Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
[Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Post by GM - Shinsei »

Amegakure’nin kage binasında yağmur sesi dışarıdan belli belirsiz duyuluyor. Gri camların ardında sis, aşağıda hareket eden shinobiler. Fuyuko masanın arkasında ayakta duruyor, sen, Masato ve Bokukichi karşısındasınız. Kage’nin elinde birkaç belge var, yüzündeki ifade ciddi. "Dün yakalanan Sennashi üyesiyle yapılan sorgudan öğrendiklerimizi paylaşacağım." diyor, sesi tok ve net. "Öncelikle örgütün yapısı sandığımızdan daha karmaşık. Bağımsız hücreler halinde çalışıyorlar ama hepsi aynı merkezden emir alıyor. Bu emirler, radyo sinyalleri üzerinden iletiliyor. Bizim yakaladığımız kişi, Merkez Çember adını verdikleri yapının sadece alt kademesiyle temasta olduğunu söyledi."

Bir parşömeni açıyor, üzerinde daireler ve hatlar çizili. "Bu halkalar Ame’den Konoha’ya, hatta bazı tarafsız ticaret köylerine kadar uzanıyor. Hepsi farklı iş kollarında. Kimisi silah, kimisi bilgi, kimisi insan akışı sağlıyor. Şifreleme yöntemleri ise bir klan temelli... çok eski bir mühür sistemi kullanıyorlar. Bunu çözebilmek için orijinal mühür diline hakim birini bulmamız gerekiyor."

Derin bir nefes alıyor, başını kaldırıyor. "Bu da bizi Konoha’ya götürüyor. Orada bu eski mühür dillerini arşivleyen özel bir kütüphane var. Ayrıca Konoha Mühür Departmanı, Ame’de bulunmayan birkaç uzmanla dolu. Bu görevi birlikte yürütmemiz gerekecek. Ama dikkatli olmalıyız, Sennashi’nin kökleri düşündüğümüzden çok daha derin." Sözünü bitirir bitirmez odanın ortasında bir ışık halesi beliriyor. Mavi parıltılar, ardından iki siluet, Kaizen ve Kaede. Işık sönünce ikisi de odada beliriyor.

Kaizen kollarını iki yana açarak Fuyuko’ya yaklaşıyor. "Selamlar, parşömenini okudum. İlginçmiş doğrusu." Gözleri hemen Bokukichi’ye kayıyor. "Parşömeni okuyunca sizi Bokukichi kurtarmış olamaz dedim ama gerçekten kurtarmışsın. Var mıydı lan sende böyle numaralar?" Bokukichi kollarını iki yana açıyor, sırıtarak "Oğlum bende olmayan tek numara annenin ev telefonu numarası." diyor. Sonra birden bulunduğu ortamı fark ediyor ve yüzü asılıyor. "Çok özür dilerim, sayın Utekikage." Fuyuko iç çekiyor. "Affedildin Bokukichi."

Kage konuyu toparlıyor. "Yeni göreviniz basit ama tehlikeli. Konoha’ya döneceksiniz. Orada mühür arşivinden bu işaretlerin kökenini araştıracağız. Ayrıca Sennashi’nin kullandığı radyo sinyalinin kaynağını da tespit etmeye çalışacağız." Bokukichi hemen elini çenesine koyuyor. "Ay sonunda Konoha’yı da göreceğim demek. Sürekli yağmur çamur, bıktık ayol." Masato gözlerini deviriyor. "Ekibini çağırmayacak mısın?" Bokukichi ise "Yok, manikür randevusu var onların." diyor gayet ciddi bir ifadeyle.

Bu sırada Kaede sessizce yanınıza geliyor. Masato ona dönüp soruyor. "Nasıl geçti göreviniz?" Kaede kısa, soğukkanlı bir tonla cevap veriyor. "Yolda anlatırım. Yapmak istediğim şeyi yaptım." Fuyuko son kez hepinize dönüyor. "Konohalı dostlarım, Kaizen, Bokukichi... hepinize teşekkür ederim. Bu kaosun ortasında bile disiplininizi korudunuz. Ame halkı sizinle gurur duyuyor." Yanınıza gelip tek tek elinizi sıkıyor. "Tanıştığıma memnun oldum, Yureikumo Aoi. Senin gibi bir shinobiye Ame’nin kapıları her zaman açık."

Tam kapıya yönelirken koridorun sonundan adımlar duyuluyor. Yaralı bedenine rağmen Yuri beliriyor. "Ben de gitmek istiyorum." Fuyuko hemen başını kaldırıyor. "Hayır, Yuri. Şu haline bak, daha iyileşmen gerekiyor." Yuri’nin gözleri parlıyor, sesi ateşli. "Bu yaptıklarını onlara ödeteceğim! Sennashi’nin ne yaptığını gördüm. Artık dışarıda kalamam. Ya beni gönderirsiniz, ya da kendim giderim." Kage derin bir sessizlikle bakıyor ona. Sonunda istemese de başını sallıyor. "Peki. Ama benim emrimle gidiyorsun, kendi intikamın için değil." Yuri bir anlığına kendine geliyor ve saygıyla eğiliyor. "Anlaşıldı, efendim."

Kaizen hafif bir tebessümle kapıya yöneliyor. "Bir saate köyün girişinde olun, hadi kaçtım ben." Bokukichi esniyor. "Ben de bizimkilere haber verip geliyorum o zaman, hadi bay." İkisi de farklı yönlere ayrılıyor. Dışarı çıktığınızda yağmur ince ince yağıyor. Yuri eşyalarını toplayacağını söyleyip uzaklaşıyor. Sen, Masato ve Kaede baş başa kalıyorsunuz.

Bir saatiniz var.

Masato sokaktaki ışıklara bakıyor. "Ne yapsak, kahve mi içsek? Ya da köyü mü gezelim?" Kaede etrafı süzerek konuşuyor. "Kütüphaneye gitmeyi tercih ederim, Ame’nin yazı sistemleri ilgimi çekti." Sokakta birkaç seçenek var. Sokak pazarı son yaşananlara rağmen hala açık, silahlar, tılsımlar, egzotik yiyecekler var. Biraz ileride bir gözlem kulesi bulunuyor, Ame’nin yağmurlu manzarasını izleyebileceğin sessiz bir nokta. Kütüphane, Kaede’nin önerdiği gibi, eski kayıtların bulunabileceği, ilginç yazı sistemlerinin olduğu bir yer. Nedense seni çeken bir şey de var. Hemen yanında bir çay evi, sakin, geleneksel bir atmosferle günün stresini atabileceğiniz bir durak. Seçim senin, nereye gideceksin Aoi?
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz! Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler!
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Nasıl geçtiğini anlamadığı ama eğlenceli bir gecenin ardından sabah ilk iş Kage binasında vaziyet almışlardı. Bunun öncesinde Aoi her zaman yaptığı gibi günlük falına bakmıştı.
► Show Spoiler
Asılmış Adam kartı çıkmıştı. Uzun zamandır bu kartı gördüğünü hatırlamıyordu. Bu bir uyarı mı yoksa bir müjde miydi? Hareketsiz kalmaya zorlanacağını, hayatına ara vermesi ve alınacak kararları bekletmesi gerektiğini söylüyordu ona ruhlar. Tutunmayı seçtiği şeyleri feda etmesi gerekecekti. Daha büyük bir iyilik için kaybetmeyi göze alması, elveda demesi gerekliydi. Bu durum Aoi'nin içine bir kurt düşmesine sebep oldu. Falından hoşlanmamıştı.

Kage'nin karşısında bugün olacaklara dair kaygılı ve endişeliydi. Kage onlara sorguladıkları Sennashi üyesine dair raporu anlatıyordu. Mesajlaşma ağlarını çözseler de iş bundan çok daha karmaşıktı. Merkezdekilerin kim olduklarını bir türlü bulamıyorlardı. Aralarındaki iletişim ağı çok genişken kullandıkları şifreleme yöntemi ise çok eski bir mühre dayanıyordu. Bu sebeple bu mühür diline hakim birilerinin bulunması şarttı. Bunun için ise Konoha'ya geri döneceklerdi çünkü onların kütüphanesinde bu dili arşivleniyordu. Bu, Aoi'nin içindeki endişenin daha da büyümesine sebep oldu. Konoha'da Uchihaların bu işin içinde olduklarını biliyordu. Takeshi'ler iyiler miydi acaba?

Odanın etrafındaki mavi ışıltılarla birlikte Kaizen ve Kaede geri dönmüşlerdi. Kaede'nin işini bu kadar çabuk halletmesine şaşırmıştı. Bokukichi ve Kaizen aralarında kendilerine has bir mizah ile şakalaşırken Fuyuko görevlerin detaylarını anlatıyordu. Hep birlikte Konoha'ya giderek mührü araştıracak ve Sennashi radyo sinyallerini deşifre etmeye çalışacaklardı. Bokukichi yeniden Konoha'ya döneceği için heyecanlıydı. Aoi kibarca gülümsedi. Ekip üyeleri gelmeyecek olsalar bile yanlarında Bokukichi'nin olacak olması ona manevi bir güç veriyordu. Kaede yaklaşınca Masato merakla görevin nasıl geçtiğini sormuştu ancak Kaede her zamanki soğuk tonuyla yolda anlatacağını söylemişti. En azından amaçladığına ulaşmıştı. Ardından Fuyuko herkesle tek tek el sıkışarak teşekkür etmiş ve Amegakure'nin kapılarının onlara her daim açık olacağını söylemişti. Aoi kibarca başını eğerek onu selamladı ve teşekkür etti.

Tam dağılacakları esnada kapıda Yuri gözükmüştü. Yaralı olmasına rağmen kendisine yapılanlardan dolayı öfkeliydi. Muhtemelen aptal yerine konulduğunu hissetmişti tıpkı onlar gibi. İntikamını almak istiyordu. Kage ilk başta karşı çıksa da Yuri'nin ne kadar ısrarcı olduğunu görünce onun da göreve dahil olmasına izin verdi. Böylece ekipleri Kaizen, Bokukichi, Yuri, Masato ve Kaede ile birlikte altı kişi olmuştu. Bir saate köy kapısının önünde buluşmak üzere dağıldılar. Masato ve Kaede ile birlikte baş başa kalmıştı. Sağ olsun Masato onu hiçbir zaman yalnız bırakmıyordu.

Bir saat kadar vakitleri kalmıştı Amegakure'de. Köyü gezmek için daha fazla vakti olmadığına biraz üzülüyordu ancak dün yaşananlardan sonra köyde gezmeye de korkuyordu. Her an her yerde bir Sennashi gözü onları izliyor olabilirdi. Kaede kütüphaneye gitmek istediğini söylemişti. Aoi ise sessiz sakin bir yerde oturmak ve belki sıcak bir şeyler içmek istiyordu. Tekrar o müzisyen adam ya da sahtekar tüccarlardan birisi ile karşılaşacağından endişeliydi. Hiç utanıp sıkılmadan yüzlerini ve isimlerini de gösteriyorlardı artık. Ame'de ne kadar rahat hareket ettikleri ile övünüyorlardı. Etrafına bakındığında hemen karşıda bir çay evi olduğunu fark etti. Mükemmeldi. Sıcacık ve rahatlatıcı bir çay içip yola çıkmak onu dinlendirirdi. Öte yandan Ame kütüphanesine uğramak daha fazla bilgi almasını da sağlardı. Kararsız bir şekilde başını kaşıdıktan sonra parmağı ile çay evini işaret etti. "Sıcak bir çay içmek istiyorum ben."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Kaede yüzünü buruşturuyor, belli belirsiz bir homurtu çıkarıyor. "Tabii." diyor kısa bir sesle. "Siz çay için. Ben kütüphaneye gidiyorum. Bari biri bu köyde bilgi toplasın." Omzundaki pelerini düzeltiyor, hızla dönüp uzaklaşıyor. Masato arkasından bakıyor, omuz silkip gülümsüyor. "Ah şu Kaede." diyor alayla. "Bazen ciddiyetiyle taş kesilmiş gibi. Kütüphaneye girince oradaki kitaplar bile düğme ilikler kesin." Sen onunla birlikte çay evine yöneliyorsun. Küçük, loş bir bina. Kapının önünde kocaman kağıt fenerler asılı. İçeri girdiğinizde havayı dolgun bir yasemin kokusu dolduruyor. Buhar yükseliyor, sessiz fısıltılarla dolu bir atmosfer. Sıcak bir huzur.

Köşedeki boş bir masaya oturuyorsunuz. Masato ceketini çıkarıyor, kollarını sıvıyor. "Nihayet biraz rahatladım." diyor. "Amegakure hep üzerime çöküyormuş gibi hissediyorum. Konoha’da sabah güneşiyle uyanmak bile insana başka bir şey veriyor. Burada hep gökyüzü ağlıyor." Sana dönüp gülümsüyor. "Bilirsin, ben de pek parlak bir aileden gelmedim. Hyuuga soyadım var ama bizim taraf şanlı değil. Benim gibi birinin Chuunin olabilmesi bile mucize sayılır. Babam sıradan bir shinobiydi. Hep gözlerin güçlü, ama yüreğin daha güçlü olsun derdi bana. Şimdi dönüp bakınca... haklıymış adam."

Sözleri yumuşak, biraz da nostaljik. Elindeki fincanı kaldırıp çayı üflüyor. "Seninle tanıştığım gün bile anlamıştım. Farklısın sen, Aoi. Bir şey var sende, insanı hem korkutuyor hem rahatlatıyor. Şey gibi... fırtınadan sonra gelen rüzgar." Utangaç bir gülümseme bırakıyor ardından, sonra başını yana çeviriyor. "Gerçi Bokukichi’ye sorsan fırtına gibi kadın derdi herhalde." Sen çayından bir yudum alıyorsun. Buhar yüzüne çarpıyor, kısa bir sessizlik doğuyor. Fakat o anda... hissediyorsun. Bir bakış.

Gözlerini yavaşça kaldırıyorsun. Çay evinin girişine yakın, gölgede oturan bir adam var. Siyah, kalın bir pelerin içinde. Başını kapüşonla gizlemiş, ama yüzünü örten maske hemen dikkatini çekiyor. Metalden yapılmış, göz hizasında keskin bir kontur, burun kısmında ejderha pullarını andıran kabartılar. Alt kısmında birbirine kenetli, kavisli diş izleri gibi desenler var. Bir ejderha yüzü. Ama Sennashi’nin maskeleri gibi sade değil, bu daha törensel.

Adam hiçbir şey söylemeden çayını içiyor. Ama gözlerinin, ya da maskesinin arkasında ne varsa, sürekli size döndüğünü hissediyorsun. Her yudumda, her hareketinde o bakış orada. Masato konuşmaya devam ediyor, ama artık kelimeleri duymuyorsun. Kalbin hafifçe hızlanıyor. Adamın parmakları bardağın kenarında ritmik bir şekilde dokunuyor. Tak. Tak. Tak. Sanki bir sinyal veriyor. Sanki bir şeyi hatırlatıyor.

Masato bir şey soruyor ama duymuyorsun. Kahverengi buhar arasında, o maske gözlerini dikmiş sana bakıyor. Ejderha gibi. Sessiz ve tehditkar.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Kaede her zamanki sert ve soğuk tonuyla seçimlerini aşağılamış ve kütüphaneye doğru yol almıştı. Masato arkasından laf söylemişti. Eskisi kadar ciddiye almıyor gibiydi onu. "Dün neler yaşadığımızı görmedi tabi." dedi Aoi saçını düzeltirken. "Ne olur bir kere de sakin sakin oturup laflasak? Böyle şeyler yapmayı özledim. Bir daha şans bulamayabiliriz." Birlikte çay evine doğru ilerlediler. Oldukça mütevazi ve sevimli bir mekandı. İçinden buram buram çeşitli çay yapraklarının kokuları buruna çalınıyordu. Özellikle yasemin kokusu baskındı. Dışarıda yağmur yağarken yapılacak en iyi aktiviteydi bu, huzurlu bir mekanda sakince buharı tüten bir çayı yudumlamak.

Köşede boş bir yer seçip siparişlerini verdiler. Masato ceketini çıkarıp rahatlamıştı. Onu ilk kez bu kadar rahat ve açık sözlü görüyordu. Kendisinden bu kadar çok bahsettiğini duymazdı pek. Başkaları ileyken sürekli bir şeyleri baskılıyor ve bastırıyor gibi görünürdü ancak son zamanlarda bu havası dağılmıştı. Belki onu daha yakından tanıma fırsatı bulabildiği için aralarında oluşan samimiyet yüzündendi. Konoha güneşini özlediğini itiraf ettiğinde başını sallayarak ona hak verdi. Yağmuru her ne kadar mistik ve romantik bulsa da cildi güneşin tenine değdiğinde oluşturduğu sıcaklığı özlemişti. Güneşli ve bulutsuz bir gökyüzüne uyanmayı da... Masato bir anda konuyu daha derin bir muhabbete çevirerek parlak bir aileden gelmediğini, Hyuuga olsa dahi ailesinin şanının o kadar iyi olmadığını söylemişti. "Neden öyle söyledin ki?" Aoi tam olarak anladığına emin değildi. Chuunin olmasının bile mucize olduğunu düşünüyordu. "Ama sen çok çalışkan ve güçlü bir shinobisin. Ve yeteneklisin. Chuunin olman kesinlikle gösterdiğin çabanın ve emeğin bir sonucu." Babasının haklı olduğu konusunda da başını sallayarak onu onayladı.

Konuyu hızlıca değiştirmişti sonrasında. Aoi'nin farklı olduğunu düşünüyordu. Onunla tanıştığı gün anlamıştı bunu. Hem korkutucu hem de rahatlatıcı olduğunu düşünüyordu. Fırtına ve ardından sakinleşen rüzgar gibi. Bokukichi'ye sorsa onun fırtına gibi olduğunu söyleyeceğini eklemişti sonra bakışlarını kaçırarak. Aoi, Masato'nun neyden bahsettiği konusunda en ufacık bir fikir sahibi bile değildi. "Dün akşam sarhoşken de böyle laflar etmiştin." dedi o geceki anıları geri çağırarak. Ona kimse daha önce böyle bir şey söylememişti. İltifattı herhalde, değil mi? Öyle olsa gerekti. Korkutucu olma kısmı hoşuna gitmemişti gerçi. Öyle bir izlenim bırakmak istemiyordu. Masato'nun bunu iyi bir amaçla söylediğine emindi ancak neden şu an yeniden bu konuyu açtığını kestirememişti. Şimdi ne demeliydi? Teşekkür mü etmesi gerekiyordu? Tam olarak iltifat etmemişti ki? Teşekkür etmesi garip mi kaçardı? Konuyu mu değiştirmeliydi? Belki de çayın tadı hakkında konuşmalıydı. Çok mu bariz olurdu?

Ne diyeceğini bilemeyerek çayından bir yudum aldığı esnada üzerinde bir çift göz hissetti. Başını çevirdi. Bir maske. Omuriliği boyunca bir ürperti geçip gitti. Nabzı hızlandı, nefesi kesilir gibi oldu. Maskenin ardındaki gözleri göremiyordu ancak onu izlediğine emindi. Kültürel, ejderhayı andıran bir maske takıyordu. Klasik Sennashi maskelerinden değildi. Yine de emindi. Onları takip ediyordu. Sakince çay içiyordu ancak bakışları devamlı olarak onların masasındaydı. Masato hala bir şeyler söylüyordu ancak Aoi artık onu duymuyordu. Etraftaki tüm sesler boğuklaşmış, dikkati tek bir noktaya kaymıştı. Adam parmağıyla çay bardağının kenarında ritim tutuyordu. Bir sinyal mı veriyordu? Burayı da mı havaya uçuracaklardı? Panik bedenini ele geçiriyordu. Nefes almakta zorlandığını hissetti. Masato'nun ona bir şey sorduğunu duydu ancak algılamıyordu. Gerginliğini saklamaya çalışarak Masato'nun kolunu tuttu ve hafifçe sarstı kendisine odaklanması gerektiğini işaret eder gibi. Sonrasında bakışlarını onun gözlerinden arkalarındaki maskeli adama doğru kaydırdı ve Masato'nun bunu takip ederek mesajı almasını umdu. Hiçbir şey çaktırmamaya çalışarak gergince bardağının kulpunu tutarak büyük bir yudum aldı. Elleri buz kesmişti. Onu fark ettiklerini adam da fark ederse başlarına ne geleceği belli olmazdı. Burada onlarla birlikte pek çok sivil de tehdit altındaydı. Ekip arkadaşlarından ayrı ve savunmasızlardı. Onları da takip ediyorlar mıydı? Kaizen, Bokukichi, Yuri... Onlar da tehlike altında mıydılar? Tehdit mi ediliyorlardı? Sormak istediği çok şey vardı ancak tek kelime edemeden endişelerini saklar bir edayla gülümsedi ve sohbete devam ediyormuş gibi yaptı. Bakışları ise "Ne yapmalıyız?" diye soruyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Masato yüzü kızararak başını kaşıyor. "O sarhoşken söylediklerimi hatırlıyor musun gerçekten ya? Ben... şey..." Cümlesini toparlayamadan sen kolunu tutuyorsun. Sıkılıp gerilen bakışın Masato’yu hemen alarma geçiriyor. Kaşlarını çatıp arkaya bakıyor, tam o anda, adam sandalyeyi itip ayağa kalkıyor. Kapüşonu başında, yüzündeki ejderha maskesi loş ışığı keskin yansıtıyor. Herkesin sessizleştiği o an, adam yavaş adımlarla size doğru geliyor. Masato hemen ayağa kalkıyor, bir elini bardak kenarına koyarak saldırgan biçimde pozisyon alıyor. Ama adam yalnızca yaklaşarak duruyor. Sesi, metalin içinden yankılanır gibi tok ve derin. "Oturabilir miyim?"

Masato kısa bir duraksamanın ardından, gerilimini saklayarak önündeki sandalyeyi gösteriyor. "Buyur." Adam oturuyor, bir eliyle masanın kenarını kavrarken diğer eliyle kapüşonunu indiriyor. Ardından yavaşça maskesini çıkarıyor. Fakat altından başka bir maske daha çıkıyor, daha sade, gri, ama şekli tanıdık. Ve o anda anlıyorsun. O, Bokukichi’nin maskeli adamı. Bir süredir ortalıkta görünmeyen, adı bile anılmayan o kişi. Masato’nun eli refleksle kunaiye kayıyor ama adam yalnızca sana dönüyor. Sesi bu kez daha kararlı, daha ölçülü. "Konoha’ya giderken sizi uzaktan izleyeceğim." diyor. "Bir sorun olması durumunda müdahale edeceğim."

Masato bakışlarını ondan ayırmadan oturuyor. Adamın başını yavaşça çevirdiğini görüyorsun. Bu kez Masato’ya konuşuyor. "Yeni bilgiler edindim. Hyuuga klanına mensup bir Sennashi üyesi olduğu konuşuluyor. Bilgi edinirsen bize de bildir." Masato’nun yüzünde kısa bir donukluk beliriyor. Göz bebekleri büyüyor, ama profesyonelliğini koruyarak yalnızca başını eğiyor. "Anlaşıldı." Adam tekrar sana dönüyor. "Kichi önemli bir dostum. Ama sadece amaçlarımız örtüştüğü için buradaydım. Sennashi’yi köklerine kadar yaktıktan sonra yapmam gereken başka işler olacak."

Ardından sessizlik. Gözlerinin içinde soğuk bir parıltı var. Hafifçe eğiliyor, masanın üzerine doğru geliyor. "Klanında son zamanlarda garip davranan kimse oldu mu?" diyor sana. İçinde belirsiz bir titreme hissediyorsun. Soru sıradan değil, sanki cevabını zaten biliyormuş gibi sormuş. Dışarıdaki yağmurun sesi bir anda şiddetleniyor. Adamın yüzündeki gri maskenin çizgileri, bir ejderhanın çenesini andırıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Neyse ki Masato durumu hemen anlayarak alarma geçmişti. Dönüp arkasına bakmıştı çaktırmadan. Bu esnada da görüldüğünü fark etmiş olacak ki, maskeli adam sandalyesini ittirerek ayağa kalkmıştı. Usul usul yanlarına yanaşıyordu. Aoi'nin nabzı o yaklaştıkça yükseliyordu. Adam masalarına geldikten sonra oturmak için istemişti. Aoi şaşkın bakışlarla Masato'ya döndü ve onun temkinli bir biçimde izin verişini izledi. Bu iyi bir fikir miydi?

Adam oturduktan sonra maskesini indirmek için elini götürmüştü ve maskesinin altından... bir maske daha çıkmıştı. Ancak tanıdık simayı görünce Aoi'nin yüzü aydınlandı aniden. Bokukichi'nin ekibindeki gizemli maskeli adamdı bu. Hapis kaldıkları zaman ortalığı patlatmıştı. Aoi onun kırmızı yanan gözlerini hatırlıyordu Mirai no Mei'sinden. "Aaa! Ren miydi? Mağaraya gittiğimde sizi sormuştum ama Bokukichi bana görevde olduğunuzu söyledi." Adam kendisine dönerek Konoha'ya giderken onları uzaktan izleyeceğini, bir şey olması durumunda yardım edeceğini söylemişti. Aoi başını salladı. "Teşekkür ederiz. Bokukichi'nin böyle güvenilir ve sadık dostlarının olması müthiş bir şey."

Adam başını Masato'ya çevirerek dikkat etmesi gerektiğini, Hyuuga klanından Sennashi'ye dahil birisi olduğunu duyduğunu söylemişti. Bu endişe vericiydi. Hyuuga bile bu meseleye dahil olacak olursa bu savaşı nasıl kazanacaklardı ki? Köyün en güçlü klanlarından birisiydi. Ren yeniden kendisine dönerek Bokukichi'nin önemli bir dostu olduğunu ancak sadece çıkarına uyduğu için geldiğini, Sennashi'yi çökerttikten sonra başka işleri olacağını söylemişti. Gizemli birisiydi. Az konuşuyor ve ondan da az anlatıyordu. Kısa bir sessizliğin ardından üzerine doğru eğilmiş ve Yureikumo içinde son zamanlarda garip davranan biri olup olmadığını sormuştu. Aoi soru karşısında bir anlık şaşkınlığa uğrayıp afallasa da düşündü. Onun denk geldiği ya da gördüğü bir şey olmamıştı ancak uzun zamandır da köy dışındaydı. "En son köyde olduğum vakitlerde özellikle dikkatimi çeken bir gariplik ile karşılaşmadım ama yeni bir durum geliştiyse bilmiyorum. Neden? Bildiğiniz bir şey mi var? Sennashi ile neden bu kadar yakından ilgileniyorsunuz? Sadece siz değil, genel olarak Bokukichi ve diğerleri de. Hayatınızı riske atmanızı gerektirecek zor bir görev bu."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Ren, maskesinin ardından seni uzun uzun süzüyor. O kadar sessizce bakıyor ki, bir ara nefes almayı bırakıp seni zihninin içinden okuduğunu bile zannediyorsun. Ardından başını çok az eğerek konuşuyor. Kalın, yankılı sesi çay evinin uğultusunu katman gibi yarıyor. "Yureikumo klanında da bir sızıntı olduğuna dair bir duyum aldım. Kesin değil, ama boş bir söylenti de değil." Masato’nun omuzları bir anda geriliyor. Senin nefesin kesiliyor. Ren devam ediyor. "Kod adını biliyoruz sadece. Gerçek isim yok. Dosyalarda geçen isim Yuurei no Tonari." Hayaletin Yanağı. Sessiz, kayıp, fark edilmeyen.

Ren’in parmakları masanın üzerinde ritim tutuyor, sanki o kod adının ağırlığı bile havayı karartıyor. "Bu kişiye dair elimizde net bir yüz, yaş, cinsiyet... hiçbir şey yok. Ama Sennashi’nin doğu kolunda söz sahibi olduğu söyleniyor. Mühür sistemlerini bilen biri. Dile hakim. Bu yüzden tehlikeli." Masato yutkunuyor. Senin içinden, adını bile duymadığın insanlar yüzünden aniden soğuk bir boşluk geçiyor. Ailen... klanın... İhanet ihtimali. Ren hafifçe geri çekiliyor ve sorduğun soruya cevap veriyor. "Kendimle ilgili konuşmam yasak. Benden bu kadar."

Sandalyeyi sessiz bir şekilde ittirip ayağa kalkıyor. Hiçbir şey söylemeden kapüşonunu takıyor, en dıştaki ejderha maskesini yeniden yüzüne takıyor ve kimsenin fark etmeyeceği kadar doğal bir yürüyüşle çayevinden çıkıyor. Sanki hiç orada oturmamış gibi. Kapı kapanınca, Masato dudaklarını ısırarak sana dönüyor. "Bu adama güvenilir mi, emin değilim." Kısa bir nefes alıyor. "Gerçi Bokukichi’nin tanıdığı herkes böyle. İçlerinden biri aşırı eğlenceli, biri ölüm makinesi, biri kibar bir psikopat gibi. Normal adam yok." Kollarını bağlayarak ciddileşiyor. "Ama Yureikumo içinde biri varsa... dikkat etmemiz gerekir. Onlara senden önce birileri başka sorular sorabilir. Köye döndüğümüzde aileni kontrol edelim. Sana yardım edeceğim." Söyledikleri boğazında ince bir düğüm bırakıyor.

-

Yağmur tam bir saat boyunca hiç durmadan yağmış. Amegakure’nin demir yolları, metalik bina yüzeyleri ışığı yansıtıp nehir gibi akıyor. Masato ile birlikte köyün ana kapısına vardığınızda tüm ekip orada toplanmış durumda. Kaede duvara yaslanmış, kollarını bağlamış. Yuri'nin sırtında devasa bir çanta var, hala bandajlı ama keskin, kararlı bakışlar atıyor. Kaizen çenesini ovuştururken Bokukichi dev bir çantayı sırtına bağlamaya çalışıyor ama çanta ona göre fazla büyük. "Lan bu çantayı sen mi hazırladın Masato? Tam Hyuuga işi bu çanta, gereksiz ne varsa var içinde." diye söyleniyor. Masato hemen tersliyor. "Ne alaka lan, ben böyle bir çantayı niye hazırlayayım? İçinde ne var onun?"

Bokukichi çantayı sallıyor. "Birkaç atıştırmalık, yeni kıyafet, on iki tane çay kupası, üç yorgan, iki tane de yedek yılan tılsımı." Masato dalga geçercesine gülüyor ve "Yolculuğa mı gidiyoruz, taşınıyor muyuz? Çay kupası ne alaka? Konoha yakın zaten." Bokukichi göğsünü kabartıyor. "Hazırlıklı olmak lazım kardeşim. Hazırlıklı olmadığın zaman avlarlar seni." Masato şaşkın bir yüz ifadesiyle "Çay kupasıyla mı-" derken Bokukichi "Hazırlıklı olmak lazım." diyerek yineliyor.

Kaizen başını iki yana sallayıp onları susturuyor. "Tamam beyler yeter. Rotamız şöyle, önce sınır çizgisinin kuzeyindeki ışınlanma odasına gireceğiz. Oradan Hokage Dağı altındaki geçide aktarılıp Konoha’ya geçiş yapacağız. Yolculuk yaklaşık on dakika sürecek." Herkes dikkat kesiliyor. Kaizen ciddi bir sesle ekliyor. "Konohalılar, Kage’nin isteğine göre ilk durak kütüphane. Mühür arşivlerine erişeceğiz. Siz önceden Hokage'nin yanına çıkıp rapor bildirirsiniz. Sorusu olan var mı?" Sen, Masato ve Kaede aynı anda birbirinize bakıyorsunuz.

Amegakure rüzgarı bu anı çerçeveliyor. Yağmur taneleri havada ince gümüş iplikler gibi uzuyor. Göğün gri soluğu, metalik binaların yüzeyinde mavi parıltılarla tutuluyor. Bir şehir... Sana karşı sert, ıslak ve başta karanlık gelse de artık fark ediyorsun ki Amegakure, gökyüzünden düşen her damlayı içinde saklayan bir diyar gibi. Her hikayeyi, her acıyı, her mücadeleyi hatırlayan sonsuz bir yağmur var. Sen bu köyden ayrılırken Amegakure de seni bir anlığına izliyor gibi. Belki de bir daha döndüğünde bambaşka bir Aoi olacaksın. Belki de Amegakure bambaşka bir köy olacak...
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Ren uzun bir süre yüzüne hiçbir şey söylemeden dik dik baktıktan sonra Yureikumo içerisinde Sennashi'ye sızıntı olduğunu duyduğunu, kod isminin de Yuurei no Tonari olduğunu söylemişti. Tüm bunları nereden biliyordu ki? Yine de bunun içi boş bir söylenti olduğunu düşünmüyordu. Aoi bu kod ismi aklına kazıdı. Klanları içerisinde kim böyle kaos ile beslenen bir örgüte dahil olabilirdi ki? Kulağa hiç mantıklı gelmiyordu. Yureikumo Klanı'nın tüm öğretilerine tersti. Uyumu, dengeyi, barışı, sadeliği, hoşgörüyü ve sabrı öğütleyen klanlarına; çocukluklarından beridir bu kavramlarla iç içe büyüyen Yureikumo evlatları kendi yüce tanrıları Yuukon'a ve tüm bu öğretilere sırt çevirerek dünyevi hırslarla kaosu göğüsleyebilirler miydi? Bu fikir ona her ne kadar uzak gelse de manipüle edilmeleri mümkün olabilirdi. Aoi onların tuzağına düşmemişti ancak herkes Aoi değildi. Elbette birileri onların tatlı sözlerine kanarak iyi bir şey yaptıkları, köyü korudukları inancı ile teröre sevk edilmiş olabilirlerdi. Aoi klanının ismine leke sürülmesine göz yumamazdı. Dikkatli olmak zorundaydı.

Ren maskesini ve kapüşonunu geri takıp çay evinden çıkıp giderken Masato adamın güvenilmezliğinden, Bokukichi'nin bütün adamlarının böyle olmasından yakınmıştı. "Hmm? Öyle mi dersin? Ben onları epey güvenilir buluyorum aslında." Söylediklerinde ciddi ve samimiydi. Bokukichi ve adamlarından bir an olsun şüphe duymuyordu, özellikle de bu raddede. Çayını yudumlayıp bitirirken Masato'nun ona yardım etme isteğini işitti. "Teşekkür ederim. Ben de sana yardım edeceğim. Hyuuga adına da Yureikumo adına da leke sürdürmeyeceğiz. Bu artık onur meselesi haline geldi." Sözleri kararlıydı.

Bir saat sonunda köy girişine geldiklerinde herkesin çoktan toplanmış olduklarını fark etti. Yuri'nin sırtında kocaman bir çanta vardı ancak Bokukichi'nin sırtında öyle bir çanta vardı ki Yuri'nin çantasını cüce kadarmış gibi gösteriyordu. Masato ile yine kedi köpek gibi kısa bir laf dalaşına girdikten sonra çantanın içinin pek işe yaramaz ıvır zıvırlarla dolu olduğunu itiraf etmişti Bokukichi. Anlaşılan Konoha'da uzun süre kalmaya niyetliydi. Aoi kendi evini bir dostuna açabileceğini düşündü ancak on iki çay kupası ile ne yapacağını kestirememişti. "Yardım edeyim." diyerek Bokukichi'nin ağırlığını paylaşmayı denedi. "Bu kadar şeyi Konoha'da nereye koyacaksın? Bizde evler öyle fazla geniş değil."

Kaizen araya girerek önlerindeki rotayı paylaşmıştı kısaca. Işınlanma noktaları vasıtasıyla oldukça kısa bir sürede Konoha'da olmayı umuyorlardı. İlk gidecekleri yer ise kütüphane olacaktı. Mühür dilini öğrenmeleri gerekiyordu. Eğer Ren'in söyledikleri doğruysa Yureikumo içerisindeki Sennashi üyesi bu dile zaten hakimdi ve çok tehlikeli birisiydi. Klanındaki hangi üye bu eski mühürleri öğrenmiş olabilirdi ki? Bu düşünce onu kaygılandırıp duruyordu. Sorusu olmadığını belirtmek için başını iki yana salladı. Yola çıkmaya hazırdı. Bir an önce köye dönmek ve Hokage'yi de görmek istiyordu. Ishigakure'deki görevden bu yana epey zaman geçmişti. Üstelik ona danışmadan Amegakure'ye gitmişlerdi. Acaba Hokage kızgmış mıydı? Ceza alacaklar mıydı? Masato'nun izinsiz gelişi de vardı üstelik, onu koruyacağına dair de bir söz vermişti. Önündeki stresli işlerin büyüklüğü ayaklarının geri geri gitmesine sebep olsa da köyünü özlemişti. Güneşini, rüzgarını, evinin bahçesindeki kurbağalı gölü, ağaçların kokusunu ve hışırtısını, güne kuş ve böcek sesleriyle bulutsuz bir havada başlamayı özlemişti. Stresli ve can sıkıcı işler geçip gidecekti. Emindi ki işin sonunda aydınlığa kavuşacak ve eskiden olduğu gibi gece yarısında gölde uzanıp yıldızları huzurla izleyebilecekti yeniden. Bunları çok özlemişti. Acaba bu görev bittiğinde ekip üyeleriyle arkadaş kalmaya devam ederler miydi? Yoksa diğer görevlerde olduğu gibi birbirlerinden kopup görüşmemeye mi başlarlardı? Aoi'nin aklında pek çok şey, önünde uzun bir yol vardı. Arkasına dönüp Amegakure'ye son bir kere daha baktı. Hüzünlü köy, ağlayan ülke... Buraya bir daha tekrar ne zaman, nasıl bir durumda gelirdi acaba?
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Bokukichi iri çantasını omzunda hoplatarak sana dönüyor, dudaklarını büzüp dramatik bir homurdanmayla konuşuyor. "Hokage’ye hediye edeceğim şeyler var. Eğitimsiz köpek değiliz herhalde, lütfen." derken çantanın içinden bir şeyler tıkırdıyor, büyük ihtimalle çay kupaları. Masato gözlerini devirdiği gibi, Kaizen sert bir bakış atıyor ama sonuç sıfır, Bokukichi hala dramatikliği sağ olsun ortamın ilgi odağı. Yol hazırlıkları tamamlandığında kısa bir süre için herkes kendi halinde duruyor. Yuri eşyalarını düzenliyor, Kaizen rotayı kağıtlardan tekrar okuyor, Bokukichi ise çantasına hala anlam veremeyen Masato’ya artistik pozlar veriyor.

Sonunda yürümeye başladığınızda Konohalı dostlarınla yan yana geliyorsun, Masato ve Kaede. Yağmurun artık seyrekleştiği o loş gri ışığın altında Masato Kaede’ye bakıp kollarını bağlayarak soruyor. "Eee, Kaede. Yukigakure’de neler yaptığını anlatmayacak mısın?" Kaede bir an duruyor. Her zamanki soğuk yüzü hafifçe çatılıyor. Gözleri kısa bir süre ikinizin arasında geziniyor. "Ben..." diye başlıyor, sesi bu kez alışık olduğunuz o buz gibi tondan biraz daha ağır, daha yavaş. Omuzları titremeden, duygusuz bir şekilde devam ediyor. "Görevin amacı raporda yazdığı gibiydi ama... orada düşündüğünüzden farklı şeyler oldu." Masato kaşlarını kaldırıyor. Kaede gözlerini yere indirip nefes alıyor.

-

Yukigakure’nin kadim dağları sabah sisini henüz üzerinden silmemişti. Kar, ağır ağır yağıyor, gri gökyüzü, dağın yamacındaki maden çukurlarını ölü birer krater gibi gösteriyordu. Kaede, hafif esen rüzgarda titreyen peleriniyle çömelmiş, kirli beyaz zeminde biriken metal artıklarını inceliyordu. Soğuk her nefeste ciğerini yakıyor ama zihnindeki tek sıcaklık annesinin sesine ait uzak bir yankıydı. O ses, burada bir yerlerde hala dolaşıyor gibiydi. İşte bu yüzden bu görevi seçmişti. Onunla birlikte görevde yer alan Amegakure ekibi çevresinde konumlanmıştı. Üç kişilik Ame takımı, karla kaplı kaya çıkıntılarının önünde ayakta duruyor, Kaede’nin incelediği arazinin sonuçlarını bekliyordu. Jounin Hourai Mizuha, mavi-gri saçları omuzlarına dökülen, her nefesi buzul gibi soğuk olan bir kadın. Hyouton kekkei genkai’siyle ünlüydü, suyu ve rüzgarı aynı anda donduran teknikleriyle Ame’nin en keskin uzmanlarından biriydi. Konuştuğunda kelimeleri kısaydı, ama gözlerinde kırılgan bir merhamet vardı. Kaede’nin bu göreve alınmasını özellikle o desteklemişti.

Jounin Genbu Kakeru, uzun boylu, iri yapılı, yüzünün yarısı sürekli siyah bir maske ile kapalı. Jiton elementine sahipti, madendeki metal akışlarını sezebiliyor, tozu toprağı bile kontrol edebiliyordu. Sert görünüşüne rağmen şaşırtıcı derecede yumuşak bir mizacı vardı. Chuunin Shikigami Shiori, gümüş saçlı, sivri bakışlı, enerjik bir kız. Shikigami tekniğine hakimdi, kağıtları silaha, kalkanlara ve hatta canlı şahinlere dönüştürebiliyordu. Kaede ile yaşıt olması nedeniyle ekipte en çok o sohbet ediyordu. Bu dört kişilik grup, soğuk bir rüzgar eşliğinde maden çukurunun ağzında durmuş, günlerdir incelemeler yapmıştı. Patlamış tüneller, uyuşmaz mühür izler, kayalıklara kazınmış dairesel şekiller. Ama ortada Sennashi olduğuna dair hiçbir iz yoktu.

Mizuha omzunu silkerek rapor defterini kapatıyor. "Kaede... Aradığımız şey burada değil. Sinyal, iz, mühür, hiçbiri Sennashi’nin işi değil." Genbu soğuk toprağı ayağıyla dürtüp mırıldanıyor. "Maden çökmelerine doğal deniyor ama ben o kadar emin değilim. Yine de bu Sennashi kokmuyor." Kaede bakışlarını karanlık maden tüneline dikiyor. Gözlerinin ucunda o eski imge beliriyor, annesinin çizim defterindeki o çiçek. Shiori sessizliği bozuyor. "Fuyuko'nun emri net. Eğer bağlantı bulamazsak bugün dönmek zorundayız." Bir an duruyor, Kaede’ye bakıyor. "Üzgünüm... sanırım görev burada bitiyor."

Ama Kaede’nin içindeki bir şey kabul etmiyordu. Karlı dağların sesi ona bir şey anlatmaya çalışıyordu, rüzgarın alt tonlarında tanıdık bir frekans vardı, hafif bir çınlama, çocukken annesinin bahçesinde duyduğu aynı ses.

Kaede ayağa kalkıyor. "Biraz zamana ihtiyacım var." Mizuha hemen karşı çıkıyor. "Kaede, bu senin kişisel meselen-" derken Kaede "Hayır." diyor. Sesi, karları titreten bir kararlılıkla kesiyor onu. "Annemin kaybolan çiçeği bu dağlarda olmalı. Yüzyıllardır Yamanaka kayıtlarında bulunan bir çiçek. Ama doğal ortamı burası değil. Onu biri bilerek buraya getirdi. Bunu öğrenmem gerekiyor." Genbu kaşlarını çatıyor. "O çiçek... Yamanaka için neden bu kadar önemli?" Kaede, sessiz bir nefes veriyor. Gizlediği şey boğazına düğüm gibi oturuyor.

"Çünkü o çiçek bir hafıza taşıyıcısı." Gözleri karanlık madenlere dönüyor. "Bir insanın anılarını... bir nesnenin içine mühürleyebiliyor. Annemin son anıları o çiçeğin içindeydi." Mizuha kısa bir süre donup kalıyor. Shiori’nin gözleri büyüyor. Genbu’un şakaklarında kaslar geriliyor. "Bu yüzden tek başına devam etmek istiyorsun." diyor Mizuha. Kaede başını sallıyor. "Bunu ben yapmalıyım. Yamanaka’nın hafızası çalındıysa, bu kişisel bir mesele değil. Klanımın bütün tarihine uzanan bir tehdit demektir."

Ekip lideri Mizuha kısa bir tereddütten sonra teslim oluyor. "Tamam. Sana bir gün veriyorum. Bir gün. Biz köyde olacağız. Bir şey olursa sinyal gönder."

"Göndereceğim."

Böylece Ame ekibinin üç üyesi karlar arasından köye geri dönerken Kaede tek başına kaldı. Karın altında sessizlik büyüyor, rüzgar tünelin ağzında dönenerek eski zamanlardan kalma bir şarkı gibi inliyordu. Kaede, annesinin çiçeğinin nerede bulunduğunu gösteren haritayı çıkarıp yıpranmış köşelerini düzeltti. Zamanında Yamanaka klanının mensubu olan araştırmacılar o çiçeği tespit etmiş olsa da Yukigakure güçleri nedeniyle vatanlarına geri götürmeyi başaramamışlardı. O çiçek, Yukigakure’nin kuzeyindeki Saihate Vadisinde bulunmuştu. Buzdan oyulmuş mağaralarla dolu, yaşayanların bile sevmediği bir bölge. Yürümesine gerek yoktu. Parmaklarını bir mühür dizisine yerleştirdi. Toprak, kar ve çam kokusu havada döndü. Ve Kaede, göz açıp kapayıncaya kadar vadinin kıyısında belirdi.

-

"Hakikatin karla kaplı olduğu yerde, insanlar iyi niyetlerini bile üşütür."

Saihate Vadisi’ne vardığında Kaede’yi ilk karşılayan şey sessizlik oldu. Yalnızca sessizlik değil, çınlayan, duvarlara çarpıp geri dönen, kulak zarına bir uyku gibi çöken kalın bir sessizlik. Vadinin duvarları dikçe, buz tutmuş tabakalar kat kat yükseliyor, karanlık tüneller rüzgârla birlikte inilti gibi bir uğultu çıkarıyordu. Kaede’nin nefesi bembeyaz bir buluta dönüyor. Haritayı yeniden kontrol ediyor. "Burada olmalı..." Ama "burada" denilen şey, vadinin tam ortasında dev bir labirente benzeyen çatlakların arasında kaybolmuş görünüyordu. Haritada işaretlenen nokta dümdüz bir bölgede görünüyordu ancak vadi öyle değildi, sanki yer kendi şeklini değiştirmiş gibiydi.

Kaede karda iz arayarak iki saat kadar dolaştı. Bazen ayakları dizine kadar kara gömüldü. Bazen kaygan bir buz kıyısında düşmemek için duvarlara tutundu. Ama pes etmedi. Sonunda, rüzgarın tuhaf bir şekilde sıcak estiği dar bir yarık buldu. Duvardaki bu çatlak, sanki içeriden bir nefes veriyormuş gibi hafifçe buğu çıkarıyordu. İçeri adım attığında taşların üzerindeki kırağı tabakası inceldi, hava garip şekilde ılıktı. Ve bir mağara odasına açılan galerinin ortasında, buzdan bir sütunun dibinde o çiçek duruyordu.

Minik, ince yaprakları donmamıştı. Mor ve gri arasında parıldayan gövdesi, etrafındaki buharla ritmik bir şekilde titriyordu, tıpkı bir kalbin atışı gibi. Ama Kaede yalnız değildi. Çiçeğin hemen yanında bir adam oturuyordu. Kapşonu başında, yüzü simsiyah, sadece gözlerinde delik olan bir maskeyle örtülmüş... Boyu ince, duruşu kibardı. Fakat sesini duyana kadar Kaede onun ne kadar rahatsız edici biri olduğunu anlamadı. Adam, tıpkı bir çiçeği okşar gibi parmak uçlarıyla karın üzerinde ritim tutarak konuştu.

"Bunu... neden almak istiyorsun?"

Ses inceydi. Beklenmeyecek kadar ince. Sanki çocuğun sesiyle yetişkinin sözleri karışmış gibiydi. Kaede hemen gardını aldı. Elini sırtındaki mühür torbasına götürdü ama tehditkâr bir anlam yüklemek istemedi. "Sebebini söylemem gerekmiyor." Adam başını Kaede’ye çevirmedi bile. Sadece çiçeğe bakmaya devam etti. "Senin için gerekli." dedi sakince. "Çünkü annen... hafızasını bu çiçeğin içine bıraktı. Sen bunu biliyorsun. Onu kaybetmenin acısıyla büyüdün. O hafızaya dokunmak istiyorsun. Dokunamadığın geçmişi görmek. Çocukluğunun yarım kalan kısmını tamamlama fikri seni buraya getirdi."

Kaede’nin kanı çekilmiş gibi oldu. Bu... nasıl mümkün olabilirdi? "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu sertçe. Adam bu kez başını hafifçe kaldırıp mağaranın tavanındaki buzlara baktı. Konuşması rahatsız edici bir felsefi dinginlik taşıyordu. "İnsanın aradığı şey asla bir nesne değildir." dedi. "Bir çiçek, bir eşya, bir iz... bunlar sadece bahanelerdir. İnsanlar geçmişle yüzleşmek için bir "şeye" tutunmak zorunda hisseder. O şey olmadan ilerleyemeyeceklerini düşünürler." Kısa bir duraklama. Nefesi buzlara çarpıp ince bir duman halinde dağılıyor. "Peki doğru olan bu mu?"

Kaede’nin gözleri kısıldı. "Doğru mu yanlış mı olduğuna ben karar veririm." Adam parmaklarıyla karı çizerek devam etti. "Anıların ağırlığı seni ayakta mı tutuyor, yoksa yavaşça boğuyor mu? Annenin çiçeğini almaya çalışarak... gerçekten ne elde edeceğini sanıyorsun? Onu geri mi getireceksin? Bir boşluğu doldurabilecek misin?" Kaede’nin sabrı tükeniyordu. "Sen benim kim olduğumu, ne yaşadığımı bilmiyorsun." Adam başını yana eğdi. "Bilmek zorunda değilim. Çünkü sen bile bilmiyorsun. İnsan kendini en çok geçmişiyle tanımlamaya çalışırken kaybeder. Bu çiçek seni geriye değil, içine çekecek."

Kaede ileri bir adım attı, sesi titremiyordu artık. "O çiçek annemin son sesiyse... duymaya hakkım var." Adam sonunda başını Kaede’ye çevirdi. Maskesinin göz boşluklarından ince bir ışık sızıyordu, gözleri görünmüyordu ama bakışlarının ağırlığı hissediliyordu. Sessizlik. Sonra da "O zaman hak ettiğini kanıtla." dedi. Kaede’nin parmakları anında mühür dizisine kaydı. Karın üzerinde buz kristalleri titreşirken adam yavaşça ayağa kalktı. "Bu çiçeği ancak beni yenersen alabilirsin. Hafıza yük demektir. Herkes taşıyamaz." Kaede’nin gözbebekleri büyüdü, çakrası titredi. Adamınki ise sessiz bir buz fırtınası gibi kabardı, ne element, ne doğa dürtüsü, sadece soğuk. Ruhani bir soğuk.

"Hazırım." dedi Kaede. Adam maskenin arkasından fısıldadı. "Öyleyse başlasın." Mağaranın duvarları buzla çatladı, rüzgar boğuk bir uluma çıkardı.

Ve savaş başladı.

-

Işınlanma noktasına ulaştığınızda Kaede, her zamanki soğuk tavrıyla omzundaki çantayı düzeltip kısaca "Ay neyse, ışınlandıktan sonra devam ederim." diyor. Daha cümlesi biter bitmez bedenini mavi ışıklar sarıyor ve bir anda görüntüsü dalga gibi dağılmaya başlıyor.

Bokukichi geriden konuşulanları dinlerken birden gözlerini kocaman açıp "Hassiktir, burada durulur mu lan?" diye söyleniyor. Masato ise hem şaşkın hem hevesli bir halde "Kaede anlatsana be! Tam heyecanlı yerinde kestin ya!" diye bağırıyor ama ışık onu da yutuyor. Bir an sonra etrafınızda parçalanmış gölgeler toplanıyor, Ame’nin ağır havası bir anda yok oluyor ve yerini kuru, sıcak, tanıdık bir rüzgara bırakıyor.

Gözlerini açtığında Konoha’nın taş yolları altında duruyorsun. Gökyüzü bulutsuz, güneş parlak. Buradaki sakinlik, dün gece Ame’nin kanlı sisinden sonra sana bir ilham, bir nefes gibi geliyor. Omuzlarına çöken ağırlıkların bir kısmı o an eriyor. Ev kokusu, yaprakların hışırtısı, uzaktan gelen ticaret alanı uğultusu. Her şey tanıdık, her şey güven verici. Sonunda köyüne döndün.

Masato kolundan hafifçe çekerek seni kendine getiriyor. "Hadi Aoi. Hokage bekliyordur." Birlikte Hokage binasına doğru yürüyorsunuz. İçeri adım attığınızda koridorlar serin ve geniş, her zamanki düzenli sessizlik hakim. Üst kata çıktığınızda Masato derin bir nefes alıyor, sen de aynısını yapıyorsun. Kaede ise size göre oldukça sakin. Sonra kapıyı çalıyorsun.

"Giriniz."

Kapı aralandığında Hokage Sarutobi Shigure masasında ayağa kalkıyor. Yüzünde hiçbir şey okunmuyor, ne öfke, ne şaşkınlık, ne de memnuniyet. Gözleri doğrudan sana kilitleniyor, gri bir çelik gibi. "Derhal detaylı bir durum raporu istiyorum senden."
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Bokukichi çantasında Hokage için hediyeler olduğunu söylediğinde Aoi kıkırdadı. Bunca zaman sonra köylere resmi olarak girebilme yetkisini elde etmek onun kendine güvenini getirmiş olmalıydı. Kısa bir atışma sonrası yola çıktılar. Kaede söz verdiği gibi Yukigakure'de neler yaptığını anlatmaya başladı. Oldukça ilginç bir hikayeydi. Kaede hakkında bilmediği pek çok şeyi öğrenmişti. Kaede'nin annesini kaybettiğini bilmiyordu. Yarım kalmış çocukluğun, anne hasretinin acısıyla gitmişti oraya. Amacı klanlarına ait olan ve onlardan çalınan bir çiçeği geri almaktı. Söylediğine göre bu çiçeğin içinde annesinin son anıları yer alıyordu ve Kaede haklı olarak bu çiçekte hakkı olduğunu düşünüyordu. İlk başlarda Sennashi ile ilişkili bir bağlantı bulamadıkları için ekip arkadaşları dönmek istemişlerdi ancak Kaede inat etmişti. Sonunda çiçeği bulduğunda onu siyah maskeli bir adamla bulmuştu. Sennashi olmalıydı. O çiçeği neden ondan çalmışlardı ki? Onlar için başka bir önemi veya kıymeti mi vardı? Kaede'nin annesinin anılarıyla neden ilgileniyorlardı? Adam ona geçmişe saplanıp kalmaması gerektiğini, çiçeğin peşini bırakmasını söylemiş olsa da Kaede yine inatçıydı. Adam savaş teklif etmişti. Yenerse çiçeği alacaktı. Ve...

Işınlanma bölgesine varmışlardı hikayenin en can alıcı kısmında. Aoi'nin aklındaki pek çok soru cevaplanmamıştı. Hikayenin sonu bile belli değildi. Çiçeği almış mıydı? Yaralanmış mıydı? Ne olmuştu? Işınlanmaya başlarlarken Bokukichi ve Masato'dan da benzer serzenişler işitmişti ancak Kaede'nin meşhur inadını bildiği için Aoi herhangi bir yorum yapmadı. Gözlerini açtığında Konohagakure'nin tanıdık iklimi karşılamıştı onu. Hava ne çok sıcak ne çok serindi. Gökyüzü açıktı ve tek damla yağmur düşecek gibi durmuyordu. Bu iyiye işaretti zira Aoi'nin bir süre yağmur göresi yoktu. Parlak güneş, ışınlarını saçarak vücudunu ısıtıyordu. Aoi başını kaldırıp bu havayı içine çekti bir süre. Güzel memleketini çok seviyordu. Masato'nun omzunu tutması üzerine gerçekliğe döndü. Hokage'nin onları bekliyor olabileceği fikri onu biraz germiş olsa da bir gerçekti. Başını sallayarak Hokage binasına doğru yola çıktılar.

Kaede sakin görünüyordu. Masato biraz endişeliydi ve bu anlaşılırdı. Aoi de endişesini çaktırmamaya çalışıyordu. Hokage'nin kapısına iki kere tok bir şekilde vurdu. İçeriden anında cevap geldi. Hemen kapıyı açıp girdi. Hokage, ifadesiz bir şekilde ayağa kalkmış ve derhal durum raporu vermesini istemişti. Ne bir endişe, ne bir korku, ne bir öfke... Hiçbir ifadesi yoktu. Aoi gerginlikle başını kaşıdı. "Sizden izin almadan başıma buyruk davrandığım için özür dilerim öncelikle." diye söze başladı. "Masato ve Kaede'nin bunda suçları yok. O yüzden alacağım cezayı tek başıma yüklenmek istiyorum." Başını eğerek özür diledi. Sonrasında Ishigakure'de olanlardan itibaren başlayarak Kaizen ile karşılaşmalarını, Kaizen'in Sennashi'de Yureikumo lafları duyduğunu söylemesi üzerine klanının itibarı adına kendi başına Amegakure'ye gitmek istediğini, diğerlerinin onu yalnız bırakmamak adına ona eşlik ettiklerini anlattı çarçabuk. Muhtemelen Takeshi de anlatmıştı ona bu kadarını. Sonrasında Amegakure'de yaşananları özetledi hızlıca. "Amegakure'de durum karmaşık. Sennashi kafasına estiği gibi hareket ediyor. Bir çeşit radyo sinyali ile haberleştiklerini öğrendik ve muhtemelen örgüte dahil olmuş çok fazla shinobi var. Hemen her klandan olabilir." Yutkundu. "Uzaktan, radyo sinyallerini kullanarak patlama yapabiliyorlar. Bir Jounin'i ciddi yaraladılar. İyi kalpli ve yetenekli Rouninler Bokukichi ve Kaizen bize yardım ettiler. Onlar olmasa başaramazdık. Utekikage haberleşmek için kullandıkları mührün çok eski bir dilde yazıldığını, bu dilin Konoha'da arşivlendiğini söyledi. Bu yüzden haberleşme ağını çözebilmek adına bizi buraya yolladı. Arşivleri inceleyip mühür dilini çözmemizi istiyor. Rounin ekibini ve kendi Jouninlerinden Yuri Hanımı da bizimle gönderdi. Olan biten bu şekilde efendim. Getirildiğimiz alicengiz oyunlarını düşününce örgüt sanki bizimle dalga geçiyor, oyun oynuyor gibi. Sürekli bizden birkaç adım öndeler. Kötü şeyler olmasından endişeliyim."
Image
► Show Spoiler
Post Reply