Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi
Posted: Fri Mar 14, 2025 2:08 pm
Sislerin ortasındaydı. Göz gözü görmüyordu. Etrafta kırık ve devrilmiş kayalar olduğunu seçebiliyordu. Sisin içinde keskin bir ışıltı fark etti. Sanki ay ışığının altında parıldamıştı. Yerde anlayamadığı birtakım siluetler vardı. Sonra ışıltının kaynağını fark etti. Bir bıçak. Üstünden taze kan damlıyordu. Bıçağı tutanın kim olduğunu da, kanın kime ait olduğunu da seçemiyordu. Biraz ilerledikten sonra geniş bir mağaraya geldi. Yine mi mağara? Rutubetli mağaranın içinde yankılanan uğultuları ve damlayan suları duyabiliyordu. Bir şey onu bekliyordu. Oraya çağırıyordu. Ama neydi? Çok uğursuz bir şey gibi hissettiriyordu. O esnada odaya geri döndü. Neydi bu şimdi? Bu gerçekten Takeshi ile mi ilgiliydi yoksa tamamen başka bir şey mi görmüştü? Rahatsızlıkla midesine kramplar girdiğini hissetse de geriye dönüp diğerlerine bakacak cesareti bulamadı. Hızla kapıyı açtı ve dışarı çıktı.
Dışarı çıktığında yağmur yağmaya başlamış olduğunu fark etti. Gökyüzü bulutlu da değildi üstelik öncesinde. Ani yağmurlardan birisi olmalıydı. Avuçlarını yukarı kaldırıp yağmur damlacıklarının bedeniyle bütünleşmesini hissetti. Toprakta hemen yağmur kokusu oluşmuştu. Ahh... Aoi yağmurlu havaları gerçekten çok seviyordu. Kasabanın taş yolları ıslanmıştı. Su birikintileri yoktu. O kadar şiddetli yağmıyordu. Yine de insanlar tezgahlarını kaldırıp dağılmışlardı. Saat de çok geç olmuş olmalıydı. Adım attığı anda bir şimşek çakmasıyla gökyüzü bembeyaz aydınlandı. Ve bununla da birlikte yağmur şiddetini arttırarak sağanağa dönüşmüştü. Duştan sonra daha yeni kuruyan saçları yeniden sırılsıklam olmuştu. Üzerindeki kimonosu da... Neden kimonoyla çıkmıştı ki? Pek pratik değildi. Gerçi üniformasını giyecek zamanı da olmamıştı. Neyse artık dönünce bir şekilde kuruturdu. Şimdi Takeshi'yi bulması ve bir şekilde geri dönmeye ikna etmesi gerekiyordu.
Aramaya nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu ancak görüsünde bir mağara ağzı görmüştü. Bu yüzden kasabanın dışında, ücra bölgeleri aramaya başladı. Mümkünse de bir dağ girişi arıyordu. Kasabanın dışına doğru ilerlediğinde kayalık bir yamaç olduğunu fark etti. Kırık, devrilmiş kayalar... Her şey görüsüne göre ilerliyordu. Bu iyiye işaret olamazdı. Hızla yamacı tırmanmaya başladı. Kayalığın ucuna doğru ilerlediğinde birisinin oturuyor olduğunu gördü. Biraz daha yaklaşınca bunun tanıdık birisi olduğunu fark etti. Takeshi. Onu bulmuştu. Tek başınaydı. Başını yukarı kaldırmış, yağmuru izliyor gibiydi. Düşünceli bir hali vardı. Belki pişmanlık? Yaptığı hata ona yeni dank etmiş olsa gerekti. Saya'yı üzmekle kalmamış tüm grubu kendinden çevirmişti. Üstelik Konoha'daki kız arkadaşına ihanet etmişti ve bunu herkes biliyordu. Hem ilişkisi hem de bir sürü arkadaşlığı ve potansiyel arkadaşlıkları mahvolmuştu. Tek bir hata nelere sebep olabiliyordu. Yine de... İnsanlar hatalarından ders çıkardıkları sürece geri dönebilirlerdi.
Tam o anda, yağmur taneciklerinin arasından kırmızı bir renk gördü. Kan?! Takeshi'nin kolundan aşağıya kan süzülüyordu. Ona doğru ilerlemeye başladı. Takeshi onu fark edince gülümsemişti. Acıklı bir gülümseme değildi. O her zamanki, hiçbir şeyi umursamayan gülümsemeydi. Rol mü yapıyordu yoksa bu onun gerçek kimliği miydi? Gerçekten de hiç umurunda değil miydi? "Takeshi?" Çocuğun absürt sorusunu duymazdan gelip ona doğru yaklaştı. "Koluna ne oldu? Yaralandın mı? İyi misin?" Yüzündeki ifadeden bir anlam çıkartmaya çalışıyordu. "Neden hiçbir şey söylemeden gittin?" Kolunun neden kanadığını tespit etmek için ona biraz daha yaklaşmak istedi. "Saya sana çok kırılmış. Haklı da kırılmakta. Ama hala geri dönüp özür dileyebilirsin. Senden gerçekten hoşlandığını düşünüyorum. Çabalarsan hala bir şeyleri düzeltebilirsin. O da kendi hatasının farkında."
Dışarı çıktığında yağmur yağmaya başlamış olduğunu fark etti. Gökyüzü bulutlu da değildi üstelik öncesinde. Ani yağmurlardan birisi olmalıydı. Avuçlarını yukarı kaldırıp yağmur damlacıklarının bedeniyle bütünleşmesini hissetti. Toprakta hemen yağmur kokusu oluşmuştu. Ahh... Aoi yağmurlu havaları gerçekten çok seviyordu. Kasabanın taş yolları ıslanmıştı. Su birikintileri yoktu. O kadar şiddetli yağmıyordu. Yine de insanlar tezgahlarını kaldırıp dağılmışlardı. Saat de çok geç olmuş olmalıydı. Adım attığı anda bir şimşek çakmasıyla gökyüzü bembeyaz aydınlandı. Ve bununla da birlikte yağmur şiddetini arttırarak sağanağa dönüşmüştü. Duştan sonra daha yeni kuruyan saçları yeniden sırılsıklam olmuştu. Üzerindeki kimonosu da... Neden kimonoyla çıkmıştı ki? Pek pratik değildi. Gerçi üniformasını giyecek zamanı da olmamıştı. Neyse artık dönünce bir şekilde kuruturdu. Şimdi Takeshi'yi bulması ve bir şekilde geri dönmeye ikna etmesi gerekiyordu.
Aramaya nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu ancak görüsünde bir mağara ağzı görmüştü. Bu yüzden kasabanın dışında, ücra bölgeleri aramaya başladı. Mümkünse de bir dağ girişi arıyordu. Kasabanın dışına doğru ilerlediğinde kayalık bir yamaç olduğunu fark etti. Kırık, devrilmiş kayalar... Her şey görüsüne göre ilerliyordu. Bu iyiye işaret olamazdı. Hızla yamacı tırmanmaya başladı. Kayalığın ucuna doğru ilerlediğinde birisinin oturuyor olduğunu gördü. Biraz daha yaklaşınca bunun tanıdık birisi olduğunu fark etti. Takeshi. Onu bulmuştu. Tek başınaydı. Başını yukarı kaldırmış, yağmuru izliyor gibiydi. Düşünceli bir hali vardı. Belki pişmanlık? Yaptığı hata ona yeni dank etmiş olsa gerekti. Saya'yı üzmekle kalmamış tüm grubu kendinden çevirmişti. Üstelik Konoha'daki kız arkadaşına ihanet etmişti ve bunu herkes biliyordu. Hem ilişkisi hem de bir sürü arkadaşlığı ve potansiyel arkadaşlıkları mahvolmuştu. Tek bir hata nelere sebep olabiliyordu. Yine de... İnsanlar hatalarından ders çıkardıkları sürece geri dönebilirlerdi.
Tam o anda, yağmur taneciklerinin arasından kırmızı bir renk gördü. Kan?! Takeshi'nin kolundan aşağıya kan süzülüyordu. Ona doğru ilerlemeye başladı. Takeshi onu fark edince gülümsemişti. Acıklı bir gülümseme değildi. O her zamanki, hiçbir şeyi umursamayan gülümsemeydi. Rol mü yapıyordu yoksa bu onun gerçek kimliği miydi? Gerçekten de hiç umurunda değil miydi? "Takeshi?" Çocuğun absürt sorusunu duymazdan gelip ona doğru yaklaştı. "Koluna ne oldu? Yaralandın mı? İyi misin?" Yüzündeki ifadeden bir anlam çıkartmaya çalışıyordu. "Neden hiçbir şey söylemeden gittin?" Kolunun neden kanadığını tespit etmek için ona biraz daha yaklaşmak istedi. "Saya sana çok kırılmış. Haklı da kırılmakta. Ama hala geri dönüp özür dileyebilirsin. Senden gerçekten hoşlandığını düşünüyorum. Çabalarsan hala bir şeyleri düzeltebilirsin. O da kendi hatasının farkında."