Dönence
Posted: Sun Dec 01, 2024 4:10 pm
Beni tanıyanlar, ki bu sayı oldukça azdır ve onların benimle olan ilişkisini gerçekten tanımak olarak adlandırmak ne kadar doğru buna dair derin şüphelerim var. Neyse, beni 'tanıyanlar' benim pek gamsız, pek düşüncesiz biri olduğumu iddia ederler. Bunda bir doğruluk payı olduğunu kabul etmekle birlikte tamamen doğru olduğunu kesinlikle reddediyorum. Olması muhtemel şeyler yaşandı diye kendimi kahretmenin bir mantığını göremiyorum. Bu, eskidende böyleydi şimdide böyle. Kendime üç gündür söylediğim şey bu en azından. O akademinin kapısından adım attığımız anda kelle koltukta yaşamayı ve gerekirse o kelleyi köyümüz uğruna feda etmeyi kabul ediyoruz. Bunu bilen, hatta bu inançla yaşayan ben şu an neden attığım her adımda öfkeden çığlıklar atmamak için kendimi zor tutuyorum bilmiyorum. Neye kızgınım, bunun hakkında da en ufak bir fikrim yok. Hatta nereye yürüdüğümü bile bilmiyorum. Mezarlıkta daha fazla kalacak yüzü kendimde bulamadım. Özellikle o küçük çocuğun defin işlemleri için yetkililer gelmişken hiç duramam. Acaba aileye haber vermişler midir? Bunları düşünmek sağlıklı değil. Kafamı yukarı kaldırdım. Bulutlar toparlanıyor, belki yağmur yağacak. Yağmur yağarken defin işlemleri ne kadar sağlıklı oluyor acaba? Bunları düşünmemeliyim. Ayaklarımda biriktiriyorum çakrayı bu kısa süren işlem kendimi bir anda ileriye doğru fırlatmamla sonuçlanıyor. Buradan uzaklaşmak bunları düşünmemek kendim için yapabileceğim en sağlıklı şey. Kafamın içinde bir soru yankılanıyor, kendi sesim mi değil mi onu bile bilmiyorum ama sorduğu soru şu an bedenimde izi olan yaralardan daha derin bir yerleri kesiyor? 'O çocuğun peşinden de kendin için mi gitmedin?' Cevap vermekte duraksıyorum. Boğazımda düğümleniyor kelimeler. Dudaklarımı açıp konuşmama gerek yok cevap vermek için bunun bilincindeyim lakin yinede cevap veremiyorum. Gerçeği biliyorum, gerçek bu rahatsız istilacının söylediği gibi değil. Bir yaralım vardı ve onu kurtarmak zorundaydım. Hayati durumu kritikti. Gerçek bu, biliyorum. 'Yada kendine söylediğin ve inandığın yalanlardan sadece bir tanesi bu.'
Yürüyorum, bulutların altında yürümek çoğu zaman beni sakinleştiren bir uğraş. Fakat bugün iyi bir seçenek olmadığına ikna olmuş durumdayım. Yürümek düşünceleri toparlamak ve onları sakinleştirmek için yapılan bir eylem, en azından benim için. Fakat benim düşüncelerim şu an toparlanmak için fazla şiddetli. Sanki bir fırtına gibi, karanlık bulutlarla çevrili şimşeklerin cirit attığı soğuk bir fırtına. Ortasında ben varım, görebildiğim tek şey o çocuğun cansız bedeni, kırılmış parmaklar ve kanla ıslanmış çimler. Uzaklardan bir çığlık duyabiliyorum, adımı haykırıyor yardım için. Ben ise sırtımı dönmüşüm. 'Dönmek zorundaydım.' Gerçekten öyle miydi? Belkide vakit vardı, peşlerine düşüp diğer ufaklığı da alıp gelecek kadar vakit vardı. Riskliydi. Bir hayatı kurtarmak için öbüründen vazgeçmemi gerektirecek bir kumardı bu. Bana dağıtılan eli oynamış ve her şekilde kaybetmiştim.
Kendimi bir ara sokağa attım. Karanlık ve dar bir sokak burası. Birazda rutubetli. Unutulmuş ve izbe bir yer. Çatlakların arasına doluşmuş su birikintileri ve bir sürü çöpün merhametine bırakılmış bir sokak. Bu aslında iyi bir haber, zira bu tür sokakların yakınlarında yerleşkeler pek seyrek olur. Bu da demektir ki kimsenin ailesiyle kazarada olsa karşılaşamam. Kendimi soyutlamanın ve kaçmanın çözüm olmadığını biliyorum ama şu an gerçek çözümü arayıp bulacak ve bunu uygulayacak iradeye sahip olduğum söylenemez. Benim bir şekilde bu günü kurtarmam lazım. Kafamdaki boşluğu dolduran düşüncelerden, kalbimi sarıp sarmalayan korkunç duygulardan kendimi sıyırıp bir şekilde yarını görmeliyim. Peki hak ediyor muyum işte bundan emin değilim.
Bu iş böyle boş boş yürümekle olacak değil. Benim bir şeylerle uğraşmam lazım. Dedem söylerdi, bu tür zamanlarda kendisine bir eşgale oluştururmuş. Devriye yada başka bir şey yaparmış. Sanırım bende öyle yapacağım. Mezardan bile bana destek oluyor, büyük adam. Ayaklarım ilk önce yönetim binasına doğru götürüyor beni. Fakat yarı yolda bunun aslında pek doğru bir karar olmadığını anlıyorum. Yaşananların üzerine bir çok soru sormak isteyen, benimle 'konuşup' benim ruh halimi yukarıya çekmek isteyen insanlarla dolu olacak. Bu, şu anda istediğim en son şey. Bu yüzden gittiğim yerin yönünü değiştiriyorum. Karakola doğru gidiyorum. Normalde gidilenden daha farklı bir yoldan yürüyüp olabildiğince insan kontağından kaçınıyorum. Hareketlerim şüpheli mi? Kesinlikle. Fakat bizim mesleği yapan kaç kişinin hareketleri normal ki zaten? Umarım Tsuna-san oradadır. Onunla bu konuyu konuşup tavsiyesini isteyeceğimden değil, ki aslında bunu yapmam pek akıllıca olurdu. Ben Tsuna-san'dan bana oyalanacak bir şeyler vermesini isteyeceğim. Belki akşam devriyesinde adam eksiği vardır, belki başka bir şey. En olmadı oturur politika konuşuruz, hiç anlamadığımı düşününce bu muhabbetin pek uzun süreceğini düşünmüyorum ama neyse. Karakola vardığımda ilk işim onu sormak olacak eğer onu bulamazsam yetkili birilerini ararım herhalde.
Yürüyorum, bulutların altında yürümek çoğu zaman beni sakinleştiren bir uğraş. Fakat bugün iyi bir seçenek olmadığına ikna olmuş durumdayım. Yürümek düşünceleri toparlamak ve onları sakinleştirmek için yapılan bir eylem, en azından benim için. Fakat benim düşüncelerim şu an toparlanmak için fazla şiddetli. Sanki bir fırtına gibi, karanlık bulutlarla çevrili şimşeklerin cirit attığı soğuk bir fırtına. Ortasında ben varım, görebildiğim tek şey o çocuğun cansız bedeni, kırılmış parmaklar ve kanla ıslanmış çimler. Uzaklardan bir çığlık duyabiliyorum, adımı haykırıyor yardım için. Ben ise sırtımı dönmüşüm. 'Dönmek zorundaydım.' Gerçekten öyle miydi? Belkide vakit vardı, peşlerine düşüp diğer ufaklığı da alıp gelecek kadar vakit vardı. Riskliydi. Bir hayatı kurtarmak için öbüründen vazgeçmemi gerektirecek bir kumardı bu. Bana dağıtılan eli oynamış ve her şekilde kaybetmiştim.
Kendimi bir ara sokağa attım. Karanlık ve dar bir sokak burası. Birazda rutubetli. Unutulmuş ve izbe bir yer. Çatlakların arasına doluşmuş su birikintileri ve bir sürü çöpün merhametine bırakılmış bir sokak. Bu aslında iyi bir haber, zira bu tür sokakların yakınlarında yerleşkeler pek seyrek olur. Bu da demektir ki kimsenin ailesiyle kazarada olsa karşılaşamam. Kendimi soyutlamanın ve kaçmanın çözüm olmadığını biliyorum ama şu an gerçek çözümü arayıp bulacak ve bunu uygulayacak iradeye sahip olduğum söylenemez. Benim bir şekilde bu günü kurtarmam lazım. Kafamdaki boşluğu dolduran düşüncelerden, kalbimi sarıp sarmalayan korkunç duygulardan kendimi sıyırıp bir şekilde yarını görmeliyim. Peki hak ediyor muyum işte bundan emin değilim.
Bu iş böyle boş boş yürümekle olacak değil. Benim bir şeylerle uğraşmam lazım. Dedem söylerdi, bu tür zamanlarda kendisine bir eşgale oluştururmuş. Devriye yada başka bir şey yaparmış. Sanırım bende öyle yapacağım. Mezardan bile bana destek oluyor, büyük adam. Ayaklarım ilk önce yönetim binasına doğru götürüyor beni. Fakat yarı yolda bunun aslında pek doğru bir karar olmadığını anlıyorum. Yaşananların üzerine bir çok soru sormak isteyen, benimle 'konuşup' benim ruh halimi yukarıya çekmek isteyen insanlarla dolu olacak. Bu, şu anda istediğim en son şey. Bu yüzden gittiğim yerin yönünü değiştiriyorum. Karakola doğru gidiyorum. Normalde gidilenden daha farklı bir yoldan yürüyüp olabildiğince insan kontağından kaçınıyorum. Hareketlerim şüpheli mi? Kesinlikle. Fakat bizim mesleği yapan kaç kişinin hareketleri normal ki zaten? Umarım Tsuna-san oradadır. Onunla bu konuyu konuşup tavsiyesini isteyeceğimden değil, ki aslında bunu yapmam pek akıllıca olurdu. Ben Tsuna-san'dan bana oyalanacak bir şeyler vermesini isteyeceğim. Belki akşam devriyesinde adam eksiği vardır, belki başka bir şey. En olmadı oturur politika konuşuruz, hiç anlamadığımı düşününce bu muhabbetin pek uzun süreceğini düşünmüyorum ama neyse. Karakola vardığımda ilk işim onu sormak olacak eğer onu bulamazsam yetkili birilerini ararım herhalde.
Off Topic
Şimdi ben bu Uchiha Karakol binası nasıl çalışıyor bilmiyorum, içeri girip s.a ben Tsuna-san'ı görmek istiyorum deniyor mu yoksa ne bileyim akşam devriyesi için adam lazım mı ehjuheuhe gibi konuşmalar yapılıyor mu bilmiyorum. Yada elimizi kolumuzu sallayarak girebiliyor muyuz onuda bilmiyorum. O yüzden girdiğimi yazmadım ve herhangi bir NPC ile konuşmadım. Fakat yaptıklarımda bir sorun yoksa karakterim içeri girip Tsuna-san'ın meşgul olup olmadığını sorup kendisiyle görüşmek isteyecek, sayın GM buna göre ilerleyebiliriz anladınız siz işte.