Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Ağaca doğru hızla koşmaya başlıyorsun, çakranı ayaklarında yoğunlaştırırken bastığın yerin sağlamlığını her adımında hissediyorsun. Kendi bedeninin ağırlığını hafiflemiş gibi algılaman, babanın sana öğrettiklerinin ne kadar işlevsel olduğunu gözler önüne seriyor. İki-üç adımdan sonra, ayakların gövdeye yapışmışçasına dikey tırmanışına devam ediyorsun. Fırtınalı bir hırsla ama bir o kadar da soğukkanlı kontrolle, en sonunda dalların arasındaki açık bir alana varıyorsun. Ormanın kuş bakışı manzarası, çok kısa bir an için nefesini kesiyor.

Dalların arasından süzülen güneş ışıkları, ağaçların altındaki yeşil örtüde pırıl pırıl parlıyor. Burnuna gelen ağaç kabuğu ve yaprak kokusu, seni bir anlığına sakinleştiriyor. Yukarıdan baktığında ormanın daha düzenli gözüktüğünü fark ediyorsun; yer yer daha açık renkli ağaç grupları, belki de farklı türden bitki kümeleri… Gözlerin, yaban domuzlarına ya da küçük bir köpek yavrusuna dair en ufak bir hareketlilik yakalamak için çevreyi tarıyor.

Biraz ileride, daha seyrek ağaçların olduğu bir bölge gözüne çarpıyor. Orada toprağın rengi, geri kalan kısımdan biraz daha açık; sanki yakın zamanda kabartılmış veya eşelenmiş gibi. Toprağın üzerinde dağınık halde koyu renkli lekeler var, ne olduğunu tam seçemiyorsun, ama farklı durduğu kesin. Etrafta çalıların garip şekilde eğildiğini de görüyorsun. Belki de bir hayvan geçişi… Henüz emin olmak zor ama orası şüpheli bir alan gibi duruyor.

Aşağılara tekrar bakınca, Shiho’nun ağaç diplerini, zemindeki çatlakları ve çalı kümelerini incelerken kararlılıkla dolandığını görebiliyorsun. O da kendince bir metot tutturmuş gibi; belli bir düzenle çevreyi tarıyor, arada bir ufak defterine notlar alıyor gibi görünüyor. Ancak tam o sırada Shiho, ayak bileğine kadar uzanan sık bir bitki örtüsüne adımını attığında birden sendelediğini fark ediyorsun. Dallanmış, iç içe geçmiş sarmaşıklar ayağına dolanıyor sanki. Onu izlerken bir şeylerin Shiho’nun dengesini bozduğunu anlıyorsun.

Shiho az daha düşecek gibi oluyor ama hızlı bir refleksle geri çekilip toparlanıyor. Bu sırada hafif bir çığlık benzeri ses çıkarıyor. Eğilip bakıyor, sanki yerden bir şey almak istermiş gibi. Sonra ayağını sarmaşıklardan kurtardığında bir an şaşkınlıkla duraksıyor. Elinde, incecik bir siyah tüy tutuyor. Belki de bir kuştan düşmüştür, belki bambaşka bir şeydir. Ama onun ifadesinden, bulduğu bu küçük tüy parçasının hoşuna gitmediği belli. Belli belirsiz bir kaş çatmasıyla etrafını biraz daha araştırıyor.

Sen yukarıdan Shiho’yu izlerken, diğer taraftaki o seyrek ağaçlık alanda bir hareketlenme görür gibi oluyorsun. Dikkatini oraya tekrar yoğunlaştırdığında, sanki ormanın içinde koyu renkli bir gölgeyi andıran bir varlığın hızla koştuğunu fark ediyorsun. Uzak olduğu için ayırt etmek zor, ama minik bir siluet olduğuna göre belki de… Yavru köpek? Ardından bir an duruyor, kafasını sağa sola çeviriyor. Tam detay seçmeye çalışırken, koşarak tekrar ağaçların derinliğine karışıyor. Ondan geriye sadece sallanan dallar ve ufalanan toprak izleri kalıyor.

Bulunduğun daldan çok daha geniş bir manzarayı görme imkanın var. Şu an kafandaki en büyük soru, bu ufak gölgenin gerçekten Kitamaru mu yoksa başka bir canlı mı olduğu. Ağaçtan indikten sonra Shiho’yla konuşup her ikinizin de tespitlerini bir araya getirirseniz, hızlı bir plan yapabilirsiniz. Shiho hala aşağıda, az önceki tüyü inceleyip çevresine bakınıyor. Bir yandan da dalgın dalgın etrafını kontrol ediyor.

Dalların tepesinde, rüzgar hafifçe yüzüne çarpıyor. Esintide yaprakların hışırtısı, kulaklarını rahatlatıyor. Bir yandan da içinde hafif bir gerilim var. Hame henüz dönmedi, domuzlar hakkında uyarılmıştınız, ama ortalık şimdilik sessiz. O sessizliğin altından ne çıkacağını sen de Shiho da bilmiyorsunuz. Görevin heyecanı, sorumluluğun ağırlığı ve bu ekibi yönetme isteğin birbirine karışıyor. İçinde, hem aldığın öğütleri hem de ailenin gölgeler içindeki itici gücünü hissediyorsun.

Ve belki de bulduğun ipucu, orada bir yerde. Sadece gözlerin ve adımların, gerçeği ortaya çıkaracak kadar keskin olmak zorunda.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Ağaca doğru koşuşumun ardından hızla tepesine çıkmayı başarmıştım. Kuş bakışı bir şekilde ormanı izlemek, hem manzara olarak nefesimi kesiyor, hem de böylesine yüksekte duruyor olmak bir anlığına afallamama sebep oluyordu. Burnuma dolmaya başlayan ağaç kokuları, dalların ufak esintileri ve rüzgarın bedenimde yarattığı etki sakinleşmeme yardımcı oluyordu. Bir anlığına gözlerimi kapatmış, kendimi sadece anın güzelliğine bırakmayı düşünmüştüm. Karanlığın içerisinde, zihnimin derinliklerinde Ryoichi'nin çaresiz gözlerinin varlığını görmek, hızla gözümü açmama sebep olmuştu. Hala o anın etkisinden çıkmayı başaramıyordum. Şuan ne yapıyordu, merak ediyordum. Belki de bir daha hiç görmeyeceğim bir kişinin alın bandını taşıyor olmak, ekstra bir ağırlık yaratıyordu zihnimin içerisinde. Kendime verilen bandı takmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimi toparladıktan sonra etrafa bakmaya ve çevreyi taramaya başladım.

İleride, ağaçların daha seyrek olduğu bir bölge. Toprağın rengi diğerlerine göre daha açık, yakın zamanda eşelenmiş veya kabartılmış olabilir. Dağınık halde koyu renkli lekeler var, ne olduğu belli değil. Çalılar garip bir şekilde eğilmiş, bir hayvan geçmiş olabilir. Buraya bakılması gerekiyor.

Seyrek ağaçlık alanda bir hareketlenme var, koyu renkli bir gölgeyi andıran varlık hızla koşuşturuyor. Ne olduğunu anlamak çok zor, ancak yavru bir köpek olabilir. Minik bir siluete sahip. Kafasını sağa sola çevirip, tekrardan ağaçların derinliğine koşuşturmaya başlıyor. Bu ufak canlının tam olarak ne olduğunu öğrenmem gerekiyor. Kitamaru da olabilir, ancak başka bir şey olma ihtimali de var. Shiho ile konuşmam gerekiyor, onun ne bulduğunu, ne düşündüğünü öğrenmem gerek. Aynı zamanda Hame'nin geri dönüşünü de beklemek zorundayım. Bu noktada akıl hocamın, yani babamın ne yapacağını düşünmem gerekiyor. Bazen onun benim karşılaştığım durumlarda ne yapacağını düşünmek, iyi bir yol gösterici oluyor benim için. Onun gibi olmak istemiyorum, ama onun gücünden ve tecrübelerinden faydalanmak istiyorum.

Babam olsa, muhtemelen Hame gelene kadar ağaçta kalmaya devam eder ve Kitamaru'nun gidiş yolunu takip ederdi. Aşağıda beklemek ve Shiho ile konuşmak, vakit kaybı olacağı gibi Kitamaru'nun veya o canlının gidiş yolunu tespit etmemi de zorlaştırırdı. Bu yüzden, en mantıklı olanı dikkatlice o canlının gittiği yerleri tespit etmeye çalışmak. Böylelikle, ekibim için bir gidiş haritası çizebilirim ve eğer dağılmamız gerekirse, nerelere tuzak kurabileceğimizi, nerelerde bir araya gelebileceğimizi düşünebilirim. Evet, babam olsa kesinlikle bu şekilde davranırdı. Bu yüzden aklıma kazımam gereken birkaç şey var, birincisi Kitamaru'nun veya o canlının gittiği yol için bir harita çizmeliyim kafamda. Sonrasında, tuzak kurabileceğimiz bölgeleri düşünmeliyim. Ardından, üçümüzün ayrılması durumunda ve tehlike anında buluşabileceğimiz bir nokta düşünmeli, aynı zamanda birimizin tehlikede olup olmadığını bildirmesinin bir yolunu düşünmeliyim.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Ağaçtaki konumunda, yer yer dalların arasına sızan gün ışığı gözlerini daha da keskinleştiriyor. Hareketsiz durduğun birkaç dakikalık bekleyişin boyunca, babanın soğukkanlılığını ve stratejik düşünme tarzını zihninde uygulamaya koyuyorsun. Daha önce gözlemlediğin o seyrek ağaçlık bölgeyi aklının haritasına yerleştiriyorsun; çalıların eğikliği, toprakta gördüğün lekeler ve o koşuşturan minik siluet… Hepsi potansiyel ipuçları. Eğer Kitamaru ise yakalanması zor olabilir; değilse, belki çok daha farklı ve tehlikeli bir şeyin izindesiniz. Düşüncelerini adım adım organize ediyor, babanın izinden gidecek şekilde planlar yapıyorsun: Mümkün olduğu kadar yukarıdan gözlemle, hareket rotasını belirle, gerekirse ekibi böl ve nihayetinde kaçış ya da pusu planlarını netleştir.

Kendini öyle kaptırmışsın ki, geçen zamanı fark etmen biraz gecikiyor. İçinde bir huzursuzluk uyanmaya başlıyor. Hame gittiğinden beri nereden baksan uzun bir süre geçti ve geri dönmedi. Normalde, köye gidip biraz pastırma almak ve tekrar dönmek bu kadar vakit almamalı. İçindeki şüpheler, Hame’nin başına bir şey gelmiş olabileceğine dair küçük bir alarma dönüşüyor.

Tam o sırada, aşağıdan bir ses duyuyorsun. Başını eğip baktığında, Shiho’nun ağacın gövdesine yanaştığını görüyorsun. Bakışları tedirgin, hafifçe yukarı doğru sesleniyor. "Hey, Jin! Hame hala ortalıkta yok. Belki market biraz uzaktadır ama… Sence bu kadar zaman gecikmesi normal mi? Eğer bir şey olduysa diye endişelenmeye başladım…"

Shiho, çakrasını ayaklarında yoğunlaştırıp senin gibi dikey koşu tekniğini kullanarak ağaca tırmanmaya başlıyor. Kısa sürede senin yanına varıyor; normalde seri ve sakin hareket ederdi ama bu sefer yüz ifadesi kaygıyla karışık. Dallardan tutunarak dengesini sağlıyor, etrafı senin izlediğin noktalardan incelemeye başlıyor.

"Biraz araştırdım ama ne Kitamaru’nun izine ne de Hame’den bir ize rastladım. Yani, dönmesini beklemenin ötesine geçmemiz gerekiyor sanki… Eğer bir durum varsa, hemen müdahale etmeliyiz. Ne dersin, önce şu seyrek ağaçlık alana mı bakalım? Belki de-"

Aniden, ormanın derinliklerinden duyulan çarpıcı bir ses onun sözünü kesiyor. Bu, bir köpek havlaması mı, yoksa acı bir inleme mi tam ayırt edemiyorsun; ama belli ki köpeğe benzer tiz bir ses. Hemen ardından, daha bas tonlu ve öfkeli bir homurtu işitiliyor. Sanki iki farklı canlının sesi birbirine karışıyor. Sen ve Shiho, bir an göz göze gelip bir içgüdüyle dikkat kesiliyorsunuz. Bu seslerin arasında, ağaçların yapraklarını hışırdatan anlık bir koşu patırtısı da var.

Beklenmedik şekilde, bu homurtulu sesin ardından yankılanan bir başka ses tüylerinizi diken diken ediyor. Hame’in sesi gibi, ama belli belirsiz bir çığlık. "Hey! Bırak!"

Kelime yarım kesiliyor, net duyamıyorsunuz ama Hame’e ait olabilecek bir serzeniş kulağınıza çalınıyor. Shiho bakışlarını sana dehşetle çeviriyor. İkiniz de sanki aynı düşünceyi paylaşıyorsunuz: Hame’i bulmak zorundasınız. Aşağıdan gelmiş gibi duyulan bu ses, tam olarak nereye ait, kestirmek güç; fakat ormanın içinde, belki yüz metre ya da daha yakında bir yerde bir mücadele ya da kaçış yaşandığı kesin.

Şu an birden fazla ihtimal var: Hame marketten dönerken bir yaban domuzuna denk gelmiş olabilir, veya belki de tam o gördüğün gölgeli varlığın –belki Kitamaru’dur, belki değildir– peşine düşmüşken kendini bir çatışmada bulmuş olabilir. Sen ve Shiho, yüksekten etrafı taradığınızda kalbiniz hızla çarpıyor. Çünkü çok net anlıyorsunuz ki, biraz önce duyduğunuz ses yalnızca bir hayvanla karşılaşma sesi değil, aynı zamanda bir tehlike çağrısı. Bir Genin ekibinin halletmesi gereken görev tam da şu anda yörüngesini değiştirmiş gibi.

Ne yapmanız gerektiğine dair bin bir düşünce, babanın soğukkanlı planlamaları, senin kendi içgüdülerin ve Shiho’nun endişeli bakışlarıyla birleşiyor. Sessizliğinizin içinde sadece rüzgarın uğultusu ve az önceki çığlığın kulaklarınızdaki yankısı kalıyor. Göreviniz Kitamaru’yu bulmaktı ama şu an Hame’in güvenliği, onu korumak ve ekibi bir arada tutmak çok daha öncelikli hale geliyor. Ve tam bu anda, derin ormanın bir köşesinde kim bilir neler oluyordur… Bu düşünceyle dalın ucunda, sen ve Shiho göz göze geliyorsunuz.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Kafamda kurduğum senaryoya uyarak, aklımda birkaç noktayı netleştirmiştim. Bilmem gereken, düşünmem gereken her şey zihnimin içinde hazırdı, ancak haritayı tamamlayabilmek için etrafı gözlemem gerekiyordu. Gerçekten gördüğüm o canlı Kitamaru ise, yakalaması oldukça zor olacaktı, bundan eminim. Eğer o canlı Kitamaru değilse, çok daha farklı bir şeyin izini takip ediyor olma ihtimalimiz vardı. Bunların hepsi aklımda bulunmalıydı, ekibimle de paylaşmalıydım, potansiyel risklerin farkında olmalılardı. Risklerin farkında olan tek kişi olursam, maalesef bu iyi bir liderlik konumundan çok uzakta olurdu. Babamın bu durumdan hiç hoşlanacağını zannetmiyorum, riskler kesinlikle alınmalı ancak birlikte bir risk alıyorsak herkes bu riskin farkında olmalı.

İçimde bir huzursuzluk uyanmaya başladığında geçen zamanın farkına vardım. Hame gittiğinden beri geri dönmeyi başaramamıştı, üstelik oldukça uzun bir vakit geçmişti ve şimdiye dönmesi gerekirdi. Hame'nin başına bir şey gelip gelmediğini düşünmeye çalışırken, Shiho'nun sesiyle birlikte gözlerimi aşağı doğru çevirdim. O da farkına varmış olmalı ki, Hame'nin ortalıkta olmadığını söylüyordu. Benim gibi çakrasını yoğunlaştırmış ve yanıma çıkmıştı. Belki de bu kadar yakında olmadığı için, belki de daha önce dikkat etmediğim için fark etmemiştim ama, Shiho'nun gözleri çok güzeldi. Bunu aklımda bulundurmam gerekiyordu.

Amcamın sözleri aklıma geldiği anda, yüzüm hafif kızarmaya başlamıştı ve bunu saklayabilmek için hızla kafamı iki yana sallayarak ormanı izlemeye devam etmiştim. Shiho konuşmasına devam ederken, gözlerine bakmaktan hafif hafif çekinerek dinliyordum. Ona bildiklerimi ve düşündüklerimi açıklamak istiyordum ki ormanın derinliklerinden duyulan çarpıcı bir ses Shiho'nun sözünü ve aklımdan geçen cümleleri kesmişti. Sesin neye ait olduğunu tespit edemiyordum, acı bir inleme de olabilirdi, köpek havlaması da. Bunun ardından hızlı bir şekilde daha öfkeli ve bas tonlu bir sesin gelmesiyle birlikte işlerin ciddileşmeye başladığını hissetmiştim.

Hame'nin sesine benzeyen bir ses bırakması yönünde bir talimat verdiği anda gözlerim sinirle karışık kısıldı, ancak bunu Shiho'ya göstermemek adına bedenime hakim oldum. Ekibimden birinin başına bir şey gelmesine izin veremezdim, bu hem babamın gözünde beni eksiye düşürür, hem de liderlik otoritemin sarsılmasına sebep olurdu. Günün sonunda bu durum yaşanırsa, amcalarım benimle dalga geçerdi, babam beni bir güzel azarlar ve ceza verirdi, ağabeyimse başımın etini şişirene kadar kendi anılarını anlatır ve benimle alttan alttan dalga geçmeye devam ederdi. Shiho'nun bana dönen bakışlarıyla birlikte hızlıca ona döndüm. Onun güzel gözlerine içimden gelen ufak bir sinir, aynı zamanda kanımda gezen adrenalinle bakıyordum. "Atla. Sesin kaynağına gidiyoruz. Sakın yanımdan uzaklaşma."

Hızla ağaçtan atladıktan sonra Shiho'nun da atlayacağını düşünerek arkama bile bakmadan sesin kaynağına doğru koşturmaya başladım. "Hame!" Diye bağırarak ondan bir tepki vermesi için sinyal gönderiyordum. Eğer bize sürekli olarak seslenirse, onu bulmak çok daha kolay olabilirdi. Ancak şimdilik onun çığlığını duyduğum yere doğru koşturacaktım. Ara sıra Shiho'ya doğru gözlerimi çevirerek yakınımda olup olmadığını kontrol etmeyi de planlıyordum. Bir tehlike içerisindeysek, bu bize de sıçrayabilirdi, bu yüzden onu kontrol etmek zorundaydım. "Hame! Ses vermeye devam et!"
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Shiho’nun sana katılmak için hamle yaptığını göz ucuyla görüyorsun; sen çoktan ağaçtan atlamış, ormanın içine doğru koşmaya başlamışsın bile. Rüzgar yüzüne çarpıyor, dallar bacaklarına sürtünüyor, ama aklında tek bir şey var: Hame’nin sesi. Onu tekrar duymadan rahat etmeyeceğini hissediyorsun. Seslendiğin her çağrıda kendi kalp atışlarının bile onu bastırdığını düşünüyorsun. Şansa ihtiyacınız var, ve belki biraz da sakin düşünmeye.

Yanında hafif adımlarıyla koşturan Shiho’nun bakışlarını ara sıra hissediyorsun. Gözleri endişeli ama bir yandan da kararlı görünüyor. İkiniz de insanların haykırışlarına, köpek havlamalarına ya da herhangi bir hareketliliğe karşı kulaklarınızı dört açmışsınız. Yere dökülmüş yapraklar koşarken toz gibi sıçrıyor, her adımınızda dallar çıtırdıyor.

Ağaçların sıklığı ilerledikçe azalıyor ve ormanın nispeten daha düz bir kesimine ulaşıyorsunuz. Burada zeminde bolca kuru yaprak birikmiş, rengi daha sarımsı. Koşarken ayak bileklerinize dolanır gibi oluyorlar ama durmaya niyetiniz yok. Sesi en son duyduğun yönü hedef alıyorsun ve koşunu hiç kesmeden ilerlerken, aniden küçük bir açıklığa çıkıyorsun.

Bir yandan Shiho "Duyuyor musun?" diye fısıldar gibi soruyor ama sanki nefes nefese kaldığı için sesi bastırılmış. Sen de cevap vermeden etrafa kulak kabartıyorsun. Derken, tam karşınızda birdenbire topraktan dışarı fırlamış gibi duran geniş, kalın bir ağacın yanından garip bir hareketlenme seziliyor. Bir çalı kümesinin ardından itiş kakış sesleri geliyor. Gözlerinizi kısarak yaklaşıyorsunuz. Sesi netleştikçe önce bir homurtu, sonra kesik kesik bir serzeniş duyuyorsunuz. Bu, Hame’nin sesi olmalı. Kalbin hızla çarpmaya başlıyor.

Dikkatlice çalıların kenarından bakar bakmaz, tam olarak tahmin etmediğin bir sahneyle karşılaşıyorsun: Hame yerde sırt üstü uzanmış, bir ayağıyla toprağı kazırcasına geriye çekilmeye çalışıyor. Ceketinin kol kısmı bir şeyin dişleri arasına sıkışmış durumda. Uzun, iri bir yaratık beklerken gözlerinin önüne gelen manzara epey gülünç. Sadece orta boy bir yaban domuzu, resmen ceket kolunu ısırmış asılı kalıyor.

Hame’nin yüzünde ciddi bir panik ifadesi var; saçları darmadağınık, gözlükleri alnına kaymış. Domuzsa sanki büyük bir zafer kazanmışçasına inatla ceket kumaşından dişlerini ayırmıyor. Hame çırpınmaya devam ettikçe, domuz da ceket kolunu daha fazla hırpalıyor. Görünürde tehlike potansiyeli var elbette, ama beklediğiniz koca yaratık yerine tam bir “baş belası” boyutundaki bir domuzun Hame’ye böylesine korku salması, garip bir tezat oluşturuyor.

"Ee… Bu kadarı da…"
"Ne bakıyorsunuz öyle! Geri çekemiyorum kolumu!"

Şimdiyse domuzun öfkesi daha çok inatçılığa benziyor. Belki de Hame koşarken onu korkutmuş veya istemeden bir yavrunun yanında geçmiş olabilir. Domuzun burnu, ceket kolunu tarumar edecekmiş gibi aşındırıyor, ara ara kısa süreli hırıltılar çıkarıyor. Hame elini zar zor ceketinden kurtarmaya çalışıyor ama domuz ısırdığını bırakmıyor.

"Şu… şu şeyi çekin üzerimden! Üstelik küçücük bir şey, nasıl bu kadar güçlü ısırıyor?!"

Şu an yaşanan manzara hem seni hem de Shiho’yu birkaç saniyeliğine afallatıyor. Akla ilk gelen, domuzun hedefinde Hame’nin kolu değil de ceketinin pençesi olduğu. Yine de çok yaklaşmak da riskli; domuz her an paniğe kapılıp ısırığı gerçek bir saldırıya dönüştürebilir. Fakat bu küçük yaratığın esas derdi, belli ki kaçmak veya kovulmak değil, öfke ve korku karışımı bir inat. Belki kendini tehdit altında hissetmiş, belki de rastgele Hame’ye patlamış durumda.

Shiho önce Hame’nin komik durumuna bir an kıkırdayacak gibi oluyor ama hemen ciddileşiyor. Sağ eliyle saçlarını geriye atıp sana bakıyor, bakışlarıyla adeta sana bu durumdan nasıl çıkacağınızı soruyor. Aynı anda, Hame hala çırpınarak bağırıyor. "Hey, duymuyor musunuz?! Yardım edin! Komik olduğunu biliyorum ama yırtılacak ceketim!"
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Shiho'nun lafımla birlikte bana katılmasıyla koşturmaya başlamıştık. Kafamdan bin bir türlü senaryo geçiyordu, Hame birisi tarafından zorla götürülüyor olabilirdi, başka bir tehlikenin içerisine de düşmüş olabilirdi. Takım arkadaşımı kesinlikle kurtarabilirim gibi bir düşünce yoktu, ancak onu tek bırakamazdım. Bir şey olacaksa bile, üçümüze birden olmalıydı. Ara sıra arkama bakıp bir yandan Shiho'yu kontrol etmeye çalışıyordum. Gözlerinden endişeli olduğunu anlayabiliyordum, ancak kararlı bir yapıya da sahipti. Bu beni biraz daha şevklendiriyordu, Hame ile ne kadar takım olabilecektik emin değildim ama Shiho ile bir takım olmayı başarabilmiş gibi duruyorduk. Aynı duyguları paylaşıyor, aynı hareketleri yapıyorduk en azından. Bunun ilerisinde neler yaşanacak, neler göreceğiz çok merak ediyordum.

Sesi en son duyduğumuz yere doğru geldiğimizde, Shiho duyup duymadığımı sorguluyordu. Ona bir cevap vermemiştim, zira ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Sessiz kalıp ne göreceğimizle karşılaşmak istiyordum, sonrasında konuşacak daha fazla şeyimiz olabilirdi. Hame'nin sesini duyduğum anda, kalbim deli gibi atmaya başladı. Bir tehlikenin içine düşecek olmak beni hem heyecanlandırıyor, hem de korkutuyordu. Ancak gördüğüm manzara, ne heyecan vericiydi ne de korkutucu. Orta boy bir yaban domuzu Hame'nin ceketinin kolunu yakalamış, bırakmıyordu. Hame'de böylesine bir korku yaratıyor olması garipti, zira benim tanıdığım o kız şuan yaban domuzunu tokatlıyor olmalıydı.

Durumun komikliğinden ve garipliğinden ötürü bir an için yardım etmekte tereddüt etmiştim. Domuzun öfkesi inatçılık gibi duruyordu, Hame onu istemeden korkutmuş olabilirdi. Hame zar zor yardım dileniyorken, domuzu panik ettirmeden bir şeyler yapmak zorundaydık. Hame konuşmaya devam ederken, gözlerimi Shiho'ya doğru çevirerek Eiengan'ı aktive etmeye başladım. Gözlerinin içine bakarak, "Domuza sakince yaklaşacağım. İkimiz birden yürümeyelim ama tetikte ol, bir saldırıya geçerse müdahale edersin." dedikten sonra gözlerimi çevirip yumuşak bir adım attım ileriye doğru. Hame'nin arka tarafına doğru geçerek domuz ile göz bağı kurmaya çalışacaktım. Göz bağını kurduğum anda, Eiengan'ın derin fısıltılarından yararlanarak seslenecektim domuza.

"Sakin ol domuzcuk. Sakin ol... Yavaş yavaş ceketi bırak, sakinleş... Şşşşş..." Bir domuzun zihninde yankılanmak nasıl bir his olacaktı bilmiyorum ama bir elimi ileriye doğru avcum açık şekilde uzatacak ve yavaş adımlara devam edecektim. Ceketi bıraktırıp, kafasını okşayarak onu sakinleştirmeyi planlıyordum.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Hame’nin yerdeki haline ve orta boy domuzun inatla tuttuğu ceket koluna baktıkça, yaşadığınız endişeyle komik bir ikileme düşüyorsunuz. Bir yandan arkadaşınızın ciddi şekilde zarar görmemesini istiyorsunuz, öte yandan sahnenin beklenmedik komikliği dikkatinizi dağıtıyor. Domuzun hırıltılı nefesi kulaklarınızı doldururken, Shiho kısa bir an için bileğindeki kunaiyi hafifçe yokluyor; belki saldırganlaşıp domuzu korkutmak yerine tedbir almak istediğinden. Ama sen, aklında çok farklı bir plan taşıyorsun.

Shiho’nun bakışlarını hissedip, Eiengan’ın gücünü tetikleyeceğini belirten o kararlı ifadeyle göz göze geldiğinde, planını fısıldayarak söylüyorsun.

Shiho başını hızla onaylarcasına sallıyor. Gözlerinde, senin ne yapacağını merak eden hafif bir şaşkınlık seziliyor. Ona fazla açıklama yapmadan, kısılan gözlerinde klanının kadim gücünü çağırmaya başlıyorsun. Eiengan devreye girdiğinde, göz bebeklerinden ışıltılı, sanki kırmızı ve siyahın iç içe geçtiği o tanıdık parıltı yayılıyor. Senin için bu, soyunun mirası; çok özel, karanlıkla iç içe bir yetenek.

Yavaşça, domuzun arkasına doğru geniş bir yarım daire çizerek yürüyorsun. Boğuk homurtular çıkarmaya devam eden hayvan, seni tehdit olarak gördüğünden olsa gerek, bir an Hame’nin kolunu daha da çekiştiriyor. Hame çığlığı bastırılmış bir sesle inliyor. "B-biraz çabuk olun! Kolumu hissetmemeye başladım!"

Tepkini belli etmeden, tek elini sakinleştirici bir jestle havada tutuyorsun. Yavaş ve dikkatli adımlarınla tam domuzla göz mesafesine girdiğinde, Eiengan’ın fısıltılarını zihin gücünle yönlendiriyorsun. Onu gerçekten duyabileceği bir şekilde, düşüncelerini ince bir iplikle domuzun korku ve öfke dolu zihnine uzatıyorsun. Tıpkı babanın sana öğrettiği gibi.

O an hava sanki durağanlaşıyor. Şu anda hayvanın zihninde neler olup bittiğini doğrudan göremesen de, Eiengan’ın derinlerine sinmiş o karanlık yatıştırıcı bir perde gibi akıyor. Domuz bir anlık sıçramayla başını geri çekiyor, gözlerinde kararsız bir ifade var. Hala inatçı gibi görünse de ısırığı, önceki gerginlikten farklı bir tonda gevşiyor. Hame’nin kolunu tam koparacakmış gibi tutan dişler, ceket kumaşından yavaşça sıyrılıyor.

"Başardın! Jin, bırakıyor…!" Hame, kolunu kurtardığı anda kollarını geriye sarsak ve yarı panik, yarı öfke dolu bir nefes veriyor. "Ahh… Biraz daha geç kalsaydın ceketim tarihe karışacaktı!"

Domuz ise sendeleyerek bir-iki adım geri çekiliyor, hırıltıları yavaş yavaş bitiyor. Sen, hala ona gözlerini dikmiş durumdasın, Eiengan sayesinde hayvanın korku duygusunu biraz olsun baskılamış gibi hissediyorsun. Derken bir içgüdüyle gözlerini ayırmadan geri geri yürüyüp, çalıların arasına doğru kayıyor. Birkaç nefes sonra bütünüyle gözden kayboluyor.

Hame, doğrulup ceket kolunu inceliyor. Orada diş izleri ve parçalanmış kumaş parçaları var, yine de fazla derin bir yaralanma yok gibi. Utanmış ve hafif kızgın bir yüz ifadesiyle sana dönüyor. "Hmm… Eh, teşekkür ederim. Ama söylemesi ayıp, bu kadar küçük olmasını beklemiyordum. Dalga geçmezseniz sevinirim…" Shiho, gülümsemeyi zar zor tutuyor gibi dursa da Hame’nin gururunu zedelememek için şimdilik susuyor. Sonra yüzüne ciddiyet geri dönüyor.

"Olay bittiğine göre… Hame, sen neredeydin? Markete gittin, sonra ne oldu?" Hame gözlüklerini düzeltip ceketinin tozunu silkeliyor. "Tam ormana geri dönüyordum, elimde pastırma da var. Ama sonra duyduğumuz o havlamalar, bak net anımsamıyorum, sanki ağaçların arasında bir köpek gördüm. Küçük, hızlı hareket eden, siyah-beyaz desenli… Kesin Kitamaru diye düşündüm! Peşinden giderken meğer bu domuzun yavruları varmış galiba, ben de yaklaştım mı ne yaptım, saldırıya geçti."

Tam bunları konuştuğunuz sırada Shiho’nun gözü, Hame’nin ceketine takılıyor. Ceketin ısırılan kısmında, domuzun dişleri yüzünden hayli yıpranmış kumaşlar ve hatta küçük bir parça hayvan kılı var. Fakat onlardan biri farklı: İncecik, siyah-beyaz bir tüy. Hame de bakınca fark ediyor. "Bu… köpek tüyü mü dersiniz?" Kesinlikle normal bir köpek tüyü olduğunu düşünüyorsunuz; rengi, İnuzuka klanının anlattığı Kitamaru’ya uyuyor. Yani o küçük hayvan, gerçekten Kitamaru’ya ait olmalı. Hame’nin anlattığına göre, çok hızlı hareket edip gözden kaybolmuş.

Shiho "Demek ki doğru yoldayız. Eğer Hame onu burada gördüyse… Şu yönde kaybolmuş olabilir mi?" diye soruyor. Shiho, Hame’nin eliyle işaret ettiği çalıların hemen ötesine, daha engebeli bir araziye uzanan açıklığa bakıyor. Orada, yerde taze ayak izlerine benzer bozukluklar seçiliyor. Bazıları domuz izine benziyor, ama arada daha ufak izler de var, muhtemelen bir köpeğe ait. Kafanı eğip inceleyince bir diğer ipucu daha görüyorsun: Küçük bir boyun bandının belki kumaş ipi veya bir kolyesinden kopmuş ufak bir ip parçası olabilir; ağaç kabuğuna takılı kalmış. Sarı renkli ip uçları gözüne çarpıyor, Inuzuka’yla ilişkili sarı çiçek deseninden kalma olma ihtimali oldukça yüksek.

Hepsi bir araya geldiğinde anlıyorsunuz ki Kitamaru gerçekten bu bölgeden geçmiş. Ve muhtemelen yakınlarda bir yerlerde dolanıyor, belki sizden kaçıyor, belki de başka bir maceraya atılmış durumda. Hame olayın küçük domuzdan ibaret olmasına içerlese de, en azından pastırmayı da kaybetmemiş, göreve devam edebilirsiniz.

Yaşanan kısa süreli şok ve komik gerilim sona ererken, elinizde nihayet sağlam bir iz var. Ağaçlarda sessizlik hakim olsa bile, içinizden bir his, maceranın yeni başladığını söylüyor. Eğer Kitamaru bu kadar hareketliyse, onu yakalamak düşündüğünüzden çok daha zor olabilir. Ama en azından şu an ekip yeniden bir arada; hem de elinizde pastırma ve taze ipuçlarıyla.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Yaşadığımız durum, komik bir durumdu. Ancak bir yandan da domuzun ciddi bir zarar verip veremeyeceğini sorguluyordum. Ailemin bana miras bıraktığı bu gücü bir domuzun üzerinde kullanmak ne kadar mantıklıydı emin değilim, ancak dediğim gibi, domuzların ne yapabildiğini tam olarak bilmiyordum, bu yüzden bir tehdit varsa onu ortadan kaldırmam gerekiyordu. Masum bir hayvana fiziksel bir zarar veremeyeceğimden, onun zihniyle oynamak en mantıklı olanıydı. Bu yüzden de bu karanlık mirasın getirdiği fısıltılar, onun için en zararsız olacak olandı. Domuzun etrafından yavaşça dolanarak planımı devreye sokmaya çalıştım. Domuzun zihninde neler döndüğünü bilmiyordum, hatta bu gücün onun üzerinde işe yarayıp yaramayacağını bile bilmiyordum. Ancak domuzun yavaş yavaş eylemini bitirmeye doğru harekete geçmesi beni sevindiriyordu. Bir şeylerin değiştiğini fark edebiliyordum.

Domuz birkaç adım geri çekilmişti, bense gücümü kullanmaya devam ediyordum. Bir anda geriye dönüp dönmeyeceğini bilmediğimden, gittiğinden emin olmam gerekiyordu. Çalıların içine doğru kaçan domuzu gördükten sonra, gözlerimi sakince kapatmış ve ailemin bana bıraktığı bu mirası derinlere gömmüştüm. Hame ceket kolunu inceledikten sonra dalga geçmememizi istiyordu. Sanırım, takımın lideri olarak bu durumda destek olmam gerekirdi. "Dalga geçilecek bir konu değil. En azından şimdilik." Diyerek hem onu rahatlatmaya çalışmış, hem de ileride gülebileceğimiz bir anı olabileceğini belirtmek istemiştim. Benden sonra söze giren Shiho, başından neler geçtiğini sorgulamıştı, ben de bunu çok merak ediyordum.

Ormana tam geri döneceği sırada, havlamalar duyduğunu, ağaçların arasında emin olmasa da köpek gördüğünü söylüyordu. Siyah beyaz desenli, küçük ve hızlı hareket eden bir canlı olduğunu söylüyordu. Peşinden gittiği sırada da domuzun yavrularına bulaşmış, bu yüzden büyük domuzcuk bir anda saldırıya geçmeye karar vermiş. Sakin bir şekilde anlattıklarına gülümsediğim sırada, Shiho'nun gözünün kaydığı gibi benim de gözlerim Hame'nin ceketine kaymıştı. Küçük bir parça hayvan kılı, belki de bizim için büyük bir ipucuydu. Shiho'nun işaret ettiği yere doğru baktıktan sonra, yukarıdan gözlemlediğim yer ile eşleştirmeye çalışıyordum. Belki de dediği gibi, Kitamaru o tarafa doğru gitmiş olabilirdi. Eğer kafamdaki yön ile eşleşiyorsa, hemen söze girecektim.

"Dediğiniz yere doğru bakalım, ancak sessiz olmakta fayda var. Hem gözlem için, hem de domuzlardan uzak durmak için. Yine bir yavruya denk gelirsek neler yaşanabilir bilmiyorum."
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Söylediklerinizi onaylayarak başını sallayan Shiho, yerdeki izleri bir kez daha dikkatlice süzüyor. Onunla göz göze geldiğinizde, bakışlarında hala az önceki gerginliğin kırıntıları var. Hame ise ceketinin yıpranmış kolunu nazikçe sıvazlıyor, bir yandan da ufak bir gurur yarasıyla orada dikiliyor. Pastırmaya sahip olmasının yanı sıra, bir domuz tarafından sürüklenme deneyiminin utancını yaşıyor gibi.

Hame "Peki. Önden mi gidiyoruz, yoksa birlikte mi? Kafamda hala şu minik canavarın dişlerini hissediyorum." diye soruyor. Shiho ise hafif bir tebessümle "Birlikte elbette. Ama Jin’in dediği gibi sessiz olmaya çalışalım. Zaten köpek tüyü ve ip bulduk, muhtemelen çok uzakta değildir." diye cevap veriyor.

Sen, izlerin gittiği yönü kafandaki haritayla karşılaştırırken, ormanın daha karanlık ve engebeli bölgesine geçiş yaptığınızı fark ediyorsun. Burası seyrek ağaçlık alanla sık ağaçların kesiştiği bir nokta; yani gökyüzünden baktığında belli belirsiz bir geçiş kuşağı olarak gözüne çarpmıştı. Dalların sıklaşmasıyla birlikte gölgeler de artıyor, toprağın kokusu ise yoğunlaşıyor. Birkaç adım ilerideki yaprakların hışırtısı, muhtemel bir hayvan hareketinin sürekli yakınınızda gezindiğini hissettiriyor.

Adımlarınızı iyice yavaşlatıyorsunuz. Önce Shiho önden ilerliyor, kollarını hafifçe bedenine yakın tutarak her an tetikte duruyor. Sen de ardından, bakışlarını sağa sola gezdirerek izlenmeye açık bir arazi olmadığından emin olmaya çalışıyorsun. Hame, birkaç adım gerinizde kalıp arada sırada geriye bakıyor, sanki bir domuz sürüsü aniden belirecekmiş gibi temkinli.

Biraz sonra, toprakta belirgin izler görülmeye başlıyor. Ufak pati izleri, yanındaki daha büyük çöküntülerle karışmış durumda. Biri kesinlikle Kitamaru’nun olmalı; diğeri ise az önce başınıza bela olan domuzla benzeşiyor. Belki de yavruları da bu taraftan geçmiş. Hava durgun; rüzgâr birazdan dinecekmiş gibi bir havada.

Shiho "Bakın şu dala… Çentik izleri olabilir mi bu? Belki de tırmalanmış. Bir köpeğin geçerken pençesi kaydıysa, kabuğu bu kadar yüzeysel çizer." diye fısıldıyor.

Hame ise ön tarafa yaklaşarak, ceketine yapışmış tüyü hala elinde tutarak "Aynı renk, bak. Siyah-beyaz. Tamamdır, eğer düz ilerlersek yakınlarında olmalıyız. Pastırmayı hazırlayayım mı dersiniz?" diyor.

Tüm konuşmalarınızı fısıltıyla yapmaya özen gösteriyorsunuz. Hame’nin cebinden küçük bir bez torbaya sarılı pastırma paketini çıkardığını görüyorsun. Koku hemen havaya karışmıyor ama yine de ihtiyatla saklıyor. En ufak bir hışırtı bile dikkat çekebilir.

Bu sırada, ilerideki sıklıkla ağaçların arasından hafif bir hareket görüyorsun. Yapraklar yüksek dallarda olmasına rağmen sanki alttan biri dokunmuş gibi sallanıyor. Göğüs kafesinde heyecanla birlikte bir merak uyanıyor. Acaba bu kez Kitamaru mu, yoksa başka bir davetsiz misafir mi?

Dikkatli adımlarla, hepiniz neredeyse nefeslerinizi tutarak yaklaşıyorsunuz. Aniden, gözüne bir çift parlak göz çarpıyor; yaprakların arasına gizlenmiş, düşük boylu bir siluet. Kaçmaya hazırlanır gibi kıpırdanıyor. Siyah beyaz desenli tüyleri, ormanın loş ışığıyla bile fark edilebilecek kadar net. Ayağınızın altında ufak bir dal çıt diye kırılınca, tıpkı bir ok gibi sıçrayarak yer değiştiriyor. Onun karanlıkta hızla hareket etmesini görüyorsun. Küçük, uzun kulaklı ve boynunda sarı çiçek desenli ipleri olan bir şey. Kitamaru!

Hame de hemen fark ediyor ve "Orada—! İşte o!" diye bağırıyor . Shiho aceleyle size yanaşıyor ve kısık bir sesle "Yavaş davranın, kaçırmayalım! Pastırmayı göster Hame!" diyor.

Tam Hame pastırmayı çıkarıp kokusunu yaymaya çalışacakken, beklenmedik bir şey oluyor. Yukarıdan, muhtemelen bir ağaç dalının üstünden bir ses duyuluyor; kısa, sert bir ıslık. İnsana mı, hayvana mı ait olduğunu tam anlayamıyorsun, ama bu ıslıkla birlikte Kitamaru, gözleri irice açılmış şekilde kıpırdanıyor ve geldiği yöne zıt bir yöne aniden sapıyor. Sanki onu çağıran başka biri varmış gibi, sesin yönüne bakmaya çalışıyor. Birkaç saniyelik şaşkınlığınızın ardından, ağaçların üstünde bir gölge görür gibi oluyorsunuz, ancak çok hızlı hareket ediyor ve görüş alanınızdan çıkıyor. Bu, rastgele bir kuşun kanat sesi de olabilir, belli belirsiz birinin varlığı da… Emin olamıyorsunuz.

"O sesi duydunuz mu? Bir ıslık mıydı bu? Yoksa… Biri mi var?" Hame pastırmayı henüz tam çıkaramamış, şaşkınlıkla etrafa bakıyor. "Evet, evet. Sanki Kitamaru’ya işaret veriyor gibiydi. Peki kim?"

Gözlerinizi kısıp bulunduğunuz bölgenin ağaç tepelerini tarıyorsunuz, ama kimseyi seçemiyorsunuz. Kitamaru’nun az önce sıçradığı yöne baktığınızda ise büyümüş gözleriyle size bakmaktan vazgeçip, adeta hedef şaşırtır gibi hafifçe geriye doğru dönmüş halde beklediğini görüyorsunuz. Arada bir kulakları dikiliyor. Hemen ardından, tam köşeli bir taşın arkasına süzülüyor, bir an görünüp kayboluyor. Köpek sanki iki tarafa da kararsız, ne size tam yaklaşıyor ne de tamamen uzaklaşıyor. İçgüdüsel olarak arada kalmış gibi.

Arada duyduğunuz ıslık tekrar gelmiyor. Bu, herhangi bir hayvanın sesi de olabilir ama içindeki şüphe büyüyor: Belki de başka bir Shinobi’nin varlığı? Henüz öğrenmeyeceğiniz, ya da bilmediğiniz bir tesadüf mü?

Shiho kafasını hafifçe sana doğru eğerek, belli belirsiz bir gülümseme ve heyecanla konuşuyor. "Gördün mü? Şu an tam önümüzde, çalıların arkasında. Kaçabilir, ama sanırım merak da ediyor. Kokuya gelirse… Yakalayabiliriz!" Hame nefesini düzenlemeye çalışıyor. "Bir de kimdi acaba? Belki ormanda rastgele gezen biri? Off, aklım allak bullak."

Sessizce birbirinize bakıyor, ondan sonra da plan yapmak için harekete geçmek üzere pozisyon alıyorsunuz. Her şey senin onları konumlandırmana ve görevlendirmene bağlı. Göster kendini, takım lideri!
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Sun Nov 24, 2024 1:41 am
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Shiho'nun gözlerinde, hala az önceki olayın gerginliğini görmek mümkündü. Hame ise yıpranmış ceketiyle uğraşırken, bir yandan gururlanıyordu bu durumla. Sanırım bir dövüşe girmiş olmak ve bir şekilde domuz bile olsa ondan yara almış olmak onu gururlandırıyordu. Bu saçma tepkisini anlamıyordum ve direkt kendisine sormak dahi istemiyordum. Belli ki başarı ile ilgili büyük bir takıntısı vardı ve domuzu ben etkisizleştirmiş olsam bile, yara aldığı için tüm gururu kendisi üstlenecekti. Benim için hava hoştu, nasıl olsa bu gurur, altı doldurulamayacak kadar boş bir gururdu. Yine de onun bu durumunu takip etmek istiyordum. Neden böyle davrandığını, bu takıntısının sebebini ve aldığı yara ile gururlanmasının neyden kaynaklandığını iyice görmek istiyordum. Takımımın bir parçası olan Hame'nin zaaflarını bilmek zorundaydım. Bilgi güçtür.

Hame'nin söze girmesi ve ardından Shiho'nun cevaplaması ile birlikte sessizce onlarla birlikte yürümeye başlamıştım. Aynı zamanda kafamda işaretlediğim bölge ile ilerlediğimiz yeri karşılaştırmaya çalışıyordum. İlerledikçe gölgeler artıyor, toprağın kokusu yoğunlaşıyordu. Birkaç adım ilerimizde gelen yaprak hışırtısı ile birlikte, zaten sessiz ve yavaş olan adımlarımızı iyice yavaş bir hale getirmiştik. Hame, hala domuzun etkisinde kalmış olacaktı ki geriye doğru bakıp duruyordu, bir domuzun çıkıp çıkmayacağına dair fikri olmadığından temkinli davranıyor gibiydi. Ufak pati izlerini gördüğümde, bunun Kitamaru'ya ait olduğunu anlamıştım, ancak dikkatimi çeken ise daha büyük çöküntülerin olmasıydı. Bir domuza ait olmalıydı, Kitamaru kendi başını belaya sokmuştu muhtemelen, aynı Hame gibi.

Shiho dalda çentik veya tırmalanma izi bulmuştu. Hame ise tüyü karşılaştırarak aynı renk olduğuna karar vermişti ve pastırmayı hazırlayıp hazırlamayacağını sormuştu. "Hazırlasan iyi olur." diyerek oldukça basit bir cevap vermiştim. Ancak ilerideki sıklıkta, ağaçların arasında gördüğüm hafif bir hareket dikkatimi çekiyordu. Onun Kitamaru mu yoksa davetsiz bir misafir mi olduğunu anlayamamıştım. Bu konu aklımın bir köşesinde dururken, çalıların arasından kaçmaya hazırlanan bir çift gözü görmek, dikkatimi dağıtıyordu. Bir anda yer değiştirmeye kalkan Kitamaru, hızlıca fırlamıştı yerinden. Hame'nin bağırışı ve Shiho'nun kısık bir sesle yavaş davranmamızı söylemesiyle birlikte ortalık biraz karışıyordu.

Ağaç dalının üstünden gelen kısa, sert bir ıslıkla birlikte dikkatim iyice dağılmaya başlıyordu. Aynı anda birkaç farklı yere odaklanmak zorunda kalıyordum. Hem ne olduğunu anlayamadığım o silüet, hem Kitamaru, hem de kısa sert ıslığın sahibi. Kitamaru bu ıslık ile birlikte aniden farklı bir yöne doğru sapmıştı. Onu çağıran birisi varmış gibi ıslığın sahibini, sesin yönünü tespit etmeye çalışıyor gibi duruyordu. Ne olduğunu anlayamadığım bir şey, her şekilde takımım için bir tehlike arz ediyordu. Çevremiz sarılmış bile olabilirdi, ancak bunun bir oyun olup olmadığını da düşünmeden duramıyordum. Hem bir silüet görmüş olmak, hem de ağaçların üstünden ıslık sesini duymak, sanki birden fazla kişi buradaymış ve Kitamaru ile uğraşmamız için özellikle uğraşıyorlarmış gibi duruyordu.

Shiho ve Hame'de bu konuya dikkat çektikten sonra, ağaçların tepesine bakmaya başlamıştık ancak hiçbir şey göremiyorduk. Üstelik Kitamaru'nun da kafası karışmış gibi duruyordu. Shiho kafasını bana eğmiş ve tam önümüzde olduğunu söylüyordu. Kaçabileceğini söylüyordu, ancak merak da ettiğini düşünüyordu. "Shiho, aramızda en sakin kişi sensin." diye fısıldadım. "Pastırmayı al ve Kitamaru'nun dikkatini çek, sakinliğin sayesinde onu yakalayabileceğine inanıyorum. Hame, sen ve ben iki tarafa ayrılacağız. Senin iki görevin olacak, birincisi Kitamaru'nun aniden Shiho'nun zıt yönüne kaçmasına karşılık, tam zıt yönde durman gerekiyor. Aynı zamanda beni de kollamış olacaksın, çünkü ağaçların üstüne çıkacağım ve ıslığın sahibini aramaya çalışacağım." Derin bir nefes aldıktan sonra ikisinin de gözlerinin içine baktım. "Ormanda bir silüet daha gördüm. Hame, dikkatli ol ve gözlerini dört aç. Her şeye hazırlıklı olmak zorundayız. O silüetin kim olduğunu veya ne olduğunu bilmiyorum ancak bu alan içerisinde, dairesel olarak birbirimizden pek uzakta olmamalıyız. Bu yüzden ağaçları gezerken, bir daire çizecek ve çok uzaklaşmayacağım. Hame sende o silüete karşı dikkatli ol. Eğer birini görürseniz veya tehlike sezerseniz, tüm gücünüzle 'Toplan' diye bağırın. Ben de aynısını yapacağım."

Islığın geldiği yöne doğru gitmek için, en yakındaki ağaca hızla tırmanacak ve ardından dairesel bir şekilde, bir yandan Shiho ve Hame'yi gözetleyerek ağaçları gezmeye başlayacağım. Islık sahibinin kim olduğunu öğrenmem gerekiyor.
► Show Spoiler
Locked