Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Şafak sökmeden önce, Hyuuga Kichirou yerleşkenin sessizliğinde dimdik duruyordu. Ayak sesleri mermer döşeli avluda yumuşak bir ritimle yankılanıyor, etraf henüz uyanmamış klanın derin nefeslerinin ahengiyle doluydu. Sabahın soluk ışığı kiraz çiçeklerinin narin kokusunu yayarken, Kichirou'nun keskin bakışları ufukta beliren ilk ışıltılara sabitlenmişti.

Her hareketinde disiplin ve özen kendini belli ediyordu. Hassas adımlarla aile salonuna doğru ilerlerken, çevresindeki her şey onun mükemmeliyetçi doğasını yansıtıyordu. Cilalı kafa bandı solgun ışıkta hafifçe parlıyor, masanın üzerinde bir onur nişanesi gibi duruyordu. Hızlı ama titiz hazırladığı kahvaltısının ardından, bandını sıkıca bağladı ve kıyafetlerini son kez gözden geçirdi.

Bugün yeni bir görev günüydü. Klanının kendisinden beklediği özveri ve disiplin, her hareketinde kendini gösteriyordu. Aile tapınağına son kez bakışını attıktan sonra, sabahın keskin ve soğuk havasında adımlarını Hokage ofisine doğru sıklaştırdı.


Tam aksine, Hayashi Kenta'nın sabahı doğanın ham güzelliğiyle örülüydü. Ormanın kalbinde, küçük bir dere kenarına çömelmiş, parmaklarını serin suyun akışına bırakmıştı. Çevresindeki dünya uyanırken, bir geyik meraklı gözlerle onu süzdü, sonra sessizce çalılıkların arasına süzülüp gitti.

Kenta doğanın bu anını tebessümle karşıladı. Her sabah böyleydi işte; sade, toprakla hemhal olmuş, evrenin küçük ama anlamlı bir parçası. Yüksek çam ağaçları ona eşlik ederken, sarmaşıkların arasından usulca Konoha'ya doğru ilerledi. Adımları rahat ve özgüvenli, ormanın gizli patikalarını içgüdüsel bir hassasiyetle takip ediyordu.

Köyün içine girdiğinde güneş artık sokakları ısıtmaya başlamıştı. Konoha'nın canlı enerjisi, ormanın dingin atmosferiyle keskin bir tezat oluşturuyordu. Kenta bunu olağan karşılarcasına, rahat ve dengeli adımlarla Hokage ofisine doğru yol aldı.


Hokage ofisine geliş zamanları neredeyse mükemmel denk gelmişti. Kichirou, alışılmış sakinliği ve amaca yönelik adımlarıyla, tam kapıya yaklaşırken Kenta da yanından yaklaşmaktaydı. İkisi, aralarında sessiz bir anlayışla başlarını hafifçe eğerek selamlaştılar, yakında aynı zorluğu paylaşacak yoldaşlar olarak. Birlikte, Hokage ofisinin merdivenlerini çıktılar; dağın altındaki Konoha'nın eski liderlerinin heykelleri onları izliyordu.

İçeride hava serin ve mürekkep ile kağıt kokusuna bürünmüştü. Hokage'nin kapısına yaklaşırken, aralarındaki ince farklar daha belirgin hale geldi, Kichirou'nun hareketleri kesin ve hesaplı, Kenta ise üstüne gelmiş ağaç yaprağını dalgın bir hareketle silkip atıyordu. Ahşap kapıya vurulan hafif bir darbe yankılandı ve içeriden Sarutobi Shigure'nin kararlı, buyurgan sesi yükseldi:

"Girin."


Hokage'nin ofisine adım attığınızda, her zamanki resmiyet ve düzen duygusu hemen parçalanıyor. Hava gergin, tüm hızıyla devam eden bir kavga ile karşılaşıyorsunuz. Hokage'nin masasının arkasında Sarutobi Shigure duruyor, kaşları çatılmış ve kollarını kavuşturmuş, heybetli bir figürle karşı karşıya duruyor, shinobi kıyafetleri giymiş, kürkü sabah ışığında parıldayan gümüşle çizgili, iri, kaslı bir maymun. Devasa gövdesi masanın üzerinde yükseliyor, bir eli masanın üzerinde dururken diğer eli yumruk olmuş, saldırmaya hazır.

"Anlamıyorsun, ahmak herif!" diye homurdanıyor maymun, derin sesi odada yankılanıyor. Güçlü yumruğu büyük bir gürültüyle masanın üzerine iniyor ve bir yığın parşömenin tehlikeli bir şekilde sallanmasına neden oluyor. "Maymunlar için bir festival sadece aptalca bir kutlama değildir, atalarını onurlandırmakla ilgilidir! Köklerine saygı göster, serseri!”

Yüzü kızarmış olan Shigure ellerini öfkeyle havaya kaldırıyor. "Son kez söylüyorum, Kinzaru, ben bir maymun değilim! Seninle sözleşme yaptım; bu senin soyunu paylaştığım anlamına gelmez!" Sesi hafifçe yükselse de öfkesini kontrol altında tutmaya çalıştığı açık. "Ayrıca, şu anda maymunlar için koca bir festival planlayacak ne zamanımız ne de kaynağımız var yahu!"

Birbirinizle bir bakış alışverişinde bulunuyorsunuz ve efsanevi Kinzaru'yu hemen tanıyorsunuz. Shinobi maymununun hikayeleri köyde yayılmıştı; Hokage'nin yanında savaştığı ve nesiller boyunca Sarutobi klanının yakın bir müttefiki olduğu söyleniyordu. Gücü, bilgeliği ve çabuk sinirlenmesiyle tanınan Kinzaru'nun buradaki varlığı nadir görülen bir manzaraydı.

Siz kapının hemen içinde dururken Kinzaru'nun keskin gözleri ikinize doğru kayıyor ve ifadesi kızgınlıktan meraka dönüşüyor. "Vay, vay." diye homurdanıyor, hafifçe doğruluyor. "Bakın burada kim varmış. Bir Hyuuga veledi ve bir Hayashi veledi." Dişlek bir sırıtış atıyor ama bunun dostça mı yoksa alaycı mı olduğunu anlamak zor. "En azından ikinizin soyu sopu belli. Şuradaki boşboğaz gibi değilsiniz."

Kinzaru başparmağını Shigure'ye doğru uzatıyor, o da hayal kırıklığı içinde burnunu sıkıyor. Hokage karşılık veremeden, Kinzaru ona dönüyor ve uzun, pençeli bir parmağı işaret ediyor. "Bu iş daha bitmedi, serseri!" diyor, sesi hem otorite hem de kesinlik taşıyordu. Sonra, dramatik bir hareketle, arkasında sadece hafif bir toprak ve kürk kokusu bırakarak dönen bir sis bulutunun içinde kayboluyor.

Bir an için oda garip bir sessizliğe gömülüyor. Shigure derin bir iç çekerek, dağınık masaya doğru bir el sallıyor. "Bunun için... özür dilerim." diyor ve Hokage cüppesini düzeltirken ikinize de mahcup bir gülümseme takınıyor. "Kinzaru'nun... işleri halletmek için kendi yöntemleri var. Gördüğünüz gibi."

Masanın etrafında bir adım atıyor, yüz ifadesi profesyonelliğe dönüşüyor ama gözlerinde hala bir miktar espri var. "Ama onun hakkında bu kadar konuşmak yeterli." diyor Shigure, ellerini birbirine kenetleyerek. "Göreviniz için buradasınız ve bu önemli bir görev."

Shigure'nin şakacı ifadesi kayboluyor, yerini Hokage'den beklediğiniz soğukkanlı ciddiyet alıyor. Masasının arkasına geçip cübbesindeki kırışıklıkları düzeltiyor ve ikinize yaklaşmanızı işaret ediyor. Siz yaklaştığınızda gözleri keskinleşiyor ve tamamen elindeki göreve odaklanıyor.

"Size verilen görev hem hassas hem de potansiyel olarak tehlikeli." diye başlıyor, sesi istikrarlı. "Ateş Ülkesi'ndeki en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Hamagawa Limanı hedef haline geldi. Geçtiğimiz birkaç hafta içinde çok sayıda sabotaj olayı yaşandı; depolara kasıtlı olarak zarar verildi, sevkiyatlar tahrip edildi ve yabancı ajanların bölgeye sızdığına dair söylentiler çıktı. Bu aksaklıklar sadece ekonomiyi değil, aynı zamanda ticari ortaklarımız nezdindeki itibarımızı da tehdit ediyor."

Dağınık masasından bir parşömen alıp açıyor ve liman kentinin ayrıntılı bir haritasını ortaya çıkarıyor. "Amacınız iki yönlü. İlk olarak, bu olayların nedenini araştırın. Bunların haydut shinobiler tarafından yapılan münferit sabotaj eylemleri mi yoksa daha büyük, organize bir çabanın parçası mı olduğunu doğrulamanızı istiyorum. İkincisi, eğer sorumluları tespit ederseniz, tehdidi etkisiz hale getireceksiniz. Mümkünse onları yakalayın; gerekirse ortadan kaldırın."

Shigure duraksıyor, devam etmeden önce sözlerinin ciddiyetini kavramanıza izin veriyor. "Bu görev sağduyulu olmayı gerektiriyor. Hamagawa sivillerle dolu hareketli bir liman. Dikkatleri üzerinize çekmekten ya da panik yaratmaktan kaçının. Oradaki insanlar zaten tedirgin ve açık bir shinobi operasyonu durumu daha da istikrarsızlaştırabilir."

Parmağıyla haritaya dokunarak dikkatinizi şehrin dış mahallelerindeki bir bölgeye çekiyor. "Sabotajcıların bu terk edilmiş depo kompleksinde faaliyet gösteriyor olabileceğine dair istihbarat aldık. Nüfus seyrek, bu da burayı gizli faaliyetler için ideal bir yer haline getiriyor. Soruşturmanıza oradan başlayacaksınız."

Hafifçe arkasına yaslanıyor, ses tonu sert. "Şimdi, uymanız gereken birkaç kural var. Birincisi, ikincil hasar kabul edilemez. Liman, Ateş Ülkesi için hayati önem taşıyan bir noktadır ve sebep olacağınız herhangi bir yıkım bize kötü yansıyacaktır. İkincisi, kesinlikle gerekli olmadıkça çatışmaya girmeyin. Önce istihbarat toplayın; kiminle uğraştığınızı ve amaçlarının ne olduğunu öğrenin. Üçüncüsü ve en önemlisi, tetikte olun. Sabotajcılar Shinobi seviyesinde becerilere sahip olabilir ve siz de kalabalık, kentsel bir ortamda faaliyet göstereceksiniz. Bu durum benzersiz riskler doğurur."

Shigure doğruluyor, bakışları sırayla her birinize kilitleniyor. "Hyuuga Kichirou, Byakugan'ın gizli tehditleri tanımlamada ve durumsal farkındalığı sürdürmede çok önemli olacak. Sen bu görevde kaptan rolünde olacaksın. Hayashi Kenta, gittiğiniz bölgede çok fazla doğal alan var, işine yarayabilir. Başarılı olmak için birbirinize güvenmeniz gerekecek."

Daha küçük ve kişisel amblemiyle mühürlenmiş ikinci bir parşömen alıp Kichirou'ya uzatıyor. "Bu, Hamagawa'daki varlığınız için resmi izin belgesinin yanı sıra yerel ticaret komiserinin iletişim bilgilerini içeriyor. Bunu sadece gerekli olduğunda kullan."

Shigure derin bir nefes alıyor, sesi hafifçe yumuşuyor. "Bu görev olası bir krizi büyümeden önlemek için bir fırsat. Ateş Ülkesi'nin istikrarı başarılı ticarete bağlıdır ve bu istikrarı sağlamak bizi Konoha'nın shinobisi yapan şeylerin bir parçasıdır.”

Masadan geri çekilerek ikinize de son bir kez ölçülü bir bakış atıyor. "Hemen yola çıkıyorsunuz. Hazırlıklarınızı yapın ve dikkatle ilerleyin. Dağılabilirsiniz." Hemen dağılacak mısınız, yoksa soracağınız şeyler mi var?

Kinzaru
► Show Spoiler
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz! Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler!
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Tue Nov 19, 2024 10:34 am
Rütbe:   
 Image
Hafifçe esen rüzgarın serinliği yerini yapraklar arasından yavaş yavaş görünmeye başlayan güneşin ısısına bırakmaya başlamıştı. Bir süredir bu taşın üzerinde oturuyor, kıpırdamamaya çalışıyordum. Dik dik bakışma yarışmasında davetsiz fakat dişli bir misafire denk gelmiştim ki, beklemediğim bir anda arkasını dönüp gitmeye karar verdi bana bakmakta olan ceylan. Ufak bir mırıltıyla "Yaa.." yaptım kendi kendime, hayal kırıklığına uğramış bir ses tonuyla. "Yarın yine aynı saatte?" diye hafifçe sesimi yükselttim ceylanın gidiş yönüne doğru. Duyacağından ya da cevap vereceğinden değildi elbette. Ben deli miyim ceylanın dönüp konuşacağını, buluşma sözü vereceğini düşüneyim canım?

Toparlanarak köy yoluna koyuldum. Geçen keşfettiğim yeni bir patikayı kullanayım demiştim ki, canıma okudu biraz bu yol. Düşüp mü kalkmadım, kafama sincap mı düşmedi? Bir ara kendi kendime inatçı bir sarmaşığın tekine küfür kıyamet bir şekilde bile dolandım ki, uzun çabalar sonucu bir şekilde çıkmayı başarıp kendimi arka sokaklardan birine bağlamayı başardım. İki sağa, bi kere sola kırarak az biraz yürüdüm sokaklarda meydana bağlanabilmek için. Şafak serinliği iyice yok olurken seyyar satıcıların yanından geçiyor, davet edercesine bakışlarını görmezden gelebilmek için efor sarfediyordum.

Adımlarımı iyice hızlandırdım. Ormanda cebelleşmeydi, nehirde elimi yüzümü yıkayıp kendimi göreve hazır olduğuma ikna etmeceydi derken biraz vakit kaybetmiş olabilirdim. Neyse ki Hokage ofisine ulaştığımda Hyuuga da henüz varmış görünüyordu. "Günaydın, Kaptan." diyerek başımla selam verdim ve odaya kadar takip etmeye başladım. Çaktırmadan ufak bir süzdüm herifi yanından yürürken. Çıkık avurtları ve solgun teniyle günlerce aç bırakılmış gibi görünüyordu. Belki teyzem tarafından alıkonulsa, müthiş yahnileri sayesinde 1-2 güne toparlayabilirdi. Tabii, yahni dediğin de suratındaki ve boynundaki yaralara iyi gelir miydi, orasını ben bilemem. Hyuuga hakkında görüntüsü dışında dikkatimi çeken diğer ayrıntı ise, köyde zaman zaman görüyor olsam bile basit selamlaşmalar dışında bir etkileşime girmemiş olmamızdı. Hatta, selamlarıma karşılık veriyor muydu, emin bile değildim. Kimdi, neciydi diye düşünmeye odaklanmıştım ki, omzumdaki bir yeşillik dikkatimi üzerine çekti. Patikadan geçerken üzerime başıma bulaşmış pisliğe hiç dikkat etmemişim gibi, bir de kendimden çok yanımdaki herifin tipine odaklandım diye ayrı bir kıl olmuştum kendime. Hafif bir homurdanmayla üzerimi başımı temizlemeye çalıştım odanın önüne vardığımızda. Yere dökülen yapraklara bakarak "Çıkınca ben toparlarım buraları." diye mırıldandım kendi kendime. Hyuuga duydu mu, duyduysa da ipledi mi, emin değildim. Zaten hemen sonra da odaya girmiştik.

Ofise girmemizle gördüklerimi algılamak için kapı eşiğinde alık alık durmam gerekmişti birkaç saniye. Devam etmekte olan karmaşayı herhangi bir şey söylemeden izlemeye koyulmuştum içeri tamamen girerek. Selamımı da yutmuştum, sanırım şu an etliye sütlüye karışmasam iyi olacaktı. Götüm götüm ilerleyerek Hyuuga'nın yanında yerimi alıp ellerimi arkamda birleştirmiştim. O sırada da devasa maymun, Shigure'ye ana bacımsı gitmek için bizi bahane ederek afra tafrasını arttırmış, iyice bi hiddetli konuşmaya başlamıştı. Kaşlarım tekrar kalktı öyle bi söver gibi olunca herif, yani maymun. Shigure ile göz göze gelmemek için de döşemeyi inceler gibi yapmaya başladım gözlerimi devirerek. Şimdi... maymun adama atar gider yapsam, sen Hokage ile ne yamuk konuşuyorsun kardeş desem, boşu boşuna odak noktası olacağım. Eh, bir tepki vermeden olayı kitlenmiş bir vaziyette izlemeye devam etsem de Hokage'ye ayıp olabilir diye düşünüyordum ki, maymun şey puf oldu gidiverdi. Son dediklerini duymamıştım bile. Hokage'nin bizden özür dilemesiyle kafamı seri bir şekilde sağa sola salladım seri bir şekilde. Bir şey dememiş, görev hakkında anlattıklarını dinlemeye koyulmuştum sonrasında.

Hamagawa Limanı'na musallat olan tipler ve yaptıkları sabotajlar.. Dikkat çekmememiz gerekiyor, gizlilik altında kim olduklarını bulmamız gerekiyordu. Hokage anlattıkça kafamda herhangi bir plana bağlanamayan, ancak başlangıç noktası olarak belki kullanılabilecek ufak ufak fikirler beliriyordu. Kılık değiştirmek? Tüccar taklidi yapmak? Belki Konoha'dan bir kervana bilerek eşlik edip inandırıcılığı arttırmak? Hiçbiri ile uğraşmayıp tamamen gizlenerek ilerlenebilirdi bile. Bilemiyorum, aklımdan türlü mantıklı ya da saçma fikirler gelip geçiyordu adam konuştukça. Kasaba halkının zarar görmemesinden özellikle bahsetmeye başladığında ise fikirlerim duraksamıştı aniden. Garip bir şekilde kalp atışlarım hızlanmış, midemin üzerinde hafif bir ağrı hissetmiştim bir anlığına. Biz burada konuşurken ya bu tipler sabotajlarını arttırıp halka zarar vermeye şimdiden başladıysa? Yoksa, burada konuşup plan yapmalık vakte sahip olduğumuz, daha yavaş ilerleyen bir olay mıydı gerçekten? Bir an önce çıkmak mı daha faydalı olurdu, yoksa uzun uzadıysa plan yaparak daha temeli sağlam bir yoldan mı ilerlemeliydik? Düşüncelerim iyice karmaşıklaşmış ve beni iki arada bir derede hale sokmuştu aniden. Varacağımız yerdeki ormanlık alanları kullanabileceğim söylendiğinde, bu anlık karmaşadan kurtulabilmek için kendimi odaklanmaya zorlamıştım.

Uzatılan belgeleri bir şey demeden teslim aldım. Bir şey soracaktıysam, odayı terk etmeden önce bu son şansımdı. Elimdeki belgeleri okuyup, yazılanları dikkatlice anlamaya çalıştım. İşim bittiğinde ise birkaç saniye kağıda odaksız bir şekilde bakmaya devam ettim, ne sorabileceğimi düşünürken. Saldırıların ne zaman başladığı belliydi, ajanlara dair bazı söylentilerin olduğundan bahsediliyordu. Peki bu saldırılar sadece zarar vermekten mi ibaretti? İlk saldırı ne şekilde olmuştu? Gözlerimi hafifçe kısmaya başladım, sorularım hafiften şekilleniyor gibiydi. "Çıkmadan önce sormak istediklerim var, efendim." diye konuşmaya başladım.

"İlk saldırı ne şekilde olmuş, ve sadece saldırıdan mı ibaret bu sabotajlar? Yoksa çalınan mallar da var mı?" Günün sonunda sadece ibneliğine yapılıyor da olabilirdi elbette bu saldırılar. Fakat bölgenin ticari konumu nedeniyle baldan bir parmak almadan sadece kavanozunu döküp bırakmak biraz saf nefret belirtisi olurdu, ve böyle bir nefret de büyük ihtimalle arkasında daşşaklı bir kuvvet barındırırdı. Fakat çalınan mallar da varsa, sabotaj dışında, hanelerde de hırsızlıklar olup olmadığını incelemek gerekebilirdi. Bir süre duraksayıp devam ettim ve diğer soruma geçtim. "Bir de sızan ajanların söylentileri... Bu dedikodunun neye dayanarak çıktığına dair bir bilgimiz var mı?" diye sordum. Birileri bir şey gördüyse gördüklerinin uydurma ya da yanlış yorumlanıp yorumlanmadığımı anlamaya çalışmak faydalı olabilir, bazı ipuçlarını boşuna takip etmemizi önleyebilirdi. Sorularımı bitirdikten sonra Hokage'nin cevabını dinlemeye koyuldum. Cevabımı aldıktan sonra teşekkür edecek ve Hyuuga'ya dönerek, onun da soruları varsa dinleyecek, bittiğinde "İstediğiniz zaman çıkabiliriz, Kaptan." diyecektim.
► Show Spoiler
Image
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 1:18 pm
Rütbe:  
 Image
Alışkanlıktan sabahın köründe kalkıp havanın aydınlanmasını izlerken odamın balkonunda sigara içiyordum. Önümde bir parşömen bulunuyordu ve babamın beni döve döve güzelleştirdiği o inci gibi yazımla Hokage’ye, bu görevimin artık son olmasını ve bir genin takımının sorumluluğunu almak istediğimi resmi bir yazıyla bildiriyordum. Eşim, kızımızı da alıp beni terk etmişti. Aileme bunu “Köye gittiler, gelecekler.” diye iğrenç bir bahane sunarak söylemiş, evde tek kalmak istemediğimden onlar dönene kadar klan evinde kalmayı tercih etmiştim. Bu evde kalmamızı çok isteseler de Aki istemediği için Konoha’nın merkezine yakın bir daire tutmuştuk. Şimdi o daire bomboş duruyordu. Tek başıma kafayı yemiştim orada. Değişmem gerekiyordu. İlk olarak her zaman uzun olan saçlarımı kesmiştim. Saçlarımın yanlarını ise bayağı bayağı kazımıştım. Ailemin karşısına çıktığımda tüm bu asimetrik görüntüyü gördüklerinde yüzlerindeki ifadeyi asla unutamayacağım. Neyse ki duygularımızı göstermemeyi bir erdem gibi görüyorduk. Sanki karşılarında saçı başı dağılmış bir oğul yokmuş gibi tüm ciddiyetleriyle konuşmaya devam etmişlerdi. İnsanların çarpıp durduğu bir duvar olmak yerine onları kucaklamalıydım. Bunları bana Kabi söylemişti. Onu hatırlayınca gözlerimi kıstım. Hatırlamak canımı yakıyordu. Başka şeylere odaklanmalıydım. Bu sessizlikte başarılı olamayacağımı düşündüğüm için balkonun kenarına sigaranın sonunu bastırarak söndürdüm. Herhangi bir yerde bıraksam klanımdakilerin cıngar çıkaracağını bildiğimden odama dönüp jounin ceketimin ceplerinden birine attım. Parşömeni de kuruduktan sonra kıvırıp ceplerden birine koyup tuvalete geçtim. Duş, bakım, parfüm, giyinme falan derken yarım saate hazırdım. Aile salonundan geçip mutfağa uğradım ve klasik bir kahvaltı yaptıktan sonra Hokage Binası’na doğru yola çıktım. Ben çıkarken bizimkiler hâlâ uyuyordu.

Çizmelerim Konoha yollarında ilerlerken havanın soğukluğu yüzünden burnumu kaşıdım. Esnaflardan bazıları dükkanlarını açıyordu. Çatık kaşlarımla, daha doğrusu bir tanesi dağılmış olduğu için tekil konuşmalıyım, onlara bakıp zavallı olduklarını düşündüğümü fark ettiğim anda derin bir nefes aldım. Hemen ardından birine “Kolay gelsin!” dedim. Sesim yine de kaba çıkmıştı. Karşımdaki, selam verdiğim bir esnaf mıydı, yoksa it miydi? Adam ters ters bakıp cevap vermeyince kafamı çevirip ilerledim. “İyi hareketten anlamayan, hayatı beş para etmez köylü bozuntusu,” diye düşündüm.

Hokage Binası’na vardım. Shigure-sama beni çağırmıştı; belli ki görev verecekti. En iyisini bilir tabii ama artık görevlere çıkmak istediğimi de sanmıyorum. Karşımdan gelen sarışın genç, bana eşlik edecek chuunin olmalıydı. Chuunin’leri hiç sevmem. Her zaman ayak bağı olurlar. Bunlardan üç-beş tanesini takarlar kıçıma ve derler ki, “Bunları yönet.” Geçin kenara, içkinizi için, ben çalışırken ayak bağı olmayın yeter. Bu seferki de çamurda mı yuvarlanmış, ne yapmış? Üstümdeki beyaz klan üniformama değerse o topraklı elleriyle kırıcı olurum. Yakınlaştığımızda bana günaydın dedi. Her zamanki gibi umursamadan devam ettim. Hokage Binası’na girdim. Shigure-sama’nın odasına doğru ilerlerken sabah kolay gelsin dediğim adamın bakışı aklıma geldi. Yanımdaki lavuğa da aynısını yapmış olduğumu fark edince durdum. Çocuğa dönüp, “Sana da günaydın,” dedim. Kendimi kafamla onaylayarak yürümeye devam ettim. Değişim var. Hissediyorum.

Odaya vardığımızda, chuunin kendisinin leş gibi bir durumda olduğunu fark edip üstünü başını silkelemeye başladı. Adam omuzlarındaki kirleri ittiriyor, kıyafetine vuruyor, ellerini birbirine çırpıyordu. Üstüne bir de homurdanıyordu. Rahatsız bir şekilde ondan bir adım uzaklaştım. O kirlerin üstüme bulaşmasını hiç istemem. Kendine önem vermeyen biri güçlü de olamaz, ben söyleyeyim size. İşe yaramaz. Bittiğini düşündüğünde, parmağımla yakasında duran küçük yaprağı gösterdim; onu da temizlesin diye. Birkaç kir daha vardı ama uzatmak istemedim. Bu çocuk Hayashi klanından olmalıydı ya. Onlar böyle ağaçlara sarılıyorlar.

Hokage’nin kapısını çalıp ses beklemeden içeri girdim. İçeride biri vardı. Yani, maymun vardı. Bu maymun bizim Hokage’ye racon keserken biz de odaya girmiş, bunu izlemeye başlamıştık. Shigure-sama’ya şöyle bir bakış attım: “İşaret verdiğiniz an maymunu dövmeye başlarım,” anlamındaydı. Ahmak diyor, serseri diyor... Vesaire. Köklerine saygı göster. Siz maymundan gelebilirsiniz ama benim atam 1. Hokage’dir, diyor bizim Shigure falan. Garip bir sohbet anlayacağınız. Maymun bir ara bize döndü ve bana “velet” dedi. Kocaman sırıtınca ben de aynı şekilde, ama çok daha korkutucu bir şekilde sırıttım.

“Velet mi?” dedim. “Bir daha velet de bana.” De, köklerine döndüreyim seni. Daha tam çıkış yapamadan defolup gitti. Hokage ile baş başa kaldık.

“Böyle konuşmasını engelleyebilirim isterseniz,” dedim soğuk bir şekilde. Bir yerde yakalayıp eşek sudan gelene kadar maymun noktalarını parmaklamam yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Bizim Hokage ise ne naif! Babun için bizden özür diliyor. Başkasının hatası için asla özür dilemem. İğrenç.

Kapı yanında yetim gibi durmak yerine, yanımdaki Hayashi’ye işaret ederek odanın ortasına doğru yürüdüm. Görev. Önemli görev. Her görev öncesi bu söyleniyor. Bu önemli görev, Hokage’nin söylediğine göre şöyleymiş: Hamagawa Limanı’na gidecekmişiz. Sabotajlar oluyormuş. Klasik bir kıskançlık görevi işte. Bazı haset kişileri yakalayıp o zavallı hayatlarına son vereceğiz. Söylenen her şeyi dinledikten sonra gözlerimi kıstım. Kafamda yapacaklarımız oluşmuştu bile. Tahribat benim umrumda değildi ama Hokage özellikle dikkat edilmesini istiyorsa, bu iş yanımdaki chuunin’in görevi olacaktı.

“Anlaşıldı,” dedim. Bu sırada chuunin, sormak istediği başka şeyler olduğunu söyledi. Kafamı ona çevirip ağzından çıkanları dinledim. İlk saldırıyı ve başka nelerin olduğunu falan sorduğunu duyunca, sert bir ses tonuyla, “Bu sorduğun şeyleri zaten soruşturmamızda öğreneceğiz. Shigure-sama’nın vaktini daha fazla çalmaya utanmıyor musun—” dedim, çocuğa dönerek.

Kabi’nin söyledikleri aklıma geldiği için daha fazla azarlamadan durdum. Derin bir nefes aldım. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Hokage’ye bakıp cebimden sabah yazdığım parşömeni çıkardım ve masasına koydum. Bundan sonra geninlere eğitim vermek istiyordum.

“Shigure-sama,” diyerek selam verdim. Arkamı dönüp odadan çıkarken Hayashi’ye de, “Aşağıda bekliyorum,” dedim. Sorduklarına cevap alınca gelip bana anlatır artık. Ben orada durdukça ortamın içine edeceğim, bu çok belli.

Hokage binasının girişine inip bir sigara daha yaktım. Asıl ne yapmak lazım biliyor musunuz? İnsanlardan rahatsız olmayı engellemek lazım. Onu nasıl yapacağım acaba? Rahatsız olayım diye fazlasıyla zorluyorlar. Şu gün dikkat edelim mesela: Bir tane bile eleştirmeyeceğim, seveceğim bir insan çıkmayacak karşıma. İzleyin.

Hayashi gelince sigarayı Hokage binasının önündeki bir çöpe söndürüp attım. Ardından, esneme hareketleri yapmaya başladım. Bir şey söylemeden önce onun bir şey deyip demeyeceğini anlamak için dinledim. Konuştuysa da söyledikleri hakkında yorum yapmadan, “Görevin zayiat bölümünü sen yapacaksın,” dedim. Bacaklarımı esnetmek için yere eğildim. “Çevreye zarar gelmemesini sağlayacaksın. Görevini düzgün yap.”

Hokage-sama bize soruşturmaya terk edilmiş depoda başlamamızı söyledi, ama öyle yapmayacağız. İlk olarak, daha önceden sabote edilmiş yerlere gidip ne olduğunu asıl ağızdan öğrenmeliyiz. İstihbaratı nereden aldılar bilmiyorum, ama doğrudan böyle bir yere gitmek tuzağa düşmek gibi geldi. İçime öyle doğdu diyelim. Ben hislerime güvenirim. Şöyle bir kontakt lens bulayım. Zaten eski halime benzemiyorum. Jounin yeleğimi de çıkarırım.

“Sivil giyinelim,” dedim. Biz gezerken adamların, Konoha shinobi göndermiş, diyerek hazırlanmasını istemeyiz.

Yola çıkmadan önce kıyafet, lens gibi birkaç şey alıp sonrasında limana doğru yolculuğa başlayacağız. Shigure’nin söylediği yerden değil, daha önceden sabotaja uğramış depolara ya da sevkiyat çalışanlarına uğrayacağız. Biraz da şehrin nasıl bir yer olduğunu görmeye çalışırız.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Shigure mahcup bir yüz ifadesiyle cevap veriyor. "Jounin’in lafına bakar, bilgi yeterli diyor. O halde yolunuz açık olsun." Bu söz, görevle ilgili ciddiyeti yeniden hatırlatıyor, ancak aynı zamanda üzerinizde garip bir rahatlık hissi bırakıyor. Kichirou, parşömenini teslim edip odayı terk ediyor, ardından Kenta'yı beklemek için binanın girişine doğru ilerliyor.

Shigure, Kenta’nın sorularını cevaplamaya başlıyor. "İlk saldırı üç hafta önce gerçekleşti. Küçük bir depo yakılmıştı, ancak hırsızlık olmadı. Ancak daha sonra depolar hedef alınırken sevkiyatlardan da değerli mallar kaybolmaya başladı. Bu, planlı bir eylem olduğunu düşündürüyor." diyor ve ekliyor. "Ajan söylentileri ise liman çalışanlarının bir grup yabancıyı şüpheli davranışlarla gördüğünü iddia etmesinden kaynaklanıyor. Yine de bu bilgiyi doğrulamak için daha fazla kanıta ihtiyacımız var."

Kenta’ya hafif bir gülümsemeyle bakarak ekliyor. "Ezdirme kendini. Ama gereksiz inatla da zaman kaybetme. Yolu açık bırakmak da bir meziyettir." Son bir kez başını onaylarcasına sallıyor ve Kenta’yı uğurluyor.Hokage'nin odasından ayrılmanızla birlikte binanın soğuk ve sakin koridorlarına adım atıyorsunuz.

Dışarı çıktığınızda, sabah serinliği yerini yavaş yavaş güneşin ılıklığına bırakmaya başlıyor. Kichirou sigarasını yakıyor, derin bir nefes alarak dumanı ciğerlerine çekiyor ve kısa bir süre durup etrafı izliyor. Binanın taş basamaklarında Kenta'yı beklerken yüzünde hafif bir sabırsızlık var gibi duruyor, ama alışkın olduğu bir rutin gibi bu sabırsızlık çabucak kayboluyor. Sigarasını bitirdiğinde, tam bir asker disipliniyle izmariti çöpe atıyor ve birlikte köy meydanına doğru yola koyuluyorsunuz.

Konoha'nın sokakları, sabahın geç saatleriyle birlikte hareketlenmeye başlamış. Esnaf tezgahlarını kuruyor, sokaklarda çocukların neşeli sesleri yankılanıyor. Geçtiğiniz her köşe, köyün canlı enerjisini ve dostane atmosferini hissettiriyor. Meydana vardığınızda, birkaç mağaza dikkat çekiyor. Bir yanda renkli fenerlerle süslenmiş bir giyim mağazası, diğer yanda ise küçük parfümler ve krem şişeleriyle dolu bir kozmetik dükkanı bulunuyor. Çaprazda ise bir çay dükkanı, içeride birkaç müşteri sabah kahvelerini içerken sakin bir atmosfer sunuyor. Bir köşede küçük bir silah dükkanı, cam vitrininde titizlikle sergilenen kunai ve shurikenlerle parlıyor. Kenta'nın bakışları bir an için silah dükkanına kayıyor, ama Kichirou çoktan kozmetik mağazasına doğru yönelmiş durumda.

Dükkanın içine girdiğinizde, yoğun bir çiçek kokusu burunlarınıza doluyor. Raflar sıralı şekilde dizilmiş parfümler, kremler, ve çeşitli bakım ürünleriyle dolu. Arka tarafta, aynaların yer aldığı küçük bir makyaj deneme köşesi dikkat çekiyor. Satış elemanı, parlak kırmızı ruj sürmüş, belirgin eyelinerlı bir kadın, bir müşteriye parfüm önerirken hafif bir kahkaha atıyor. Sizi fark ettiği anda, gözleri parlıyor ve enerjik bir şekilde size yaklaşıyor.

"Ay ne yakışıklı misafirler gelmiş!" diyor hafif oynak bir tonda. Bakışları önce Kichirou’ya, sonra Kenta’ya kayıyor. "Şimdi, Hyuuga beyefendi lens mi alacakmış? Kız beyaz gözlere lens mi takılırmış? Hayır, yani şaka gibi gerçekten!" diyor, kahkahayı patlatıyor. Sözlerinin ciddiye alınmadığını anlamanızı bekler gibi bir bakış atıyor, ama aynı zamanda alaycılığı açıkça hissediliyor.

Raflardan birine uzanarak, üzerinde küçük cam lens kutularının olduğu bir çekmeceyi çekiyor. "Ama tabii, müşteri her zaman haklıdır, değil mi?" diye ekliyor. "Şöyle, en iyisini seçelim." Kutuyu tezgaha koyuyor ve birkaç lens kutusunu çıkarıp, farklı renk ve özelliklerden bahsetmeye başlıyor. "Bakın, şu günlük olanlar çok rahat! Ama şu... ah, bu tamamen estetik için. Kırmızı istiyorsanız, bu muhteşem! Kız Uchiha taklidi mi yapacaksın yoksa?" Cümlesini bitirdiği anda yanındaki teyzelerle birlikte kendi şakasına kahkaha atıyor.

Kenta, kadının bu enerjik tavrına belli belirsiz bir ifadeyle bakarken, Kichirou’nun yüzünde soğuk bir ciddiyet var. Kadın ise bir yandan konuşmaya devam ediyor, bir yandan da lenslerin fiyatlarını sıralıyor. "Şu model 20 ryo, şu ise 15. Tabii bunlar Hyuuga beyefendi için uygun mu, bilemem! Ayol, Byakugan’la lens ne alaka, değil mi? Hahaha!"

Bakışlarınız kısa bir an için kesişiyor, ama ikiniz de sessiz kalıyorsunuz. Kadının şakacı tavırları ile mağazanın rengarenk atmosferi arasında ilginç bir kontrast var. Kichirou, masadaki lens kutularından birine dikkatle bakarken, kadın hala konuşmayı sürdürüyor. "Hangisini alacağınızı seçtiyseniz söyleyin de hemen paket yapalım! Size özel indirim bile yapabilirim, ama sadece beyefendi güzel bir gülümseme gösterirse!" diye ekliyor, bu kez doğrudan Kenta’ya bakarak.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Tue Nov 19, 2024 10:34 am
Rütbe:   
 Image
Neden olduğunu anlamadığım bir şekilde Hyuuga tarafından azarlandım soru soruyorum diye. Hokage ile birkaç saniye bakıştık olayı anlamaya çalışırken. Acaba şaka yapmaya falan mı çalışıyordu, yoksa cidden sinir mi oldu bana? Bakışlarımı Shigure'nin mütevazi suratından alıp Hyuuga'ya çevirdim. Boş boş baktım birkaç saniye. "Bu ciddi galiba, lan." düşüncesi aklımdan tam geçmişti ki, adam Hokage'ye bir şey bırakıp, arkasını döndü çıktı gitti. Sik gibi kaldım odada.

Baş parmağımla arkadaki kapıyı işaret edip tam "Ben de gi-..." diye cümleye başlamışken Hokage lafımı kesti ve sağolsun bir bir sorularımı cevaplamaya başladı. Şu an, üzerlerinde analiz kasmayacak olsam da attım hafızaya anlattığı her şeyi. "Anladım." diye karşılık verip dinlemeye devam ettim. Ezdirmemesine tamam, ezdirmeyeyim de... Adamı tanımıyorum, etmiyorum. Yöntemleri nedir, manyak mıdır sakin midir hiçbir fikrim yok. Bari biraz fikrim olsa belki kendimi tavırlarına karşı biraz daha hazırlardım ama önümüzdeki bu birkaç gün nasıl geçecek, artık hiçbir fikrim yok. Boş boş döşemeye baktım tekrar, derin bir nefes vererek. Sonra gülümseyerek adama bakmaya başladım, "Teşekkür ederim. Siz de, efendim." diye karşılık verdim son söylediklerine. Daha demin maymunla saç baş girişecekti, malum. "Festival için klanın yardımcı olabileceği bir şey varsa teyzeme ulaşabilirsiniz, boş bu aralar." diye devam edip odadan çıktım. Kapı önündeki çalı çırpıyı toplayıp bankodaki çöpe attım ve aşağı Kichirou'nun yanına indim.

Dışarı çıktığımda Hyuuga sigarasını sı-... içiyordu. Pek sevdiğim bir olay değil. Açık mekan bile olsa insanları rahatsız edebilecek şu olaya bağımlı olmanın da ne gibi bir olayı var, açıkçası pek anlamıyor ve de saçma buluyorum. Yaklaştıkça duman yüzüme gelmemiş olmasına rağmen elimle havayı dağıtırcasına bir hareket yaptım bilerek, zaten o sırada da Hyuuga sigarasını söndürüp attı ve konuşmaya başladı. Çevreye zarar gelmemesini benim sağlayacağımı söyleyip, sanki görevi bilerek bok etme niyetim varmış gibi düzgün yap falan dedi. Yani... Bizim klanın öyle olayları var ama herkes her şeyi tamir edemiyor ki. Kaldı ki gittiğimiz alanın her yeri doğal alan olacak diye bir kaide de yok... Sen gidip köprüyü kırarsan ben ona ne yapayım? Şöyle bir boş boş baktım tekrar suratına. Anlaşıldı ki bu görev adam ağzını her açıp bok bok konuştuğunda, benim bomboş gözlerle adama bakıp tepki vermeyişimle geçecek. Zira karşılık versem, çirkefleşebilir bu. Benden rütbece üstte biriyle de ne kadar didişmek istiyorum görev sırasında, emin değilim. "Hangimiz daha önce delirirse artık..." diye düşünüp, sessiz tepkime devam ettim. Belki bunu bir oyuna çevirebilirdim. Cevap vermemi gerektirmeyen her bok gibi konuşuşunda sadece suratına baksam, sussam... Sadece benim komik bulduğum ufak bir eğlence olurdu, evet.

Sivil giyinelim diyince ben üstümüze başımıza bir şeyler çekmeye gidiyoruzdur diye düşünüp, yavru köpek gibi takip ettim Hyuuga'yı. Fakat o bizi o kadar dükkan içinden bir kozmetikçiye soktu. Sağolsun, boş konuşmak dışında bir şey de paylaşmadığı için buraya neden geldiğimizi, lens isteyene kadar anlamadım. Benim jeton bazen paraşütle inebiliyor, bir de bunların tipine alışkın olduğum için, göz renklerini değiştirmenin elzem olabileceği de aklıma gelmedi en başta. Mantıklı yani, madem shinobi olduğumuzu belli etmeyeceğiz... Neyse ki benim saklamam gereken genetik özelliklerim yoktu. O ne alacağını seçedururken ben de etrafı incelemeye, dükkandaki kokunun ne olduğunu tahmin etmeye çalıştım. "Menekşe mi bu..." diye geçirdim aklımdan, fırt fırt etrafı koklarken. "Yok yok, sümbül sanırım. Biraz da misk var." Satıcı kadın kahkaha atıyor, arkadaki teyzeler de kikir kikir eşlik ediyordu. Ben çok kokladım da, benle mi dalga geçiyorlardı acaba? Toparlanıp ellerimi arkamda kavuşturdum ve anı yakalamaya, ne olduğunu anlamaya çalıştım. Benle değil de, Hyuuga'nın lens isteğiyle dalga geçiyorlardı sanırım.

Kadına da bok bok konuşup konuşmayacağını kestirmek için bir anlığına Hyuuga ile bakıştım ve gözgöze geldik. O sırada da kadın beni ima ederek, bir gülüş kaç kuruş ayağına hesaplara girdi. Gülümsersem, indirim yapacakmış. Tanıştığımız şu kısacık süreden beri beni pek mutlu eden tavırları olmadığını göz önünde bulundurunca, acaba cebinden daha az para çıkmasını umursuyor muydum ki? Tip tip bakmaya devam ettim adama... Kadın vazgeçene kadar boş ifademi bozmayabilir, Hyuuga'ya "Banane lan." düşüncemi sessizce belli edebilirdim. Ya da işleri daha da negatifleştirmek yerine gülüp geçebilir, kafam rahat takılabilirdim. Adama bakmaya devam ederken yavaşça gülümsedim. Ardından kafamı kadına çevirip gülümsememi daha da büyüttüm. "Teşekkürler hanımefendi." dedim. Chuunin yeleğimi işaret ederek konuşmaya devam ettim. "Acaba bunu geçici olarak size bıraksam olur mu?" dedim ve saçımın boyalı kısımlarından bir tutamın uçlarını gösterdim."Hem bana şu boyadan da lazım, onu da hallederiz gelince." Şimdi, görevle alakalı soru sordum diye kuduran Hyuuga, kadına iki laf ettim diye bence daha da köpürebilir. Eğer boş boş konuşursa bir tepki vermeden suratına bakacağım yine. Kadın olmaz derse de ceketi ne yapacağımı daha sonra düşüneceğim. Sokakta elini sallayınca Genine, öğrenciye falan çarpıyor zaten, illa biriyle götürtürüm. En kötü ihtimalle de ofise geri dönüp bankolardan birine teslim ederim, halledilir yani.
► Show Spoiler
Image
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Off Topic
Hyuuga Kichirou, ilk haberli pasifliğini gerçekleştirmiştir. Kurgu gidişatı gereği iki oyuncu da tur attığında dönüş yapılacaktır.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 1:18 pm
Rütbe:  
 Image
Köy meydanına doğru yürürken, chuunin çocuk da peşimden geliyordu, adeta bir pet gibi. Bu duruma alışkınım. Ancak iyi davranmaya ya da planlarımı paylaşmaya alışkın değilim. Elimden gelen bu kadar. Zaten o da tam bir NPC gibi yüzüme bakıyor. Pek de umursuyormuş gibi görünmüyor. Konuşarak zaman kaybetmek yerine dümdüz kozmetikçiye girdim.

Daha önce çok kozmetikçiye gittim. Özellikle Suna’dakilerde. Orada, saç için harika nemlendiriciler bulursunuz. Saçlarım uzunken bakım ritüellerim baya detaylıydı. Konoha’daki ürünler o kadar kaliteli olmuyor. Suna’nın kurak havası insanlarının cildini çorak toprağa çeviriyor. Mecburlar kaliteli ürünlere.

Dükkanın sahibesi, şakıyan bir kuş gibi yanımıza geldi. Yüzümdeki ifadeyi bozmadım ama kendimi zorlayarak, “Günaydın, hanımefendi," dedim. Ardından, “Kontakt lens arıyorum,” diye ekledim. Kadın hemen dalga geçmeye başladı. Tek kaşımı kaldırdım. Bu sırada yanımdaki lavuk, parfümleri koklamakla meşguldü.

Beyaz gözlere lens mi takılırmış, yoksa şaka mı yapıyormuşum... Evet, tabii ki şaka yapıyorum. Lens takmayayım da herkesin içinde, Selam, ben Hyuuga klanından bir shinobiyim ve burada görevdeyim, diyeyim. Dikkat çekmenin en hızlı yolu. Eğlenmek için köy dışına çıkmış bir Hyuuga mı? İyice saçma.

Tezgaha yaklaşıp kadının önüme açtığı lenslere göz gezdirdim. Bu sırada, Uchiha’larla ilgili bir espri patlattı. Cevap vermedim, sadece kafamı kaldırıp ona ifadesiz ama ciddi bir bakış attım. Sonra, kadının bir övüp bir yerdiği beyaz gözlerimi devirerek renkli lenslere bakmaya devam ettim.

Kadın yeşil bir çift lens çıkardı. Denesem mi? Düşüncesi geçti aklımdan. Ne de olsa milletin göz teknikleriyle ilgili saçma bir hayranlığı var. Eminim çakma Byakugan lensleri bile vardır burada. Yeşillere bakarken, kadın yeniden bir şeyler mırıldandı. Fiyatları sayıyor ama bir yandan da beyaz gözlerimle ilgili yeni bir yorum patlatıyor. Derin bir öff çektim dediklerine karşılık. Kendimi zor tutuyorum yemin ederim.

Gözlerimi, bana bakmakta olan chuunin çocuğa çevirdim. O da kadının mallaşmasını garipsemiş gibiydi. Bakışlarımız buluştu. Ben ona, Ne diyor bu? der gibi bakarken, o da hafif omuz silkti. Kadının mallaşmasını garipsemiş gibiydi.

Kadın, bizim oğlanı yakışıklı bulmuş olacak ki, gülümserse indirim yapacağını söyledi. Ne güzel lan, bir gülümsemeye indirim varmış. Kafamla, Hadi gülümse, dercesine işaret ettim. Çocuk da gülümsedi. Şöyle bir baktım gülümsemesine. Süzdüm. Güzel miydi? Güzeldi lan. Harbi kız gibi adammış bu. İlk defa bir alıcı gözle baktım. Neyse.

Daha çok göz hapsine almayı bırakıp tezgahın yanındaki aynalardan birine doğru yürüdüm. “Deniyorum bunu,” dedim. Sol gözümü bir elimle açıp diğer elimle lensi aldım ve dikkatlice gözüme yerleştirdim. Birkaç kez gözümü kırptıktan sonra lens yerine oturdu. Hemen ardından sağ gözümü kapatarak nasıl durduğuna baktım. Ve… tam bir felaket. Lensin ortası boştu. Dış kısmı yeşil, iç kısmı ise hala bembeyaz görünüyordu. Daha beter olamazdı. Yapaylık akıyor. Başımı hafifçe yana eğip aynaya bir daha baktım, sonra da içimdeki tüm dikkat ve sabrı toplayarak lensi gözümdan çıkardım.

Kadının yanına gidip lensin kabını uzattım. Ama o sırada bizim oğlanın kıyafeti hakkında konuştuğunu duydum. Chuunin, “Yeleğimi size bırakayım mı?” diyordu. Tek kaşımı kaldırarak ters bir sesle, “Evine bırakacaksın,” dedim. “Köyden çıkmadık daha.” İşi zorlaştırmayı ne kadar seviyorlar ya! Bir koşu gider, evine bırakır, geri gelir.

Sonra kadına döndüm ve daha kararlı bir tonla, “Ortası da olan bir lens istiyorum,” dedim. Kadının başka kutular çıkarmasını bekledim ve arasından ucube mavi lensleri aldım. İç kısmı siyah olduğundan gözümde daha normal görünüyor, ama dışı hafif fosforlu bir tonda. Diğer köylerde olduğu gibi bizde de tuhaf gözlü insanlar olduğu için bu görünüm fazla dikkat çekmez diye düşünüyorum. Gerçi lenslerin Byakugan'ı aktive ederken sorun çıkarıp çıkarmayacağını bilmiyorum. Kadının gülümseme indirimiyle satın alacağım ve takacağım. Byakugan'ın nasıl çalıştığına baktıktan sonra da burayı terk edeceğiz.

Dışarı çıkar çıkmaz şekil değiştirme operasyonumuz için bir kıyafet dükkanına yöneleceğim. Kendi adıma üsturuplu birkaç parça almayı planlıyorum. Biraz sıradan, biraz şık olmalı; sokaklarda bir sivilden farkım olmamalı. Ama yanımdaki çocuğa gelince… Aklıma parlak bir fikir geldi. Kadınlar bunun gülümsemesini seviyor, öyleyse neden bir adım öteye gitmiyoruz? Hafif erotik bir şeyler alırız, biraz kasları belli eden, biraz da açık bir tarz. Kadınlar bu "masum ama çekici" görünümü sever. İşte bu yüzden bana bu köyün dahisi diyorlar. Ne harika bir fikir!
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Kadın, Kichirou’nun kararlı tonuyla daha ciddileşmiş gibi görünüyor. Rengarenk kutuların arasından elleri hızlıca dolaşıyor ve nihayet farklı bir lens kutusunu tezgaha koyuyor. "İşte burada. Ortası dolu olan bir çift. Hem de mavi! Ah, çok asil bir renk, Hyuuga beyefendiye çok yakışır." Kutuyu dikkatlice açıyor ve lensleri kadife bir mendilin üzerine seriyor. "Bunlar sizin tam aradığınız gibi, değil mi? Şimdi, deneyin ve bakın bakalım nasıl duracak."

Kichirou, aynaya doğru adımlarken lensleri inceliyor. Mavi lensler, parlaklığına rağmen, çok da dikkat çekici değil. Biraz fosforlu ama dış köylerden gelen biri için fazlasıyla sıradan görünebilir. Sol gözünü dikkatle açıp lensi yerine yerleştiriyor. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra, aynada Byakugan'ın hafif grimsi parıltısını siyah bir merkezle çevrelenmiş halde görüyor. İfade vermezse de içeride hafif bir memnuniyet hissi var. Denemesi tamamlanınca lensleri çıkarıp kutuya geri koyuyor ve tezgahın başına dönüyor.

"15 ryo." diyor kadın, bir elini beline koyarak. "Ama bu lensler için, indirimli bir fiyat!" Kichirou, bozuk bir ifadeyle keseyi çıkarıyor ve parayı bırakıyor. Kadın, parayı hızlıca alıp tezgahın altındaki küçük bir kasaya koyuyor, ardından parfüm kokulu bir kese içinde lens kutusunu uzatıyor.

Bu sırada Kenta’nın dikkatini, tezgahın yanındaki aynalardan birinde saçındaki boyalı bir tutam çekiyor. Kadına doğru dönerek yeleğini işaret ediyor. "Bunu geçici olarak size bıraksam olur mu? Hem şu boyadan da alırım dönüşte." diyor. Kadın, hafifçe eğilip gülümserken cevap vermeye hazırlanıyor, ama Kichirou hemen müdahale ediyor.

Kadın, Kichirou’ya dönüp alaycı bir ifadeyle kaşlarını kaldırıyor. "Aa, ne münasebet! Tabii ki alırım. Ver çocuğum yeleği, buraya bırak." Kenta’ya doğru uzanarak yeleği alıyor ve tezgahın arkasındaki askılardan birine asıyor. "Jounin mounin dinlemem." diyor, hafif bir kahkaha atarak. "Çocuk ricada bulundu, ben aldım. Elimden mi alacaksın zorla, beyefendi?" Ardından Kenta’ya dönüp göz kırpıyor. "Hadi bakalım, işiniz bitince tekrar uğrayın."

Kichirou, daha fazla zaman kaybetmek istemediğini belli eden bir ifadeyle dükkandan çıkıyor ve Kenta’yı peşinden sürüklüyor. Birlikte, meydanın köşesindeki bir kıyafet mağazasına giriyorsunuz. Bu mağaza, dışarıdan bakıldığında sade görünüyor, ama içeriye adım attığınız anda rafların düzenli sıralanışı, kumaşların kalitesi ve kıyafetlerin çeşitliliği dikkatinizi çekiyor.

Mağazanın içindeki sessiz fakat canlı atmosferde, ikiniz de raflar arasında dolaşarak kıyafetleri incelemeye başlıyorsunuz. Kichirou, daha sade ve işlevsel parçalara odaklanıyor. Ellerini hafifçe kumaşlara sürterek dokularını kontrol ediyor. Gözleri, düz kesimli siyah bir pantolon ve ince dokulu bir gömleğin üzerinde duruyor. Pantolonun kumaşı esnek ve hafif, hareket özgürlüğü sunacak gibi görünüyor. Yanındaki askıda ise koyu mavi bir hırka dikkatini çekiyor; ne çok gösterişli ne de tamamen sıradan.

Kenta ise, mağazanın daha renkli ve cesur bölümlerine yönelmiş durumda. Desenli tişörtler, dikkat çekici kapüşonlular ve geniş kesimli pantolonlar arasında dolanıyor. Elinde, canlı turuncu renkte ve üzerinde modern desenler bulunan bir tişört tutuyor. Hafifçe gülümsüyor, ardından tişörtü askıya geri bırakıp başka bir köşeye geçiyor. Bir rafta duran ince kumaşlı, hafif parlayan siyah bir ceket ilgisini çekiyor. Ceketin kol dikişlerini inceliyor, ardından iç astarını kontrol ediyor.

Mağazanın arka tarafında ise daha resmi görünen birkaç kıyafet sergileniyor. Kichirou, kısa bir süre için bu bölüme yöneliyor ve koyu gri, keskin hatlara sahip bir ceketle ilgileniyor. Ceketin yaka kısmını elleriyle düzeltirken gözleri kısa bir süre düşünceli bir şekilde uzaklara dalıyor. Kenta, onun bu kadar ciddi durmasına hafifçe kaşlarını kaldırarak bakıyor, ama herhangi bir yorum yapmadan ilgisini başka bir raftaki spor ayakkabılara çeviriyor.

Mağazanın ortasında bir süre daha dolaşıp birkaç parça kıyafeti inceledikten sonra, ikiniz de etrafa bakınmaya devam ediyorsunuz.

Arada sırada, mağaza görevlisi kadının uzaktan hafif bir gülümsemeyle sizi izlediğini fark ediyorsunuz. Onun müdahale etmeye niyeti yok gibi görünüyor; sadece müşterilerini rahatsız etmeyen bir profesyonellik içinde. Çeşitli kıyafetler arasında bir süre daha oyalanarak mağazanın atmosferini içinize çekiyor ve biraz olsun günlük hayatın telaşesinden uzaklaşıyorsunuz.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Tue Nov 19, 2024 10:34 am
Rütbe:   
 Image
Ceketi bırakma isteğime Hyuuga'nın anlamsız karşı çıkışıyla beraber adamın katıksız bir zorba olduğundan emin oldum diyebilirim. Saçmaydı yani, buradan bizim ormana yürüyeceğiz... En az yarım saat yol var ulan. Hele peşimden gelecekse daha da uzun, gizli patikalarıma sokmak istemem çünkü. E bir de daha bunun lens almasını bekleyeceğiz, muhtemelen başka şeylerle falan da uğraştırır derken anca akşam çıkarız biz bu köyden gibi geldi bana bi. Kaşlarımı indirip derin bir nefes verdim, ağzım da hayal kırıklığıyla yamuldu azıcık. "Ama..." diye lafa başlayacaktım ki, kadın imdadıma yetişip bir umutla kaşlarımı geri kaldırmama, hevesle ağzının içine ne diyecek diye bakmama sebep oldu.

Kadın baya umursamadan taktı takıştırdı bizim kaptana, sonra aldı benim ceketi astı. Uslu bir çocuk gibi itiraz etmeden kadının anı yönetmesine izin verdim ben de, bilerek Hyuuga'dan gözlerimi kaçırarak. İndirimi kapmışım zaten, cebinden 5 ryo daha az çıkmış. Şu sıralar bir zencefilli biranın 4-5 ryolara yaklaştığı düşünülürse iyi para yani. Bir zahmet o da benim salak bir ceketle vakit kaybetmek istemeyişime laf etmesin daha fazla.

Alışverişi bitirip dükkandan çıkmamızla yavru köpek rolüne geri döndüm. Bir tarafımdan ceket yaratıp ille de eve bırakmaya zorlamayacaktır diye umut ediyordum ki bir başka dükkana daha yöneldik. Hokage'nin oradan ayrıldığımızda ilk aklıma gelen üst baş değiştirme meselesine gelmişti sıra ama fiyatlar... Fiyatlar biraz fazla mıydı ya? Yoksa normal miydi? En son yıl olmuştur üstüme başıma bir şeyler almayalı, o yüzden bir şey canlanmadı kafamda. Evde sağda solda tonla sivil kıyafet olduğunu düşününce de başta mantıklı gelen üst baş alma fikrini yavaştan bir gereksiz duymaya başladım ben. Askıların arasında dolaşırken göz ucuyla adama baktım. Ben şimdi buna gitsem, "Kaptan..." desem. "Ben eve gidip üst değiştiririm, para harcamayalım boşuna." diye devam etsem, ceket olayından sonra okkalı bir küfreder kesin bana. Gözlerimi devirip gülerek nefes verdim. Öyle bir şey yapsam, komik olurdu aslında ama sonrasında çıkaracağı cıngara da kesinlikle değmezdi, o yüzden çenemi kapalı kuttum. Elimi dikkatimi çeken turuncu bir şeye atıp bir aynanın karşısında öylesine önüme koydum ve nasıl duracağını öylesine bir tarttım. Kalıbı bence bana göre değildi, üstelik rengi de çok "Ben buradayım, aloo!" diyordu. Bırakıp daha sakin şeylere bakmaya başladım.

Yeşil bir hırkayı sırf dokusunu merak ettiğim için dürtükledim. Yırtık bir pantolona "Bundan tam fiyat mı alıyorlar şimdi?" bakışı attıktan sonra çorapları kesti gözüm. Çoraplarımı kimsenin görmeyeceğini hatırlayınca vazgeçip ayakkabı reyonuna adımladım. Kırmızı botların alakasını çözemedim derken uzakta siyah bir ceket dikkatimi çekti. Pıtı pıtı oraya yönelip kurcalamaya başladım. Zaten benim Chuunin ceketini çıkarınca tişörtüm siyah normal tişört, bu ceketi üstüne çeksem dümdüz adam olurum. Bir de altıma bir kot pantolon çeksem... Geriye ayakkabılar kalıyor. Onlar biraz problem olabilir işte, çünkü akıllı bir insan evladının kot pantolon altına önü açık kombat çizmeleri giyeceğini düşünmüyorum. Bu yüzden ayakkabılara doğru tekrar bir kafamı çevirip olabilecek en basit, ucuz görünen spor ayakkabıyı seçmeye çalıştım.

Ayakkabı ve kot pantolonu bulunca girdiğimizden beri bizi gözleyen kadına yönelecek ve fiyatlarını soracağım. Pantolonun da, ayakkabının da basit ve ucuz olmasına dikkat edeceğim. Tamam parayı mezara götürmüyoruz da cüzdanı boşaltmaya da gerek yok. Gittiğimiz yerde bir yerlerde kalınca, yemek yiyince falan öpücükle mi ödeme yapacağız hem?
► Show Spoiler
Image
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Fri Nov 29, 2024 1:18 pm
Rütbe:  
 Image
Aaa, olaya bak! Bu lensçi kadın bizim oğlandan bayağı etkilendi. Yok diyor, illa yeleği burada kalsın. Tabi tekrar görebilmek için çakallık yapıyor kadın. Tek kaşımı kaldırıp bizim chuunini bir kez daha süzdüm: Ne var bu adamda? Yüzü düzgün, utangaç utangaç gülümsüyor, hafif kırılgan bir tavrı var... Hmmm...

Kadın bir de bana çıkışmaya başladı ciddi ciddi. İşte, Jounin olmam önemli değilmiş, yeleği ondan zorla mı alacakmışım vesaire. Hanım hanımmm! Bu Jounin sizin evinizde rahat rahat uyuyabilmeniz için hayatını tehlikeye atıyor! Köylülerin değer bilmezliği inanılmaz. Şimdi kalkıp sakince desem ki “Evet, elinden zorla alacağım,” hafiften de gülümsesem... Sevişiriz herhalde. Neyse ki evliyim. Ama eşim de evde değil, öf.

Gözlerimi kısarak kadının kahkahalarını ve alaycı tavırlarını dinledim, sonra da arkamı dönüp çıktım. Değişmeye çalışıyorum evet, ama hâlâ oturup derdimi anlatacak ya da fikirlerimi açıkça söyleyecek kadar değişmedim. Bana ne oğlum, rastgele bir kozmetikçiden. Konuşsun konuşsun... Sonra başına kötü bir şey gelince “Yaa Hyuuga-san, lütfen bana yardım eder misiniz?” diye yalvarır. İşte o zaman da defol git diyemiyorsun. O kadar eğitim almışız sonuçta.

Şimdi kıyafet almam lazım. Dedim ya, göze çarpmayan birkaç parça alacağım. Yanımdakini de zenneye çevireceğim. Bir mağazaya girip gezmeye başladık. Ben bir şeylere bakıyorum, chuunin başka şeylere. Arada onun seçtiklerini küçümsüyorum falan. Amaç, seçtiklerini beğenmeyip ona zorla açık kıyafetler aldırmak. Hırkalar, basit renklerdeki kıyafetler falan hiç benlik değil. Bir hafta önceki Kichirou olsa buradaki en cafcaflı kıyafeti denemeye başlamıştı bile. Ama alçakgönüllü olmayı deniyorum. Bu yüzden siyah ve grilere midem bulanarak yöneldim. Şöyle bir üstüme tuttum. Lensleri de düşününce o kadar sıradan görünüyordum ki kanım çekildi. Neyse ki bu sade tarzdaki kıyafetler rahat oluyor. Esneyen kumaş mı diye kontrol etmek için iki yanından çekiştirdim.

Bir süre gezdikten sonra bizim çocuğun kadına doğru yöneldiğini gördüm. Her ne kadar şu siyah ceketi almak istesem de göze çarpmama konusunda kararlıyım. Gri bir hırka, siyah bir bol üst, siyah rahat bir pantolon ve sade terlikler aldım. Deneme kabinine gitmeden önce chuunine, “Biraz açık kıyafetler al,” dedim, emreder bir şekilde.

Kot pantolon ve spor ayakkabı almış gerçekten ya! Daha demin hiçbir şey yapmadan bir kadını tavladın, biraz uğraşsan neler yapacaksın kim bilir? Kendinin farkında olmayan insanlara çok kıl olurum. İnsanlar benden bu tavrı bekliyorlar: Zeki olayım, güçlü olayım, mükemmel olayım ve sanki değilmişim gibi davranayım. Ne güzelliği var bunun, anlamıyorum. Ama yalnız da kalmak istemiyorum. Sevdiğim insanların isteği buysa katlanırım. Şu an kabinde, üzerimde bu asfalt görüntüsüyle kendimden iğreniyorum. Siyah üst, siyah alt... Üzerime gri hırkayı geçirince tam zorbaladığım insanlara benzedim. Gözüme taktığım lenslerle birlikte tanınmaz bir hâl aldım. O kadar sıradan ve yıkık bir görüntü ki bu… Avantajlarını görebiliyorum, böyle birinden kimse güçlü olmasını beklemez. Ama yine de...

Aynanın karşısında kendimden nefret etme seansımı, Kabi’den yediğim yumruğun kızarttığı gözümün lense tepki verip vermediğini kontrol ederek bitirdim. Kendi kıyafetlerimi çıkarıp katladım ve çantama koydum. Bunları geride bırakamam; klanıma hakaret olurmuş gibi hissediyorum.

(Kıyafeti, Hwei’nin kıyafetinin tamamen gri-siyah ve süssüz bir versiyonu gibi hayal ediyorum.)

Olduğum yerden çıkıp mağazanın girişine yürüdüm. Kasada üstümdekileri almak istediğimi söyledim, ardından chuunini kafamla gösterip, “Onun aldıklarını da ben ödeyeceğim,” dedim. Bu alışveriş zaten benim kafamdan çıkmıştı ne de olsa.
► Show Spoiler
Locked