Page 3 of 7

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Tue Feb 25, 2025 9:24 pm
by Yureikumo Aoi
Rei ablasının söyledikleri içini rahatlatmıştı. Onun diğer herkes için söylediği şeylerin bazen kendisini de kapsadığını unutuyordu. O da ruhani yolculuğunun başında sayılırdı. Tökezleyecek ve deneyim kazanacaktı. Bunların hepsi ruhun gelişmesi ve olgunlaşması adına tatması gereken deneyimlerdi. Rei ablası her şeye sıfırdan başlayabileceğini söylemişti. Bu mümkün müydü emin değildi. Verilen hasarı geri almak zor oluyordu. Yine de çabalayabilirdi. "Teşekkürler abla." dedi gülümseyerek minnettarlıkla. Gitmesi gerektiğini duyunca ona elini sallayarak vedalaştı. Onun gitmesiyle de Aoi yola koyularak diğerleriyle buluşacağı noktaya ilerlemeye devam etti.

Köyün giriş kapısında, tüccar ve köylülerin giriş çıkışlarını yaptıkları noktada birini bekliyormuş gibi duran üç shinobi figürünü seçebiliyordu. Çoktan gelmişlerdi demek. Takeshi onu fark edince kocaman gülümsemişti. Aoi de ona gülümsedi. Toshio her zamanki sessizliğe kısa bir baş selamı ile selamlamıştı onu. Takeshi ise ona doğru gülümseyerek yaklaşmıştı. Oldukça neşe dolu bir ses tonuyla günaydın demişti. Aoi onu kibar bir gülümsemeyle selamladı. Biraz daha mesafeli yaklaşmak istemişti ancak çocuğun bu neşesi ve gülümsemesi resmen bulaşıcıydı. "Günaydın." Hala biraz çekingen bakışlarla onu süzüyor, tepkisini tartıyordu. "Dün için özür dilemek istiyorum. Abartılı tepki verdim sanırım. Sizi üzdüğüm için çok üzgünüm." Böylece dün söylemeye fırsat bulamadığı şeyi de dile dökerek üstünden yükü atmıştı. Saya hala fazlasıyla mesafeli ve tepkili davranıyordu. Belli ki dünkü kızgınlığı geçmemişti.

Tam o esnada Inuzuka Hari rüzgar gibi bir hızla yanlarına gelmişti. Katı ve ciddi bir yüz ifadesi vardı. Sanki bu görevi bir an önce halledip günlük rutinine dönmek istiyor gibiydi. Belki de görevin ciddiyeti onu fazlaca geriyordu. Yanlarına gelir gelmez hiç birisiyle göz teması kurmamış, tanışmaya çalışmamıştı. O eşyalarını son kez kontrol ederken köpeği Renmaru da ortalarına pat diye atlamıştı. Yüzünden ve tavırlarından asalet akıyordu. Beyaz gri, pofuduk, parlak tüyleri vardı. Bacakları resmen kurt bacakları gibi uzun ve gösterişliydi. Siyah sürme gibi tüylerle kaplı minik gözleri masmaviydi. Onlara bakıp "veletler" demişti. Aoi'nin gözlerindeki şaşkınlık hayranlığa, hayranlık ise aşka dönüştü. Kocaman olmuş gözleri, kıpkırmızı olmuş yanakları ve küt küt atan kalbiyle Aoi hayatında ilk kez aşkı tadıyordu. Ehh, gerçi bu Aoi'nin ne zaman bir hayvan görse verdiği tepkiydi. Bahçesindeki kedilere de aşık olduğu söylenebilirdi. Ağaçtaki sincaba, deredeki kurbağalara, odunluğa yuva yapmış saksağanlara... Hatta evinin köşesindeki örümcekleri Kuku ve Cimcime'ye bile...

Hari hiçbir şey söylemeden harekete geçince ekipçe peşlerine düştüler. Aoi'nin aklı hala köpekteydi. Onun asil tüylerinin rüzgarda süzülüşünü izliyordu. Genin takımındaki arkadaşının köpeğini de pek severdi. O çocukla pek anlaşamıyor olsalar bile aralarındaki tek ortak noktanın hayvanlara olan sevgileri olduğu söyleyebilirdi. Aoi ise köpekleri çok ama çok seviyordu. O esnada Hari görevle ilgili kısa bir bilgilendirme yapıyordu. Diplomatik bir görüşme olacağını, gerginliği düşürmeyi amaçladıklarını, çatışmadan kaçınıp köyü korumaya çalışacaklarını anlatıyordu. Renmaru kuyruğunu ne güzel sallıyordu öyle. İz sürerken burnu fıtı fıtı oynuyordu. Kulakları bir ses işitince nasıl da kabarıyordu. Esnerken nasıl da yoga yapıyormuş gibi estetik görünüyordu. Hari aldığı parşömeni gösterip köye bununla gireceklerini belirtmişti. Ekipten birkaç tepki sesi gelmişti. Saya herhangi bir şey söylememişti ancak kızın keskin bakışlarını kendi üzerinde hissediyordu. "Pofur pofur... Yumuş yumuş..." Aoi ise kendi dünyasında bir şeyler mırıldanıyordu. En sonunda kendisine hakim olamadı. "RE-RENMARU O GÜZEL POFUDUK TÜYLERİNİ BİRAZ SEVEBİLİR MİYİM LÜTFEN LÜTFEN LÜTFEN LÜTFEN?"

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Fri Feb 28, 2025 12:05 pm
by GM - Shinsei
Inuzuka Hari’nin kısa ve resmi bilgilendirmesi sürerken, gözlerin sanki büyülenmiş gibi Renmaru’ya kilitleniyor. Köpeğin her adımında kaslı bacaklarının ve beyaz tüylerinin salınımını, fıtı fıtı oynayan burnunu, kulaklarının etrafındaki kabarık tüyleri takip ediyorsun. Hari, Tsuchikage’nin daveti ve Iwagakure’deki gerginliğin nasıl çözülebileceğine dair konuşurken, sen o kokulu sabah rüzgarında Renmaru’nun titrek kulaklarını izlemeye fazlaca kaptırmış gibi hissediyorsun.

Hari, elindeki parşömeni çantasına geri koyuyor. "Görev boyunca saldırıdan kaçınacağız." diye ekliyor. "Önce sınır kasabasına gideceğiz, orada Iwa tarafının gönderdiği kişilerle buluşup asıl köye doğru yola koyulacağız. Gözünüzü dört açın, zira diplomasi istiyor olabilirler ama kimin ne zaman ne yapacağı belirsiz." Kısa ve net konuşmasının ardından, Renmaru arada bir esneme hareketi yaparak dişlerini gösteriyor, keyifli gibi görünüyor ancak bir yandan da ekibe meydan okuyan bir duruşu koruyor.

Senin aklın ise tümüyle o "pofuduk" tüylerde; gözlerin sık sık Hari’nin sırtından Renmaru’ya kayıyor. En sonunda içindeki sabır taşı çatlıyor, onu sevme isteğiyle patlıyorsun. Bu ani çıkış, ekibin diğer üyelerinin gözlerini sana çeviriyor; Saya hafif şaşkınlığını saklayamıyor, Toshio sessizce bir kaşını kaldırıyor, Takeshi ise sanki daha önce senin bu yanını görmemiş gibi kocaman gülümsüyor.

Renmaru, söylemini duyduğunda bir an gözlerini sana çeviriyor, büyük beyaz kulaklarını oynatıyor. "Ha? Pofuduk tüy mü? Daha önce bana böyle yaklaşan çok olmamıştı…" diye boğuk ama anlaşılır bir sesle hırlaya benzer bir ton çıkartıyor. Hari hafifçe kulaklarını dikleştiriyor. "Renmaru, istersen izin ver…" diyerek bir an sözünü yarım bırakıyor, çünkü tam bu sırada grubun önünde patikadan geçmekte olan esrarengiz bir koku fark ettiğini belirtiyor. "Burada bir şey var…" diye mırıldanıyor.

Hızla ilerlediğiniz patikanın ilerisinde, ağaçların sıklıkla çevrelediği bir orman girişi görünüyor. Normalde gözü kara tüccarların ve küçük köy sakinlerinin pek uğramadığı bu patikaya geldiklerinde, Renmaru burnunu yere yaklaştırıp kulaklarını dikiyor. "Burada garip bir iz var… Kan kokusu." diye tıslıyor. Takeshi ve Saya bakışıyor, Toshio da çorak toprak üzerinde böceklerinden birini uçuruyor, sanki orada bir yaşam belirtisi var mı diye kontrol etmek ister gibi.

Hari duraksıyor. "Dikkatli olun, bu koku taze olabilir." diyerek elini havaya kaldırıyor. Bir an sessizlik çöküyor. Sonra ormanın derininden gelen bir çalı hışırtısı duyuyorsunuz. Ardından, ince bir ses, sanki can havliyle inliyor. "Yardım edin…" diye cılız bir fısıltı.

Ekip bir anda tetikte pozisyon alıyor, Toshio böceklerini yönlendiriyor, Takeshi elini hızla kunai çantasına atıyor, Saya ise o anda çoktan sakız çiğniyormuş gibi dudaklarını büzmüş, gözleri kararlı bir şekilde ormana dikilmiş.

Çalıların arasından kanlı giysisiyle bir genç adam sürünerek çıkıyor. Vücudunda kesikler ve çürükler var. Gözlerinde korku ve endişe dolu. "Haydutlar… orada…" diyebildiği anda arkasından keskin bir gürültü duyuyorsunuz. Ağaçların gölgeli çizgilerinden beş kadar siluet beliriyor; üstlerinde dağınık giysiler, ellerinde çarpık kılıçlar, kimisi de hançer veya yayla. İlk bakışta eğitimsiz haydutlar gibi dursalar da sayıları fazla ve bir tehdit oldukları kesin.

Hari anında "Dikkat!" diye uyarıyor. Renmaru hırlayarak menzili kontrol etmek istercesine sol tarafa açılıyor. Adamlar, gözü kara bir şekilde size bakıyor, kimi hafif sarhoş görünümlü, kimi ise sinsi bir neşeyle yırtıcı. Hari, keskin bir bakışla ekibine dönüyor.

"Toshio, Takeshi, ormanı kontrol edin, arkadan pusu yok mu bakın. Saya, sen yaralı çocuğu güvene al, gerekirse onu sürükleyip geriye çekil. Aoi…" diyerek sana kısa bir anlığına bakıyor. "Bunları oyalaman lazım. İlk hamleyi sen yap!"

Genç haydutların lideri gibi duran, elinde paslı bir kılıç tutan biri "Bırakın o adamı! Bizim malımız!" diye bağırıyor. Siz ekipçe anında pozisyon alıyorsunuz. Renmaru ise bir pençesini ileri atarak "Hadi bakalım, n’apacaksınız?" der gibi yüzünü büzüyor.

Sana verilen görev, düşmanın dikkatini çekerek ekibin gerisini korumaya zaman kazandırmak. Fakat nasıl yapacaksın? Gözlerin, yağmaladıkları ganimetlerle etrafta dans eden haydutların parıltılı silahlarında geziniyor. Kaybettiğin anın bir bedeli olabilir. Karşında sert bakışlı lider, yanında dişlerini sıkarak bekleyen adamları, yaralı genç adam ise Saya’ya sığınmış şekilde korku içinde titriyor. Karar vermen an meselesi.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Sat Mar 01, 2025 12:46 pm
by Yureikumo Aoi

Kelimeler Aoi'nin ağzından büyük bir sabırsızlık ve şevkle çıktığı anda tüm gözler ona dönmüştü. Herkesin bakışlarından şaşkınlık okunuyordu. Aoi'nin pek sık göstermediği bu yönüne ilk kez tanıklık ediyor olmalıydılar. Hep sakin ve kontrol sahibi olan insanların bile bir patlama noktası vardı sonuçta. Aoi'nin de bu hassas yönünün doğa ve canlılar olduğu söylenebilirdi. Aoi yaratılanları severdi Yuukon'dan ötürü. Hayranlık duymamak elde değildi ki. Renmaru hırıltılı bir sesle ona dönerek daha önce ona böyle yaklaşan olmadığını dile getirince şaşırma sırası Aoi'ye geçmişti. Nasıl yani? O güzel pofuduk beyaz gri tüylerin ne kadar pofuduk ve güzel olduklarını daha önce kimse söylememiş miydi? Hari bile mi? Aoi yalvaran gözlerle hayvana bakmaya devam ederken Hari izin vermesi konusunda teklif veriyordu ki... Aoi'nin hevesi kursağında kalmıştı.

Bir iz bulmuşlardı. Renmaru kan kokusu aldığını söylemişti. Toshio hemen böceklerinden birini uçurarak alanı kontrol etmeye göndermişti. Ahh böcekler... Doğanın başka bir mucizesi. Aoi böcekler üzerine felsefi ve varoluşçu düşünceler üretmek üzereyken Hari'nin elini kaldırmasıyla dikkati dağıldı. Dikkatli olmaları konusunda onları uyarıyordu. Aoi de dikkat kesildi. Bir ses duydular. Oldukça cılız, sanki ölmek üzere olan birisinin haykırışıymış gibi bir sesti. Yardım çığlığı atıyordu. Aoi hemen dikkatini sesin geldiği yere çevirdi. Pozisyon alarak elini kunai çantasına götürdü. Çalılar hışırdamaya başlamıştı. Kısa süre sonra da can havliyle sürüne sürüne çıkmaya çalışan genç bir adam gördüler. Üstü başı kesikler ve morluklarla kaplıydı. Ağzından bir kelime çıkmıştı. Haydutlar.

Tam o anda beş kadar figür ağaçların aralarından rüzgar gibi vızır vızır geçerek diplerinde bitti. Üstleri başları bakımsız, ellerinde çarpık kılıçlar dolu bir haydut grubuydu. Muhtemelen onlara karşı bir şansları yoktu ancak sayıca fazlaydılar. Bazıları sarhoş gibi görünüyordu. Ürpertici bir neşeye sahiptiler. Hiçbir korku belirtisi göstermeden dik dik onlara bakıyorlardı. Hari soğukkanlılığını kaybetmeden liderleri olarak onları yönlendirdi. Toshio ve Takeshi'den arkada pusu olup olmadığını kontrol etmelerini istedi. Saya'dan yaralı adamla ilgilenmesini istedi. Aoi'ye ise onları oyalayıp ilk hamleyi yapma görevi düşmüştü. Bunun üzerine herkes pozisyon aldı. Adamlardan liderleri gibi duran bir tipleme öne çıkarak adamın onların malı olduğunu söyledi. Renmaru ise pençelerini tehditkarca öne atarak hodri meydan demişti.

Aoi oldukça sakin ve ciddi bir yüz ifadesiyle öne doğru çıktı. "Baksanıza." Bakışları liderlerinde ve diğer ekip üyelerinde gezindi. Eien no Sasayaki tekniğini yapmaya hazırladı kendisini. "Renmaru'nun tüylerini sevecektim. Ondan izin de istemiştim. Sizin yüzünüzden yarım kaldı. Şimdi ona tekrar sormam gerekecek ve bu oldukça utanç verici. Üstelik huzurumuz kaçtığı için izin de vermeyebilir. Hayatımda bir kez elde edebileceğim bir şansı elimden almış olabilirsiniz. Bu konuda bir özür bekliyorum." Adamlar zaten hafif de sarhoş oldukları için ne gibi korkularının açığa çıkacağını merak ediyordu Aoi. Genjutsu'nun güzel tarafı kimseyi incitmesine gerek kalmadan ders verebilme potansiyeliydi. Böylece onlara düşünüp taşınmaları ve doğru olanı seçmeleri için kendisi aracılığıyla Yuukon tarafından da bir şans sunuluyordu.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Sat Mar 01, 2025 5:09 pm
by GM - Shinsei
Dingin sabah güneşinin aydınlattığı patikada, size dönük olan birkaç haydut ilk anda ciddiye almıyormuş gibi görünüyor, içlerinden biri esneyerek çarpık kılıcını omzuna dayamış, diğeri sarhoşça homurdanıyor. Sen öne çıkıp sakin ve ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başladığında, çoğunun yüzünde alaycı bir gülümseme beliriyor. Ne var ki bu sözler sadece bir başlangıç. İçinde odaklandığın o tanıdık çakra akışını hissettiğin anda, dudaklarından yarı fısıltı yarı tını benzeri bir ses dalgası yayılıyor: Eien no Sasayaki.

Eien no Sasayaki tekniğiyle birlikte, hafif bir rüzgâr uğultusu gibi görünmeyen bir dalga oluşuyor. Haydutların beşi de kısa bir an gözlerini kırpıştırıyor; kimisi sendeleyerek, kimisi saçma sapan bir kahkaha atarak duraklıyor. Senin yaydığın ruhsal fısıltılar, zihinlerine sızan rahatsız edici bir uğultu gibi duyuluyor. Gözlerindeki yansıma, onların kendi korkularıyla yüzleştiğini belli ediyor, biri etrafına şaşkınlıkla bakınıyor, bir diğeri "Anne?!" diye mırıldanıp dizlerinin üzerine çöküyor, bir diğeri sarhoş gibi neşesinden eser kalmadan tir tir titriyor. Arada bir, ufak bir inilti duyuluyor. "S-sesler… çok fena…"

Tekniğin genjutsu olduğunu hiçbiri henüz idrak edemiyor. Sanki kendi akıl uçurumlarında kaybolmuşlar gibi, kimisi geriye kaçmaya çalışıyor, kimisi elleriyle kulaklarını kapıyor. Tam o anda, arka tarafta Hari’nin anlık bir hareket yaptığını fark ediyorsun; Renmaru ile birlikte çemberi genişçe yararak ayrılıyorlar. Sen tekniği sürdürürken, haydutlar tamamen zihinlerinde kendi korkularının esiri olmuş hâlde kalıyorlar.

Bir an sonra, güçlü bir hırlama sesi ve Hari’nin "Renmaru!" diye bağırışı duyuluyor. Gözünün ucuyla fark ediyorsun ki Hari, bir Inuzuka tekniği kullanmaya hazırlanıyor. Normalde Gatsuuga’yı anımsatan dönen bir hamle var, ancak çok daha büyük bir çakra girdabına benziyor: Renmaru’yla birlikte aynı hizada dönüyorlar, iki şiddetli kasırga gibi haydutların arasına dalıyorlar. "Arashi Gatsuuga!" diye hırlı bir ses yükseliyor. Biri beyaz tüylü dev bir döngü, diğeri siyah zırhlı hızlı bir gölge gibi dönerek haydutların üstüne çarpıyor.

Korkularına kapılmış beş haydut, çığlık bile atamadan darbenin etkisiyle yere savruluyor. Kimisi ağaç gövdesine çarpıp sızıyor, kimisi çamurun içinde sürükleniyor. Sen tekniğini sonlandırdığında, hepsinin bilincinin neredeyse kapandığını ya da acıdan kıvranır şekilde kıpırdanamadıklarını görüyorsun.

Bir anlık sessizlikten sonra, Hari dönen hareketini bitirerek çantasına uzanıyor; Renmaru da hafifçe tıslayıp pençelerini yere vurarak duruyor. Ortada inleme seslerinden başka bir şey duyulmuyor. "İyi iş." diye sesleniyor Hari, sesinde soğukkanlı bir memnuniyet var. "Devam edebiliriz. Bunlar artık yolumuza çıkmaz."

Takeshi hızlı adımlarla sana yaklaşarak "Seninkisi genjutsu muydu? Nasıl çalışıyor bu? İçlerinden biri resmen anneee diye bağırıyordu." diye heyecanla soruyor. Sana meraklı gözlerle bakıyor, tam cevap vereceğin sırada Saya bakışlarını ikinizden kaçırıp sessizce ilerliyor; sanki konuşmayı görmezden geliyor. Toshio ise Hari’nin yanına geçip "Az önceki tekniğiniz… Gatsuuga’nın gelişmiş bir versiyonu muydu?" diye soruyor. Hari, gözleri Renmaru’da gezerek "Kendi geliştirdiğim bir varyasyon. Renmaru olmadan yapamam. Kökü eski Inuzuka tekniklerine dayanıyor." diye yanıtlıyor, sanki hiç de övünmek istemiyormuş gibi hafif bir ifade takınarak.

Ekipten kimse fazla oyalanmak istemediği için yola devam ediyorsunuz. Patika bir noktada ikiye ayrılıyor; her iki tarafta da meşelik bir alan uzanıyor. Hari durup iki yönü de bir an inceliyor. "Hatırlıyorum, burası iki farklı rota." diyor, ellerini beline dayayarak. "İkisi de varmak istediğimiz yere ulaşıyor ama farklı zorlukları var. Birinde yol daha kısaymış ama dik uçurumlar var, diğerinde yol daha uzun ama ormanlık alandan geçiliyor, yani pusulara müsait olabilir."

Sonra aniden arkasına dönüp ekibe bakarken eklemeyi unuttuğu bir şey hatırlamış gibi "Hah, hangi yoldan gideceğimizi Aoi ve Toshio seçecek. İkisi biraz önce işimize yaradı. Siz diğerleri… henüz bana faydalı bir şey göstermediniz." diyerek omuz silkiyor. Takeshi şaşkın gözlerini sana ve Toshio’ya çevirirken Saya’nın kaşları hafifçe çatılıyor. Ortamda kısa bir gerilim uğultusu hissediliyor. Hari ise soğukkanlılığını koruyarak gözlerini sana ve Toshio’ya dikiyor, kararınızı bekliyor gibi.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Sun Mar 02, 2025 3:44 am
by Yureikumo Aoi
Tekniği uyguladığı anda tüm haydutlar dalga dalga korku içinde yere çökmeye başlamıştı. Kimisi annesini çağırıyor, kimisi seslerden yakınıyor, kimisi ağlıyor ve yardım dileniyordu. Aoi onların korku içerisindeki ifadelerine bakıp her birinin ne görüyor olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Bazen merak ederdi, bu teknik kendisine uygulansa ne gibi derin korkuları açığa çıkardı? O tekniğini sürdürürken Hari'nin köpeğine seslendiğini duydu. Dikkatini onlara çevirdiğinde Inazuka tekniklerinden birini yapmak üzere olduklarını fark etti. Gatsuuga'ya benzeyen ama daha güçlü bir tekniğe benziyordu. Renmaru ile birlikte girdap gibi dönmeye başlamışlardı. En çok ivme kazandıkları anda kendilerini hızla haydutların üzerine fırlattılar. Haydutlar onlara neyin vurduğunu bile anlamamışlardı. Zihinleri hala bambaşka bir yerdeyken çil sürüsü gibi dağılmışlardı etrafa. Kimisi ağaca çarpmıştı, kimi de Yuukon bilir nereye fırlamıştı. Yaşadıkları psikolojik şoka ek olarak fiziksel darbenin de etkisiyle hepsi de baygın düşmüştü. Böylece bu mesele fazla enerji harcanmadan hızlıca halledilmişti.

Her şey sona erdiğinde geriye sessizliğin ortasında hafif hafif duyulan acı iniltileri kalmıştı. Tıpkı biraz evvelki genç adama yaşattıkları korku ve acı gibi şimdi de onlar layıklarını bulmuşlardı. Bunun onlara bir ders olması ve Yuukon'un yoluna dönmeleri hususunda Aoi onlar için minik bir dua etti. Hari de bu esnada eşyalarını toparlayıp memnuniyetle başardıkları işi övmüştü. Böylece artık yola devam edebilirlerdi. Arkada pusu olmadığına kanaat getiren Takeshi ve Toshio da gruba dönmüştü. Takeshi heyecanla ona yaklaşarak tekniğinin ne olduğunu sordu. Onun bu çocuksu heyecanı Aoi'yi gülümsetti. O esnada Saya'nın bakışlarını kendisinden kaçırarak gruptan uzaklaştığını fark etti. Sanki bilerek ne konuştuklarını duymamak için yapıyordu. Sessizce protesto ediyor, olanlar için hala kızgın olduğunu ve bunun anlaşılmasını istediğini belirtiyordu. Az önceki yaralı adamı ne yapmıştı acaba? Köyden çok uzak olmadıkları için onu iyileştirip arkada bırakmak en mantıklısıydı. Bunu onunla daha sonra konuşmaya karar verdi. Saya'nın bariz mesafeli yaklaşımına karşı omuz silkti. Çocukken de böyle olduğu için hiç birbirlerine ısınma fırsatları olmamıştı. Halbuki Aoi'nin onunla bir problemi yoktu. Sidik yarıştırıyor da değildi. Takeshi'ye geri dönerek çocuğun sorusunu havada bırakmamak için cevap verdi. "Bilinçaltındaki korkuları açığa çıkaran bir genjutsu tekniği. Çok ahım şahım bir şey değil aslında, sarhoş oldukları için şansım yaver gitti." dedi gülümseyerek mütevazı bir şekilde. O esnada Toshio ve Hari de Hari'nin tekniği hakkında konuşuyorlardı. Hari Gatsuuga'nın kendi ürettiği geliştirilmiş bir versiyonunu yaptığını açıklamıştı kısaca.

Böylece yeniden yola koyuldular. Bir süre patika boyunca ilerledikten sonra yolun ikiye ayrıldığını fark ettiler. Aoi Hari'nin hangi yola gideceklerini söylemesini bekliyordu ancak bunun yerine hiç beklemediği bir görevle karşılaştı. Nereden gidileceğine o ve Toshio karar verecekti. Bu patikaların ikisi de onları istedikleri yola götürüyordu ancak birisi daha kısa ve daha zorlu bir yolken diğeri daha uzun ama daha güvenli bir yoldu. Aoi böyle spot ışığı altında bırakılmaya alışkın değildi. Gerginlikle yutkunarak bakışlarını diğerlerinin üzerinde gezdirdi. Takeshi yalnızca şaşkın görünüyordu ancak Saya öncekinden de sinirli gibiydi. Toshio'nun bir şey söylemesini bekledi ancak o her zamanki stoikliği ile muhtemelen önce Aoi'nin konuşmasını bekleyecekti. Aoi hafifçe boğazını temizledi. "İzninizle böyle önemli bir meselede ilk olarak ruhlara danışmak ve bir öngörü almak istiyorum." Ardından kendini Mirai no Me tekniğini kullanmaya hazırladı. Bu teknik üzerinde hakimiyetini geliştirmek için sık sık ona danışıyordu. Sonuçta hala en büyük amaçlarından birisi geleceğe yönelik görü alma yeteneğini geliştirmek ve ölümleri bile önceden görebilir hale gelmekti. İnsanın kendini hazırlamaya vakti oluyordu böylece.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Sun Mar 02, 2025 5:44 pm
by GM - Shinsei
Mirai no Me tekniğini kullanmaya karar verdiğini söylediğinde, hem Hari hem de Toshio duraksıyor. Saya öfkesine rağmen seni merakla izlemeyi bırakmıyor, Takeshi ise tek kaşını kaldırıp gözlerini sende tutuyor. Birkaç derin nefes alıp kendini odaklıyor, gözlerini usulca kapatıyorsun. Nefesinin ritmi yavaşlarken, bilinçaltının kapılarını aralayarak ruhlarla bağlantı kurmaya çalışıyorsun.

İlk önce loş bir sis içinde kaldığını görüyorsun. Sisin arasında beliren yeşil bir patika, üstünde oyukları ve karanlık gölgeleri olan geniş ağaçlar var. Yaprakları dökülmüş gibi, sararmış ve kuru. Patikanın tam ortasında, gölgelerin içinde saklanmış narin bir figür beliriyor. Bu figür, kollarını göğsünde bağlayarak nefesini tutuyormuş gibi. Derken arka tarafta kısa ama sert bir uçurum silueti görünüyor. Dağ rüzgarlarının keskin uğultusunu hissediyorsun. Bu uçurumun kenarında, kırık bir köprü parçası seçiliyor. Kırık tahtaların yansıttığı acı bir çatırtı duyuyorsun.

Yeşil orman patikasına geri döndüğünde, ağaçların kendi aralarında fısıldaştığı bir ses çıkıyor. Çalıların içinde saklanan böceklerin cıvıltısı, sakin bir dere akışının hışırtısına karışıyor. Uçurum tarafı ise kesif bir boşluk ve tedirginlik hissi yayıyor. Duyduğun son şey, rüzgarın kesik bir uğultusu oluyor ve görüntü hemen kayboluyor.

Gözlerini açtığında, kısa bir baş dönmesi hissediyor; Toshio’nun sessiz bakışlarını, Saya’nın meraklı ama ketum ifadesini ve Takeshi’nin pür dikkat bekleyişini fark ediyorsun. Hari ise seni belli belirsiz inceler gibi duruyor, hızlı bir vardiya bekliyor gibi.

Vizyonunu paylaşmanla birlikte Toshio anında "Yeşil orman yolunu takip etmeliyiz." diye net bir ifade kullanıyor. "Uçurum tarafında kırık bir köprü, yolda aksaklık var gibi görünüyor. Sakin geçen bir yol daha güvenlidir." Bu da tam senin rüyada gördüğün yeşil patikaya denk geliyor. Sanki ikinizin de içi bunu onaylıyor.

Hari, kararı sessizce onaylayıp herkesi orman yoluna yönlendiriyor. Patikayı takip ederken ağaçların gölgesi altına giriyorsunuz. İlk anda içinizde belli bir tedirginlik var, pusuya müsait bölge diye biliniyordu sonuçta. Ama yürüdükçe o kadar sakin ki, kuşların tatlı ötüşünü, uzaklarda bir dere akışının sesini duyuyorsunuz. Takeshi arada sırada konuşmayı deniyor fakat Saya’dan zayıf bir karşılık alıyor. Toshio her zamanki gibi gözlem yaparken, sen ise etraftan gelen her çıtırtıya kulak kabartıyorsun.

Hiçbir büyük sorun çıkmadan, gökyüzündeki güneşin yer değiştirmesiyle zaman akıp gidiyor. Arada sırada küçük bir ekin tarlasının yanından geçiyorsunuz, otlayan birkaç vahşi hayvan görüyorsunuz, ama saldırganlık sergilemiyorlar. Nihayet patikanın ormanlık kısmı son bulduğunda, Toshio’nun böcekleriyle araziyi taramasına devam etmesi, tehlike işareti olmadığını kesinleştiriyor. Hari ise devam etmenizi emrederek tempoyu arttırıyor.

Hava akşama yakın, gökyüzü portakal rengine çalarken, iki dağın arasında kurulu bir kasabanın silueti beliriyor. Bu kasaba, Ateş Ülkesi, Zincir Ülkesi, Ağaç Ülkesi ve Toprak Ülkesi’nin kesişimine oldukça yakın. Hari parmağıyla öndeki köprüyü gösteriyor. "Burası dört ülkeye de erişim sağlayan stratejik kasaba. Şu gördüğünüz köprü, gerek ticaret gerek diplomasi açısından hayati. Toprak Ülkesi’yle Ateş Ülkesi arasında bir ortak güven bölgesi gibi."

Kasabayı daha yakından görmeye başladığınızda, kalın ahşap sur benzeri duvarların arasından içeri giden geniş bir kapı görüyorsunuz. İçeride, oldukça düzgün yollar, taş döşeli sokaklar ve dört katlı binalar dikkatinizi çekiyor. Etrafta birkaç bekçi, alışveriş yapan insanların yanı sıra gezgin shinobiler, tüccarlar, kervan sahipleri var. Kasabanın merkezinde büyük bir çeşme, etrafında lokantalar, at ahırları, ufak atölyeler sıralanmış. Ortak tabelalar göze çarpıyor, Ateş, Toprak, hatta Ağaç Ülkesi yazısı yazılmış duyurular.

Hari, daha önce buraya belli ki gelmiş, epey bilgili olduğu anlaşılıyor. Sizi kasaba içinde dolandırmadan doğrudan geniş bir otel binasına götürüyor. Bu otelin dört katı olduğunu ve en üst katın diplomatik konuklar için ayrıldığını anlatıyor. "Üç oda ayırttım." diyerek resepsiyona yöneliyor. Resepsiyon görevlisi kısa boylu bir adam, elindeki kayıt defterine bakarken Hari’nin gelişini görünce şaşkınca gözlerini açıyor. "Biz… size iki oda hazır demiştik?" diye kekeliyor. Hari sinir göstermeden "Üç." diyerek bakışlarını sertçe adamın üstünde gezdiriyor. Adam "A-A tabii… hemen." deyip hızlıca bir anahtar seti uzatıyor.

Anahtarları aldıktan sonra Hari yanınıza dönerek "Kızlara bir oda, erkeklere bir oda… ve sonuncuyu da ben tek başıma kullanacağım." diye net bir dille karar veriyor. Kimse itiraz edemeden merdivenleri tırmanmaya başlıyorsunuz. Elindeki anahtara göz gezdiriyorsun, üzerinde "304" yazıyor. Yani üçüncü kattaki dördüncü oda. Saya bir şey söylemeden yanından geçiyor, yüzünde hala dün geceki gerginliğin izleri var, ama açıkça bir şey demiyor.

Takeshi merdivenlerde Toshio’ya "Ee, şimdi yukarıda boş bir vakit bulursak şöyle bir kart oyunu mu oynasak? Hem belki Aoi de takılır bizimle belki, ne bileyim, aramız iyice ısınır…" diye konuşuyor. Sen ise pek kulak kabartmadan, otelin ahşap basamaklarını çıkarak üçüncü kata varıyorsun. Orada koridor boyunca sırayla odalar dizilmiş. Kapına yaklaştığında önünde ufak bir pencere, içeriye loş bir öğleden sonra ışığı yansıyor.

Kapıyı açıp adım attığında, içeriye mis gibi sedir ağacı kokusu dolu bir hava çarpıyor. Odada iki yatak var: biri pencere kenarında, diğeri duvara bitişik. Arada küçük bir sehpa, duvarda ülkelere ait haritalar, basit bir gardırop ve aynalı bir şifonyer bulunuyor. Çok büyük değil ama temiz ve bakımlı. Zemine yer serilmiş kalın kilim, adımlarını yumuşak bir dokuyla karşılıyor. Bu kasabanın konukları için tasarlanmış özel oda, diplomatik konuklara yakışır şekilde sade ama rahat bir dekorasyona sahip.

Şimdilik ne yapmak istersen sana kalmış görünüyor. Hari, alt kattaki kayıt kısmında büyük ihtimalle başka düzenlemelerle meşgul. Takeshi ve Toshio da kendi odalarını bulmaya çalışıyor olabilir, Saya seninle hiç konuşmadan odanın diğer tarafındaki yatağa yöneliyor. Havadaki hafif gerilimi fark etmemek zor. Kasabada bu akşam üstü fazla aktivite yok gibi; heyetle toplantınız da muhtemelen sabaha olacak. Bu yüzden önünde bir dinlenme veya dışarıyı keşfetme seçeneği var. Yatağı test ederek veya pencerenin önünde şehir manzarasını izleyerek zaman geçirebilirsin.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Sun Mar 02, 2025 11:06 pm
by Yureikumo Aoi
Görüsünde puslu bir ortamda, bir sisin içerisindeydi. Yeşil orman patikası yaprakları sararmış, kurumuş haldeydi. Ortasında bir kadın figürü kollarını göğsünde birleştirmişti. Uçurumlu yolda ise kırık bir köprü parçası ve çatırdayan tahtalar görülüyordu. Yeşil orman patikası ise çok sakindi. Cıvıldayan kuşlar, böcekler, arılar, yaprak hışırtıları... Doğanın kucağının tam ortasından bir manzaraydı. Uçurum ise korkunç görünüyordu. Tedirgin ediciydi. Rüzgarın sesi kulaklarında şiddetle uğuldarken görüntü gözlerinin önünde toz parçası gibi dağılmıştı. Bir an kendine gelmek için sendeledi. Bütün meraklı ve sabırsız gözlerin üzerinde kenetlendiğini fark etti. Onları daha fazla bekletmemek adına ne gördüğünü bir çırpıda paylaştığı anda Toshio beklenmedik bir şekilde net bir dille orman patikasını izlemeleri gerektiğini belirtmişti. Aoi'nin de görüsüne göre içine en çok bu sindiği için onu onaylamakla yetindi. Böylece karar verildi ve orman patikasında ilerlemeye başladılar.

Patika yolu tam da görüsündeki gibiydi. Sakin, sessiz, hayvan ve ağaç seslerinden başka bir şeyin olmadığı uzun bir yoldu. Yol sık ağaçlarla ve onların gölgeleriyle kaplı olduğundan pusuya düşürülme ihtimalleri yüksekti ancak Aoi'nin içi bir nebze de olsa rahattı çünkü görüsünde herhangi bir pusuya dair uyarı fark etmemişti. Kadın figürünün ne anlama geldiğini anlamış değildi ancak bu yolun güvenli olacağına dair içinde emin bir duygu vardı. Akan derenin büyüleyici su sesini ve kuş cıvıltılarını tadına vara vara dinleyerek ilerledi yol boyunca. Herkes çok sessizdi. Aoi konuşacağı bir sebep olmadığı için konuşmuyordu. Takeshi birkaç hamle yapmıştı ancak Saya belli ki ne kadar tripli ve öfkeli olduğu konusunu duyurma hususunda ısrarcıydı. Bu yüzden çocuğun hevesini söndürerek devam etmesini engellemişti. Toshio ve Hari ise her zamanki sessizliklerindeydiler.

Bu şekilde hava kararmaya başlayana ve patika yolunun sonu gelene dek yola devam ettiler. Gökyüzü görkemli turuncu kızıl rengini almıştı. Hava sertleşmiş, rüzgar şiddetlenmişti. Aoi akşam olması için sabırsızlanıyordu. Şu hayatta geceyi onun kadar seven bir başkası olmadığına emindi. Gözlerinin önünde belli belirsiz bir kasaba silüeti canlanmıştı. Hari orayı işaret ederek önlerindeki köprünün ve kasabanın ülkeler arası diplomatik öneminden bahsetti sanki onları eğitmek istermiş gibi. Jounin kaptanı olunca böyle oluyordu demek. Öğretme eylemi artık normal davranışların bir parçası haline geliyor olsa gerekti. Aoi onun bu yönünü fazlasıyla ilham verici bulmuştu. Günün birinde Jounin olmayı başarabilirse başarılı bir öğretmen olmak ve kendinden deneyimsizlere ilham olmak isterdi aynı şekilde. Bunu yapabileceğine inancı pek yoktu gerçi.

Kasaba oldukça güzel tasarlanmıştı. Kaldırım taşları ve yolları bile lüks görünüyordu. Dört katlı binalarla ve taştan yollarla döşenmişti. Kasaba halkı geçimini ticaretle sağlıyor olsa gerekti ki alışveriş yapanların sayısı bir hayli fazlaydı. Aynı zamanda ticaret kervanları ve gezgin shinobiler de göze çarpıyordu. Farklı ülkelere ait tabelaları görmek Aoi'ye ülkesinden ayrılmak üzere olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştı. Nedense bu mesele onu fazlasıyla geriyordu. İçinde bu konuyla ilgili kötü bir his vardı. Hari de bunu biliyor olsa gerekti. Iwagakure'nin diplomasi arayışında olduklarını sanmıyordu. Onlara saldırmışlardı. Ciddi bir kapışma ve ölümler gerçekleşmişti. Konoha karşıtı büyük bir plan dönüyordu. Şimdi ise güçlü shinobilerden oluşan beş kişilik bir ekibi "diplomatik" bir görüşme için çağırıyorlardı. Hari onlara çatışmadan kaçınmalarını tembih etmişti ancak Aoi bu işin bu kadar basit sonuçlanmayacağını hissediyordu. Iwagakure'de başlarına bir iş gelecekti. Şeytan kartı onu bu sabah uyarmıştı. Aoi bunu düşününce istemsizce ürperdi.

Hari içinde bulundukları kasabayı avucunun içi gibi biliyor olmalıydı ki onları neredeyse hiç dolandırmadan direkt kocaman bir otel binasına getirmişti. Üç oda ayırttığını belirterek resepsiyona yönelmişti. Resepsiyon ile aralarında üç ve iki oda arasında çok hızlı çözülen ufak bir problemden sonra üç odanın anahtarlarını aldılar. Birinde Hari hocaları tek başına kalacağını söylemişti. Renmaru ile birlikte kalacaktı tabi ki. Aoi onu kıskanmadan edemedi. Renmaru'nun pofuduk tüylerine sarılarak uyumak... O böyle bir şeyi ancak hayal edebilirdi. Kızlara bir oda, erkeklere de bir oda verilmişti. Onların odası üçüncü kattaki dördüncü odaydı. Aoi anahtarı incelerken Saya yanından öyle bir geçip gitmişti ki Aoi onu çekilmez ve uzun bir gecenin beklediğini düşünmeden edemedi. Özür de dilemişti halbuki. Bu kadar kızılacak bir şey mi yapmıştı gerçekten? Saya onu yol boyunca hiç affetmeyecek miydi?

Otelin merdivenlerine yönelerek yavaş yavaş yukarı çıkmaya başladı. O esnada Toshio ve Takeshi'nin aralarında bir şey konuştuklarını fark etti. Kendi ismi geçince istemsizce kulak misafiri oldu bir cümlesine. Takeshi onlarla kart oyunu oynamaktan ve kendisiyle yakınlaşmaktan bahsediyordu. Konuşmalarının devamını duymamak için hızlıca merdivenlerden çıkarak odalarının olduğu kata yöneldi. En azından Takeshi hala onunla yakınlaşmak ve arkadaş olmak istiyordu. Saya'yı kaybetmiş olsa da hiç değilse ona kendisini affettirebilmişti. Bu onu mutlu etmeye yeterdi. Kart oyunu oynama fikri ise kulağa hoş geliyordu. Birbirleriyle öpüşmeli cezalar olmayacaksa Aoi oynamaya vardı ancak Saya'nın tavırlarına bakılırsa o bu etkinliklere katılmayacaktı. Onlarla yine önceki gibi keyifli vakit geçirmek isterdi ancak bu ortamı tekrar yakalama şansı yok gibi görünüyordu.

Odanın kapısını açtığı anda sedir ağacının kokusu ile karşılandı. Temiz görünümlü bir odaydı. İki yatak vardı. Birisi pencere kenarında diğeri de duvara bitişikti. Minik bir gardırop, şifonyer ve ahşap bir sehpa dışında çok bir eşya yoktu. Aoi pencere kenarındaki yatağa doğru ilerledi refleksle. Buradan kasaba halkını izlemek, güneşin batışını ve gece gökyüzündeki kıpırdaşan yıldızları seyretmek çok zevkli olurdu. Saya zaten hiçbir şey söylemeden duvar dibindeki yatağa geçmişti. Onunla konuşmuyor ve hatta ona bakmıyordu bile. Anlaşılan Aoi bu gece kalabalığın içinde yalnızlığı ile kalacaktı. Dışarı çıkıp kasabada turlayabilirdi ancak bütün gün yürüdükten sonra canı bunu hiç istemiyordu. Zaten kalabalık ortamlarda pek iyi değildi. Odasında kalmayı yeğlerdi. Başındaki tokayı açarak saçlarını serbest bıraktı ve saç diplerine hafif bir masaj yaptı. Kısa bir duş almak ve rahatlamak istiyordu. Odanın banyosuna yöneldi. Duşunu alacak, misler gibi kokacak, üzerine rahat bir kimono giyecek ve gerisini sonra düşünecekti. Belki Takeshi veya Toshio ile karşılaşır ve onlarla bir şey yapardı. Belki akşam yemeği yerlerdi. Onları bulamazsa Saya'ya da yemek yemeyi teklif edebilirdi ancak ondan çekiniyordu. Bu yüzden kimseyi bulamazsa muhtemelen kendi kendine yemek yenilecek bir yer bulmaya çalışacaktı.

Saya ile tekrar konuşmak ve bir kez daha özür dilemek istiyordu ancak Saya'nın tam olarak neye öfkeli olduğunu anlayamamıştı. İletişime de fazlasıyla kapalı olduğundan ona zaman tanımak istiyordu. Ufacık bir şeyde bu kadar ketum davranmasına anlam veremiyordu. Önceki gün kahve içerken saatlerce konuşmuş ve kırılgan noktalarını birbirlerine açmışlardı sonuçta. Ancak Saya onu hiçbir zaman gerçekten sevmemiş ve bir arkadaş olarak görmemişti. Bunu içten içe biliyordu. Ne kadar vakit geçirirlerse geçirsinler, Saya'nın kalbi ona ısınmıyordu. Bunun en büyük sebebi de Aoi'nin bir Yureikumo olmasıydı. Hatta herkesin içten içe böyle hissettiğine emindi. Ne kadar aksini iddia etseler de Toshio da Takeshi de hatta Hari de onu bir Yureikumo olarak görüyordu. Bu değişik varlığı merak ediyorlardı belki de ancak hiçbir zaman onlardan biri gibi görülmeyeceğine emindi. Bundan sebep alışmıştı bu görmezden gelinmelere. O yüzden kalbini eskisi kadar çok kırmıyordu. (Yalan) Bazı insanlarla ne yaparsa yapsın yıldızı barışmayabilirdi. En azından Saya'nın ona karşı bir düşmanlık beslemediğini umuyordu.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Tue Mar 04, 2025 6:18 pm
by GM - Shinsei
Duşa girmek için adımların seni banyonun kapısına yönlendirirken, odadaki sedir ağacı kokusu artık rutubetle karışık bir ahşap rayihasına dönüşüyor. Yerdeki kalın kilimle kaplı zeminden, banyoya açılan ufak bir geçiş alanı göze çarpıyor. Banyonun içi beklediğinden daha geniş. Sade bir duş bölmesi, kenarında küçük bir sabunluk, üst köşede nemden hafifçe kabarmış bir ahşap raf… Tavanı yeterince yüksek olduğundan, içeride bir boğuculuk hissi yok. Lambası sarı ışık veriyor; huzurlu ve yumuşak bir aydınlatma sağlıyor.

Duş perdesini aralayıp içeri girdiğinde ilk önce suyun ılık mı yoksa daha sıcak mı olması gerektiğini ayarlamakla uğraşıyorsun. Borulardan gelen hafif bir tıslama sesini duyduktan sonra nihayet su akmaya başlıyor. Ilık suyun tenine değdiği anda, yorgunluğun ve omuzlarındaki gerginliğin bir nebze hafiflediğini hissediyorsun. Koklayabileceğin tek şey suyun saf temizliği ve sabunun hafif çiçeksi aroması oluyor. Dünkü tatsız gerilimin izlerini, kurumuş çamur lekelerini ve yol yorgunluğunu suyun altında bırakmaya niyetli gibisin. Duş başlığından dökülen su sesi, sanki masaj etkisi yaratıyor. Başını hafifçe arkaya yaslayıp gözlerini kapadığında, binbir düşüncenin aklından silikçe geçmeye başladığını fark ediyorsun: Takeshi’nin samimiyeti, Saya’nın mesafesi, Toshio’nun ketumluğu, Hari’nin soğuk otoritesi ve Renmaru’nun yumuşacık tüyleri…

Yaklaşık beş-on dakikalık bu arınma hissinden sonra, suyu kapatıp yavaşça perdenin arkasından çıkıyorsun. Askıda duran havluyu alarak saçlarındaki suyu hafifçe sıkarak kuruluyorsun. Banyonun yan duvarına monteli minik aynada yüzüne kısaca bakıyorsun, yanaklarının hala duşun sıcaklığından hafif pembeleştiğini fark ediyorsun. Teni hızlıca kuruladıktan sonra koridordaki valizinden çıkardığın kimononu giymek üzere banyodan ayrılıyorsun.

Gözüne ilk çarpan şey, Saya’nın odada olmadığı oluyor. Az önceki sessiz duruşundan sonra nereye gitmiş ki? Pencere kenarında yatağını düzenlerken, kimononu sırtından sarıp bağcıklarını bağlıyorsun. Kumaşın tene değme hissi bile seni rahatlatıyor. Tam kemerini sıkılaştırmaya çalışırken, yukarıdaki bir odadan veya tavana yakın bir yerden gelen hafif tıkırtılar duyuyorsun. Çekiç sesi gibi değil, daha çok yer döşemesine basan adımların gıcırtısı olabilir. Bir an bunun Takeshi ve Toshio’nun kaldığı oda mı diye geçiriyorsun aklından. Kişisel eşyalarını yatağının yanındaki sehpaya bıraktıktan sonra, kapıyı aralayıp koridora çıkmaya karar veriyorsun.

Koridora adımını attığında, ahşap zemin yumuşak bir ses çıkarıyor. Lambaların hafif turuncu tonuyla aydınlanmış, son derece huzurlu görünen uzun bir koridor. Duvarında ufak süslemeler, çiçek desenli tablolar var. Biraz ileride merdivenin başı seçiliyor. Oraya doğru yürüdüğünde aniden yandan bir siluet çıkıyor. Toshio. Elinde boş bir kağıt parçası gibi duran bir not var, gözünde her zamanki koyu renk gözlükler. Seni görünce, tam merdivenlerin basamaklarını inmeye hazırlanan adımlarını durduruyor.

"Ah, ben de sizin kapıyı çalmaya geliyordum." diyerek sakin bir sesle konuşuyor. Saçlarının ucundan birkaç böcek çıkmış gibi görünüyor, belki de koridorda uçuşup tekrar ona geri dönüyorlar. "Saya biraz önce beni kenara çekti, Takeshi’yle yalnız kalmak istiyormuş. Yani… bu akşam onlar birlikte vakit geçirecek gibi." Gözlerini kısarak aşağı kata doğru bakıyor, sanki nereye gitmesi gerektiğine karar veremiyor. "Ben de tek başıma dolaşacaktım ama önce senin planın var mı, onu sormak istedim."

Toshio’nun bu kadar aleni konuşması seni biraz şaşırtıyor. Onu koridorda ayakta bırakmamak için onu davet ediyorsun. Odana geri girdiğinizde, pencereden kasaba ışıkları hafifçe yansıyor. Toshio çevreye bakınarak, bulduğu basit tahta sandalyeye oturuyor. Sen de yatağına yerleşirken kısa bir sessizlik oluşuyor.

"İstersen birlikte yemeğe de gidebiliriz." diyor Toshio, sesinde ölçülü bir nezaket. "Dürüst olmak gerekirse, çok sosyalleşmeye alışkın değilim. Takeshi’nin ve Saya’nın ne yapmak istediğini de anlamış oldum. O iş bana göre değil. Bazen böyle durumlarda geriliyorum ve uzaklaşmak istiyorum." Ardından derin bir nefes alarak hafifçe gözlüğünü düzeltiyor. "Aburame olarak yetişirken, biraz katı kurallarla büyüdüm. Etrafımdaki insanlar da zaten şu böcekli tipten uzak duralım diye düşünür… Tam adını koyamadığım bir çekinme oluyor."

Bir an bu sözlerindeki saklı kırılganlığı duyuyor, sen de bir anlığına klanının korkulan ve çekinilen bir halde olduğunu hatırlıyorsun. Sözlerinin arasında, kendisi gibi senin de az anlaşıldığını hissettiğini seziyorsun. O, sandalyede hafif kıpırdanarak, odadaki loş lambaya dalıyor, sanki beklediği bir cevap varsa belki de senin de onu anlamanı bekliyor.

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Tue Mar 04, 2025 10:20 pm
by Yureikumo Aoi
Odanın banyosu beklediğinden çok daha genişti. Temiz sabun ve şampuan da vardı. Duş musluğu ile kısa bir cebelleşmenin ardından ılık su ayarını yakalayabilmeyi başardı Aoi. Kendini suyun altına attığında tüm negatifliğinin ve mutsuzluğunun hafiflediğini hissetti. Buhar zihnini ve gözeneklerini açmış, ruhunu temizlemişti sanki. Sabunun dağ çiçeklerini anımsatan kokusu ciğerlerini doldurmuştu. Ilık su başından aşağı akıp tüm stresi ve kirleri alıp götürürken onun zihninde de son iki günde yaşanan her şey akıp geçmeye başlamıştı. Görev arkadaşlarının yüzlerinin sonunda ise kocaman pofur pofur tüyler kaplamıştı tüm hayal dünyasını. Sarılıp uyuduğu sıcacık ve yumuşacık, kabarık ve parlak tüyler...

On dakika boyunca yumuş yumuş hayallerde vakit geçirdikten sonra suyu kapatarak duştan parmak uçlarında çıktı. Etrafa su saçmamak için hemen havluya uzanarak saçlarındaki suyu sıktırdı. Vücut havlusuyla da vücudunun nemini kuruladı. Suyun sıcaklığından banyo aynası hafifçe buhar olmuştu. Aoi'nin ıslak saçları hafifçe dalgalanmış, yüzü ise duşun etkisiyle pembe pembe olmuştu. Üstünü giyinmek için havlusuna sarınarak banyodan çıktı. Oda boştu. Saya dışarı çıkmıştı. Valizinden rahat kimonosunu çıkarıp bağcıklarını bağladı. O esnada üst kattan gelen bazı sesleri fark etti. Döşeme gıcırtısı gibiydiler. Sanki birileri odaya girmişti. Toshio ile Takeshi'nin odalarının üst katta olabileceğini düşündü. Ne kadar da ses geçiriyordu odalar. Omuz silkerek omuzlarından düşen ıslak saçlarını biraz evvel çıkardığı tokasıyla hızlı bir topuz haline getirdi ve odadan dışarı çıktı.

Otelin boylu boyunca uzanan koridoru huzurlu bir sessizlikle kaplıydı. Cilalanmış ahşap kokusu geliyordu burnuna. Duvarlarda çeşitli manzara tabloları, çiçekler ve başka süslemeler mevcuttu. Merdivene doğru ilerlerken yanı başında biten bir figürle irkildi Aoi aniden. Sonra da bunun Toshio olduğunu fark etti. Elinde bir kağıt parçası tutuyordu. Aoi onu görünce merdivenlerden inmekten vazgeçerek durdu. Toshio'nun onun kapısını çalmaya geldiğini duyunca şaşırdı. Neden kendi başına böyle bir şey yapmak istemişti ki? Takeshi olmadan sosyalleşecek bir tipe benzemiyordu halbuki. Etrafında ve saçlarının uçlarında uçuşan bazı böcekler fark etti Aoi. Ne tür böcekler olduklarını merak etmişti. Hayvanlarla bağ kurabilen klanlara fazlasıyla imreniyordu. Hiçbir zaman yalnız kalmama gibi bir lüksleri vardı. Her zaman bağ kurabilecekleri ve onlara yoldaş olabilecek bir şeye sahiptiler. Inuzuka da böyleydi Sarutobi de. Aburame de. Böceklerin koridor boyunca uçup ona geri dönmelerini izlerken gözleri yeniden Toshio'ya kaydı. Devamlı güneş gözlüğü taktığından onunla göz teması kurmakta zorlanıyordu. Toshio Saya'nın onu kenara çektiğini, Takeshi ile yalnız kalmak istediğini söylediğinde yüzündeki şaşkınlık ifadesini bastırarak her zamanki stoik yüzüne bürünmeye çalıştı. "Ah... anladım. O ikisinin bu tarz bir ilişkisi olduğundan haberim yoktu." Demek böyle davranacaktı. Ne kadar da çocuksu bir hareketti. Zaten o ikisi başından beridir Chuunin olmanın adabında hareket etmemişlerdi. Onların yanında temkinli davransa iyi olurdu. Gardını fazla düşürmemeliydi. Saflığından kaynaklı, insanlar hakkında fazla iyi düşünüyor ve çabuk güveniyordu.

Toshio'nun ayakta koridorda kalmasını istemediği için onu odaya davet etti Aoi. Evinde olsa bir çay demlerdi ancak otel odasında böyle bir imkanları yoktu. Kendisi yatağın ucuna otururken Toshio da odadaki sandalyeye oturmuştu. Yemeğe gidebileceklerini teklif etmişti. Sonrasında da Saya ile Takeshi'nin malum işi yapma peşinde olduklarını, bunun onu rahatsız ettiğini, klanda belli kurallarla büyüdüğünden sosyalleşmeye alışkın olmadığını ve bundan dolayı çekindiğini söylemişti Aoi'ye. İki günden beridir Toshio'nun ilk kez duyguları hakkında bu kadar dürüst ve net bir şekilde konuştuğunu duyuyordu. Hem biraz şaşırmış hem de onure olmuştu. Ancak... onu anlıyordu. Hem de o kadar iyi anlıyordu ki Toshio onu ne kadar iyi anlayabildiğini hayal bile edemezdi. "Bahsettiğin bu duyguya aşinayım. Açıkçası her gün ben de böyle hissediyorum. Deniyorum. Sosyalleşmeye çabalıyorum. Her zaman iyi gitmiyor. Benim de bazı doğrularım var aşamayacağım ve aşmak da istemediğim. Kimseyi yargılamak haddime değil ama yargılıyorum ister istemez. Bu durum bana çok uygunsuz geliyor mesela şu an. Uzun ve yorucu bir görevdeyiz. İki kişilik otel odalarında kalıyoruz. İkimizi bu şekilde tuhaf bir durumda bırakmaları... Senin de odana çekilip sessizce dinlenmeye hakkın var. Geçen gün kendimi tutamayıp söylediğim şeyden ötürü Saya kendini fazlasıyla yargılanmış hissetti sanırım. Yine de böyle davranması gerekli mi? Hata ettiğimin farkındayım ama... İnsan ilişkileri çok komplike ve zor geliyor. Ben de Yureikumo olduğum için en baştan iyi bir izlenime sahip değilim zaten. Bir de sürekli kendimi kanıtlamaya çalışmak beni çok yoruyor. Eve dönüp ağaçlarımla ve hayvanlarımla konuşmak istiyorum. Senin böceklerin nereye gitsen yanındalar, çok şanslısın."

Uzun tiradıyla içini döktükten sonra hüzünlü bir şekilde iç çekti. "Burada durup onları dinlemeyelim bari. Odalar ses geçiriyor. İstersen yemek yemeye gidelim. Sohbet etmekten hoşlanmıyorsan sessizlik içinde de yiyebiliriz, bana her türlü uygun. Ama sohbet etmek istersen böcek türleri konusunda biraz kafanı şişirebilirim. İlgimi çeken bir konu oldu mu biraz fazla konuşuyorum ben. Fark etmişsindir zaten. Böceklerle ilgili bir ansiklopedim vardı da benim. Her bir türün bir dünya alt türü filan olduğunu görünce hayatımın aydınlanmasını yaşamıştım. Bizim klanın yerleşkesi de ormanlık alan olduğundan böceğimiz çok oluyor. Devasa gergedan böcekleri geliyor kapıma bazen. Hatta bir tanesinin ismini Ayı koymuştum. Diğer bütün gergedan böceklerinden daha büyüktü çünkü. Sürekli kapıma gelirdi ya da yatak odamın camından görünen ağaca konardı. Sanki benden ilgi istiyordu. Dilini anlayamadığım için çok üzülürdüm." Susması gerektiğini düşünerek kendini durdurdu. "Eğer Saya sizin odada yatarsa gece, sen de buradaki yatağı kullanabilirsin. Senin için ne kadar rahatsız edici bir durum olabileceğini tahmin edebiliyorum. Biraz düşünceli olmalarını temenni ediyorum yine de. Yuukon kalplerine empati versin biraz, ne diyeyim. Senin yerinde olsam kendimi tutamayıp üstlerine başlarına hamamböcekleri filan yerleştirebilirdim bu arada. Senin kadar olgun bir insan değilim ben."

Re: [Yureikumo Aoi] Iwagakure Meselesi

Posted: Thu Mar 06, 2025 2:38 pm
by GM - Shinsei
Toshio, söylediklerini dinlerken dikkatini tamamen sana veriyor. Her ne kadar ifadesini tam göremesen de, yüzündeki hafifçe rahatlayan ifadeyi hissetmen mümkün. Sandalyede oturuşunu düzeltip, gözlüklerinin ardındaki gözlerini hafifçe kısarak sana bakıyor. "Yureikumo klanıyla ilgili tutum tamamen yanlış. İnsanlar bilmediklerinden korkar, bilinmezliği reddederler. Biz Aburame'ler de buna alışığız. Yani seni anlıyorum." diyor kısa ve sakin bir şekilde. Onun bu sözleri, bir nebze olsun içindeki yükü hafifletiyor. Birinin anlayış göstermesi güzel.

Yemeğe gitme teklifine ise Toshio hafifçe başını sallayarak kabul ettiğini gösteriyor. Sessiz kalma seçeneğini tercih edeceğini düşünmüştün ama gergedan böceği mevzusunu açtığın anda dudaklarında hafifçe bir tebessüm beliriyor. "Gergedan böceği ha? Onlar güzeldir. Böcekleri sevmen hoşuma gitti. Bir gün sana bizim klanın özel türlerini gösterebilirim." diyerek konuyu beklenmedik bir sıcaklıkla cevapladı.

Ayağa kalkarken Saya'nın durumuyla ilgili söylediklerine ise kısaca omuz silkiyor. "Saya hep böyleydi. Duygusal anlarda genelde mantığını yitirir. Gece benim odama gelirse buraya geçerim, teşekkürler." diyor sakince. İkinizin de aynı duygularda birleştiğini görmek seni rahatlatıyor biraz.

Otel odasından çıkarak koridordan geçiyor ve sessizliğin hakim olduğu sokaklara varıyorsunuz. Gün batımı tamamen yerini yıldızlı gökyüzüne bırakıyor. Sokaklar çok tenha ve sakin, sadece birkaç küçük dükkan açık. Bu dükkanların çoğu kapanmak üzere ve içerisi boş. Sadece tek bir yer dikkatini çekiyor. Ahşap tabelasında "Ayışığı Lokantası" yazıyor. Lokantanın pencereleri sıcak bir sarı ışıkla aydınlatılmış. İçerisi oldukça rahat ve davetkar görünüyor. Ahşap masalar ve sandalyeler düzenli bir şekilde yerleştirilmiş. Duvarlarda kasabanın tarihini anlatan birkaç resim asılı. Tavanında sarkan ufak kandiller mekanı hoş bir loşluk içinde bırakıyor.

İçeri girdiğinizde sıcak, tatlı bir yemek kokusu sizi karşılıyor. Garson nazikçe sizi karşılayarak sakin bir köşeye yönlendiriyor. Toshio menüye göz gezdirirken sessizce konuşuyor. "Burada iyi bir sebze ramen olduğunu duymuştum. Sana da uyar mı?" Sen de istediğin şeyi söylüyorsun ve siparişi veriyorsunuz. Garson siparişi aldıktan sonra uzaklaşınca Toshio biraz daha rahatlamış görünüyor.

Sohbet biraz sakinleşince Toshio, hafifçe öne doğru eğilerek sesini alçaltıyor. "Sence bu diplomatik görüşme gerçekten de barış için mi? Yoksa bizi test mi ediyorlar? İçimde tuhaf bir his var, sanki bir şeyler dönecek gibi." Hafifçe başını kaldırıp sana bakıyor, güneş gözlüklerinin arkasında kalan gözleri okunmaz ama sesindeki ciddi tedirginlik belli oluyor.