Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Keita, tedirgin gözlerini etrafa gezdirirken, Iwa ile ilgili hiçbir şey bilmediğini ifade ediyor. Klanının iç işlerinde de böyle bir durumun asla söz konusu olmadığını belirtiyor. Diğerleri derin bir sessizlikle Keita’nın sözlerini dinlerken, Bokukichi omuz silkerek alaycı bir sesle konuşuyor. "Yok canım, ne olacak, en kötü burada ölüp gideriz." diyerek ortamın gerilimini iyice yükseltiyor.

Bu sırada sen, gözünde canlanan bir ihtimalle Fuuton tekniğine başvuruyorsun. Yoğun çakra akışıyla dar mekanda basınçlı rüzgar oluşturmaya çalıştığında, duvarda birkaç küçük çatlak ve taş kırığı dışında ciddi bir etki yapamadığını fark ediyorsun. Taştan ve balçıktan duvarlar, beklediğinden çok daha sağlam çıkıyor. Herkesin bakışları yeniden sana dönmüşken, çaresizce Mirai no Me tekniğine yöneliyorsun. İçinde bulunduğun koşullarda odaklanmak oldukça zor olsa da manevî bağını güçlendirip gözlerini kapatıyorsun.

Beliren ilk görüntü, siyah ve pürüzsüz bir maskeyle karşılaşıyorsun. Maskenin altından yoğun bir rüzgâr fışkırır gibi güçlü bir hava akımı hissediliyor. Bu rüzgâr, etrafındaki sisli görüntüleri savuruyor. Tam o anda, maskenin göz hizasında parlak yeşil bir çift iris beliriyor; bakışları keskin, sanki bir şeylere kararlılıkla odaklanmış. Sahne bir anda dağılırken, zihninden maskenin silueti kayboluyor.

Tekniğin bitiyor; gözlerini tekrar açtığında, hafif sersemlemiş bir halde etrafa bakıyorsun. Tam o an, maskeli adamın Bokukichi’nin yanına doğru eğilerek kulağına bir şeyler fısıldadığını fark ediyorsun. Bokukichi’nin yüzü kısa bir an ciddileşiyor, sonra çevresindekilere dönüp herkesi toplayacakmış gibi "Bir saniye, bana odaklanın hele!" diyerek dikkat çekmeye çalışıyor. Bir anda Ryuu’nun yanında belirip "Şöyle buyurun efendim!" der gibi üzerine eğiliyor, ama hareketiyle Ryuu’nun elindeki çakmağı düşürüyor. Çakmağın alevi sönüyor ve ortalık anında karanlığa gömülüyor.

O karanlık anın tam ortasında, kulakları sağır eden bir patlama sesi çınlıyor. Ani bir rüzgar dalgası hissediliyor, ardından boğuk bir uğultu. Patlamanın tesiriyle etraftaki toprak duvarlar sanki üstten kesilip kaldırılmış gibi görünüyor. Bir parça duvar ve tavan, büyük bir güçle fırlatılarak alandan uzağa savrulmuş. Geriye, tabandan yarıya kadar sağlam kalan toprak setler kalıyor. Çevredeki büyük toz bulutu dağılmaya başlarken, yukarıdan gün ışığı tekrar süzülüyor.

Dört Iwa shinobisinden sadece üçü orada duruyor; sanki biri ortadan kaybolmuş gibi. Bu üç ninja, hafif sendeleyerek duvarların üzerindeki konumlarından aşağı bakıyor. Birinin alnında derin bir çizik, diğerinin kolunda hafif yanık izleri var, üçüncü ise hiç zarar almamış görünümde. Üçü de seni ve diğerlerini görünce, avuçlarında tuttukları kunaileri dişlerinin arasına alıp, duvardan aşağı hızla atlıyorlar. Yaklaşık beş metre çaplı, yarım duvarlarla çevrelenmiş bir alanda sıkışmış durumdasınız. Patlama sonrası açılan boşluklardan dışarı çıkmak mümkün gibi dursa da ninjalar engel olmak için aşağı iniyorlar.

Şu an, üç Iwa ninjası yaklaşık altı-yedi metre uzağınızda, tozlu enkazın üzerinden sıçrayarak size yaklaşıyorlar. Tam ortalarında, kemiklerine kadar gerilmiş bir tetikte olma durumu var. Sol tarafta ıskartaya çıkmış yarım duvar parçaları, sağda ise enkazın saçıldığı toprak yığınları yer alıyor. Geride, Bokukichi ve ekibinin pozisyonu belli belirsiz; maskeli adamın en arkada olduğu seçiliyor. Ryuu, Keita, Haru ve Emi ise şaşkınlık içinde toparlanmaya uğraşıyor. Üç Iwa shinobisi, aynı hizaya düşmeye çalışarak aşağı atlıyor ve kunaileriyle hızla yaklaşmaya başlıyorlar.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Keita hiçbir şey bilmediğini söylemişti. Ne Senjuların iç işlerinde, ne de Iwagakure ile herhangi bir durum yaşandığından haberi yoktu. Bokukichi'nin alaycı cevabı üzerine de Aoi omuzlarını düşürerek somurttu. Çaresiz durumda kaldığında Yuukon ona bir çıkış kapısı gösterirdi illa ki ancak mahcup olmak hiç hoş değildi gerçekten. Fuuton tekniği ne yazık ki tahmin ettiği gibi bir işe yaramamıştı. Bu taştan duvarları yerinden oynatamayacaktı. Böylece son çaresi olan Mirai no Me tekniğine başvurdu yeniden. Ruhlara ve tanrısına yakararak yoğunlaştı iç dünyasına. Gözlerinin önüne ilk gelen görüntü bir maskeydi. Bu maske ona fazlasıyla tanıdık geliyordu. Siyah ve pürüzsüzdü. Bu maskeyi nereden tanıdığını anlamaya çalışırken maskenin altından çok güçlü bir rüzgar akımı hissetti. Maskenin altında ise bir çift parlak yeşil göz, keskin ve kararlı bir şekilde bir şeye odaklanmış gibi bakıyorlardı. Bu kısacık görüntü belirdiği gibi gözlerinin önünden dağılırken başını kaldırınca ilk dikkatini çeken figür, Bokukichi'nin arkasında duran maskeli adam oldu. "Sen-"

Lafını bitiremeden adamın Bokukichi'nin kulağına bir şey fısıldadığını fark etti. Bunun ardından Bokukichi ona odaklanılmasını istedi. Sonra da Ryuu'nun yanına giderek elindeki çakmağı düşürmesine sebep oldu. Kısa bir an için zifiri karanlıkta kalakaldılar. Ve tam o karanlığın ortasında geçen saliselerin ardından tepelerindeki duvar müthiş bir kuvvetle geriye doğru fırladı. Kulakları adeta sağır edercesine bir patlama sesi ve güçlü bir hava akımı oluşmuştu. Patlamanın gürültüsüyle kısa bir süre kulakları çınladı ve etraftaki sesler boğuklaştı. Toz bulutu yavaş yavaş dağılırken gün ışığı yeniden gözlerini kamaştırmıştı. Özgürdüler.

Iwagakure shinobileri neye uğradıklarını şaşırmıştı. Dört tanesinin üçü oradaydı. Diğerinin nereye gittiğini bilmiyorlardı. Üç shinobinin birisi patlamanın etkisiyle alnını çizmiş, diğerinin kolu hafifçe yanmıştı ancak pek de kötü durumda değildiler. Ağızlarına kunai alarak gardlarını almış bir şekilde duvardan aşağı inmişlerdi. Küçücük bu alanda, shinobilerle karşı karşıyaydılar. İsteseler duvardaki çatlakları büyüterek dışarı çıkabilirlerdi ancak ninjalar bunu yapmalarına izin vermeyecekti. Aoi hemen kendini Keita ve şifacıların önüne attı. Artık diplomasi saati bitmişti. Bu işi okulda öğrendiği yöntemle çözecekti. "Teşekkürler." dedi bir saniyeliğine maskeli adama doğru dönerek, gülümseyerek. Hemen ardından Iwa shinobilerine döndü. "Hokage bu yaptığınızı öğrenince başınız büyük bir belaya girecek." Fuuton: Kami Oroshi kullanarak bir girdap oluşturacak ve shinobilerin üzerine gönderecekti. Etrafta enkazdan kalan toz ve toprağın da rakiplerin görüşünü kısıtlama konusunda ona yardımı olacağını düşünüyordu. Bu onlara hem savunma hem de saldırı için avantaj kazandıracaktı. "Keita! Şimdi!" Keita'nın, onun açtığı bu fırsatı değerlendireceğini düşünüyordu. Eğer bir boşluk bulabilirse bunu çakrasını yenilemek için kullanacaktı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Karmaşa içinde, maskeli adamın kısa süreli müdahelesi sayesinde patlamayla birlikte özgürlüğe kavuşmuş olsan da şimdi karşında kesintisiz bir tehdit var. İçinde sadece birkaç kalp atışı süresince tereddüt yer alıyor, ardından yoğun bir çakra akışıyla Fuuton: Kami Oroshi tekniğini harekete geçiriyorsun. İçindeki havayı sanki bir yaydan çıkarmışçasına fırlatırken, çakranın rüzgarla birleşmesiyle güçlü bir girdap oluşuyor. Etrafınızdaki enkazdan kalan toz ve kum da bu şiddetli hava akımına katılıyor, iri parçalar savrulurken, ince toz bulutları görüş mesafesini daha da azaltıyor. Rüzgar dönerken bir uğultu yükseliyor, sarsıcı bir basınç hissediliyor.

Iwa shinobilerinin üçü de keskin bir reflekse başvurup zıplamak, kaçınmak ya da bir Doton bariyeriyle kendilerini korumak istiyor. Ancak, dengesini bulamayan iki tanesi saldırının merkezinde kalıyor. Tam bu esnada Keita’ya sinyal gönderiyorsun. Senin beklediğin, belki daha ufak çaplı bir Katon tekniği ya da minimal bir ateş topu olabilir. Ama Keita, kısa bir an yoğunlaşıp ardı ardına el mühürlerini yapıyor ve bağırıyor. "Katon: Karyuu Endan!" Ağzından yayılan alevler, bir ejderin nefesi misali kükreyerek Kami Oroshi’nin yarattığı girdabın içine karışıyor. Bir ateş fırtınası, toz ve rüzgârla bütünleşince, gücünü katbekat arttırıyor.

Rüzgarla körüklenen ateş, iki talihsiz Iwa shinobisini tam anlamıyla yutuyor. Vaktinde kaçma refleksini gösteremeyen bu ikili, alev girdabının içinde döne döne savruluyor. Çığlıkları, ateşin ve uğuldayan rüzgarın sesinde kayboluyor. Girdabın merkezinde patlayan kıvılcımlar ve yanık et kokusu dehşet verici bir görüntü oluşturuyor. İç içe geçmiş Fuuton ve Katon, Shinobi Dünyası’nda her zaman bilinen en ölümcül kombinasyonlardan birini sergiliyor. Tekniğin gücü nihayet dindiğinde, iki shinobinin yanmış bedenleri toprak zeminine cansız şekilde çöküyor. Üzerlerinden hala is kokusu yükseliyor.

Geriye kalan üçüncü Iwa shinobisi, toz ve dumanın içinden kanlı gözlerle size bakıyor. Yoldaşlarının acınası hali hem öfkesini kabartıyor hem de korkusunu kamçılıyor. Yükselen nefretle ellerini hızla dolaştırarak el mühürlerine başlıyor. Ağzından yükselen sert bir bağırış duyuluyor. "Doton: Yomi Numa!" Bu sözlerle birlikte yer aniden yumuşamaya, ağırlaşmaya başlıyor.

Önce ayak bileklerin, sonra dizlerin toprağa gömülüyor gibi hissediyorsun. Zeminin giderek çamurlaşması ve balçık kıvamına gelmesi, her adımda bataklığa saplanıyormuşsun hissini veriyor. Keita, Haru, Emi ve diğerleri de hareketlerini kısıtlayan bir kuvvetle karşılaşıyorlar; panik büyürken, Ryuu’nun bir şeyler söylemeye çalıştığı ancak sesi duyulmayan bir uğultu yükseliyor. Gözlerin aşağıya kaydığında, ayaklarının yarısına kadar gömüldüğünü görüyorsun ve batış hızı artıyor. Toprağın giderek derinleştiğini, bütün alanı koca bir bataklık haline getirdiğini fark ediyorsun.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Fuuton: Kami Oroshi'yi kullandığı anda shinobilerin hepsi saldırıdan kaçınmaya çalışmışlardı. Yalnızca bir tanesi başarılı olabilmişti. Diğer ikisi girdabın oluşturduğu hava akımına katılarak toz ve toprakla birlikte havalanıp dönmeye başlamışlardı. Aoi, Keita'ya işaret verdiği anda Keita ardı ardına el mühürlerini yaparak Katon: Karyuu Endan ile Aoi'nin girdabını bir ateş girdabı haline getirmişti. Oluşan yıkıcı jutsunun büyüklüğü Aoi'nin bile bir an için durup şaşırmasına sebep olmuştu. Keita ile tahmin ettiğinden çok daha uyumlu bir takım olmuşlardı.

Alevden oluşan girdabın içinde kalan zavallı Iwagakure shinobileri döne döne, çığlıklar içinde kavruluyorlardı. Rüzgar öylesine kuvvetliydi ki çığlıkları kulaklara tam olarak ulaşamıyordu bile. Aoi bu sahneyi izlerken vicdan azabı çekmekten geri duramamıştı. Kim bilir kimin emriyle buraya gelmişlerdi? Kim bilir hangi yakınları ve sevdikleri onları bu gece evde bekliyorlardı? Yine de diplomasi yoluna başvurmuştu. Savaşmadan bu işi bitirmeyi denemişti ancak onları dinlemedikleri için yapacak başka çaresi kalmamıştı. Üstelik istedikleri kişi Keita'ydı. Küçücük çocuğu böyle yabancı ellere teslim edemezdi asla. Keita'yı istiyorlarsa cesedini çiğnemeleri gerekiyordu.

Teknik sona erdiğinde shinobilerin cesetleri, yanık kokusu eşliğinde toprağa düşmüştü. Aoi onlara içinden hızlıca bir dua okudu. "Yuukon ruhunuza merhamet etsin, sizin için zorlu bir yolculuk başlıyor." Ruhları ile muhtemelen ilerleyen zamanda karşılaşacaktı. Belki onunla bu sefer iletişime geçmeye razı olurlardı. Aoi bakışlarını üçüncü Iwa shinobisine çevirdiğinde kendisine yönelen öfkeli gözlerle karşılaştı. "Sizi uyarmıştım." dedi oldukça sakin ve ölçülü bir ses tonuyla. Sesinde herhangi bir duygu belirtisi yoktu ancak içi sessiz bir öfkeyle dolup taşıyordu. Adamın geri çekileceğini düşündü ancak adam hızlı bir Doton tekniği ile birlikte bir anda altlarında bulunan zemini bataklığa çevirdi.

Zemin ağırlaşmaya ve onları yutmaya başlamıştı. Dizine kadar çamura gömülmesi yalnızca birkaç saniye sürmüştü. Gözleriyle şifacı grubuna döndüğünde Ryuu'nun ona bir şey söylemeye çalıştığını fark etti ancak ne dediğini duyamıyordu. Bütün gücünü toplayarak Fuuton: Hikoukaze tekniğini kullanmaya hazırlandı. Kendini çamurdan kurtarıp havaya zıplayacaktı ve havadayken adama doğru birkaç kunai fırlatarak konsantrasyonunu bozacaktı. Özellikle jutsu yapamasın diye ellerini hedeflemeyi planlıyordu. Eğer yapabilirse kunailerden birisine el çabukluğuyla patlayıcı kağıt bağlayacaktı ve adama çarptığı anda patlamasını sağlayacaktı. Bu adamı canlı yakalayabilirlerse belki konuşturabilirlerdi.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Bokukichi ve ekibi, dengesiz bir şekilde çırpınarak ilerlemeye çalışırken komik bir manzara çiziyor. Kısa boylu olan, "Usta, pedikür için kalacak ayak bile bulamayacağım böyle giderse!" diye yakınırken maskeli adam sessizce çamurdan sıyrılmanın yolunu arıyor gibi. Hırkalı olan ise "Bu kadar rezil duruma nasıl düştük ya?!" diye homurdanıp duruyor.

Tam o esnada, içindeki son güç kıvılcımını hissederek derin bir nefes alıyorsun. Fuuton çakranı yine yoğunlaştırıyorsun; ancak fark ediyorsun ki art arda kullandığın ikinci Fuuton tekniği olacak bu. Vücudunda hafif bir denge kaybı, gücünün zorlandığına dair bir sarsıntı hissi var. Yine de gözlerini kararlılıkla yumup ellerini kaldırıyorsun.

Sesiyle birlikte, ayaklarının etrafında dönen çamurda anlık bir patlama etkisi oluşuyor. Şiddetli rüzgar kütlesi balçığı hafifçe geriye itiyor; bacaklarını kısmen kurtararak kendini yukarı doğru fırlatıyorsun. Vücudun adeta ani bir esintiyle yükseliyor. Havada bir saniyeliğine sendeleyince, tüm kaslarının gerginliğini hissediyorsun; bir an düşecekmişsin gibi geliyor. Fakat tekrar dengeyi sağlıyorsun ve yukarı doğru havalanırken çamur sıçramış ayaklarına bakıp rahatlıyorsun.

Havanın ortasında, sol kolunla vücudunu dengelemeye çalışırken sağ elini kunai çantasına götürüyorsun. Birkaç tane kunai hızla çıkıyor eline; içlerinden bir tanesine, neredeyse refleksle, patlayıcı kağıt iliştiriyorsun. Gözlerini Doton: Yomi Numa’yı uygulayan Iwa shinobisine dikiyorsun. Şu anda elleri göğüs hizasında, yeni bir mühür mü hazırlıyor diye bakıyorsun. Tam o sırada, seri bir bilek hareketiyle kunaileri hedefe doğru fırlatıyorsun.

Kunailerden ikisi, rakibin çevresinden hızla geçip toprağa saplanıyor. Patlayıcı kağıt bağlı olan kunaiyse, adamın hemen sol yanına isabet ediyor. Gözlerinde ürkütücü bir irkilme beliriyor. "Patlayıcı mı?!" diye bağırdığını seçiyorsun. Ardından kağıdın tıslaması duyuluyor ve parlak bir ışıltı… Küçük ama yakıcı bir patlama sesi, Iwa shinobisinin çığlığıyla karışıyor. Bedenini geri fırlatacak kadar güçlü bir şok dalgası oluşuyor. Adam sendeleyerek arkaya savruluyor, sırtını çamurlu zemine vurup acı içinde inliyor.

Tekniği uygulayan Iwa’lı düşüp bilincini yitirdikçe Doton: Yomi Numa’nın etkisi de zayıflıyor. Çamur, ağırlaşmayı bırakıp giderek katılaşmaya başlıyor. Herkesin ayakları saplandığı yerden yavaşça çıkıyor. Bokukichi’nin kısa boylu adamı büyük bir güçle balçıktan paçayı kurtarıp "Oh be!" diye bağırıyor, hırkalı adam "Pantolon da gitti…" diye mırıldanıyor. Maskeli adam, kollarını iki yana açıp minik bir adımda sıçrayarak toprağa basıyor, sanki hiçbir şey olmamış gibi üstünü silkeliyor. Bokukichi’ye dönüp "Bir daha böyle rezil durumlara düşersem yeminin olsun seni bırakır giderim." diye serzenişte bulunuyor. Bokukichi ise güya umursamaz bir kahkaha atıyor. "Hıh, ben eğleniyorum valla."

Keita, balçıktan kurtulur kurtulmaz yanına koşuyor, nefes nefese "Abla!" diyerek seni yokluyor. Üstündeki toz ve çamuru silkeleyerek "İyi misin?" diye soruyor. Ryuu, Haru ve Emi de çamurla kaplanmış halde kendilerini kontrol ediyor, derin bir oh çekiyorlar.

Artık bataklık ortadan kalktığına göre, aranızda duran tek tehdit yerde inleyen Iwa shinobisi. Yanık ve patlama izleri boynunun sol tarafını kaplarken, gözleri yarı kapalı. Birkaç titrek nefes alıyor, sanki yeniden bir teknik yapacakmış gibi ellerini kıpırdatmaya çalışıyor, ancak kollarını doğru dürüst kaldıramıyor.

Keita, kibrini korumaya çalışsa da hafifçe sendeleyerek adamın yanına doğru yaklaşıyor. "Iwagakure'ye de shinobi köyü diyorduk." diye alaycı bir sesle konuşuyor. Maskeli adam da ustasının arkasında, fazla yaklaşmamaya özen gösterir gibi dikkatli adımlar atıyor. Kısa boylu ve hırkalı, ikiliyi arkadan izliyor.

Tam yaralı shinobiyi sorgulamaya hazırlandığın sırada, toz bulutu ve enkazın gerisinden ikinci bir figür beliriyor. Gri bir Iwagakure bandı parıldıyor, ancak bu ninja çok daha ihtiyatlı davranıyor. Elindeki katanayı önde tutarak, ağır adımlarla alana giriyor. "Gerçekten bu kadar zayıfsınız demek?" diye yaralı arkadaşına sesleniyor, sesi soğuk ve kararlı. Gözleri hızla grubu süzüyor, yanmış cesetlerin üzerinden geçiyor, ardından senin bakışlarınla buluşuyor.

Iwa shinobisinin gelişiyle ortama kısa bir gerilim dalgası çöküyor. Bokukichi "Ay, yine mi ya?" diye mırıldanıyor, hırkalı adam belli belirsiz bir of çekiyor. Yeni gelen ninja, katanayı yaralı arkadaşının üzerine çevirerek hafifçe "Sen git, durma burada." diyor. Arkadaşı ise ellerini yere koyup inleyerek doğrulmaya çalışıyor, ama neredeyse hareket edecek takati yok.

Bu garip sahne içinde, dördüncü Iwa’lı henüz bir saldırıya girişmiyor. Bakışlarında durumu tartan, analiz eden bir bakış var. Belki arkadaşını kurtarmak istiyor, belki geri çekilmeyi planlıyor, belki de saldırmak için doğru anı bekliyor. Herkes, bir anda sessizliğe bürünerek bu yeni gelenin hamlesini merakla izliyor. O anda adam sana dönüyor ve konuşmaya başlıyor. "Bu işi burada sonlandıralım, yolunuza gidin ve yolumuza çıkmayın. Ben de karşılığında sizin canınızı bağışlayayım."
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Üst üste Fuuton kullandığı için biraz zorlanmış olsa da dengesini yakalayarak kurtarmıştı kendisini çamurun içinden. Tam planladığı gibi birkaç boş kunai, bir de patlayıcı kağıt bağlı kunai fırlattı shinobiye doğru. Boş attığı kunailer adama denk gelmemişti. Son attığı patlayıcılı olan ise tam yanına isabet etmişti adamın. Shinobi neler olduğunu fark etmişti ancak artık onun için çok geçti. Orta şiddette bir patlama ile birlikte geriye doğru savrulmuş ve çamurlu zemine sırt üstü yıkılmıştı. Ölmemişti ancak baygın düşecek kadar ağır bir darbe almıştı. Shinobinin bayılması ile birlikte de yaptığı jutsunun etkileri yok olmuştu. Çamura batan herkes kurtulmuştu.

Ona doğru ilk koşan kişi Keita olmuştu. Abla demişti yine. Oy, ablası doysundu. Ne güzel abla diyordu o öyle. Onun ablası olmaktan gurur duyuyordu. Öz kardeşi gibi sevmişti onu şimdiden. Çocuğa sarılıp alnından öptü, ki bu Aoi için büyük bir şeydi. Klanından olmayan, yabancı bir isme bu kadar fazla temas etmek kolay kolay yapacağı bir şey değildi. Temas etmekten hoşlanmadığından değil, diğer insanlar ondan hoşlanmadığındandı. Aoi göz ucuyla şifacıları da kontrol etti. Onlar da çamurdan kurtulmuşlardı. Derin bir soluk verdi rahatlayarak.

Ne yazık ki bu rahatlama anı çok kısa sürmüştü. Ortadan kaybolmuş olan dördüncü shinobi, yaralı olan shinobiyi sorgulamak istedikleri anda ortalarına inmişti. Aoi hemen yeniden gardını aldı. Ninjanın elinde bir katana vardı ve onu sıkı sıkı kendine yakın tutuyordu. Diğer Iwa ninjalarına bakıp onları zayıf olmakla yargılamıştı. Hiç değilse kendi iş ortaklarına saygı gösterebilirdi. Aoi ona karşı merhamet veya sempati beslemeyen bakışlarla süzdü ne yapacağını. Yerde yaralı yatana gitmesini söylemişti ancak adamın yerden kalkacak takati yoktu. Dördüncü ninja bir anda Aoi'ye dönerek bu işi sonlandırmak istediğini, yollarına giderlerse canlarını bağışlayacağını söylemişti. Kibirli bir teklifti. Sayıca üstün olmalarına rağmen "canlarını bağışlayacağını" iddia ediyordu. Aoi canının bağışlanmasını yalnızca tanrısından dilerdi. Tanrısı da doğru yargıyı verirdi. Zamanı gelirse alırdı, gelmezse almazdı. "Benim canımı Yuukon'dan başkası bağışlayamaz." dedi öfkeli bir ses tonuyla.

Sonra adama doğru yaklaştı. "Ben şiddetten hoşlanan bir insan değilim. Bunu siz başlattınız. İnsanca şartlar altında bir dakika konuşabilir miyiz?" dedi adama doğru teslim olmuş bir şekilde. "Katananızı bir indirin. Bize bir anda saldırıp bir anda gidemezsiniz. Bir açıklama hak ediyoruz." Adama doğru birkaç adım attı. Elini çantasına attı ancak bir yandan da teslim olmuş şekilde diğer elini salladı. "Bakın, anlaşmanın en güzel yolu fal bakmaktır. Fal kartlarım da yanımda. Bir dakika bir çıkarayım onları." Çantasında onları arıyormuş gibi yaparak minik bel çantasını karıştırdı bir süre. Bu esnada Keita'ya da çaktırmadan göz kırpacaktı ki mesajı alsın ve kendisini hazırlasındı. "Heh buradaymış." Adamın dikkatinin dağıldığını düşünerek bir anda çıkardığı ipleri ile onu saracak ve bağlayacaktı. Mümkünse ellerini arkadan bağlayıp jutsu kullanmayacağından emin olmak istiyordu. Eğer adam saldırmaya kalkarsa Fuuton: Kazekiri no Jutsu kullanarak fal kartlarını rüzgar bıçaklarına dönüştürecek ve adama teslim olana dek saldıracaktı. Jutsu yapamadığından emin olacak şekilde ellerini kesmeye odaklanacaktı. Sonra da bu iki yaralı adamı sorgulamayı, mümkünse Konohagakure'ye götürüp Hokage'ye teslim etmeyi planlıyordu. "Bize saldırıp sonra da öylece çekip gidebileceğinizi mi sandınız gerçekten?"
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Adamın gözlerinde bir anlık şüphe ışığı beliriyor. Katana’yı hafifçe indirerek seni dinler gibi yapıyor ama bacakları hala dövüş pozisyonunda. Sonra hafif adımlarla, kolluğunu çıkarır gibi yaparak çantana uzanıyorsun. Adamın dudakları alaycı bir kıvrım oluşturuyor. "Anlaşma mı?" diye fısıldıyor. "Siz bize saldırdınız. Dostlarımızı öldürdünüz." derken, göz ucuyla yattığı yerde inleyen yaralı yoldaşına bakıyor. "Biz sadece çocuğu istedik. Engelleyen sizdiniz…" derken elinin titrediğini görebiliyorsun. Derin bir nefes alıyorsun ve en barışçıl tavrını sürdürerek devam ediyorsun.

Çantana bu kez belirgin bir biçimde dalıyorsun. Adamın bakışları, elinden çıkacak bir silah bekliyormuş gibi ellerine odaklanıyor. Bunu fırsat bilerek misina kablolarını sessizce kavrıyorsun. Bir anda kart destesini çıkarmış gibi yaparken aynı anda misinaları hızla adama doğru fırlatıyorsun.

Adam refleksle geri çekilmeye davranıyor ama hareketin çok hızlı ve beklenmedik. Bir anda kollarına, göğsüne ve beline dolanan ince tellerin gerilimiyle sendeleyip dizlerinin üstüne çöküyor. Katana’yı düşürmemeye çalışsa da, sonunda bileğinden kayıp toprağa gömülüyor. Jutsu yapmaya kalkışsa dahi, elleri sımsıkı bağlanmış durumda.

Adam geri savaşmıyor, en azından şimdilik. Jutsu yapacak hali de kalmamış gibi; acelesi yokmuşçasına nefes alıp veriyor. Yanına doğru yaklaştığında, belindeki alın bandını fark ediyorsun. Her an gerilimin yükselebileceğini düşünerek tedbiri elden bırakmıyorsunuz. Keita, ayaklarının üzerinde dengeli duruyor; gözleri öfkeyle parlıyor ama bekliyor. Ryuu ve şifacılar da nefes nefese, ne konuşacağınızı dinleme hazırlığında.

Shinobi, kısa bir sessizlikten sonra sanki gururunu zorluyormuş gibi yüzünü ekşitiyor ve hafifçe gülüyor. "Bize saldırıp üstün geldiğinize bakmayın… Asıl planı durduramayacaksınız." diyor, sesi alaycı bir sakinlikle titriyor. Bakışlarını direkt sana dikiyor. "Iwagakure, Konoha’yla barış antlaşması görünümü altında bazı diplomatik adımlar atmaya hazırlanıyor. Oysa gerçekte, feodal lordumuza sunduğumuz istihbarat raporlarında Konoha’nın bizi sırtımızdan bıçaklamaya hazırlandığını iddia edeceğiz." Bir an gergin bir kahkaha atar gibi oluyor, dudaklarından kuru bir nefes çıkıyor. "Biz, burada küçük bir piyonuz. Ve siz… Beni öldürseniz bile kim inanır size? Dört Iwa ninjası öldü, geriye ben kaldım. ‘Konohalılar saldırdı’ dendiğinde, feodal lorda bunu anlatmak hiç zor olmayacak."

Bokukichi ve ekibi bu sözleri duydukça şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlar. Hırkalı adam "Bu iş uluslararası bir meseleye dönüyor!" diye bağırıyor. Kısa boylu "Usta, biz bu kadarına bulaşmayacaktık hani..." diye hafifçe geri çekiliyor. Maskeli adam ise soğuk kanlı tavrını koruyor, ama belli ki gergin.

Shinobi, misinalar tarafından bağlanmasına rağmen hala kendine güvenen bir duruş sergilemeye çalışıyor. "Beni hemen serbest bıraksanız bile, Konoha’nın gözünde Iwagakure’yi lekelemek için yeterli malzememiz var. Siz bu çocuğu koruyacaksınız, evet, ama diplomasi masasında yine kaybeden siz olacaksınız." diyerek omuz silkerek gülümsüyor. "Zaten… Bu kadar ölenin arasında kim size inanır? Görünürde saldıran taraf siz olmuşa benziyorsunuz."

Sen veya Ryuu bir şey söyleyecek gibi olduğunda, adam hafifçe geriye yatıyor ve gülüşü keskinleşiyor. "Kısacası, bu artık sizin meseleniz. İster beni Hokage’ye götürün, ister öldürün, ister serbest bırakın… İstenilen kaos çoktan çıktı. Kalan birkaç piyonun canı-" Tam burada misinalara takılan elini oynamaya çalışıyor, elleri bükülmeyince de oflayarak susuyor.

Keita adamın bu uzun açıklamasını dinledikçe yüzündeki öfke artıyor. "Bir de Konoha’yı sahte suçlamalarla karalıyorlar demek…" diye fısıldıyor, ellerini sıkarak. Sana doğru dönüyor ve "Onu Hokage'ye götürelim abla." diyor kararlı bir sesle. "Belli ki burayı karıştırmak, bizim kafamızı bulandırmak için yalan söylüyor. Şu herifi hiçbir dediğini ciddiye almamalıyız." Gözlerinde o tanıdık hırçınlık ve sadakat hissi var.

Bokukichi, geriden "Ay nereye geldik böyle ya!" diyor. "Bizi salsanız, biz geri dönsek olur mu ya?" diyerek iç geçirmeye başlıyor. Hırkalı adam "Usta, belki paramızı alır kaçarız." diye düşük sesle öneriyor. Ama grubun çoğunluğu sana bakıyor. Atmosfer gerilimli, adamı ne yapacağınız belli değil. Keita son olarak "Hepinizi öldürsek de sizi Konohalıların öldürdüğünü kanıtlayamazsınız, o ne olacak?" diyor. Adam ise "O iş bizde, yeterince tanık var." diyor ve bunu dediği anda etrafınızdaki ağaçların büyük çoğunluğundan hışırtı duymaya başlıyorsunuz. Anlaşılan yalnız değilsiniz.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Planı işe yaramıştı. Çantasından hızlıca çıkarttığı misinalara takılan adam hareket edemeyerek yere düştü. Adam, gururundan ve kibrinden ödün vermeden gülümsemeye devam etmişti. Onlara üstün gelmelerinin bir şey ifade etmediğini, asıl planı durduramayacaklarını söylemişti. Feodal lordlarına sunacakları bir tutanakta Konohalıların onları sırtından bıçaklamaya hazırlandıklarını söyleyeceklerini dile getirmişti. Yani... onları kışkırtmak için tuzak olarak kullanmışlardı. Konohalılar onlara saldırmış gibi göstereceklerdi. Aoi içine düştükleri meselenin onların boyunu aştığını fark etti. Hiç farkına varmadan kurulan büyük bir tuzağın bir parçası olmuşlardı.

Bokukichi ve ekibinden gelen mızırdanmaları duyabiliyordu. Bu mesele herkesin canını sıkmış gibiydi. Adam hala görünürde saldıran tarafın onlar olduğunu, hiç kimsenin onlara inanmayacağını söylemişti. Aoi'nin klanının var olmayan kötücül ünü düşünüldüğünde... Yureikumoların üzerine kara bir leke sürebilirdi. Ancak tek bir şey vardı ki Yureikumo Klanı asla boşu boşuna can almazdı. Özellikle de isteyerek. Halk onlar hakkında her şeyi düşünebilirdi ancak durduk yere birilerinin canını acıtacaklarını düşünmezdi. Yıllarca Konoha'ya sadık bir şekilde çalışmış bir klandı onlar. Keskin bakışları adamın üzerinde gezerken Keita onu Hokage'ye götürmelerini, söylediklerine de inanmamaları gerektiğini söylemişti. Bokukichi de dönmek istediğini söylemişti.

Keita onları öldürenin Konohalılar olduğunu kanıtlayamayacaklarını dile getirince adam yeterince tanıkları olduğunu söylemişti. Yaprakların arasındaki hışırtıları duymaya başladılar o esnada. Gerçekten de birileri onları mı gözetliyordu? O gözetleyen kişi yeterince şey görmüş olmalıydı o halde. "Saçmalık!" dedi adama doğru öfkeyle. "Biz kimseye durduk yere saldırmadık. Neden böyle bir şey yapalım ki? Aklınız alıyor mu sizin? Kim olduğumuzu biliyor musunuz siz? Bize hiçbir şey yapmamış, alakamız olmayan Iwa shinobilerine biz neden saldıralım? Burada benim ve Keita'nın dışında 7 tanık daha var her şeyi görmüş olan. Biz yolumuzda giden ve görevimizi yapan ninjalarız. Bizi siz alıkoydunuz. Keita'yı almak istediniz. Bizi kışkırttınız. Biz kendimizi savunduk. Nefs-i müdafaadan başka bir şey olmadı. Bunda açıklanacak bir şey yok. Böyle ufak bir kargaşadan uluslararası bir savaş çıkacağını mı düşünüyorsunuz gerçekten? Üstelik burası Ateş Ülkesi toprakları. Siz neden, ne amaçla buradaydınız? Kendi ülkenizden kilometrelerce uzakta, rastgele seçtiğiniz iki shinobiyi ve tamamen masum bu şifacıları ve roninleri işlerinden alıkoydunuz. Birine hesap vermesi gereken varsa o da sizsiniz. Ben mecbur kalmadıkça ve yakınlarım tehdit edilmedikçe kimseyi öldürmem. Beyefendi, sizi de yaralanan diğer arkadaşınızı da Hokage'ye teslim edeceğim. Bu işi daha fazla uzatmayın. Günahsız insanların günahına giriyorsunuz. Üstelik bir de iftira ediyorsunuz. Yuukon canınıza merhamet etsin diyeceğim ama Yuukon'un bile o kadar merhameti olduğunu düşünmüyorum. Yüce Tanrı sizi yanına aldığı gün, onun karşısına alnı ak çıkmak istiyorsanız bu günahınızdan dönersiniz. Belki o zaman bu karmaşada hayatını kaybeden iş arkadaşlarınızın da ruhları üzerindeki günahları hafifler. Burada bizi dinleyen başkaları varsa bu mesajım onlara da gitsin. Masumların adını kirletmek en büyük günahlardandır."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Ortalık, senin son sözlerini saran sert sessizliğin içinde yankılanırken, bağladığın Iwa shinobisinin yüzünde soğuk bir gülümseme beliriyor. Tam o anda, çevredeki ağaçların tepesinde, uzaklardan gelen bir hışırtı hissediliyor. İlk başta rüzgarın sesi gibi geliyor ama giderek güçleniyor. Bokukichi’nin kısa boylu arkadaşı şüpheyle başını çevirirken "Bu da ne?" diye fısıldıyor. Keita da teyakkuza geçiyor, sanki çok güçlü bir varlık yaklaştığını sezmiş gibi.

Aniden, iki tarafın da beklemediği bir yıldırım hızıyla, karanlık bir siluet ağaçtan atlayıp yokluğun içinden fırlıyor. Saniyeler içerisinde yerde yatan yaralı Iwa shinobisinin yanından geçerek, neredeyse görünmez bir katana darbesiyle onu sessizce yok ediyor. Tek bir çığlık bile yükselmiyor. Ardından havaya sıçrıyor, elleri süratli el mühürleri oluştururken ağzından bir Katon alev topu fırlatıyor. Bu alev topu, uzaktan onları izlediğinizi fark ettiğinizi sandığınız Iwa destekçilerinin olduğu bölgeye doğru yayılan bir yangın duvarı gibi ilerliyor.

Alevlerin parıltısıyla kısa bir an, adamın gözleri belirginleşiyor. Siyah gözlerinin ortasında kırmızı renkle işlenmiş, Uchiha klanına ait Sharingan işareti parıldıyor. Patlamaların eşlik ettiği çığlıklar, ağaçların ötesinden yükseliyor; orman kenarındaki pusudaki Iwa ninjalarının da aynı hız ve katılıkla yok edilmesine tanık oluyorsunuz. Her şey sadece birkaç kalp atışı kadar sürüyor.

Keita’nın yanında, geriye kalan tek Iwa shinobisi ise bir Katon selinin ortasında kalıyor. Silahını çekmeye fırsat bulamadan göğsünden delici bir kunai darbesi alıyor ve cansız bedeninin olduğu yere yığılıyor. Ölen shinobilerden yükselen yanık kokusu, enkaz haline gelmiş savaş alanına keskin bir şekilde nüfuz ediyor. Sahne, kısa sürede gerçekleşen bir katliamın izlerini taşıyor.

Tüm bunlar olup biterken Bokukichi ve ekibi nefes bile alamıyor. Kısa boylu olan "U-u-u… Usta, ne oluyor?" diye kekeliyor. Hırkalı adam adeta donmuş, maskeli olan sadece sarsılmış bir şekilde sessizliği koruyor. Ryuu, Haru ve Emi ise dehşetle olaya tanık oluyorlar. Keita'nın yanına, bir gölge gibi sessizce biri yaklaşıyor. Adamın uzun koyu saçları var, alnında Uchiha klanının klasik kesimi dikkat çekiyor, gözlerindeki Sharingan hala aktif. "İyi ki buradan geçiyordum." diyor, gözlerini Keita’ya çevirip tekrar normal haline döndürüyor.

Sharingan işaretini çok net gördüğün için, hemen Uchiha klanından olduğunu anlıyorsun. Adamın yüzünde ciddi bir ifade var; gözleriyle etrafı şöyle bir süzüp Iwa cesetlerine bakıyor. Keita’nın gözleri şaşkınlık ve sevinçle açılıyor. "Amca!" diye sesleniyor. Koşarak ona doğru gidiyor ve adamın koluna yapışıyor. "Kizami amca, sen burada ne arıyorsun?!" diye heyecanla soruyor.

"24 yaşındayım oğlum, ne amcası..." Kizami, Keita’nın başını hafifçe okşar gibi yapıyor, ama bakışları hala etrafta gezinmeyi sürdürüyor. "Son dönemlerde Senju klanının dikkatli olması gerektiğini biliyorsun, değil mi?" diyor, sesi sert ama aynı zamanda himaye edici bir tona sahip. "Özellikle şu sıralar… Köy dışı görevlere çıkmamanı istiyorum, Keita. Durum göründüğünden daha karışık. Bunu Hokage’ye söylemesi gereken ben değilim; ama sana tavsiyem, çok ciddi bir emir olmadıkça köyden ayrılma."

Keita başını sallıyor. "Ama… ama amca..." diye mırıldanıyor. Bunun üzerine Kizami, gözünü etraftaki kalabalığa dikiyor. Sharingan ize dönmüş olsa da duruşundaki tehditkar hava kolay kolay silinmiyor. Bakışlarını sana çeviriyor, Kenarınızda dizilen Haru ve Emi’ye göz gezdirip, Keita’nın yanındaki Ryuu’yu süzüyor. "Yanındakiler kim?" diye ciddi bir sesle soruyor.

Ryuu öne çıkıyor, hafif bir reverans hissiyle "Ben Ryuu, Haru ve Emi benim öğrencilerim." diyerek kendini tanıtıyor. "Morino Köyünden gelen şifacılarız. Bu olayın bir parçası olduk istemeden… Teşekkürler, bizi kurtardınız." Kizami başını hafifçe sallıyor, tam konuyu derinleştirmeye hazırlanır gibi duruyor ki Bokukichi’nin sesi duyuluyor.

"Eh, biz de gidelim öyleyse… Ay, neler gördük bugün, yeter!" Bokukichi, ekibine hafif el hareketiyle çekilelim buradan anlamında bir sinyal veriyor. Kısa boylu adam zaten gitmek için fırsat kolluyor, hırkalı da "Haydi, manikür-pedikür zamanım geçiyor." diyor, maskeli ise sessizce ustasının arkasına takılıyor.

Tam geri çekilirken bir anlık bir bulanıklık beliriyor ve Kizami, göz açıp kapayıncaya kadar Bokukichi ve ekibinin önüne çıkıveriyor. Ufacık bir dalgalanmayla sanki gözlerin onu takip edememiş gibi hissediyorsun. Sessiz bir beden çevirme hareketiyle tanto denen kısa kılıcını çekiyor ve onlara doğrultuyor. Sharingan’ın o tehditkar kırmızı parıltısı bir an için geri geliyor. "Yavaş… Kimsiniz siz?" diye soruyor, keskin bakışları Bokukichi ve tayfası üzerinde geziniyor. Bokukichi’nin yüzü bir anda bembeyaz kesiliyor; hırkalı olan "Bu da ne şimdi?!" diye afallıyor, kısa boylu olan "U-usta, biz niye her seferinde belaya çekenlerle takılıyoruz ya!?" diye panikle fısıldıyor.

Ortalık bir kez daha gerilimle doluyor. Kizami’nin tek bir hamlede adamları yere sermesi işten bile değil, bunu herkes hissedebiliyor. Böylece, sessizlik içinde birbirinize bakışırken, tüm dikkat yeniden Uchiha Kizami’nin yeni sorusunda yoğunlaşıyor.

Uchiha Kizami
► Show Spoiler
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Adam, Aoi'nin söylediği onca şeye rağmen hala kibirle gülümsüyordu. Ortamın gerilimi inanılmaz yükselmiş olmasına rağmen Aoi sakin kalmaya çalışıyordu. Öfkesine yenilirse kaybederdi. Bu bir irade savaşıydı. Derken bir anda uzaklardan gelmekte olan ve gittikçe şiddeti yükselen bir hışırtı sesi işitti. Daha fazla adam mı geliyordu? Aoi hemen gardını aldı, kunailerini çekerek kendini gelmekte olana hazırladı. O anda gözlerinin hızını takip edemediği bir figür diplerinde bitmişti. Yerde can çekişmekte olan Iwalı shinobiyi bir hamlede öbür yolculuğuna uğurlamıştı. Aoi bu kişinin kim olduğunu görmeye çalışırken figür havaya sıçramış ve hızlı el mühürleri uyguladıktan sonra güçlü bir katon tekniği ile onları izliyor olduğunu düşündüğü Iwa destekçilerinin üzerine devasa bir alev topu göndermişti. O anda o tanıdık kızıl gözleri fark etmişti Aoi. Sharingan gözleri. Bir Uchiha yardımlarına gelmişti. Birkaç dakika içerisinde etrafta nefes almakta olan tüm Iwalılar acılar ve çığlıklar içerisinde öldürülmüştü. Aoi ölümü ve yükselen ruhları dört bir yanında hissedebiliyordu.

Geriye kalan son Iwa shinobisi, yakaladıkları adam da bir kunai darbesi ile tatmıştı ölümü. Etraf is, yanık odun ve et kokuyordu. Aoi dudaklarından isteksizce dökülen birkaç duayı onların ruhuna gönderdi. Öbür tarafta işlerinin zor olduğunu düşünüyordu. Her şey bittikten sonra uzun siyah saçları olan, yaşça onlardan büyük duran ve üzerinde Uchiha Klan işareti olan adam yanlarına gelmişti. Gözleri hala sharingan sembolüyle kıpkırmızı parıldıyordu. Aoi o gözlere bakarken nefes almakta zorlandığını fark etti. Nutku tutulmuştu. Ömründe ilk kez bir Uchiha shinobisini iş başında izlemişti. Ne kadar büyüleyici ve aynı zamanda dehşet verici varlıklardı. O esnada Keita, adamın yüzünü görünce sevinçle cıvıldayan bir ses tonuyla adama koşmuştu. "Kizami amca" demişti adama. Keita'nın onu tanıyor olması büyük bir sürprizdi Aoi için.

Adam Keita'yı Senju Klanı'nın dikkatli olması gerektiği konusunda uyardıktan sonra Keita'ya köy dışı görevlere çıkmayı yasaklamıştı. Onu bu göreve atayan kişi Hokage'ydi gerçi. Bu biraz tuhaf bir durumdu. Keita'nın yaşamaya yeni başladığı aşk hayatı bir süre yarım kalacak gibi duruyordu. O esnada Uchiha'nın bakışlarını kendi üzerinde hissetti. Nedense gerilmişti. Bakışları şifacılara ve roninlere kayınca rahat bir nefes aldı. Ryuu her zamanki sakinliği ve sevecenliği ile kendisini ve yanındaki öğrencilerini tanıtmıştı. Aoi tam kendini tanıtmaya hazırlanıyordu ki Bokukichi dönmek istediğini dile getirmişti bir kez daha. Korkmuş olmalıydılar, hiç beklemedikleri ve alakaları olmayan bir durumun ortasında kalmışlardı. Onlar tam geri dönmeye hazırlanıyorlardı ki Uchiha sanki bir gölge gibi altlarındaki zeminde bitmişti. Bir anda karşılarına geçerek onları durdurmuştu. Aoi ronin grubunun ne kadar gerildiğini sezebiliyordu. Uchiha istese onları tek bir hamlede mahvederdi. Aoi bir şeyler yapması gerektiği duygusuyla hızla öne atıldı. "Onlar bize yardım ettiler. Kurtulmamızı onlara da borçluyuz, kötü insanlar değiller. Bırakın gitsinler." Sonra Bokukichi'nin yanına gitti. "Olanlar için çok özür dilerim Bokukichi Bey. Sağlıcakla kalın." Uchiha'ya dönerek kendini tanıttı. "Ben Yureikumo Aoi. Keita'nın görev arkadaşıyım. Bizi kurtardığınız için teşekkürler. Böyle bir saldırı olmasını hiç beklemiyorduk." Iwagakure hakkında sormak istediği daha çok şey vardı ancak bunları başka bir zamana saklamaya karar verdi. Hokage'ye vereceği raporda daha fazla cevap almaya çalışırdı. Başını çevirerek etraftaki ölü bedenleri işaret etti. "Ölüleri gömmemiz lazım. Bize karşı hain planlar kurmuş olsalar da cesetlerini böyle bırakmak büyük saygısızlık olur." diyerek fikrini dile getirdi.
Image
► Show Spoiler
Locked