Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Tünelin loş ve içe çöken sessizliği, kalbinin atışlarını bile yankı gibi duyabileceğin kadar derinleşmişken, chakran parmak uçlarında toplanmaya başlıyor. Mirai no Me... Ruhların senin gözlerinle bir kez daha bakmasına izin veriyorsun. Ellerin arasında tuttuğun kartlar, titreşen bir enerjiyle parlıyor. Gözlerin yavaşça kapanıyor ama karanlık değil, ışık dolu bir boşluk açılıyor önünde. Zihninin içindeki dünya... bambaşka bir yankı odağına dönüşüyor.

İlk başta hiçbir şey yok.

Sadece karanlığın içinde yankılanan, kendi nefesin gibi duyduğun bir ses. "Sen mi izliyorsun, yoksa izlenen mi sensin?" Sonra taşlardan örülmüş dar bir tünel beliriyor görüş alanında, aynen içinde bulunduğun gibi. Ancak bu sefer… duvarlar hareket ediyor. Gerçekten. Taşlar sanki nefes alıyor, birer akciğer gibi şişip iniyor. Her adımda sana doğru eğiliyorlar, sonra geri çekiliyorlar.

Uzakta bir gölge. Zincir sesleri. Karanlıkta bir figür. Bir maske takıyor, ancak maskenin içinden bakan gözleri... seninkiler. Ama bu sen değilsin. Sen gibi görünen biri. Belki de bir yanılsama. Figür konuşmuyor. Elindeki zincirleri yere bırakıyor. Zincirler, her bir halkası başka bir yüzü yansıtıyor. Takeshi’nin… Saya’nın… Bokukichi’nin… Ve en altta, parlayan bir yüz… senin yüzün.

Yüzün yavaşça eriyor. Altından başka bir yüz çıkıyor. Tanımadığın bir yüz. Derken tavan çatlıyor. Üzerine bir ışık huzmesi düşüyor. Ama bu ışık... sıcak değil. Soğuk. Uzak. Gerçek dışı. "Her şey bir parçasıydı." diye fısıldıyor yankılanan bir ses. "Düşündüğün kadar gerçek değildi hiçbir şey." Görü kırılmaya başlıyor. Renkler akıyor, çizgiler bulanıklaşıyor. Sanki bir perde düşüyor gözlerinden. Gördüğün her şey... çok tanıdık ama bir o kadar da uzak. Sanki seni senden uzaklaştıran bir yansıma.

Ve birden...

Kendine geliyorsun.

Bir an için sendelemişsin. Bokukichi’yi karşında görüyorsun. Yüzünde seni endişeyle inceleyen bir ifade. Tam arkasında hala orada dikilen diğer Aoi, gülümsemeye devam ediyor. Yerinden milim kıpırdamamış. Aynı yüz. Aynı beden. Aynı her şey. Ama elbisesi farklı. Yumuşak, gri-mavi renklerde, senin hiç giymediğin tarzda bir cübbe var üzerinde. Saçları daha da düzgün, yüzü daha... cilalı gibi.

Bokukichi çenesini sıvazlayarak hafif geri çekiliyor. "Ay ben hiç böyle hatırlamıyorum ama seni..." diyor hafif afallamış şekilde. "Hem kıyafeti falan farklı bunun. Yani... ben herhalde böyle hayal etmedim seni. Bu biraz... daha ciddi sanki. Kraliyet mensubu Aoi gibi."

Aoi klonu hala gülümsüyor.

Ve seni izliyor.

Hiçbir şey demiyor.

Hiçbir şey yapmıyor.

Ama gözleri...

Sanki her şeyi biliyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Karanlığın içinde tanıdık bir ses yankılanmıştı. Ona ait gibi olan ama aynı zamanda oldukça yabancı bir sesti. İzliyor muydu izleniyor muydu? İçinde bulunduğu dar tünelin duvarları şişip şişip iniyordu tıpkı nefes alan ciğerler gibi. Uzakta yeniden zincir seslerini duydu. Zincirleri ellerinde taşıyan figürün gözleri kendi gözleriydi. Ancak o kendisi değildi. Onun gibi görünen bir başkasıydı. Hiçbir şey söylememişti. Ellerindeki zincirleri yere bıraktığında parlak zincir halkalarında tanıdık yansımaları gördü. Takeshi, Saya, Bokukichi ve kendisi... Yüzünün tıpkı bir maske gibi yavaşça eridiğini ve altından başka bir yüz çıktığını gördü. Tanıdık değildi bu sefer. Daha önce görmemişti. O esnada tavan çatladı. Sanki başka bir diyara açılıyormuş gibi şiddetli bir ışık huzmesi içeriyi doldurdu. Sıcak bir güneş ışığı değildi. Soğuktu. Gerçek değil gibiydi. Tanıdık ses yeniden konuşmuştu. Her şey bir parçasıydı ve düşündüğü kadar gerçek değildi hiçbir şey. Görüntüler kırıldı. Görü parçalandı. Maske düştü, perde kapandı, sahne karardı.

Sendeleyerek kendine geldi. Bokukichi, yüzünde endişe dolu bir ifadeyle ona bakıyordu. Kopya Aoi hala kendilerine bakıyordu. İfadesi aynıydı, hala gülümsüyordu. Ancak bu sefer elbisesi farklıydı. Aoi'ye ait olmayan bir elbisenin içindeydi. Saçları daha farklı toplanmıştı, yüzü de daha parlak duruyordu. Görmediği sırada ne değişmişti? Bokukichi biraz evvelki sorgusuna cevap olarak kendisini hiç böyle hayal etmediğini, bu Aoi'nin daha kraliyet ailesinden gibi göründüğü yorumunda bulunmuştu. Aoi bakışlarını klonuna çevirdi. Ona bakıyordu hala. Gülümsüyordu. Bu sıradan bir klon olamazdı. İzleniyorlardı, değil mi? Ruhlar onu uyarmaya çalışmıştı. Belki de şu an gerçeklikte değillerdi. Bir çeşit jutsu etkisi altında olmalıydılar. Genjutsu muydu? Dışarıdan birisi onları izliyor ve onlarla oynuyordu ancak farkında değillerdi. Görüsü üzerine uzun uzun düşünüp yorum yapacak vakti yoktu. Bokukichi'ye yaklaşıp kulağına fısıldadı. "Genjutsu altında olabiliriz, bozmayı deneyelim." Mühürlerini yapıp kendini hazırladı. "Kai."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Tünelin içinde, karanlıkla aydınlığın sınırında gibi… sen ve Bokukichi birer hayalet gibi sessizleşiyorsunuz. Kalbinin atışı hızlanıyor. Sanki her şeyin içinde bir göz var ve senin üzerine bakıyor. Sanki izlenen artık sadece sen değilsin; düşüncelerin, tereddütlerin, kalbinin atışı bile hissediliyor, kaydediliyor, oynanıyor. Senin gibi bakan bir çift gözün altında, bir dünya kendi ritminde dönüyor.

Ellerin hızlıca mühürlere giriyor. Çakranı odaklıyorsun. Derin bir nefes alıyorsun. Kai tekniğini uyguluyorsun.

...hiçbir şey olmuyor.

Sahte Aoi hala orada. Aynı gülümsemeyle. Karanlık aynı kalıyor. Tünelin duvarları nefes alıyormuş gibi içe çöküp geri açılıyor. Göz bebeklerin genişliyor. Çakra titreşimi değişmiyor. Değişen tek şey… hislerin. Bir şey yanlış. Bokukichi ise büyük bir ciddiyetle hemen ardından mühürleri yapıyor. "Kai!" diye bağırıyor ve bir anda sırtını geriye atıyor. Gözleri büyüyor. "Hah! Oha! Haklıymışsın kız, Genjutsu bu! Valla bak, her şey değişti!" diyor heyecanla.

Başını çevirip sana dönüyor, ancak bir an sonra gözleri yeniden büyüyor. "Eee?! Sana niye olmadı?! Dur dur-" Bir adım yaklaşıyor, senin omzundan tutuyor. "Dur ben yapayım, belki dışarıdan olunca işe yarar. Kai!"

Yine hiçbir şey olmuyor. Senin için.

Bokukichi bir an duraksıyor. O heyecanlı ton yerini panik dolu bir sessizliğe bırakıyor. "Bana oluyor… sana neden olmuyor? Bu... bu ne şimdi? Ne oluyor sana?" Gözleri hızla tüneli tarıyor. Çantasından aynasını çıkarıp kendine bakıyor. Kendi yüzüyle senin yüzün arasında bir şeyler kıyaslıyor sanki. "Kız... kız sen hala aynı yerde misin?"

O esnada… karşıdaki "sen" başını hafifçe eğiyor. Yüzündeki sahte gülümseme genişliyor. Elleri yavaşça bir mühür pozisyonuna giriyor. Parmak uçları, tanıdık olmayan ama sanki seni çok iyi bilen biri gibi bir araya geliyor. Aynı senin gibi konuşuyor.

"Hijutsu: Soushin no Senhari."

Taşlar titremeye başlıyor. Mağaranın zemininden önce bir çıtırtı yükseliyor, sonra sanki bütün dünya, küçük parçalar halinde titreyerek çözülüyor. Ayaklarının altındaki toprak, duvarlardaki yosunlar, tavandaki sarkıtlar... her şey ufalanıyor, eziliyor, sıkışıyor. Gözlerinin önünde, sayısız ince, parlak iğneye dönüşüyorlar. Her biri uzunluğu birkaç santimetreyi bulan, neredeyse görünmeyecek kadar ince ama varlığını hissedecek kadar keskin.

Yüzüne doğru dönüyor. Gözleri seninkilerle buluşuyor.

Ve...

İğneler fırlıyor.

Hızla. Sessizce. Delip geçmek ister gibi.

Bir anlık refleks, belki kaçış, belki bir kalkan...

Ama zaman dar.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Hiçbir şey olmamıştı. Kopya Aoi, gözlerinin önünde şeytani gülümsemesiyle ona bakmaya devam ediyordu. Nefesini tuttu. Yanılmış mıydı? Hayır, bir şeyler yanlıştı. Tünelin duvarları şişip inmeye devam ediyordu. Tüm bunlar gerçek olamazdı. Bokukichi'nin sesini işitti. Haklı olduğunu, Genjutsu olduğunu, her şeyin değiştiğini söylemişti. O halde yanılmamıştı ancak nedense onda işe yaramamıştı. Dehşete düşmüş bakışlarını Bokukichi'ye çevirdiğinde onun da durumu fark ettiğini anladı. O şu an ne görüyordu? Omzunda onun elini hissetti. Dışarıdan birisi yaparsa etkili olacağını ummuştu ancak bu da bir işe yaramamıştı. Aoi gerçek dünyaya dönemiyordu. Neden? Buna ne sebep oluyor olabilirdi? Bokukichi'nin de ses tonu gittikçe daha tedirgin ve panik bir tona evrilmişti. Çantasından aynasını çıkarıp kendine bakmıştı. Bir şeyleri kıyaslıyor gibiydi ancak Aoi onun ne gördüğünü bilmiyordu. Ona hala aynı yerde olup olmadığını sormuştu. "Evet... Sen ne görüyorsun?" Aoi kalp atışlarını resmen ağzında duyuyordu. Bu yüzden her zamanki kibar "sizli" hitabını bir kenara atıp yavaştan panik moduna geçmeye başlamıştı.

O esnada karşısındaki Aoi'nin başını eğdiğini fark etti. Yüzündeki sinsi gülümseme daha da büyümüştü. Sanki bunu bekliyordu. Karanlıkta saklanıyordu. Hayır, bu kendisi değildi. Birisi ondan yüzünü saklıyor olmalıydı. Görüsünde yüzü erimiş ve altından tanımadığı bir yüz çıkmıştı. Bu Genjutsu her nasıl işliyorsa ona birtakım illüzyonlar gösteriyordu. Kimliklerini saklamak için yaptıkları bir şey olsa gerekti. Aoi gardını aldı. Karşısındaki kopya mühür yapmaya başlamıştı. Ağzından bir jutsu ismi duyuldu. Hijutsu tekniğiydi. Zemindeki taşlar titremeye başlamıştı. Bütün dünyası, gördüğü her şey, yosunlar, sarkıtlar, toprak ufalanarak ezilmiş ve birer sivri iğneye dönüşmüştü. Bokukichi şu anda başka bir şey görüyor olmalıydı. Jutsunun gerçeği bu değildi. Sahte Aoi başını kaldırıp kendi gözlerine bakmıştı. Ve aynı anda yüzlerce iğne ona doğru hızla hareket etmeye başlamıştı.

Yapabileceği fazla bir şey yoktu. Fazla zamanı da yoktu. Hızlıca kaçabilmek için aklına gelen ilk tekniği yapacaktı. "Kawarimi no Jutsu." görebildiği taş parçalarından veya çer çöp her ne varsa onlardan birisiyle yer değiştirecekti. "Bokukichi dikkat et!" Eğer başarıyla saldırıyı savuşturabilirse yer değiştirmeyi uyguladığı anda hızla el mühürlerini yaparak Fuuton: Kazekiri no Jutsu kullanacak ve fal kartlarını keskin bıçaklara döndürerek karşısındaki sahte Aoi'ye saldıracaktı. Hasar yedikten sonra Genjutsu'nun bozulacağını ve şahsın gerçek yüzünü görebileceğini umuyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Gözlerinin önünde iğneler birer fırtına gibi havayı yararak sana doğru süzülüyor. İçgüdüsel bir hareketle ellerin mühürlere giriyor. Bir anda bedenin buharlaşıyor ve sen, birkaç metre ötede, tünelin kenarında duran iri bir taş parçasıyla yer değiştiriyorsun. Gözlerinin önünde kendi yerine saplanan iğneler, taş parçasını adeta bir kirpiye çeviriyor. Toprak çatlıyor, iğnelerin gürültüsüyle yankılanan tünel kısa bir süreliğine sarsılıyor. Nefes nefese kalmışsın. Bu kadar hızlı, bu kadar isabetli bir saldırı… karşı koymak neredeyse imkansızdı.

Ellerin titriyor ama hemen yeni mühürlere giriyorsun. Parmakların içgüdüsel şekilde fal kartlarını çantandan çıkarıyor, çakranla kaplayıp havaya savuruyorsun. Kartlar, birer keskin rüzgar bıçağına dönüşerek mağaranın karanlığını yaran bir hışırdamayla sahte Aoi’ye doğru savruluyor. Taşlar, kartların geçişiyle parça parça ufalanıyor. Gürültüyle beraber tünelin tozları yükseliyor, ve kartlar hedefini bulduğunda bir anda puff diye bir duman yükseliyor. Gözlerini kısarak dumanın dağılmasını bekliyorsun.

Ama… orada kimse yok. Sadece yok olmuş. Yüzündeki kaslar geriliyor. Arkandaki hareketi fark ettiğinde hemen dönüyorsun. Bokukichi, yerde yatıyor. İğneler gövdesine saplanmış gibi duruyor. Baygın. Panikle yanına koşup diz çöküyorsun. Ama… bir şey garip. Çok garip.

Kan yok.

Bir yara izi bile görünmüyor. Tam o sırada, Bokukichi’nin bedeninde bir kıpırtı başlıyor. Aniden sırtı yay gibi geriliyor ve yılanvari bir kıvrılmayla bedenini kaldırıyor. Göz bebeklerin büyüyor. Omzundan, beyazlaşan derisini parmaklarıyla kavrıyor. Sanki cilt değiştirirmiş gibi… Tüm bedenini kaplayan beyaz katmanı, kütle gibi sıyırıp bir kenara fırlatıyor. Deri, boş bir kukla gibi tünele çöküyor. Altından çıkan, sapasağlam bir Bokukichi.

Eli cebine gidiyor. Aynasını çıkarıyor. Hafifçe yüzünü inceliyor, kafasını iki yana sallayıp alnındaki tozu silkeliyor. Sonra sana bakıyor. "Ne var kız? Kurtulduk işte, hadi." Ve o kendine özgü, umursamaz tavrıyla ilerlemeye başlıyor. Bir an yerinde kalıyorsun. Aklından binlerce düşünce geçiyor. Bütün bunları kim yapıyor? Nerede? Neden sana odaklandılar? O sahte Aoi’yi kim yarattı? Ama… zaman yok. Geride durmak çözüm değil. Hızla Bokukichi’yi takip ediyorsun.

Tünelin yapısı değiştikçe değişiyor. Yükseliyor, daralıyor, sağa kıvrılıyor. Ve sonunda… bir ışık süzmesi görüyorsun. Birkaç adım sonra, Takeshi ve Saya. Aynı şaşkınlıkla göz göze geliyorsunuz. Onlar da size doğru koşuyorlar. "Siz… siz diğer taraftan gitmediniz mi?!" diyor Saya. "Nasıl geldiniz buraya?!" diye ekliyor Takeshi. Sen cevap vermeden önce haritayı açıyorsun. Açtığın anda yüzün düşüyor.

Bu harita... Böyle değildi.

Tünel yapısı farklı. Yollar birbirine bağlı değil görünüşte. Yan tarafta Bokukichi elini çenesine götürüp düşünmeye başlıyor. Takeshi ve Saya da etrafı tararken Bokukichi nihayet ağzını açıyor. "Bunlar bize katman katman genjutsu uyguluyor ve biz birer birer çözmeye çalıştığımız için işin içinden çıkamıyoruz." Herkes başını çevirip Bokukichi’ye bakıyor. "Ne?" diyor Takeshi. Bokukichi gülümsüyor, ellerini sallıyor. "Az önce başımıza gelenleri anlatıyorum, durun. Aoi ile karşılaştık, bildiğin Aoi'ydi, ama gülümsüyordu. Ondan sonra Kawarimi parlat!, Kazekiri vıjjt!, sonra ben deri değiştim. Çok havalıydı. Ama olan şey belliydi. Bizi birden fazla katmana ayırıyorlar. Her katman bir genjutsu gibi çalışıyor. Her biri ayrı bir yanılsama."

Takeshi kaşlarını çatıyor. "Yani?" Bokukichi avuç içlerini açıyor. "Yani şu, uygulanan tüm genjutsuları bulmamız lazım. Ve her birimize düşen farklı bir genjutsu olabilir. O yüzden..." Dramatik bir şekilde elini uzatıyor. "Her birimiz farklı bir şeye 'Kai' yapacağız. Aynı anda. Bir şey çözülürse, hangi yanılsama olduğu ortaya çıkar. Anladınız mı?"

Takeshi gözlerini deviriyor. "Planın çok saçma." Bokukichi ise "Önce bi' dene, öküz!" diye patlıyor. "Belki senin saçlar bile genjutsudur. Ne biliyon?" Saya boğuk bir sesle gülüyor. "Belki de garip sisin olduğu alan... genjutsu olabilir. Gerçek dışıydı zaten." Bokukichi parmağını kaldırıyor. "Ben başlıyorum. Yolların farklı görünmesi kesin genjutsu." Takeshi etrafına bakıyor. "Duvarlardaki semboller... Parlayıp duruyorlar sürekli. Onlar da olabilir."

Sen ise... bir an sessizleşiyorsun.

Peki ya... başka ne olabilir?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Kawarimi ile yer değiştirdiği taş parçası dikenlerin etkisiyle delik deşik olmuştu. Saldırı o kadar hızlı gerçekleşmişti ki kaçacak vakti bulabildiği için oldukça şanslıydı. Yoksa şu anda Yuukon'un yanını boylamıştı. Hemen titremesini durduramadığı elleriyle Kazekiri no Jutsu uygulamış ve güçlendirdiği kartları hedefini bulduğu anda sahte Aoi toz bulutu olup yok olmuştu. Başka hiç kimse yoktu. Yalnızca toza karışan bir kopya. Belki de mührü yapan esas kişinin kopyası. Kesinlikle izleniyorlardı.

Arkasını döndüğünde Bokukichi'nin yere serilmiş olduğunu fark etti. İğnelerin bazıları ona denk gelmiş gibi görünüyordu. Neden kaçmamıştı ki? Aoi panikle onun yanına koştu. Ölecek miydi? Ne yapabilirdi? Nefes alıyordu ancak yerde öylece baygın yatıyordu. Tuhaf olan şey ise... tek damla kan olmamasıydı. Yaralandığı çok barizdi. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Yara izi de yoktu vücudunda. İğnelerden darbe aldığı belliydi ancak yaralanmamıştı. Genjutsu yüzünden miydi? O esnada Bokukichi'nin baygın bedeninin kıpırdamaya başladığını fark etti. Sırtı gerilerek tıpkı bir yılan gibi onu kaldırmıştı. Parmaklarıyla rengi soluklaşmaya başlayan derisini tutup söküp çıkardı. Deri değiştiren bir yılan gibi... Boş kabuk haline gelen derisini bir kenara fırlatmıştı. Altından çıkan Bokukichi ise aynasını çıkarıp yüzünü incelemeye başlamıştı. Aoi şaşkınlıktan dilini yutmuş bir halde onu izledi öylece. Tek bir kelime bir şey soracak takati kalmamıştı. Takeshi'den sonra Bokukichi de mi onlardan bir sır saklıyordu? Neydi bu, bir çeşit klan yeteneği miydi? Yoksa Bokukichi en başından beridir insan değil miydi?

Bokukichi ona dönerek umursamaz bir tavırla kurtulduklarını söyleyerek önden ilerlemeye başlamıştı. Aoi'nin yerinden kalkabilecek enerjiyi bulması ise epey vaktini aldı. Tam olarak burada neler dönüyordu? Aklından ve gördüğü her şeyden şüphe etmeye başlamıştı. Derin bir soluk alarak ayağa kalktı ve Bokukichi'yi gözden kaçırmadan takip etmeye başladı. Ona sormak istediği her şeyi yutarak tünel boyunca ilerledi. Bir süre sonra bir ışık ve onun sonunda da iki tanıdık yüzle karşılaştılar. Takeshi ve Saya. Tünel birleşmiş miydi? Onlar da aynı şaşkınlığın içindeydiler. Tünelin iki ucu farklı noktalara gidiyordu. Birbirlerini bulamamaları gerekliydi. Hızla haritasını çıkarıp tekrar incelemek istedi. O anda da dehşet verici gerçeği keşfetti. Harita değişmişti. Hari Hoca'nın yanındayken okuduğu harita bu değildi. Tüm yollar farklıydı.

Bokukichi bir süre düşündükten sonra bir tahminde bulundu. Onlara katman katman genjutsu uygulanıyordu ve bu yüzden içinden çıkamıyorlardı. Sonra başlarına gelenleri kısaca özetlemişti ancak söyledikleri bir anlam ifade etmiyordu. Atladığı çok fazla detay vardı. Onlara uygulanan tüm genjutsuları bulmaları gerektiğini, her birini yok etmeden içinden çıkamayacaklarını öne sürmüştü. Saya garip sisli mekanın genjutsu olabileceğini söylemişti. Takeshi de parlayan taşların. Aoi ise bu saçmalığın bir an önce açıklanmasını diliyordu. "Bir dakika bir dakika!" Bokukichi'ye yaklaştı. "Böyle bir şey mümkün mü ki? Mümkünse bile tek bir kişinin yapabileceği bir şey mi yoksa organize bir iş mi? Ayrıca az önce ne yaşandı? Karşımızda sahte Aoi varken sen Kai yaparak genjutsudan çıktın ama ben çıkamadım. O anda ne değişti? Sen ne gördün? Sahte Aoi saldırdığı esnada ne yaşandı? Ve nasıl deri değiştirdin? Neler oluyor tam olarak?" Diğer ikisine döndü. "Sahte Aoi bana bir Hijutsu uyguladı. Üstüme yüzlerce diken saldırdı. Bu bir genjutsu ise tamamen dış dünyadan koptuğumuz bir tür değil, bir çeşit görüntü illüzyonunun içindeyiz. O saldırı gayet gerçekti çünkü." Biraz düşündükten sonra bir fikir yürüttü. "Mağaranın girişinde kurumuş kandan bir sembol vardı. Görüde gördüğüm yüzü maskeli adamların suratlarındaki sembolün birebir aynısıydı. Genjutsuyu başlatan şey belki de o semboldür. Her şey o taşın üzerine basmamızdan sonra başladı. Mağaraya girdiğimiz anda genjutsunun etkisine girmiş olmalıyız."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Bokukichi beklenmedik bir ciddiyetle araya giriyor. "Yok kızım." diyor net bir tonda. "O saldırı gerçekti. O dikenler öyle numara falan değil. Ben cidden derimi bırakmasam halim dumandı. Genjutsu değil o. Gerçek bir Hijutsu’ydu." Takeshi kollarını kavuşturup düşünmeye başlıyor. "O zaman bu adamların her birinin farklı bir genjutsu uygulama ihtimali var. Ve her biri bizim algımızı farklı şekilde manipüle etti. Biri saldırıyı sahte Aoi yapar gibi gösterdi, diğeri mağarayı aydınlattı, öbürü yolları değiştirdi… Kısacası koordineli bir illüzyon zinciri içindeyiz."

O sırada Saya, düşünceli şekilde bir duvara yaklaşıyor. Parmaklarını taş gibi görünen yüzeye sürerken bir an duraksıyor. Yüzüne garip bir ifade oturuyor. "Bir saniye..." Mühür yapıyor. "Kai." Aniden sendeleyip geriye çekiliyor ve gözlerini kocaman açarak dönüyor size. "Şu an bir çalıya dokunuyorum!" Ama siz ne görüyorsunuz? Taşa dokunduğunu. Takeshi ve Bokukichi aynı anda öne atılıyor ama hiçbir şey yapamadan, bir anda her şey bulanıyor.

Ayaklarınız kayıyor. Dengeniz dağılıyor. Toprak altta değil gibi sanki. Uçurumdan düşer gibi bir hissiyat. Gözleriniz bulanıklaşıyor, sesler yankılanıyor, ve dünya bir anda yeniden oturuyor. Tüm o taş, duvar, semboller… Yok.

Gözlerinizi açtığınızda kendinizi tekrar ormanın içinde buluyorsunuz. Ağaçlar, yeşillik, kuş sesleri… ve sabah ışığı. Ama bu huzur uzun sürmüyor. Diğerlerinin şaşkın bakışları arasında bakışlarını yukarı kaldırıyorsun ve gerçek bir korku dalgası boynundan aşağı iniyor. Çevrenizi saran dört farklı yönde, kuzey, güney, doğu, batı… Her biri 7-8 metre ötede, dörtgen şeklinde duruyorlar. Her bir yöne dört kişi. Toplam 16 kişi. Hepsi maskeli. Hepsi aynı anda mühür yapıyorlar. Çok geçmeden mühürlerini kaldırıyorlar ve bir şey değişmiyor. Ama artık her şey net.

Bokukichi yavaşça fısıldıyor. "Bizi gruplara böldüler. Her biri farklı bir illüzyon uyguladı. Her birimiz başka bir gerçeğe maruz kaldık. Kendimiz kurtulsak da diğerimizin içinde kaldığı genjutsu bizi birbirimize bağladı. Kai işe yaramıyordu çünkü zincirin diğer halkası hala bağlıydı." Saya ürpererek soruyor. "Peki… neden şimdi bozuldu?" Takeshi kısık gözlerle etrafa bakıyor, sanki hesaplıyormuş gibi. "Çünkü sen mağaranın da illüzyon olduğunu fark ettin. Artık oyun oynayamıyorlar. Plan değişti. Şimdi fiziksel harekete geçecekler."

► Show Spoiler

Bokukichi hafifçe gülümsüyor. Ama o alışıldık gülüş değil bu. Daha sert. Daha ciddi. "Eee... Dördümüz on altı kişiye karşı ne yapacağız ayol?" Takeshi kolunu sıvarken sana doğru bir bakış atıyor. Saya sessizce tantosunu çekiyor. Tantodan beyaz bir çakra parlamaya başlıyor. Ellerini sıkı kavrıyor, yüzü odaklanmış. Tam o sırada, Bokukichi eğilip kendi parmağını ısırıyor. Kan parmaklarından damlıyor. Elini toprağa geçiriyor ve bağırıyor.

"Kuchiyose no Jutsu!"

Zemin titriyor. Bir anda ortalığa beyaz duman yayılıyor. Gökdelen gibi bir yılan beliriyor. Sürüngen teni bembeyaz, pulları zar gibi. Kırmızı gözleri gece gibi parlıyor. Gövdede dönen kaslar sanki yılan değil ölüm gibi salınıyor. Yılan, etrafınızda spiral şekilde dolanıyor. Sizi koruyan bir halka oluşturuyor. Ve o halkanın merkezinde siz varsınız. Bokukichi sana dönüp göz kırpıyor, elini çenesine atıyor. "Küçük yılan falan, di' mi?"

Olaylar sana sabahki fal kartını hatırlatıyor. Güneş. Pozitiflik. Başarı. Ama bu nasıl bir başarı olacak?

Bokukichi yılana sesleniyor. "Honda! Bu seferlik idare ediver beni be kardo!" Adının Honda olduğunu öğrendiğin yılan ise "Bokukichi-sama, keşke bir kere de değecek bir rakip karşıma çıksa. Yine de bana bırakabilirsiniz." diyor sakince. "Arkadaşlar! On ikisi bende... ama kalan dört tam arkamda kalıyor! Bir el atsanız hiç fena olmaz!" Saya zaten öne çıkıyor. Tantosunu iki eliyle tutuyor, beyaz çakra akıyor, cızır cızır sesler yükseliyor. Yüzü kararlı. Takeshi senin yanına geliyor. Gözleri düşmanları süzüyor. "7 metre civarı uzaklıktalar ve koşmuyorlar. Saya'yı tek göndermek iyi fikir değil. Nasıl yapalım?" Bir eliyle çakrasını yoğunlaştırıyor. "Kullanayım mı sence?" Söz sırası sende, Aoi. Bir karar anı.

Honda
► Show Spoiler
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Bokukichi sorduğu onca soruyu görmezden gelerek son söylediği şeye odaklanmış ve saldırının gayet gerçek olduğunu, derisini bırakmasa halinin duman olduğunu söylemişti. Ne derisi? Ne bırakması? Neyden bahsediyordu bu adam? Takeshi de konuşmaya hiçbir şey katmadan Bokukichi'nin söylediklerini birebir tekrar etmişti. Aoi hafiften sinir olmuş bir şekilde medet umar gibi bakışlarını Saya'ya çevirdiğinde onun mağaranın duvarına yaklaştığını fark etti. Sanki bir şey düşünüyordu. Sonra da mağaranın duvarına Kai yapmış ve çalılara dokunduğunu söylemişti. Aoi o anda neler olduğunu anladı. Mağara sahteydi. Mağaraya hiçbir zaman girmemişlerdi. Ormanda oldukları andan beridir genjutsu zincirinin içindeydiler. Görüsündeki tünellerin parçalanması, koridorların nefes alıp vermesi, yukarıdan ışık süzülmesi... Her şey ona tüm mağaranın genjutsu olduğunu söylemeye çalışıyordu.

Taş zeminin ayaklarının altından kaydığını hissetti. Sanki bir uçurumun kenarından yuvarlanıyordu. Her şey bulanıklaşmış, tüm görüntüler yok olmaya başlamıştı. Gözlerini açtığında ormanın içindeydi. Ağaçlar, toprak kokusu, hışırtılar... Başından beridir burada duruyorlardı. İzleniyorlardı. Dalga geçiliyorlardı. Bakışlarını yukarı kaldırdığında çevrelerinin dört farklı yönden sarılmış olduğunu fark etti. Birkaç metre ötelerinde, tam 16 kişi... Hepsinin de yüzünde aynı maskeden vardı. Aoi artık bu maskeyi görmekten nefret etmişti. Zihniyle ve duygularıyla oynandığı için ekstra olarak kızgındı bu adamlara. Açtıkları belanın bedelini ödeyeceklerdi. Bokukichi fısıldayarak olan biteni anlatırken Aoi öfkeyle yumruklarını sıktı. Sakinliğini kaybetmekten hoşlanmıyordu. Sakinliğini kaybetmesine sebep olan insanlardan da hoşlanmıyordu. Neyse ki Saya mağaranın illüzyon olduğunu erkenden fark etmişti de bu maskaralığa daha fazla maruz kalmaları gerekmemişti.

Bokukichi'nin yüzüne daha önce görmediği, kendinden oldukça emin ve ciddi bir gülümsemenin yerleştiğini fark etti. Bu şekilde çok havalı görünüyordu. Dört kişinin 16 kişiye karşı ne yapacağı sorusu oldukça yerinde bir soruydu. Takeshi hemen kollarını sıvamış ve kendisine bakmıştı. Bu bakışın ne anlama geldiğini biliyordu. Hayır, olmazdı. Bu kadar kişiye karşı savaşırsa ölebilirdi. Çok riskliydi. Saya tantosunu çıkartmıştı. Önceki sefer olduğu gibi beyaz bir çakra ışıltısı kaplamıştı. Bokukichi de eğilerek parmağını kan akıtana kadar ısırmıştı. Elini toprağa koymuş ve Kuchiyose no Jutsu yapmıştı. Yine o minik yılanı mı çağıracaktı yoksa? Ama hayır, devasa bir yılan çıkmıştı. Derisi bembeyaz, gözleri kıpkırmızı, tehditkar görünüşlü bir yılandı. Yılan onları sararak duvar gibi korumuştu. Bokukichi ona dönerek göz kırpmıştı. Yılanın boyutu önemli değil demek isterdi Aoi ancak 16 kişiye karşı boyutu gayet de önemliydi. Acaba o zaman neden bu yılanı çağırmamıştı da küçük olanı çağırmıştı? Güçlerini kendi adamlarından saklamak mı istiyordu? Belki de o an yeni tanıştığı o insanlara göstermek istememişti. Bir önemi yoktu, önemli olan şu an onların hayatını kurtaracak olmasıydı. Bunu yapması için hiçbir sebebi de yoktu üstelik. "Bokukichi Bey... Siz çok havalısınız!" Onu tebrik eder gibi hayranlık dolu kısa bir alkış yaptı. Sizli hitap şekline de geri dönmüştü.

Olayların bu gidişatı sabahki falında çıktığı gibiydi. Güneş çıkmıştı sonuçta. Başarılı olacaklardı. Buna inanıyordu. Bokukichi yılana Honda diye hitap ederek yardımını talep etmişti. Yılan, diğerinin aksine oldukça saygılı bir şekilde, hatta ona -sama diyerek rakipleri küçük gördüğünü ifade etmişti. Bu sahne... inanılmaz havalıydı. Aoi'nin kalbi hızla atıyordu ancak sebebi korku değil heyecandı. Aoi yılanları severdi. Aoi her türlü hayvanı severdi, pek ayırt ettiği söylenemezdi. Ancak yılanları çok severdi. Evinin bahçesinde fareleri avlamaya gelen bazı küçük bahçe yılanları vardı. Yanlışlıkla evinden içeri girdikleri de olurdu. Aoi onları nazikçe tutarak bahçeye geri gönderirdi. Bazılarıyla da sohbet ederdi ancak onu pek anladıkları söylenemezdi. Aoi yılanları hep gizemli ve kendilerine has havalarıyla sevimli bulmuştu. Onlardan böyle kadim olanlarını bulmak, anlaşma yapmak... Herkesin haddine değildi. Bokukichi ile aralarındaki bu ilişki büyüleyiciydi. Aoi onu hem çok takdir etmiş hem de ona inanılmaz imrenmişti. Bokukichi 12 kişinin kendisinde olduğunu, kalan dörtlüyü halletmelerini rica edince irkilerek kendine geldi. Şu an hayranlık duyma sırası değildi. Halletmeleri gereken dört kişi vardı.

Saya direkt öne çıkarak tantosunu savurmaya başlamıştı. Takeshi ona yaklaşarak Saya'yı tek başına göndermenin mantıklı olmayacağını söylemişti. Güçlerini kullanmalı mıydı? Aoi bir an düşündükten sonra cevapladı. "Biraz bekle. Çok zor durumda kaldığımızı görürsen kullanırsın olmadı. Ama abartma, tamam mı? Kendini yıpratmadan. Sana daha ihtiyacımız var. Şimdi bize bir fırsat oluşturmayı deneyeceğim." Çakrasını yoğunlaştırarak hızla el mühürlerini yaptı. Sonra da ellerini dua eder gibi önünde birleştirdi. "Lütfen bize yardım edin. Shisha no Gun." Ruhlardan yardım talep edecekti. Kabul edilmesini umuyordu. Jutsusu başarılı olursa çakrasını toparlayarak Fuuton: Kami Oroshi uygulayacaktı. Belki o noktada Takeshi ona yardım ederek geçen seferki gibi bıçak girdapları oluşturabilirdi. O komboyu bir kez daha görmek istiyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Ruh­ları çağırmak için dizlerini hafifçe büküyorsun, avuçlarını dua eder gibi birleştiriyorsun. Gırtlaktan yayılan kadim bir mırıldanma ormanda yankılanıyor. Çakran göğsünde dokunulmaz bir düğüm gibi toplanıyor, sonra buz gibi bir akıntı halinde dışarı taşıyor. Artık yalnız değilsin. Havanın dokusu değişiyor. Sis gibi ince, mavimtırak parıltılar etrafında dönüyor. Sesler boğuklaşıyor; rüzgar gürültüsü bile çekiliyor, yerini hafif bir fısıltıya bırakıyor.

Üç silüet öne süzülüyor; bir savaşçı, bir bilge, bir çocuk. Silüetlerin yüzleri gölgenin içinde dalgalanıyor; karar verip vermeyeceklerini merak ediyorsun. Göz hizana kadar yükselip sana bakıyorlar. Başlarını onaylarcasına eğmeleri yalnızca bir çarp­ıntı sürüyor ama yeterli.

Shisha no Gun kabul edildi.

Silüetler kurbanlarını seçer seçmez ortalık karışıyor. Kuzey hattındaki dört maskelinin yüzleri soluyor; gözbebekleri alabildiğine büyüyor. Ruh savaşçı, kılıcı olmadan daldığı düşman zihinlerinde eski korkuları uyandırıyor, biri dizlerinin üzerine çöküp titriyor, diğeri ağzı köpürerek geri geri sürünüyor. Bir diğerinin kulaklarına bilgenin uğultusu çakıyor; dizginlenmez bir yorgunluk çökmüş gibi bacakları kesiliyor, bedeni yere seriliyor. Çocuk, masum merakla bir diğerinin çevresinde dolanıyor, maskesinin ardını görmek istiyor. Adam maskesini çıkarır çıkarmaz öfke ile bağırıyor ama ruhu göremediği için kılıcını havada savurup dengesini kaybediyor.

Sen aynı anda mühür dizisine geçiyorsun, Fuuton: Kami Oroshi’yi örüyorsun. İlki kadar geniş açmıyorsun; Honda’nın dev gövdesi yanındayken girdabın yönünü daraltıp ağırlığı kuzey sınırına yığıyorsun. Ruhların sindirdiği dört maskeli tam ayağa kalkacakken girdabın uçuyor, her birini uçurup sertçe yere fırlatıyor.

Bokukichi zaten yılanın sırtına sıçramış durumda. "Honda, Ryuu no Ude!" Yılan gövdesini örs gibi kuzeye savuruyor; darbenin şokuyla toprak havaya kalkıyor. Savrulan dört maskeli, törensel tahtadan kukla misali, havada dönüp ağaçlara çarpıyor. Ardından Bokukichi yana dönüyor, yanaklarında çakra damarları şişiyor. "Katon: Ryousenka no Jutsu!" Nefesindeki ateş, Honda’nın pulları arasından süzülerek bir alev şeridi oluşturuyor, beyaz yılanın gövdesi bir an için kırmızı kor haline bürünüyor, ardından sıcak hava dalgası batı kanadına çarpıyor. Oradaki dört maskeliden ikisi refleksle Suiton mührü yapmaya çalışsa da gecikiyor, alev cübbelerini tutuşturup yere seriyor.

Önde, Saya’nın tantosundan yayılan o beyaz çakra artık etrafında bir mantoya dönüşmüş durumda. Ayak uçları zemine değer değmez koşmaya başlıyor. Bir maskelinin boğazına sırtüstü savurduğu kesikle temas ediyor, sessiz, kan yok, ama adam beti benzi solmuş halde düşüyor. Beyaz çakra sayesinde onu hızla etkisiz hale getirmiş.

Takeshi şimdiye dek yalnızca shuriken yağmuru ile Saya’ya açık alan yaratıyor; senin sözünü tutuyor, kan bıçağını çağırmıyor. Ama omzundaki bandajın altından sızan kan damlaları çakrasıyla titreşiyor; hazır, emir bekliyor.

Henüz yenilmeyen son dört maskeli ortak mühür yapıyor.

"Ninpou: Kyoumei no Hiretsu!"

Zeminden kirli gri bir sis kabarıyor… hatta sis değil, titreşim. Toprak lif lif çözülüyor, minik kristal iğneler gibi havaya savruluyor; ruhlar bu sese dirençsiz, ürküp dağılmaya başlıyor. Çağırdığın üç ruh soluklaşmaya başlıyor. Kristal toprak parçacıkları, bir fırtına gibi Honda’nın pullarına çarpıyor, aralardaki ince boşluklara girip dilimlemeye başlıyor. Dev yılan inliyor, sarmal halkasında çatlaklar oluşuyor. Bokukichi dişlerini sıkıyor. "Ay Kami'nin cezası, Honda’nın zırhını paramparça edecekler!"

Saya öndeki iki rakiple hala meşgul. Takeshi omzunu sana yaslıyor, gözleri kararlı. "Şimdi mi?" diye fısıldıyor. Bandajın altındaki kan şeridi ince bir kılıç gibi şekillenmeye başlamış bile, ama bir sözüne bakıyor.

Güneş kartının vaat ettiği başarı hangi adımda saklı?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Re: [Yureikumo Aoi] Öbür Taraf

Post by Yureikumo Aoi »

Duası ve yakarışları kabul olmuştu. Shisha no Gun tekniğinin çağrısına kulak verip yanına gelen üç kudretli ruh, başlarını eğip onun savaşında yanında yer alacaklarını belirtmişlerdi. Üstelik bir tanesi küçük bir çocuktu. Birisi kadim bir savaşçı, diğeri ise bir bilgeydi. Aoi onların önünde dizlerinin üzerine çöküp başını eğdi büyük bir saygı ifadesiyle. Ölüleri sonsuz istirahatlerinden rahatsız etmişti, son derece saygılı davranmalıydı. Ruhlar büyük bir hızla rakiplere doğru ilerleyerek saldırılarını gerçekleştirir gerçekleştirmez maskeli adamlar korkuyla dizlerinin üzerine kapanmışlardı. Bağırışlar, bayılmalar, boğulmalar... Türlü türlü garip şeyler oluyordu. Ruhlar onlara ne yaşatıyordu acaba zihinlerinde? En büyük düşmanlarının kendileri olduğunu bilseler bu hallerine bakıp çok gülerlerdi elbet. Ruhların tek yaptığı şey zihinlerinde gizli kalmış karanlık taraflarını ortaya çıkartmaktı zira.

Aoi bu sahneyi izlemeye fazla dalmadan planına devam etti. Kami Oroshi ile ortalama büyüklükte bir girdap oluşturdu. Girdabın yönünü kuzeye doğru vererek ruhların etkisindeki adamları hedef aldı. Onlar tam ayağa kalkmak üzerelerken girdabın etkisiyle savrulup bir yerlere fırlamışlardı. Böylece arkalarındaki dörtlü halledilmişti. Arkalarında Bokukichi, Honda'nın üzerine çıkmış, maskelilere adeta cehennemi yaşatıyordu. Dört tanesi yılanın darbesiyle ağaçlara doğru savrulmuşlardı. Bokukichi bir Katon jutsusu yaparak ağzından ateş üflemişti. Vay be, Bokukichi Katon kullanıyordu demek. Birlikte bir ateş girdabı oluşturabilirlerdi. Tabi burada orman yangınına da sebep olabilirdi. Maskelilerden ikisi Suiton yapmaya kalkışsa da Honda'nın hızına yetişememişlerdi ve mühürleri yarıda kalmıştı. Tutuşarak yere düşmüşlerdi. Saya ön tarafta, tantosunun tek bir hamlesiyle bir adamı yere sermişti. O kadar havalı görünüyordu ki şu an onu izleyen Takeshi ona bir daha aşık olmuş olmalıydı. Değilse de olmuştu. Aralarında nasıl bir ilişki olduğunu çözebilmiş değildi hala Aoi. Takeshi shuriken fırlatarak ona arkadan destek olmaktan başka bir şey yapmamıştı. Söz dinleyen bir çocuk gibi Aoi ne derse onu yapıyordu. İlginç bir adamdı gerçekten. Aoi onu fazlasıyla ham ve çocuksu buluyordu.

Yalnızca dört maskeli kalmıştı. Dördü de ortak bir Ninpou yapmışlardı ve jutsunun etkisiyle zemin titreşmeye başlamıştı. Toprak kristalleşerek havaya savrulmuştu. Ruhlar bu titreşim karşısında ürkerek zayıflamışlardı. Soluklaşarak yok oluyorlardı. Aoi onların önünde son bir kez daha başını eğerek saygı dolu bir şekilde teşekkür etti. Bu kadar çabaları yeterliydi. Kristalleşen toprak Honda'nın zırhına doğru dikenler gibi hızla çarpmıştı. Honda acıyla güçlü bir ses çıkartmıştı. Canı yanıyor olmalıydı. "Hayır, Honda! Dayan!" Bokukichi onun zırhını parçalamaya çalıştıklarını söylediğinde gözleri korkuyla büyüdü. Bunun olmasına izin veremezlerdi. O esnada Takeshi'nin omzunu kendi omzunda hissetti. Ondan emir bekliyordu. Neden ondan emir bekliyordu ki? Aoi açıkça ona az önce fikrini söylemişti, bu riski alıp almamak ona kalmıştı. Kendi kararlarını alabilecek yaştayken neden Aoi'den onay istiyordu? Takeshi'nin omzunun altındaki bandajdan akan kanlar titreşerek savaşmaya hazır görünüyorlardı. Son darbeyi vurabilmek için Takeshi'yi kullanabilirlerdi. Diğer herkes fazlasıyla yorulmuştu. Aoi ona dönerek başını onaylar gibi salladı. "Şimdi! Ama dikkatli ol." Aoi eğer yapabilirse Takeshi saldırıya geçtikten sonra son gücüyle Fuuton: Kazekiri no Jutsu uygulayacak ve yine fal kartlarını bıçaklara çevirecekti. Takeshi'nin saldırılarından sonra ayakta kalan kim varsa onlara saldıracaktı.
Image
► Show Spoiler
Locked