Sabahın sisleri Kirigakure'nin dar sokaklarını bir mezar örtüsü gibi kaplıyor. Adımların seni bu sessiz kente karışmış, ahşap sokakları geçerken üzerindeki nem iliklerine kadar işliyor. Yerdeki taşlar kaygan, geceden kalma yağmur damlalarının izleri hala silinmemiş. Gökyüzü, güneşi kusmuş gibi; koyu gri bulutlar her şeyi bastırıyor, soğuğu içeri davet ediyor. Etrafta bir tek rüzgarın taşıdığı boğuk dalga sesleri var. Her şey fazla ağır ve fazla tanıdık.
Mizukage’nin ofisine yaklaştıkça ortam daha da sessizleşiyor. Yüksek taş duvarlar ve devasa kapı, önünde yükselen birer tehdit gibi. Kapının iki yanındaki muhafızlar, sessiz heybetleriyle seni süzüyor. Bakışları bir an olsun yumuşamıyor; ne bir hoş geldin var ne de bir sempati. Adını ve görevi belirttiğinde, içlerinden biri başını küçük bir hareketle eğiyor ve yavaşça kapıyı aralıyor. Ağır kapının gıcırtısı, bu ölüm sessizliğinde yankılanıyor. İçeriden yayılan hafif parşömen kokusu ve tütsü dumanı, karnında bir taş gibi oturuyor.
Adımların seni geniş bir odaya yönlendiriyor. İçerisi loş, sabah ışığı yalnızca karşıdaki büyük pencereden ince bir çizgi halinde süzülüyor. Odanın ortasında, ağır bir masanın yanında bir figür hareketsiz duruyor. Rei.
Rei, sanki odanın bir parçasıymış gibi doğal bir sertlikle orada. Uzun boyu, geniş omuzları ve kara siluetiyle bir anlığına bir heykeli andırıyor. Maskesi yüzünün alt kısmını tamamen kapatıyor; yalnızca keskin gri gözleri ortaya çıkmış. Bakışlarında bir tür soğukluk var, ama bu ölü bir soğukluk değil; daha çok avını ölçen bir yırtıcınınki gibi. Masadaki kıyafetlere eğilmiş, bir parçasını ellerinde tutuyor. Parmakları eldivenlerle örtülü ama hareketlerinde bir ustalık var, sanki dokunduğu şeyin her lifini hissedebiliyormuş gibi.
Başını hafifçe kaldırıyor, gri bakışlarını doğrudan sana dikiyor.
"Kurenkiri, değil mi?" diye soruyor. Sesi sert ve alaycı bir alt tını taşıyor. Bu, yalnızca doğrulama değil, aynı zamanda ölçme. Masanın üzerindeki kıyafetleri sana doğru itiyor.
"Bunları giyeceksin. Pek gösterişli değil, ama merak etme, fark edilmeyecek kadar sıkıcı görünüyoruz zaten."
Alaycı ton, kelimelerin içine bir bıçak gibi saplanıyor. Seni tartıp biçtiği çok açık. Sözleri kısa ve keskin; seni bir müttefikten ziyade bir araç gibi görüyor gibi. Daha fazlasını söylemeden tekrar masaya dönüyor.
Tam o sırada, kapı bir kez daha açılıyor ve içeri Hozuki klanından olduğu belli olan bir Jounin giriyor. Geniş omuzları ve kararlı adımları, onu derhal tanımlıyor. Üzerindeki zırh, su motifleriyle işlenmiş ve taşıdığı kılıç, onun sıradan bir shinobi olmadığını açıkça belli ediyor. Yüzünde hafif bir gülümseme olsa da gözleri fazlasıyla ciddi.
"Ben Hozuki Takuma." diyor, önce sana sonra Rei’ye hafifçe bakarak. Sesi tok ve otoriter, ama içinde küçümseyici bir ton yok.
"Mizukage meşgul, ama göreviniz hakkında birkaç detayı paylaşmam istendi."
Sesi odada yankılanırken bir adım daha ileri geliyor.
"Yoroi Adası'nda işlerin hassas olduğunu zaten biliyorsunuz. Yıldırım Ülkesi'nin oradaki hareketleri her geçen gün daha cesur hale geliyor. Ama bu, bizim de aynı seviyeye ineceğimiz anlamına gelmez. Görev, düşmanı alt etmek kadar barışçıl bir çözüm için kapıyı açık bırakmayı da gerektiriyor. Sizden beklenen bu." Bir an duraksıyor, sanki seçtiği kelimeleri dikkatle tartıyormuş gibi.
"Sivil bir gemi hazırlandı. Limana gidip gemiye bineceksiniz. Oradan adaya ulaşacaksınız. Rei, operasyonda liderliği alacaksın."
Rei’nin başını ufak bir hareketle onaylaması, onun her şeyin farkında olduğunu gösteriyor. Takuma konuşmasını bitirdiğinde, görev detayları bir kez daha zihninde yerini buluyor. Ağır ve biraz da kaçınılmaz bir sorumluluk hissi. Bu his, Takuma’nın odadan ayrılışıyla seni tekrar yalnız bırakıyor.
Rei önden yürüyor, adımları sessiz ama kararlı. Limana giden yol, Kirigakure’nin donuk atmosferiyle örtülmüş, ama Rei’nin varlığı bu sessizliği daha da boğucu kılıyor. Bir süre konuşmadan yürüyor, sonra aniden sesi karanlık havayı kesiyor.
"Kurenkiri klanı..." diye başlıyor, alaycı bir tonla.
"Gerçekten lanetiniz yüzünden mi bu kadar iyisiniz? Yani, birinin ölmesi gerekiyor, değil mi? Yoksa pek de bir özelliğiniz yok."
Sözlerindeki küçümseyici ton, omuzlarına yeni bir yük daha ekliyor gibi. Gözlerinin kenarındaki hafif kıvrımı fark ediyorsun, belki de bir meydan okuma var içinde. Ama Rei’nin yürüyüşü ve duruşu değişmiyor. Yalnızca sisin içinde bir gölge gibi ilerliyor ve liman giderek yaklaşırken sanki her şey daha da karanlık bir hale bürünüyor. Sivil geminin hafif sallanan silueti, ufukta seni bekliyor. Görev, nihayet başlamaya hazır.