Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Takeshi, Aoi'nin ne yapmak istediğini anlamıştı. Gözlerinde beliren meraklı parıltıdan belli oluyordu. Ne yazık ki onun kanını kullanamadığını söylemişti. Kendi kanı dışında başkalarının kanını kullanamıyor oluşu üzücüydü, Aoi ona yardımcı olmak ve omuzlarındaki yükü azaltmak isterdi. Sınırına gelse bile devam etmek istediğini söylemişti ancak Aoi bunu istemiyordu. Güçleri oldukça tehlikeli olsa da şu an onun zamanı değildi, daha devam etmeleri gereken bir görev ve çözmeleri gereken büyük bir mesele vardı. Bunu Takeshi olmadan yapamazlardı. Ölmesine izin veremezdi, henüz.

Derin bir nefes aldı ve mühürlerini yapıp Fuuton: Kami Oroshi jutsusunu yaptı. Rüzgar saçlarını dağıtarak tokasını savurdu. Tahmin ettiği gibi etraftaki toz parçaları ve duvar kalıntıları da girdabın etkisiyle havalanmıştı. Takeshi parmağını havaya kaldırarak kan damlalarını serbest bırakmış ve girdapla bir olup keskin kılıçlara dönüşmelerine izin vermişti. Bu jutsu Aoi'nin hayal ettiğinden bile daha büyüleyiciydi. Adamlar üzerlerine gelen devasa bıçak girdabını görünce dehşete kapılarak mühürlerini yarım bırakmışlardı. Girdap kendi üzerine gelmiyor olsa bile Aoi de şaşkınlıkla donakalmıştı. Bu... Ekip olmanın olağanüstü gücü... Bunu seviyordu. Tek başına değil de başkalarıyla göreve çıkmasındaki en büyük haz buydu. Ekip ruhu. Kaybediyor olmalarından korktuğu şeydi bu. "Bu kombo jutsuya bir isim bulmalıyız." diye mırıldandı Takeshi'ye doğru.

Bıçaktan girdap önlerindeki üç maskeli adamdan birini geriye doğru savurmuştu. Diğer ikisi de korunmaya ve kaçmaya çalışıyorlardı ancak onlar için çok geçti. Şu yılan olmasa çok da iyi ilerliyorlardı. Yılanı kontrol eden shinobi bir jutsu yaparak yılanın derisinin parlamasını sağlamıştı. Takeshi ona doğru bir bıçak fırlatmış olsa da bıçak kandan oluştuğu için taştan yapılan bir şeye karşı etkisizdi. Toprak kanı emiyor ve kendine çekiyordu. Aoi dişlerini sıktı. Onu nasıl alt edecekti? Çakrası azalıyordu. Girdabın gücü azalmıştı. Devasa yılan önündeydi. Takeshi'nin gücü tükenmişti. Dizlerinin üzerine çökmüştü ve zorlukla nefes alıyordu. Aoi siper olur gibi onun önüne geçti. "Takeshi gücünü daha fazla kullanma! Bu işe yaramazsa kaç git buradan, diğerlerini uyar. Beni bırak!" Elini çantasına götürerek patlayıcı bir parşömen çıkardı. Bunu yılanın tam ağzını açtığı bir anda ona fırlatacaktı. Ağzından içeri atıp patlatabilmeyi umuyordu ancak denk getiremezse de ne kadar yakınında patlasa işine yarardı. Başka da bir planı yoktu. Bu işe yaramazsa burada onuruyla köyü için savaşarak can verecekti.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Parşömeni sıkıca kavrıyorsun. Yılan ağzını yukarıdan aşağı doğru hızla açarken içindeki taş dişlerin arasında karanlık bir boşluk beliriyor. Zihninde o an yalnızca tek bir şey var, denk getirmek. Nefesini tutuyorsun, kasların geriliyor ve bir anlık göz tembelliğine bile tahammülün yok. Parşömeni tüm gücünle fırlatıyorsun. Havada kısa bir yay çiziyor. Gözlerin saniyeler içinde yılanın ağzına odaklanıyor. Parşömen neredeyse zaman durmuş gibi yavaşça içeri giriyor. Bir saniye geçiyor.

BUM!

Yılanın taş gövdesi göğü yırtarcasına patlıyor. Taş pulları etrafa saçılırken kulakları sağır eden bir çatırtıyla birlikte dev yaratık paramparça oluyor. Dumanın içinden yükselen ısı ve toz seni birkaç adım geriye sürüklüyor. Vücudun neredeyse yere kapaklanacakken dizlerinin üzerinde dengeni sağlıyorsun. Bir an sonra fark ediyorsun ki başardın. Gözlerin hızla etrafı tarıyor. Yılanın arkasında saklanan kuklacı artık tamamen açıkta. Panikle geriye dönerken yüzündeki dehşet ifadesi sana yetiyor. Kaçmaya çalışıyor.

Tam o sırada diğer taraftan bir ses yankılanıyor. "Hey! Napıyorsun lan!?" Daha cümlesi biter bitmez, gökyüzünden bir gölge süzülüyor. Bulutların arasından inen beyaz sakallı silüet ışığın içinde beliriyor. Tsuchiryu Ryuujin. Rüzgarı iki yana yararak aşağı iniyor. Kollarını açıyor ve avuçlarının arasında saf beyaz bir enerji topu oluşmaya başlıyor.

"Jinton: Genkai Hakuri no Jutsu!" diye haykırıyor.

Enerji topu hedefe doğru süzülürken etrafında geometrik bir kare şekli beliriyor. Bu şekil büyüyor, sonra yavaşça daralmaya başlıyor. Adam dehşet içinde bağırıyor. Son çığlığı geometrik şeklin daralmasıyla birden kesiliyor. Sadece ışık kalıyor. Adam artık yok. Takeshi'nin gözleri büyüyor. Hala yerde, soluk soluğa izliyor olanları. "Ona ne oldu?!" diye soruyor, sesi yarı fısıltı, yarı korku.

Ryuujin ona dönerken gözlerini kısıyor. "Onu atomlarına ayırdım." diyor, tok ve sert bir sesle. Yıkılmış tavanın arkasından diğerlerinin ayak sesleri gelmeye başlıyor. Etrafına baktığında yukarıdan hem Konoha hem de Iwa Chuuninlerinin aşağı indiğini görüyorsun. Hari ilk olarak Takeshi'nin yanına koşuyor, bir dizinin üzerine çöküyor. Saya da tam o sırada yanına geliyor, senin omzuna hafifçe dokunarak iyi olup olmadığını soruyor.

Hari ayağa kalkarken gözü yukarıyı tarıyor. "Yukarıdaki yangını durdurduk. Adamlar da etkisiz hale getirildi. Aoi, rapor-" Ancak sözünü Ryuujin kesiyor, hala elleri arkasında, vakur bir şekilde dikiliyor. "Bu gençler adamların pes etmesini sağladı. Benim de küçük bir yardımım dokundu." Hari hafifçe başını sallayıp, Takeshi’nin kolunu omzuna alıyor. "Otelin onarımı için Daimyo’ya haber yollayalım. Akşam da yola çıkalım."


Güneş çoktan batmış. Gökyüzü kızıllığını yitirip morumsu bir karanlığa bürünmüş. Kasabanın girişinde, çevrede kimse kalmamışken, takımın tamamı çantalarıyla bir araya toplanıyor. Ortalık sessiz. Herkes gergin. Hari sessizliği bozuyor. "Önce bir şey konuşacağız." Gözlerini Takeshi’ye dikiyor. "Bize güçlerini baştan sona açıkla." Takeshi bir anda başını çeviriyor.

"Hangi güçl-"

Hari sert bir adımla ona yaklaşıyor. "Karşında Konohagakure'nin Jounin Komutanı var. Sekiz yaşında bir akademi öğrencisi değil. Güçlerinin nasıl işlediğini açıklamazsan seni derhal köye geri göndereceğim. Seni nasıl konumlandıracağımı bilmem gerekiyor."

Takeshi’nin yüzü bembeyaz kesiliyor. Dudakları titriyor, açık kalan ağzından kelimeler bir türlü dökülmüyor. Gözleri hemen sana dönüyor. Panikle, acı çekiyormuş gibi bakıyor. Sanki onca kişilik içinde, yalnızca sen onu anlayabilirmişsin gibi.

"Şey... Ben... Hocam, lütfen..."

Takeshi’nin nefesi sıklaşmış. Elleri titriyor. Bir yandan Hari’nin keskin bakışları, bir yandan çevredeki herkesin dikkat kesilmiş gözleri arasında yalnızca seninle göz teması kuruyor. Bu sırada Toshio da, sanki bunu daha önce fark etmemiş gibi, bakışlarını sana çeviriyor. Gözleri daralıyor. Dudağının kenarı belli belirsiz kıpırdıyor. Takeshi hala bir şey söyleyememiş. Hari sessizce bekliyor ama sabrının tükenmeye başladığı belli. Ortamdaki hava yoğunlaşıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Başarmıştı. Nefesini tutup parşömeni fırlattığında saniyeler sanki dakikalarmış gibi geçmişti. Yılan ağzını açmıştı. Patlayıcı parşömen ağzından içeriye girmişti. Yeniden soluk aldığında patlama sesini işitti. Hafifçe geriye doğru sendeledi. Kulaklarındaki ses bir an için boğuklaşmıştı. Patlamanın etkisiyle başını çevirmişti yüzünü korumak için. Şiddetli bir hava akımı ile daha da sendeleyerek dizlerinin üzerine çöktü. Başarmıştı. Yılan içten patlamıştı. Ortalıktaki sis ve toz inince gözlerini açtı. Yılanı kontrol eden kuklacısı açıktaydı. Çakrası tükenmiş olmalıydı. Onu yakalamaları gerekiyordu. Kaçmadan...

O esnada hem tanıdık hem de fazlaca yabancı bir ses işitti. Bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdiğinde bunun biraz evvel Chuuninlerin lideri olan adam olduğunu fark etti. Bembeyaz bir ışık huzmesi içinde belirmişti. Beyaz sakalları ve saçları ile öbür taraftan gelmiş melekleri andırıyordu. Aşağı doğru inerek avuçlarını açmış ve avuç içlerinde beyaz bir enerji biriktirmeye başlamıştı. Bir jutsu yapmıştı. Avuç içlerinde biriken beyaz enerji, devasa bir küp boyutuna gelmişti. Kaçmaya çalışan adamı tamamen içine almıştı ve saniyeler içinde adam yok olmuştu. Duyduğu son şey adamın haykırışlarıydı. Aoi etrafta ölümü hissediyordu ancak hiçbir beden veya ruh sezemiyordu. Nereye gitmişti? Bakışlarını Takeshi'ye çevirdi. O da en az Aoi kadar şaşırmış görünüyordu. Ryuujin onlara dönerek adamı atomlarına ayırdığını söylemişti. Atomlarına mı? Bu... nasıl güçlü bir jutsuydu böyle? Çok tehlikeliydi.

Merdivenden gelen sesleri duyunca başını o yöne çevirdi. Biraz evvel üst katta bıraktıkları Chuuninler aşağı inmeye başlamışlardı. Hepsi tek parça görünüyordu. Hari hoca Takeshi'ye koşarken Saya da onun yanına gelmişti, iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Aoi Saya'yı iyi olduğu konusunda temkin etti. Hari üst kattaki adamların durdurulduğunu, yangının da engellendiğini söylemişti. Tam rapor istiyordu ki Ryuujin araya girerek adamları kaçırdıklarını, kendisinin de ufak bir yardımı dokunduğunu söylemişti. Yani... Pek de ufak bir yardım denemezdi ona. Bu kadar mütevazı davranması hoştu yine de. Aoi kendini epey yorgun hissediyordu. Akşam Iwagakure'ye doğru yola çıkılacağı sözüyle dağıldılar.

Hava iyice kararıp güneşin son kızıllıkları da kaybolunca kasabanın girişinde toplandılar. Kimseden çıt çıkmıyordu. Yaşanan beklenmedik olay herkesi travmatize etmiş olmalıydı. İlk söze giren Hari olmuştu. Takeshi'ye dönerek güçlerini açıklamasını talep etmişti. Nasıl yani? Hari bilmiyor muydu? Koskoca Jounin Komutanı onun güçlerinden haberdar edilmemiş miydi? Bir tek Aoi mi biliyordu? Neden? Neden Takeshi liderlerine değil de ona anlatmayı seçmişti? Ona durduk yere bu kadar güvenmesinin arkasındaki sebep neydi? Bu durum Aoi'yi tedirgin etse de Takeshi'nin bakışlarındaki çaresizliği görebiliyordu. İstemiyordu. Kendini ifşalamaktan çekiniyordu. Bakışları sanki ondan yardım istiyordu. Neden? Neden Aoi ona yardım etsindi? Onunla bu kadar özel bir bağ kurmak istemesindeki motivasyon neydi ki? Saya'ya yaptıklarından sonra pekala Hari'nin onu köye göndermesini zevkle seyredebilirdi. Hatta yaptığı sorumsuzca davranış için böyle cezalandırılması gerekiyordu belki de. İş başında aylaklık etmek... İş arkadaşı ile münasebetsiz bir ilişkiye girmek... Hoş şeyler değildi.

Toshio'nun bakışlarını üzerinde hissetti. O da bilmiyor olmalıydı. Kimse bilmiyordu. Hari'nin fevri bir insan olduğu belliydi ve otoritesi üzerinde laf söylenmesini destekleyecek birisi değildi. Onu bu durumdan kurtaracak mıydı? Hem de karşılıksız? Hiçbir şey beklemeden? Derin bir iç çekti. Evet, tabi ki de bunu yapacaktı. Yureikumo olmak bunu gerektirirdi. Her şeye rağmen Takeshi'nin kötü bir insan olduğunu düşünmüyordu. Yeterince de cezalandırılmıştı. Yaptıklarının kendince bir sebebi ve açıklaması olmalıydı. Ona güvendiği için de bir yoldaşını yarı yolda bırakamazdı. Bu onun prensiplerine tersti. Hari ile Takeshi'nin arasına girerek göz temasını kesti. "Hari Hocam. Durun." Ne diyecekti? Zihninde hiçbir şey planlamamıştı. "Sizi temin ederim Takeshi iyi bir savaşçı. Güçlerini bizi korumak ve bu görevi başarılı şekilde bitirmemizde işimizi kolaylaştırmak amaçlı kullanacaktır. Ben ona kefil olabilirim. Lütfen üzerine gitmeyin. Kendince sebepleri olduğuna eminim. Hem Hokagemiz de ona güvendi. Ondan övgüyle bahsettiğini bizzat işittim. Bugün onunla omuz omuza çarpışırken elinden geleni yaptı, canını riske attı. Lütfen anlayışla karşılayın." Başka ne diyebilirdi bilmiyordu. Hari'nin ona güvenmek için bir sebebi yoktu. Onu tanımıyordu bile. Buna göz yumacak mıydı? Konuyu değiştirebilirdi. "Sizinle paylaşmam gereken çok daha önemli bir şey var. Herkes buradayken anlatmam daha iyi olur." Tedirgin bir şekilde bakışlarını grupta gezdirdikten sonra devam etti. "Geçen gece Mirai no Me kullanarak bizi neler beklediği üzerine bir görü almak istedim. Dev bir mağaranın önünde olduğumu gördüm. Maskeli bir adam vardı. Maskesinin üzerinde ne olduğunu bilmediğim bir simge vardı. Elinde bazı zincirler vardı ve zincirlerin ucunda takılı olan insanların üzerinde tanıdık bir sembol vardı. Muhtemelen Konoha'nın simgesiydi. Ayaklarımın altındaki su seviyesinin yükseldiğini ve beni boğduğunu gördüm. Bunu Toshio'ya anlattığımda çok güzel bir yorumda bulundu. Birilerinin bizi tuzağa düşürmek veya bir koz elde etmek isteyeceklerini söyledi. Diplomasi adı altında bizi istemediğimiz zor şartlara mahkum edeceklerini... Boğulduğumu görmemin de kontrolün bizde olmadığını işaret edebileceğini söyledi. Onların şartlarını kabul edeceğimiz bir şeye mecbur bırakılabiliriz. Sembolünü tanımadığım maskeli adamın bilmediğimiz yeni bir tehdit ya da içten bir işbirlikçi, hain olabileceğini söyledi. Bu sabahki saldırıyı düşününce... Bunu paylaşmanın önemli olacağını düşünüyorum. Iwagakure'de bizi diplomasi veya barış beklemiyor olabilir. O yüzden şu anda bu gruba her şeyden çok ihtiyacımız var. Sizce de öyle değil mi?" Nefesini tutarak Hari'nin ne cevap vereceğini beklemeye başladı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Hari, senin sözlerini sessizce dinliyor. Gözlerinde hafif bir çatık kaş, yüzünde hiçbir mimik yok. Sözlerini bölmüyor, seni izliyor sadece. Ne Toshio ne de Saya bu sessizliği bozuyor. Takeshi ise hala başını öne eğmiş, utançla ayaklarının ucuna bakıyor. Kimse, tek bir nefes sesi dışında çıt çıkarmıyor. Rüzgar kasabanın girişinde sessizce esiyor. Kumlar ara sıra eteklerinize çarpıyor. Gökyüzü artık mora yakın bir lacivert. Gecenin tüm sakinliği, içten içe patlamak üzere olan bu anı seyrediyor gibi.

Hari sonunda başını yavaşça eğip, Takeshi'ye dönüyor. Gözleri hala sert ama içinde bir yumuşama belirtisi var. "Şükret bence." diyor kısaca. Sonra duraksayıp sana başıyla işaret ederek "Şükret ki Aoi gibi bir arkadaşın var. Yalnız kaldığımız ilk an, bana anlatacaksın." diyor.

Takeshi sessizce başını sallıyor. Gözleri hafifçe parlıyor. Önce Hari’ye, sonra sana bakıyor. Utanmış ama minnettar. Ağzı kıpırdıyor, bir şey demek ister gibi, ama sonra yalnızca gözlerini indirip iç çekiyor. Hari, gözlerini gökyüzüne çevirip derin bir nefes alıyor. "Aoi, diğer söylediğin şey için…" diyerek başını yeniden sana döndürüyor.

"Şu anda bize resmi bir hükümet tarafından zarar gelmesi mümkün değil. Sadece Konohagakure değil, Ateş Ülkesi de şu anda dünyada en fazla itibara sahip yer. Iwagakure’nin böyle bir hamle yapması için kıtanın geri kalanının desteğini almaları gerekiyor."

Etrafındaki herkes dikkatle onu dinliyor. Hari ellerini arkasında birleştiriyor, ceketinin arkasını rüzgar hafifçe dalgalandırıyor. "Bu ihtimalin varlığından söz edebiliriz elbet." diyor ve gözlerini kısarak daha karanlık bir tonda devam ediyor. "Ama dediğin tehlikenin en fazla resmi olmayan bir örgüt tarafından gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum. Bunun da Iwa sınırları içerisinde olacağını sanmıyorum." Kısa bir duraksama. Sonra daha alçak sesle ama net bir şekilde konuşuyor.

"Götleri yiyorsa gelsinler."

Ardından çantasını sırtına atıyor ve Iwagakure heyetine doğru yürümeye başlıyor. Arkasından hepiniz tek tek ilerliyorsunuz. Konuşacak bir şey kalmamış gibi… Ya da konuşulması gerekenler artık içerde sizi bekliyormuş gibi.


Yola çıkışınızın ilk günü, dağlarla çevrili düzlüklerden geçiyorsunuz. Kimi yerde çorak araziler, kimi yerde taşlı ormanlar var. Hava sıcaklığı gece hızla düşüyor, sabahları ise taşlar hala serin. İlk konaklamanızı bir mağara ağzında yapıyorsunuz; Ryuujin'in önerisiyle, güvenli olduğuna inandığı bir yer.

İkinci gün, Toprak Ülkesi sınırlarına yaklaştığınızda yol daha dikleşiyor. Ayaklarınız artık toz değil, sert kaya yüzeyine basıyor. Havadaki mineral kokusu yoğunlaşıyor. Yer yer volkanik taş izleri görüyorsunuz. Güneş, bu taşların üstünde hafifçe yansıyor, göz alıcı bir sıcaklık yayıyor.

Toprak Ülkesi'nin doğası sert ve köşeli. Burada her şey sivri, kararlı, dayanıklı. Çorak ama onurlu. Gökyüzü çoğu zaman açık, rüzgar ise kuru.


Üçüncü günün sabahında, tepelerin arasından dar bir geçide giriyorsunuz. Geçit sonunda sizi taştan dev sütunların çevrelediği, kanyon içinde saklı bir köy karşılıyor.

Iwagakure no Sato.

Yüksek, köşeli binalar; taş bloklardan oyulmuş geniş sokaklar ve sert bakışlı insanlar. Duvarlarda tozlu bayraklar. Dış cepheleri çatlak ama sağlam. Tavanları basık. Renkler soluk ama heykeller görkemli. İnsanlar size dikkatlice bakıyor ama ses çıkarmıyorlar. Heyetle geldiğiniz için kimse soru sormuyor. Geleneklerine uygun olarak misafirperverler; ama gözleri dikkatli.

Her köşe başında küçük taş sunağı olan bir sokak görüyorsunuz. Çocuklar sokakta koşarken, yaşlılar kayalıklara dizilmiş, güneş altında sessizce oturuyor. Tam bu sırada, önünüze küçük bir çocuk dikiliyor. Üzerinde Iwagakure'nin klasik gri kıyafeti var, başında bir bandana ama alnında değil koluna takmış. Kucağında tuttuğu şey ise dikkatini hemen çekiyor.

Bir tilki heykeli. Taştan yapılmış ama o kadar özenle oyulmuş ki, kuyruğunun kıvrımı, gözlerinin badem şeklinde parlaklığı, patilerindeki detaylar… Hala sıcak gibi duruyor. Güneş vurdukça gri taşın içindeki sarı damarlar belli oluyor. Tilki sanki gülümser gibi yapılmış. Hem zarif hem oyunbaz bir havası var.

Çocuk sana bakıyor ve ince bir sesle konuşuyor. "Iwagakure’ye hoş geldiniz!"

Tilki heykelini sana uzatıyor. Ellerindeki küçük nasırlar heykelin ağırlığını nasıl taşıdığını belli ediyor. Gözleri pırıl pırıl. Bekliyor.

Heykeli alacak mısın?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Ortamdaki tuhaf sessizlik Aoi'nin cümlelerini bitirmesini zorlaştırıyordu. Garip havayı dağıtmak için daha çok konuşması, daha çok ikna etmesi lazımmış gibi bir duyguya kapılmıştı. Ancak en nihayetinde daha fazla ne yapabilirdi bilmiyordu. Takeshi'ye döndü ancak oğlan başını eğmiş, utançtan yüzünü kaldıramıyordu. Aoi nefesini tuttu. Hari'nin mimiği oynamıyordu. Yüzünde hiçbir ifade değişimi olmadan dinlemişti her şeyi. Üstelik başka kimse de bir şey söylemiyordu. Korkuyor olmalıydılar. En sonunda Hari ağzını açmıştı. Takeshi'ye dönmüş ve Aoi gibi bir arkadaşı olduğu için şükretmesi gerektiğini söylemişti. Aoi dakikalardır tuttuğu nefesi büyük bir rahatlamayla verdi. Omuzlarından kocaman ağır bir yük kalkmış gibi hissediyordu. Takeshi'nin de yüzü rahatlama ve mutlulukla aydınlanmıştı. Bir şey söylememişti ancak bakışlarıyla teşekkür ediyor gibiydi. Aoi bunu nedense biraz sevimli bulmuştu. Onu gözünde fazlasıyla abartmıştı ancak sonuçta o sadece bir çocuktu. Davranışları nedense ona biraz Keita'yı anımsatmıştı.

O esnada Hari'nin kendisine döndüğünü fark etti. Görüsüyle ilgili konuşmak istemişti. Bunları yalnızca içini rahatlamak için mi söylüyordu yoksa gerçekten kendine çok güvendiği için mi bilmiyordu ancak konuşma şekli ona çok tanıdık gelmişti. Tam bir Inuzuka gibi konuşuyordu. Genin takım arkadaşı da böyle inatçı ve kendine güvenli bir tipti. Klan üyeleri birbirlerine inanılmaz benzer oluyordu gerçekten de. Konoha'ya resmi bir hükümet tarafından zarar gelmesinin mümkün olmadığını, sadece ayrı bir oluşum tarafından saldırıya uğrayabileceklerini belirtmişti. Sonra da hodri meydan demişti. Meydan okurkenki yüz ifadesi son derece ciddiydi ve gözlerinin içi hırsla parıldıyordu. Hokage'nin ona neden bu kadar çok güvendiği belli oluyordu. O çantasını alıp ilerlerken Aoi hafifçe Takeshi'yi kolundan dürttü. "Saya'dan özür dilemelisin. Her şeyi anlatmana gerek yok, yalan söylemesen yeterli olacaktır." Gruptaki gerginliğin dinmesini istiyordu artık. Üstelik Saya'nın onu çok önemsediği belli oluyordu. Önemsemese bu kadar kalbi kırılmazdı. Takeshi'nin ona yalan söylediğini, elinde olmayan sebeplerden birlikte olmak istemediğini ve hatasından pişmanlık duyduğunu bilmeye hakkı vardı.

Böylece yeniden yola çıkmışlardı. İlk gün bir mağarada konaklamışlardı. Aoi için bu biraz ürkütücü olmuştu çünkü mağaralardan artık pek hoşlanmıyordu. İkinci gün Taş Ülkesi'ne yaklaştıklarının işaretlerini değişen yer şekillerinden anlamaya başlamışlardı. Artık toprakta değil taşta yürüyorlardı. Araziler dik ve kayalıklarla kaplıydı. İklimi kuruydu. Aoi dudaklarının kuruluğunu hissetmeye başlamıştı. Rahatsızlık duyduğu için Saya'dan nemlendirici rica etmişti. Üçüncü günün sabahı geldiğinde nihayet Iwagakure'ye ayak basmışlardı. Aoi bu gittikleri yolun dönüşünü düşünüyordu şimdiden. Keşke ulaşım için daha kolay bir şeyler icat edilseydi.

Iwagakure taştan yüksek binalardan oluşuyordu. Havası ve insanları Konoha'dan çok farklıydı. Aoi buraya ilk kez geldiği için köyü gezmek isterdi ancak gergin diplomatik havadan ötürü gruptan ayrılmak istemiyordu. Konoha alın bantlı insanları görünce herkesin dik bakışlarını üzerinde hissetmek de fazlasıyla germişti onu. Köşe başlarındaki minik taş sunaklar dikkatini çekmişti Aoi'nin. Pek sevimli duruyorlardı. Gidip dua etmek kaba mı kaçardı? O esnada kendisine bakmakta olan bir çocuk fark etti. Iwagakure bandanasını koluna takmış, ellerinde bir heykel tutuyordu. Aoi gözlerini heykele çevirince bunun bir tilki heykeli olduğunu fark etti. Taştan yontulmuştu ancak bu kadar küçük bir çocuğun yapamayacağı kadar detaylı görünüyordu. Kürkünün detayları, gözleri, ağzı, burnu, patileri... Çok sevimliydi! Çocuk gür bir sesle Iwagakure'ye hoş geldiklerini anons etmişti. Aoi gülümsedi ve başıyla hafifçe selam verdi. Hoş bulduklarını umuyordu. Tilki heykelinin kendisine uzatılmasıyla şaşırdı. Çekingen bir tavırla ellerini uzatıp heykeli aldı. "Bu... bizim için mi?" Çocuğun parmaklarındaki nasırları görünce bu heykeli yontmak için ne kadar uğraşmış olduğunu fark etti. "Çok teşekkür ederim. Bu inanılmaz güzel bir tilki, sen mi yonttun? Çok emek vermiş olmalısın." Bir eliyle tilkiyi tutarken diğer eliyle çocuğun başını okşadı ürkekçe. "Ne kadar da centilmensin. Yuukon ruhunu ve yaşamını sonsuz güzelliklerle kuşatsın."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Yolda yürürken, taş yolların sessizliğini sadece ayak sesleriniz bölüyor. Iwagakure'nin sert rüzgarı yüzlerinizi okşarken, zihninin bir köşesinde Takeshi ile yolda konuştuğun anı hatırlıyorsun. Bir anlığına ikiniz sıradan bir sohbet ediyormuş gibi yanyana yürümüştünüz.

"Haklısın." demişti Takeshi, gözlerini yola sabitleyerek. "Saya'dan özür dilemem gerek. Ama doğru zamanda, doğru yerde... Gerçeği çok anlatamasam da yalan söylememeye çalışacağım."

Endişeli tavrını fark etmiştin. Takeshi'nin kaşları hafif çatılmıştı, sırtında kişisel bir savaşı taşır gibiydi. Fakat yine de, bunu dile getirmekten çekiniyordu. Sadece başınla onaylayarak ona destek olmuştun. Sessizlik bazen en iyi cevaptı.

Günümüze döndüğünde, ellerin tilki heykelini sımsıkı tutuyor. Heykelin sert taş yüzeyi, onun soğuk ama zarif bir sanat eseri olduğunu belli ediyor. Çocuk mutlu bir tebessümle "Teşekkür ederim!" diyerek koşarak uzaklaşıyor. Bu olay yüreğini ısıtmıştı. Ne kadar yabancı bir diyarda olursa olsun, bir parça iyilik her yerde bulunabiliyor.

Heykeli dikkatlice sarıp çantana yerleştirirken, ekip yeniden ilerlemeye başlıyor. Sokaklar sert taşlarla döşenmiş, kaldırımlarda ise iri kayalardan oyulmuş oturma alanları var. Her bırakılan iz, Iwagakure'nin yüzyılları aşıp gelen köklerine işaret ediyor.

Sonunda Tsuchikage'nin kaldığı ana binanın önüne varıyorsunuz. Binanın dış cephesi gri taşlarla kaplı, üzerindeki motiflerde dağ silsileleri ve spiral desenler var. Girişi sıradan görünse de, içeri adım attığınızda her şey değişiyor.

Koridorlar boyunca köyün önemli jouninleri, muhafızlar ve kayıt shinobileri sessizce geçiş yapıyor. Duvarlarda eski Tsuchikage'lerin taş kabartmaları var. Her birinin altında altın rengiyle oyulmuş isimleri yazıyor. Yer yer çakra izleri taşa işlenmiş gibi parıldıyor.

Sonunda Tsuchikage'nin ofisinin önüne varıyorsunuz. Geniş taş bir kapının ardından içeri alınıyorsunuz. Oda oldukça geniş. Tavandan sarkan taş lambalar yumuşak bir ışık saçıyor. Odanın ortasında yuvarlak taş bir masa var ve masanın ardında Tsuchikage oturuyor.

Tsuchiryu Renga. Altıncı Tsuchikage.

Saçları kahverengi, göz altlarında yorgunluk halkaları olan ama dik bir duruşla oturan bir adam. Gözleri parlak yeşil. Ünlü "Yer Çekiminin Efendisi". Elleri dizlerinin üzerinde duruyor, duruşu fazla disiplinli.

İçeri girerken hepiniz önünde hafifçe eğiliyorsunuz. Hari başını kaldırıyor. "Konohagakure adına geldim, Jounin Komutanı Inuzuka Hari." Ryuujin bir adım öne çıkıp sessizce konuşuyor. "Yolda sınır kasabada bir saldırıya uğradık. Saldıranları etkisiz hale getirdik. Hasar minimal." Tsuchikage başını sallıyor ve derin, tok sesiyle konuşmaya başlıyor.

"Iwagakure ve Konohagakure arasındaki dostluk, bu toprakların geleceği için kritik önem taşıyor. Geçmişte olanlar..."

Sözleri giderek yavaşlıyor. Gözleri yarım kapanıyor. Sonunda derin bir nefes veriyor ve horlamaya başlıyor. Başı yavaşça arkasındaki yastığa yaslanıyor. Oda bir anda buz kesiliyor.

Takeshi'ye göz ucuyla bakıyorsun. Gözleri kısılı, dudağını ısırıyor. Gülmemek için kendini zor tuttuğu çok belli. Toshio ifadesiz. Saya, neye uğradığını şaşırmış gibi.

Sonunda Ryuujin boğazını temizleyerek öne çıkıyor. "Renga!" Tsuchikage bir anda sıçrıyor, gözlerini açıyor ve kaldığı yerden devam ediyor. "...affedilmez. Bu birlik, geleceğe atılan bir köprü olacak."

Sonra birden sana gözlerini çeviriyor. "Sen, Yureikumo klanındansın galiba, değil mi?" Renga gülümseyerek devam ediyor. "Yureikumo Yuto ile yıllar önce tanışmıştım. Konoha ziyaretimde beni evinde ağırlamıştı. Yaşıyor mu, nasıl şu an kendisi?"
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Çocuk neşeyle teşekkür etmişti. Gülümserken gözlerinin içi aydınlanmıştı. Aoi de istemsizce gülümsedi. Çocukları hep sevmişti. Yetişkinlere kıyasla önyargılardan arınmış, kirlenmemiş ruhlarıyla saf ve temiz varlıklardı. Bu küçük yaşlardan eğitildikleri zaman da büyüdüklerinde topluma yararlı yetişkinler haline geliyorlardı. Yureikumo çocuk yetiştirme konusunda epey disiplinli bir klandı. Bu konunun ehemmiyeti onlar için büyüktü. Aoi çocuğun koşarak gözden kayboluşunu bir süre gülümseyerek izledikten sonra tilki heykelini dikkatlice çantasına yerleştirdi. Döndüğü zaman bunu odasındaki kütüphane rafına yerleştirecekti. Oradan gülümseyen gözleriyle her gün Aoi'yi seyredecek ve ona bir yoldaş olacaktı. Hatta belki tüm bu yolculuğu ve neler yaşadığını anlatırdı ona. Bu düşüncenin rahatlığıyla keyiflendi. Evini çok özlemişti. Daha ne kadar süre burada kalacaklarını merak ediyordu.

Ekipçe Tsuchikage'nin ana binasına doğru ilerlediler. Iwagakure ekibi de yanlarındaydı. Bina gri taşlardan inşa edilmişti ve köyü simgeleyen spirallerle süslenmişti. Her yerde bu kadar gri ve taş görmek Aoi'nin gözlerinin yorulmasına ve enerjisinin düşmesine sebep oluyordu. Onun yeşilliğe, ormana, suya, yağmura ihtiyacı vardı. Ruhuna tersti buralar. Binanın içi de taş döşemelerle kaplıydı. Duvarlardaki tarihi figürlerin isimleri taştan oyulmuştu. Tsuchikage'nin ofisinin kapısı taştandı. Taş kusacaklardı artık resmen. Odadan içeri girdiklerinde gözlerine inanamadı. Lambalar da taştandı! Tsuchikage'nin masası da taştandı.

Aoi dikkatinin bu çirkinlikle daha fazla bozulmasına izin vermeyerek bakışlarını Tsuchikage'ye çevirdi. Orta yaşlarda olmalıydı ancak gözünün altındaki kocaman morluklar yüzünden çok yorgun ve çok daha yaşlı görünüyordu. Önünde hafifçe eğilerek selam verdiler ve onu selamladılar. Yeşil gözlü, kahve saçlı bir adamdı. Ciddi ve dik duruşluydu. Öne çıkıp ilk lafı açan Hari olmuştu. Kendini tanıtıp geliş amacını aktarmıştı. Yanlarındaki ekipten Ryuujin kısaca başlarına gelen saldırıdan söz açmıştı. Çok basit bir şeymiş gibi anlatıp geçmesi Aoi'ye tuhaf geliyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı. Hari onlara zarar gelmeyeceğini iddia etse de ruhların görüsünün daha önce yanıldığı olmamıştı. Tsuchikage lafa girerek Iwagakure ve Konohagakure arasındaki ilişkinin öneminden bahsediyordu ki... Uyuyakalmıştı? Lafını bitirmeden, ortasında... Oturduğu yerde... Aoi gülmemek için başını yana çevirdiğinde kendini zorlukla tutan Takeshi'yi görünce elini ağzıyla kapatma ihtiyacı hissetti. Sonra da boğazını temizliyormuş gibi yaptı. Şu an gülmeye bir başlarsa hiç iyi şeyler olmazdı.

Ryuujin'in uyarısı üzerine Tsuchikage uyanarak sanki hiçbir şey olmamış gibi lafına kaldığı yerden devam etmişti. Bu sahne öncekinden de komikti. Aoi tuttuğu kahkaha yüzünden gözlerinin buğulandığını görebiliyordu. Yine de dudaklarını ısırdı ve ciddiyetini korumaya çalıştı. Tsuchikage'nin gözlerini aniden kendisine çevirmesiyle bir an irkildi. Hemen kendine gelerek duruşunu düzeltti ve boğazını temizledi. Tsuchikage onun her nasılsa Yureikumo olduğunu bilmişti. Üstelik babasını tanıyordu? Anlattığına göre babası onu zamanında evinde ağırlamıştı. Aoi'nin böyle bir şeyden hiç haberi yoktu. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Yureikumo Yuto babam olurlar efendim. Sizinle tanışıklığı olduğundan hiç haberim yoktu. Kendisi hayatta ve sağlığı yerinde, dilerseniz dönüşte selamlarınızı iletebilirim." dedi ölçülü ve sakin bir ses tonuyla.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Renga, senin sözlerine karşılık başını yavaşça sallıyor. Uykulu göz kapaklarının ardında kısa bir nostalji kıvılcımı beliriyor. Sonra yüzünde tatlı bir tebessümle konuşmaya başlıyor. "Ahh... Yureikumo Yuto... Ne zamandı... Yirmi küsur yıl olmuş olmalı. Konoha’ya yaptığımız resmi ziyaretti. Sarutobi Kenji hala hayattaydı o zamanlar. Ben ise genceciktim." Sesi yavaş ama net. Yavaş konuşmasına rağmen cümlelerinde hala sağlam bir güç hissediliyor.

"Karşılamaya gelen heyetin içinde baban da vardı. Ciddi, ama içinde nehir gibi akan bir sıcaklık vardı. Diplomasi diline hakim, geleneklerine sadık biriydi. Sohbetimiz uyumluydu, sanki yıllardır tanışıyorduk. Ertesi gün beni kendi evinde ağırlamıştı. Evindeki çay seremonisini unutmam mümkün değil. Hala o çayın kokusunu hatırlıyorum. Bahçesinde yetiştirdiği o minik gölge çiçeklerinden demlemişti... Ve... evet, konuştuğumuz çoğu şey teknikler değil, hayat hakkındaydı."

Duraksıyor. Gözleri bir an camın dışına, bulutların arasındaki dağlara kayıyor. Sonra tekrar sana dönüyor. "Ne diyorduk... Evet. Şimdi burada olma amacımıza dönelim." Omuzlarını dikleştiriyor. Sesi sertleşiyor. Otoritesi geri dönüyor.

"Son zamanlarda... Iwagakure'nin resmi olarak bir parçası olduğunu iddia eden ama aslında kaçaklardan oluşan bir yapı büyüyor. Alın koruyucularında çizik yok. Birçoğu köydenmiş gibi davranıyor, sivil kılığında dolaşıyor. Bu yüzden isimlendirme yapılamıyor. Şu anda bu grubu Sennashi, yani çizgisiz olarak tanıyoruz."

Herkes dikkat kesiliyor. Sen de içgüdüsel olarak daha dik oturuyorsun.

"Bu oluşum... Iwagakure’nin resmi ilişkilerini bozacak, diplomatik ortamı sabote edecek hamleler yapıyor. Her zamanki gibi... yine Matsuyari klanının içinden bir grup kişinin buna destek verdiğinden şüpheleniyoruz. Klanın tamamı değil. Ama içlerinde... bazıları bu Sennashi denen yapıyla birlikte hareket ediyor. Kendi yönetimimizi yıpratmak, içeriden çökertmek, saygıyı yok etmek istiyorlar."

Konuşurken sesi yavaşlamaya başlıyor. Göz kapakları bir kez daha düşüyor. Birkaç kelime anlaşılmaz hale geliyor... ve sonunda hafif bir horlama duyuluyor. Ryuujin derin bir iç çekiyor, sonra masaya yüksekçe bir şaplak indiriyor. "Renga!" Bir anda uyanıyor. Gözleri faltaşı gibi açılıyor, boğazını temizliyor. "Öhm! Dediğim gibi... bu aslen bizim meselemiz. Konoha’yı bu işin içine çekmek gibi bir hakkımız yok. Ama... yardım ederseniz... tabii ki reddetmeyiz. Güçlü bir ittifak, iki tarafı da korur."

Hari başını çevirip size, ekibine bakıyor. Gözleri ciddiyetle parlıyor. "Bu mesele öyle hemen çözülecek gibi değil. Vakit alacak. Eğer dönmek isteyen varsa, şimdi söyleyebilir. Bu, sonuçta başka bir köyün iç meselesi. Görev sorumluluğu sizi buna zorlamıyor." Toshio hiç tereddüt etmiyor. Ellerini cebine atıp başını sallıyor. "Kalacağım." Takeshi biraz sendeleyerek öne çıkıyor. "Ben de kalacağım. Yapabileceğim şeyler olabilir." Saya bir adım geride duruyor. Kaşları çatılmış, dudaklarını ısırıyor. Kararsızlığı yüzünden okunuyor. Henüz bir şey demiyor.

Hari’nin gözleri senin üzerine kayıyor. Şimdi sıra sende.

Seçim senin, Aoi. Ne cevap veriyorsun?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Tsuchikage, Aoi'nin babası ile yirmi yıldan uzun süre önce görüştüklerini söylemişti. Onun Konoha'ya ilk ziyaretinde karşılamaya gelen heyetin içerisinde babasının olduğunu, hemen sıcak bir bağ kurduklarını ve ertesi gün de evinde çay seremonisine onu davet ettiğinden bahsetmişti. Aoi'nin bundan hiç haberi yoktu. Babası onu tanıdı tanıyalı klanın dini ritüelleri ile ilgilenen önemli bir din adamıydı. Tsuchikage'nin bahsettiği dönemlerde babası da henüz yirmili yaşlarının başında olsa gerekti. Annesi ile yeni evlendiği veya evlenmek üzere olduğu zamanlar olmalıydı. Belki de tüm bunlar yaşanırken Aoi henüz hayatta bile değildi. Tsuchikage'nin tarif ettiği kişi babasına tam olarak uyuyordu. Babası hayata karşı derin felsefi düşünceler taşıyan bir adamdı. Sohbet ettiği zaman yüzeysel günlük şeylerden değil, hayata dair konuşurdu. Aoi ahlaki ve etik değerler uğruna ne öğrendiyse bunu babasından öğrenmişti. Onun sayesinde çeşitli alanlardan okumaya ve araştırmaya ilgi duymuştu. Onun sayesinde dinine ve göreneklerine bağlı birisi olmuştu. Onun sayesinde topluma yararlı bir insan olmanın hayatta ona mutluluk verecek ve onu manevi açıdan doyuracak yegane şey olduğunu öğrenmişti. Bu konuda babasından biraz daha hırslıydı çünkü onun aksine Yureikumo'nun yanlış anlaşılmış kötü ününü düzeltmek ve klanını köydekilere kanıtlamak da istiyordu. Bu hırsını da annesinden almış olmalıydı.

Tsuchikage konuya geri dönmeleri gerektiğini hatırlatınca düşüncelerinden sıyrıldı ve dikkatle onu dinlemeye başladı. Iwagakure kaçaklarından oluşan ancak alın bantlarına çizgi atmayan ve kendilerini resmi olarak Iwagakure'ye bağlı gösteren kötü niyetli bir grubun son dönemde Iwagakure'yi zor durumda bırakmakta olduğunu söylediğinde Aoi'nin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bu gruba Sennashi ismini vermişlerdi. Sivil giyindikleri için tanınmaları zor olan, oldukça tehlikeli bir gruptu. Iwagakure'nin bütünlüğünü ve huzurunu tehlikeye atan, diplomatik ilişkilerini bozan ve diğer ülkeler karşısında onları zor duruma düşüren bir oluşumdu. Matsuyari Klanı'nın bazı üyelerinin de bu oluşuma destek oluyor olduklarından şüpheleniyordu Tsuchikage. Aoi bu klan hakkında yüzeysel düzeyde bilgiye sahipti. Tehlikeli ve güçlü olduklarını biliyordu. Ses dalgalarını kontrol etmelerini sağlayan ilginç bir güçleri vardı. Ahlaki olarak gri davranışları olan bir klandı. Iwagakure yönetimini içten yok etmeyi, yönetimi yıpratmayı amaçlıyorlardı.

Tsuchikage konuşurken yine uyuyakalmıştı ancak Ryuujin'in uyarısı ile uyanıp kaldığı yerden devam etmişti. Bu kadar dikkati dağınık bir Tsuchikage ile yönetimi içten batırmak çok da zor olmasa gerekti. Bu kadar uykusuzsa neden birkaç saat kestirmiyordu ki? Tsuchikage bunun kendi meseleleri olduğunu, istemezlerse dahil olmalarına gerek olmadığını söylemişti. Ancak yardımcı olurlarsa bu Iwagakure ve Konohagakure arasındaki ilişkiyi ciddi anlamda güçlendirebilirdi. Hari bunun uzun süreceğini, eve hemen dönemeyeceklerini peşin peşin belirterek göreve dahil olmadığı için dileyenlerin geri dönebileceğini söylemişti. Toshio ve Takeshi hemen kalmayı ve yardım etmeyi kabul etmişlerdi. Saya kararsız görünüyordu. Aoi gitmeyi seçerse onunla dönebilirdi belki de. Ancak Aoi oyun bozanlık yapacak ve kalmayı tercih edecekti. Bu meselenin en derinine girmiş olan kişi kendisiydi zira bahsi geçen kaçakların saldırısına maruz kalmıştı. Üstelik bu oluşum güçlenir ve büyürse sadece Iwa'ya değil, kendi köylerine de bela açacak kadar sıçrayabilirdi. Bunun olmasını istemezdi. Iwagakure'yi de zor durumda bıraktığını bilerek sırtını dönüp gidemezdi. Bu kadar derinine girdiği meselenin sonunu da görmeliydi. "Ben de kalmak isterim. Elimden ne gelirse yardımcı olmak istiyorum." diye cevap verdi kısaca tüm sorumluluğu üstelenerek. Anlaşılan evine, köyüne ve yatağına dönme hayalleri belirsiz bir süre için ertelenecekti. Bu biraz içini burksa da yapılması doğru olan şeyin bu olduğunu biliyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Sen kararını net bir şekilde söyledikten sonra ortam bir anlığına sessizliğe bürünüyor. Sessizliğin içinde yalnızca Tsuchikage’nin tıkırtılı nefes alışverişi ve Hari’nin derin düşünceler içerisinde çıkardığı küçük boğaz temizlemeleri duyuluyor. Tam o sırada, geride kararsızca bekleyen Saya, birden öne bir adım atıyor. Omuzları dik, gözleri kararlı. Sesi net ve titremiyor.

"Ben de kalacağım."

Kısa bir sessizlik daha oluyor. Hepinizin bakışları ona dönüyor. Gözleri sana takılıyor bir anlığına. İçinde bir kırıntı gibi geçmişin izleri. Belki de sen kalmasaydın, o da gitmeyi seçerdi. Ama artık öyle bir bakış var ki gözlerinde… Geri adım yok.

Tsuchikage derin bir iç çekiyor, ellerini birbirine kenetliyor ve masasına biraz daha eğiliyor. Uyuklamadan bu defa konuya odaklandığı anlaşılıyor. "Eğer gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız… Size bilgi vermem gerekir." diyor ciddi bir tonla. "Bu Sennashi grubu… Çok organize. Bizi içeriden tanıyorlar. Çoğu kez biz daha farkına varmadan olay yerinden yok oluyorlar. Ancak son zamanlarda bazı hareketlilikler tespit ettik." Masasının çekmecesinden kalın, kenarları yıpranmış bir taş tablet çıkarıyor. Taşın üzerinde köy haritasının kabartmaları var.

"İlk şüphelendiğimiz yer, Kazankai Mağaraları. Kayalıkların eteklerinde, lavın çok derin katmanlarında bulunan terkedilmiş bir volkan araştırma tesisi. Zamanında mühürlenmişti. Ama bir ay önce oradan çakra hareketi rapor edildi."

Parmağını ikinci bir noktaya kaydırıyor.

"İkinci ihtimal... Kurodake Tünelleri. Eski taş madenciliği bölgeleri. Yerin çok altında, on yıllardır kapalı. Ama köylüler son zamanlarda taşlardan gelen 'fısıltılar'dan bahsediyor. Evet, kulağa saçma gelebilir. Ama Iwa’da hiçbir dedikodu boşuna çıkmaz."

Gözlerini tüm ekibe gezdiriyor. Ardından parmağını haritanın üst kısmındaki başka bir bölgeye sürüklüyor.

"Ve son olarak… Jinsei Yakata. Dağ eteklerinde yer alan, yüzyıllar önce terkedilmiş bir tapınak. Eskiden köyün en bilge kahinlerinin yaşadığı yerdi. Oraya son zamanlarda giren çıkan çok olmuş. Ve ilginç bir bilgi… Oraya girenlerin çoğu bir şekilde yollarını kaybediyor."

Bir duraksama daha veriyor. Ardından konuşmasına son noktayı koyuyor:

"Oralarda liderlik ettiği söylenen bazı kişiler var. Eğer iz sürmek isterseniz, üç isim aklınızda olsun: Namakura Jisuke, eski bir Iwa ninjası ve haydut olarak anılıyor. Matsuyari Nozomu, klan içinden atılmış bir ayrılıkçı, ses tekniklerini elementler ile birleştirdiği söyleniyor. Ve son olarak… Kuronuma Taiga. Bilinmeyen. Hakkında hiçbir kayıt yok. Ama Sennashi adına konuştuğuna dair söylentiler var."

Tsuchikage gözlerini yavaşça kapatıyor ve yumuşakça yaslanıyor koltuğuna. Bu defa gerçekten dinlenmeye çekiliyor gibi. Hari öne çıkarak hafif bir reverans veriyor ve ofisten çıkmanız için eliyle yön gösteriyor. Kapıdan çıktığınızda taş duvarlı koridorlar sessizliğe gömülüyor. Etrafınızda kimse yok.

Hari önden yürürken konuşmaya başlıyor.

"Bu bilgiler bizim için çok değerli. Bu tarz yapılara direkt müdahale etmek hassas bir iştir. Ben şimdi Konoha’ya daha fazla shinobi talebinde bulunacağım. Güvenilir birimler lazım." Bir süre yürürken sessizleşiyor. Koridorun taş duvarlarında yankılanan ayak sesleri haricinde ses çıkmıyor. Sonra birden duruyor ve arkasına dönüyor.

"Ama bu birkaç gün burada kalacağız demek. Uzun vadeli görev. Bu yüzden… Kendi inisiyatifinizle bir yeri araştırmak istiyorsanız, bunu bana şimdi söyleyin. Herhangi bir sürpriz ya da başıbozuk hareket istemiyorum. Göz önünde olmalıyız, az konuşmalı, çok gözlemlemeliyiz."

Yavaşça başını sana doğru çeviriyor. Gözlerinde sorgulayan ama baskıcı olmayan bir ifadeyle devam ediyor. "Aoi. Sen bu oluşumla en doğrudan yüzleşen kişisin. O geceyi yaşadın. Belki bir yön hissediyorsundur. Bir içgüdü. Veya bir fikir. Söylemek istediğin bir şey varsa şimdi söyle."

Hari’nin sesi kulaklarında çınlarken kafanın içi düşüncelerle doluyor. Kazankai Mağaraları’nın görüsündeki sisli ve rutubetli ortamla bir ilgisi olabilir mi? Yoksa Jisuke ve Taiga gibi figürlerin peşine mi düşmelisiniz? Gözlerini taş haritanın zihnindeki suretine dikiyorsun. Takeshi sana hafifçe yanaşırken sessizce soruyor.

"Ne düşünüyorsun?"

Ve işte... şimdi karar zamanı. Ne düşünüyorsun, Aoi? Hangi yöne adım atacaksın?
Locked