İlk izlenimin, doğanın buraya hakim olduğu. Yol yok. İnsanların sıkça kullandığı belli olan patikalar var, ama bunlar düzensiz ve dağılmış, belirli bir yönlendirme sunmuyor. Toprak, nemli ve kaygan. Her adımında dikkatli olmak zorundasın. Ormanın göğsüne doğru ilerledikçe, ağaçlar giderek daha sık hale geliyor, yapraklar gökyüzünü neredeyse tamamen örtüyor. Sabahın soluk ışıkları, burada yeşil ve kahverenginin içinde boğuluyor.
İlerledikçe, doğanın sadece bir fon olmadığını fark ediyorsun. Burada bir hayat var. Ağaçların arasında fark edilmesi güç, ama ustaca yerleştirilmiş av tuzakları dikkatini çekiyor. Bunlar shinobi elinden çıkmış gibi değil; daha çok bir avcının ya da burada uzun süredir hayatta kalmayı öğrenmiş birinin eseri. Ağaç gövdelerine kazınmış işaretler de var. İlk başta rasgele çizikler gibi görünseler de, dikkatlice baktığında bunların bir kod ya da bir tür uyarı olabileceğini anlıyorsun.
Ve sonra, neredeyse farkına bile varmadan, bir değişiklik hissediyorsun. Havanın kokusu değişiyor. Tuzlu deniz kokusunun yerini, yanık odun ve kurutulmuş otların keskin aroması alıyor. Rüzgarın taşıdığı sesler arasında insan sesi belirginleşmeye başlıyor. Daha temkinli hareket ediyorsun, görüşünü engelleyen ağaçların arasından ilerleyerek kaybolmamaya dikkat ediyorsun.
Önünde, sık ağaçların arasında bir açıklık beliriyor. Burada birkaç kulübe var. Taştan, odunlardan, hatta belki batık gemi parçalarından yapılmış, sert rüzgarlara ve dış tehditlere dayanıklı görünmeleri için özenle inşa edilmişler. Kulübelerin çevresinde, ormana karışan küçük bir tarla var. Yerel halk, büyük ihtimalle burada tarım yapıyor, doğadan besleniyor. Ancak etrafta herhangi bir Kumo ya da Kirigakure bayrağı yok. Buradakiler, belli ki kendilerine ait bir düzen kurmuşlar.
İlk bakışta burası sıradan bir yerleşim gibi görünebilir. Ancak daha dikkatli baktığında, küçük ama belirgin detaylar gözüne çarpıyor. Kulübelerin pencereleri tahtalarla kapatılmış, çoğunun kapısı çarpık bir şekilde duruyor, sanki yakın zamanda zorla açılmış gibi. Toprakta belli belirsiz yanık izleri var. Bunlar yangın değil, belki patlamadan ya da bir çatışmadan kalma. Ve en önemlisi, burada bir zamanlar daha kalabalık bir hayat olduğu hissediliyor. Ama şimdi, sanki nüfus azalmış gibi.
Gizliliğini koruyarak, gölgelerde kalmayı seçiyorsun. Yakındaki bir kulübenin arkasına saklanıp etrafı gözlemliyorsun. Az ileride, bir grup insan ateşin başında oturuyor. Üç yetişkin, bir çocuk. Yüzlerinde yorgunluk ve temkin var. Silah taşıyorlar ama shinobi gibi değil. Bunlar, savaşçı değil, hayatta kalmaya çalışan insanlar gibi görünüyor.
Ama hemen ilerisinde, en azından bir tanesi farklı. Bacaklarını bağdaş kurarak oturmuş bir adam, diğerlerinden ayrı duruyor. Saçları omuzlarına kadar dökülmüş, yüzü birkaç günlük sakalla kaplanmış. Kıyafetleri diğerlerinden daha düzenli ve temiz. Gözleri, ateşin turuncu ışığında parlıyor. Burada bir lider varsa, o olmalı.
Onlarla nasıl iletişime geçeceğin sana kalmış. Dışarı çıkıp açıkça kendini tanıtabilir, köyün veya köyden geriye kalanların durumunu anlamaya çalışabilirsin. Daha temkinli olup, konuşmalarını dinleyerek neyle karşı karşıya olduğunu çözmeyi de seçebilirsin. Ya da bu insanların tehdit olup olmadığını anlamadan, gölgelerden ayrılmamayı tercih edebilirsin.