Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Garson kız, senin ona yönelik nazik sözlerini işitince hafifçe başını eğiyor, yüzünde minnettar bir tebessüm beliriyor. Sesindeki yumuşaklık, uzun bir günün ardından duyduğu takdiri ne kadar önemsediğini hissettiriyor. "Seyahat edenlere hizmet etmek bizim için bir onur, uzak yerden geldiniz hem siz, tabii ki sizi ağırlayacağız." diye yanıt veriyor, gözlerini sıcak suyun yüzeyine indirerek. Ardından, Keita’dan bahsettiğini duyunca yüzündeki ifade belirgin şekilde değişiyor. Yanaklarında bir ısı dalgası yükseliyor, bakışları kısmen utangaç bir şekilde kaçıyor. "Evet, sanırım hatırlıyorum onu." diyor alçak bir tonla. "Enerjik, heyecan dolu bir gençti. Keşke konuşsaydı… ama sanırım biraz çekingen davrandı." diyerek itiraf ediyor, sesi neredeyse fısıltıya dönüşüyor.

Sen bunları dinlerken gözlerin bir an için avlunun öbür ucundaki karma bölümüne açılan kapıya takılıyor. İnce ahşap çerçevelere gerilmiş buzlu cam, ışığı garip bir şekilde kırarak içerinin net görünmesini engelliyor. Bu kadar özel bir alana buzlu cam koymalarının nedenini anlayamıyorsun. Bu kadar mahrem bir alana neden herhangi bir türlü cam koyarlar ki? Evet, buzlu, tamamen saydam değil ama yine de garip bir durum. Bir an daha dikkatli baktığında, camın arkasında insan siluetine benzeyen tuhaf bir gölge fark ediyorsun. Siluet cama yapışmış gibi duruyor. Gözlerini kısıp odaklandığında, bu gizli seyircinin kim olduğunu anlıyorsun. Bu Keita’dan başkası değil. Gencin yüz hatları buzlu camın ardında belli belirsiz seçiliyor, sanki merakını yenememiş ve buraya göz atmaya gelmiş gibi. Gözlerin onunkiyle buluştuğu anda Keita elini hafifçe kaldırarak gel işareti yapıyor, ardından telaşla oradan uzaklaşıyor.

Bu esnada garson kız, içine düştüğü çekingenlikten kurtulmak istercesine yeniden sana dönüyor. Sesini biraz daha toparlayarak "Tanışmak istediğini söylüyorsun. Öyleyse… Nasıl tanışabiliriz? Nerede şu an kendisi?" diye soruyor. Gözlerinde hem merak hem de bir utanç pırıltısı var, sanki hiç beklemediği bir fırsatla karşı karşıya kalmış gibi.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Garson kız çok sıcakkanlı ve içtendi. İşini severek yaptığı belli oluyordu. Onun mahcup bakışları Aoi'nin yüzüne de tebessüm getirmişti. Keita'dan bahsedildiğinde kızın yanakları utançtan al al olmuştu. Bakışlarını kaçırarak çocuğu hatırladığını söylemişti. Onunla konuşmuş olmasını dilemişti, sanki Keita çekingen davrandığı ve ilk adımı atmadığı için biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Aoi anlayışlı bir şekilde başını kenara eğdi. İlk görüşte aşk böyle oluyordu demek ki. Her ikisi de birbirine karşı hissetmişti o elektriği ilk anda. Anlaşılan Keita'nın işi çok da zor olmayacaktı. Biraz cesaretini toplasa yeterliydi. Gözlerini kızın utangaç bakışlarında ve kızaran yanaklarında gezdirdi. Aoi biraz imrenmişti doğrusu ikisine.

Aoi kızı dinlerken gözleri hafifçe avlunun öbür tarafına kaymıştı. Orada bir şey dikkatini çekti. Karma bölümüne açılan kapının girişinde, ahşap çerçevelerle süslenmiş bir buzlu cam vardı. Buzlu cam? Neden komple perdeyle örtmemiş veya kapı yapmamışlardı ki? Burası bir nevi banyoydu sonuçta. Mahrem bir bölgeydi. İnsanlar burada çıplak dolaşıyorlardı. Aoi'nin bununla pek problemi yoktu ama bunu problem edebilecek çok fazla insan mevcuttu. Buzlu camdan içeriyi net olarak görmek mümkün değildi ancak yine de siluetler seçilebiliyordu. Hatta şu anda Aoi tam olarak birisini seçebiliyordu. Buzlu camın arkasından direkt olarak onlara bakıyordu. Adeta cama yapışmış, sanki içeriyi seçmeye çalışıyordu. Aoi gözlerini kısıp iyice odaklanarak baktığında röntgencilerinin siması ona biraz tanıdık geldi. Diken diken saçları, boyu, yüz hatları, figürü... Ah... Keita'ydı. Aoi bunu fark edince kendini tutamayıp kıkırdadı ancak sonra garson kızın yanında olduğunu fark ederek sustu. Demek ki meraktan ve heyecandan duramamıştı ve buraya onları kontrol etmeye gelmişti. Keita, Aoi'nin onu tanıdığını fark edince eliyle gelmesini işaret etmişti. Sonra da camın oradan uzaklaşmıştı.

O esnada garson kızın Keita'nın nerede olduğunu sorgulayan sözlerini işitti. Keita ile tanışmaya pek bir istekliydi hanım kızımız, adım atma işini Keita'dan daha iyi yapacak gibi duruyordu. Aoi yüzünde muzip bir gülümsemeyle kıza döndü yeniden. "Kendisi tahmin ettiğimizden çok daha yakınımızda olabilir." Yüzündeki gülümseme büyüdü. "Sizi tanıştıracağım, merak etmeyin. İzninizi rica edebilir miyim?" dedikten sonra apar topar havlusuna sarılarak karma bölüme doğru ilerledi. Kapıyı açıp gözleriyle Keita'yı aradı. "Uyku tutmadı galiba beyefendi?" dedi oldukça manidar bir ses tonuyla.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Karma bölümünün ahşap kapısını aralayarak buzlu camın ardındaki tarafa geçiyorsun. Burada kaplıcanın karma kısmına ayrılmış sıcak su havuzuna açılan küçük bir koridor var. Buhar, her yeri kaplayarak siluetleri flulaştırıyor. Aydınlatma loş ve sessizliğin içinde damlayan su sesleri duyulabiliyor. Yerdeki tahtalar hafif nemli, adımlarınla yumuşak bir tıkırtı çıkıyor.

Gözlerinle Keita’yı aradığında, köşede bir sütun arkasında saklanır gibi duran ufak tefek bir gölge seçiyorsun. Keita, yüzündeki kızarık ifadeyle seni görünce bir an donup kalıyor. Sonra sanki yakalanan bir suçluymuş gibi kekelemeye başlıyor. "Ah… şey… ben… uykum… uykum kaçtı, evet! Biraz hava almaya çıkmıştım da… Eh… sen…" Sesinde bir telaş seziliyor. O kadar hazırlıksız yakalanmış ki kelimeler diline düzgün oturmuyor.

Sen daha Keita’ya lafını tamamlatamadan, yan taraftan kalın, tok bir ses duyuluyor. Buharın içinden iri yarı bir adam beliriyor. Adamın beli kalın bir havluyla çevrili, yüzünde ciddi ama iyi niyetli bir ifade var. Saçları kır, iri kollu, orta yaşın üzerinde biri. Ona biraz daha dikkatli bakınca yemek yediğiniz restoranın sahibi olduğunu anlıyorsun. Seni görünce kaşlarını hafifçe çatıyor, meraklı gözlerle sana bakıyor. "Kızımla tanıştın, değil mi?" diye soruyor, sesi yankılı bir tonda etrafta çınlıyor.

Bu sözler karşısında Keita’nın yüzündeki renk sanki iki ton daha açılıyor, gözleri kocaman açılıyor. "K… kızınız mı?" diye mırıldanıyor, sesi çatallı bir fısıltıya dönüşüyor. Sanki garson kızın sadece bir çalışan, sıradan biri olduğuna inanmışken şimdi onun patronunun kızı, yani bu adamın kızı olduğunu öğrenmek tüm dünyanın düzenini değiştiriyor. Keita’nın bakışları bir yandan sana, diğer yandan adamın endişeli duruşuna, sonra tekrar kaplıcanın ayrım çizgisine doğru kayıyor. Daha da telaşlı bir hale geliyor.

Adam, senin vereceğin cevabı bekliyor. Bu sırada Keita seni dirseğiyle hafifçe dürtercesine geri çekilmeye, seni bir an önce başka bir yere götürmeye çalışıyor. "Hani tanıştırsaydın… ama… yani gerek yok şimdi, baksana babası da geldi! Belki sonra tanışırız… ya da tanışmasak mı?" diye kekeliyor. Dili dolanıyor, ellerini telaşla iki yana sallıyor. Bu kaçış denemesine rağmen, iri adamın bakışları hem sana hem Keita’ya dönüyor. Şimdi onun meraklı gözleri altında, Keita kaskatı kesilmiş gibi, sen ise şaşkın bir gülümseme ile durumun komikliğini kavrıyorsun. Adam, Keita'nın omzuna sertçe vuruyor ve "Yeğen! Gel seninle konuşalım iki dakika." diyor. Keita ise sana bakıyor, sanki avaz avaz kurtar beni diye bağırmak istiyor ama saygısızlık etmeye de korkuyor.

Bu sırada arkada, kadınlar tarafındaki buzlu camın arkasında, garson kızın siluetini hafifçe seçmek mümkün. O da sanki merakla olan biteni anlamaya çalışıyor. İçinde bulunduğun durum, kaplıcanın dingin atmosferine tezat oluşturan hafif bir kargaşa, utanç ve eğlenceli bir karışım halinde sürüyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Gel işareti yaparak onu çağıran kendisiydi ancak şimdi Aoi'yi karşısında görünce dut yemiş bülbüle dönmüştü Keita. Hazırlıksız yakalandığı, kelimeleri bir araya getirip düzgün bir cümle kuramamasından belliydi. Bu durum Aoi'yi fazlasıyla eğlendiriyor olsa da onunla empati kurmaktan da kendini alamıyordu. "Keita?" dedi bir cevap bekler gibi ancak sesinde öyle muzip bir ton vardı ki adeta yalnızca onunla biraz daha uğraşmak istiyordu. Tam bu esnada duyduğu kalın erkek sesiyle başını çevirdi. Orta yaşlarda, oldukça iri yarı, ağarmış saçları olan bir adam onlara seslenmişti. Adamın yüzü buharda daha iyi seçilir olunca bu adamı daha önce gördüğünü hatırladı. Akşam yemeğini yedikleri restoranın sahibi olan adamdı. Aoi adamı görünce hemen saygıyla başını eğerek selamladı.

Adam kaşlarını çatarak kızıyla tanışıp tanışmadığını onaylamak istemişti. Kızı? Aoi başını çevirip buzlu camın arkasından az biraz seçilen garson kıza döndü. Sonra tekrar adama döndü. Şimdi dikkat edince daha iyi anlıyordu, gerçekten de birbirlerine benziyorlardı. Garson kız, restoran sahibinin kızıydı. Aoi adamın yüzündeki ifadenin ne anlama geldiğini tam olarak çözememişti. Dikkat mi kesilmişti, öfkeli miydi, temkinli miydi bilemiyordu. Keita'nın beti benzi bir anda atmıştı. Fazlasıyla telaşlanmıştı. Nefes almakta zorlanıyor gibiydi. Sıcak su buharından tansiyonu mu düşmüştü acaba? Sürekli bir Aoi'ye, bir de kızın babasına bakıyordu. Aoi yüzündeki saygılı tebessümü sürdürürken neler olduğunu asla anlamamış bir şekilde adamın sorusuna yanıt verdi. "Evet, tanıştım. Kendisi inanılmaz sevimli ve saygılı bir hanımefendi. Böyle güzel bir kızınız olduğu için çok şanslı hissediyor olmalısınız."

Keita'nın onu hafifçe dirseğinden çekerek diğer yöne doğru sürüklemeye çalıştığını fark etti. "İyi misin Keita?" Tanışmak ve tanışmamakla ilgili bir şeyler geveliyordu ancak Aoi onun ne söylemeye çalıştığını çok da anlamıyordu. Adam bakışlarıyla Keita'yı göz hapsine alınca Keita donup kalmış ve ne yapacağını şaşırarak kaçmaya çalışmaktan vazgeçmişti. Zaten... neden kaçıyordu ki? Hoşlandığı kızın babası ile tanışacak olmak heyecan verici olmalıydı herhalde. Adam, Keita'nın omzuna sertçe vurarak onunla iki dakika konuşmak istediğini söyleyince Keita'nın yüzündeki ifadeden bir anda neler olduğunu anladı Aoi. Keita, kızın babasından korkuyordu! Tabi ya, bunu neden daha önce anlayamamıştı ki? O halde şu anda Aoi onu kurtarmak zorundaydı. Belli ki adam kızına yönelik bu ilgiden rahatsızlık duymuştu. Aoi hemen öne atılarak adamı durdurmaya çalıştı. "Efendim, bizi yanlış anladınız! Kötü bir amacımız yok." Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdıktan sonra devam etti. "Keita henüz kızınızla tanışmadı ama tanışmayı çok arzuluyor. Kendisi cesur ve koca yürekli bir shonibidir. Çok saygılı bir centilmen olduğuna ben kefil olabilirim." Sonra adama yaklaşıp biraz daha anlayış bekleyen bir ses tonuna geçiş yaptı. "Siz de onların yaşındayken yaşamışsınızdır bunu efendim. Nasıl olduğunu bilirsiniz. İzin verin gençler birbirlerini tanısınlar. Henüz çok toy ve masumlar. Hayat dediğimiz bu yolculuk, tüm bu duygusal ve ruhani deneyimleri tadarak kendimizi yavaş yavaş geliştirdiğimiz bir süreç değil midir hem? Onlar da bu yolun başındalar."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Keita, senin sözlerinde arzuluyor gibi bir ifade duyduğu anda gözlerini kocaman açıyor ve "Arzulamak mı?" diye şaşkınlıkla mırıldanıyor. Sesindeki telaş, sıcak buharın içinde bile net bir şekilde hissediliyor. Tam o sırada, iri yarı adam bir anda yüksek bir kahkaha patlatıyor ve bu ani neşe dalgası, kaplıcanın sessizliğinde yankılanıyor. Öfkeli veya huysuz olmasına dair endişeler, o gür kahkahayla birlikte dağılıyor. Adam, Keita’nın omzuna güçlü bir vuruş yaparak "Kızımla tanışmandan yana bir sıkıntım yok evlat, cesur ol." diyor ve ona başarılar dilediğini belirtiyor. Ardından havlusuna sarılıp geri çekiliyor, buharların içine karışarak gözden kayboluyor.

Keita, ne yapacağını şaşırmış bir halde bakışlarını sana çeviriyor. Bir an duraksıyor, sonra "Ben… şey, dışarıda bekleyeceğim." diyerek aceleyle oradan uzaklaşıyor. Attığı adımlar, ahşap zeminde tıkırtılar çıkarıyor; sanki bir an önce saklanmak istiyormuş gibi koşar adımlarla kayboluyor. Geriye kalan sen, yapacak fazla bir şey bulamayınca kadınlar tarafına dönmek üzere karma bölümün kapısından içeri süzülüyorsun.

Kadınlar bölümüne geçtiğinde, garson kızın kapının hemen yanı başında beklediğini görüyorsun. Yüzünde hafif bir utanma ifadesiyle "Her şeyi duydum." diye mırıldanıyor. Gözleri heyecan ve tereddüt arasında gidip geliyor. Sıcak sudan kalkalı yeni olduğu belli, saçları hala nemli. Keita’yla tanışma fırsatını öğrenmiş olmaktan ötürü bir şaşkınlığı var gibi görünüyor. Çok geçmeden "Galiba ben de dışarı çıkıp onunla konuşacağım." diyerek kararını paylaşıyor. Ardından havlusuna sarınıp hızlı adımlarla avludan ayrılıyor.

Sen bir süre daha kaplıcada tek başına kalıyorsun. Buharın içinde dinlenmek, bedenine yayılan sıcaklığı hissetmek ve çevrendeki sakinliği özümsemek sana iyi geliyor. Yaklaşık bir saat kadar sonra buradan ayrılmaya niyetleniyorsun. Dışarı çıktığında, loş sokak lambalarının altında Keita ile garson kızı yan yana görüyorsun. İlk bakışta el ele tutuşuyorlar diye düşünüyorsun ama dikkat edince bunun dostane bir el sıkışması olduğunu fark ediyorsun. Yine de Keita’nın bakışları kızın gözlerinde yoğunlaşıyor, kulaklarına hafif bir fısıltıyla ulaşan konuşma tam da o an netleşmeye başlıyor. Keita’nın sesinde utangaç bir kararlılık var. "Bir dahaki sefer uğrayacağım." diyor. Garson kız da gülümseyerek onaylar gibi başını sallıyor ve "Ben de seni beklerim." diye karşılık veriyor. Bu küçük an, aralarında taze bir bağın filizlendiğini hissettiriyor. Sen ikilinin mahremiyetine saygı duyarak oradan sessizce uzaklaşıyorsun ve odana çekilerek derin bir uykuya dalıyorsun.

Ertesi sabah uyandığında, odada Keita’yı göremiyorsun. Güneş yeni yükselmiş olsa da içerideki loşluk, onun erkenden kalkıp gitmiş olabileceğini düşündürüyor. Hazırlanıp koridora çıktığında, Keita’nın sana doğru coşkuyla koşturduğunu görüyorsun. Shinobi kıyafetlerini çoktan giymiş, yüzünde enerjik bir gülümseme var. Göreve devam etmeye hazır olduğunu belirtiyor, bu sözlerindeki canlılık tüm endişeleri siliyor.

İkiniz birlikte eşyalarınızı alarak aşağı iniyorsunuz. Ryuu, Haru ve Emi çoktan lobide bekliyor. Ryuu, taşıdıkları malzemeleri teker teker kontrol ediyor, kimsenin eksiği var mı diye bakıyor. Hepsi tam görünce memnuniyetle başını sallıyor ve yola çıkmaya hazır olduklarını ifade ediyor. Tam kapıdan çıkacakken, resepsiyondaki genç kız yanınıza geliyor ve bir şey söylemek istediğini belirtiyor. "Dün gece, vücudunda yara bere olan bir adamın geldi, Ryuu, Haru ve Emi beyin görünümlerini tarif ederek nerede olduklarını sordu. Adama bilgi vermedim ama yine de bunu haber vermek istedim. Dikkatli olun lütfen." diyerek grubu uyarıyor.

Bu duyuru karşısında Ryuu, yüzünde endişeyle sana dönüyor ve "Yola çıkmadan önce bu konuda bir şey yapmalı mıyız?" diye soruyor. Ekibin üzerinde ince bir gerginlik beliriyor, çünkü yolculuklarını aksatabilecek veya beklenmedik tehlikeler getirebilecek bir durumla karşı karşıya olduklarını hissediyorlar.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Keita, Aoi konuşurken yeniden panikleyecek gibi olmuştu ama neyse ki ortalık çabucak yatışmıştı. Garson kızın babası neşeli bir kahkaha attıktan sonra Keita'nın omzuna destekler biçimde vurarak tanışmalarında bir mahsur olmadığını dile getirmişti. Muhtemelen henüz tanışmadıklarını duyunca rahatlamıştı. Kızının namusu için endişe ediyor olmalıydı. Haklıydı da. Her türlü erkek vardı bu dünyada. Böyle güzel ve naif bir kızın yanlış bir erkeğe denk gelip harcanıp gitmesi, üzülmesi, kırılması herkesten çok babasını mutsuz ederdi. Hayatta birtakım acımasızlıklar mevcuttu. Ancak ebeveynlerin kaçırdığı bir nokta vardı ki aşırı koruyucu olmak genellikle geri tepiyordu. Anlamak, anlayışlı davranmak, ruhani yönden çocuğu beslemek, geliştirmek, onu dinlemek ve duygularını ifade etmesine izin vermek gerekliydi. Aoi böyle bir ortamda yetişmişti. Bundan olsa gerek, klan üyeleri dışında pek kimseyle sosyalleşmese bile asosyal da değildi. Konuşurken zorlanmıyordu. Çünkü ne yapması gerektiğine dair temelleri biliyordu. Yalnızca kendini biraz daha geliştirmesi gerekliydi. Ayrıca insanların bazen hatalar ve hatalı seçimler yapması da gerekliydi. Bazen öğütlerden değil, hata yaparak öğreniyordu insan. Yuukon'un kurduğu muazzam düzenin bir parçasıydı bu da. İnsan evladı olan herkes hata yapacaktı. Hayat denen yolculuk böyle anlam buluyordu. Düşecek, ağlayacak, tekrar kalkacaktı insan.

Aoi bu felsefi düşüncelerin içerisindeyken kızın babası buharın içinde kaybolarak gitmişti. Keita da onun hemen ardından adeta kaçarcasına yok olmuştu. Aoi böylece tek başına kalmıştı. Yine. Burada yapacak işi kalmadığı için gerisingeri dönerek kadınlar bölümüne girdi. İçeri girer girmez de garson kızla karşılaştı. Kapının hemen başındaydı. Gözlerindeki ifadeden her şeyi duyduğu belli oluyordu. Zaten bunu hemen ardından dile de getirmişti. Bakışlarında o heyecanlı pırıltıyla Keita ile tanışmak ve konuşmak istediğini söylemişti. Sonra da hemen havlusuna sarılıp oradan ayrılmıştı. Böylece Aoi gerçekten tek başına kalmıştı. Hem huzurlu hem de biraz yalnız hissetmişti kendini. Son birkaç dakikadır olan biten heyecanlı olaylar ona bir neşe vermişti. Şimdi yeniden dinginlikle karşılaşmak tuhaf bir duyguydu. Bu kargaşaya fazla alışmasa iyi ederdi. Görev bittikten sonra onu bekleyen tek şey evindeki yalnızlığıydı. Bir de daha çok görev.

Aoi yeniden kaplıcaya girerek arkasına yaslandı ve gözlerini kapatarak bir süre meditasyon yaptı. Kaynar su ve buhar bilincini açıyor, kaslarını gevşeterek onu daha odak hale getiriyordu. Suyun hışırtısına, kükürt kokusuna, yüzünü yalayan hafif melteme odaklandı. Hareket ettikçe bedeninin suyun içinde nasıl hafiflediğini ve dalgalandığını hissetti. Adeta uçuyordu. Kendini beş duyu organına ve ana odaklayarak farkındalığını geliştirdi. Bir yarım saat kadar bu şekilde meditasyon yaptıktan sonra kaynar sudan çıktı ve havlusuna sarılarak kurulandı. Sonra giyinme odasında üzerini değiştirip kimonosunu geri giydi. Kaplıcadan dışarı çıktığında ilk gördüğü manzara Keita ve garson kızdı. Bir köşede yeni aşıklar gibi fısır fısır konuşuyorlardı. Aoi bunu düşündükten sonra onların gerçekten de yeni aşıklar olduğunu fark etti. İlk bakışta el ele tutuştuklarını zannetmişti ancak el sıkışıyor olduklarını gördü. Keita'nın bakışlarında garip bir yoğunluk vardı. Sanki... kız önünde duruyor olmasına rağmen onu şimdiden özlemeye başlamış gibiydi. Aşık olmak böyle bir şey olsa gerek diye düşündü. Kız ile birbirlerine yeniden görüşme sözü verdiklerine dair cümleler kulaklarına çalınınca ikisinin mahremiyetine saygı göstermesi gerektiğini düşünerek oradan dikkat çekmeden ayrıldı.

Odasına dönerek saçının topuzunu açtı. Saçının sabaha kadar kendi kendine kurumasını umuyordu. Yatağa girdi ve tüm gün yaşananları düşünecek fazla vakti olmadan hızlıca uykuya daldı. Keita'nın odaya girdiğini bile duymamıştı. Gözlerini açtığında sabah olmuştu. Keita hala odada yoktu. Ancak yatağın haline bakılırsa gelmiş ve hatta uyumuştu da. Muhtemelen erkenden kalkıp çıkmıştı. Yeni aşık olmanın insanlara enerji verdiğini bilirdi. Klanındaki yeni çiftler de hep böyle çok enerjik ve daha neşeli olurlardı. Aoi de toparlanarak üzerini değiştirdi ve yatağı düzeltti. Kimonoları ve havluları da görevliler temizlesin diye yatağın üzerine bıraktı. Odadan çıkmadan önce kart destesini çıkararak günlük falına baktı.
► Show Spoiler
Baş Rahibe kartı çıkmıştı. Aoi'nin gözleri, kartı görünce öyle bir parıldadı ki sanki kendisi de aşkı bulmuş gibiydi. Baş Rahibe kartı spiritüel sezgilerin güçlenmesini, rehberliği, derin bilgileri temsil ederdi. Bu kart, bir durumun yüzeyde göründüğünden daha karmaşık olduğunu, aceleyle hareket etmek yerine içgüdülere kulak vermenin önemini vurgulardı. Bilgi ve anlayış zamanla ortaya çıkacak demekti. Bugün aklı yerine sezgilerine güvenmesi gerektiğini vurguluyordu kart ona. İç sesinin ona rehberlik etmesine izin vermeliydi. Sezgileri onu doğru yola götürecekti. Destesini hemen dizerek yerine koydu ve odanın anahtarını alarak odayı terk etti. Koridorda onu karşılayan ilk yüz Keita olmuştu. Oldukça coşkulu görünüyordu. Göreve hazırdı. Aoi onu ağırbaşlı bir tebessümle karşıladı. Keita gerçekten de çok sevimli bir çocuktu.

Birlikte odanın anahtarını teslim etmek için lobiye indiler. Şifacılar çoktan hazırlanmışlardı. Ryuu son bir kez malzemeleri kontrol ediyordu. Neyse ki hiçbir eksikleri yoktu. Hesaplamalar doğruysa bir günlük yolları kalmıştı. Görevin yarısını tamamlamışlardı. Tabi bunun bir de geri dönüşü vardı. Tam otelden çıkacakları esnada resepsiyonist kız yanlarına gelerek önceki gece yaralı bir adamın otele gelerek şifacıların eşkalini tarif ettiğini ve onları aradığını söylemişti. Aoi'nin yüzündeki gülümsemesi bunu duyması ile birlikte silindi. Yerini ciddi bir ifade aldı. Ryuu yola çıkmadan önce bir şey yapmaları gerekip gerekmediğini sormuştu. Aoi ona falında çıkan kartı düşündü. Sezgilerini dinlemesi gerekiyordu. Ve sezgileri ona kesinlikle bir şeyler yapması gerektiğini söylüyordu. Ryuu'ya döndü. "Sizi, görünümünüzü tarif edecek kadar iyi bilen bir düşmanınız ya da sizi arayan birileri var mıydı? Kim olduğuna dair bir tahmininiz var mı?" Ardından resepsiyondaki kadına yöneldi. "Adama ne bilgi verdiniz ve size cevap olarak ne söyledi? Ne yapacağına veya nerede olduğuna dair ipucu verecek bir şey söyledi mi? Bir de adamın detaylı eşkalini verebilir misiniz bana lütfen." Sonrasında Keita'ya döndü. "Yakın civarı araştırmamız lazım. Onları bu kadar iyi tanıyan ve buraya geleceklerini tahmin eden birisi çok yakında olabilir. Pusu kuruyor da olabilir. Ama şifacıları gardiyansız bırakmayalım. O yüzden sen burada onlarla kal. Ben hızlıca köyü ve etrafını kolaçan edeceğim. Şüpheli bir şey bulursam haber ederim. Emin olup yola öyle çıkalım." Ardından Mirai no Me tekniğini kullanarak yeniden ruhlarla bağlantı kuracak ve geleceğe dair görü talep edecekti. Ne kadar şey görebilse o kadar iyiydi. Şifacıların ve Keita'nın iyilik halinin sorumluluğu onun omuzlarındaydı sonuçta.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Ryuu, resepsiyondaki kızın anlattıklarını duyunca önce kısa bir süre sessiz kalıyor. Sonra, sanki geçmişten bir anıyı geri çağırır gibi derin bir nefes alıyor. Bakışları hafifçe uzaklaşırken, sessizliği bir açıklamayla bozuyor. "Yıllar önce, yaklaşık 7-8 sene evvel, bir grup Ronin ile karşılaşmıştım. Çok iyi anlaştığımız söylenemez. Aslında onları ben bulmamıştım, bir görev teslimi sırasında yollarımız kesişti. Paha biçilemez bir ota sahip olduklarını iddia ediyorlardı, hastalar için büyük şifa taşıyan bir malzemeydi. Ancak sahte olduğunu fark ettim ve kervanlarını dolandırıcılıkla suçladım. O anda kavga çıktı. İçlerinden biri fena yara aldı, ben de hafifçe sakatlandım. Sonra onlardan duyduğum son şey, 'Bu işi unutma, seni kara listeye aldık!' tarzı tehditler oldu. Ama yıllardır ne peşime düşen oldu ne de adımdan söz eden… Kime rastlasam, bu Ronin grubunun dağıldığını duydum. Hepsi ortalıktan kaybolmuş gibi görünüyordu."

Ryuu, gözlerini kısarak anılarının içinden sıyrılıyor. Resepsiyondaki kız, şaşkın bakışlarınızı fark edip hikayeyi bölmeden devam ediyor. "Dün gece gelen adamın kolunda derin bir kesik vardı." diyor, yüzünde tedirgin bir ifade var. "Göz çevresi mosmor olmuştu. Uzun boylu sayılırdı ama duruşu biraz kamburdu, belki de yaraları yüzünden. Sol kaşının üstü dikişli gibiydi. Sakalı epey uzamış, kirli bir hal almıştı. Giysileri yırtık pırtıktı, ama özellikle kahverengi, bol bir hırka giyiyordu. Sizi sorduğunda isminizden ziyade, 'Sakal bırakmış olan bir şifacı var mı, yanında genç bir oğlan… Bir de genelde yanlarında daha iri yapılı biri ve koyu saçlı ufak bir çocuk var.' dedi. Herhalde Haru ve Emi beyleri tarif ediyordu. Israrla size benzeyen bir ekibi aradığını söyledi ama ben burada öyle insanlar olmadığını söyledim."

Ryuu, kızın tarifini dinlerken bir anda kaşlarını çatıyor. "Aklıma biri geliyor." diyor, sesi artık belirgin bir gerginlikle titriyor. "Benim karşılaştığım Ronin grubundan, yaşça daha büyük ve her daim uzun bir hırka giyen biri vardı. Lakabını 'Kurt' diye hatırlıyorum. Sol kaşının üstünde de bir yara izi olduğunu anımsıyorum. Belli ki o."

Bunun üzerine Keita, bakışlarını sana çeviriyor. Kısa bir an susuyor, ardından kararlı bir ifadeyle başını sallıyor. "Tamam, buradayım. Şifacılar bende, merak etme!" diyor ve emirlerini kabul ettiğini belli ediyor. Ryuu ve diğerleri de sessizce onaylayarak Keita’nın yanında kalmayı mantıklı bulduklarını gösteriyorlar.

Sen, resepsiyondaki kızı bilgi vermeye yönlendirirken Mirai no Me tekniğini uygulamaya hazırlanıyorsun. İçine dönük bir an yaşıyor, manevi bağını güçlendirmek için kısa bir odaklanma süreci geçiriyorsun. Etrafındaki sesler sanki geriliyor, kalp atışlarının ritmi zihninde yankılanıyor. Bir kez daha ruhlardan gelecek sembolik işaretlere kapını açıyorsun.

Önünde beliren ilk görüntü, üzerinde yeşil sarmaşıklar dolaşan kahverengi bir kapı oluyor. Kapının yüzeyi düzgün ve sağlam görünüyor, zarif desenleri, üzerinde gümüşi bir tokmakla tamamlanıyor. Fakat bir anda sahne değişiyor; aynı kapı şimdi derin yarıklarla ve kıymıklarla dolu. Sarmaşıklar solmuş, kana benzeyen bir kırmızı ton kapıyı lekelemiş. Tokmak parçalanmış, üstündeki zarif desenler yırtılmış gibi duruyor. Görüntü kısacık bir an parlaklaşıyor ve toz bulutu gibi dağılıyor.

Tekniği bitirdiğinde, nefesinin hızlandığını, kısa ama derin bir sarsıntı hissettiğini fark ediyorsun. Ryuu ve diğerleri sana doğru merakla bakıyor, ama sen şimdilik sadece başını kaldırıp onlara sakince işaret ediyorsun. Ardından ayrılıp köyü kolaçan etmeye koyuluyorsun.

Kaplıca köyü, güne yeni uyanmış gibi görünüyor. Sokaklarda seyyar tezgahlar kurulmaya başlamış; kimisi sıcak yiyecekler satıyor, kimisi de basit el işi ürünler. Ahşap bir köprünün üstünde, koyu renkli fenerler hala asılı duruyor, altından geçen derenin sesi ferahlık yayıyor. Sağda küçük bir demirci dükkanı göze çarpıyor; bacasından sızan hafif duman, içeride ateşin yakıldığını ve yeni işlere başlandığını gösteriyor. İleride, atların bağlı olduğu mütevazı bir ahır dikkati çekiyor; yıpranmış bir tabela, yer yer sökülmüş çivilerle asılı. Onun hemen yanında, tozlu bir patikaya açılan kestirme yol var. Köyün çıkışına yakın, eski bir bekçi kulesinin kalıntıları seçiliyor; tamamen kullanımdan kalkmış gibi dursa da orayı gözetlemek veya tepeye tırmanmak mümkün olabilir. Sezgilerin seni hangi yöne çekecek?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Ryuu, Aoi'nin sorusu üzerine yıllar önce karşılaştıkları bir Ronin grubu ile tatsız biten hikayelerini anlatmıştı kısaca. Onlardan birisi tarafından tehdit edilmiş olsa da adamın yıllardır onların peşine düşmediğini ve bu Ronin grubunun da dağıldığını duyduğunu söylemişti. Aoi'nin zihninde bu bir uyarı işareti olsa da adamın bunca yıl sonra onları arayıp soruyor olmasını fazlasıyla tuhaf karşılamıştı. Resepsiyondaki kız da adamın daha detaylı eşkalini tarif etmişti. Kolunda kesik olduğunu, gözlerinin uykusuzmuşçasına mosmor olduğunu, uzun ve kirli bir sakalı olduğunu ve paçavra gibi yırtık elbiseleri olduğunu söylemişti. Kahverengi ve bol bir hırka giydiği aklında kalmıştı kızın. Adamın tarifine bakılırsa kavgadan yeni çıkmış veya evsiz yurtsuz bir dilenciye benziyor olmalıydı. Bu adamın neden şifacıların peşine düştüğünü anlayamıyordu. O esnada bir aydınlanma yaşadı. Adam yaralıysa şifa arıyor olabilir miydi?

Adamın tarifini duyduğu zaman Ryuu aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çatmıştı bir süre. Sonra da bu tarifin ona tanıdık geldiğini belirterek karşılaştığı Ronin grubunda benzer şekilde uzun hırka giyen ve uzun boylu, Kurt dedikleri bir adam olduğunu söylemişti. Sol kaşının üstünde de bir yara izi vardı yaşlı adamın hatırladığına göre. O halde peşlerindeki adam bu Ronin pekala olabilirdi. Aoi bu konuda daha derin bilgiye ulaşabilmek için gelecekten görü almayı deneyecekti. Mirai no Me tekniğini yapmaya hazırladı kendisini. Gözlerini kapattı ve manevi bağına odaklandı. Yüce tanrı Yuukon'a, ruhlar dünyasına, sonsuz manevi yolculuğa odaklandı. Etrafındaki sesler yavaş yavaş silinirken gözlerinin önünde bazı figürler oluşmaya başladı. Bunlardan ilki, yeşil sarmaşıklarla kaplanmış kahverengi bir kapıydı. Oldukça zarif bir şekilde dekore edilmiş, emek verilmiş, süslü bir kapıydı. Üzerindeki gümüş tokmakla birlikte tam bir zarafet abidesiydi. Tam o esnada sahne bir göz açıp kapama hızında değişmişti. Kapı, adeta kocaman bir ayı tarafından parçalanmış gibi harabeye dönmüştü. Üzeri yarıklarla doluydu. Sarmaşıklar kuruyup solmuş ve dökülmüşlerdi. Etrafta kan lekeleri vardı. Kapının tokmağı da parçalanmıştı.

Görüntü gözlerinin önünden dağılırken, uzun süre suyun dibinde kalıp oksijeninin son damlaları kalmış birisinin soluklanışıyla gerçekliğe geri döndü. Bu görüntü ne anlama geliyordu şimdi? Kesinlikle bir uyarıya benziyordu ancak ne için uyarıldığına emin değildi. Sezgilerini dinlemeliydi. Düşündü. Kapı, şifacıları temsil ediyor olabilirdi. Belki de şifacıların zarar göreceğine dair bir uyarı yapılıyordu ona. Daha fazla ve farklı anlamlar da çıkarabilirdi ancak Aoi için bu nihai sonu değiştirmiyordu. Saldırıya uğrayacaklarına dair bir uyarı olmalıydı bu. Diğerlerinin meraklı bakışları altında hafifçe başıyla selam vererek hızla yanlarından ayrıldı ve köyü kolaçan etmeye başladı.

Köy sıradan bir güne uyanmıştı. Seyyar satıcılar tezgahlarının başlarına geçmişlerdi. Derenin sesi ve kaplıcanın kükürt kokusu hissediliyordu. Demirci dükkanı bacasından tüten dumana bakılırsa işte başlamıştı bile. Hemen ileride atların konakladığı bir ahır vardı. Orada atları kiralıyorlar mıydı yoksa eğitiyorlar mıydı emin değildi. Tabelaları yıpranmış ve kimisi de sökülmüştü. Ahırın hemen yan tarafında eski bir patika yolu göze çarpıyordu. Köyün çıkışında da eski bir bekçi kulesini seçiyordu gözleri. Muhtemelen kullanılmıyordu ancak kuleye tırmanıp etrafı gözlemlemesi mümkün olabilirdi. Avare gibi etrafta dolanıp insanlara bu eşkalde bir adamı görüp görmediklerini de sorabilirdi ancak çok bir yere varabileceğinden emin değildi. Öncelikle o bekçi kulesine tırmanıp etrafa kuş bakışı bakmanın daha faydalı olacağına karar verdi. Gözüne çarpan herhangi bir şüpheli durumu daha rahat kestirebilirdi. Ayrıca orası kullanımdan kalktıysa bahsedilen Ronin gibi tekinsiz insanların orayı barınak gibi kullanıyor olması da mümkündü. Bu sebeple ilk olarak oraya çıkmaya karar verdi.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Köyün aşağısında kalan binaları ve at ahırlarını geride bırakarak eski bekçi kulesine doğru yöneliyorsun. Adımların, yıpranmış toprak yolda hafif çakıl sesleri çıkararak ilerliyor. Kuleye yaklaştıkça, etrafı kaplıca köyünün o sakin atmosferinden biraz daha uzak, ıssız bir aura sarıyor. Yaklaşık iki kat yüksekliğinde, geniş gövdeli, üst tarafı ise daralan silindir biçiminde inşa edilmiş bir yapı. Çevresindeki eski sur kalıntıları yosun tutmuş, kuleyle birlikte yılların yıpratıcı etkisine boyun eğmiş gibi görünüyor.

En sonunda kulenin kapısına ulaşıyorsun. Kapı, tamamen ahşaptan yapılmış ve yüzeyi çatlaklarla, kıymıklarla dolu. Üzerine asılı basit bir demir halka tokmak seçiliyor; dış etkenlere maruz kalmaktan paslanmış, kenarları pas lekesiyle kaplanmış. Dikkatle elini kaldırıp tokmağı tutuyorsun, ağır ahşap gıcırdayarak aralanıyor. Dokunduğun anda kapının kirişlerinden ufak toz bulutları yükseliyor, burnuna eski nemli odun ve küf kokusunu taşıyan bir koku çarpıyor. Sert bir itişle kapıyı tamamen açtığında, içeriye loş bir ışık süzülüyor.

Kulenin içi, dışarıdan beklediğinden daha dar. İlk bakışta, köşede devrilmiş eski bir masa, yanında boyası soyulmuş bir çekmece dikkatini çekiyor. Tablalar kırık dökük, üzerinde ince bir toz tabakası var. Muhtemelen bekçi kulesi yıllar önce terk edilmiş ve artık kimsenin uğramadığı bir yer. Adımlarını yavaşça atarken, tahta zeminin tiz gıcırtısı yankılanıyor.

Yakınlarında, kuleyi dairesel bir biçimde sarmalayarak yukarı doğru kıvrılan ahşap merdivenleri fark ediyorsun. Merdivenlerin basamakları aşınmış, bazı basamakların kenarları parçalanmış gibi. Yukarıya doğru bakınca, belli belirsiz ışık huzmeleri görünüyor; belli ki kulenin tepesinde de az da olsa aydınlık sağlanmış. Nefesini düzenli tutarak merdivenlerden çıkmaya başlıyorsun.

İlk katta, yere sürüklenmiş bir tabure ve yanında çürümeye yüz tutmuş bir masa var. Bunları geçip ikinci kata çıktığında, eskiden burada bekçilerin dinlenmesi için konulmuş ama artık değersiz birer çöpe dönüşmüş mobilyalar buluyorsun. Üçüncü ve dördüncü katta da benzer bir manzara ile karşılaşıyorsun: Tozlu tabureler, dağılmış eski evrak parçaları, çürümüş kağıtlar. Merdivenler her katta daha da ürkütücü bir gıcırtıyla inliyor.

Beşinci kata vardığında, kule gövdesinin epey üst kısımlarına ulaşıyorsun. Burada, aralıklı küçük pencerelerden içeri giren güneş ışığı tozlu havaya ılık ve titrek bir aydınlık veriyor. Ancak burada başka bir şey de var: Kısık sesli konuşmalar. Önce uğultu biçiminde duyuyorsun, ardından kelimeler yavaş yavaş netleşiyor.

"Şimdi köyden çıkacaklar… Tam bu noktadan takip edebiliriz."
"Evet, her şey planladığımız gibi giderse onların izini süreceğiz."

Bu sözler, açıkça birilerine dair planlar yaptıklarını gösteriyor. Kalbin hafifçe hızlanıyor. Merdivenin kıvrımlı döner kısmının devamında, seslerin geldiği yöne doğru bakıyorsun. Ne yapacaksın?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Bekçi kulesi her ne kadar görkemli gözükse de yılların onu yıprattığı aşikardı. Aoi bu kadar uzun zamandır neden kimsenin buraya ayak basmadığını merak etmişti. Restore edilebilir hatta komple yıkılıp daha yararlı bir binaya dönüştürülebilirdi eğer ihtiyaç duyulmuyorsa. Bu şekilde atıl kalması onu daha tehlikeli hale getiriyordu. Yine de yıllar önce sevilerek kullanıldığı belli oluyordu içerisindeki öylece eskimeye terk edilmiş eşyalarından. Tüm kule pas, kir, toz, küf ve örümcek ağlarının kaderine terk edilmişti. Aoi yavaş adımlarla içeriyi incelerken buranın ne sebeple ve ne zaman terk edildiğini tahmin etmeye çalıştı. Acaba bu mekanla bağı olan ruhlar var mıydı? Onunla iletişime geçerler miydi?

Girişte eski bir masa, boyaları soyulmuş bir çekmece ve kırık tablalardan başka dikkat çeken bir şey bulamamıştı. Merdivenlere yönelmeye karar verdi. Çok sağlam gözükmeseler de onu taşıyacak gibi duruyorlardı. Aşınmış ve eski merdivenler, Aoi'nin adımlarıyla gıcırdıyordu. Başını yukarı kaldırıp baktığında, kulenin tepesinin daha aydınlık olduğunu fark etti. Muhtemelen daha rahat gözlem yapabilmek için geniş camlar yerleştirmişlerdi. Birinci kata çıktığında eski bir tabure ve tahta kurtları tarafından büyük bir kısmı yenmiş bir masadan başka bir şey gözüne çarpmamıştı. İkinci kata çıktığında bekçilerin molalarında kullandıkları birtakım kişisel eşyaları ile karşılaştı. Burası muhtemelen onlar için oluşturulmuş küçük bir yaşam alanıydı. Bu mobilyalar döneminde kim bilir ne kadar değerlilerdi. Şimdi burada eskimiş, değersizleşmiş, çürümeye bırakılmışlardı. Eşyaların bu halini görmek Aoi'nin yüreğini sızlattı. İnsanoğlu hayatında varken sahip olduklarının kıymetini ne kadar da az biliyordu.

Aoi katları çıkmaya devam etti. Üçüncü kat, dördüncü kat... Kayda değer bir şey yoktu. Benzer şekilde eskimiş mobilyalar, notlar ve çeşitli evraklar vardı etrafta yalnızca. Genç kızın içini rahatlatan tek şey, mobilyaların uzun zamandır kullanılmamış gibi durmasıydı. Burada tuhaf birilerinin yaşamadığının kanıtı gibiydi. Beşinci kata vardığında ise bu teorisinin tersini ispatlar nitelikte bir ses duydu. İnsan sesi. Birileri konuşuyordu. Aoi nefes bile almaya çekinerek konuşmaları dinlemeye başladı. En az iki kişiydiler. Birazdan köyden çıkacak olan birilerini takip etmekten bahsediyorlardı. Şifacılardan bahsediyor olmalıydılar. Aoi kalbinin inanılmaz bir hızla çarpmaya başladığını hissetti. Adrenalin damarlarında pompalanmaya başlamıştı. Kimdi bu adamlar? Onlardan ne istiyorlardı?

Aoi geri dönemezdi. Onu duyarlardı. Onları kendi haline de bırakamazdı. Kendini kamufle etmeyi deneyebilir ve arkadan gizlice saldırabilirdi ancak neler olduğunu tam olarak anlamadan böyle bir hamle yapmak istemiyordu. Ve Aoi onlardan korkmuyordu. Bu yüzden sezgilerini dinleyip çok düz bir şey yapacaktı. Basitçe kendini onlara gösterecekti. Saldırıya uğraması durumunda kendini savunabileceğine inanıyordu. Ayrıca onlara tanrının varlığının hatırlatılması ve kötü emellerinden dönmeleri için son bir şans daha verilmesi gerektiğini düşünüyordu. "Kimin izini sürüyorsunuz baylar?" diye lafa girerek direkt önlerine yürüyecekti. Her iki eline de birer kunai alacak ve tehditkar şekilde saldırıya hazır bir pozisyona geçecekti. "Kimsiniz ve bizden ne istiyorsunuz? Tanrı Yuukon'un gazabından korkuyorsanız derhal konuşmanızı temenni ederim. Yuukon, masumların canına kast edenleri sevmez. Onlar için yalnızca yıkım vardır."
Image
► Show Spoiler
Locked