Shiho sana bakıp hızla babanın mühürlü kunaisini çorap çizmesinin içine kaydırıyor, parmaklarıyla söz işareti yapıyor. Kazuma teklifi hiç tereddüt etmeden kabul ediyor, avuç içine bıraktığın 150 ryo’yu yarı yolda cayarsan geri vermem bakışıyla tartıyor, sonra kemerinin iç cebine kaydırıp başıyla sizi artçı bir işaretle çağırıyor. Pazarın arka tarafına, kumaş tüccarının branda örtülü arabasına yöneliyorsunuz. Adam ufak bir ıslıkla arabacıya selam verip kısaca fısıldıyor; belli ki tanıdık. Birkaç kat kalın kumaş balyasının altına iki dar boşluk hazırlanıyor.
Kazuma önce kendisi içeri süzülüyor, ardından Shiho’yu, sonra seni balyaların arasına alıyor. Koyu renk branda yeniden çekiliyor, dışarıdan bakılınca sıradan bir yük yığını. Arabacı, kapı önündeki gardiyanlara standart çıkış evrakını uzatıyor. Kazuma bir iki cümleyle "Yük denetimini ben üstlendim." uydurmasını yapıyor. Gardiyanlar kalem-mühür işine daldığında kumaş balyaları ara ara nazikçe devriliyor, içeride siz yüzünüzü kumaş tozuna gömmüş bekliyorsunuz. En sonunda tekerlekler ağır ağır kapı taşlarını aşıyor, sorunsuz biçimde Konoha surlarının dışına çıkmış oluyorsunuz.
Tekerlek gıcırtıları sabitlenince branda küçükçe aralanıyor, Kazuma kolunu dayayıp temiz hava çekiyor. Ara ara sesini alçaltıp sizinle konuşmaya başlıyor. "Köylerin bu saçma sapan belgeleri… Genç shinobinin keşif yapması gerek. Tecrübe dışarıda kazanılır, duvar dibinde değil. Hala çocuk sayılırsınız ama sürünerek yaşamak size güç kazandırmaz." Shiho, bir yandan branda aralığından yola bakarken göz ucuyla sana kısa endişe sinyalleri gönderiyor. Kazuma sanki kendi kendine felsefe yapar gibi devam ediyor. "Şu 'büyük beş' köyün devirleri geçiyor. İnsanlar sınırların ötesinde neyin peşinde biliyor musunuz? Aynı ekmeği paylaşmak. Ama köyler 'sır' diye bir şey uydurup herkesi ayırdı."
Shiho hafifçe yutkunuyor; dudaklarından çıkacak sözü erteliyor.
Bir süre sonra yol geniş orman patikasına dönüyor, ağaç gövdeleri üst üste binip gökyüzünü kalın bir dokuma gibi kapatıyor. Kazuma aralanmış brandadan tekrar uzanıp "Sahi, nereye gidecektiniz? İlkinde dinlememiş olabilirim." diyor. Shiho ise hafif çekinerek "Tanigakure… ya da en azından Nehir Ülkesi sınırına." diye cevap veriyor. Kazuma bir süre düşünüyor ve "Hmm… Sizi yakınlarına bırakırım. Oradan sonra kendi yolunuzu bulursunuz." diyor.
Ahşap tekerler, kökleri kabarmış dar bir yoldan içeri dalıyor. Yolun iki yanında yosun tutmuş kayalar, çalılara sarılmış sarmaşıklar var. Gün ışığı örgü örgü yere düşüyor, bazen tamamen kararıyor. Arabanın içi kıpır kıpır sallanıyor, kumaş balyaları arasında denge kurmanız zorlaşıyor. Shiho alçak ses ve hafif ürpertiyle "Burası tehlikeli değildir, umarım?" diye soruyor. Kazuma ise umursamazca gülerek "Yok be! Bir iki hırsız, üç beş yaban domuzu… Büyük şeyler yok. Endişe etme… henüz." diyor.
Shiho korkusunu belli etmemeğe çalışsa da bakışlarını sana çevirip destek arıyor. Kazuma’nın gevşek, tartışmalı sözleri ve bu karanlık orman beraberce yeni bir gerilim yaratırken, gideceğiniz sınırın daha da uzak gibi hissettirdiği anlaşılıyor… Ve araba gıcırtısı loş ormanda yankılanırken, bundan sonrasına dair kararlar ve hazırlıklar zihninizde dönüp duruyor.
Kazuma önce kendisi içeri süzülüyor, ardından Shiho’yu, sonra seni balyaların arasına alıyor. Koyu renk branda yeniden çekiliyor, dışarıdan bakılınca sıradan bir yük yığını. Arabacı, kapı önündeki gardiyanlara standart çıkış evrakını uzatıyor. Kazuma bir iki cümleyle "Yük denetimini ben üstlendim." uydurmasını yapıyor. Gardiyanlar kalem-mühür işine daldığında kumaş balyaları ara ara nazikçe devriliyor, içeride siz yüzünüzü kumaş tozuna gömmüş bekliyorsunuz. En sonunda tekerlekler ağır ağır kapı taşlarını aşıyor, sorunsuz biçimde Konoha surlarının dışına çıkmış oluyorsunuz.
Tekerlek gıcırtıları sabitlenince branda küçükçe aralanıyor, Kazuma kolunu dayayıp temiz hava çekiyor. Ara ara sesini alçaltıp sizinle konuşmaya başlıyor. "Köylerin bu saçma sapan belgeleri… Genç shinobinin keşif yapması gerek. Tecrübe dışarıda kazanılır, duvar dibinde değil. Hala çocuk sayılırsınız ama sürünerek yaşamak size güç kazandırmaz." Shiho, bir yandan branda aralığından yola bakarken göz ucuyla sana kısa endişe sinyalleri gönderiyor. Kazuma sanki kendi kendine felsefe yapar gibi devam ediyor. "Şu 'büyük beş' köyün devirleri geçiyor. İnsanlar sınırların ötesinde neyin peşinde biliyor musunuz? Aynı ekmeği paylaşmak. Ama köyler 'sır' diye bir şey uydurup herkesi ayırdı."
Shiho hafifçe yutkunuyor; dudaklarından çıkacak sözü erteliyor.
Bir süre sonra yol geniş orman patikasına dönüyor, ağaç gövdeleri üst üste binip gökyüzünü kalın bir dokuma gibi kapatıyor. Kazuma aralanmış brandadan tekrar uzanıp "Sahi, nereye gidecektiniz? İlkinde dinlememiş olabilirim." diyor. Shiho ise hafif çekinerek "Tanigakure… ya da en azından Nehir Ülkesi sınırına." diye cevap veriyor. Kazuma bir süre düşünüyor ve "Hmm… Sizi yakınlarına bırakırım. Oradan sonra kendi yolunuzu bulursunuz." diyor.
Ahşap tekerler, kökleri kabarmış dar bir yoldan içeri dalıyor. Yolun iki yanında yosun tutmuş kayalar, çalılara sarılmış sarmaşıklar var. Gün ışığı örgü örgü yere düşüyor, bazen tamamen kararıyor. Arabanın içi kıpır kıpır sallanıyor, kumaş balyaları arasında denge kurmanız zorlaşıyor. Shiho alçak ses ve hafif ürpertiyle "Burası tehlikeli değildir, umarım?" diye soruyor. Kazuma ise umursamazca gülerek "Yok be! Bir iki hırsız, üç beş yaban domuzu… Büyük şeyler yok. Endişe etme… henüz." diyor.
Shiho korkusunu belli etmemeğe çalışsa da bakışlarını sana çevirip destek arıyor. Kazuma’nın gevşek, tartışmalı sözleri ve bu karanlık orman beraberce yeni bir gerilim yaratırken, gideceğiniz sınırın daha da uzak gibi hissettirdiği anlaşılıyor… Ve araba gıcırtısı loş ormanda yankılanırken, bundan sonrasına dair kararlar ve hazırlıklar zihninizde dönüp duruyor.
Off Topic
İmzandan 150 ryo düşebilirsin.