Dalların arasından süzülen güneş ışıkları, ağaçların altındaki yeşil örtüde pırıl pırıl parlıyor. Burnuna gelen ağaç kabuğu ve yaprak kokusu, seni bir anlığına sakinleştiriyor. Yukarıdan baktığında ormanın daha düzenli gözüktüğünü fark ediyorsun; yer yer daha açık renkli ağaç grupları, belki de farklı türden bitki kümeleri… Gözlerin, yaban domuzlarına ya da küçük bir köpek yavrusuna dair en ufak bir hareketlilik yakalamak için çevreyi tarıyor.
Biraz ileride, daha seyrek ağaçların olduğu bir bölge gözüne çarpıyor. Orada toprağın rengi, geri kalan kısımdan biraz daha açık; sanki yakın zamanda kabartılmış veya eşelenmiş gibi. Toprağın üzerinde dağınık halde koyu renkli lekeler var, ne olduğunu tam seçemiyorsun, ama farklı durduğu kesin. Etrafta çalıların garip şekilde eğildiğini de görüyorsun. Belki de bir hayvan geçişi… Henüz emin olmak zor ama orası şüpheli bir alan gibi duruyor.
Aşağılara tekrar bakınca, Shiho’nun ağaç diplerini, zemindeki çatlakları ve çalı kümelerini incelerken kararlılıkla dolandığını görebiliyorsun. O da kendince bir metot tutturmuş gibi; belli bir düzenle çevreyi tarıyor, arada bir ufak defterine notlar alıyor gibi görünüyor. Ancak tam o sırada Shiho, ayak bileğine kadar uzanan sık bir bitki örtüsüne adımını attığında birden sendelediğini fark ediyorsun. Dallanmış, iç içe geçmiş sarmaşıklar ayağına dolanıyor sanki. Onu izlerken bir şeylerin Shiho’nun dengesini bozduğunu anlıyorsun.
Shiho az daha düşecek gibi oluyor ama hızlı bir refleksle geri çekilip toparlanıyor. Bu sırada hafif bir çığlık benzeri ses çıkarıyor. Eğilip bakıyor, sanki yerden bir şey almak istermiş gibi. Sonra ayağını sarmaşıklardan kurtardığında bir an şaşkınlıkla duraksıyor. Elinde, incecik bir siyah tüy tutuyor. Belki de bir kuştan düşmüştür, belki bambaşka bir şeydir. Ama onun ifadesinden, bulduğu bu küçük tüy parçasının hoşuna gitmediği belli. Belli belirsiz bir kaş çatmasıyla etrafını biraz daha araştırıyor.
Sen yukarıdan Shiho’yu izlerken, diğer taraftaki o seyrek ağaçlık alanda bir hareketlenme görür gibi oluyorsun. Dikkatini oraya tekrar yoğunlaştırdığında, sanki ormanın içinde koyu renkli bir gölgeyi andıran bir varlığın hızla koştuğunu fark ediyorsun. Uzak olduğu için ayırt etmek zor, ama minik bir siluet olduğuna göre belki de… Yavru köpek? Ardından bir an duruyor, kafasını sağa sola çeviriyor. Tam detay seçmeye çalışırken, koşarak tekrar ağaçların derinliğine karışıyor. Ondan geriye sadece sallanan dallar ve ufalanan toprak izleri kalıyor.
Bulunduğun daldan çok daha geniş bir manzarayı görme imkanın var. Şu an kafandaki en büyük soru, bu ufak gölgenin gerçekten Kitamaru mu yoksa başka bir canlı mı olduğu. Ağaçtan indikten sonra Shiho’yla konuşup her ikinizin de tespitlerini bir araya getirirseniz, hızlı bir plan yapabilirsiniz. Shiho hala aşağıda, az önceki tüyü inceleyip çevresine bakınıyor. Bir yandan da dalgın dalgın etrafını kontrol ediyor.
Dalların tepesinde, rüzgar hafifçe yüzüne çarpıyor. Esintide yaprakların hışırtısı, kulaklarını rahatlatıyor. Bir yandan da içinde hafif bir gerilim var. Hame henüz dönmedi, domuzlar hakkında uyarılmıştınız, ama ortalık şimdilik sessiz. O sessizliğin altından ne çıkacağını sen de Shiho da bilmiyorsunuz. Görevin heyecanı, sorumluluğun ağırlığı ve bu ekibi yönetme isteğin birbirine karışıyor. İçinde, hem aldığın öğütleri hem de ailenin gölgeler içindeki itici gücünü hissediyorsun.
Ve belki de bulduğun ipucu, orada bir yerde. Sadece gözlerin ve adımların, gerçeği ortaya çıkaracak kadar keskin olmak zorunda.