Page 3 of 3
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Sat Apr 26, 2025 8:02 am
by GM - Shinsei
Shiho sana bakıp hızla babanın mühürlü kunaisini çorap çizmesinin içine kaydırıyor, parmaklarıyla söz işareti yapıyor. Kazuma teklifi hiç tereddüt etmeden kabul ediyor, avuç içine bıraktığın 150 ryo’yu yarı yolda cayarsan geri vermem bakışıyla tartıyor, sonra kemerinin iç cebine kaydırıp başıyla sizi artçı bir işaretle çağırıyor. Pazarın arka tarafına, kumaş tüccarının branda örtülü arabasına yöneliyorsunuz. Adam ufak bir ıslıkla arabacıya selam verip kısaca fısıldıyor; belli ki tanıdık. Birkaç kat kalın kumaş balyasının altına iki dar boşluk hazırlanıyor.
Kazuma önce kendisi içeri süzülüyor, ardından Shiho’yu, sonra seni balyaların arasına alıyor. Koyu renk branda yeniden çekiliyor, dışarıdan bakılınca sıradan bir yük yığını. Arabacı, kapı önündeki gardiyanlara standart çıkış evrakını uzatıyor. Kazuma bir iki cümleyle "Yük denetimini ben üstlendim." uydurmasını yapıyor. Gardiyanlar kalem-mühür işine daldığında kumaş balyaları ara ara nazikçe devriliyor, içeride siz yüzünüzü kumaş tozuna gömmüş bekliyorsunuz. En sonunda tekerlekler ağır ağır kapı taşlarını aşıyor, sorunsuz biçimde Konoha surlarının dışına çıkmış oluyorsunuz.
Tekerlek gıcırtıları sabitlenince branda küçükçe aralanıyor, Kazuma kolunu dayayıp temiz hava çekiyor. Ara ara sesini alçaltıp sizinle konuşmaya başlıyor. "Köylerin bu saçma sapan belgeleri… Genç shinobinin keşif yapması gerek. Tecrübe dışarıda kazanılır, duvar dibinde değil. Hala çocuk sayılırsınız ama sürünerek yaşamak size güç kazandırmaz." Shiho, bir yandan branda aralığından yola bakarken göz ucuyla sana kısa endişe sinyalleri gönderiyor. Kazuma sanki kendi kendine felsefe yapar gibi devam ediyor. "Şu 'büyük beş' köyün devirleri geçiyor. İnsanlar sınırların ötesinde neyin peşinde biliyor musunuz? Aynı ekmeği paylaşmak. Ama köyler 'sır' diye bir şey uydurup herkesi ayırdı."
Shiho hafifçe yutkunuyor; dudaklarından çıkacak sözü erteliyor.
Bir süre sonra yol geniş orman patikasına dönüyor, ağaç gövdeleri üst üste binip gökyüzünü kalın bir dokuma gibi kapatıyor. Kazuma aralanmış brandadan tekrar uzanıp "Sahi, nereye gidecektiniz? İlkinde dinlememiş olabilirim." diyor. Shiho ise hafif çekinerek "Tanigakure… ya da en azından Nehir Ülkesi sınırına." diye cevap veriyor. Kazuma bir süre düşünüyor ve "Hmm… Sizi yakınlarına bırakırım. Oradan sonra kendi yolunuzu bulursunuz." diyor.
Ahşap tekerler, kökleri kabarmış dar bir yoldan içeri dalıyor. Yolun iki yanında yosun tutmuş kayalar, çalılara sarılmış sarmaşıklar var. Gün ışığı örgü örgü yere düşüyor, bazen tamamen kararıyor. Arabanın içi kıpır kıpır sallanıyor, kumaş balyaları arasında denge kurmanız zorlaşıyor. Shiho alçak ses ve hafif ürpertiyle "Burası tehlikeli değildir, umarım?" diye soruyor. Kazuma ise umursamazca gülerek "Yok be! Bir iki hırsız, üç beş yaban domuzu… Büyük şeyler yok. Endişe etme… henüz." diyor.
Shiho korkusunu belli etmemeğe çalışsa da bakışlarını sana çevirip destek arıyor. Kazuma’nın gevşek, tartışmalı sözleri ve bu karanlık orman beraberce yeni bir gerilim yaratırken, gideceğiniz sınırın daha da uzak gibi hissettirdiği anlaşılıyor… Ve araba gıcırtısı loş ormanda yankılanırken, bundan sonrasına dair kararlar ve hazırlıklar zihninizde dönüp duruyor.
Off Topic
İmzandan 150 ryo düşebilirsin.
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Mon Apr 28, 2025 1:09 am
by Kurooni Jin
Shiho'nun söz işaretine gülümseyerek cevap vermiş, ardından Kazuma'ya dönmüştüm. En azından birimizin başındaki tehlikeyi atmıştım. Kazuma teklifi kabul ederek parayı cebine indirmişti, yarı yolda bu plandan vazgeçersek paramızı geri vermeyeceği de kesindi. Zaten böyle bir adama kaptırdığım parayı geri almayı beklemek saçmalık olurdu. Bizi pazarın arka tarafına, kumaş tüccarının branda örtülü arabasına yöneltmişti. Kazuma'nın ufak ıslığı, ardından gelen selam ve fısıldaması ile araba sahibinin tanıdık olduğunu anlamıştım. İki dar boşluk hazırlamışlardı kumaş balyasının altına. Belli ki bunlar bu işi daha önceden de yapıyorlardı, hatta düzenli bir iş bile olabilirdi onlar için. Emin değildim, ancak şaşırmazdım. Tek merak ettiğim, kimleri götürüyorlardı? Her genin'in böyle çıkmak isteyeceğini sanmadığım için, bu soruya bir cevap bulamıyordum ve içimdeki şüpheyi arttırıyordu.
Kazuma içeri süzüldükten sonra önce Shiho'yu, sonrasında beni balyaların arasına almıştı. Koyu renk branda tekrardan üstümüze çekilmişti, dışarıdan bakıldığı zaman sıradan bir yük yığınından farksızdı. Arabası gardiyanlara çıkış evrakını uzatmıştı, Kazuma ise çok uydurma bir şekilde yük denetimini onun üstlendiğini söylüyordu. Bunun bir yalan olduğu bariz belliydi. Konoha surlarının dışına çıktığımızda, branda hafifçe aralanmış ve Kazuma temiz bir hava çekmişti ciğerlerine. Buna kesinlikle bizim de ihtiyacımız vardı. Köylerin bu saçma sapan belgelerinden bahsetmeye başlamıştı. Genç shinobilerin keşif yapması gerektiğinden bahsediyordu, tecrübenin duvar dibinde değil dışarıda kazanıldığından. Değişik bir adamdı, acaba kimin nesiydi merak ediyordum.
Büyük beş köyünün devrinin geçtiğini anlatıyordu, köylerin sır diye bir şey uydurup herkesi ayırdığını söylüyordu. Bu adamla oturup bunları konuşmak isterdim, ne zırvalıyordu tam anlamıyordum ama düşüncelerini gerçekten merak etmeye başlamıştım. Shiho bir şey diyecek gibi olsa, dememeyi tercih etmişti. Sonrasında nereye gideceğimizi sormuş, Shiho'dan Tanigakure cevabını almıştı. Bizi yakınlarına bırakacağını, sonrasında yolu kendimizin bulacağını söylüyordu. Shiho hafif bir endişeyle buranın tehlikeli olup olmadığını sormuştu, Kazuma hiç takmadan bir iki hırsızın ya da üç beş yaban domuzu haricinde hiçbir tehlikenin olmadığını söylüyordu. Şimdilik.
Shiho'nun korkusunu anlıyordum, Kazuma gibi tecrübeli birisi korkmuyor olsa da bizim öyle bir tecrübemiz yoktu. Korkusunu alabilmek için elinin üzerine önce elimi koymuş, sonra sakince tutarak sıkmıştım. Elini bırakmayı düşünmüyordum, ama sohbete katılmak istiyordum. Bu yüzden elini güvenle sıkarken, "Kazuma-san, aslen shinobi misiniz, yoksa başka bir durum mu söz konusu?" diye soruyordum.
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Sat May 03, 2025 1:13 pm
by GM - Shinsei
Branda aralığından rüzgarın serinliğini hissetmeye çalışırken, tırıs tırıs giden atlar bir oflayıp pufluyor, tekerlekler köklerden sekerek sarsıntılı bir ritme giriyor. Şu ormanda tek tük kuş ötüşü dışında kuşku verici bir sessizlik var. Shiho’nun avuç içini hafifçe kavramışsın; parmaklarının ürkek gerginliği sana geçse de tuttuğun eli gevşetmiyorsun. Kazuma, branda kenarında yarı yarıya oturmuş, bir yandan yolu keskin gözlerle tarıyor, öte yandan sohbeti sürüklüyor.
Sorunu sorduğunda pala bıyıklı adam yutkunmadan cevap veriyor. Sesi alçak ama net. "Evet, ilk çıkışım shinobi yapılanmasıyla oldu. Kısa bir süre Sıcak Su Ülkesi'nde rehberlik ettim. Ama köylere yeminli olmadım hiç. Sonra paralı koruma işine kaydım, çünkü kurallara göre yaşamak bana göre değildi. Özgürlük dedikleri şey, çelik kadar soğuk ve keskin olmalı."
Sözlerine o kurukafa kolyesini hafifçe okşayarak devam ediyor. "Bu da hatıra… Eski takım arkadaşımın anısı. Gerisi uzun hikaye, başka bir gün belki." Sesinde garip bir burukluk varsa da hemen kayboluyor. Sanki bu konuşmanın fazlası ona yük.
Kıvrımlı patika aniden iki yana açılıp diğer yoldan daha dar ve gölgeli bir kestirmeye sapıyor. Kazuma arabacıya "Soldan!" diye keskin bir talimat atıyor; atlar tutuklanıp mızıldansa da itirazsız yön değiştiriyor. Branda aralığından gördüğün kadarıyla ağaçlar sıklaşıyor, gökyüzü iyice ıssızlaşıyor. Buradaki toprak yolu çamur çizgileri kesip biçmiş, tekerlek izleri derin.
Shiho sessizce yanına sokulup fısıldıyor. "Bu kestirme mi? Haritaya bakmadık… Bana garip geliyor." Kazuma o an geri dönüp duyduğunu belli eden bir gülümseme savuruyor. "Merak etmeyin. Üç, dört kilometre sonra ana yola bağlanır. Kimsecikler uğramaz, bakarsınız tünel gibi geçeriz."
Henüz on dakika geçmişken, tekerlekler birden fren yaparcasına sarsılıyor. Ön taraftan atların kişnemesiyle beraber arabacı küfrediyor. "Yol kapanmış amına koyayım!" dediğini duyuyorsunuz. Tam o anda, branda bir hamlede geriye savruluyor, Kazuma elini çekerken dört adamın ok gibi fırlayıp balyaların üstüne atladığını görüyorsunuz.
Hepsinin omzunda aynı daire içinde çapraz çizgili sembol… Tanigakure’de görüldüğü söylenen garip amblem! Üzerlerinde karışık zırh parçaları, bazıları shinobi bacak sarığı, bazıları sivil giysiyle. En öndeki kancalı zincirli biri bağırıyor.
"Kazuma! Sağlam av yakaladın ha. Teslim et çocukları, parayı al, çekil!"
Kazuma’nın yüzündeki rahat gülüş donuyor. Şaşkın mıdır, yoksa anlaşma beklediği gibi mi gitmedi, kestiremiyorsun. Fakat adamlar balya tepelerinde; biri Shiho’ya uzanıp yakalamaya çalışıyor. Mesafe yaklaşık 3 metre. Zincirli silah sallanıyor, sivri uç doğrudan Shiho’nun sol omzuna kilitlenmiş gibi.
Seninle saldırgan arasındaki engel sadece kaymış bir kumaş balyası. Shiho korkuyla nefesini çekiyor, elini kupkuru kunai gizlediği çizmesine götürmek için çabalıyor ama zincir hızla ona doğru ilerliyor. Arkadaki arbaletli figür, tetikte bekleyerek sizi nişan alıyor.
Kazuma ise tam orta noktada; hızlıca bıçağını çekmiş ama kime karşı duracağı belirsiz. Gözleri önce sana, sonra maskeli lidere, sonra tekrar sana dönüyor. Yanağı seğiriyor, adeta "Şimdi ne yapacaksın?" der gibi. Sessizlik bir yarım kalp atışı sürüyor; sonra zincirli diken havayı yırtarak Shiho’ya yöneliyor…
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Mon May 05, 2025 11:17 pm
by Kurooni Jin
Kazuma-san, tahmin ettiğim gibi eski bir shinobiymiş, lakin hikayesi biraz farklı ilerlemiş. Köylere bağlı olmamış en başından beri, özgürlük dediği şeyin kendince farklı bir anlamı vardı. Bunun bir parçası da paralı koruma olmaktan geçiyordu sanırım. En azından kendi özgürlüğünü bulmuş olması güzel bir konuydu. Onu yargılamak haddime değildi, zaten yargılamak için dinlememiştim başından beri. Onu tanımak istiyordum, onda merak ettiğim şeyler vardı ve bu merak duygusu engel koyamadığım bir duyguydu. Kurukafa kolyesi ise, takım arkadaşından kalma bir hatıraydı. Gerisini sonra anlatacağını söylese de, sanırım bunu dinlemeye pek fırsatım olmayacaktı. Bir daha denk gelir miydik onu bilmiyordum, gelsek bile onun için bir yük olan bu anıyı anlatmaya ikna etmem mümkün olur muydu, düşünmek gerekirdi.
Kazuma-san bizi sol taraftan götürdüğünde, Shiho endişelenerek kestirme olup olmadığını düşünmeye başlamıştı. Bu konuda endişelenmekte sonuna kadar haklıydı. Üç dört kilometre sonra ana yola bağlanacağımızı söylese de, bir on dakika sonrasında bu konu tamamen ortadan kalkmıştı, zira atın bir anda durması ve şoförün yolun kapandığını haykırması ile birlikte adrenalin kalbimde pompalanmaya başlamıştı bile. Branda bir anda havaya kalkmış, dört tane aradığımız sembolü taşıyan adam Kazuma-san'ın sağlam av yakaladığını söylüyordu. Bizi teslim edip parasını almasını söylüyorlardı. Bizi kumpasa düşürmüş olabilirdi.
Ancak Kazuma-san'ın yüzündeki rahat gülüşün donması beni şüpheye düşürüyordu. Şaşkınlığından dolayı mı, yoksa anlaşmanın beklediği gibi gitmemesinin verdiği rahatsızlığı mı taşıyordu emin değildim. Shiho'nun elini kunaiye doğru götürdüğünü gördüğüm anda, ona bu fırsatı yaratmam gerektiğini biliyordum. Kazuma-san'ın ise bu noktada bir şey yapmayacağını düşünüyordum, bizi korumayacağı belliydi. Zincirli diken hızla Shiho'ya doğru giderken, ona bu fırsatı yaratmam konusunda öne atılmam gerekiyordu. Akademiden mezun olmayı başarmış bir shinobi olarak, elimde ne var ne yoksa ortaya koymalıydım. Bu yüzden, kendimi siper etmeye karar vermiştim. Shiho'nun üzerine doğru atlayacak, zinciri tamamen göğüslenecektim, sağ elimle belimde taşıdığım kunailerden birini alarak ona doğru uzanan ele saldıracaktım üstüne kapaklanmaya hareketlenirken. Kapaklanmayı başardığım anda, kunaiyi çıkarması için boştaki elimle yardımcı olacaktım. Buradan gitmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım ve tüm gücümü ortaya koyacaktım. Üstüne kapaklandığım anda yardım ederken, Eiengan'ı aktive etmem gerekecekti, aktive etmeyi başardığım anda Shiho'ya fısıldayacaktım.
"Geriye dön ve sakın benim peşimden gelmeye kalkma. Geri döneceğim."
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Fri May 09, 2025 2:00 pm
by GM - Shinsei
Zincirli diken şimşek gibi savrulurken bir yay gibi fırlıyorsun ve omzunu Shiho’nun göğsüne çarptırıp onu balyaların arkasına yuvarlıyorsun. Ucunda dört köşeli çelik uçlar bulunan zincir sırtını sıyırıp geçerken acı bir çizik bırakıyor ama gücünü kaybedip balyaya saplanıyor. Aynı anda belindeki kunaiyi çekiyorsun ve ileri atılan saldırganın bileğine sertçe savuruyorsun. Metal, eldivenin yanından deriyi yararak geçiyor, zincirli adam bir küfür savurup geriye sıçrıyor.
O anda gözlerin kararıp kıpkızıl parlıyor, Eiengan açılıyor. Shiho, yuvarlandığı yerde bir anlık şaşkınlıktan sıyrılıp başını sallıyor, bacağındaki gizli kunaiye davranıyor. Ama geri çekilmeden önce sahneyi kaplayan yeni bir hareketlenme oluyor. İki başka saldırgan, arbaletli olanın desteğiyle arabanın arkasına atlayıp ok doğrultuyor. Tam onların üzerine atılacakken, karanlık çalılıklar bir şıkırtıyla yarılıyor, gümüş bir hilal parlıyor.
Şaaak!
Bir kılıç, tek seferde üç ayrı hamle gibi görünerek içeri giriyor, Jutsu’nun klasik formu Mikazuki no Mai. Havada üç parlak yay çizgisi bırakıyor. İlki kesik arbaletli adamın kolunu savurup oku boşluğa saptırıyor, ikincisi omuzluklu diğer saldırganın göğsünü yarıyor, üçüncü hilal zincir sahibini geri sıçratıyor. Toz arasında esen rüzgarla beraber silüet beliriyor.
Hame.
Dağınık saçlarını tek elle geriye savurmuş, diğer elinde dar, fildişi kabzalı bir ninjato parlıyor. Gözlükleri yerine gözlerinde keskin bir parıltı, dudaklarında memnun bir sırıtma. "Sürpriz! Lider olmasam da takibi iyi beceririm." Zarar gören saldırganlar geri savrulup arabadan atlıyor, kalan ikisi de şokla geri çekiliyor. Shiho balyaların arkasından kalkıp donakalıyor.
"H-Hame?! Bizi takip mi ettin?!" Hame omuzlarını silkerek "Çocuk oyuncağıydı. Siz masum masum yürürken arkada kim varmış bir bilseniz… Hem birinin arkanızı toplaması lazımdı." diyor ve gülüyor. Kazuma hala balyaların arasında, bıçağını çıkarmış ama kime çevireceğini kestiremiyor gibiyken Hame kılıcını birden ona doğrultuyor. Pala bıyıklı adam hafifçe irkilip geri yaslanıyor; alnının kenarında ter boncuğu beliriyor. "Lider olabilirsin Jin, tamam. Ama şu herifi öldürmeme izin ver! Konoha’da pusuculardan biriyle beraber gördüm onu! İşbirliği içindeydi!"
Kazuma ellerini yarı kaldırıyor, ama gözleri kaçacak yer arar gibi. Titrek bir sesle "Yalan! Sadece geçiş ayarlıyordum, para için! Bunlar yoldan kesen haydutlar, beni pusuya çektiler!" diyor. Arka planda yaralı iki saldırgan kan izleri bırakıp çalıların arasına sürünüyor, geri kalan ikisi de ağaçların gölgesinde toparlanıyor. Çatışma yeniden alevlenmek üzereyken Kazuma’nın bahane mi uydurduğu, yoksa gerçekten kurban mı olduğu belirsiz.
Shiho gözlerini endişeyle sana çeviriyor, bir yanda kılıcı titremeden tutan Hame, diğer yanda savunmaya çekilmiş Kazuma ve yakın mesafede toparlanan düşmanlar. Ormanda rüzgar yaprakların arasından sertçe geçiyor, geriye tek bir karar kalıyor.
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Mon May 26, 2025 11:28 am
by Kurooni Jin
Savunma planım, daha doğrusu Shiho'ya zaman kazandırma planım kısmen işe yaramıştı. Sırtımı sıyırıp geçen zincirin acısını bile anlamadan, sadece onu kurtarmaya odaklanmıştım. İleriye atılan adamı da savurmayı başardıktan sonra, Eiengan'ı açmıştım. Ancak, iki saldırgan arabasının arkasına atlayıp ok doğrultmuştu, ne yapacağımı düşünmeye kalmadan çalılıkların arasından parlayan gümüş bir hilale takıldı gözlerim. Bir kılı., üç ayrı hamle gibi görünerek içeri girmişti. Mikazuki no Mai. Bu saldırı, arbaletli adamın kolunu savurup boşluğa saptırmış, diğerinin göğsünü yarmış ve zincir sahibini geri savurmuştu. Hame gelmişti. Onu gördüğüme sevinmiştim, bizi yarı yolda bırakmadığını görmüş olmak beni gerçekten mutlu etmişti. Bir takım olmak, beni mutlu ediyordu.
Lider olmasa bile takibi iyi becerdiğini söylemesine gülümsemiştim, bizi gizli bir şekilde takip etmişti buraya kadar. Hame, kılıcını birden Kazuma'ya doğrultmuş ve onu öldürmek istediğini söylemişti. Birini öldürme konusunda neden bu kadar hevesliydi anlamıyordum. Konoha'da pusuculardan biriyle görmüş onu, işbirliği içindeymiş, Kazuma ise titrek bir şekilde geçiş ayarladığını söylüyordu. Onu da pusuya çektiklerini söylüyordu. "Hame! Sana inanıyorum, ancak şimdilik Kazuma'yı kullanmamıza izin ver." dedikten sonra, gözlerimi Kazuma'nın gözlerinin içine diktim Derin Fısıltılar'ı kullanmak için. Bir anda kısık bir sesle konuşmaya başladım. "Sen bizden tarafsın, bu adamları katletmek için elinden gelen ne varsa, tüm gücünü ortaya koyacaksın. Bizim tarafımızdasın, bizi korumak istiyorsun. Bu pusucuların hepsini öldüreceksin. Hepsini öldüremezsen bile, onları öldürme uğruna öleceksin..." Sonrasında gözlerimi Hame'ye diktim normal bir ses tonunda konuşmaya başlayarak.
"İyi ki geldin. Kazuma'yı kullanabildiğimiz kadar kullanalım, bu adamları def ettikten sonra onu istediğin gibi sorguya çek ve sonunun ne olacağını sen belirle. Sana güveniyorum." Shiho'nun elinden tutarak onu kaldıracak ve etrafıma bakacaktım, potansiyel tehlikeleri sezerek planımı düşünmeli ve saldırıya geçmeliydim. Şu işler bittiğinde, Kazuma'yı sorguya çekmenin vakti gelecekti...
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Tue May 27, 2025 5:22 pm
by GM - Shinsei
Zincirli adamlar geri toparlanıp yeni bir hamle kollarken sen Kazuma’nın gözlerine çakılıyorsun. Koyu kestane irisi, ansızın Eiengan’ın kızıl girdabıyla kilitleniyor. Hava bir an buharlaşıp soğumuş gibi, sesi duymuyorsun, yalnızca içeride kükreyen bir yankı var. Kazuma kaşlarını çatarak hafifçe geriliyor, ama göz temasını bir an kaçırmaya yeltenemeden donup kalıyor. Senin neredeyse hışırtısız çıkan fısıltın, onun şakaklarına çivili bir çığlık gibi çarpıyor.
Kazuma’nın omuzlarının titrediğini hissediyorsun, karşı koyma dürtüsüyle hipnozun arasında yalpalıyor. Bir ter damlası pala bıyığından çenesine kayıyor, göz bebekleri seyiriyor. Tekniğin tam hakimiyeti kısa sürse de, iliklerine işleyen korku ve buyruğun keskinliği adama tasmayı takmış gibi. Boğuk bir sesle "Anlaşıldı." diyor. Elini beline atıp kılıcını daha sıkı kavrıyor.
Hame, kılıç hilalini geriye savurarak zincirli adama ikinci kez saldırıyor, adamı ağaç köküne çivileyen kesik bırakıyor. Hipnozun etkisindeki Kazuma, arbaletli saldırgana bir kunai fırlatıyor, adamın gırtlağı boydan boya yarılıyor, çırpınırken yayı düşürüyor. Yarı yarıya yaralı iki pusucu kaçmaya niyetlendiğinde Hame geriden sıçrayıp birini diz çukurundan biçiyor, diğeri ormana sürünerek kayboluyor.
Kısa soluklu çarpışma, kesik yaprak hışırtıları ve boğuk çığlıklarla sona eriyor. Toz çökerken, sırtındaki çizik sızlasa da ciddi darbe almamışsın. Shiho derin nefeslerle toparlanıyor, kazara kırılan balyanın kumaş parçaları etrafa saçılmış.
Hame kılıcını silip kınına iterken "Güzel. Kendini kanıtladın Kazuma. Şimdilik." diyor. Bakışlarını sana çevirip başını hafifçe eğiyor ve "Lidere sözümü tutacağım o halde, bakalım ne olacak." diyor. Kazuma titrek bıyığını sıvazlıyor, hipnozun bıraktığı sersemlik yüzünde donukluk kalmasına sebep oluyor. Ama tehdit savuracak hali kalmıyor, susuyor ve işi bitirmeye odaklanıyor.
Saatler sonra, arabanın tekerlekleri ıslak çakılların üstünde yankılanıyor. Gür su sesleri, çiğ kokusu ve alçak sis, Ateş Ülkesi’nin yeşil tonlarını yerini daha serin gri-mavi bir peyzaja bırakıyor. Karşıda hayat dolu bir ırmak dallanıp uzanıyor, Izu Nehri’nin kolu. Tahta iskeleler, küçük sal iskeleleri, taş köprü kemerleri.
Kazuma branda aralığından eliyle işaret ederek "Burası sınır devriyesinin ötesi. On dakika içinde Tanigakure yol ayrımı var. İsterseniz direkt köy kapısına kadar götürürüm." diyor. Shiho yorgun bir sesle "Evet… götür, lütfen." diyor. Kazuma yol tutturuyor. Çevrede nehir boyunca dönen ahşap su çarkları var, su değirmenlerine güç sağlıyorlar. Irmak üzerinde ipli sal asansörler mal taşıyor, kayıkçılar küreklerini suya gömerek aheste ilerliyor. Uzakta sis içinde görünen kayan bambu sal evleri kıyıya çakılı kazıklarda salınıyor.
Köy nihayet ufukta beliriyor. Sisli vadinin kıyısına yarı yarıya oyulmuş kademeli setler, üstte taş sur benzeri bir hat, altında nehir teraslarına yayılan ahşap evler. Kapının önündeki geniş rıhtımda sal kuleler, gözcü platformları ve tüccar kayıkları demirli. Irmağın tam karşı ucunda buhar yükselten kaplıca bacaları seçilebiliyor.
Kazuma arabayı kapı önündeki bekleme alanında durduruyor. Atların bağı, rıhtımdaki çekiç sesleri ve uzaktan gelen su çarkı gıcırtısı arka planı dolduruyor. Dönüp size bakıyor. "Buraya kadar. Şimdi ne yapacaksınız? Kapıdan girince ilk sırada gümrük kulübesi var, kimlik sorarlar. Ya da sağdan nehir iskelelerine inersiniz, sal kiralayıp içeriden başka geçit bulursunuz. Solda ise eski çakıl patika devam eder, köy duvarının alt teraslarına açılır. Karar sizin."
Shiho, gözlerini size çevirip fısıldıyor. "Doğrudan kapı mı? Yoksa iskeleden gizlice mi? Belki de soldaki patikadan?" Kazuma kararınızı bekliyor, bir yandan da meraklandığını belli ediyor.
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Fri May 30, 2025 10:23 am
by Kurooni Jin
Kazuma, Eiengan'ın etkisine girmiş, verdiğim emrin anlaşıldığını söylemişti. Bu güce bayılıyorum. Bir yandan bayıldığım kadar da korkuyorum. Sonuçta, ailemin geçmişi her ne kadar gizli bile olsa, en büyük örnek ağabeyim Ryoichi. Bu gücün insanları nasıl delirttiğini anlamamak için salak olmak gerekiyor, böylesine bir gücün insanı yozlaştırmaması çok zor. Üstelik, güç arttıkça ne hale geliyor deneyimlemek gerek. Umarım bir gün, bu gücün altında zihnim ezilecek duruma gelmez. Ağabeyimle aynı sonu paylaşmayı istemiyorum.
Kazuma kılıcını daha sıkı kavradıktan sonra, Hame de zincirli adama ikinci kez saldırmıştı. Kazuma'nın attığı kunai adamın gırtlağını boydan boya yarmıştı, kısa soluklu çarpışmamız hızlı bir şekilde sonlanmıştı. Birinin ormana sürünerek kaçmasıyla son bulmuştu aslında, şimdilik biraz daha rahat bir durumdaydık ancak onların kim olduğunu öğrenmemiz gerekiyordu. Zaten bunun için yola çıkmamış mıydık? Şimdi başımız belaya girmişti ve daha fazla gireceğinden de emindim. Hame önce Kazuma'ya dönmüş, sonrasında bana olan sözünü tutacağını söylemişti. Bende gülümseyerek verdiği selama hafifçe selam vermiştim. Kazuma'nın da tehdit savuracak hali kalmamıştı ve bu benim işime gelirdi. Ancak onunla olan işimiz bitmiş değildi.
Saatler geçmiş, Izu Nehri'nin koluna gelmiştik. Sınır devriyesinin ötesine geldiğimizi, on dakika içinde Tanigakure yol ayrımına geleceğimizi söylüyordu. Direkt olarak köy kapısına kadar götürebileceğini söylüyordu, Shiho oldukça yorulmuş bir sesle götürmesini istiyordu. Ses çıkarmamıştım, henüz ses çıkaracak vakit değildi. Köy ufukta belirmeye başladıkça, ahşap evler, sal kuleler, gözcü platformları ve tüccar kayıkları dikkatimi çekiyordu. Kazuma bekleme alanında arabayı durdurmuş, dönüp bize ne yapacağımızı sormuştu. Kapıdan girince gümrük kulübesi olduğunu ve kimlik sorabileceklerini söylüyordu, sağdan nehir iskelelerine inersek sal kiralayıp içeriden başka geçit bulabileceğimizi belirtmişti. Solda ise eski çakıl patika vardı, köy duvarının alt teraslarına açılıyordu. Shiho, hangi yolu seçeceğimizi söylerken, sağ elimle önce belimdeki kunaiyi çıkarmış, kunainin halkasına işaret parmağımı soktuktan sonra hızlı bir şekilde çevirmeye başlamıştım.
"Öncelikle..." dedikten sonra, cebimden 150 Ryo çıkardım. Kazuma ile anlaşmamız vardı sonuçta. Ona parayı uzattıktan sonra, gözlerimi gözlerinin içine diktim. "Ben sözümü tutarım." Dedim. Gözlerimi sonrasında Hame'ye çevirdim. "Ben sözümü tutarım." diyerek gözlerimle Kazuma'yı işaret ettim. Onu sorgulama vaktimiz gelmişti. Hame'nin, yani takım arkadaşımın sözlerini geride bırakacak birisi değildim. Hame'nin yaklaşmasına yakın, çevirdiğim kunaiyi hızlandırmaya başladım, Kazuma'ya iyice yaklaştım. Her an tetikteydim, bir saldırıya karşılık anında cevap verecektim, ancak bir dost kazanma ihtimalim varsa da bunu reddetmeyecektim.
"Bana bak Kazuma. Bir dost edinme konusunda emin ol isteksiz değilim. Ancak bize ihanet edeceksen, şimdiden cezanı kesecek." Dedim gözlerimle Hame'yi işaret ederek. "Bize doğruları anlat. Bu sembolü taşıyan, o bize saldıran adamların hepsinin kökünü kurutacağız. Bunun için yola çıktık. Bize doğruları anlatırsan, dostumuz olursun, bizde senin dostun oluruz. Ha yok, ben yalan konuşacağım, size ihanet ederim diyorsan, dürüst davran. O zaman ona göre konuşalım. Anlat."
Re: [Kurooni Jin] Sembolün Gizemi
Posted: Sat May 31, 2025 2:12 pm
by GM - Shinsei
Kazuma, bıçağını yavaşça kınına geri iterken senin verdiğin 150 ryo’yu ağır ağır kemerinin iç cebine kaydırıyor. Hame tehditkar bakışlarını hala üzerinde gezdiriyor, kılıcının ucu adamın göğsüne iki karış mesafede. Shiho, arabanın basamağına tutunmuş, olacakları bekliyor.
Kazuma gözlerini kaçırmıyor, ama sesindeki gerginlik temiz bir korkuyla karışıyor, Eiengan’a bir kez daha bakmak istemiyor gibi. "Tamam… Gerçekleri anlatayım. O sembolü taşıyanlara Ağ Akımı diyorlar. Nehir yollarında takas, kaçak geçiş ve itiraf edeyim, bazen fidye işlerine bakıyorlar. Köy kökenli değiller, bırak Tanigakure’yi, memleketleri diye bir şey yok. Parayı izlerler. Kullandıkları şifre aynı akıntıya bağlıyız. Ortada bir lider yok, kollar halinde çalışıyorlar."
Hame gözlerini kısıyor. "Sen de o kollardan birindeydin, öyle mi?" Kazuma başını bir kez sarsıyor, bıyığı titriyor. "Yıllar önce birkaç geçişte onlara yük çektim, evet. Risk büyüdükçe pay büyüyordu. Ama bugün… doğrusu pusuda birini tanıyordum, ama anlaşma falan yoktu. Siz iyi ödersiniz diye düşündüm. Sonra onlar sizin değerli olabileceğinizi düşündüler. Peşinize düştüler. Beni de boğazlayacaklardı, fark ettiniz."
Shiho, kuşkuyla bir adım geri çekilip sana bakıyor. Kazuma devam ediyor. "İstediğiniz, bu simgenin ardındaki kolların kökünü kurutmaksa, Tanigakure içindeki balık pazarının alt depolarını arayın. Akım’ın Nehir Ülkesi ayağı orada toplanır, kayıkçılara ve gümrükçülere pay dağıtır. Daha derine inerseniz diğer kollarla yollar birleşir ama ben oraya hiç inmedim."
Hame kılıcını hafif indiriyor, ama gözünü ayırmıyor. "Demek yer altı balık pazarı… Güzel. Şimdi karar vereceğiz. Sen bizimle mi geliyorsun, yoksa yolda mı kalıyorsun?" Shiho kaşlarını hafifçe çatıp itiraz ediyor. "Bence hiç gerek yok. Ne kadar az bağ, o kadar az risk. Zaten bir kere takla attı. Yine ihanet etmez mi?"
Kazuma omuz silkiyor, titriyor ve gülümsüyor. "Seçim sizin. Gel derseniz yol gösterir, depo kapısına kadar sokarım. Yalnız bırakırsanız da şimdi ayrılır giderim."
Bir süre üçlü bir sessizlik duruyor. Nehir kıyısında hafif sis yükseliyor; sal kulelerinden çekiç sesleri gelip gidiyor. Rıhtımda balıkçı çocuklar ağ yıkıyor; arada martı benzeri kuşlar öterek suya dalıyor. Sağ tarafta iskelelere inen patika, solda taş duvar altında çakıl yol, kapıda gümrük kulübesi…
Hame kılıcını omzuna dayayıp sana bakıyor, keskin, enerjik. "Benim fikrim net. Rehber olsun: Depoya bizi sokar, sonra ister yapsın parasını ister kaçsın. Hem borcu olur, geri duramaz." Shiho, dikkatle Kazuma’ya sonra da sana dönüyor. "Ama güvenmiyoruz. İçeri girdiğimizde sırtımıza dönüp satış da yapabilir."
Gecikmeden bir yön belirlemek gerekiyor, Tanigakure’nin akıntıları beklemez.