Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Beşinci katın loşluğunda, döşeme tahtalarına yansıyan cılız güneş ışığı arasında, üç adamın siluetleri seçiliyor. Ortaya yerleştirilmiş, devrilmiş bir masanın çevresinde dizilmişler. Biri sırtı pencereye dönük duruyor; uzun, kalın kollu bir hırka giymiş, elleri yumruk halinde sımsıkı sıkılmış. Diğerinin yüzünde siyah, yarım bir maske var; üst kısmı açık, gözleri belirgin, alt kısım gölgede kalıyor. Omuzlarında hafifçe kabarık duran kumaş, uzun yola dayanıklı bir pelerine benziyor. Üçüncüsü ise daha kısa boylu, tıknaz biri; çenesinde seyrek bir sakal, gözlerinde sürekli bir huzursuzluk dolaşıyor gibi.

Tam o sırada, merdivenin gölgesinden çıkıp kendini gösteriyorsun. Elinde kunailerin, hazır bekliyorsun ve onlara sesleniyorsun. Senden beklenmedik bu çıkışla üçü de irkilip hızla sana dönüyor. Sırtı pencereye dönük olan, hemen kemerinden bir kunai çekerek yaklaşmaya yelteniyor. Maskeli olan, senin Yuukon’dan bahsettiğini duyunca kaşlarını hafifçe kaldırıyor, alaycı bir gülümseme beliriyor. "Yuukon mu? O kim ya?" diye fısıldarcasına soruyor. Kısa boylu tıknaz adam ise kafasını yana eğerek "Bizim tanrımız yok hanfendi." diyerek kıkırdar gibi bir ses çıkarıyor. "Boş laflarla mı korkutacaksın bizi?" diye ekliyor, alayla gülen gözlerini sana dikiyor.

Aralarındaki uzun kollu olan herif, kunaisini sana doğru fırlatmaya niyetleniyor gibi kolunu geriye çekiyor. Tam o anda maskeli, sert bir çıkışla "Hop, dur! Usta kıza dokunmayın dedi, unuttun mu?" diye bağırıyor. Uzun kollu adam kısa bir an sendeleyip duruyor, yüzündeki öfke ifadesi memnuniyetsizliğe dönüşüyor.

Havanın gerginliği hissedilir derecede artsa da, maskeli adam bir adım öne çıkarak alçak bir sesle konuşuyor. "Bu iş seni ilgilendirmez. Seni uyarmış olayım: O adamla ve öğrencileriyle yolunu ayır. Yıllar önce ustamızı kandırdı; sattığı malları geri çaldı. Biz de intikamı için buradayız."

Tıknaz adam, maskelinin fazla konuştuğunu düşünmüş olacak ki kolunu tutuyor ve "O kadar ayrıntı verme, aptal mısın oğlum ya!" diye bağırıyor, göz ucuyla sana dönerek temkinli bir bakış atıyor. Ortamda beliren o keskin sessizlik, ne senin ne de onların geri adım atmaya niyetli olmadığını ortaya koyuyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Üç adam, sesini duydukları anda irkilerek dehşetle kendisine dönmüşlerdi yüzlerini. Adamlardan birisi kısa boylu, tıknaz birisiydi. Birinin yüzü maskeliydi. Diğeri de tıpkı anlattıkları gibi uzun kollu bir hırka giyiyordu. Aoi'nin yüce tanrı Yuukon ile ilgili söylediklerini duyunca maskeli olan ve tıknaz olan aralarında fısırdaşıp dalga geçmişlerdi. Sonra da tanrıları olmadığını söyleyerek onları bu boş laflarla korkutamayacağını ileri sürmüşlerdi. Halbuki Aoi'nin amacı onları korkutmak değildi. Onlara bir gerçeği açıklayarak onları kötü yoldan alıkoymaktı. Yuukon hakkında ileri geri konuşulduğunu duyunca fazlasıyla gücenmiş bir şekilde dişlerini sıktı. "Yuukon ruhunuza merhamet etsin." diye fısıldayabildi yalnızca kendi kendine.

Hırka giymiş olan adam tam ona doğru bir kunai fırlatacaktı ki maskeli olan onu durdurmuştu. "Usta" dedikleri bir kişinin kıza dokunmamaları emri verdiğini söylemişti. Bu "usta" kim oluyordu böyle? Onları nereden tanıyordu? Ne zamandır takip ediliyorlardı? Yine de Aoi bu dokunulmazlık emrini çıkarına kullanabileceğini düşündü. Belki onları niyetlerinden vazgeçirebilirdi. Maskeli olan adam öne çıkarak bu meselenin onu ilgilendirmediğini, şifacılarla yolunu ayırması gerektiğini söylemişti. Bu adamın yıllar önce ustalarını kandırdığını, sattığı malları geri çaldığını iddia etmişti. Ryuu mu yapacaktı bunu? Saçmalıktı. Yaptıysa bile bir açıklaması olması lazımdı.

Tıknaz adam çok fazla ayrıntı verdiği için maskeliyi azarlarken Aoi ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Kunailerini beline geri koyarak ellerini silahsız olduğunu gösterir biçimde havaya kaldırdı. "O adam ve öğrencileri şifacılık mesleği ile uğraşıyorlar. Pek çok kişinin umutları onlara bağlı. Yapmakta oldukları ilim ne kadar kıymetli hiç düşündünüz mü?" Devam etti. "Ustanıza verdiği zarar hakkında bir bilgim yok. Bana, sizin onu dolandırdığınızı söyledi sadece. Ancak bu yıllar önce gerçekleşmiş. Neden şimdi peşine düşüyorsunuz?" Uzlaşmaya varmak ister gibi açık bir beden diliyle konuşuyordu. Belki diplomasi yoluyla bir sonuca varabilirdi. Yuukon boş yere hiçbir canın zarar görmesini istemezdi. Diplomasi yolu denenmeden savaşa girmenin ancak zararı olurdu. Ölüm - yaşam dengesi hassas bir titizlikle korunmalıydı. "Bakın. O yaşlı başlı bir adam. Diğeri daha küçücük bir çocuk. Genç adam ise evlenmek üzere. Size ne kadar borçları var? Borçlarını ben üstlenip size ödeyeceğim. Yuukon adına yemin ederim. Siz de bizi rahat bırakacağınıza söz verin. Olur mu? Bırakın adam köyüne gidip hayatının son dönemlerini huzur içinde geçirsin." Bu görevin sonunda yüklü bir miktar para kazanacaktı sonuçta. Bu parayı üç masumun canını ve namusunu kurtarmak için harcaması da onurluca olurdu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Üç adam, senin rüşvet teklifini duyar duymaz birbirleriyle bakışarak kısa bir sessizliğe gömülüyor. Sonra kısa boylu, tıknaz olan gülümseyerek "Bana uyar aslında." diyor. Maskeli olan, onun bu sözlerini duyunca "Olur mu yahu, o kadar da değil! İki katını istememizl lazım." diye itiraz ediyor. Uzun kollu hırkalı olan ise gözlerini devirip sinirle homurdanıyor. "Yok arkadaşlar üç katını isteyelim, nasıl olsa bu kızı soyabildiğimiz kadar soy..." cümlesini tamamlayamadan kendi kendini susturuyor.

Aralarında tuhaf bir anlaşmazlık sürerken, uzun kollu hırkalı olan tekrar araya giriyor. "Ya neden her çalıştığım geri zekalı çıkıyor? Biri niye burada olduğumuzu anlatıyor, biri durup dururken kızın canını bağışlama davasına giriyor, biri de…" Tam o sırada, üst kattan yankılanan bir ses devreye giriyor.

"Dur orada ponçiğim, o emir benden geliyor!"

Merdivenlerden aşağı doğru, diken gibi mor gölgeler halinde yükselen, dikenli gri saçlı bir adam beliriyor. Üzerinde mor tonlarında, oldukça gösterişli bir kıyafet taşıyor. Adımlarını ağırdan alarak grubun ortasına iniyor. Yüzünde kendinden emin, hafif alaycı bir ifade var. Onu görür görmez, kısa boylu adam kekeleyerek "U-usta?" diye sesleniyor. Fakat adam elini sertçe havaya kaldırarak "Dur, ustanı siktirtme şimdi." diye çıkışıyor; sesi kesin ve sinirli bir tını taşıyor.

Bir anda, sen hiç tepki veremeden geliyor, elini yakalayıp kendine doğru çekiyor. İrkilme fırsatın olmadan eline öpücük konduruyor. "Size kendimi ismimle takdim etmeme izin verin, küçük hanım." diyor, sesi sanki bir aktörün sahnede repliğini sunması gibi melodik. "Ben Kintama Bokukichi."

Arkadaki adamlardan biri, bu ismi duyunca kahkahayla gülmeye başlıyor. "Ustam… Soyadınızın Kintama olduğunu bilmiyordum!" diye alaycı bir tonla sesleniyor. Bokukichi ise "Yahu dedem taşaklarıyla gurur duyuyor olamaz mı? Az sessizlik!" diye bağırıyor. Az önce ikisini de azarlar gibi konuşan hırkalı adam, daha soğukkanlı bir sesle "Ustam. Bu kız bize rüşvet teklif ediyor. Parayı ödeyeceğini söylüyor." diyor. Bokukichi, gözlerini sana çevirip alaycı bir gülümsemeyle "Öyle mi?" diyerek dudak büktüğü sırada "Bu bir onur meselesi… parayı sizden değil, ondan al-" diye başlıyor ama cümlesini yarıda kesiyor, gözlerini hafifçe deviriyor.

"Ay, hiç yalan söyleyemeyeceğim, o kadar da umurumda değil ki onur monur." diyerek omuzlarını silkince, yanındaki üç adam birbirlerine şaşkın bakışlar atıyor. Bokukichi "Verin parayı, bitsin bu iş." diyor, yüzündeki gülümseme daha da genişliyor. "200.000 yen." diye ekliyor, rakamı vurgulayarak. Ardından sana tekrar elini uzatıyor, sanki önünde resmi bir anlaşma masası varmış gibi.

Kintama Bokukichi
► Show Spoiler
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Aoi'nin seçtiği diplomasi yöntemi işe yaramış gibi görünüyordu. Kısa bir sessizlik ve adamların arasındaki kaçamak bakışmalar ona teklifinin değerlendirildiğini anlatıyordu. Kısa boylu olan adam teklifin makul olduğunu ileri sürmüştü. Maskeli olan söze girerek iki katını istemeleri gerektiği konusunda ısrar etmişti. Hırkalı olan ise üç katını istemeleri, onu soyabildikleri kadar soymaları gerektiğini söylerken kendini zorlukla susturmuştu. Aoi'nin bakışları üçü arasında gezinirken bu haydut grubunun bu kadar uzun süre nasıl planlarına devam edebildikleri konusunda aklı karışmaya başlamıştı. Kötü adamların normalde bu tarz şeyleri daha sinsilik içerisinde yapmaları gerekmez miydi? Aoi'nin iç sesini duymuş gibi, hırkalı olan adam isyan ederek çalışma arkadaşlarının düşüncesiz davranışlarından yakınmaya başlamıştı ki üst kattan bir başka yabancı ses duyuldu.

Aoi irkilerek gardını alacaktı ki sesin sahibi kısa süre içerisinde kendini göstermişti. Mor paltolu, gri saçlı, gösterişli bir adamdı. Mor mu? Üzerindeki paltonun kumaşı kim bilir ne kadar pahalıydı. Aoi, diğerlerinin ondan "usta" diye bahsetmesi üzerine şaşkınlık dolu bakışlarını bir süre adamda gezdirdi. Ustaları... bu adam mıydı? Ekibindekilere "ponçiğim" diye seslendiğine göre sevecen bir "usta" ile çalışıyor olmalıydılar. Aoi'nin bu düşüncesi yarıda kesilmişti çünkü adam hemen sonrasında genç bir kadının kulaklarının işitmemesi gereken laflar etmişti. Ne kadar da ayıptı. Haydutlardan medeniyet bekleyen Aoi'deydi hata.

Aoi bunu düşünürken elinin yakalanması ve adama doğru çekilmesi ile kendini bir anda elinin bir leydi gibi öpüldüğü bir sahnede buluverdi. Aoi'nin... elini tutmuş... ve öpmüştü... Aoi doğal olarak bu gibi sosyalleşmelere alışık değildi. Böyle bir etkileşimi daha önce hiç yaşamamıştı. Bu fiziksel etkileşim ve hazırlıksız yakalanmasının doğal sonucu olarak ne diyeceğini ve ne yapacağını bilemeyerek öylece kalakaldı. Hiçbir şey söyleyemedi. Adam şovmence bir edayla kendini tanıtmıştı. İsmi... Kintama Bokukichi miydi? Aoi bu ismi duyunca kahkaha atmak istemiş olsa da biraz evvel yaşananlardan dolayı fazlasıyla bunalmıştı. Bu yüzden kem küm sesler çıkararak çekingen bir şekilde kendini tanıttı. "Mem-Memnun oldum. Y-Yureikumo A-Aoi."

Mor kıyafetli adam ve diğer haydutlar arasında adamın soyadı hakkında şakalaşmalar yaşanmıştı ancak Aoi'nin beyni bunları süzecek ve bilincine taşıyacak kadar çalışmıyordu. Göreve çıktığı bu kısa sürede sosyalleşmekten çok büyük bir keyif almıştı. Ancak sadece kendi kontrolünde olduğu zaman hoşlanıyordu bu işten. Keita'ya ablalık taslamak, çöpçatanlık yapmak, şifacılarla bitkiler ve hayat deneyimleri üzerine sohbet etmek... Bunları kaldırabilirdi. Bunlara hazır olabilirdi. Hazır olmadığı şey böyle bir haydut grubu ile sosyalleşmekti. Hele ki karşısında bu kadar tiyatral ve kendinden emin birisini görünce Aoi'nin tüm özgüveni ve kontrol duygusu uçup gidiyordu. Kendini ezilmiş ve sıkılmış hissetmeye başlamıştı. Buradan çıkmak ve Keita'nın yanına gitmek istiyordu.

Konu Aoi'nin "rüşvet" teklif etmesine gelince konuşmalara yeniden kulak kesildi. Usta dedikleri adam önce burun kıvırmış ve onur meselesi olduğundan söz açmıştı. Sonra kendi cümlesini yarıda keserek onurunu hiç umursamadığını, parayı onların yerine ödeyebileceğini söylemişti. Aoi derin bir soluk aldı ancak adamın yüzündeki sinsi gülümsemeyi görünce yeniden gerginleştiğini hissetti. 200.000 yen istemişti. "200.000 mi?" Aoi gözlerini kaçırmak zorunda hissetti. "Y-Yanımda o kadar nakit yok." Yutkundu. "Köye dönünce parayı toparlayıp size ödeme yaparım. O-Olur mu?" Sonra aklına çok dahice bir fikir gelmiş gibi gözleri aydınlandı. "Falınıza bakmamı ister misiniz? Çok güzel fal bakıyorum. Ücretsiz." İçinde bunun adamların ilgisini çekebileceğine dair bir his vardı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Bokukichi "Ya ne falı!" diye çıkışacakken ücretsiz kelimesini duyar duymaz bir anda duraklıyor. Gözlerinde açgözlü bir pırıltı beliriyor, elini uzatıp "Olur kız, bak tabii…" diye hevesle onaylıyor. Tam bu sırada, arkadaki hırkalı adam öfkeyle "Usta! Bunun zamanı mı şimdi ya?" diye feryat ediyor. Bokukichi, gürültü koparmış olan bu adama dönüp elini havada sallayarak tepki gösteriyor. "Oğlum, seni öyle bir genjutsuya alırım ki, hayatın boyunca götüne shuriken sokuyorlar gibi hissedersin! Parça parça böyle… Hoşuna gider bir süre sonra!" diye tehditkar bir espri yapıyor. Ardından sana dönerek "Ay, elle mi bilmiyorum… Uzattım öyle ama. Nasıl olacak şimdi?" diye soruyor, elini hala havada tutuyor.

Tam fal hazırlığına geçeceğin sırada, bekçi kulesi birden sallanmaya başlıyor. Bokukichi "Ay, ay, ay!" diyerek panik içinde ortada kalakalıyor. Kısa boylu, tıknaz adam ona doğru koşup "Usta dikkat et!" diye sesleniyor ve adamı kollarından tutmaya uğraşıyor. Tüm yapı, çatıdan aşağı doğru toz serpintisi halinde sarsılmaya devam ediyor; gıcırtılar ve göçme sesleri duyuluyor. Sonra ansızın, üst kattan aşağı dökülen koca bir kirişin yıkımıyla kulenin duvarları çöküyor. Herkes içgüdüsel olarak bir yerlere siper alıyor. İçeriyi kaplayan toz bulutu, etrafı neredeyse görünmez kılıyor. Tahta ve taş parçalarının büyük bir gümbürtüyle devrilmesi kulakları sağır edici.

Bir müddet sonra enkazın içinden, tozlar dağılırken, sen neredeyse hiç hasar almadan çıkmayı başarıyorsun. Nefesin kesilmiş gibi hissetsen de bedeninde ciddi bir yara yok. Bokukichi, enkazdan hırkalı adamın omuzlarına oturarak çıkıyor, yüzü tamamen tozla kaplanmış halde sürekli öksürüyor. Kısa boylu olan en arkada, yeni düşen taş bloklara basıp ayaklarını kurtarmaya çalışıyor. Maskeli adam ortada bir yerlerde kaybolmuş gibi; fakat birkaç saniye sonra o da inleyerek sürünür halde görülüyor.

Bu kaosun ortasında, dışarıda bir koşuşturma beliriyor. Keita, Ryuu, Haru ve Emi, enkaz bölgesine doğru nefes nefese varıyorlar. Keita gözleri seni ararcasına etrafa bakıyor ve sana ulaştığı anda hızla sırtlanarak "İyi misin Aoi?" diye soruyor, sesinde endişe var. Senin yara almadığını görünce derin bir oh çekiyor. Ardından adamların kim olduğunu fark edince Keita, Ryuu’ya dönüp "Bunlar mı yoksa o Roninler?" diye soruyor. Ryuu, üstündeki tozu silkelerken, karşısında dikilen ekibe bakıyor ve "Yoo, bunlar kim be?" diye şaşkınlıkla mırıldanıyor.

Bokukichi, hırkalı adamın omzunda oturmuş hala öksürüyor; göğsünü tutarken bir yandan da "İhtiyar bak, beni delirtme! Ver 200.000 yen’imi!" diye bağırıyor sinirle. Ryuu, bunu duyunca "Ne 200.000 yen’i be!" diye aynı hiddetle cevap veriyor. İkisi de sinirli bakışlarla birbirine dikiliyor. Bu esnada Emi, ortamın gerilimini hissediyor ve utanmış bir yüz ifadesiyle Ryuu'ya dönüyor. "Hatırladım ben, ustam… Bunlar bizim malımızı çalıp dayak yedikten sonra geri getirmiş, sonra da köy muhtarına sanki biz onlardan çalmışız gibi anlatarak bize para ödetmeye kalkmışlardı. Muhtar inanmayınca Daimyo'ya gideceklerini söylemişlerdi!" diyerek olayı açığa kavuşturuyor.

Bokukichi, Emi'nin sözlerine "Yoo, öyle olmadı ki!" diye itiraz ederek sana dönüyor, yüzünde hala o alaycı gülümsemesi. "Kız, tarafını seç. Bak, fal bakarsan arkadaş oluruz, ponçiğim derim sana." diye sesleniyor. Sonra da cebinden iri bir hançer çıkarıyor, tam önünde yere saplayacak şekilde fırlatıyor. Hançer tozlu zemine saplanıp titreyerek duruyor. "Bak bu da hediyem." diye gülümsüyor. "Hadi beni seç, bu ihtiyardan bir bok olmaz!"

O sırada arkadaki hırkalı adam, henüz kendine gelmiş gibi çevresine bakarak avazı çıktığı kadar bağırıyor. "YA BU BİNA NİYE YIKILDI?" Tüm çatışma aniden bir sessizliğe gömülürken, herkes toz, öksürük ve şaşkınlık içinde bir an durup tek kelime etmeden olan biteni kavramaya çalışıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Aoi doğru tahmin etmişti. Ücretsiz falı duyar duymaz Bokukichi'nin gözlerinin parıltısı değişmişti. Bu şekilde ilgisini çekip dikkatini dağıtabileceğini biliyordu. Ona doğru elini uzatmıştı. Aoi yüzünde ölçülü bir tebessümle ona bakmaya devam ederken içlerindeki tek akıllı gibi duran hırkalı adam bunun sırası olmadığını söylemişti. Neyse ki Bokukichi ona haddini bildirmişti. "Fal sanatına saygısızlık etmeyin lütfen beyefendi." diye çıkıştı hafifçe Aoi ciddi ve sert bir tondan. Bokukichi'ye dönünce yine yüzüne kocaman tebessümünü yerleştirmişti. "Elle de bakabilirim ama tercih ettiğim başka bir yöntem var." Elini tam cebindeki kart destesine doğru atmıştı ki tüm zemin bir anda deprem olurcasına şiddetle sallanmaya başlamıştı. Bokukichi telaş içerisinde koşuştururken yapının taşları ve kireci dökülmeye başlamış, duvarlar çatlamış, bir kirişin devrilmesiyle de koca kule bir anda başlarına çökmüştü.

Aoi eskimiş mobilyaların arasında bir yere sığınmıştı bir şekilde. Gümbürdeme bitince saklandığı yerde tozu ve taş parçalarını eşeleyerek çıktı. Burnunun bile kanamamış olması Yuukon'un bir lütfu olmalıydı. Demek ki burada yapacak işleri henüz son bulmamıştı. Ciğerlerine dolan tozu öksürerek atmaya çalışırken Bokukichi'nin öksürük seslerini de işitti. Hırkalı adamının omuzlarında oturuyordu nedense. Bu pozisyona gelmeyi nasıl başarmışlardı? O ikisinin ardından tıknaz olan, en son da maskeli olan sürüne sürüne çıkmıştı enkazın altından. Kulenin en üst katında olduklarına şükretmeleri gerekiyordu. Bu onlara Yuukon'dan bir uyarı olmalıydı. Kafirliklerinden dönmeleri için onlara ölüm gerçeğinin bir provasını gösteriyordu.

Kule yıkıldıktan kısa bir süre sonra şifacılar ve Keita koşa koşa yanlarına ulaşmışlardı. Gürültüyü duymuş olmalıydılar. Keita onu hemen sırtlanmış ve iyi olup olmadığını kontrol etmişti. "Yuukon'a şükürler olsun, iyiyim Keitacığım. Teşekkür ederim." dedi öksürükleri azalırken. Sonrasında yanlarındaki Ronin takımını görüp Ryuu'ya aradıkları adamların bunlar olup olmadığını sormuştu. Ryuu ise adamları tanımadığını söyleyince Aoi'nin yüzündeki şaşkınlık ifadesi görülmeye değerdi. O esnada Bokukichi bir yandan öksürerek bir yandan da göğsünü tutarak Ryuu'dan 200.000 yen parasını istemişti. Ryuu hala anlamamış bir halde öfkelenirken Emi araya girerek durumu açıklığa kavuşturmuştu. Bu adamlar şifacıların mallarını çalmış, dayak yiyip geri getirmiş, köy muhtarına malı onlar çalmış gibi göstermeye çalışmış, parayı şifacılara ödetmeye kalkmışlardı. Böylece tüm hikaye ve eksik parçalar tamamlanmıştı.

Bokukichi hikayeyi inkar ederken Aoi ona ihanete uğramış ve şaşkınlıktan kocaman açılmış bakışlarıyla bakakaldı. "200.000 yen borcu yok yani size." diyerek net bir şekilde noktayı koydu tüm meseleye. Yalan söyledikleri için de verdiği yemini bozması gerekmiyordu. Bu onu rahatlatmıştı. Bokukichi ona dönerek tarafını seçmesi gerektiğini söylemişti. Fal bakarsa arkadaş olacaklarını, ponçiği olacağını söylemişti. "P-Ponçiğin miyim gerçekten?" Hafif şaka yollu bir şekilde şaşırmış ve utanmış gibi yapmıştı. Bokukichi gösterişli bir hançer çıkarıp tam önüne fırlatmış ve bunun hediyesi olduğunu söylemişti. Onu seçmesi konusunda epey kararlıydı. Aoi eğilip yerden hançeri alırken yüzündeki tebessüm sürüyordu. "Çok cömertsiniz Bokukichi Bey."

O esnada hırkalı olan adam herkesin unuttuğu ve sormaları gereken bir soruyu sorarak ortama sessizlik getirmişti. Bu bina neden yıkılmıştı? Yani... pek de sağlam göründüğü söylenemezdi. Üstelik Aoi bu binanın yıkılacağını görüşünde görmüş olabilirdi. Kapının yıkılması olayı belki de çok mistik ve gizemli bir şeye işaret etmiyordu. Ancak bu olsa olsa tanrının kudretiyle onları uyarma şekli olabilirdi. "Neden yıkıldı ben söyleyeyim. Tanrı Yuukon'u kızdırdınız. O yüzden yıkıldı. Sizi uyarıyor. Bu hayatın sonunda ölüm var, yanıma geleceksiniz, ona göre davranmalısınız diyor. Ben ölü ruhlardan haber taşıyan bir elçiyim ve onların pişmanlıklarına aşinayım. İlerlediğiniz yoldan dönmezseniz sonunuz o zavallı kaybolmuş ruhlar gibi olabilir." Amacı onları korkutmak değil, inandığı şey hususunda uyarmaktı. Bokukichi'ye döndü gülümseyerek. "Size fal bakacağıma dair bir söz verdim, bunu tabi ki de tutacağım. Ancak bir shinobi olarak şifacıları köylerine sağ salim yetiştirmek gibi bir görevim de var. Üstelik şu an resmen ve tam manasıyla bir enkazın ortasındayız. Falınıza burada bakmamı istemezsiniz herhalde, uğursuzluk getirir." Yüzünde inanılmaz iyi niyetli ve masum bir gülümsemeyle devam etti. "Neden siz de bize eşlik etmiyorsunuz? Şifacıları köylerine sağ salim ulaştırdıktan sonra dönüş yolunda mola verdiğimizde falınıza da bakarım. Hepinizin. Bize yardım ettiğiniz için de görevden alacağım payın bir miktarını sizinle paylaşırım. Ne dersiniz? Hem de yolda kaynaşırız, birbirimizi tanırız ve beslediğimiz kötü hislerin bu sonu olan dünyada ne kadar beyhude ve küçük şeyler olduklarını fark ederiz. Tabi yapacak daha iyi bir işiniz yoksa..." Meraklı gözlerle ne tepki vereceklerini beklemeye başladı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Hırkalı adam, duyduğu teklife önce kısık bir kahkaha atıyor, ardından dişlerini hafifçe göstererek "Yok ebesinin..." diye mırıldanıyor. Tam o sırada Bokukichi, koca bir nefes vererek göğsünü kabartıyor ve öne atılıyor. "Teklifini kabul ediyorum küçük hanım, düş önüme!" diyor, sesi neredeyse bir sahne oyuncusu kadar coşkulu. Hırkalı, aniden "AMI!" diye bağırıyor, sanki istemsiz bir tepki verircesine. Gözler ona dönünce boğazını temizliyor ve ustasına dönüyor. "Kusura bakmayın, fakat ustam… Çok daha önemli işlerimiz yok mu?" diye soruyor, sesi sanki bir şeyleri hatırlatma telaşında.

Bokukichi kaşlarını hafifçe kaldırıyor ve gözlerini gökyüzüne çevirerek düşünüyormuş gibi yapıyor. "Yani, manikür-pedikür randevum var yarına. Onun dışında kaplıcaya uğrarız diyordum, öyle acele bir şey yok yani." diyerek yanıtlıyor, sanki tüm bu kargaşa sadece vakit geçirilecek bir eğlenceymiş gibi. Hırkalı başını iki yana sallayarak hiçbir şey söylemeden ileri atılıyor, enkazdan kurtulup yola koyulmak ister gibi hızlı adımlarla ilerlemeye başlıyor. Ryuu, onu sert bir bakışla süzerek "Oradan değil yalnız!" diye yüksek sesle uyarıyor. Hırkalı durup geri dönüyor, alaycı bir ifadeyle "Nereden ise gösterin lütfen beyefendi." diyerek karşılık veriyor.

Böylece grup, yıkılan bekçi kulesinin bulunduğu enkaz alanından ayrılmaya hazırlanıyor. En önden Ryuu yürüyor, adımları biraz gergin ama yine de liderliğini belli eden bir tavırla. Hemen arkasında sen ve Keita ona ayak uydurmaya çalışıyorsunuz. Keita’nın gözü sık sık geriye, yanındakilere kayıyor. Haru ve Emi ise Ryuu’nun birkaç adım gerinizde, iki yandan ilerliyorlar; Haru başını hafifçe öne eğerek mahcup bir tavır takınıyor, Emi ise hala olup bitenler karşısında şaşkın. Bokukichi ve ekibi de onlara paralel bir mesafe koruyarak yürüyor. Kısa boylu adam "Usta, ayakkabımın içine taş kaçtı." diye sızlanırken, maskeli adam suskunluğunu koruyor, hırkalı ise arada bir "Sırf üç beş ryo için bu kadar yolu çekeceğiz, pes." diye homurdanarak nefes veriyor.

Yol bir süre sakince devam ediyor. Arada sırada Bokukichi omzunu silkerek "Hiç gelmiyoruz şöyle doğal yerlere. Memleketim çok uzak, hep mağaza, lüks, yüksek binalar… Köysüz olmuyor ha, biraz huzur lazım insana." diye gevezelik ediyor. Onun bu sözlerine kısa boylu adam "Yani şöyle bir kaplıca köyü de kötü sayılmaz." diye ekliyor, taş yüzünden sızlanan ayağını hafifçe sürterek.

Grup, Ryuu’nun işaretiyle ufukta beliren küçük bir köy siluetini fark ediyor. Ryuu geriye dönüp "Uzaktan görünüyor bakın, bizim köy." diyor. Tam bu sırada, beklenmedik bir ses duyuluyor.

"Doton: Doryuuheki!"

Sesin kaynağı nerede belli olmadan, aniden yer sarsılıyor ve ekibin önünde, arkasında, solunda ve sağında, yaklaşık beşer metre öteye taştan duvarlar yükseliyor. Kalın ve yüksek duvarlar, grubu anında çevreleyen bir barikat oluşturuyor. Duvarların üstünde, dört bir yanda dört siluet beliriyor; hepsi de başlarında Iwagakure’yi simgeleyen alın bandı taşıyan shinobiler.

Bu dört Iwa ninjasından biri, öne doğru eğilip gözlerini kısarak aşağıyı tarıyor. Hemen ardından, tiz bir sesle bağırıyor. "Çocuğu verin, size zarar vermeyiz!" Sesi yankılı bir keskinlikte kulaklara çarpıyor. Bokukichi kendi ekseni etrafında bir dönüyor. "Ay!" diye tiz bir çığlık atıyor, bir yandan da kısa boylu adam ona tutunmaya yelteniyor. Ryuu, bir anlık şaşkınlıkla neler olduğunu kavramaya çalışırken, Iwa ninjasının bakışları doğrudan Keita’ya kilitleniyor. "Çocuğu verin!" diye yineliyor, bu kez daha da ısrarlı bir tonla.

Keita, gözlerinde korku ve endişe belirmiş halde yanında sana bakıyor, sesi titreyerek fısıldıyor. "Neden… Beni istiyorlar?" Ardından çaresizce Ryuu’ya, sonra tekrar sana bakıyor. Ryuu, tamamen telaşlı bir ifadeyle sana dönüyor. "Ne yapacağız?" diye soruyor, sesi tedirginlikle kaplanmış. Dört Iwa ninjası, taştan duvarların üstünde hareketsizce duruyor, ancak her an saldırıya geçebileceklerine dair bir hava seziyorsunuz.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Hırkalı adam onunla dalga geçer gibi dişlerinin arasından bir şeyler söylemişti ancak Bokukichi teklifi hemen kabul etmişti. Bunu duyunca Aoi'nin yüzü ışıldadı. Bu hayatta ilişkiler arası problemlerin çözülüp barışın sağlanmasından daha keyif verici çok az şey mevcuttu. Üstelik üzerine Yuukon'un emirlerini yerine getirmenin ve görev bilinciyle hareket etmenin verdiği manevi huzur çökmüştü. Hırkalı adam durumdan pek hoşnut görünmüyordu ancak Bokukichi manikür-pedikür dışında acele bir işleri olmadığını söylemişti. Aoi bunu duyunca şaşırdı. "Kendinize özenle bakıyor olmanız takdire şayan bir şey Bokukichi Bey. Cilt bakımı ve güzellik konusundaki bilgilerinizi benimle de paylaşırsanız çok memnun olurum." Yuukon'un onlara bahşettiği bu bedene güzel bakmak lazımdı sonuçta. Aoi yakın kız arkadaşları olmadığından bu tarz hobilere pek fazla vakit ayırmamıştı. Birinci sebebi tek başına gitmekten utanıyor oluşu, ikinci sebebi de bu işlerden pek anlamıyor oluşuydu.

Böylece hep birlikte yola koyuldular. Kulenin neden çöktüğünü asla çözememiş olsalar da kaplıca köyünü geride bırakıyor ve şifacıların köyüne doğru ilerliyor olmak keyif vericiydi. Görevini başarıyla teslim etmenin huzurunu tatmak istiyordu Aoi biraz da. Ryuu en önden yürüyordu. Biraz temkinliydi. Aralarına yeni katılan arkadaşlara fazla güvenmiyor oluşundan geliyor olsa gerekti bu tedirginlik. Ryuu'nun arkasında Aoi ve Kenta yan yana yürüyorlardı. Keita da tedirgin bakışlarla grubun arkasındakileri kontrol ediyordu devamlı. Haru ve Emi, hala olan biteni pek kavrayamamış bir edayla hemen geriden onları takip ediyordu. En arkada ise Bokukichi ve ekibi onları takip ediyordu. Bokukichi halinden memnun gibi görünse de adamlarının yüzü somurtuyordu. Bokukichi devamlı doğanın güzelliklerinden bahsederek şehir hayatından sıkıldığını dile getiriyordu. Bu durum Aoi'nin onun nerede yaşadığını merak etmesine sebep olmuştu. Söylediği gibi lüks bir hayatın içindeydiyse neden bu kadar küçük paralara iş yapıyordu?

O esnada Ryuu uzaktan silueti gözüken köyünü işaret etmişti. Aoi tam yaklaştıklarının mutluluğuyla derin bir nefes alacaktı ki bir ses işittiler. Bir doton jutsusu haykırılmıştı boşluğa. Hemen ardından yer sarsılarak onları kafese alacak şekilde topraktan devasa duvarlar oluşmuştu. Aoi gardını alarak grubun arkasındakilerin önünde durdu. Sanki önlerine geçerek onları korumak ister gibiydi. Duvarların üstünde başlarında Iwagakure bandı olan shinobiler belirmişti. Toplamda dört shinobi vardı. Onları baştan aşağı süzdükten sonra çocuğu teslim etmelerini, ederlerse onlara zarar gelmeyeceğini dile getirmişlerdi. Aoi arkada Bokukichi'nin çığlığını işitti. Aoi hangi çocuktan bahsettilerini idrak etmeye çalışırken Iwa ninjasının gözü Keita'ya kilitlenmişti. Keita korkuyla titreyen sesiyle onu neden istediklerini sorduğunda dönüp çocuğa baktı. Gerçekten... neden onu istiyorlardı? Ryuu yüzünden net bir şekilde okunan telaşla ona dönüp ne yapmaları gerektiğini sormuştu. Açıkçası Aoi'nin de bir fikri yoktu. Iwa ninjaları her an saldıracak gibi duruyorlardı.

Aoi, Keita'yı arkasına alarak öne çıktı. "Çocuk bizimle. Hokage tarafından görevlendirildik. Onu size sebebiniz ne olursa olsun teslim etmeyeceğim. Çocuktan ben sorumluyum." dedi oldukça keskin ve net bir dille. "Şifacıların ve arkadaki dört kişinin bu işle bir ilgisi yok. Onlar sıradan vatandaşlar. Bırakın gitsinler." dedikten sonra gözlerindeki kesin kararlılıkla Iwa ninjalarına döndü. "Tanrı Yuukon'un gazabından korkun. Masumlara zarar vermek büyük bir günahtır. Yüce Denge Sahibi ruhunuza merhamet etsin." Sonra bakışlarını ve sesini yumuşatarak tekrar söze girdi. "Kapışmak istiyorsanız beni muhatap alın. Ama birbirimize durduk yere zarar vermemize gerek yok. Yuukon her koşulda anlayışı, barışı ve sevgiyi benimsememizi temenni eder. Dilerseniz daha normal şartlarda konuşup birbirimizi anlamayı deneyebiliriz. Hem... ben çok iyi fal bakıyorum. Buradaki arkadaşların da falına bakacaktım. Fal baktırmak ister misiniz?" Meraklı bakışlarını Iwa ninjalarına dikti.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Bokukichi senin fal teklifini duyduğunda ellerini beline koyuyor, gözlerini devire devire tepki gösteriyor. "Ay sikeceğim ama falını da, kız bunlar fal baktırır mı sence? Biraz durumu değerlendirmeyi öğren!" diye yakınırken, duvarın tepesindeki Iwa ninjalarından biri yeni bir teknik için el mühürleri yapmaya başlıyor. Bir anda üstten gelen garip bir sesle, içeride bulunduğunuz kapalı alanın tavanı da katılaşıp balçığımsı bir doku haline gelmeye başlıyor. Dış dünya ile bağlantınız tamamen kesilmiş gibi görünüyor; üzerinize tam çökmese de kapkara bir kubbenin içinde kalıyorsunuz.

Ryuu hemen cebinden minik bir çakmak çıkarıyor ve onu yakarak titreyen, zayıf bir ışık sağlıyor. Alevin zayıf turuncu parıltısı, yüzlerdeki endişeyi az da olsa görünür hale getiriyor. Keita, alçak bir sesle kendince mırıldanıyor. "Beni almalarına izin veremem…" diyerek tedirginlikle etrafa bakıyor. Sonra gözleri sana dönerek "Abla, nasıl çıkacağız buradan?" diye soruyor, sesi çaresiz bir umut arayışında.

Tam bu sırada Bokukichi devreye giriyor, havayı hızlıca içine çekerek burnundan soluyor. "Tamam, yeterince gerildik, güldük eğlendik. Ben hallediyorum." diye ilan ediyor. Ardından, dişlerini parmağına bastırarak hafifçe kan akıtıyor ve yere diz çöküp kanlı elini hızlıca basıyor. "Kuchiyose no Jutsu!" sözcükleriyle birlikte etrafı ince bir duman kaplıyor. Duman dağıldığında, çakmağın loş ışığında yalnızca avuç içi büyüklüğünde, zayıf bir yılan beliriyor.

Yılan, kırmızımsı gözleriyle etrafı hızla tarıyor. Bokukichi onu "Hoş geldin Sanda’cım. Hadi çıkar bizi buradan." diyerek motive ediyor. Yılan ise gayet soğuk bir ifadeyle dört yanınızı kaplamış toprak duvarlara, sonra da tavandaki katılaşmış balçığa bakıyor. "Dört tarafı toprak, üstü balçıkla kaplı bir alandan sizi nasıl çıkarayım, geri zekalı?" diye tıslıyor, sesinde alaycı ve kızgın bir ton var. Bokukichi "Ama…" diye itiraz etmeye çalıştığında yılan onu kesiyor. "Sus! Yavşak." diye dişlerini gösteriyor, ardından yeniden dumanlar içinde gözden kayboluyor.

Bokukichi, toz pembe bir utanç ifadesiyle yutkunuyor ve gözlerini sana çeviriyor. "Eee… nasıl çıkacağız?" diye sorarken, hırkalı adamla kısa boylu adam birbirlerine bakıp omuz silkiyor. Loş ışıkta, ekibin geri kalanı da aynı çaresiz ifadeyle sana dönmüş durumda, çıkış yolunu gözlüyorlar.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Aoi'nin barış anlaşması niyetine sunduğu fal teklifi değerlendirmeye bile alınmamıştı. Bokukichi gerçekleri yüzüne vururmuşçasına sert sözlerle ona bu tiplerin fal baktıracak tipler olmadığını izah etmişti. O kadarını Aoi de tahmin etmişti zaten ancak denemekten zarar çıkmazdı sonuçta. Hayal kırıklığı içinde ninjaların ne yaptığını incelerken bir el mührü ile onları hapsettikleri duvarın tepesini de kapattıklarını fark etti. Kısa süre içinde bütün grup karanlığa gömüldü. Ryuu cebinden çıkardığı çakmakla ortamı biraz aydınlatmaya çalışmıştı. Kaygılı ifade herkesin yüzünden okunuyordu. Keita aralarında en çok kaygılanandı. Ona ne yapacaklarını sorduğunda "abla" demişti. Böyle bir durumda bir samimiyet ifadesine sevinmek oldukça anlamsızdı ancak Aoi bir anda tüm dünyalar onun olmuş gibi sevinmişti. Hayatında ilk kez, klanı dışından olan ve ondan küçük birisi ona "abla" diye hitap ediyordu. Hemen Keita'ya sarılıp saçlarını okşadı. "Seni onlara vermeyeceğim." Sonrasında ciddiyetle gözlerine baktı. "Keita, Senjuların Iwagakure ile herhangi bir problemleri var mıydı? Seni istediklerine göre klanınla ilgili bir durum olmalı diye düşünüyorum. Seni bir şey için yem olarak kullanmak istiyor olabilirler. Açıkçası neden hepimizi buraya kapattılar, planları ne kestiremiyorum ama klanınla ilgili diye düşünüyorum. Konoha için önemlisiniz sonuçta..."

O esnada Bokukichi öne çıkarak bu durumu halledeceğini söylemiş ve parmaklarından birisini kan akıtana kadar sertçe ısırmıştı. Kan aktıktan sonra ise Kuchiyose tekniği kullanmıştı. Aoi heyecanla ne olacağını beklerken dumanların arasından Bokukichi'nin avuç içi kadar bir yılan ortaya çıkmıştı. Bokukichi ondan onları kurtarmasını istediğinde de aralarında pek hoş bir muhabbet dönmemişti. Adının Sanda olduğunu öğrendiği bu yılan Bokukichi ile konuşmaya pek hevesli gibi değildi. Hemen ardından da yeniden yok olmuştu. Bu olayın ardından kısa bir sessizlik oluşmuştu ve Bokukichi ona bakarak şimdi buradan nasıl çıkacaklarını sormuştu. Aoi'nin hiçbir fikri yoktu. "Sanda oldukça sevimli bir yılanmış. Yavru galiba. Büyüyünce çok ihtişamlı olacağına eminim." dedi konuyu değiştirmeye çalışırcasına. Gerilimin hat safhada olduğunu kimsenin yüzüne bakmasa da anlayabiliyordu. Omuzlarını düşürerek iç çekti. "Yuukon bize yardım etsin. Buradan nasıl çıkarız hiçbir fikrim yok. Aranızda Suiton kullanan var mı? Belki duvarları yumuşatmayı deneyebiliriz." Ardından Bokukichi'ye döndü. "Bokukichi Bey sizi ve ekibinizi de bu işe bulaştırdım özür dilerim. Böyle olacağını tahmin etmemiştim." Fuuton: Hikoukaze kullanarak yapıyı bozmayı deneyecekti ancak o jutsunun bu yapıyı bozabileceğine inanmıyordu. Fuuton tekniklerinin şu anda ona bir yararı olmazdı. Çok dar bir alandaydı ve bu yapıyı kesebileceğine inancı azdı. Ruhların yardımına danışabilirdi yeniden. Fuuton: Hikoukaze işe yaramazsa Mirai no Me kullanarak yeniden gelecekten görü almayı deneyecekti. Bu sefer daha faydalı şeyler görmeyi umuyordu. "Ruhlar lütfen bize yardım edin." diye mırıldandı kendi kendine.
Image
► Show Spoiler
Locked