Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Yıkanmak için küçük bir leğen doldururken suyun hafif tınısı odanda yankılanıyor. Çöl kuyusunun suyunun soğuk dokunuşu seni sarsarak uyandırıyor ve uykunun sisinden tamamen çekip çıkarıyor. Dışarıda, Sunagakure'nin erken telaşı kıpırdanıyor - tezgahlarını kuran tüccarların kısık sesleri ve pürüzsüz kumtaşı sokaklarda yuvarlanan arabaların ritmik gıcırtısı. Yumuşak bir bezle yüzünü kuruluyorsun, ferahlatıcı serinlik gecenin kalıcı sıcaklığını kesiyor.

Bakışların kısa bir süreliğine klanının kadim parşömenlerinden oluşan bir koleksiyonun durduğu rafa kayıyor, varlıkları hem rahatlatıcı hem de ağır. Onlarla oyalanmak yerine bir amaç uğruna hareket ediyor, hızlıca flak ceketini giyiyor ve saçlarını düzgün bir at kuyruğu şeklinde bağlıyorsun. Alın bandının tanıdık ağırlığı alnına yerleşirken, onu pratik bir kolaylıkla ayarlıyorsun.

Teçhizatının son tokasını da takarken, kapının keskin bir şekilde çalınması sakinliği bölüyor. Odanın içinde bir adım atıp kapıyı açıyorsun ve bir Sunagakure haberci shinobisinin seni beklediğini görüyorsun. Sunagakure amblemi sabahın gölgeli ışığında belli belirsiz parlıyor ve yüzünde pratik bir profesyonellik ifadesi var.

"Hayabusa Fumiko." diyor hafifçe eğilerek. "Kazekage derhal ofisinde bulunmanızı rica ediyor. Sizinle görüşmesi gereken önemli bir konu var."

Haberci geri adım atıp sokakta gözden kayboluyor ve seni kapının önünde bırakıyor. Odana son bir kez baktıktan sonra ceketini kapıp uyanan köye adım atıyorsun.


Sunagakure sokakları erken saatlerdeki hareketlilikle canlanıyor, zengin baharat aroması pazardan süzülüyor ve çöl çiçeklerinin hafif kokusuna karışıyor. Sunagakure'nin refahı her yere yansıyor; cilalı kumtaşı sokaklar, vitrinlere oyulmuş süslü desenler ve tentelerden sarkan parlak kumaşlar. Satıcılar melodik seslerle mallarının reklamını yaparken, shinobi ve sivillerden oluşan gruplar sokaklarda bir amaç uğruna ilerliyor.

Kalabalığın arasından geçerken, köyün zanaatkarlar bölgesinin yükselen cam kubbesinin yanından geçiyorsun, parıldayan panelleri kırık bir gökkuşağı gibi ışığı yakalıyor. Hava yaratıcılığın enerjisiyle uğulduyor; demirci ustaları demir ocaklarında, kuyumcular değerli taşları parlatıyor ve dokumacılar en iyi ipekleri sergiliyor. Köyünün gücü ve yaratıcılığı, affetmeyen çölde gelişebilme becerisi karşısında sessiz bir gurur duymaktan kendini alamıyorsun.

Kazekage'nin kulesi tüm bunların üzerinde bir mimari harikası olarak adeta göklere uzanıyor. Sarmal tasarımı ve kazınmış sembolleri Sunagakure'nin tarihiyle titreşiyor gibi görünüyor ve köye hizmet eden herkes için bir işaret olarak duruyor. Girişe giden geniş basamakları tırmanıyor, serin ve gölgeli iç mekana adım atmadan önce dışarıda duran muhafızlara başınla selam veriyorsun.


Kazekage'nin ofisinin büyük, kemerli pencereleri odaya ışık girmesine izin veriyor, ancak yüksek tavanlar ve zarif dekorla yumuşatılan ışık hem hakim hem de dingin bir atmosfer yaratıyor. Kazekage Shirogane Yui masasının arkasında duruyor ve küçük bir kağıt yığınını karıştırıyor. İçeri girdiğinde başını kaldırıyor ve yüzüne sıcak bir gülümseme yayılıyor.

"Fumiko." diye selamlıyor, ses tonu hem aşinalık hem de saygı taşıyor. "Seni gördüğüme sevindim. İçeri gel."

Masasının önündeki sandalyeyi işaret ettiğinde bir adım daha yaklaşıyorsun, ama o ayakta duruyor ve altın rengi gözleri seninkilerle buluşuyor. "Hemen konuya giriyorum." diyor Yui, sesi net ve kararlı. "Kendini en yetenekli Jounin'lerimizden biri olarak kanıtladın ve artık bir takımda yer alma zamanının geldiğine karar verdim."

Masasından iki klasör alıp sana doğru uzatıyor. "Ancak karar senin. İlk seçenek üç geninden oluşan bir takım. Genç, hevesli ve gelişim yıllarında onlara rehberlik edecek sağlam bir ele ihtiyaçları var."

Parmakları kısa bir süreliğine ikinci dosyanın üzerinde duruyor. "Diğer seçenek ise bir çift chuunin. Potansiyel gösteriyorlar ama Sunagakure'nin seçkinlerinden beklediğimiz seviyeye gerçekten ulaşmaları için rafine edilmeleri gerekiyor. Her iki seçim de köye önemli bir katkı sağlayacaktır."

Hafifçe arkasına yaslanan Yui sana meraklı ama kendinden emin bir gülümseme veriyor. "Peki Fumiko, sen ne düşünüyorsun? En büyük etkiyi nerede yapacağına inanıyorsun?"
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz. Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler.
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Tue Dec 03, 2024 1:00 pm
Rütbe:  
  Image
Yataktan kendini kazıyarak kaldırabilmişti Fumiko. Bir süredir rutin jounin görevlerini icra ediyordu. Bu durum da köyünün ve klanının yararına, gelişmesine bir etkisi olmadığını düşünmesine sebep oluyordu. Haliyle de çıkmak istemiyordu yataktan.

Bir o yana, bir bu yana döndükten sonra fark etmişti daha fazla erteleyemeyeceğini. Önce yatakta oturur pozisyona geçti, ardından o gün neler yapacağını düşünmeye başladı. Çok fazla düşünmeden dünün aynısı olacağına kanaat getirip düşünme işini yarıda keserek banyoya doğru yöneldi. Odasından çıkmadan önce gerinerek vücudunu rahatlattıktan sonra banyoya girdi. Leğeni doldurduktan sonra vücudunu yıkama işine geçmişti. İlk su damlası vücuduna değdiği anda bütün uyku mahmurluğunu bir kenara bırakmıştı.

Kurulanma işlemini de bitirdikten sonra hazırlanıp güne başlamak için tekrar odasına yöneldi. Bu sırada gözleri yavaşça parşömenlerini sakladığı rafa kaydı. Bir an için kendisini eve kapatıp parşömenlerin içinde kaybolmayı düşündü. Güzel ve farklı bir gün geçirebilirdi böylece. Bir an için. Hayal dünyasından gerçeğe dönmesi ise bundan çok daha hızlı olmuştu. Yapması gereken işler vardı ve kendini eve kapatıp tüm gününü istediği şeyi yapmaya ayıracak lüksü yoktu.

Günlük kıyafetini giydikten sonra ceketini de hızlıca geçirmişti sırtına. Hemen ardından saçını at kuyruğu şeklinde bağalayıp, alın bandını da takmıştı. Günlük rutininin ayna karşısında olan kısmını geride bıraktığı anda rutininden bağımsız bir ses yankılandı evin içinde. Tak. Tak. Tak. Kapı sesini duyduğu anda içinde garip bir heyecan oluşmuştu. Bugün farklı bir gün olacaktı. En azından öyle olmasını umuyordu. Öyle olmasını istiyordu. Bu sebeple adımlarını hızlıca kapıya yönlendirdi. Kendisini kapıya yaklaştıran her adımda içindeki heyecan daha da artıyordu. En sonunda kapıyı açtığında ise kalbinin atış sesinin dışarıdan duyulabilir bir seviyeye geldiğini hissetmişti.

Kapıda bir haberci shinobi gördüğünde doğru bir şey için heyecanlandığını anlamıştı. İçinden dolup taşmakta olan heyecanı ve mutluluğu yüzüne yansıtmamak için bir savaş veriyordu. Shinobi sözlerini bitirdiğinde hafifçe baş selamı vermişti. "Teşekkürler."

Shinobi sokakta gözden kaybolduktan sonra kapıyı içeriden kapatıp sırtını kapıya dayadı. Bir an için gözlerini kapattıktan sonra içindeki heyecanı tutamayacağını anlamıştı. "SONUNDA BEEE!" Yumruklarını havaya kaldırıp olduğu yerde tepinmeye başlamıştı mutluluktan. Yüzünün kızardığını bile hissediyordu. Bir iki dakika ne yapacağını şaşırmış şekilde evin içinde dolandıktan sonra başarabilmişti anca kendini sakinleştirmeyi. Derin bir nefes aldıktan sonra biraz önce bir köşeye koyduğu ciddiyet maskesini tekrardan suratına yerleştirerek kapıdan dışarıya adımını attı.

Sunagakure sokaklarını arşınlarken tekrar hatırlamıştı burayı ne kadar sevdiğini. Burnuna gelen çiçek ve baharat karışımı kokular, kumtaşı sokakların ayağında bıraktığı hissiyat, tüccarların melodik sesleri, güneşin teninde bıraktığı sıcaklık. Her biri ayrı ayrı Sunagakure'yi sevmesine yeterdi bile. Hepsi birleşince ise tam olarak Fumiko'nun cennet şehrini oluşturuyordu. Tam olarak bu yüzden sokaklarda ilerlerken acele etmezdi. Her seferinde zamanını ayırır, bütün ayrıntılarını tek tek incelerdi bu mükemmel çöl tablosunun.

Evinden çıkıp Kazekage binasına oluşturduğu rota üzerine denk gelen zanaatkarlar bölgesine yaklaşmıştı. Cam kubbe etrafındaki ışığı yakalarken, aynı zamanda yolu bu tarafa düşen hemen herkesin de rotasını yakalıyordu. Cam kubbenin oynadığı ışık oyununa bakarken hafiften meraklı gözler eşliğinde bu pazara girmemek imkansız oluyordu. Her bir zanaatkarın ayrı ayrı uğraşları, bütün uğraşların ise tek bir noktaya bağlanıyor olması her zaman Fumiko'nun tüylerini diken diken ederdi. Meraklı gözlerle bütün tezgahları tek tek gezmemek için kendisini zor tutuyordu. Tabi içindeki bu heyecan, herkesin hep bir elden Sunagakure'nin bu denli gelişmesine katkı sağlaması gururunu bastırmamıştı hiçbir zaman. Bir yandan meraklı gözlerle tezgahlara bakarken, bir yandan da adımlarını yavaştan hızlandırması gerektiğini fark etmişti. Ağzında kimsenin duymayacağı seste bir melodi mırıldanarak adımlarını hızlandırdı. Kazekage binasını uzaktan gördüğünde ise içindeki gurur bir tık daha artmıştı.

Merdivenlere gelene kadar kafasında bir sürü görev kurmuştu. Acaba tehlikeli bir görev mi? Belki de bir keşif görevidir. Ya da isimsiz bir ihbarla sınırlarda olan olayları öğrenmişizdir. Bununla alakalı bir şeyler olabilir. Kafasında kurduğu bu değişik görevleri sıralarken merdivenleri tırmanmaya başlamıştı. Meslektaşlarına selam vererek kendisini Kazekage binasının gölgesine attı.

Odanın önüne geldiğinde kapıyı tıklattı. Bir kaç saniye bekledikten sonra kapıyı aralayarak içeriye adımını attı. Kazekage Yui kafasını kaldırıp gülümsemişti. Bakışlar ve yüz ifadesi yanında sözlerle de içeriye davet aldıktan sonra bu davete icabet ederek odanın kapısını kapattı. Başıyla selam verdikten sonra kendisi de Kazekage'nin sözlerine karşılık verdi."Beni emretmişsiniz Kazekage-sama."

Masanın önüne kadar gelip Kazekage'nin söyleyeceklerini dinlemeye başlamıştı. İlk cümleleri bittiğinde ise neye uğradığını şaşırmıştı. Tehlikeli görevler, bitmek bilmez savaşlar ve keşifler beklemişti binaya girerken. Şimdi ise kendisini bu rutininden kurtaracak görevin ne olduğunu öğrenmişti ama içindeki heyecan git gite sönmüştü. Bir kaç bebeyi eğitmesi talep ediliyordu Fumiko'dan.

Kazekage sözlerine devam ederken saygılı bir şekilde bu görevi başından savmanın bir yolunu düşünüyordu. Lakin Kazekage sözlerini bitirip bakışlarını meraklı gözlerle Fumiko'ya diktiği anda fark etmişti süresinin yetmediğini. Hızlıca bir şeyler söyleyip ek süre kazanması gerekiyordu. Bu sebeple yapabileceği en mantıklı şeyi yapmaya karar verdi. "Beni bu pozisyona düşündüğünüz için gururum okşandı. Teşekkürler Kazekage-sama." Derin bir nefes aldıktan sonra sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Chuunin takımının gelişimine pek katkı sağlayabileceğimi düşünmüyorum. Bu konuda benden çok daha yetenekli ve benden çok daha tecrübeli shinobilerin etkili olacağı kanaatindeyim." Bir anlık duraksayarak kuracağı cümleleri kafasında toparladı. "Öte yandan bir genin takımının eğitimini de onların yatkın oldukları alanlarda usta kişilerce eğitilmesi kanaatindeyim. Bu saydığınız kişiler hakkında hiçbir bilgim olmadığından dolayı hangi seçeneğin uygun olduğunu söylemem saçma olacaktır. Mümkünse iki takım ve takım üyeleri hakkında daha fazla bilgi alabilir miyim?" Cümlelerini bitirdikten sonra Kazekage'nin konuşmaya başlaması için sessizleşecekti. Meraklı gözlerle bakma sırası Fumiko'daydı.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Kazekage Yui, isteğini duyunca bakışlarını masa üzerindeki dosyalara tekrar çeviriyor. İnce parmaklarıyla klasörleri dikkatle hareket ettirirken, içeriklerin arasından ufak bir parşömen yığını çekip çıkarıyor. Ofisin aydınlığında, tozlu ışık huzmeleri Yui’nin omuzları etrafında belirsiz bir hale oluşturuyor, sanki bu tarihi kulede, zaman ve anılar yumuşak bir kehribarın içinde saklanıyor.

Yui, derin bir nefes alarak gözlerine bakıyor. Bu göz temasında sıcak bir güven ve kararlılık var. Sonra, sayfayı hafifçe titreten parmaklarını birinci dosyadaki isimlerin üzerinde gezdiriyor. Söze girerken sesi duru, anlaşılır ve dengeli.

"Uragiri klanından Botan adında bir çocuk var." diye başlıyor. "Kagiton elementini, ayna temelli teknikleri kullanıyor. Ailesi zengin, bu yüzden biraz şımarık tavırları var. Hırçın değil ama gereksiz özgüvenli. Düzenli bir el rehberliğinde güçlü bir stratejik oyuncuya dönüşebilir."

Yui, bakışlarını bir an kısa bir tebessümle nötrlüyor, ardından parşömendeki diğer isme geçiyor. Yüzünde, sanki kıymetli bir mücevherden bahseder gibi bir ifade beliriyor.

"Hisanagi klanından bir başka genin… Onun adı... Isamu." diyerek başını hafifçe eğiyor. "Bu çocuk Shibakugan adlı ender bir doujutsuya sahip. Akademide hep bir adım önde oldu. Bilirsin, Shibakugan pek tanınmıyor; bu konuda biraz araştırma yapmanı tavsiye ederim. Keskin bir sezgi yeteneğine sahip, ayrıca hem Genjutsu yatkınlığı var, hem de kendisine uygulanan illüzyonları rahatlıkla fark edebiliyor. Ama bu kadar potansiyel, takımla uyum sağlayamazsa boşa gidebilir."

Dosyanın sayfalarını birer birer çevirirken, üçüncü isme geldiğinde Yui’nin sesi biraz daha yumuşuyor. Sanki nazik bir rüzgarın dokunuşuyla ses telleri titreşiyor.

"Kinori Mai adında bir kız… Fuuton doğasında olağanüstü bir yetenek sergiliyor." diyor. "Ancak baskı altında fazlasıyla anksiyeteli. Yetenekli olduğu kadar kırılgan. Onu sert bir rüzgarın önündeki narin bir yaprak gibi düşün: İyi yönlendirildiğinde dans ederek yükselir, ama baskı çok olursa savrulup kopabilir. Bu kız, sabırlı ve anlayışlı bir elin dokunuşuna ihtiyaç duyuyor."

Yui ilk dosyayı usulca kapatıp ikinci klasöre doğru uzanıyor. Bu kez sayfaları çevirirken parmakları biraz daha yavaş hareket ediyor, sanki burada anlatacağı hikayelerin yükü daha ağır. Yüzünde ciddi, düşünceli bir ifade var. İki Chuunin için ses tonu hafifçe derinleşiyor, kelimeler daha keskin bir netlikle dökülüyor dudaklarından.

"Burada iki Chuunin var. Her ikisi de Kazerou klanından. Kazerou klanı disiplinli ve katı eğitim yöntemleriyle bilinir. Bu ikili, çocukluklarından beri aynı nefesi paylaşan bir birliktelik içinde yetiştirildi. Birbirlerini gözlerinden tanıyor, belki de birbirlerini kelimelere ihtiyaç duymadan anlayabiliyorlar. Güçleri var, potansiyelleri büyük. Ama bilmeni isterim…" Yui burada hafifçe duraksıyor, sanki kelimelerini tartıyor. "Eğer doğru yönlendirilmezlerse, bu potansiyel kolayca yanlış bir yöne sapabilir. Disiplinleri onlara güç vermiş olsa da, bu gücü ne yönde kullanacaklarını belirleyecek olan, başlarında duracak kişidir. Onlara kim rehberlik ederse, geleceklerini de o tayin etmiş olacak."

Yui, son cümlesini bitirdiğinde iki klasör de masanın üzerinde duruyor. Ofisin dingin atmosferi, kapalı kapıların ardında şehrin koşuşturmacasından izole; sadece ince bir sessizlik, Yui’nin sözlerinin yankısını taşımaya devam ediyor. Senden bir cevap bekleniyor, bunu Yui’nin keskin ama sabırlı bakışlarından anlamak mümkün. İki seçeneğin de birer sınav olduğu ortada: Genin’lerin saf ve yönlendirilmeye aç potansiyeli, ya da Chuunin ikilisinin göz kamaştıran ama bir o kadar tehlikeli disiplinli gücü.

Yui şimdi gözlerini doğrudan sana dikmiş, karar anını bekliyor. Işığın hüzmeleri masanın kenarında dans ederken, Kazekage’nin sözleri hala havada asılı. "Hangisini seçeceksin?" der gibi bir ifade, açık ve anlaşılır. Burada söz sana düşüyor, ama Yui tüm bu bilgileri artık dile getirmiş, gizleri açığa çıkarmış bulunuyor. Bekleyiş sürüyor…
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Tue Dec 03, 2024 1:00 pm
Rütbe:  
  Image
Sorusuna gelecek cevap için hazırlamıştı kendisini. Herhangi bir takımı eğitmek istemiyordu lakin Kazekage'nin hal ve tavırlarından, cümlelerinden anladığı kadarıyla bu odadan öyle ya da böyle bir takımla çıkması gerekecekti. Hayır'ı bırada cevap olarak kabul ettiremeyecekti. En iyisi bu takım kaptanı olma görevini kabul etmek olacak.

Kazekage, takımların bilgilerinin yazılı olduğu dosyanın sayfalarını yavaş yavaş çevirirken, Fumiko ise sadece bekliyordu heyecanı kırılmış bir şekilde. Odanın içindeki sessizliği bozacak sözler Kazekage'nin ağzından döküldüğü anda anlamıştı artık geri dönüşünün tamamen kaybolduğunu.

İlk olarak genin takımından başlamıştı. Uragiri klanı mensubu bir genin. Bu klan hakkında bildiği şeyleri geçirdi aklından hızlıca. Sunagakure'nin ekonomik belkemiği olan bir klandı. Bu yüzden Botan adlı bu çocuğun da şımarık olmasını anlayabiliyordu. Ailesi zengin olduğundan el bebek büyümüş, muhtemelen shinobi olmanın sadece köyde sağda solda gezinmekten, statü sağlamaktan ibaret olduğunu sanıyordu.

Uragiri klanı aynı zamanda ayna temelli, ışığı manipüle etme üzerine kurulu bir kekkei genkai'ye sahipti. El bebek büyümüş birisine bir de kekkei genkai verince haliyle gereksiz özgüvenli olması oldukça muhtemeldi. Biraz zorlamayla, shinobi dünyasının gerçeklerini görmesiyle bu durumu avantaja çevirebilirlerdi.

Hisanagi klanını daha önce duyduğuna pek emin değildi. Beyninde hızlıca bir tarama yaptı lakin herhangi bir şey hatırlayamadı. Bu sebeple Kazekage'nin konuşmasını daha dikkatli dinlemeye başlamıştı. Shibakugan doujutsusunu da hatırlamıyordu. Tamamen bilinmez bir parşömen gibiydi şu an bu çocuk Fumiko için. Başlangıçta, sadece dış kapağına bile bakarak büyük bir yetenek sakladığını anlayabiliyordu. Kazekage'nin yüz ifadesinin nedenini şimdi daha iyi anlamıştı. Gerçekten de bir mücevher ile karşı karşıyaydı. Değeri bilinmezse parlaklığını kaybedip bir köşeye atılacak bir mücevher. Bir ara bu konu üzerinde araştırmaya düşmesi gerekliydi. Lakin şimdilik Kazekage'nin verdiği bilgiler yeterliydi.

Sezgisi kuvvetli, genjutsuya yatkın. Hem kullanımda hem de fark etmekte. Neredeyse mükemmel bir kombinasyon. Botan ile güzel bir ikili olabilirler. Birbirlerini destekleyecek yetenekler geliştirirlerse köy için önemli birer shinobi olabilirler.

Kazekage'nin sözleri üzerine düşüncelerinden koptu Fumiko. Genin takımının son üyesini anlatmaya başlamıştı. Kinori Mai. Diğerleri gibi bir klan mensubu değil. Kinori isminde birisini de hatırlamıyordu. Muhtemelen sıradan anne ve babanın çocuğu. Fuuton üzerine olan yatkınlığını geliştirebilirdi. Bildiği tekniklerden bazılarını öğretebilirdi. Erken yaşta kuvvetli bir kunoichi yapabilirdi Fumiko bu kızı. Lakin baskı altında anksiyeteli olması sıkıntı oluşturabilirdi. Özellikle shinobi dünyasında. Bu durumu zamanla aşabilirdi lakin bir yönlendirmene ihtiyaç duyduğu barizdi.

Kazekage geninlerin dosyasını kapatırken Fumiko şimdiye kadar duydukları ile takım üzerinde genel bir kanıya varmaya çalışıyordu. Kırılgan ama yetenekli bir kunoichi. Gereksiz özgüven patlaması yaşayan bir shinobi. Yanlarında ender bulunan doujutsu yeteneğine sahip başka bir shinobi. Üçüne de çok farklı yaklaşımlar gerekiyordu. Takım olmakta zorluk yaşayabilecek bir grup oldukları aşikardı lakin bir mucize gerçekleşir de takım olabilirlerse gelecek vaat ediyorlardı.

Bu sırada diğer dosya açılmıştı bile. Kazekage, bu dosyanın ağırlığını hissettiriyordu hareketleriyle. Yaşanmışlık olduğu barizdi. Kelimeler dudaklarından daha keskin dökülüyordu. Önceki dosyada bulunan neşeli ve umutlu tavrı gitmişti.

İki chuunniden bahsetmişti Kazekage. Kazerou klanı mensubu iki chuunin. Tam bir takım ruhuna sahipler. Bu sebeple sıfırdan bir eğitim söz konusu değil bu ikili için. Bu ekibin başına geçecek kişiden, bu chuuninlerin potansiyellerini maksimize etmesi isteniyor. Her ne kadar Fuuton'a yatkınlığı olsa da, iki Kazerou klanı mensubu kişiyi maksimum potansiyele ulaştıracak düzeyde olduğuna inanmıyordu Fumiko. Bu sebeple aklında çoktan seçimini yapmıştı bile. Çok fazla didinmenin ya da konuyu uzatmanın bir manası olduğunu da düşünmüyordu.

Kazekage sözlerini bitirdikten kısa bir süre sonra söze girmişti Fumiko. "Hmm. Sanırım seçimimi genin takımından yana kullanacağım Kazekage-sama." Bir an duraksadıktan sonra nedenini söylemek istedi. "Chuunin takımı için yeterince tecrübeli olduğumu düşünmüyorum. Bu sebeple beni bir takım kaptanından ziyade takıma üçüncü kişi olarak da görebilirler. Anlattıklarınızdan yola çıkarak ben bu riski almak istemiyorum. Ek olarak genin takımını potansiyeline çok daha kısa sürede çıkartabileceğimi düşünüyorum." Sözlerini bitirdikten sonra Kazekage'nin araya girmesi için duraksamadan genin takımı için önerisini soracaktı. "Genin takımı eğitmeni için bir öneriniz var mıdır? Sihbakugan hakkında da pek bir bilgim yok malesef. Anlattığınız kadarıyla biliyorum sadece. Bu klan ve doujutsu ile alakalı bilgileri nereden bulabilirim?"

Sözlerini bitirdikten sonra Kazekage'nin söyleyeceklerini beklemeye başlamıştı meraklı gözlerle.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Kazekage Yui, kararını duyduğunda başını hafifçe eğiyor ve ifadesine ılımlı bir rahatlama yerleşiyor. Yeni bir parşömeni özenle elinin altından çıkarıp sana bakarken dudaklarında temkinli ama sıcak bir tebessüm beliriyor. Bahar yelinin çöl sabahlarına kattığı ferahlığı andıran bir sesle konuşmaya başlıyor.

"Shibakugan hakkında daha fazla bilgi edinmek işine yarar başlangıç olarak." diyor Yui, sayfaları düzensizce karıştırırken. "Bu konuyu öğrenmek için sana uygun bir görev verebilirim. Böylece takımınla buluşmadan önce, Hisanagi klanının kültürünü, tarihini ve Shibakugan’ın kökenini anlaman da mümkün olur."

Kazekage, parşömendeki kırmızı mühürlü bir bölüme doğru işaret ederek devam ediyor.

"Sunagakure’nin zenginliği yalnızca ticarete değil, sanat ve zanaatkarlığa da dayanır. Köyümüzün en değerli hazinelerinden biri olan 'Vaha Kristali' bir süre önce çalındı. Bu kristal, Rüzgar Ülkesi’nin özünü barındırdığı söylenen parlak yüzlü bir taş. Sunagakure Kültür Müzesi’nde sergileniyordu ve rutin bir sergi transferi sırasında, sahte kimlik bilgileri kullanılarak çalındığı anlaşıldı."

Yui, masasındaki ufak bir yelpazeyi alıp iki parmağının arasında çevirerek konuşurken sesi ciddileşiyor.

"Görev basit ama önem arz ediyor. Önce müzeye gidip tanıklarla görüşeceksin; hırsızların yöntemi hakkında bilgi toplayacaksın. Ardından, toplanan ipuçları seni nereye götürürse kristali geri alman ve hırsızları yakalaman gerekiyor. Bu hırsızlık, basit bir sabıkadan fazlası. Kristal yalnızca sembolik bir değere sahip değil, aynı zamanda komşu bir ülkeye diplomatik bir hediye olarak da hazırlanıyordu. Geri getirmek, köyün itibarını korumak açısından önemli."

Yui’nin altın rengi gözleri bu kez özenle parlıyor, ifadesi biraz daha yumuşuyor.

"Kristal, aslında Hisanagi klanı tarafından Sunagakure’ye getirildi. Onlar için bu taş büyük bir manevi öneme sahip. Bu görevi üstlenerek, Hisanagi klanının saygısını kazanabilir, Shibakugan hakkında ihtiyaç duyduğun bilgileri onların gönül kapısından alabilirsin. Görev seviyesi düşük, ödemesi de çok yüksek olmayacak. Ancak kazanacağın şey daha değerli. Klanla iyi ilişkiler, gelecekte eğitmenliğini yapacağın genç Hisanagi geniniyle ortak bir kültür tabanı ve güven bağı… Bu, ileride onun gözünde sana farklı bir ışık sağlayacak, sana kulak verecek. Shibakugan’ın sırlarını kulaktan dolma değil, birinci elden öğrenme şansın olacak."

Kazekage Yui, sözlerini bitirdiğinde odanın sessizliği yeniden hüküm sürüyor. Mührün üzerindeki güneş sembolü, masanın kenarına vuran ışıkta aydınlanıyor. Yui, otoritesini ve rehberliğini birleştiren o dengeli ifadeyle sana bakıyor. Sesinde nazik bir kesinlik var, sanki bu görev isteğin ve ihtiyaçların için biçilmiş bir kaftan.

"Bu görevi kabul ediyor musun Fumiko?"
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Tue Dec 03, 2024 1:00 pm
Rütbe:  
  Image
Kazekage konuşmaya başladığında yüzüne kondurduğu tebessümü gördüğünde anlamıştı başka bir görevin onu beklediğini. Belki de içini okumuştu Fumiko'nun. Buraya eğitmen olmak için değil, aksiyona atlamayı umarak geldiğini. Meraklı gözlerinin içinin parlamaya başladığını hissetmişti. Evet, evet, EVET! Sadece takım eğitme işi için çağırmadığını biliyordum!

Masanın üstünde duran parşömene çevirmişti bakışlarını. Kazekage'nin işaret ettiği kırmızı mühürlü kısma. Gözlerini hafifçe kısmıştı görüşünü biraz daha odaklamak amacıyla. Aynı anda Kazekage'nin sözlerine de dikkat kesilmişti. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyordu.

Hisanagi klanının direkt kökenlerinden bilgi alma fikri mantıklı ve heyecan verici gelmişti. Sonuçta klanın kültürünü, tarihini ve yeteneklerini o klana mensup birisinden daha iyi kim bilebilirdi ki.

Görev hakkında bilgilendirme aldıkça kafasında daha da çok şey oturmaya başlamıştı. Vaha Kristali çalınmıştı ve Fumiko'dan bu kristali ve çalanları bulması isteniyordu. Kristal hakkında pek bir bilgisi yoktu lakin Hisanagi klanın Sunagakure'ye kattığı bir değer olduğunu öğrenmişti. Bu kristali geri alması durumunda ise Hisanagi klanı ile bir yakınlık kurabilirdi. Kuracağı bu yakınlık ise ileride işine yarayabilirdi. Hem takımındaki geninin eğitimi sırasında, hem de başka konularda. Bu sebeple bu görevi kabul etmeyi daha Kazekaga sormadan kafasına yereştirmişti.

Aklından geçirdiği şeyleri Kazekage'de pekiştirmişti sözleriyle. Görevin seviyesi düşük ve ödeme beklememesi gerektiğini de altını çizmişti. Şu an için maddi açıdan bir sıkıntısı da yoktu zaten. Bu sebeple gelecek ödemenin büyüklüğü için endişe etmiyordu. Şu anki önceliği kendi gelişimiydi. Her şeyden önde tutuyordu bu güne kadar. Bu günden sonra ise kendi eğitimi yanında bir genin takımının eğitimini de üstlenmişti ve bu süre zarfında önceliğini kendisi kadar bu takıma da vermesi gerektiğini farkındaydı. Bunun ne kadarını başarabileceğini ise zaman gösterecekti.

Kazekage konuşmasını bitirdikten sonra odaya tekrardan bi sessizlik çökmüştü. Bu sessizliğin ortamın havasını ele geçirmeden önce bozulmasını istemişti Fumiko. Sessizliğin süresi arttıkça gerginlik de artardı ve bu gerginliğin artmasını istemiyordu. "Tabiki görevi kabul ediyorum Kazekage-sama."
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Kazekage Yui’nin odasından çıkarken binanın geniş koridorlarında ayak seslerin hafifçe yankılanıyor. Odadan çıktığın anda duyduğun ilk şey, binanın dış duvarlarına değen hafif rüzgârın fısıltısı oluyor. İçerideki serin ve gölgeli atmosfer, dış dünyanın ılık ve güneşli yüzüyle tezat oluşturuyor. Binanın kubbeli tavanlarında yankılanan koruma shinobilerinin hafif sohbetleri, mermer sütunların dibinde usulca sönüp giden yorgun bir ezgi gibi. Avludan aşağıya inen merdivenleri tırmanıp geçiyorsun; her basamakta binanın dengeli yapısı ve kusursuz mimarisi sana eşlik ediyor.

Dışarı adımını attığında, Sunagakure’nin sabah güneşi çoktan gökyüzünde yer etmiş durumda. Sokağı dolduran ticaret sesleri, baharatlı aromalar ve parlak kumaş tentelerin altında koşuşturan insanlar seni kendine çağırıyor. Rüzgâr, çölün uçsuz bucaksız kum tanelerini hafifçe savururken gök kubbenin mavi genişliği şehrin renkli hayatına eşlik ediyor. Uzaktan bakan biri için Sunagakure, bir çöl çiçeği misali, en sert coğrafyanın içinde serpilmiş bir yaşam vaadi gibi görünüyor.

Kazekage Kulesi’nden ayrıldıktan sonra arşınladığın sokaklar seni yavaşça şehrin kültürel kalbine, Sunagakure Kültür Müzesi’ne doğru yönlendiriyor. Bu yol diğerlerinden farklı; sessiz tezgâhların, zarif işlenmiş kabartmaların ve estetik heykellerin sıralandığı bir hat boyunca ilerliyorsun. Civarda, şehir nüfusunun o anki hareketliliği biraz daha kibar, biraz daha ağırbaşlı. Zanaatkârların atölyelerindeki çekiç sesleri yerini, kumaştan yapılma rüzgar çanlarının yumuşak tınılarına bırakmış. Zaman zaman karşından göğüslerinde müze rozeti taşıyan araştırmacılar ve yanlarında yığınla nota tutan sanat tarihçileri geçiyor. Her biri, şehrin kültürel zenginliğinin birer bekçisi, birer anlatıcısı gibi.

Köşeyi dönüp hafif eğimli bir sokağa girdiğinde, Sunagakure Kültür Müzesi’nin görkemli yapısı ufukta beliriyor. Müze, parlak kumtaşından örülü duvarları ve katman katman yükselen kulecikleriyle sadece bir bilgi hazinesi değil, aynı zamanda başlı başına bir sanat eseri gibi duruyor. Ön cepheyi süsleyen geniş cam paneller, içerdeki sergilerin ışıltısını dışarı yansıtıyor. Üzerindeki bez afişlerde rengârenk motifler, eskiden kalma çizimler ve eski uygarlıklara ait semboller dalgalanıyor. Bu görsel şölen, içeride seni bekleyen dünyalara küçük bir pencere sunuyor.

Müzenin girişine yaklaştığında, yüksek ve oyma desenli ahşap kapılar gözüne çarpıyor. Kapıların çevresinde küçük bir meydancık, gölgeli alanlarda serinleyen birkaç ziyaretçiyi barındırıyor. İçeriye girmeden önce, dış cepheyi ve avluyu inceleyebiliyorsun: Zemini oluşturan taşların üzerine kazınmış ince desenler, köyün tarihinde iz bırakmış olayları ve klan sembollerini yansıtıyor. Ufak bir su birikintisinin çevresinde, demirci atölyelerinde zarifçe işlenmiş metal heykeller bulunuyor. Gün ışığı, bu heykellerin yüzeyinde dans ederken çevreye metalik bir parıltı katıyor.

Müze kapısından içeri adımını attığında, dışarının cıvıl cıvıl ortamından sıyrılıp daha derli toplu, loş ışıklı bir atmosfere giriyorsun. İçerideki hava, hafif bir vanilya ve eski papirüs kokusunu andıran, tarih dolu bir aroma taşıyor. Koridorların duvarlarında asılı parşömenler, camekânlarda sergilenen antik maskeler, narin vitrinler içinde parıldayan mücevherler ve duvarlara sabitlenmiş büyük haritalar yer alıyor. Her sergi parçası, kendi küçük öyküsünü fısıldıyormuş gibi bir etkiye sahip.

Birkaç adım attıktan sonra, üzerinde müzenin amblemi bulunan açık renk üniformalı bir görevli seni fark ediyor. Orta yaşlarında, yüz hatları nazik ve gülümserken göz kenarlarında beliren ince kırışıklıklar güven verici. Yaklaşıyor ve kibarlıkla hafifçe eğiliyor. Sesi, müzenin dingin atmosferini bozmadan kulağına ulaşıyor.

"Hoş geldiniz, bilet gişesi sol taraftan ileride." diyerek işaret ediyor. Ardından, muhtemelen buraya turist ya da ziyaretçi olarak gelmiş olabileceğini düşünerek ekliyor. "Yardımcı olmamı istediğiniz bir konu var mı?"
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Tue Dec 03, 2024 1:00 pm
Rütbe:  
  Image
Pazar akşamına kadar yazmış olacağım. Gecikme için özür. :( :(
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Off Topic
Hayabusa Fumiko, ilk habersiz pasifliğini gerçekleştirmiştir.

Üç habersiz pasiflikte ödül eksilir, dört habersiz pasiflikte oyuncu konudan atılır. Aman dikkat!
Sunagakure
Sunagakure
Joined: Tue Dec 03, 2024 1:00 pm
Rütbe:  
  Image
Görevi aldıktan sonra Kazekage'ye selamını verip odasından çıkmıştı. Daha Kazekage binasından çıkmadan önce yapacağı şeyleri düşünmeye başlamıştı. Öncelikli olarak müzeye gidip oradaki görevlilerle ve tanıklarla konuşacaktı. Onlardan aldığı bilgiler ile ortamı biraz inceleyecek, ipuçlarını bulmaya çalışacaktı. Bulduğu ipuçlarına göre ise nereye gideceğine karar verecekti. Çok da karmaşık bir plan sayılmazdı aslında. Zaten ipuçlarına bulmadan da bilemezdi ne yapacağını. Bu sebeple hızlı adımlarla müzeye doğru ilerlemeye başlamıştı.

Müzeye olan yolu üzerinde Sunagakure pazarı vardı. Ya da Fumiko pazarı ziyaret etmeyi sevdiği için kısa bir yolu olsa bile pazardan gitmeyi tercih ederdi. Hızlı adımlarla, acele bir şekilde ilerliyor olsa bile tanıdığı tüccarlar ile sohbet eder, tezgahlara yaklaşmadan sadece bakışları ile ürünleri kontrol ederdi. Dikkatini çeken bir ürün olduğunda ise not ederdi tezgahı aklına. Boş vaktini bulduğundaysa tekrardan pazara gelirdi. Çoğu tüccar ile de zaten bu yüzden arkadaşlık ediyordu. Kendisini sevdirmeyi bir nebze olsun başarabildiği tüccarlara yol üstünde seslenirdi. "O turuncu elbiseyi sakla. Gelip senden alıcam!" Ne var ki ayaküstü tezgah gezisinde gözüne çarpan bir şey olmamıştı bugün için. Tabi bu durum, tanıdığı tanımadığı tüccarlara iyi dilek dilemesine ve selam vermesine engel olmamıştı.

Müzeye yaklaşırken, binanın ihtişamına bir kez daha bakakalmıştı. Uzun süredir bu taraflara yolu pek düşmüyordu ve bu yüzden sanat eseri gibi karşısında duran binadan gözlerini alamıyordu. Her adımıyla biraz daha yaklaşırken, farklı bir ayrıntı gözüne çarpıyordu. Hem binanın, hem de binayı çevreleyen avlunun ayrıntıları. Bir köşede ailesi ile birlikte oturmuş uslu uslu oturan çocuklar, bir diğer tarafta randevuya çıkmış genç bir çift, bir köşede yaşlı bir teyze. Yediden yetmişe herkesin kendisinden bir parça bulabileceği bir yer olmayı başarıyordu bu müze. Tabi, bakışlarını ziyaretçilerden müzenin girişine doğru çevirdiğinde nedenini anlayabiliyordu. Üzeri sembollerle ve desenlerle bezeli kumtaşları adeta bir tuval üzerine özenle atılmış fırça darbeleri gibiydi. Tek başına güzel olasalar da, birleştiklerinde bir sanat eserine dönüşüyorlardı. Adımları müzenin girişine yaklaştıkça ve bu sanat eserine daha yakından gördükçe ağzının hafifçe açılmasına engel olamamıştı.

Ağzı açık bir şekilde kapıdan içeriye adımını attığında öncelikle ağzını kapatmıştı. Hızlı bir şekilde etrafına göz gezdirmişti onu bu şekilde gören kimsenin olmadığından emin olmak için. Onu bu şekilde gören kimsenin olmadığından emin olduktan sonra yavaş adımlarla müzenin içerisine bir kaç adım atmıştı. Hayranlıkla ve ağzı kapalı bir şekilde etrafında sergilenmekte olan onlarca esere göz gezdiriyordu. Ne var ki buraya gezmeye gelmemişti. Yapması gereken bir iş vardı ve bu sebeple kendisine de çeki düzen vermesi gerekiyordu.

Dikkatini hızlıca toparladığı sırada kendisine yaklaşmakta olan görevliyi gördü. Orta yaşlı, üzerinde müze üniforması bulunan görevli ile göz göze geldiklerinde birbirlerine gülümsemişlerdi. Görevli hafifçe eğilerek selam verdikten sonra nazik bir ses tonuyla bilet gişesinin yerini söylemiş, ardından da yardımcı olabileceği bir konu olup olmadığını sormuştu. Bu anda Fumiko tam olarak ne söyleyeceğini düşünmeye başlamıştı zira Kazekage'den aldığı görev gizli bir görev olmasa da bu olayı kaç kişinin bildiğini bilmiyordu. Bu sebeple üstü kapalı bir şekilde söylemeyi aklından geçirdi başta. Lakin müze görevlisi birisinin bu olayı bilmeme ihtimali olmadığını düşünerek sadece görevlinin duyabileceğinden emin olacağı bir ses tonuyla açıkça konuşmaya karar verdi.

Görevliye doğru yaklaşmıştı önce. Ardından vücudunun üst kısmını hafifçe öne doğru eğerek görevlinin duyabileceği bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Merhabalar, ben Jounin Hayabusa Fumiko. Kazekage tarafından görevlendirildim." Bu kısımda bir mola vererek görevlinin araya girip girmeyeceğini kontrol edecekti. Araya girmemesi durumunda konuşmasına devam edecekti. "Vaha Kristali olayı için buradayım." Sözlerini bitirdikten sonra vücudunu tekrardan dik konuma getirerek kendinen emin bir duruş sergileyecekti. Bakışlarını görevliden ayırmadan onun söyleyeceklerini ve yönlendirmesini beklemeye başlamıştı.
► Show Spoiler
Post Reply