Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
[Kurooni Jin] Sembolün Gizemi

Post by Kurooni Jin »

Çıktığımız görevimizin üzerinden bir ya da iki gün geçti. Ancak aklım hala merak ettiğim o sembolün ne olduğundaydı. Kime aitti, neden böyle ağır bir zırh kullanıyordu merak ediyordum. Üstelik, Kitamaru’yu ne yapacaktı? O köpeği neden istiyordu? Üstelik o köpeği alabilmek için bizleri öldürmeyi kafaya koymuşken, bir anda kaçmasının sebebi neydi? Merak ettiğim çok fazla soru vardı, bu soruların cevabını öğrenmeden rahat etmeyeceğimi biliyordum. Öğrenmek zorundaydım, daha bilgili olmak zorundaydım, bir daha o sembolü gördüğümde tanımak zorundaydım. Geriye aldığım o plakayı yanıma almış, hızla evden çıkmıştım. Aklımda ne yapacağıma dair bir plan vardı, bunun için Shiho ve Hame’yi de yanıma almam gerekiyordu. Bir araştırma konusu için onlara ihtiyacım yoktu ancak takımımı tanımam lazımdı. Daha ilk tanışmadan böyle bir tehlikenin içine girmişken, en büyük problem birbirimizi tanımıyor olmamızdı. Ne yapabildiğimizi, yeteneklerimizin ne olduğunu tam anlamıyla biliyor olmalıydık.

Bunu çok fazla kafaya takmıyordum, zira böyle bir şeyin ilk görevden yaşanacağını tahmin etmek çok zordu. Üstelik senseimizin de yanımızda olmayışı ekstrem bir durumdu. Derin bir nefes alıp, tüm düşüncelerimden arındıktan sonra parmaklarımı gezdirdiğim o plakayı yanıma alarak evden çıktım. Öncelikle Shiho’nun evine uğramalı, sonrasında Hame’nin yanına gitmeliydim. Onların evlerinin nerede olduğunu öğrenmiştim, bunu ağabeyim Ryuji’ye sorarak yapmıştım. Kendisinin üst seviye bir shinobi olması sayesinde bu bilgilere erişimim kolaydı. Başka bir şey isteseydim muhtemelen böyle yardımcı olmazdı ancak konu kendi takımımı toplamak olunca, hızlı bir şekilde yardımcı olmuştu bana. Tabi, takımımda iki kız olduğunu ve sensesimin de bir kadın olduğunu bildiği için, yüzünde garip ifadeyle konuşmuştu benle. Önce amcam, sonrasında ağabeyim, sanırım beni utandırmak için elinden geleni deniyorlardı.

Shiho’nun evine doğru ilerlerken, kafamda planı kurmuştum. Öncelikle takımımı toplayacak, kısa bir konuşma ile birbirimizin yeteneklerini tam anlamıyla öğrenecektik. Sonrasında akademiye uğramamız ve Akiyama Senseiyi, yani babamı görmemiz gerekiyordu. Bu sembol hakkında ne bildiğini, bilmiyorsa bile bir şeyler bilen birilerine yönlendirmesini isteyecektik. Böylelikle, takımca oturup bir plan yapma şansımız olacaktı, herkesin ne düşündüğünü, nasıl ilerlemek istediğini çok daha iyi öğrenecek ve adapte olabilecektim. Her ne kadar Hame’nin gereksiz agresifliği beni bu araştırma görevinde ürkütse de, uyumlu bir takım olabileceğimizi düşünüyordum. İlk gözlemlerime göre dengeli bir takımdık. Hame, takımın agresif kişisiydi, emir almayı sevmeyen, otorite olarak kendisini görmek isteyen birisi. Shiho ise alttan almasını bilen, iletişim kurabilen ve sakin. Ben ise, yönlendiren kişiydim. Sakin ve agresifin arasında duran, yönlendirici. Bu yüzden, onları çok daha iyi tanımam gerekiyordu.

Shiho’nun evinin önüne geldiğimde durdum. Genellikle köy civarında klanımın ismi duyulduğunda pek olumlu tepki vermiyorlar, ancak bir Genin’e karşı kötü davranacaklarını sanmıyordum. Fuuma klanı hakkında az çok bilgiye sahiptim, köy içerisinde tanınan bir klandı. Bizim klanla olan ilişkileri konusunda emin değildim, onlara eğitim için bizden birilerini yollayıp yollamadıklarını bilmiyordum. Bu yüzden nasıl bir tepki alacağımı da bilmiyordum. Bir Taijutsu ustası olarak, Shiho’dan eğitim alabilirdim aslında. Kendi yeteneklerimi iyice geliştirmek için, bu mantıklı bir şey olabilirdi. Bunu bir kenara yazmıştım. Ama asıl merak ettiğim, Hame’nin klanıydı. Ne yapıyorlardı, ne konusunda yeteneklilerdi hiç bilmiyordum. Onu da öğrenmek için az bir vakit vardı, Shiho’yu aldıktan sonra Hame’nin evine doğru geçmeliydik.

Kapıya doğru iyice yaklaştıktan sonra sağ elimle kapıya yumruğumu birkaç kez vurup geriye doğru çekildim. Eğer ailesinden birisi çıkarsa selam verdikten sonra, “Ben Kurooni Jin. Shiho’nun takım arkadaşıyım. Bir araştırma yapmak için onun benimle gelmesini istiyorum, çağırabilir misiniz?” diyecektim, eğer direkt Shiho karşıma çıkarsa, “Selam, bir araştırma için benimle gelirsin, değil mi?” diyerek söze girecektim.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Güneşin altında Konoha sokaklarında yürürken, Fuuma klanının yaşadığı mahalleye doğru ilerliyorsun. Etrafta bu klanın mensuplarını daha sık görmeye başlıyorsun. İlk dikkatini çeken şey, bazı insanların omuzlarında taşıdığı dev shurikenler oluyor; o kadar büyükler ki, sanki sırtlarına koca bir çember takmış gibiler. Yoluna devam ettikçe, küçüklü büyüklü shurikenlerle yürüyen genç shinobiler, açık alanda talim yapan aile bireyleri ve ayakta sohbet eden klan üyeleri gözüne çarpıyor.

Arada bir kulak misafiri oluyorsun.

"Shiho’nun ilk görevi iyi geçmiş, duydun mu?" diyor orta yaşlı bir kadın, geniş bir şalın altında sakladığı şhuriken sapını avuçlarken. "Evet, tebrik etmek lazım onu. Hem hoş bir kız hem de yetenekli!" diye yanıtlıyor bir diğeri, gülümsemeyle.

Bu konuşmaları duymak içini hafifçe ısıtsa da, bir yandan da ne tepki alacağını bilmeden kapıya yaklaşıyorsun. Fuuma Shiho’nun ailesiyle daha önce yüz yüze gelmediğinden, nasıl karşılayacaklarından emin değilsin. Yine de parmaklarını kapıya doğru götürüp birkaç defa net bir şekilde vuruyorsun.

Kapı açıldığında karşında duran kişi, gür sakallı ve bıyıklı, oldukça uzun boylu bir adam. Çatık kaşları ve sert bakışları, seni baştan aşağı saniyelerce süzüyor. Elini çenesine koyup sakalını kavrarken sessizce seni süzmeye devam ediyor. Bakışları oldukça tehditkâr duruyor, sanki kim olduğunu gözleriyle soruyor.

Adam yavaşça öne eğilerek, gözlerini kısıp dudak büküyor. "Senin gibileri iyi tanırım… Önce takım arkadaşı dersiniz, sonra en yakın arkadaş olursunuz, el ele tutuşmalar… Bir bakmışım ki kızım elden gitmiş! 'Baba,' diye gelir, 'yaşım geldiğinde evleneceğim, artık yapacak bir şey yok…' diye zırlar bana. RÜYANDA GÖRÜRSÜN EVLAT, ANLADIN MI? RÜYANDA GÖRÜRSÜN!"

Bir anda kapıyı resmen yüzüne çarpıyor. Sen kısa bir şaşkınlık dalgasıyla kalakalıyorsun. Söylediklerini anlamlandırmaya çalışırken burnunun ucuna kadar gelen kapının soğukluğu, içinde hafif bir öfke ya da utanç kıvılcımı yakıyor. Birkaç saniye kıpırdamadan orada dikiliyorsun; sanki beş on saniyeliğine zaman donmuş gibi hissediyorsun.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra evin içinden yükselen bir bağırışma sesi duyuyorsun. Belli ki Shiho babasıyla sert bir tartışma yaşıyor. Ardından kapı birden açılıyor ve senin karşına Shiho çıkıyor. Yüzünde mahcup ama aynı zamanda sinirli bir ifade var.

"Özür dilerim… Babam böyle… salak salak konuşuyor. Lütfen ciddiye alma. Girebilir misin içeri?"

Tam ona cevap verecekken, arkadan babasının sesi yükseliyor.

"O ŞORTLA ÇIK KIZIM, AFERİN! DAHA DA AKLINA GİRSİN ÇOCUĞUN!"

Shiho geriye dönüp babasına sert bir şekilde çıkışıyor, ne dediğini tam duyma diye fısıldıyor. "Yeter artık, rezil ediyorsun beni…" Tam o sırada gözlerin ister istemez Shiho’nun kıyafetine kayıyor. Kısacık bir şort giymiş, üzerine sarı bir tişört geçirmiş. Tişörtün yaka kısmından sütyen askısının ince kayışı görünüyor. Bir anlığına boşluğa düşüyorsun, yanaklarının hafifçe ısınmaya başladığını hissediyorsun ama hemen toparlanıyor, gözlerini yüzüne odaklıyorsun.

"Bu araştırma konusu… Omuzlukla mı ilgili? Tahmin etmiştim zaten. Neyse, yolda anlatırsın. İstersen içeri gel, dışarıda bekleme. Ben hazırlanırken odama geçelim, olur mu?"

İlk önce reddetmeyi düşünüyorsun; babasıyla yaşadığın ilk temas gayet gergin olmuşken bir de evin içine girip daha fazla sorun yaşamak istemiyorsun. Ama Shiho ısrarcı bir ifadeyle "Lütfen, bekleme dışarıda, içeri gel." diyince kabul etmek durumunda kalıyorsun.

Evin içindeyken, gür sakallı babanın yakıcı bakışları her adımda üzerinde. Sana sanki dikkatli ol der gibi homurdanıp duruyor. Hiç konuşmuyor ama bakışları bile huzursuz etmeye yetiyor. Shiho’nun peşine takılıp merdivenleri çıkarken, onun bir yandan babasına laf yetiştirdiğini duyuyorsun.

"Tamam baba, tamam. Sadece giyinip çıkacağım! Hiçbir şey yok ortada!"

Shiho’nun odasına girer girmez, önce yoğun bir parfüm ve oda kokusu burnuna çarpıyor. Pembe ve sarının baskın olduğu duvar kağıtları, türlü peluş hayvanlar… Oda sanki festival gibi renkli ve ışıltılı. Yatağının üzerinde çeşitli aksesuarlar, yastıklar, ufak sevimli oyuncaklar var. Duvarlarda birkaç shuriken askılığı, ama onlar bile kalpli süslemeyle dekore edilmiş.

Shiho kendi kendine söyleniyor, etrafta eşyalarını arıyor. "Hani benim çoraplarım yahu… Hep kayboluyorlar!"

Sen, başka oturacak yer olmadığı için istemeye istemeye yatağına oturuyorsun. Üzerine yerleştirilmiş peluşları azıcık kenara itip rahat edebilecek bir boşluk bulmaya çalışıyorsun. Shiho, dolabı eşelerken arkası dönük bir halde konuşuyor.

"Gelme sebebin o omuzluk parçası, değil mi? Onunla ilgili bir plan yaptın herhalde. Beni de bu yüzden çağırdığını düşünüyorum. Doğru mu?"

Sana kısa bir bakış atarken, gözleri merakla parlıyor. Babasının yarattığı onca gerginliğe rağmen, konuyu duyunca yüzünde hafif bir heyecan ifadesi oluşmuş gibi.

Shiho'nun Babası
► Show Spoiler
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz! Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler!
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Fuuma klanının yaşadığı mahalleye baktığımda, içten içe ufak bir özenme hissediyordum. Benim ailem hiç böyle bir mahallede yaşamıyordu, ücra bir köşede yaşamımızı sürdürüyorduk. Az daha gizli olmaya kalksalar, yeraltında yaşayacaktık sanırım. Tüm bu gizlilik meseleleri, bizi normal bir yaşamdan oldukça kısıtlamıştı. Ailemizin atalarından gelen katı kuralları yüzünden bunları görme şansım hiç olmamıştı. Ailemizin geçmişi herkese anlatılmazdı, zamanı geldiğinde yavaş yavaş öğretilirdi ancak abimin ağzından çıkan bazı şeylere göre pek hoş bir geçmiş yaşanmamış. En azından atalarımız konusunda. Belki de bu kadar büyük bir mahalleye sahip olabilecekken, aile içi katliamlar birbiri ardına gelmiş. Fuuma klanı için gülmek, eğlenmek ve sohbet etmek ne kadar doğalsa, Kurooni ailesi içinde cinayetler o kadar doğal. En azından, bildiğim kadarıyla.

Shiho hakkında dilden dile dolaşan söylentileri duymak beni hoşnut ediyordu. İyiden iyiye özenmeye başlamıştım bu mahalle yaşamına, ancak babam içimden geçenleri bilseydi beni kesinlikle cezalandırırdı. Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimi tekrardan kendime getirdikten sonra, Shiho'nun kapısına ulaşmıştım. Hem ailesinin beni tanımıyor oluşu, hem de klanımın karanlık dedikoduları yüzünden nasıl bir tepki alacağımı bilmeden çalmıştım kapıyı. Hem endişe vardı içimde, hem de stres. İkisini birden yaşıyorken, derin bir nefes alarak beklemeye başladım. Kapıyı açan uzun boylu adamı gördüğümde, kafamı kaldırmak zorunda kaldım yukarıya doğru.

Gür sakallı ve bıyıklı, uzun adamın çatık kaşları ve sert bakışları altında sessizce ezilmeye başlarken kurmuştum cümlelerimi. Bakışlarında büyük bir tehdit vardı, tam yutkunmak üzereyken benim gibileri iyi tanıdığını söylüyordu. Önce takım arkadaşı dermişim, sonrasında en yakın arkadaş, el ele tutuşurmuşuz...

Sonrasında kızı elden gitmiş...

Yaşı geldiğinde evlenmek istermiş...

Adamın kurduğu her bir cümleyle birlikte kızarmaya başlamıştım bile. Bunu rüyamda göreceğini söylemesi ve bir anda kapıyı yüzüme kapaması, kızarıklığımı daha fazla arttırıyordu. Anlamsız bir şekilde, içeriden gelen bağrışma sesleri arasında iki elimin avcuna bakıyordum. Sonrasında iki elimi birbiri içine geçirmiştim...

Shiho ile el ele tutuşmak...

Kapının tekrardan açılmasıyla birlikte hızlıca ellerimi birbirinden ayırdım. Babasının böyle olduğunu, özür dilediğini söylüyordu. Benim kızarıklığım daha da artmaya başlarken, bir anda şortla çıktığını söylemesiyle birlikte domatese dönmüştüm. Kısacık bir şort giymişti, tişörtün yaka kısmından sütyen askısı gözüküyordu. Sanırım amcamla görüşmem gerekiyordu.

Bana nasıl öpüşüleceğini öğretebilecek tek adam o olabilirdi...

Gözlerimi hızlıca Shiho'nun yüzüne kaldırdım. Araştırma konusunu sorup, içeri gelmemi istemişti ancak ben pek girmeye gönüllü değildim. Israrcı bir şekilde içeriye çağırıyor olmasıyla birlikte, içeri girmiştim. Babasının öldürücü bakışları üzerimde geziniyordu. Kızıyla merdivenleri çıkarken bile beni öldürmek istediğinden emindim. Sadece giyinip çıkacağını söylüyordu, bense hiçbir ses çıkarmadan sadece takip ediyordum onu uslu bir kuçu kuçu gibi. Shiho'nun odası, yoğun bir parfüm ve oda kokusu kokuyordu. Pembe ve sarı renkleri oldukça baskındı. Festival gibi bir odası vardı, kendi odamla kıyaslayınca ne kadar güzel olduğunu fark etmem birkaç saniyemi almıştı sadece. Shiho çoraplarını ararken, oturacak yer bulamadığım için yatağa oturmuştum. Sanırım benim babamla annemde Genin takımından beri arkadaşlardı. Bunu düşününce...

Biz evlenir miyiz acaba?

Neyse bunları düşünmemem gerek. Shiho bana tekrardan gelme sebebimi sorduğunda, kafamla onayladım önce. Sonrasında yutkunarak düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Giyinecekti ama önümde mi giyinecekti? Arkamı mı dönmeliydim yoksa onu mu izlemeliydim? Bilmiyorum, bilmiyorum. Kadınlarla ilgili hiçbir şeyi bilmiyorum. Keşke amcamı dinleseydim zamanında...

"Evet, o omuzluk parçası için geldim. Bunun tehlikeli bir araştırma olacağını biliyorum. Sizleri tehlikeye atmak istemiyorum ama, çok merak ediyorum ve sizleri de bir takım olarak tanımak istiyorum, birbirimizin güçlü ve zayıf yönlerini bilmezsek birbirimizi tamamlayamayız. Öncelikle akademiye uğramamız gerekiyor. Bunun hakkında en büyük bilgiyi Akiyama Sensei'den koparabileceğimizi düşünüyorum. Genjutsu hocamız hani, benim babam. Sonrasında araştırmaya nasıl devam edeceğimize karar veririz. Belki akşam birde yemek yeriz..."

Dedikten sonra biraz daha kızararak ve titrek bir sesle konuşmaya başladım.

"Ş-şey, ö-önümde mi giyineceksin, a-arkamı d-döneyim mi?"
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Shiho yatağın kenarını toparlarken sen en nihayetinde cümlelerini derleyip toplayabiliyor, omuzluk hakkındaki planından bahsedebiliyorsun. Kelimeler ağzından dökülürken Shiho, gözlerinde ilgiyle seni dinliyor, ancak duyduğu bir detaya fazlasıyla takılmış gibi görünüyor. "Akiyama hoca… senin baban mı? Bunu hiç bilmiyordum. Bahsetmemiştin daha önce… Vay canına!"

Kısa bir an susuyor, sanki aklında birçok düşünce dolaşıyor. Sonra etraftaki darmaduman çekmecelere bakmaya devam ediyor. Tam senin akşam yemeği ile ilgili kızararak konuştuğunu duyduğunda, yerde bir çorabı görüp onu havaya kaldırarak ufak bir zafer çığlığı atıyor. "Aha, buldum! Evet… O omuzluk parçasıyla ilgili ne çıkacak merak ediyorum. Sen bana duyduğun her şeyi anlat, ben de elimden gelen yardımı yaparım. Hem birbirimizi tanıma meselesi çok mantıklı. Düşünsene, ilk görevimizde öyle bir tehlikeye girdiğimize göre ileride daha da fazlası olacak, değil mi?"

Sonra ansızın senin sorunu duyunca, elindeki çorabı yere düşürecekmiş gibi bir refleks yapıyor. Yüzü bir anda renk değiştiriyor, hafif kızararak gözlerini hızla başka yöne çeviriyor. "Ş-şey… Ö-öyle karşında üstümü değiştireceğimi falan mı düşündün? Tabii ki banyoda giyineceğim! Bir saniye, hemen geliyorum… Bekle burada, sakın bir yere kaybolma!"

Bunu dedikten sonra ayağının ucuna takılan peluşu kenara savurup odadan ok gibi fırlıyor. Kapının dışından koşturma seslerini, sonra da banyonun kapısının kapanışını duyuyorsun. Bir süre evin içinde kısa süreli bir sessizlik yaşanıyor, tabii ara sıra alt kattan babasının homurtuları geliyor. En sonunda, Shiho odanın kapısını açıp içeri giriyor. Üzerinde artık gayet rahat ama dışarıya uygun bir şortla, üstünde sade bir bluz var; demin gördüğün tişörtün cazibesi yerini daha normal bir kıyafete bırakmış. Yanaklarında hala azıcık bir kızarıklık seziyorsun.

Shiho kollarını iki yanda oynatıp biraz toparlanmaya çalışıyor. "Hazırım… Gidelim mi?" İkiniz beraber aşağı kata inerken, merdivenlerin son basamağında babasıyla tekrar göz göze geliyorsun. Bu kez adamın yüzünde garip, kaslarını titreten bir gülümseme var. Shiho belli belirsiz bir iç çekiş yaparak onu görmezden geliyor. Sen de onu selamlayacak gibi olsan da bakışlarını kaçırmayı tercih ediyorsun. Dışarı çıkıp kapıdan uzaklaşırken, Shiho kısa bir nefes alıp yüzünü güneşe çeviriyor. Gerginlik hissi yerini biraz olsun rahatlamaya bırakmış gibi.

Shiho kollarını arkada bağlayarak "Neyse, evden çıktık işte. Peki, şimdi nereye gidiyoruz tam olarak? Bir dakika… Hame’yi de almayacak mıyız? Yani öyle dedin ya, takım çalışması falan filan." diyor.

Tam bu konuyu konuşacakken, yolun diğer ucunda pamuk şeker tezgahı görünüyor. Pembe, mavi, sarı bulut gibi pamuk şekerlerin satıldığı bu ufak stand, sanki Shiho’nun gözünde büyülü bir obje gibi parlıyor. Bir anda durup onun ilgisini çektiğini fark ediyorsun; gözleri heyecanla açılıyor, yüzünde sevinçli bir ifade beliriyor.

Shiho hafif utangaç bir ses tonuyla "Ş-şey… Gitmeden önce bir tane yiyebilir miyiz? Çok seviyorum. Ne dersin?" Ayaklarını hafifçe yere vurarak yerinde kıpırdanıp duruyor, sanki pamuk şeker almaya can atıyor. Yan gözlerle sana bakıyor, sanki lütfen karşı çıkma der gibi bir telaş var bakışlarında. Senin cevabını beklerken yüzünde bir gülümseme, adımlarında sabırsızlık.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
"Evet, Akiyama hoca benim babam. Bu konuları açmayı çok sevmiyorum. Kendisinin pek iyi bir namı da yok zaten, diğer aile üyelerim gibi."

Dedim biraz çekinerek. Normal durumlarda bunu söylerken çekinmezdim, ancak şimdi ne oluyor anlamıyordum. İçimde bir zaaf varmış gibi hissetmek, olmaması gereken bir şey gibiydi. Karşı çıkmak istiyordum, ancak karşı koymakta çok zorlanıyordum. Onun gözünde kötü bir duruma düşmek istemiyordum. Bu benim karşı koymam gereken bir şey miydi? Bunu babama sormam gerekebilirdi, ancak onun gözünde daha kötü bir durumda olmayı ise hiç istemiyordum. Ama ya Shiho'nun gözünde kötü bir duruma düşersem? Bilmiyorum, sanırım bunları amcamla konuşmak en mantıklı olanı. Kadın ve erkek ilişkilerinden en iyi anlayan o, üstelik bu konularda bana eğitim vermeyi de çok istiyordu. Sanırım istediği olacak, artık bu eğitimleri almam gerekiyor. Yaşım gelmiş olmalı artık.

Shiho, çorabını bulduğu için bir zafer narası atarken, ilk görevimizde girdiğimiz tehlikeyi söylemesiyle birlikte onu ve Hame'yi uyarmam gerektiğini düşünüyordum. Senseim tarafından bu işin kurcalanmaması gerektiği hususunda uyarılmıştım, şimdi ise arkadaşlarımı bir maceraya sürüklüyordum, bunun sorumluluğu tamamen bende olmalıydı. Bir sorun yaşanırsa, tüm sorumluluğu almak durumundaydım. Bunlar için önceden konuşmam gerekiyordu.

Shiho'nun sorumu duymasıyla birlikte kızarışı, benim de tekrardan kızarmama sebep olmuştu. Bilmiyorum bilmiyorum! Gerçekten önümde soyunacağını düşündüm ve çok utandım diyemem! Bunu düşündüm, ilk kez bir karşı cinsin karşımda soyunacağına şahit olacağım için çok utanıyordum zaten! Kendime hakim olamıyorum, Shiho odadan çıkana kadar bu utancıma engel olamadım ve bir şey bile diyemedim. Shiho'nun hazırlanıp gelmesiyle ve bu süreçte yalnız kalmamla birlikte rahat bir nefes almıştım. Şimdi dışarıya çıkabilecek bir kıyafetle gelmişti. Babasının niye sinir olduğunu anlamaya başlamıştım sanırım, yanımda birisi ona baksaydı çok sinirlenirdim! Ama neden sinirlenirdim, onu bilmiyorum. Bunun bir sebebi olmalı... Her şeyin olduğu gibi...

Aşağı kata indiğimizde, babasının sinirden parçalanacak raddeye geldiğini görüyordum. Selam vermekten çekinmiş, gözlerimi kaçırarak çıkmıştım evden. Rahat ve temiz bir nefes almak, bünyeme çok iyi geliyordu. Geçirdiğim bir sürü duygu durumdan sonra, bu rahatlatmıştı beni. Shiho'nun Hame'yi alıp almayacağımızı sorduğunda, sakin bir şekilde cevap verebilecek durumdaydım artık. Ancak ben daha cevap veremeden, pamuk şeker tezgahının görüntümüz içerisine girmesi, onun heyecanını arttırmıştı. Gitmeden önce bir tane yiyip yiyemeyeceğimizi sorduğunda, içimden gelen bir hisle ona kıyamayacağımı ve reddedemeyeceğimi düşünmüştüm. Babasının dediği gibi, el ele tutuşmalar başlamalı mıydı?

Risk almak istiyorum...

Amcam derdi ki, "Kadınlar konusunda risk almalısın evlat. Risk almayanlar kaybedenlerdir..."

Bir anda elinden tutup, tezgaha doğru koşturmaya başladım. Tezgahın önüne geldiğimde, tüm utancımı göstermemeye çalışarak elini bıraktım ve cebime attım. Amcam derdi ki, hesabı erkekler ödermiş. Bir anlık, tüm karizmatikliğimi de kullanarak, ses tonumu iyice toklaştırıp, üç numaralı bakışımla Shiho'ya döndüm.

"Sanırım pembe ve sarı rengi istersin, değil mi?"

Dedim. Topladığım bilgileri kullanarak onu etkilemem gerekiyordu. Eğer onaylarsa ona pembe ve sarı renkli pamuk şeker alacak, kendime ise mavi, sade bir pamuk şeker alacaktım. Yolda yiye yiye gidebilirdik, yediğimiz sürede ise tüm sorumluluğun bende olduğuna dair bir konuşma yapmam gerekiyordu. Konuya şöyle girecektim;

"Shiho, Hame'ye göre daha sakin, daha anlayışlısın. Bu yüzden önce sana söylemem gerekiyor. Senseim beni uyardı, bu omuzluk hakkında araştırma yapmamamı, uzak durmam gerektiğini söyledi. Ancak ben merakıma yenik düştüm. Bu araştırma boyunca komuta tamamen bende olacak ve bir tehlike içerisinde size kaç dediğimde, beni geride bırakıp kaçacaksınız. Eğer bunu yapamayacaksan, baştan söylemeni istiyorum, o zaman tek başıma devam edeceğim. Tüm sorumluluk bende ve senin canına zarar gelmesine izin vermem. Bu yüzden, bir şey söylediğimde beni dinlemeniz gerekiyor, tamam mı?"
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Tezgaha doğru atılan anlık koşunuz, Shiho’nun gözlerinde neredeyse yıldızlar parlamasına yol açıyor. Elini tuttuğun o kısacık saniyede nefesini tutmuş gibi görünse de, sonunda tezgaha vardığınız anda durup onun elini bırakıyorsun. İçinde hafif bir tereddüt var ama amcanın sözleri kulağında yankılanıyor; risk almak gerektiğini hissediyorsun.

Tezgahta açık pembe, sarı, mavi ve hatta mor renkli pamuk şekerlerin renk cümbüşü gözüne çarpıyor. Mis gibi şeker kokusu, etrafınızdaki havayı bir anda tatlı bir sisle doldurmuş gibi. Çocuklardan yetişkinlere herkes durup birkaç bakış fırlatıyor. Bazı minikler annelerinin ellerini çekiştirip pamuk şeker istiyor, tezgahın sahibi de şekerleri döndüre döndüre eğlenceli bir gösteri sergiliyor.

Sen cebine attığın elinle karizmatik bir tavır takınmaya çalışarak istediği rengi sorup tezgahtan söylüyorsun. Shiho hafif kızarmış yanaklarla başını onaylayarak "Evet, bunları seviyorum." diye fısıldıyor.

Kendine de sade bir mavi pamuk şeker aldıktan sonra ödemeyi yapıyorsun. Shiho, elindeki parlak sarı ve pembe bulutu sevinçle kokluyor, sanki günün yorgunluğu bir anlığına uçup gitmiş gibi. Hafif adımlarla yan yana yürümeye başlıyorsunuz, sokak boyunca birkaç evcil hayvan gezen aile, sokak lambalarının direklerine afiş asan genç shinobiler, çiçek sulayan yaşlı bir teyze görüyorsunuz.

Pamuk şekeri yerken sen, aklındaki meseleyi açıyorsun. Senseinin bu araştırmaya yanaşmaması gerektiğini söylediğini, ancak merakına yenik düştüğünü, kimseyi zorla riske atmak istemediğini anlatıyorsun. Gerektiğinde “kaç” dersen kaçmalarını, aksi takdirde senin sorumluluğunla bu işe girmelerini söylüyorsun. Sözlerinin ciddiyetini hissettirmek istiyorsun.

Shiho parlak gözlerle seni dinliyor, şekerden bir parça koparırken "Bu konuda mızıkçılık yapmam, merak etme. Ben kendi adıma konuşuyorum tabii. Hame’ninki ayrı bir konu, ama bence o da seni dinler. Hem sırdaşın da olurum. Gerekirse hocamız hiç fark etmeden, bu işin iç yüzünü çözebiliriz… Umarım." diyor.

Sakin ama kendinden emin bir şekilde seni onaylıyor. Konu ilerledikçe ikinizin de yüzünden anlaşılıyor ki, aranızda tuhaf bir güven köprüsü oluşmaya başlamış.

Yavaş yavaş Fuuma mahallesinden çıkıp biraz daha sessiz, daha ağaçlıklı bir bölgeye ilerliyorsunuz. Burada daha seyrek yerleşimler var; ağaçların gölgeleri, ahşap evlerin küçük bahçelerine düşüyor. Bazı küçük dükkanlar sabah satışlarını bitirmiş, öğle vakti hazırlığına geçmiş gibi duruyor. Bir iki sokak lambasının altında, siyah kedi yavruları oynuyor.

Shiho ara sıra durup etrafa göz atıyor, nerede olduğunuzu anlamaya çalışıyor. En sonunda, yüksek bir duvarla çevrili, nispeten eski bir evin önünde duruyorsunuz. Kapısında ufak tefek çizikler, birkaç yapıştırma çıkartma var. Shiho avucuyla kapıyı işaret ediyor.

"Geldik, burası. Hame’nin evi." diyor ve eve doğru ilerlemeye başlıyor.

Elindeki pamuk şekerin son parçalarını da koparırken, kapıya yaklaşıp hafifçe vuruyor. Birkaç saniye geçiyor, ses yok. Shiho tekrar vuruyor, bu kez biraz daha yüksek. İçeriden sürüklenen adım sesleri, hafif bir inilti duyuluyor sanki. Sonra kapı açılıyor: Karşınızda, tepeden tırnağa bitkin ve belli ki uyku sersemliğinde olan Hame duruyor. Saçları darmadağınık, gözleri uykudan şişmiş gibi.

"Ne var? Noluyor kardeşim, ne bu tantana?! Uyuyoruz ya… Bu saatte gelinir mi?"

Shiho bir an gülümseyip "Saat o kadar erken sayılmaz aslında." diye fısıldıyor. Hame gözlerini deviriyor ve "Kime göre neye göre…?" diyerek ardından bakışlarını sana çeviriyor.

"N’oluyor? Niye geldiniz? Ciddi bir şeye benziyor bak. Aksi halde devasa bir işkenceye maruz kalırsınız, haberiniz olsun."

Üzerindeki eski tişört ve şortla, yüzündeki sabah asabiyetiyle size bakıyor. Belli ki kapı çalınınca hala rüyalar alemindeymiş. Şimdi sırada, onu ikna etmek ve planına dahil etmek var.
Off Topic
İmzandan 10 ryo eksiltebilirsin genç.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Shiho'nun elinden tutmak...

Bir kadının eline dokunmak...

Çok yabancı ama güzel bir his...

Kafamı toplamalıyım...

Amcam bana bunların böyle hissettirdiğini hiç söylemedi! Ben ne bileyim böyle şeyler hissediliyor, herkesle şimdiye kadar normal bir sohbet etmiştim, üstelik tüm hissiyatlarımı saklamam gerektiği konusunda babamdan ağır bir eğitim almıştım. Şimdi niye yapamıyorum bunu, bu hissettiklerim babamın eğitimlerinden çok daha ağır! Amcama çok kızacağım, bana böyle şeyleri söyleyerek uyarmadı ki! Onun için ne kadar doğal bir şey, hiç mi stres olmuyor, hiç mi korkmuyor anlamıyorum. Aldığım riskte bile kendimi tutmasam ellerim titremeye başlardı herhalde. Eğitimlerimi arttırmam gerekiyor. Bu iş bittiği gibi amcamın yanına uğrayacağım ve ona diyeceğim ki, kadınlarla nasıl iletişim kurulacağını bana öğret. Fiziksel iletişimden bahsedeceğim ama. Umarım o garip hikayelerini anlatmaz. Kadınların nasıl titrediği gibi saçma sapan hikayelerinden bahsediyorum...

Shiho'nun tekrardan söze girmesiyle kafamı dağıttım. Sözümden çıkmaması gerektiği yönünde mızıkçılık yapmayacağını söylemesi, bir anlık yüzümü gülümsetti ama kendimi hemen toparladım. Sırdaşım da olacakmış. Acaba babasının ilerleyişi nasıldı? Önce arkadaş, sonra yakın arkadaş mıydı? Yoksa önce arkadaş, sonra sırdaş, sonra yakın arkadaş ve sonra evlilik miydi? Yoksa ben evlilik yolunda mıyım? BİLMİYORUM KAFAM ÇOK KARIŞIK! Ama onunla aramda oluşmaya başlayan güven bağı beni rahatlatıyor. İçime su serpiliyor gibi hissediyorum, muhtemelen Hame bunlardan bahsetse aynı şeyleri hissetmezdim. Tabii, onu da seviyorum ama bilmiyorum bu çok daha farklı geliyor. Şimdilik sorgulamadan, akışına bırakmak istiyorum sadece.

"Hocamızın fark etmesinden ziyade, aldığım uyarı yüzünden senin için endişeleniyorum. Başınıza bir şey gelmesinden başka korkum yok."

Ağzımdan çıkan kelimeleri fark etmem birkaç saniyemi aldı ve olduğum yerde donakaldım. Bunları söylememem gerekiyordu, duygularımı saklamam gerekiyordu! Bunu niye yaptığımı bilmiyorum ama Shiho'ya açık olasım geliyor. Umarım babam duymaz bu yaptığımı. Bana neler yapar hiç bilmiyorum...

Hame'nin evine geldiğimizde, oldukça garip bir yerdeydik. Sanırım Gekkou ailesi pek tanınır bir aile değildi, böyle ücra bir köşede yaşıyorken. Belki de, Hame tek yaşıyordu. O bile olabilirdi. Shiho'nun birkaç kez kapısına vuruşundan ardından, gözleri uykudan şişmiş bir şekilde kapıyı açtı takım arkadaşımız. Hame saatin kime göre erken olup olmadığını sorgularken, etrafıma biraz göz gezdirdim. Sonra tekrar söze girince gözlerimi onun gözlerinin içine diktim.

"Bu omuzluk parçası hakkında bilgi toplayacağız. Hem bir takım olarak birbirimizi tanımak için iyi bir fırsat olur diye düşündüm. Bizimle gelmeni istiyoruz. Ama senden bir ricam olacak, bunu baştan söylemek istiyorum. Takım hocamız bunu araştırmamı kesinlikle yasakladı ve ben merakıma yenik düştüm. Bunu araştırırken tüm sorumluluk bende olacak ve sana kaç dersem, emir almayı sevmesen bile dinlemeni istiyorum. Shiho'yu da alıp kaçacaksın ve beni geride bırakacaksınız. Eğer buna şimdiden uyamayacağını söylüyorsan, biz ikimiz göreve devam edeceğiz. Bu görev için senden ricamdır, lütfen böyle bir durumda sözümü dinle. Seni yanımızda görmeyi ve tanımayı istiyoruz çünkü."

Diyerek cümlelerimi sonlandırdım ve Hame'nin cevabını dinlemeye başladım.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Hame, senin söylediklerini başta yarı kapalı gözlerle dinliyor gibi görünse de, cümlelerin bitince birden duruşu değişiyor. Bir anlık şaşkınlık yerini hafif bir gülümsemeye, sonra beklenmedik bir kahkahaya bırakıyor. Gücünü toplayıp sol elini beline yaslıyor, diğer eliyle cebinden güneş gözlüklerini çıkartarak burnunun ucuna yerleştiriyor. Henüz güneş tam tepeye çıkmış değil ama bu gözlükle bir anda alışılmışın dışında havalı bir tavra bürünüyor.

Kafasını şöyle bir geriye atıp gözlüklerin üzerinden bakarak "Demek öyle… Siz iki çaylak beni bu işe dahil etmek istiyorsunuz, öyle mi? Size bir şartım var o zaman." diyor. Elini göğsüne götürüp hafifçe avucunu sıkıyor, sanki kendini işaret edermiş gibi.

"Bu görevde takımın lideri ben olacağım. Benim kararlarım uygulanacak, kimse bana emir vermeye kalkışmayacak. Şöyle düşünün: Ben doğru kararlar alırım ve bunu size kanıtlayacağım. Eğer bu koşulu kabul ediyorsanız, tamam. Lideriniz olarak peşime takılın."

Shiho, elindeki pamuk şeker çöpünü sıkarak şaşkınlıkla ikinizin arasında bakışını dolaştırıyor. Hame ise gözlüklerin ardından hala alaycı bir bakış fırlatıyor. Yüksek duvarlı avluda hafif bir esinti dolaşırken etraf sessizleşiyor, Hame’nin istekli ama dik başlı tavrını ikiniz de açıkça hissedebiliyorsunuz.

Shiho, hafif bir öksürükle söze girecekken vazgeçiyor, sadece Jin’e doğru çekingen bir bakış atıyor.
Şimdi top sende, bu şartla devam etmek mi yoksa çatışmaya şimdiden zemin hazırlamak mı?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Hame'nin daha en baştan böyle çıkıntılık yapacağını tahmin etmemiştim. Normalde, başka bir görev olsaydı bu isteğini kesinlikle kabul edebilirdim ancak şimdi riskli bir göreve çıkıyorken, uyarı almışken ve aldığım uyarıya rağmen bu sorumluluğu yüklenmeye çalışırken, bunu kabul etmem imkansızdı. Derin bir nefes aldıktan sonra, bıkkın bir şekilde verdim. Hame'nin gözlerinin içine odaklandım.

"Olmaz."

Ağzımdan oldukça soğuk ve sert bir şekilde çıkan bu kelimenin ardından konuşmaya devam ettim.

"Senin bize bir şey kanıtlama ihtiyacın yok Hame. Sen bizim arkadaşımızsın, senin doğru kararlar alabileceğine zaten inanıyoruz. Başka bir görev içinde olsaydık, emin ol bu teklifini kabul ederdim. Liderlik savaşı vermeye veya sana emir verip, emir komuta zincirine sokmaya çalışmıyorum. Bu sembol hakkında uyarıldım, şahsi olarak peşine düşmemem istendi, ancak ben sizi bu yola sürüklüyorsam, tüm sorumluluğu ben almak zorundayım. Buradaki durum bir istekten ziyade, zorunluluk içerisinde bulunmak. Başka bir görev olsaydı, emin ol bunu kabul etmemek için hiçbir sebebim yoktu. Ancak şimdi var. Bu sorumluluğun içerisine sizi sürüklüyorsam, sorumluluğu da tamamen benim almam gerekiyor. Doğru kararların alınmasından ziyade, alacağım her yanlış kararın da arkasında durabileceksem, bu benim sorumluluğum olacak. Eğer senin takım lideri olmanı kabul edersem, olur da bir bataklığın içerisine sürüklenirsek ve bu kararın yanlış olursa, o zaman benim için geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş olur. Bu yüzden kabul edemem."

Dedim. Shiho'ya gözlerimi döndürdükten sonra, beni takip etmesi için kısa bir göz hareketi yapıp arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Eğer gelmek istiyorsa, bizi bulacağı yer belliydi.

"Eğer gelmeye karar verirsen, akademi binasında olacağız, Akiyama senseinin yanında. Karar sana kalmış."
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Hame, senin söylediklerini duyar duymaz, sanki yeni bir şey söylemeye yeltenecekmiş gibi gözlüklerini hafifçe aşağı indiriyor; ama sonra hırsla derin bir nefes alıp hiç konuşmadan kapıyı hızla kapatıyor. İçeriden hafif bir homurtu duyuluyor; sanırsın evin duvarları sarsılmış gibi. Shiho da sessizce kalakalıyor, ama sen çoktan arkanı dönerek oradan uzaklaşmaya başlamışsın.

Bir süre boyunca sessiz adımlarla mahalleyi terk ediyorsunuz. Shiho, kafası karışmış bir ifadeyle sana doğru bir iki kez baksa da, senin yüzünden belli belirsiz bir kararlılık okunuyor. Hame’nin gelip gelmemesi artık sana ve Shiho’ya değil, tamamen ona kalmış gibi.

Daha sonra Akademi binasının geniş bahçesine vardığınızda, gökyüzündeki güneş bulutların arkasından hafifçe süzülüyor. Bahçenin çevresine serpiştirilmiş sakura ağaçları, öğle esintisinde dalgalanıyor. Çakıl taşlı yolda iki ya da üç genç öğrenci, Akiyama ile konuşup gülüşüyorlar. Sen ve Shiho yaklaşmaya başladığınız sırada, öğrenciler göz ucuyla sizi fark edip selam veriyor, sonra da öğretmenlerine teşekkür edip oradan koşarak uzaklaşıyorlar.

Geriye, bahçedeki taş sıralardan birinde oturan uzun boylu, soğukkanlı tavırlarıyla ünlü Kurooni Akiyama, yani baban kalıyor. Gözlerini hafifçe kısarak üzerinize bakıyor, sonra ağır ve sessiz bir hareketle ayağa kalkıyor. Hiçbir duygu belirtisi taşımayan yüzünde, sanki donuk bir maskeyle karşı karşıyasınız. Siyah saçlarının kenarında, aile sembolünü andıran hafif dokumalar var. Uzun kollu, yüksek yakalı giysisi üzerine atılmış basit bir pelerinle duruyor.

Durgun ve derin bir ses tonuyla "Bu saatte… üstelik yanımda öğrenciler varken. Ne istiyorsunuz?" diye soruyor.

Söylediklerini dinlerken, tavrında zerre duygu belirtisi yakalayamıyorsunuz. Bakışları sizde, ama ne öfke, ne şaşkınlık, ne de memnuniyet, sanki pürüzsüz bir buz kütlesiyle konuştuğunuzu hissediyorsunuz. Shiho, babanın bu katı duruşuyla karşılaşınca hafifçe geriliyor. Akiyama devam ediyor, sesi bir parça alçak ama tok.

"Bir shinobi yola çıktığında, sadece kendini değil, birlikte yürüdüğü herkesi de riske atar. Bunu biliyorsunuz. Öğrencilerime de hep bunu söylüyorum. Merak güçlü bir ateştir, fayda da yakar, zararlı da. Şimdi söyleyin; neyin peşindesiniz?"

Bu sözler, tonlamasından çok içeriğiyle sizi sarsıyor. Akiyama’nın gözlerinde en ufak bir kıpırtı yok, ama deneyimli bir lider ve aile reisi olduğu her halinden belli. Sessizlik sizi bekliyor; söyleyeceklerinizi seçerken onun sabırla ve duygusuz ifadesiyle dinleyeceği neredeyse kesin.
Post Reply