Re: [Hayabusa Fumiko] Kayıp Mücevher [C-rank]
Posted: Sat Dec 28, 2024 8:17 pm
Görevliye yaklaşarak kendini tanıtıyor ve neden burada olduğunu açıklıyorsun. Daha Jounin olmanı duymasıyla duruşu bir değişiyor adamın, daha dikleşiyor, gözleri biraz daha açılıyor ve daha dikkatli bir şekilde dinlemeye başlıyor. Sözlerini bitirdiğinde kıza ve net bir "Ah." dökülüyor adamın ağzından. Tekrar konuşmaya başlamadan önce çok kısa bir düşünüyor adam, ardından koridordan geçmekte olan bir başka görevliye, "Kishida Bey burada mı?" diye soruyor. Kısa bir "Evet." diyerek başını sallayan diğer adam, yürümeye devam edip gidiyor.
Görevli tekrar sana dönüyor. "Hayabusa Hanım, şeref verdiniz, ben Masaki. İsterseniz direkt olarak müze müdürümüz Kishida Bey'in makam odasına geçelim." diyerek bir elini koridora doğru açıyor sana yol vermek için. Masaki ile yanyana uzun koridorda ilerlemeye başlıyorsunuz. Bir noktadan sonra sağa sapıyor, bu koridoru da geçtikten sonra kısa bir merdiveni kullanıyorsunuz. Daha loş, daha sessiz bir kata çıkarıyor bu merdivenler sizi.
Bu katta ilerledikçe ışıklandırmanın burada neden daha karanlık kullanıldığını anlayabiliyorsun. Her birinin tepesinde kendi özel ışıklandırması bulunan takılar ve değerli taşlar sergileniyor bu katta. Bu eserlerin bulunduğu cam odaların her birinin önünde ekstra güvenlik önlemi olarak kırmızı kemerler ve belli bir mesafeden fazla yaklaşılmamasına dair uyarılar bulunmakta. Ayrıca, bu katın her koridorunun başında alt kattan farklı olarak, Masaki'nin üniformasına benzer kıyafetler giymiş coplu kişiler de beklemekte. Siz önlerinden geçip giderken sizinle kesinlikle göz teması kurmuyor ve ifadelerini bozmadan beklemeye devam ediyor bu güvenlik görevlileri. Pek önemsemeyip Masaki'nin yanında ilerlemeye devam ediyorsun. Yer yer durup taşları izlememek için irade sergilemen gereken bu kısa yolculuk, büyük bir kapıdan geçerek daha geniş bir salona ulaşmanızla son buluyor.
Müzenin kalanına göre nüfusu daha kalabalık olan bu salonda, ellerinde evraklarla koşuşturan insanların yarattığı ufak çaplı bir kaos mevcut. Uzaklardan, umutsuzca açılmayı bekleyen birkaç telefonun birbirine karışan seslerini duyabiliyorsun. Büyük oval şekildeki salonu çevreleyen duvarlarda çeşitli ahşap kapılar ve tabelalar mevcut. İdare bölümüne geldiğinizi çoktan anlamış bir vaziyette, en karşıda duran ahşap kapıya ilerliyorsunuz. Masaki bu kapıyı tıklatıyor, seni önden buyur ediyor, beraber odaya giriyorsunuz.
Salondaki karmaşanın tam aksine sakin, düzenli ve zevkle döşenmiş bir oda karşılıyor seni. Tam karşında, masasının arksında sana sırtı dönük bir şekilde oturan bir adam mevcut. Yarı kapalı ve koyu renkli perdelerin arkasından dışarıyı izliyor gibi duruyor. Suratının yan tarafından ufak bir kesit görüyorsun. Neye benzediğini kestirmeye çalışırken Masaki lafa giriyor, "Kishida Bey, kristal mevzusu için gelen bir hanımefendi var." diyor.
"Kazekage görevlendirmiş. Neden geldiğini duyunca direkt size ge-..." diye devam ederken müdür, dramatik bir şekilde sandalyesini size çevirip, "Sonunda!" diye Masaki'nin lafını kesiyor.
"Kaç gündür bekliyorum haberiniz var mı sizin? Kaç kere dilekçe yolladım bu mevzuya biraz daha aciliyet verilsin diye. Buraya bir sürü insan gidip geliyor, tek konuşmak istedikleri kristalin nasıl çalındığı, ama hiçbiri olayı çözecek insanlar değil! Hep merak, hep dedikodu!" diye söylenmeye devam ederken, sonlara doğru nefesi kesilmeye başlıyor. Alnında birden beliren terleri görebiliyorsun, zaten o da ceketinin iç cebinden bir mendil çıkarıp o da bu terleri silmeye koyuluyor. "Ama böyle de olmaz ki! iki hafta oldu, iki! Çoktan sınır dışına çıkarmışlardır, parasını yiyorlardır. Olan bize olacak çaldırdık diye!" diye ayağa kalkıyor. Elleri kolları saçma sapan öyle bir oynuyor ki, adamın nasıl bir panik ile harmanlanmış kızgınlık yaşadığını kanlı canlı görebiliyorsun. "Lütfen, hanımefendi. Rica ediyorum biraz elimizi çabuk tutup çözelim şu işi. Kalksın bu ithamlar üzerimizden. Bakın, ben bu makama bileğimin hakkıyla geldim." Bir parmağını kaldırıp sana yöneltiyor, sanki bir şeye inandırmaya çalışıyor gibi gözlerini açıp kafasını yukarı aşağı sallıyor. "Ben öyle dayısının amcasının sayesinde kunduracılıktan sanat müzesi müdürlüğüne gelen tiplerden değilim! Değilim!" Sesi detone olup tizleşiyor.
Bir noktadan sonra anlıyorsun ki müdahele edip araya girmezsen adam akşama kadar böyle söylenebilir. Masaki ile bir anlığına birbirinize bakıyorsunuz, suratında mahçup bir ifade var. "Ben çekileyim en iyisi." diyip odadan kaçızlıyor. Hala söylenmekte olan hafif tombiş, sinir küpü, panik atak müze müdürüyle başbaşa kalıyorsunuz.
Görevli tekrar sana dönüyor. "Hayabusa Hanım, şeref verdiniz, ben Masaki. İsterseniz direkt olarak müze müdürümüz Kishida Bey'in makam odasına geçelim." diyerek bir elini koridora doğru açıyor sana yol vermek için. Masaki ile yanyana uzun koridorda ilerlemeye başlıyorsunuz. Bir noktadan sonra sağa sapıyor, bu koridoru da geçtikten sonra kısa bir merdiveni kullanıyorsunuz. Daha loş, daha sessiz bir kata çıkarıyor bu merdivenler sizi.
Bu katta ilerledikçe ışıklandırmanın burada neden daha karanlık kullanıldığını anlayabiliyorsun. Her birinin tepesinde kendi özel ışıklandırması bulunan takılar ve değerli taşlar sergileniyor bu katta. Bu eserlerin bulunduğu cam odaların her birinin önünde ekstra güvenlik önlemi olarak kırmızı kemerler ve belli bir mesafeden fazla yaklaşılmamasına dair uyarılar bulunmakta. Ayrıca, bu katın her koridorunun başında alt kattan farklı olarak, Masaki'nin üniformasına benzer kıyafetler giymiş coplu kişiler de beklemekte. Siz önlerinden geçip giderken sizinle kesinlikle göz teması kurmuyor ve ifadelerini bozmadan beklemeye devam ediyor bu güvenlik görevlileri. Pek önemsemeyip Masaki'nin yanında ilerlemeye devam ediyorsun. Yer yer durup taşları izlememek için irade sergilemen gereken bu kısa yolculuk, büyük bir kapıdan geçerek daha geniş bir salona ulaşmanızla son buluyor.
Müzenin kalanına göre nüfusu daha kalabalık olan bu salonda, ellerinde evraklarla koşuşturan insanların yarattığı ufak çaplı bir kaos mevcut. Uzaklardan, umutsuzca açılmayı bekleyen birkaç telefonun birbirine karışan seslerini duyabiliyorsun. Büyük oval şekildeki salonu çevreleyen duvarlarda çeşitli ahşap kapılar ve tabelalar mevcut. İdare bölümüne geldiğinizi çoktan anlamış bir vaziyette, en karşıda duran ahşap kapıya ilerliyorsunuz. Masaki bu kapıyı tıklatıyor, seni önden buyur ediyor, beraber odaya giriyorsunuz.
Salondaki karmaşanın tam aksine sakin, düzenli ve zevkle döşenmiş bir oda karşılıyor seni. Tam karşında, masasının arksında sana sırtı dönük bir şekilde oturan bir adam mevcut. Yarı kapalı ve koyu renkli perdelerin arkasından dışarıyı izliyor gibi duruyor. Suratının yan tarafından ufak bir kesit görüyorsun. Neye benzediğini kestirmeye çalışırken Masaki lafa giriyor, "Kishida Bey, kristal mevzusu için gelen bir hanımefendi var." diyor.
"Kazekage görevlendirmiş. Neden geldiğini duyunca direkt size ge-..." diye devam ederken müdür, dramatik bir şekilde sandalyesini size çevirip, "Sonunda!" diye Masaki'nin lafını kesiyor.
"Kaç gündür bekliyorum haberiniz var mı sizin? Kaç kere dilekçe yolladım bu mevzuya biraz daha aciliyet verilsin diye. Buraya bir sürü insan gidip geliyor, tek konuşmak istedikleri kristalin nasıl çalındığı, ama hiçbiri olayı çözecek insanlar değil! Hep merak, hep dedikodu!" diye söylenmeye devam ederken, sonlara doğru nefesi kesilmeye başlıyor. Alnında birden beliren terleri görebiliyorsun, zaten o da ceketinin iç cebinden bir mendil çıkarıp o da bu terleri silmeye koyuluyor. "Ama böyle de olmaz ki! iki hafta oldu, iki! Çoktan sınır dışına çıkarmışlardır, parasını yiyorlardır. Olan bize olacak çaldırdık diye!" diye ayağa kalkıyor. Elleri kolları saçma sapan öyle bir oynuyor ki, adamın nasıl bir panik ile harmanlanmış kızgınlık yaşadığını kanlı canlı görebiliyorsun. "Lütfen, hanımefendi. Rica ediyorum biraz elimizi çabuk tutup çözelim şu işi. Kalksın bu ithamlar üzerimizden. Bakın, ben bu makama bileğimin hakkıyla geldim." Bir parmağını kaldırıp sana yöneltiyor, sanki bir şeye inandırmaya çalışıyor gibi gözlerini açıp kafasını yukarı aşağı sallıyor. "Ben öyle dayısının amcasının sayesinde kunduracılıktan sanat müzesi müdürlüğüne gelen tiplerden değilim! Değilim!" Sesi detone olup tizleşiyor.
Bir noktadan sonra anlıyorsun ki müdahele edip araya girmezsen adam akşama kadar böyle söylenebilir. Masaki ile bir anlığına birbirinize bakıyorsunuz, suratında mahçup bir ifade var. "Ben çekileyim en iyisi." diyip odadan kaçızlıyor. Hala söylenmekte olan hafif tombiş, sinir küpü, panik atak müze müdürüyle başbaşa kalıyorsunuz.