Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Sabahın erken saatlerindeki durgunluk evinin etrafını ağır bir örtü gibi sarıyor. Havada Kirigakure'yi çevreleyen denizi hatırlatan hafif bir tuz kokusu var. Güneş henüz uykusundan uyanmamışken, dışarıda karanlık hüküm sürüyor. Sessizliğin içinde oturuyorsun, önündeki masada yarısı boş bir bardak su, arkanda huzursuz bir gecenin kalıntıları.

Sonra kapı çalıyor.

Sert. Bilinçli. Kapıya üç kez vuruluyor. Bu bir arkadaşın ya da köylünün kapıyı çalışı değil, bu gayet resmi. Tereddüt etmeden ayağa kalkıyorsun, çıplak ayaklarının ahşap zeminde çıkardığı ses derin sessizliği bozuyor. Kapıyı açtığında, maskeli bir shinobinin silik silueti uzaktaki bir fenerin soluk ışığında duruyor, formu sis tarafından gizlenmiş.

Maskeli figür hiçbir şey söylemiyor, sadece eldivenli elini uzatıyor. Elinde Mizukage'nin amblemiyle mühürlenmiş bir parşömen duruyor. Onu alıyorsun, görevin ağırlığı şimdiden omuzlarına çökmüş durumda. Figür hafifçe eğiliyor, dönüyor ve başka bir şey söylemeden sisin içinde kayboluyor.

Parşömeni açtığında balmumu ve parşömenin hafif kokusu burun deliklerini dolduruyor. Mürekkep taze, el yazısı kusursuz. Parşömende şunlar yazıyor:
► Show Spoiler
Parşömeni sıkıca yuvarlıyorsun, kelimeler hafızana kazınıyor. "Shibuki Rei" ismi aklında kalıyor; hakkında fısıltılar duyduğun ama hiç doğrudan birlikte çalışmadığın bir shinobi. Sessiz tavrı ve ölümcül etkinliği ile tanınan Rei, saygı duymaya değer bir ortak.

Görev düşüncesi içinde bir şeyleri harekete geçiriyor. Beklentinin ağırlığı yabancı değil ama bu seferki farklı hissettiriyor. Yoroi Adası bir savaş alanından çok daha fazlası; yanlış bir hamlenin savaşa yol açabileceği kırılgan bir satranç tahtası.

Evinin loş ışığına geri dönüyorsun ve hazırlanmak ve Mizukage'nin ofisine gitmek için sadece bir saatin olduğunu fark ediyorsun. Gün başlıyor ve onunla birlikte yürümek zorunda olduğunuz tehlikeli yol da baş gösteriyor.
Off Topic
RP'ye hoş geldiniz. Pasiflik süresi üç gündür. İyi RP'ler.
Kirigakure
Kirigakure
Joined: Thu Nov 28, 2024 6:25 pm
Rütbe:  
 Image
Mürekkebi hala yayılmak için çabalayan parşömeni masanın kenarında duran mumun üzerinde tuttu. Bugünü daha farklı hayal etmişti. Ne yapacağını planlamamıştı elbette. Kirigakure'nin herkesin hayatına yaydığı kasvetli havayı yok etmek gibi bir hayale de kapılmamıştı. Sadece, belki bu gün özelinde, yanmasını izlediği parşömenin ağırlığını kaldırmaya hazır olduğundan emin değildi. Hayatta kalmasına yetecek bir kahvaltı yapardı. Belki hep bir ağızdan aynı şeyleri zırvalayan tarih kitaplarına duyacağı hayalkırıklığı. Yine de ayrımı anlayabiliyordu. Sorunları, misyonları ertelemenin insan hayatında bir karadelik açtığını görmüştü Arata. İçine çekildikçe bağımlılık yapan, belki ömrün sonunda bir teknede olta sallamakla sonlanan ömürler görmüştü. Henüz o noktada değildi. Harekete geçmek için ihtiyaç duyduğu enerjiyi büyük bir hevesle beklediği gelecekten alıyordu. Zaten... Çok da seçeneği yoktu. Engetsu'dan gelen mühürlü bir parşömen için 'ama' ile başlayan bir cümle kurulamazdı, ertelenemezdi. Nedense bir Kurenkiri mensubu için bu parşömen tanrıdan gelen bir emirden farksızdı.

Masasına düşen külleri üfleyerek hafif aralık penceresinden dışarıya attı. Parşömeni harfi harfine ezberlemişti elbette. Bu görevde birlikte çalışacağı kişinin ismi, görev detayları, hoşgörünün yetmediği yerlerde gerekirse saldırgan olmak. Son kısmı belki biraz cımbızla çekmişti. Sırtını kaşıyan bunlardan hiç biri değildi.

"Görev sırasında adanın yerli sakinlerine gereksiz yere zarar verilmediğinden emin olun."

Kendine gelmek için soğuk duşun altına fırladı Arata. Bu esnada farklı görevler için diğer dostlarına giden parşömenlerin de böyle bir ibareye sahip olup olmadığını düşündü Arata. Sivil zaiyat hiç bir zaman kabul edilemezdi elbette. Shinobi bilincine sahip birinin de zorunda kalmadıkça buna izin vermeyeceğinden emindi. Kendisi de rüştünü ispatlamış bir Jounin olduğuna göre, bu ibarenin ne gereği vardı diye düşündü. Zaten yapmadıkları şeylerin yükünü taşımayı reddettiği için ailesinden uzakta, çoğu kişinin yıkık diyeceği bu evdeydi. Hala onların yükününe dairse bu ibare, hayıflanmak hakkıydı diye düşündü. Gece boyu, hayır, ömrü boyunca kurduğu kuruntuların etkisiydi bu düşünce. Sabahın 6'sında, kritik dengelere sahip bir göreve çıkarken anılmaması gereken şeylerdi.

Vücudunu su damlalarını arındırırken diğer detaylara odaklandı. Yıldırım Ülkesi'nin işgalci politikası, Mizukage tarafından istenen hassasiyetle çözülmeliydi. Zihni arınıyor, yegane sığınağı olan askeri disiplini kendisini gösteriyordu. Belirtilen spektrum fazlasıyla genişti. Bilgi ve örnek toplamak. Gerekirse sabote etmek. İşin sonunda iki ülkenin birbirinin boğazına yapışmayacağı her senaryo kabul edilebilir gibi duruyordu. Daimyo ve Mizukage bazı özel bilgileri kendilerine saklamıyorsa, ki bunu normal bulurdu Arata, içinde bulundukları gergin barış döneminde bu hareketi onların da anlamadığından emindi. Harekete geçmeden önce soru işaretlerini silmek saygı duyulacak bir karardı. Bu kritik dengenin sadece onun omuzlarına yüklenmemesi ise fazlasıyla memnun ediciydi. Sadece ismini duyduğu ancak Mizukage'nin uzmanlığını özellikle belirttiği biriyle çalışacaktı. Rahatlamalıydı.


Üniformasını giymedi Arata. Kaybolmasını umursamayacağı, shinobi kimliğine dair bir şey taşımayan bir kaç parça geçirdi üstüne. Zaten ek kıyafetler temin edilecekti. Kertia'dan kalan yadigar kolye ise maalesef boynundaydı. Ardında bırakamayacağı kadar değerliydi onun için. Hala yarım saati vardı. Mizukage'nin ofisine dek yapacağı yürüyüş zihnini toplamasını sağlayacaktı. Emredildiği gibi Mizukage'nin ofisine gidecek, Rei ile tanışacak, belki biraz daha fazla bilgi sunulmasını umacaktı.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Sabahın sisleri Kirigakure'nin dar sokaklarını bir mezar örtüsü gibi kaplıyor. Adımların seni bu sessiz kente karışmış, ahşap sokakları geçerken üzerindeki nem iliklerine kadar işliyor. Yerdeki taşlar kaygan, geceden kalma yağmur damlalarının izleri hala silinmemiş. Gökyüzü, güneşi kusmuş gibi; koyu gri bulutlar her şeyi bastırıyor, soğuğu içeri davet ediyor. Etrafta bir tek rüzgarın taşıdığı boğuk dalga sesleri var. Her şey fazla ağır ve fazla tanıdık.

Mizukage’nin ofisine yaklaştıkça ortam daha da sessizleşiyor. Yüksek taş duvarlar ve devasa kapı, önünde yükselen birer tehdit gibi. Kapının iki yanındaki muhafızlar, sessiz heybetleriyle seni süzüyor. Bakışları bir an olsun yumuşamıyor; ne bir hoş geldin var ne de bir sempati. Adını ve görevi belirttiğinde, içlerinden biri başını küçük bir hareketle eğiyor ve yavaşça kapıyı aralıyor. Ağır kapının gıcırtısı, bu ölüm sessizliğinde yankılanıyor. İçeriden yayılan hafif parşömen kokusu ve tütsü dumanı, karnında bir taş gibi oturuyor.

Adımların seni geniş bir odaya yönlendiriyor. İçerisi loş, sabah ışığı yalnızca karşıdaki büyük pencereden ince bir çizgi halinde süzülüyor. Odanın ortasında, ağır bir masanın yanında bir figür hareketsiz duruyor. Rei.

Rei, sanki odanın bir parçasıymış gibi doğal bir sertlikle orada. Uzun boyu, geniş omuzları ve kara siluetiyle bir anlığına bir heykeli andırıyor. Maskesi yüzünün alt kısmını tamamen kapatıyor; yalnızca keskin gri gözleri ortaya çıkmış. Bakışlarında bir tür soğukluk var, ama bu ölü bir soğukluk değil; daha çok avını ölçen bir yırtıcınınki gibi. Masadaki kıyafetlere eğilmiş, bir parçasını ellerinde tutuyor. Parmakları eldivenlerle örtülü ama hareketlerinde bir ustalık var, sanki dokunduğu şeyin her lifini hissedebiliyormuş gibi.

Başını hafifçe kaldırıyor, gri bakışlarını doğrudan sana dikiyor. "Kurenkiri, değil mi?" diye soruyor. Sesi sert ve alaycı bir alt tını taşıyor. Bu, yalnızca doğrulama değil, aynı zamanda ölçme. Masanın üzerindeki kıyafetleri sana doğru itiyor. "Bunları giyeceksin. Pek gösterişli değil, ama merak etme, fark edilmeyecek kadar sıkıcı görünüyoruz zaten."

Alaycı ton, kelimelerin içine bir bıçak gibi saplanıyor. Seni tartıp biçtiği çok açık. Sözleri kısa ve keskin; seni bir müttefikten ziyade bir araç gibi görüyor gibi. Daha fazlasını söylemeden tekrar masaya dönüyor.

Tam o sırada, kapı bir kez daha açılıyor ve içeri Hozuki klanından olduğu belli olan bir Jounin giriyor. Geniş omuzları ve kararlı adımları, onu derhal tanımlıyor. Üzerindeki zırh, su motifleriyle işlenmiş ve taşıdığı kılıç, onun sıradan bir shinobi olmadığını açıkça belli ediyor. Yüzünde hafif bir gülümseme olsa da gözleri fazlasıyla ciddi.

"Ben Hozuki Takuma." diyor, önce sana sonra Rei’ye hafifçe bakarak. Sesi tok ve otoriter, ama içinde küçümseyici bir ton yok. "Mizukage meşgul, ama göreviniz hakkında birkaç detayı paylaşmam istendi."

Sesi odada yankılanırken bir adım daha ileri geliyor. "Yoroi Adası'nda işlerin hassas olduğunu zaten biliyorsunuz. Yıldırım Ülkesi'nin oradaki hareketleri her geçen gün daha cesur hale geliyor. Ama bu, bizim de aynı seviyeye ineceğimiz anlamına gelmez. Görev, düşmanı alt etmek kadar barışçıl bir çözüm için kapıyı açık bırakmayı da gerektiriyor. Sizden beklenen bu." Bir an duraksıyor, sanki seçtiği kelimeleri dikkatle tartıyormuş gibi. "Sivil bir gemi hazırlandı. Limana gidip gemiye bineceksiniz. Oradan adaya ulaşacaksınız. Rei, operasyonda liderliği alacaksın."

Rei’nin başını ufak bir hareketle onaylaması, onun her şeyin farkında olduğunu gösteriyor. Takuma konuşmasını bitirdiğinde, görev detayları bir kez daha zihninde yerini buluyor. Ağır ve biraz da kaçınılmaz bir sorumluluk hissi. Bu his, Takuma’nın odadan ayrılışıyla seni tekrar yalnız bırakıyor.


Rei önden yürüyor, adımları sessiz ama kararlı. Limana giden yol, Kirigakure’nin donuk atmosferiyle örtülmüş, ama Rei’nin varlığı bu sessizliği daha da boğucu kılıyor. Bir süre konuşmadan yürüyor, sonra aniden sesi karanlık havayı kesiyor.

"Kurenkiri klanı..." diye başlıyor, alaycı bir tonla. "Gerçekten lanetiniz yüzünden mi bu kadar iyisiniz? Yani, birinin ölmesi gerekiyor, değil mi? Yoksa pek de bir özelliğiniz yok."

Sözlerindeki küçümseyici ton, omuzlarına yeni bir yük daha ekliyor gibi. Gözlerinin kenarındaki hafif kıvrımı fark ediyorsun, belki de bir meydan okuma var içinde. Ama Rei’nin yürüyüşü ve duruşu değişmiyor. Yalnızca sisin içinde bir gölge gibi ilerliyor ve liman giderek yaklaşırken sanki her şey daha da karanlık bir hale bürünüyor. Sivil geminin hafif sallanan silueti, ufukta seni bekliyor. Görev, nihayet başlamaya hazır.

Shibuki Rei
► Show Spoiler
Kirigakure
Kirigakure
Joined: Thu Nov 28, 2024 6:25 pm
Rütbe:  
 Image
► Show Spoiler

Bana doğru ittiği kıyafetleri laf olsun diye kontrol ettim. Biraz da vakit kazanmaktı aslında bu. Bir Kurekiri üyesi, hayır, bir Kirigakure'li olarak tahterevallinin 'avcı' tarafında olmanın ne demek olduğunu belki de çoğu kişiden daha iyi biliyordum. Bir kurbanın yaşama tutunurken salgıladığı o kokuyu metrelerce uzaktan alabileceğime emindim. Bu, kurban olmanın şartlarını da bildiğim anlamına geliyordu. Basit bir güç dengesiydi. Denklem çoğu kişinin karmaşıklaştırdığından da daha basitti. Bir mücadelede, zihninde kazanmaktan çok hayatta kalmaya yönelik düşünceler dolanıyorsa kurban olmayı çoktan kabullenmişsindir. Birlikte çalışacağım kişinin doğuştan bir avcı olduğunu anlamam çok güç olmamıştı. "Kurenkiri, değil mi?" Rei, oturduğu tahterevallide kendini yukarı doğru iterek baskınlığını kanıtlamak istemişti belki de. Tonajındaki 'sen bir araçsın' alt mesajı ise rahatsız edici değildi. Kafasında nasıl bir denge kurduğunu bilmiyorum, Rei'nin yürüdüğü yolu tıkayacak da değilim. Bir araç olmayı bana uzatılan alın bandını sahiplendiği an kabullenmiştim zaten. Kurenkiri'ye ait olmam ise Rei'nin tahmin ettiği gibi beni rahatsız eden bir durum değildi. Diğerlerinin ne düşündüğü de önemli değildi. Ailemin yükünü omuzlanmak için henüz çok erkendi fakat ne farkederdi ki? Nesillerdir bu ses tonunun karşısında hayatta kalıyorduk. "Kurenkiri, değil mi?" Evet, nesillerdir Kirigakure için çevrelenen Kurenkiri. Her nesil nasıl işlevsel bir araç olduysa, şu an ait olduğum nesil de böyleydi. Bu aracı tutan ellerin ehlileştirileceği zamanlar ise elbet gelecekti.

Rei'nin söylediklerine verilecek doğru bir cevap yoktu. Onun da bir cevap beklemediğinden emindim. Takuma'nın gelişi bu sebeple tam zamanındaydı. Ortamdaki garip hava dağılırken elime tutturulan parşömen içeriğinden çok da farklı olmayan cümleleri sarfetmişti. Ayılmama, kendime gelmeme yardımcı olmuştu sadece. Diğer yandan araç olduğum Takuma'nın sözleriyle kesinleşmişti. Tahterevalli Rei'nin tarafına doğru biraz daha yükselmişti. Başarılı ya da başarısız tamamladığım görevlerin çetelesini tutmuyordum ama ilk kez birinin altında çalışmayacaktım. Askeri disiplin, uyuşuk düşüncelerimin yerini alırken biraz daha moda girmem gerektiğini biliyordum. Mizukage, Rei'nin uzmanlığına güveniyorsa sorgulayacak bir şey yoktu. Rei bu görevin tartışılmaz yetkilisiydi. Kirigakure'nin refahı için vereceği her karar ise benim için bir emirden farksız olacaktı.


Yeni kılığım ve artık kendine gelmiş zihnimle birlikte Rei'nin adımlarını takip ettim. Kiri'nin kasveti görev dışında bir şey düşünmeme izin vermiyordu ve bu hoşuma gidiyordu.. Nasıl sızılacağına, nasıl sabote edileceğine dair planlar eğer Rei'nin ada hakkında ek bir bilgisi yoksa toplanan istihbarat sonrasında şekillenecekti. Rei sanki bunu her gün yapıyormuşçasına attıyordu adımları. Belki de ağırlığını kanıtlamaya çalışıyor, üstünlüğünü kabullendiriyordu. Bunun için çaba harcamasına gerek yoktu.

"Kurenkiri klanı..."

Kiri'nin kasveti dağılırken Rei'nin alaycı tonu bir shinobi olduğunu yeni yeni hatırlayan benim için çok da etkili olmamıştı. Sürekli klanımın hatırlatılması rahatsız olduğum ve artık ezberlediğim geçmişi tekrar yaşamama neden olmuştu sadece. İşin sonunda, kötü olan bir şeyi defalarca yaşayınca eski ağırlığı kalmıyordu. Rei'nin amacını ise anlamakta zorlanıyordum. Donuk bakışlarına odaklandım. Kurenkiri'liler için bir meydan okuma açık seçik yapılır ve kutsal bir anlaşmayla mühürlenirdi. Ölüm, iki taraftan biri için kaçınılmaz olurdu.

Rei'nin bunu arzulamadığını ummaktan başka bir çarem yoktu. Olası amaçlarından ise en iyi gözükeni seçmek tek çaremdi. Tanımaya çalışıyor olabilirdi ve bu mantıklı bir amaçtı. Zira ne ben onun hakkında derin bir bilgiye sahiptim ne de o benim hakkımda. Ve bu denli ince işlenmesi gereken bu görevde büyük bir eksiklikti. Cümlesinin bitişinden hemen sonra, tereddüt etmeden "Evet." dedim sadece. İrdelediğinde haklıydı. Birinin ölmesi gerekiyordu. "Hedeflenen kurban ölmediği sürece, dediğin gibi, pek de bir özelliği yok." Rei benim veya klanım hakkında ne bilmek istiyorsa öğrenecekti. Boyum, en son ne zaman seviştiğim, en son ne zaman birini öldürdüğüm, en son ne zaman tuvalete girdiğim.

"Bilmek istediğin her şeyi cevaplayabilirim. Sonrasında nasıl ilerleyeceğimizi konuşalım, emirlerini takip edeceğim."

Bize araç olacak gemiye ilerlerken ipleri germeden tamamen Rei'nin ellerine bıraktım. Sözlü bir meydan okumanın benim için bir değeri yoktu. Zira sonucu olmayan bir meydan okuma çocuk oyunundan farksızdı gözümde.

► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
"Elbette. Sağ ol." demekle kalıyor Rei, alayının karşılığını alamayınca sıkılıyor anlaşılan. Sis ve tuzlu deniz kokusu, limana yaklaştıkça daha da yoğunlaşıyor. Rei önden yürüyor, ayak sesleri taş zeminde yankılanıyor. Geriye dönüp bakmıyor, ama adımlarındaki kararlılık, her adımda varlığını bir kez daha hissettiriyor. Gökyüzü hala karanlık ve bulutlarla kaplı. Limanın kenarında sönük ışıklarla aydınlatılmış küçük bir gemi beliriyor. Gemi, fazlasıyla sıradan; Kirigakure’nin gri atmosferine uyum sağlayan, fazla dikkat çekmeyen bir tasarıma sahip. Gövdesindeki ahşap, tuzdan ve zamanın sert dokunuşlarından aşınmış. Mürettebatın hareketleri, geminin üzerinde adeta bir gölge gibi geziniyor.

Rei duraksıyor, kısa bir süre gemiyi inceliyor, ardından gözlerini sana çeviriyor. Donuk gri bakışları birkaç saniye yüzünde geziniyor. "İşte bizi bu harika gemiyle gönderiyorlar." diyor alaycı bir sesle. "Ne kadar da... profesyonel." Sesindeki alay, neredeyse bir kıkırdamaya dönüşecekmiş gibi, ama soğuk duruşu bunu engelliyor. Omuzlarını silkerek tekrar ilerliyor.

Gemiye vardığınızda, mürettebatla tanışmanız kaçınılmaz oluyor. Çeşitli yüzler karşılıyor sizi. İlk olarak, orta yaşlı ve ciddi bir adam olan kaptan öne çıkıyor. Gözlerinde yılların yorgunluğu ve denizcilik bilgeliği var. Kısa bir tanışma faslından sonra sizi üst güverteye yönlendiriyor. Rei, hiçbir şey söylemeden adamı süzüyor, başıyla küçük bir selam veriyor. Arkasında genç bir denizci var, canayakın ve enerjik. Gözleri her ikinizi de merakla süzüyor, ama Rei’nin soğuk duruşu, çocuğu birkaç adım geride tutmaya yetiyor.

Gözlerin genç adamdan Kumogakureli olduğu her halinden belli olan diğer bir mürettebata kayıyor. Bu kişi, ten renginden ve yüz hatlarından belli olan ince yapılı bir genç. Gözleri dikkat çekici şekilde açık ve parlak, ten rengi de bir o kadar koyu. Gemiye binerken size kısa bir bakış atıyor, ardından işine devam ediyor. Rei, adamın farkında olmasına rağmen herhangi bir tepki vermiyor.

Yolculuk başlıyor. Halatlar hızla çözülüyor, rüzgarın aniden değişen yönüyle yelkenler açılıyor. Güvertenin üzerinde denizin sert dalgalarının hafif titreşimlerini hissediyorsun. Gemi ağır bir homurtuyla hareket ediyor, suların direncini kırarak ilerliyor. Tuzlu rüzgar yüzünü yalıyor, saçlarını geriye savuruyor. Geminin alt kısmından gelen gıcırtılar, deniz yolculuğunun çetinliğini hatırlatıyor. Rei, üst güverteye çıkarak uzakları izlemeye başlıyor, yüzü hala ifadesiz. Ara sıra göz ucuyla sana bakıyor, ama bir şey söylemiyor.

Kumogakureli genç bir süre sonra yanına geliyor. Denize yaslanmış, dalgaların ritmik hareketlerini izliyorsun. Adımlarının sesini fark ettiğinde, sana doğru hafifçe eğiliyor. Elinde bir sigara var, uzatırken yüzünde hafif bir gülümseme beliriyor. "Alır mısın abi?" diye soruyor, sesi dostça ama ölçülü. Teklif ettiği sigarayı alıp almamak sana kalmış, o sırada kendisine bir tane yakıyor.

"Benim adım Tetsuo." diyor, bakışlarını ufka çevirirken. Adının arkasında herhangi bir soyadı belirtmiyor, ama bu seni şaşırtmıyor. Üzerine bastırılmamış bir özgüven var. "Siz Kirigakure’den olanlar fazla ciddisiniz. Anladım, shinobiler falan, ama biraz gevşemek lazım." Göz ucuyla sana bakıyor, sigarasını dudaklarından çekip dumanını denize üflüyor. "Tabii, bu sadece bir gözlemim abi, yanlış anlama." diye ekliyor, saygı duyduğunu belli ederek.

Sessizlik bir süre aranızda asılı kalıyor. Tetsuo konuşmaya devam etmiyor, ama varlığını hissettirmeye devam ediyor. Onun bu rahat tavrı, denizin sert dalgaları arasında bile bir ironi gibi. Rei ise uzaktan bakışlarını ikinize çeviriyor, ama bir şey söylemeden tekrar ufka dönüyor. Gemi yavaşça ufuktaki karanlığa doğru yol alırken, gece sessizliğinde yalnızca dalgaların sesi yankılanıyor. "Abi bir savaş çıkar mı?" diyor Tetsuo bir anda, bu ani soru seni bile şaşırtıyor.
Kirigakure
Kirigakure
Joined: Thu Nov 28, 2024 6:25 pm
Rütbe:  
 Image
Rei'nin muhtemelen çözmeyi gereken bir karakteri olabilirdi. Şimdiye dek sözlerine ciddiyetle yanaşmama rağmen aslında tüm kurgunun basit bir alay üzerine kurulduğunu biraz geç farkedebilmiştim. Dışarıya verdiği o 'sert' izlenimi düşününce alaya alınabilecek konulara hassasiyetle yaklaşmasını beklerdim sadece. Alaycılığı ile varmaya çalıştığı eğlenceyi tam bir teslimiyet ile bertaraf etmiştim. Ama farklı bir Kurenkiri bu kadar düzgün düşünemeyebilirdi. Herhangi bir insan için de bunu söylemek mümkündü. Yine de yeteneklerine olan güvenime dair bir şey kaybetmedim. Rei hala Mizukage tarafından bu görev için seçilmiş, yetilerine güvenilerek yetkili sayılmış birisiydi. Verdiği sert izlenimi alaycılığı ile süslemesi bunu sorgulamama yetmeyecekti elbette. Gemi konusundaki yakınmalarında kısmen haklı olsa da... Olması gerektiği kadar profesyoneldi işte. Görevlerinin ana teması gibi, dikkat çekmeyecek ancak iş görecek bir gemiydi. Her ne kadar işime gelecek olsa da sivil gemi lafı geçtiğinde bir konfor beklememiştim.

Kumogakureli genç dışında mürettebat olabildiğince standarttı. Kaptanın suratından akan yaşanmışlıklar adaya güvenle varacağımıız garanti ediyordu. Kumogakure'linin varlığı ise adada sağ kalacağımız bahsi için kafamı kurcalıyordu. Köy tarafından ayarlanan bu gemiye bir sızıntı yapılmış olabileceği çok akıl kârı değildi elbette. Yine de bizi bugüne kadar hayatta tutan da bu şüphelerdi. Rei'nin de bu durumdan rahatsız olduğunu çocuğu tek bakışı ile dondurmasından anlamıştım. Rei bir şey söylemeden üst güverteye yol alırken ben de bir kenara yaslanarak beklemeye başladım. Sakin gecem aksiyonla bölünmüştü, şimdi ise görevin en sıkıcı ve 'sakin' kısmına girmiştik. Gemi yolculukları bazı romantikler için fazlasıyla albenisi olan bir şeydi. Benim için ise sürekli tekrar eden geminin gıcırtısı çoktan sinir bozucu olmaya başlamıştı.

Gemideki herkesin olağan sıkıcılığına sahip olmayan tek kişi ne tesadüf ki Kumogakureli çocuk olmuştu. Uzattığı sigarayı içmeyecek olsam dahi aldım. Yolculuk boyunca elimde oyalanacak bir şey olurdu en azından. Daha önce içmeyi denemiş olsam da herhangi bir çekiciliği olmayan bir bağımlılıktı. Çocuk birer shinobi olduğumuzu biliyordu. Geminin Kiri tarafından ayarlanmış olması hala bir çok şeyi garanti ediyordu yine de hayatta kalma dürtüsü ensemdeydi. Çocuğun sorduğu son soru ise muhtemelen herkesten çok benim tüylerimi dikleştirmişti.


Sigarayı sakince cebime attım. "Gerilimler her zaman olur. Savaş herkesin çekindiği bir sonuç." Yalan söylerken olabildiğince rahat kalmaya çalıştım. Savaş, benim çekindiğim bir sonuç değildi. Savaş, arzuladığım bir ortamdı. Bir shinobi olmamdan ötürü değildi bu durum. Rei'nin tespitinde haklı olduğu bir noktadan ötürüydü. "Yani, birinin ölmesi gerekiyor, değil mi? Yoksa pek de bir özelliğiniz yok." Kitlelerin ölmesini gerektiren bir durum, benim için bir ziyafetten farksızdı. Aç değildim, ancak bu ziyafet ayağıma geldiğinde reddetmek kendime ihanet olurdu.


Çocuğun umduğu cevabı vermiş olmayı umarak hareketlendim. Güvenilir olup olmadığını bilmediğim biriyle daha fazla diyaloga girmek boş bir eylem olacaktı. Rei'nin yanına giderek mevcut durumu konuşmak daha doğruydu. Kimsenin duymayacağından emin olduğum bir ses tonu kullanacaktım. "Mürettebanın güvenilirliği konusunda bir bilgimiz var mı?" Bu, Rei'nin görev hakkında farklı bilgiler alıp almadığını da tartacak bir soruydu. Görevde yetkili o olduğu için daha fazla bilgiye sahip olmasını yadırgamazdım. Durum buysa kendi merakımı gidermekti amacım. "Shinobi olduğumuzu bilen bir Kumogakure'li biraz şüphe uyandırıcı." Rei sessiz sakin bir yolculuk umuyorsa, bunu bozmaktan memnuniyet duyacaktım.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Tetsuo, söylediklerinin ardından bir nebze rahatlamış görünüyor. Hafif bir tebessümle sigarasından bir nefes daha alıyor, ama senin aniden yanından ayrılışın belli ki onun için beklenmedik bir durum. Gözleri bir an sana takılıyor, ardından başını hafifçe sallayıp tekrar denize odaklanıyor.

Rei’nin yanına doğru ilerliyorsun. Sessizliği ve geminin sallantısına eşlik eden denizin ritmi, bu kısa yürüyüşte bile gerginliğini biraz artırıyor. Rei, omuzları geniş bir şekilde açık, kollarını göğsünde birleştirmiş halde ufka bakıyor. Sana dikkatini vermiş gibi görünmüyor, ama yaklaşmanla birlikte gözleri sana kayıyor.

"Bir sorun mu var?" diye soruyor, sesi her zamanki gibi soğuk ve donuk.

Sessizce sorunu dile getiriyorsun. Kumogakureli gencin varlığına dair endişelerini paylaşıyorsun. Rei bir süre sessiz kalıyor, ardından gözlerini ufka çeviriyor. "O velet..." diye başlıyor, sesi biraz daha alçak, ama tonunda alaycı bir kıvrım var. "Onu daha önce gördüm. Kimsesiz bir çocuk. Zamanında ailesi Kumo tarafından katledilmiş. Buradaki mürettebata o yüzden almışlar. Rahat ol. Sorun çıkaracağını sanmam."

Bir an duraksıyor, ardından kaşlarını hafifçe kaldırıp başını sana çeviriyor. "Ama olur da sorun çıkarırsa... Son dakika indiririz, sıkıntı yok." Sözleri, yanında hafif bir gülümsemeyle bitiyor, ama bu gülümsemede hiç sıcaklık yok. Gözdağı verdiği açıkça belli.

Sözlerini tamamladıktan sonra tekrar ufka bakıyor, sessizlik tekrar aranıza çöküyor. Yolculuk bir süre bu hareketsizlik içinde geçiyor. Geminin ahşap gövdesi denizin üzerinde ilerlerken, güvertenin altında yankılanan sesler ve uzak dalgaların çarpması tek duyduğun şey oluyor.

Derken kuzeyde bir duman bulutu beliriyor. Bulut, dalgaların üzerinde asılı bir şekilde havada duruyor, gitgide büyüyerek dikkatini çekiyor. Rei’nin bakışları da hemen o yöne kayıyor, kaşları çatılıyor. "O ne?" diye mırıldanıyor, ama sorusunun cevabı kısa sürede ortaya çıkıyor. Duman yavaşça dağılınca, içinde birkaç shinobi silueti beliriyor. Her biri çeşitli hayvan motifleriyle süslenmiş maskeler takmış ve üniformalarından hangi köye ait oldukları belli değil. Havada asılı duran figürler, yavaşça denize doğru iniyor.

Ayakları suya değdiği an, içlerinden biri sert bir sesle bağırıyor. "Şimdi!"

Diğerleriyle birlikte, aynı anda tekniğin ismini haykırıyorlar: "Suiton: Dogou Tatsumaki!" Suyun enerjisi bir anda patlıyor, etrafı dalgalandıran devasa bir hortum ortaya çıkıyor. Ancak bu sıradan bir hortum değil; on shinobinin aynı anda yarattığı bir teknik, devasa bir su sütunu gemiden katlarca büyük bir şekilde yükseliyor ve tehditkâr bir biçimde dönmeye başlıyor.

Rei, durumu bir anda kavrıyor. "Dönün gemiyi!" diye bağırıyor mürettebata. Emriyle birlikte gemide panik başlıyor, halatlar ve yelkenler hızla yeniden düzenlenmeye çalışılıyor. Rei, bir an dönüp sana bakıyor, gri gözlerinde hem odak hem de acele var. "Suyun içine atla." diyor kesin bir tonla. "Hortumun etrafından dolanacağız. Ben sola gidiyorum, sen sağdan ilerle."

Sana bir an bile cevap şansı tanımadan, güverteden aşağı atlıyor ve suyun üzerinde duruyor. Hareketleri sanki bir savaşın parçasıymış gibi doğal. Suyun yüzeyinde dengeli ve hızlı bir şekilde koşmaya başlıyor, hortumun sol tarafından ilerliyor. Gözleri, shinobi grubunu dikkatle takip ediyor.

Hortumu geçip shinobi grubuna ulaştığında, Rei'nin hızı bir kez daha dikkatini çekiyor. Aniden duruyor ve elinde bir bıçak beliriyor. Hareketi sarsıcı bir hızla tamamlayarak adamlardan birinin tam önünde beliriyor ve bıçağı doğrudan karnına saplıyor. Sesi alçak ama net bir şekilde duyuluyor. "Shibuki-ryuu: Bakuhatsu Gisei!"

Tekniği tamamlanırken, bıçağı sapladığı shinobi bir anda şişmeye başlıyor. Kendi vücudu kontrolsüz bir şekilde genişliyor, ardından şiddetli bir patlama meydana geliyor. Shinobinin bedeni paramparça olurken, Rei yerinde sabit duruyor, yüzünde en ufak bir tereddüt ya da pişmanlık emaresi yok. Gözleri şimdi sana dönüyor, bakışları hareketlerini izliyor. Hortumun devasa gölgesi altında, Rei’nin gri gözleri, görevdeki sonraki hamleni değerlendirmek için keskin bir şekilde seni izliyor.
Kirigakure
Kirigakure
Joined: Thu Nov 28, 2024 6:25 pm
Rütbe:  
 Image
Sorun yoktu elbette. Ailesi Kumo tarafından öldürüldüyse Kirigakure'nin bu çocuğa sahip çıkması gurur duyulacak bir şeydi hatta. Sadece güven duygusunu anlamamıştı Arata. Gizlilikleri bu denli önemliyken Rei'nin dahi kısmen sorun çıkarmayacağına inandığı birine henüz güvenememişti. Hatta Rei'nin gemiyi ilk gördüklerinde söylediği alaycı sözlerine şu anda katılıyordu. Gerçekten de çok profesyoneldi. Ancak Arata yargıç da değildi, onun kılıcı da. Tetsuo şüphelendiği gibi biri ise son dakika onu indirmenin bir yararı da olmayacaktı. Şüpheleri doğru çıksa bile bu şüphelerin onları soktuğu durumdan kurtulabileceklerinden emindi en azından Arata. Varsın gizlilikleri ortaya çıksın, Rei'nin görüntüden ibaret olmadığından şüphesi yoktu.

Yine de Rei’nin ağzından çıkan soğukkanlı cümle Arata’nın zihninde yankılanıyordu. Bu sözlerde bir alay var mıydı yoksa tamamen ciddi miydi? Rei’nin şimdiye dek gösterdiği üslubu onun her zaman kolayca okunamayan biri olduğunu kanıtlamıştı. Mizah ya da alaycı söylemle ciddiyet arasında dans ediyordu adeta Rei. Duruşu bir kaya gibi sertken sözlerinden alaycılık akabiliyordu. Zihnini temizlemeye çalıştı. Rei’nin ne kadar ciddi olduğunun bir önemi yoktu çünkü. Bir çocuğu öldürmek… Bu, Arata için kişisel bir mesele değildi. Eğer ihtiyaç duyulursa Rei’nin söylediği gibi Tetsuo’yu indirirken tereddüt edecek biri değildi Arata. Görevin gizliliği, bu gizlilik bozulana dek her şeyden önemliydi.

Arata, Rei’nin yüzüne kısa bir bakış attı. Gri gözlerinde, sözlerinin ardındaki niyeti açık etmek isteyen bir parıltı aradı. Ama Rei, ufka sabitlenmiş bakışlarıyla hâlâ aynı kayıtsız ifadeyi taşıyordu. Cevap alamayacağını fark eden Arata, kafasını hafifçe eğdi ve dikkati tekrar çevresine yöneldi. Görev, onun için kişisel düşüncelerden daha önemliydi. Rei’nin karakterindeki muğlaklık ya da Kumogakure’li çocuğun varlığı, şu an için bir dikkat dağıtıcılıktan öte değildi.

Sessizlik, geminin üzerini bir battaniye gibi kaplarken Arata’nın gözleri ufka dalmıştı. Rei’nin soğuk ve kayıtsız varlığına alışmaya çalışıyordu. Denizin monotonluğu ve güvertede yankılanan hafif adım sesleri dışında her şey olağan görünüyordu. Ancak bu huzurlu atmosfer, Rei’nin tepkisiyle farkettiği kuzeyde beliren o anormallikle yerini gergin bir bekleyişe bıraktı. Ufukta beliren duman bulutunu gördüğünde, içindeki o sessiz şüphe bir uyarıya dönüştü. Dumanın arkasında beliren maskeli shinobi siluetleri, Arata’yı hangi şüphesi konusunda haklı çıktığı konusunda garip bir şaşkınlığa itmişti.

Devasa su sütunu yükselirken Rei’nin emriyle birlikte gemi çoktan hareketlenmişti. Maskeli shinobilerin hangi köyden olduklarına dair ibare göremiyordu. Kendileri de aynı durumdaydı. Bu yüzden danışıklı bir yalanı sürdürmenin anlamı da yoktu. Kiri ve Kumo karşı karşıyaydı. Görevin gizliliği şimdilik yok olmuştu. Sadece maskeleri anlamaya çalıştı Arata. Anbu? Anbu veya değil. Aldıkları istihbaratla birlikte iki jounini öldürmek için on kişi gönderiliyorsa, bu adada saklanan faaliyetler neydi?

Ve bu istihbaratı nereden almışlardı?

Rei’nin komutuyla birlikte kendisini gemiden fırlattı. Ayaklarına yönlendirdiği chakra vücudundaki kızıl kristalden akıp giderken, bu chakra akışının gözlerine ulaşmak için ne kadar istekli olduğunu farketmişti Arata. Çok fazla insan vardı. Mürettebat, Rei. Ketsumei’ye sarılmak için doğru bir zaman değildi. İşin sonunda hepsi boşa gidecekti, Kiri veya Kumo, malesef ki her ölüm Arata için artık bir israftı.

Arata hortumun sağından ilerlerken Rei’nin suyun üzerinde kusursuz bir dengeyle süzülmesini izledi. Hortumun devasa gölgesi altında, Rei’nin her hareketi kusursuz bir ölüm dansı gibiydi. “Shibuki-ryuu: Bakuhatsu Gisei!”
Rei’nin sözleri alçak ama netti. Sanki bir infazı mühürlemek için söylenmişti. Arata’nın gözleri, bıçağın etkisiyle şişmeye başlayan shinobiyi takip etti. Patlamanın sonunda ise geriye sadece kan ve et parçaları kaldı. Rei’nin yerinde duruşu, en ufak bir tereddüt ya da insani duygu izi göstermiyordu. Bakışları, Rei’nin ona attığı bakışlarla kesişti.

Rei, Arata’nın sınırlarını görmek istiyordu. Belki de sırlarını. Bunu Arata’dan daha fazla isteyemezdi. Gözleri yanıyor, Rei’nin kışkırtıcı bekleyişine cevap vermek istiyordu. Yapmayacaktı Arata. Geminin su sütunundan yeterince uzaklaştığını umuyordu. Mühürlerini sıralarken ilerleyişini sürdürdü, bitişiyle birlikte suyun üzerinde kayarak rahat hedef alabileceği bir konumda durdu. Gian’ı uyandıracaktı Arata. Mızraklarla tekil hedefler almak yerine bunu bir lazer ışını formunda kullanacaktı. Bu ışını kendisine en yakın maskeliden başlayarak diğer maskelilere doğru bir çizgi olarak çekecekti.

Tüm hedeflerin başarıyla vurulmasını beklemiyordu. Kaçabilirlerdi, Arata’ya atılabilirlerdi. Maskelilerin grup formunu bozacak, dikkatlerini gemiden kaçıracak her sonuç başarılı sayılabilirdi. Tek amacı Rei’ye yeni hamleler yapacak fırsatlar doğurmaktı.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Ellerini hafifçe kaldırıyorsun, mühürlerini hızla sıralıyorsun. Gian’ın gücünü hissetmek, yıldırımı çağıran o tanıdık hissi vücudunda dolaştırmak bir an için her şeyi arka planda bırakıyor. Yıldırımın enerjisi ellerine doluşuyor, sıcaklığı kollarında yankılanıyor. Elini ileri doğru uzattığında, mızrak şekline yoğunlaşan yıldırım ışını serbest kalıyor.

Tekniğin, suyun üzerinden bir lazer ışını gibi kayıyor. İlk shinobi mızrağın doğrudan hedefi oluyor; maskesinin göz deliklerinden ışığın yansımasını bile görebiliyorsun. Mızrak göğsüne saplandığında shinobi sert bir çığlık atarak suya düşüyor. Elektrik, suyla temas ettiğinde enerji yayılarak ikinci ve üçüncü shinobilere de ulaşıyor. Yıldırımın gücü onların kaslarını kilitliyor, chakra kontrollerini anında bozguna uğratıyor. Suya çırpınarak düşüyorlar, teknikleri bir an için kesintiye uğruyor.

Son yıldırım mızrağın, dördüncü shinobiyi doğrudan sırtından vuruyor. Bir an sendeleyen shinobi, kontrolünü tamamen kaybederek dizlerinin üzerine çöküyor. Suyun üzerinde artık bir hedef gibi açıktayken birkaç saniye sonra o da suyun derinliklerine doğru kayboluyor.

Etrafın bir an için sakinleşiyor, ama bu geçici bir nefeslenme. Geriye kalan beş shinobi, hareketlerini yeniden toparlıyor. Gruplarını sıkılaştırıyorlar, senin ve Rei’nin konumunu hızlı bir şekilde değerlendiriyorlar. Maskelerinin ardındaki ifadeleri göremesen de, bir şeyler planladıkları çok açık. Su üzerindeki formasyonları hızla değişiyor; biri geri çekiliyor, diğeri ellerini hızla mühürlere yöneltiyor. Üçüncü shinobi, suyun üzerinde bir yengeç gibi yan yan hareket ederken Rei’nin konumunu yakından takip ediyor.

Rei’nin sesi, bu sessizlikte bir tokat gibi yankılanıyor. "Şu formasyona bak." diye mırıldanıyor, hafifçe başını çevirerek. "İlk kez yapıyorlar gibi görünmüyor." Gözleri grubu dikkatle incelerken gri bakışlarında bir soğukluk beliriyor. "Ama bu numaralar bize yetmez."

Rei, suyun üzerinde hızla hareket ediyor, hedeflerinin arasına doğru giriyor. Bir anda kayboluyor ve tekrar belirdiğinde elinde kısa bir kılıç var. Yengeç gibi hareket eden shinobiye doğru yöneliyor, kılıcı yıldırım hızında savuruyor. Ancak, shinobi saldırıdan son anda kurtuluyor ve birkaç adım geri çekiliyor. Bu sırada diğer shinobiler Rei’nin arkasına doğru bir hareket planlıyor. Birisi, büyük bir su kütlesini toplayarak Rei’ye doğru gönderiyor, diğerleri ise mühürleri hızla tamamlıyor. Rei bu saldırıları görmezden gelmiyor, bir anda geri sıçrayarak saldırıdan sıyrılıyor. Su kütlesi olduğu yerde patlıyor ve etrafa bir sis yayıyor. Rei’nin sesi bir kez daha duyuluyor, bu kez alaycı bir tınıyla. "Bu kadarını mı yapabiliyorsunuz?"

Ama işler o kadar basit değil. Dördüncü shinobi, bu sırada direkt olarak sana odaklanıyor. Ellerini hızla mühürlere yöneltiyor. Hemen yakınındaki su yüzeyinden aniden yükselen bir saldırı şekilleniyor; bir mızrak gibi yoğunlaşmış bir su kütlesi doğrudan sana doğru fırlatılıyor. Hareketin hızını ve doğruluğunu gördüğünde, bir anda kendini hazırlamak zorunda kalıyorsun. Rei'nin bakışlarını hissetsen de, bu sefer savunmayı yalnız yapman gerekecek gibi görünüyor. Tüm bu olanları analiz ederken beşinci shinobinin gözükmediğini fark ediyorsun. Zaten sis yüzünden daha zor görüyorsun ama aynı zamanda sana mızrağı fırlatan shinobinin bile sudan çıkmak üzere olan bedenini görebiliyorsun.

Bir dakika.

Suda hızlıca hareket edebilen ve adeta su ile bedenini dönüştürebilen bir shinobi mi?
Kirigakure
Kirigakure
Joined: Thu Nov 28, 2024 6:25 pm
Rütbe:  
 Image
Maskeli grubun hareketlerini izlerken, disiplinleri açıkça Arata'nın gözüne çarpıyordu . Her biri birbirine bağlı ama bireysel olarak da insiyatif alabilecek kadar esnek görünüyordu. Rei'nin yarattığı garip patlama formasyonlarını bozan ilk an olmuştu. Arata'nın saldırısı ise beklediği gibi onları formasyonlarını değiştirmeye itmiş, en azından göründüğü kadarıyla grubun bir kısmını denklem dışında bırakmıştı. Maskelilerin buna rağmen verdikleri tepkiyi ise takdir etmeden edemedi. Hareketleri, uzun süredir bir arada eğitim görmüş bir birimin izlenimini veriyordu. Birbirlerine duydukları güven, yaptıkları her hamlede hissediliyordu. İlk etapta bozulan planlarını bile hızla toparlamış, formasyonlarını yeniden düzenlemişlerdi. Bu seviyede uyum nadir bulunur, diye düşündü Arata. Gerçekten bir ANBU timi miydi yoksa sadece maske takan bir shinobi grubu mu? Bu basit cevabın çok fazla şey değiştirebileceğini biliyordu Arata.

Muhtemelen tahmin etmedikleri şey Rei gibi bir havai fişekle karşılaşmaktı. Adeta istediği yerde istediği aletle beliriyor, en geride kalan kişiye bile tehdit altında olduğunu hissettiriyordu. Silahları düşündü Arata. Rei'nin bunları nereden çıkardığını merak ediyordu. İlk gördüğü kunaiyi basitçe kıyafetlerinin içine saklamış olabilirdi ancak kılıç... Kıyafetlerin içinde bir kılıç görse hatırlayacağını düşünüyordu Arata. Bu silahları 'yaratıyor' muydu? Veya sakladığı bir objeye mi mühürlemişti? Maskelinin vücudunu patlatması 'yarattığı' silahların eseri miydi? Rei'nin sırlarını açığa çıkarmak için attığı bakışlar bir yana; Arata, Rei'nin ondan daha fazla merak uyandıran yeteneklere sahip olduğunundan emindi. Bir anda elinde biten silahlar. Elinde bir kunai tutuyor olsa çok daha rahat hissedebilirdi Arata, üstelik insanları patlatmasına da gerek yoktu.

Sis Arata'nın çevresini sararken Rei'nin sesi görünmeyen bir hayaletin alaycı uğultusu gibi yankılandı. Canlarını almak için saldıran bir timi daha fazla kışkırtmanın anlamsız olduğunu düşünüyordu. Gözlerini kendisi için en 'görünür' olan shinobiye kilitledi Arata. Raiton chakrası zihninde uyuyan son hücreleri de uyandırmıştı. Rei grubun büyük bir bölümünü bir nevi sahiplenmişti. Arata'nın dikkat kesilmesi gereken öncelikli iki maskeli vardı. Biri çoktan mühürlerine başlamıştı, diğeri ise muhtemelen sisin içinde avcı rolünü almıştı.

Göreve başladıklarından beri gereğinden fazla şey düşünmek zorunda kalmıştı Arata. Parşömende yazılan yazıdan başlamıştı hatta zihnine giren parazitler. Rei'nin alaycı cümleleri ise milyonlarca kez düşündüğü ama düşünmemesi gereken şeyleri tekrar tetiklemişti. Normalde böyle biri olmadığını biliyordu. Görev için belirlenen alfabe ile düşünür, konuşur ve hareket ederdi. Fakat parşömene temas ettiği andan beri buna itildiğini hissediyordu. Şu anda, ölümle yüz yüze olduğu saniyelerde bile hareketlerinden çok şüphelerine odaklanmasına sebep olacak görülerle karşı karşıyaydı. Karşısındaki shinobinin belli belirsiz mühürleri, birkaç adım ötesindeki suyu harlamış, bir mızrak doğurmuştu. Su o saniyelerde hayat vermek için çırpınıyordu adeta. Sudan oluşan mızrağı normaldi. Sudan oluşan insan ise sorulmaması gereken soruları sorduracaktı Arata'ya. Önce hayatta kalmalıydı.

Diğer yandan tek hayatta kalan Arata ve Rei olmamalıydı. Rei'nin bunu düşünecek kadar sakin olmasını umuyordu.

Gücünü dengesini sağlayabilmek adına sol ayağına verdi. Maskelinin ivmesini sonuca ulaşmak için kullanacaktı. Sol ayağı konumunu koruyacak, mühürlerine başlarken vücudunu ise saat yönünde arkaya döndürecekti. Bu sayede kendisi sola doğru bir yarım atarak gelen mızrak saldırısından kurtulacak, aynı zamanda bu hareketi sonrasında arkasını dönmüş olacağından mızrağı saplamak için ilerleyen maskeliyi sırtından vurmak için bir fırsat yakalayacaktı.

Gördükleri maskelinin bir Hozuki olduğunu kanıtlıyordu. Belki de ölmemesi gereken şanslı kişi, gerçekten bir Hozuki ise, bu maskeliydi.

Taijutsu saldırılarının işe yaramayacağını biliyordu. Suya yumruk savurmanın ne anlamı vardı ki? Genjutsu yetenekleri için fazlasıyla karmaşık bir ortam vardı. Bir Hozuki'ye karşı dövüşüyorsa en bulunmak istemediği yerdeydi sonuçta. Denizin ortasında.

Ninjutsu ana uzmanlığı değildi ama ne mutlu ki cephanesinde sudan bir insana karşı kullanabileceği bir şey vardı. Eğer tamamladığı dönüş sonrası mızrak hayatını almamış olursa tekrardan raiton chakrasını harlayacaktı. Ve yine planladığı gibi rakibini sırtı dönük yakalayabilmişse... Gerçekten güzel bir sabaha uyanmış demekti. Tekrar Gian'ı kullanacak ve olabildiğince 'ölümcül' olmayan bir hasar vermeye çalışacaktı Arata. Eğer rakibi ivmesiyle beraber tamamen sudan çıkmışsa ayak bölgesine, mümkün değilse vücudunda hayati olmayan bir noktaya fırlatacaktı mızrağı.
► Show Spoiler
Post Reply