümüzün rehberiyim. Umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir!"
Sesi oldukça sıcak ve enerjik. Bu sıcakta nasıl bu kadar neşeli kalabildiğini merak ediyorsun.
Hiro öne geçerek sizi takip etmeye çağırıyor. Ardından yürürken etrafı iyice gözlemlemeye başlıyorsun. Yürüdüğünüz yol boyunca, köy halkının gündelik hayatlarına şahit oluyorsun. İnsanların çoğu basit kıyafetler giymiş, genellikle keten veya pamuktan yapılmış açık renkli elbiseler tercih etmişler. Birkaç çocuk sokakta oyun oynuyor, ellerinde ahşaptan kılıçlar var ve "shinobicilik" oynuyorlarmış gibi görünüyorlar. Sizi görünce duraksayıp şaşkınlıkla bakıyorlar.
Yürümeye devam ettikçe küçük bir pazardan geçiyorsunuz. Tezgahlar oldukça basit, ahşap ve taş karışımıyla yapılmış. Meyve-sebze satan yaşlı bir kadın size tebessümle selam veriyor. Hemen yanında seyyar bir sepet içerisinde değişik taşlardan yapılmış aksesuarlar var. Kolye, bileklik ve küpeler oldukça güzel görünse de, köyün ekonomik durumunun pek parlak olmadığı anlaşılıyor.
Hiro size biraz dönüp açıklamalarda bulunuyor.
"Köyümüz biraz küçüktür ama insanlarımız samimi ve çalışkandır. Yakınlarda eski taş ocakları var, eskiden oradan taş çıkartılırmış ama artık kullanılmıyor. Son zamanlarda bazı... sıkıntılar yaşadığımız doğrudur tabii."
"Sıkıntılar derken Sennashi örgütünü mü kastediyorsun?" diye soruyor Masato ciddi bir sesle. Hiro rahatsız olmuş gibi biraz duraksıyor, sonra kafasını hafifçe sallıyor.
"Evet. Ama bunları Sekikage-sama ile görüşmeniz daha doğru olur. Beni takip edin, sizi onun yanına götüreyim."
Hiro sizi dar ve taşlı bir yoldan geçirerek küçük bir meydana çıkarıyor. Meydanın tam ortasında basit bir çeşme var ancak suyu akmıyor. Karşıda ise oldukça sade, iki katlı bir bina var. Hiro eliyle binayı göstererek tebessüm ediyor.
"İşte Kage binamız burası."
Satoshi şaşırarak "Şaka mı bu? Burası mı?" diye mırıldanıyor. Gerçekten de Konoha'daki dev Hokage binasıyla karşılaştırıldığında, bu yapı daha çok bir depoya benziyor. Duvarlar sade taştan, çatısı bile eğri büğrü bir biçimde yerleştirilmiş kiremitlerle örtülmüş. Binanın önündeki ahşap kapı ise son derece basit ve üzerinde hiçbir süsleme yok.
Hiro kapıyı çalarak içeri giriyor ve sizleri içeriye davet ediyor. Binanın içi biraz serin ve oldukça loş. Kısa bir koridorun ucundaki odadan bir ses geliyor. Kapı açık ve içeride evrakların arasında boğuşan yaşlı bir adam görüyorsun. Masanın üzerinde küçük bir içecek şişesi var. Hiro hafifçe eğilip saygılı bir sesle konuşmaya başlıyor.
"Efendim, misafirlerimiz–"
Ancak cümlesini tamamlayamıyor çünkü Sekikage oldukça rahat ve umursamaz bir tonla konuşmaya başlıyor, gözlerini bile kaldırmadan.
"Hiro, hava o kadar sıcak ki şu şişeyi götüme sokacağım artık bu gidişle!"
Ortama bir anda ağır ve utanç verici bir sessizlik çöküyor. Hiro'nun yüzü kızarıyor ve son derece gergin bir kahkaha atarak daha yüksek sesle tekrarlıyor.
"MİSAFİRLERİMİZ EFENDİM!"
Bu sözlerle birlikte Sekikage nihayet başını kaldırıyor ve sizi görünce şaşırıyor gibi oluyor ancak sonrasında geniş bir tebessümle ayağa kalkıyor. Saçları gri ve oldukça dağınık, gözleri ise parlak ve afacan bir enerjiyle dolu.
"Vay, vay, vay, vay! Konohalı kardeşlerim, hoş geldiniz!" diyor keyifli bir ses tonuyla. "Bendeniz Yoshitsune, Ishigakure'nin Sekikage'siyim!"
Konuşmasını bitirdikten hemen sonra ayağını sertçe yere vuruyor. Yer hafifçe sarsılıyor ve arkasında aniden taştan bir taht yükseliyor. Son derece dramatik ve teatral bir tavırla tahtına oturuyor ve sizlere doğru merakla eğilerek soruyor.
"Eee, ne işiniz var la burada?"
Burası Ishigakure.
Çevrende yükselen kahverengi ve gri tonlarındaki dev kayalıklar, adeta göğe doğru dikilmiş keskin pençeler gibi uzanıyor. Her yanda, irili ufaklı kayaların oluşturduğu doğal bir duvar var sanki. Gökyüzü hafif bulutlu ancak hava inanılmaz sıcak ve kuru. Ateş Ülkesi'nden gelmiş olmana rağmen buradaki sıcaklık sanki cildini kavuracak gibi yakıcı.
Ishigakure'nin merkezine doğru baktığında köyün oldukça sakin olduğunu fark ediyorsun. Köyün içinde tek katlı, basit ve taştan yapılma evler sıralanmış. Ahşap pencere pervazları güneşten solmuş, çatılarında sertleşmiş kilden yapılma kiremitler var. Sokaklar oldukça dar, yer yer taş döşemelerle kaplı ancak çoğu alan sadece sıkıştırılmış topraktan ibaret.
"Burası sandığımdan da küçükmüş." diye fısıldıyor Satoshi. Takeshi ise sırtında taşıdığı Shiori'nin durumunu kontrol etmekle meşgul. Baygınlığı devam ediyor ancak durumunun stabil olduğu belli.
O sırada yanınıza genç bir adam yaklaşıyor. Oldukça sıradan görünümlü, kısa kahverengi saçları var ve sıcaktan yanmış esmer teni hafifçe parıldıyor. Gözlerinde meraklı ve heyecanlı bir ifade var. Sizleri görünce hızlıca reverans yaparak selamlıyor.
"Ishigakure'ye hoş geldiniz! Adım Hiro, köyümüzün rehberiyim. Umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir!"
Sesi oldukça sıcak ve enerjik. Bu sıcakta nasıl bu kadar neşeli kalabildiğini merak ediyorsun.
Hiro öne geçerek sizi takip etmeye çağırıyor. Ardından yürürken etrafı iyice gözlemlemeye başlıyorsun. Yürüdüğünüz yol boyunca, köy halkının gündelik hayatlarına şahit oluyorsun. İnsanların çoğu basit kıyafetler giymiş, genellikle keten veya pamuktan yapılmış açık renkli elbiseler tercih etmişler. Birkaç çocuk sokakta oyun oynuyor, ellerinde ahşaptan kılıçlar var ve "shinobicilik" oynuyorlarmış gibi görünüyorlar. Sizi görünce duraksayıp şaşkınlıkla bakıyorlar.
Yürümeye devam ettikçe küçük bir pazardan geçiyorsunuz. Tezgahlar oldukça basit, ahşap ve taş karışımıyla yapılmış. Meyve-sebze satan yaşlı bir kadın size tebessümle selam veriyor. Hemen yanında seyyar bir sepet içerisinde değişik taşlardan yapılmış aksesuarlar var. Kolye, bileklik ve küpeler oldukça güzel görünse de, köyün ekonomik durumunun pek parlak olmadığı anlaşılıyor.
Hiro size biraz dönüp açıklamalarda bulunuyor.
"Köyümüz biraz küçüktür ama insanlarımız samimi ve çalışkandır. Yakınlarda eski taş ocakları var, eskiden oradan taş çıkartılırmış ama artık kullanılmıyor. Son zamanlarda bazı... sıkıntılar yaşadığımız doğrudur tabii."
"Sıkıntılar derken Sennashi örgütünü mü kastediyorsun?" diye soruyor Masato ciddi bir sesle. Hiro rahatsız olmuş gibi biraz duraksıyor, sonra kafasını hafifçe sallıyor.
"Evet. Ama bunları Sekikage-sama ile görüşmeniz daha doğru olur. Beni takip edin, sizi onun yanına götüreyim."
Hiro sizi dar ve taşlı bir yoldan geçirerek küçük bir meydana çıkarıyor. Meydanın tam ortasında basit bir çeşme var ancak suyu akmıyor. Karşıda ise oldukça sade, iki katlı bir bina var. Hiro eliyle binayı göstererek tebessüm ediyor.
"İşte Kage binamız burası."
Satoshi şaşırarak "Şaka mı bu? Burası mı?" diye mırıldanıyor. Gerçekten de Konoha'daki dev Hokage binasıyla karşılaştırıldığında, bu yapı daha çok bir depoya benziyor. Duvarlar sade taştan, çatısı bile eğri büğrü bir biçimde yerleştirilmiş kiremitlerle örtülmüş. Binanın önündeki ahşap kapı ise son derece basit ve üzerinde hiçbir süsleme yok.
Hiro kapıyı çalarak içeri giriyor ve sizleri içeriye davet ediyor. Binanın içi biraz serin ve oldukça loş. Kısa bir koridorun ucundaki odadan bir ses geliyor. Kapı açık ve içeride evrakların arasında boğuşan yaşlı bir adam görüyorsun. Masanın üzerinde küçük bir içecek şişesi var. Hiro hafifçe eğilip saygılı bir sesle konuşmaya başlıyor.
"Efendim, misafirlerimiz–"
Ancak cümlesini tamamlayamıyor çünkü Sekikage oldukça rahat ve umursamaz bir tonla konuşmaya başlıyor, gözlerini bile kaldırmadan.
"Hiro, hava o kadar sıcak ki şu şişeyi götüme sokacağım artık bu gidişle!"
Ortama bir anda ağır ve utanç verici bir sessizlik çöküyor. Hiro'nun yüzü kızarıyor ve son derece gergin bir kahkaha atarak daha yüksek sesle tekrarlıyor.
"MİSAFİRLERİMİZ EFENDİM!"
Bu sözlerle birlikte Sekikage nihayet başını kaldırıyor ve sizi görünce şaşırıyor gibi oluyor ancak sonrasında geniş bir tebessümle ayağa kalkıyor. Saçları gri ve oldukça dağınık, gözleri ise parlak ve afacan bir enerjiyle dolu.
"Vay, vay, vay, vay! Konohalı kardeşlerim, hoş geldiniz!" diyor keyifli bir ses tonuyla. "Bendeniz Yoshitsune, Ishigakure'nin Sekikage'siyim!"
Konuşmasını bitirdikten hemen sonra ayağını sertçe yere vuruyor. Yer hafifçe sarsılıyor ve arkasında aniden taştan bir taht yükseliyor. Son derece dramatik ve teatral bir tavırla tahtına oturuyor ve sizlere doğru merakla eğilerek soruyor.
"Eee, ne işiniz var la burada?"
Yoshitsune
► Show Spoiler
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz! Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler!