Page 2 of 3

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Tue Nov 18, 2025 7:39 pm
by GM - Shinsei
Hokage Sarutobi Shigure seni baştan sona hiç bölmeden dinliyor. Sesi, duruşu, bakışları... hiçbir şeyden duygusunu okuyamıyorsun. Sen konuşurken yanaklarında ince bir kas bile oynamıyor sanki. Ama sen anlatmayı bitirip nefesini kontrol etmeye çalışırken, Shigure önce gözlerini kapatıyor, sonra derin bir nefes veriyor. Ardından yüzüne hafif, belli belirsiz bir gülümseme geliyor. Ve tek kaşını kaldırarak sana doğru bir adım atıyor. "Tüm bu bilgileri edindikten sonra seni cezalandırmamı mı bekliyorsun?"

Sana doğru yaklaşırken Masato’nun ağzı hafifçe aralanıyor, Kaede donup kalıyor. Shigure ise elini kaldırıp, avucunu sana doğru uzatıyor. "Konoha, ben burada oldukça, emir kulları yetiştirmeyecek. Kendi adına karar alabilen, irade sahibi shinobiler yetiştirecek. Sen de yüksek iradeli bir Chuunin olduğunu kanıtladın, Yureikumo Aoi. Tebrik ederim." Elini sıkıyor. Sıcak, kararlı, güçlü bir sıkış. Masato’nun yüzünde gururla karışık şaşkın bir ifadeyle bir tebessüm beliriyor. Kaede bile gözlerini kaçırıyor ama omzunun hafifçe gevşediğini hissediyorsun.

Shigure geri çekilip tekrar ciddileşiyor. "Anlaşılan Sennashi köklerini tarihimizin karanlık sayfalarına saplamış bir oluşum. Radyo sinyalleri, eski mühür dili, farklı köylerden sızan shinobiler... Hepsi tek bir şeyi gösteriyor, bu örgüt, basit bir terör çetesi değil. Bir akım. Bir zihniyet." Ellerini arkasında birleştiriyor, pencereye doğru bakıyor. "Bu yüzden tek bir ekibin üzerine çökecek bir yük değil bu. Üç gün boyunca dinlenmenizi istiyorum. Bu sırada ANBU, Nara Araştırma Birimi ve Tokubetsu Jouninlerden oluşan istihbarat ekibini devreye sokuyorum. Mühür dilini çözmek sizin göreviniz ama, Sennashi’nin köklerini eşecek olan çok daha geniş bir ekip olacak."

Gözü tekrar size dönüyor. "Bugünden itibaren, Konoha’nın resmi Anti Sennashi Hareket Birimi’nin çekirdek ekibi olduğunuz kaydedildi." Tüylerinizin diken diken olduğunu hissediyorsunuz. "Ama önce lütfen dinlenin. Yorgun shinobi hata yapar." Başını hafifçe eğerek sizi uğurluyor. "Dağılabilirsiniz. Çıkarken birikmiş ödemenizi almayı unutmayın."

Kapıyı kapattığınız anda Masato omzundan büyük bir yük kalkmış gibi iç çekiyor. "Ben... içeceğim. Kesin. Bir şey içeceğim. Geliyor musunuz?" Kaede göz devirmeyi alışkanlık haline getirmiş bir tonla "Olur, bir bardak içerim." diyor. Masato sana dönüp "Sen de geliyorsun, değil mi? Bokukichi'lere yetişiriz diye düşünüyorum." diye soruyor. Onlarla birlikte yürümeye başlıyorsun. Sizi köy merkezine yakın, ahşap panjurlu, dışarıya sıcak buhar ve çay kokusu salan küçük bir dükkana götürüyor Masato. Kapıyı ittiğinizde küçük bir çan çınlıyor.

İçeride tavan boyunca sarkan renkli kağıt fenerler, duvarlarda eski Konoha haritaları, raflarda sake şişelerinin arasında kurutulmuş bitkiler, loş bir turuncu ışık ve çiçek desenli perdeyle ayrılmış küçük özel oturma alanları var, tüm bunlar mekana nostaljik bir hava veriyor. Girişteki tatlı buhar kokusu, çay ve hafif bir alkol aromasıyla karışıyor. Arka tarafta yaşlı bir kadın sessizce bardak siliyor. Masato üç kişilik bir masaya oturuyor. Kaede sandalyeye oturur oturmaz kollarını bağlayıp sandalyesinde hafifçe geriye yaslanıyor. Ve hiç vakit kaybetmeden, tıpkı ışınlanmadan önceki gibi konuşmaya başlıyor.

-

Adam ayağa kalktığı anda ormanın soğuk havası değişiyor. Sanki dalların arasında pusuya yatmış bin yıllık bir ruh, sessizce nefesini tutuyor. Kaede, karla kaplı açık alanda bir adım geri çekiliyor, adam ise ince, neredeyse cılız bir tonla fısıldıyor.

"Öyleyse... yalnızca gücün doğruluğunu belirlesin."

Buzun üzerinde yankılanan ilk kırılma sesi, Kaede’nin ayaklarını saran karın çatırdaması oluyor. Ardından adam bir anda yok oluyor. Öyle bir hız değil, öyle bir gölgesel adım değil... gerçekten yok oluyor. Kaede refleksle yanına sıçrıyor, böğrünün yanından geçen sessiz bir keskinlik hissediyor. Gözlerini kırpıyor, adam bir anda arkasında beliriyor. Kaede’nin boğazına saplanmak üzere olan el, bir anda içinden geçiyor. İçinden... geçiyor. Kaede’nin nefesi kesiliyor. "Bu ne?!" Bir genjutsu değil, çünkü çakrası düzensiz değil. Bir hız tekniği değil, hiç ayak sesi yok. Bir klon değil. Bir illüzyon değil.

Böyle bir jutsu Kaede’nin bütün mantığını paramparça ediyor. Adamın ince sesi kulağına uğursuz bir müzik gibi sokuluyor. "Dünya seni tutmazken nasıl savaşacaksın, Konoha’nın çiçeği?" Kaede dişlerini sıkıyor. Zihnini odaklıyor. Yamanaka teknikleri kısa mesafe zihne dalar, diye kendine hatırlatıyor. Bir an yakalayabilirse belki...

Gözlerine bakıyor adamın. Bembeyaz, boş bir çift göz. Kaede parmaklarını kıvırıyor. "Shintenshin no Jutsu!" Tekniği dışa vuruyor, ama adama değmeden adamın bedeninden süzülüp geçiyor. Zihin bir yere çarpıyor ama tutunacak bir şey bulamıyor. Kaede’nin yüzünde ilk defa saf bir şok beliriyor. "İşe... yaramadı." Adam yeniden kayboluyor. Kaede’nin arkasında belirip fısıldıyor. "Ruhun bile bana erişemiyorken neyi ele geçireceğini zannediyorsun?" Kaede bu sefer öne doğru takla atarak uzaklaşıyor. Her hareketinde kalbi daha hızlı çarpıyor. Kullanmaya çalıştığı hiçbir Yamanaka tekniği işe yaramıyor.

Geriye bir tek şey kalıyor, Katon. Kaede hızlıca mühür basıyor. "Katon: Endan!" Alevi geniş bir koni halinde savuruyor. Adam alevin içinden geçiyor, ama bu kez tamamen değil. Cübbesinin ucu tutuşuyor. Adamın başı küçük bir şaşkınlıkla yana eğiliyor. Demek ki fiziksel teması tamamen yok edemiyor. Sadece seçerek yok ediyor. Bu bilgi Kaede’nin zihnine bir çivi gibi saplanıyor. Adam elini kaldırıyor. Sanki havada görünmeyen bir perdeyi aralıyor. Kaede’nin etrafındaki karlar bir anda yukarı doğru çekiliyor, havada spiral oluşturarak dans ediyor. Bu artık normal bir savaş değil. Normal bir ninjutsuyla açıklanabilecek bir şey değil.

Kaede çenesini sıkıyor. Geri çekilmek yok. Annesinin çiçeğini almadan gitmek yok.Adam yine yok oluyor. Kaede bu sefer gözlerini kapatıyor. Duyularını değil, öfkesini dinliyor. Adamın kokusunu değil, niyetini arıyor. Adımlarını değil, arayışını. Ve işte o anda ardında bir gölge hissediyor. Gözlerini açmadan yere üç tane patlayıcı etiket bırakıyor. Ellerini ardına savuruyor. "Katon: Housenka no Jutsu!" Alevli oklar patlayıcı kağıtlara çarpıyor.

Pat! Pat! Pat!

Adam tam o anda yarı-maddi bir formdayken patlama gerçekleşiyor. Savruluyor. Kar dumanı havaya kalkıyor. Kaede ilk kez onu gerçekten sekerek geri giderken görüyor. Demek ki patlama basıncını tamamen yok edemiyor. Fırsat bu. Kaede ikinci tur patlayıcı kağıtları ellerinin arasında açarak karın içine gömüyor. Adamın ayağının altına yerleştireceği noktayı belli ediyor. Ve bir hile daha ekliyor, patlayıcıların yarısı yalancı mühürlerle kaplı. Adam biterken Kaede’nin tekniğini anlamaya çalışıyor ve tam o anda Kaede bağırıyor.

"Katon: Goukakyuu no Jutsu!"

Dev ateş topu yuvarlanarak adamın üstüne gidiyor. Adam ateşin içinden geçmek için yarı-maddi formuna dönüyor. Ve işte o anda. Ateş topu yalancı mühürleri tetikliyor. Gerçek patlayıcılar bir anda adamın olduğu noktayı yutuyor. Kar fışkırıyor. Ağaç kabukları çatlıyor. Zemin titriyor. Adamın bedeni savruluyor. Yarı-maddi formu bir anlığına bozuluyor, sol kolu parçalanıyor. Dizlerinin üzerine çöküyor. Maskesi çatlak bir ses çıkararak kırılıyor. Altında sadece bir karanlık var. İnsan yüzü bile değil.

Kaede, ilk defa, onun ne olduğunu anlayamadığını fark ediyor. Adamın sesi derinden, yankılı bir tonda çıkıyor. "Anılar... taşınmak için değildir. Tutunmak isteyen her ruh, sonunda kendini kaybeder." Ve adamın bedeni, tıpkı ilk ortaya çıktığı gibi, bir anda duman olup dağılıyor. Hiçbir mühür yok. Hiçbir çakra izi yok. Hiçbir ayak izi yok. Tamamen yok. Kaede’nin gözleri büyüyor. "Hayır, klon olması imkansız. Bu... bu başka bir şeydi." Titreyen nefesi kar buharına karışıyor. Arkasını döndüğünde, çiçek karın içinde hala sönmemiş bir parıltıyla duruyor. Annesinin çiçeği. Klanlarının kutsal çiçeği. Yıllardır kayıp sayılan Yamanaka anı-tutucu çiçeği. Kaede ise bunu ellerinin arasına aldığında... çiçek titriyor. Sanki biri içinden fısıldıyor. Sanki annesi ağlıyor.

Kaede ekibine döndüğünde, kimseye konuşmuyor. Gözleri geçmişi görmüş gibi dalgın. Ellerini çiçeğine götürdüğünde bir sıcaklık değil, bir rahatsızlık, bir sızlama, bir boğucu ağırlık hissediyor. Gece olduğunda, konakladıkları evde rüzgâr uğulduyor. Kaede uykuya dalar dalmaz kabus başlıyor. Annesi karın içinde diz çökmüş. Saçları rüzgarda savruluyor. Gözleri boş. Ağzı sessizce "Kaede..." diye açılıp kapanıyor, ama ses çıkmıyor.

Kaede ona dokunmak için elini uzattığında annesi ufalanıyor. Toza dönüşüyor. Ve toz karla birlikte savruluyor. Kaede ter içinde uyanıyor, nefesi kesik kesik. Çiçek çantasının içinde hafifçe titreşiyor. Sanki bir kalp atışı gibi. Yol boyunca her durduklarında kabuslar tekrar ediyor. Her seferinde annesi biraz daha karanlığa gömülüyor. Her seferinde geri ulaşamadığı için biraz daha bağırıyor. Kaede ise hiçbir şey söylemiyor. Sadece çiçeği çantasının en dibine itiyor. Ve Konoha’ya dönerken içinin bir köşesinde, farkında olmadığı bir şeyin onunla birlikte geldiğini derinden hissediyor.

-

"Öyle işte. Bu şeyi daha fazla taşımak istemiyorum, yani en kısa zamanda ana klan binasına gidip bırakacağım." diyor Kaede, sonra da önündeki biraya yumuluyor. Masato endişeli bir yüz ifadesiyle dinliyor ve Kaede sustuğu anda çekinerek "Acaba bunu yapmasan daha mı iyi olurdu?" diye soruyor. Kaede ise birasından biraz daha içtikten sonra "Bilmiyorum Masato. Ben de böyle bir sonuca ulaşmayı beklemiyordum, sürekli kabus görmek benim de hoşuma gitmiyor yani. Ama ne yapayım şimdi, atayım mı çiçeği? Sen olsan ne yapardın yani?" diye soruyor. Masato da yere bakıyor ve düşünüyor. Ortamın morali epey düşmüş durumda. Ne yapacaksın, Aoi?

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Wed Nov 19, 2025 1:45 pm
by Yureikumo Aoi
Hokage, Aoi'nin anlattığı her şeyi büyük bir kayıtsızlıkla dinlemişti. Aoi mimiklerinden ne düşündüğünü asla kestiremiyordu. Gergin miydi? Öfkeli miydi? Tüm bu soru işaretleri ile bir çırpıda verdi raporunu. Her şey sona erdikten sonra kısa süreli bir sessizlik olmuştu. Sonrasında hafifçe buruk bir gülümseme ile Aoi'yi cezalandırmayacağını, emir kulları değil görev adamları yetiştirmek istediğini söylemişti. İradesi sebebiyle de Aoi'yi tebrik etmişti. Aoi rahatlamış bir ifadeyle derin bir soluk verdikten sonra gülümseyerek başını eğdi. Ceza yemek ile bir derdi olmazdı ancak en azından azar işitmemişti. Hatta beklenmedik bir şekilde övülmüştü. Bu olayın sona ermesi ile birlikte Masato ve Kaede de rahatlamış görünüyorlardı. Shigure, Sennashi ile ilgili olan bitenin ciddiyetine vurgu yaptıktan sonra bunun basit bir mesele olmadığını, bir oluşumdan da öte bir zihniyet olduğunu dile getirmişti. Aoi ciddiyetle başını salladı. Gerçekten de öyleydi. Sennashi'yi hafife almışlardı. Bunun bedelini ödüyorlardı. Yılanın başını küçükken ezmemişlerdi. Bu işi tek bir ekibin çözemeyeceğini dile getirerek ANBU, Nara Araştırma Birimi ve Tokubetsu Jouninlerden oluşan istihbarat ekibini de devreye sokarak Sennashi'nin kökünü kazımaya girişeceklerini söylemişti. Bu süreçte onlar da Sennashi karşıtı konuşlanmanın çekirdek ekibine dahil olmuş olacaklardı. Bu büyük ve gurur verici bir sorumluluktu. Pek çok sivilin can sağlığını ve sıhhatini avuçlarında hissetmişti Aoi. Tabi her şeyden önce üç günlük bir tatilleri vardı. Dinlenmeleri şarttı zira çok uzun zamandır köyün dışındaydılar. Gerçekten de üç günlük tatil onlara yenilenmeleri için büyük bir fırsat olurdu. Bu süreçte de diğer ekipler toplayabildikleri bilgileri toplarlardı.

Dışarı çıktıkları anda Masato içeceğini söyleyerek onlardan da katılmalarını rica etmişti. Kaede biraz isteksiz kabul etse de Aoi hemen onaylamıştı. Masato'nun son seferki sarhoş hali aklına gelince hafifçe gülümsemeden edemedi. Eğer yeniden o şekilde sarhoş olursa o yüz ifadesini görmesi gerekliydi. Böyle köy merkezi civarında küçük bir dükkana götürmüştü Masato onları. Sessiz, sakin, buharlı çay ve hafif alkol kokularının yüze çarptığı, tam Masato'luk bir mekandı. Oturma mekanları perdelerle ayrılmış, aydınlatma loş ve turuncu bir ışıkla sağlanmıştı. Oldukça sevimli ve nostaljik bir mekandı. Üç kişilik masaya geçip siparişlerini verdikten sonra Kaede hemen kaldığı yerden hikayesine devam etmeye başlamıştı. Savaştığı adam ilginç bir jutsuya sahipti. Tıpkı... bir ruh gibi hareket ediyordu. Tam olarak maddeleşmemişti bu yüzden Kaede'nin klan jutsuları adama işlemiyordu. Bunu nasıl yapabildiği tam bir gizem olmakla birlikte Kaede işin sırrını sonradan çözmüştü. Katon kullandığı zaman adamın pelerininin bir kısmının tutuşmasından kendisini tam olarak şeffaflaştıramadığını çözmüştü. Bunun üzerin patlayıcı kağıtlar ve Katon jutsularından oluşan bir kombinasyon ile adamı patlatarak savurmuştu. Ancak adamın maskesinin altında bir yüz bile yoktu, yalnızca gölgeydi. Ona anıların tutunmaması gerektiğini söyledikten sonra ise yok olmuştu. Ancak Kaede bunun bir klon olmadığına emindi. Başka bir şeydi. Daha önce hiç görmedikleri, bilmedikleri tarzda bir jutsuydu.

Sonuç olarak Kaede çiçeğini almıştı ancak bu ona iyi gelmemişti. Çiçeği aldığından beridir annesini karanlıkta kaybettiğine dair kabuslar görüp duruyordu. Bu sebeple de çiçeği derhal klan binasına bırakmak istiyordu. Masato belki de bunu yapmaması gerektiğini ona söylemişti ancak Kaede elbette böyle olmasını beklememişti. "Neden çiçeği çaldı ki?" Aoi adamın motivasyonunu anlamıyordu. "Eğer çiçeğin içinde yalnızca annenin son anıları varsa... Onu neden senden çaldı? Görmeni istemediği bir şey mi var içinde? Ya da belki de annen son anlarında tanık olmaması gereken bir şeye tanık oldu? Veya... seni çok sarsacak bir şey var orada ve öğrenmeni istemiyor birileri." Sake bardağının kenarına parmağıyla ritim tuttu birkaç kere. "Adam Sennashi'den miydi bunu bile bilmiyoruz. Sennashi hiçbir adımını boş yere atmıyor, arkasında muhakkak bir motivasyon olmalı." Derin bir nefes aldı. "Bu senin kararın olmalı Kaede. Çiçeği sen buldun, onu hak ederek elde ettin. Onunla ne yapmak istediğin sana ait olmalı. Onu yok etmen gerektiğini düşünüyorsan yok et. İçine bakman gerektiğini düşünüyorsan bak. İçgüdülerine güven." Sakesinden bir yudum aldı. Acaba Bokukichi ve Kaizen ne yapıyorlardı şu an? Hokage onlarla da görüşmüş müydü? Yoksa hemen arşivleri incelemeye mi girişmişlerdi? Takeshiler ne yapmıştı peki? Onlarla da görüşmemişlerdi henüz. O kadar uzun zamandır köyünde değildi ki ister istemez kendisini çok daha güvende hissetmeye başlamıştı. "Hokage sorun etmedi ama sizin klanlarınız benimle Amegakure'ye gelmenizi sorun edecek mi? Eğer kötü sonuçları olacaksa gidip bizzat konuşmak isterim büyüklerinizle. Boşu boşuna faturası size kesilsin istemiyorum."

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Fri Nov 21, 2025 12:07 pm
by GM - Shinsei
Kaede, söylediklerini sessizce dinledikten sonra gözlerini bira bardağının içinde bir süre gezdiriyor. Parmakları bardağın üzerinde dolaşıyor ve sonunda derin bir nefes veriyor. Sana dönüp hafifçe başını sallıyor. "Sanırım eve koyacağım ve orada öyle duracak. Şu an karar verecek kadar iradeli hissetmiyorum kendimi." diyor yorgun bir kabullenişle. Gözlerinin altında, uykusuzluğun ve kabusların bıraktığı gölgeler belirgin. Son söylediklerinden sonra omuzlarını hafifçe silkerek içindeki gerginliği dağıtmaya çalışıyor. "Bu çiçeği bir görsünler, bak bakalım kimse sesini çıkarıyor mu." diyor, dudaklarında acı bir tebessüm beliriyor. "Çiçeği düşünmekten beni düşünmezler bile."

Masato ise bardağını çevirerek "Benimkiler için iş biraz farklı..." diyor ve Hyuuga klanının katı düzeninden, disiplininden, aile içi hiyerarşiden kısaca bahsediyor. Sana daha önce de bahsetmişti, bu sefer Kaede de duymuş oluyor. Söylediklerinin tonunda hafif bir burukluk hissediyorsun, belli ki dönüşünün sonuçlarından endişeli. Kaede birasını tek yudumda bitiriyor ve ayağa kalkıyor. Giysisinin eteklerini düzelterek size bakıyor. "E hadi o zaman, ben eve gidip şu çiçeği bırakayım. Siz de Masato’nun evini ziyaret edin. Hem o da aradan çıksın." diyor.

Masato hemen ardından ayağa kalkıyor, biraz mahcup bir ifadeyle sana dönüyor. "Teşekkür ederim Aoi... ama gerçekten yapmak zorunda değilsin." diyor. Israrla başını sallayınca Masato derin bir nefes alıyor ve seninle birlikte Hyuuga bölgesine doğru yürümeye başlıyor.

Konohagakure’nin sokakları tanıdık bir düzenle içinden akıp giderken, Hyuuga mahallesine girdiğiniz anda binaların mimarisinin sende şaşkınlık uyandırdığını hissediyorsun. Yapılar şaşırtıcı derecede Yureikumo evlerine benziyor. O sade ahşap çizgiler, kavisli çatı uçları, ince kağıt paneller... Bir anlığına yabancı bir mahallede değil, kendi evine dönmüş gibi hissediyorsun. Masato seni ana klan binasının önüne kadar getiriyor. Büyük kapının önünde durduğunda yüzündeki huzursuzluğu gizleyemiyor. "Geldik." diyor hafif kısık bir sesle. Ardından isteksizce kapıya dönüyor. "Kapıyı çalayım..."

Tok bir tıklama sesinden birkaç saniye sonra kapı açılıyor. Saçlarının uçları beyazlamaya başlamış, sert bakışlı bir Hyuuga adam beliriyor. Masato’yu görür görmez yüzüne öfke yerleşiyor. "Ne kadar uzun süredir senden haber alınamadığının farkında mısın?" diyor, sesi buz gibi. Sonra seni fark ediyor. Bir anda omuzlarını düzeltiyor, tavrı tamamen değişiyor. "Kusura bakmayın, sayın Yureikumo." diyor saygılı bir sesle. "Önünüzde böyle bir münakaşaya girmemiz doğru olmaz. Ben Hyuuga Hiroto. Memnun oldum." Ardından Masato’ya eliyle içeri geçmesi için işaret ediyor. Avludan gelen rüzgar hafifçe saçlarını savururken, Hyuuga hanesinin huzurlu ama baskıcı sessizliği üzerine çöküyor.

Hyuuga Hiroto
► Show Spoiler

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Sun Nov 23, 2025 11:17 am
by Yureikumo Aoi
Kaede kendini henüz böyle bir kararı vermeye hazır hissetmediğini söyleyerek çiçeği şimdilik evine götürüp oraya bırakacağını söylemişti. Böyle bir görevin ona ne kadar zor geldiğini anlamak güç değildi. Uykusuzluktan gözlerinin altında mor halkalar oluşmuştu. Aoi'nin sorusuna karşılık omuz silkerek çiçeği geri aldığı için klanının olanları görmezden geleceğini söylemişti. Hatta çiçeği görünce onu bile unutacaklarını belirtmişti. Bu sözleri Aoi'nin yüreğini parçaladı. Kaede kendi içerisinde zor bir mücadele veriyor olmalıydı. Bu yüzden zayıflığa tahammülü yoktu belki de.

Masato ise kendisi için işlerin boyutunun farklı olduğunu söylemişti. Aoi zaten biliyordu ancak Kaede de böylelikle Hyuuga katılığını ve disiplinini öğrenmiş olmuştu. Masato'nun duruşundan, bakışlarından, tonlamasından belliydi ne kadar endişelendiği. Muhtemelen sağlam bir azar işitecek hatta belki de ceza yiyecekti. Bunun olmamasını istediği için Aoi onun büyükleri ile konuşmak istiyordu özellikle. Kaede içkisini bitirdikten sonra çiçeği klana götüreceğini, onların da bu işi bir an önce aradan çıkartmaları gerektiğini söylemişti. Böylece yola koyuldular.

Masato biraz mahcup olup yapmak zorunda olmadığı konusunda diretse de Aoi de kararlıydı. Hyuuga mahallesine vardıklarında klanın yerleşke biçiminin Yureikumo ile ne kadar benzer olduğunu fark etti. Sanki... kendi klan yerleşkesinde gibiydi. Hayat felsefesi ve duruş olarak da birbirlerini biraz andırsalar da aralarında bu kadar benzerlik ve bağ olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Hyuuga mahallesine gelmek için de bir sebebi olmamıştı daha önce. Şaşkınlıkla etrafı incelerken Masato ile birlikte ana klan binasının önüne geldiler. Oldukça gergin ve huzursuz görünüyordu. "Nefes al, sakinleş." dedi Aoi içten bir gülümsemeyle.

Masato'nun kapıyı tıklatması ile kapının açılması bir olmuştu neredeyse. İçeriden saçları ağarmaya başlamış, sert ve otoriter bakışlı, gözleri Hyuuga'lara has morlukta olan orta yaşlarda birisi çıkmıştı. Masato'yu gördüğü anda öfkeyle çıkışmıştı. Sonrasında kendisini fark etmiş ve bir anda sesini yumuşatarak çok daha saygılı bir tonda isminin Hyuuga Hiroto olduğunu söyleyerek selam vermişti. Aoi başıyla selamladı. "Ben Yureikumo Aoi. Masato'nun görev arkadaşıyım." Adam Masato'ya içeri geçmesini işaret etmişti. Aoi bakışlarını ona çevirdi. Şimdi Masato'nun neden gerildiğini daha iyi anlıyordu. Gerçekten korkutucu bir atmosfere sahipti burası. "Şey..." Lafa nasıl gireceğini bilemeyerek bocaladı. "Masato'nun bu kadar uzun zamandır dönmemiş olması ve izinsiz başka köye geçmiş olması benim suçum tamamen. Kendi başıma işe kalkıştım. Zorunda değildi ama benim yanımda olmak ve bana destek olmak istediği için geldi. Ona ne kadar teşekkür etsem az. Bu yolda beni yalnız bırakmadığı için başarabildim belki de. Bu sebeple... Siz büyükleri ile konuşmak istemiştim. Lütfen onu cezalandırmayın ya da azarlamayın. O, Hyuuga adını şereflendirecek şekilde davrandı her anında. Bir ceza ya da azar yemesi gereken varsa o benim."

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Mon Nov 24, 2025 7:02 pm
by GM - Shinsei
Hiroto, söylediklerini dinlerken önce yüzünde bir şaşkınlık beliriyor. Kaşları hafifçe kalkıyor, belli ki bir Yureikumo’nun kalkıp Hyuuga disiplinine böyle gönüllüce karşı çıkacağını pek beklemiyormuş. Derin bir nefes alıyor ve gözlerindeki o keskin öfke çizgileri istemsizce gevşiyor. Ama otoriterliğinden bir gram bile ödün vermeden, ciddi bir ifadeyle başını eğiyor. "Sayın Yureikumo... sizi içeri davet edebilir miyim?" Ses tonu hala sert, ama içindeki saygı çok belirgin. Masato da çaktırmadan yutkunuyor. Sana kısa, teşekkür dolu bir bakış atıyor, ama yüzünde hala gerginlik çizgileri var.

İçeri adım attığında seni sakin, geniş ve neredeyse tığ gibi düzenli bir oda karşılıyor. Sanki odanın her köşesi bir ölçüyle çizilmiş gibi. Zemin tatami döşeli, köşede sade bir tokonoma nişi var, içinde tek bir parşömen ve bir ikebana düzeni. Ama her şeyde o fazlalık yok felsefesini hissediyorsun. Hiroto futonun üzerine diz çöker pozisyonda oturuyor ve sana da aynı şekilde oturman için nazikçe işaret ediyor. Sonra bir an sessizce nefes alıyor. Elini yavaşça başındaki bandajımsı kumaşa götürüp kaldırıyor. Parlayan o tok gözlerle seni izlerken kutsal bir şey gösteriyor sana. Alnında bulunan Hyuuga dal ailesinin mührü.

Dış halkası kusursuz bir daire, merkezde iç içe geçmiş üç ince çizgiden oluşan spiral bir düğüm motifi. Hatlar öyle geometrik, öyle kesin ki... neredeyse mühür değil de bir mühendislik eseri gibi. Ve en iç kısımda, dikey uzanan minik bir kama sembolü, Hyuuga ana soyunun dal üyelerini kontrol etmek için yüzyıllardır kullandığı bir işaret. Hiroto başını kaldırıp sana bakıyor. Bu kez öfke yok. Bu kez sadece tarih konuşuyor.

"Bu mührün anlamını bilirsiniz belki." diyor sakince. "Biz Hyuuga’lar, uzun zaman önce ikiye ayrıldık Souke, kök aile ve Bunke, dal aile." Sana doğru hafifçe yaklaşıyor, sesindeki ton yüzyılların mirasını taşıyacak kadar güçlü. "Kök aile, klanın ana karar verici, koruyucu ve yönetici tarafıdır. Dal aile ise kökü korumakla yükümlüdür. Onlara hizmet eder. Ve bu hizmet... bir seçim değildir." Masato hiç konuşmuyor. Gözlerini yere dikmiş, nefesini bile duymuyorsun. Hiroto devam ediyor. "Bu ayrım ilk olarak Hyuuga’nın iç isyanlarından birini bastırmak için getirildi. Kök aile, Byakugan’ımızın sırlarını korumak zorundaydı. Düşman köylere bilgi sızmasın diye dal ailesi damgalandı. Bu mühür Byakugan’ı korumak içindir. Kök aile isterse dal ailesinin gözündeki tüm gücü bir anda yok edebilir."

Mührüne hafifçe dokunuyor. "Bu bir güven bağı değildir, sayın Yureikumo. Bu bir zincirdir." Tatami döşemelerinin üzerinde yankılanan bu cümle, odanın tüm sıcaklığını söküp atmış gibi geliyor sana. Hiroto yine saygılı bir şekilde duruşunu düzeltiyor. "Dal ailesinin tüm bireyleri, Masato da dahil, kök ailenin disiplinine uymak zorundadır. Bu, ne kadar iyi niyetli olsanız bile sizin aracılığınızla çözülebilecek bir mesele değildir." Masato’nun omuzlarının düştüğünü görüyorsun. Sanki her kelime sırtına bir taş daha eklemiş gibi. Hiroto sana dönüyor. "Masato’nun nereye gittiğini, neden uzun süre dönmediğini bilmemiz gerekiyordu. Çünkü o yalnızca kendisinin değil, tüm klanın sorumluluğunu taşıyor."

Ve sonra beklenmedik bir şey yapıyor. Başını saygıyla eğiyor. "Ancak... Masato’nun yaptıklarını doğru buluyorum. Bir arkadaşına yardım etmek için hayatını riske atmak, Hyuuga onuruna yakışır bir davranıştır. Eğer bu konuda cezalandırılacaksa bu cezayı onun yerine çekmeye razıyım." Masato başını kaldırmaya cesaret edemiyor. "Vaktinizi çaldığım için özür dilerim, sayın Yureikumo." diyor Hiroto, yeniden yere bakarak. "Ama gelecek için klanımızın yasalarını bilmeniz gerekliydi." Odada ağır bir sessizlik oluşuyor. Masato’nın yumruklarını sessizce sıktığını görüyorsun. Gözleri hala yerde, yüzü utançla kızarmış, nefesi titrek. Kendini ne kadar baskıladığını, ne kadar ezildiğini ve seni buraya getirdiğin için hem utandığını, hem de içten içe minnet duyduğunu anlıyorsun.

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Mon Nov 24, 2025 9:34 pm
by Yureikumo Aoi
Hyuuga Hiroto onu içeriye buyur etmişti sert bir ifadeyle. Önceki kadar öfkeli görünmüyordu ancak hala oldukça ciddiydi. Masato dokunsalar ağlayacakmış gibi gergin bakıyordu. Bir faydası olmasa bile Aoi'ye en azından denediği için minnettar gibiydi. Aoi bununla yetinmek istemiyordu, onu korumak istiyordu tıpkı Masato'nun onun için yaptığı gibi. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde odanın adeta cetvelle ölçülerek özenle dizayn edilmiş gibi intizamlı ve nizam içinde olması gözüne çarpan ilk şey oldu. Sanki girmeye çalıştıkları bir kalıp vardı ve her yönleriyle bunu belli etmeye çalışıyorlardı. Adamın diz çökerek oturması üzerine onun işaret ettiği yere Aoi de aynı şekilde oturdu. Elini başındaki bandaja götürüp araladığında Aoi, Hyuuga dal ailesine ait olan mührü fark etti.

Hyuuga klanının ikiye ayrıldığını, dal ailenin taşıdığı mühür sayesinde kök aileye bağlı olduklarını duymuştu. Bu konu hakkında pek fazla bilgisi yoktu ve bir an için bile Masato'nun hangi aileye ait olduğunu sorgulamamıştı. Ancak şimdi öğrenmişti ve bu durum Masato'nun arzuladığı bir sonuç muydu emin değildi. İstese ona öncesinde söylemez miydi? Hiroto ona uzun uzun bu simgenin anlamını anlatmıştı. Aralarındaki ayrımın Byakugan'ı korumak adına geldiğini, bunun uzun yıllardır süregelen bir gelenek olduğunu, kök ailenin yönetici konumunda olduklarını ve kural koyduklarını, dilerlerse bu mühür sayesinde Byakugan'larını bile ellerinden istedikleri an alabileceklerini öğrenmişti Aoi. Bunları hayatında ilk kez duyuyordu ve ayıp olmasın diye şaşkınlığını gizlemeye çalışsa da başarılı olamadı.

Bunun bir güven ve sevgi bağı olmadığını, kontrol mekanizması olarak kullanılan bir boyunduruk olduğunu açıklamıştı Hiroto. Masato'nun da bu aileye mensup olduğu için her türlü kurala uyması gerektiğini söylemişti. Aoi yutkunarak başını eğdi. Bu durum hiç adil gelmiyordu ona. Kendi dininin ona aşıladığı tüm prensiplere karşıydı. Bir kişi kurallara Tanrı ondan istediği için uymalıydı, rızasıyla. Zorla değil. Bu zorlayıcılık onları uzun vadede koruyor olsa bile ayrışmayı ve haksız bir düzeni de beraberinde getiriyordu. Hiroto son olarak ne olursa olsun Masato'nun davranışını desteklediğini söylediğinde Aoi şaşırarak başını kaldırdı. Cezayı onun yerine çekmeye razı geleceğini söylemişti. Masato'nun bir arkadaşı için kendini feda etmesini onurlu bir davranış olarak görüyordu. Aoi derin bir nefes aldı. Duydukları ağır bir yüktü omuzlarına. "Hokage'den izinliydik..." dedi cılız bir sesle. Sonra aklına bir fikir gelmiş gibi duraksadı. "Hokage tarafından resmi olarak bir göreve atandık. Önemli ve detaylarını paylaşamayacağım bir görev. Masato bu ekibe çok yetenekli olduğu için dahil edildi. Bu görev kapsamında gerekirse inisiyatif alabilmemiz gerekiyordu. Durumun aciliyetinden ötürü de haber verilemedi. Hokage durumu anladı ve bize kızmadı, ceza da vermedi. Bunu bu şekilde açıklamak sizi cezadan kurtarır mı? Gerekirse Hokagemiz ile konuşabilirim. Haksız yere ceza almanızı istemiyorum. Bu hiç adil değil..." Bu dal aile lanetinden Masato'yu kurtarmanın bir yolu var mıydı acaba? Bunu sorabilirdi ancak klanın kim bilir ne zamandır süregelen geleneklerine karşı çıkmak veya saygısızlık etmek istemiyordu. "Eğer olur yolu yoksa o zaman izin verin cezayı bana kessinler. Ben olmasaydım Masato kurallara karşı gelmeyecekti zaten. Bu bağlamda esas suç bende oluyor. Ben de bir Yureikumo'yum sonuçta. Biz de adalet ve denge konusunda çok hassasız. Ancak şunu da biliriz ki Yuukon merhametlidir ve merhametli olması için de dua edilmelidir. Tanrı katında bize tamamen adil ve kurallara göre davranılacak olsaydı pek çoğumuzu iyi bir son beklemezdi. Tanrı merhametli olduğu için bizim de merhametli olmamızı bekler. Ancak eğer bu merhamet gösterilmeyecekse sizin bu haksız cezayı göğüsleyeceğinizi bilerek geceleri başımı yastığa rahat koyabilmeme imkan yok. Vicdanım elvermez. Benim doğrularım da bana bunu söylüyor."

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Tue Nov 25, 2025 1:48 pm
by GM - Shinsei
Hiroto, senin sözlerini sessiz bir sabırla dinlerken yüzündeki çizgiler bir kez daha yumuşuyor, ama bu kez farklı bir sebeple. Sanki içinde yıllardır donup kalmış bir duvarın önünde sıcak bir rüzgar dolaşıyor ama yıkılmasına izin vermiyor. Hyuuga o. Ve Hyuuga duvarları kolay kolay yıkılmaz. Bir an gözlerini kapatıyor, sanki çok eski bir göreneği hatırlar gibi. Sonra yeniden açıyor o beyaz gözlerini ve sana, köklü bir geleneğin ağırlığını taşıyarak konuşuyor. "Sayın Yureikumo... iyi niyetiniz, adalet arayışınız ve merhamet anlayışınız için minnettarım." Fakat sesi sertleşiyor hemen ardından. "Ama Hyuuga ailesinin iç düzenine maalesef kimse karışamaz. Bu yalnızca bizim çözebileceğimiz bir bağdır."

Elini mührünün üzerine koyuyor. Bir anlığına, alnındaki desenin çizgileri daha keskin görünüyor. "Bu mühür bir yasadır. Klan dışından kimse bu yasanın özüne müdahale edemez. Ceza da mükafat da Hyuuga’nın kendi içinde doğar, kendi içinde biter." Sonra hafifçe nefes veriyor, tonunda ilk kez insanca bir yumuşama beliriyor. "Hokage ile ilgili dediğiniz şeyler mantıklı. Sennashi meselesinin önemini ben de tahmin edebiliyorum." Sana doğru başını eğiyor. "Hokage’yi bu işe katmanıza gerek yok. Ancak, sayenizde ana aileye bu bilgiyi vereceğim. Bu bizim tarafımızdan çözülmesi gereken bir iç meseledir."

Ardından Masato’ya bakıyor, Masato gözlerini hala kaldırmıyor. Sanki tatami döşemelerinin arasına karışıp kaybolmak istiyor. "Şimdi..." diyor Hiroto, gerginlik sertliğini geri getirerek. "Bu gece çok geç olmadan bu mesele büyüğümüzle ele alınmalı. Daha fazla gecikmeyelim. Bu akşam durumla ben ilgileneceğim, Masato." Sonra sana dönüyor, saygılı ama kesin bir ifadeyle "Vaktinizi aldığımız için özür dilerim." diyor.

Kapı kapanır kapanmaz Masato derin, titrek bir nefes veriyor. Sanki yıllardır tuttuğu nefesi ilk kez bırakmış gibi. Yüzü kızarmış, bakışları kaçamak, adımları kısa ve mahcup. Bir süre sessizce yürüyorsunuz, Hyuuga mahallesinin o düzenli koridorları boyunca. Binaların gölgeleri üzerinize düşüyor, sanki her bir gölge Masato’nun omzuna bir yük daha ekliyormuş gibi. Sonunda, sana hafifçe yana bakarak neredeyse fısıltıyla konuşuyor. "Teşekkür ederim. Gerçekten." Sesinde utanç, minnettarlık ve hafif bir burukluk var. Sanki yıllarca yalnız başına taşımaya alıştığı yükün seninle hafiflediğini yeni fark etmiş gibi.

Siz konuşacak bir şey bulamayıp hafif bir sessizlik içinde yürürken Kaede karşıdan geliyor. Adımları düz, yüzü ciddi ama gözlerinde belirgin bir merak var. "Ne çabuk hallettiniz?" diyor sana, kaşlarını hafif kaldırarak. "Ben de sizi bulmaya geliyordum. Şimdi ne yapacağız?" Tam cevap verecekken löy meydanından bir ses yükseliyor. "AOOOOOOOİİİİİİİ!!" Ardından dev çantasıyla oraya buraya yalpalayarak koşan Bokukichi beliriyor. Koşarken çantasındaki ıvır zıvırlar takur tukur birbirine çarpıyor, eşyalardan bazıları düşüyor, uzaktan Bokukichi'nin "ananı avradını si-" dediğini okuyorsunuz ağzından. Teker teker yerdeki eşyaları toplayıp çantasına koymaya çalışırken bir de kendisi yere düşüyor.

Yanınızda geldiğinde nefes nefese kalmış, elleri dizlerinde. Bir anda doğrulup sana bakıyor, gözleri çılgın bir heyecanla parlıyor. "Bayağı bir inceleyeceklermiş mühürleri. Peki bu ne anlama geliyor biliyor musun?" Dramatik bir sessizlik. Ardından çığlık gibi bir patlama. "BOŞ VAKTİMİZ VAR AYOL!!!" Masato gözünü kırpıyor. Kaede boş boş bakıyor. Sen içten içe gülmemek için kendini zor tutuyorsun. Bokukichi koşup ellerinden tutuyor. "Bana derhal Konoha’yı gezdiriyorsun!" diye bağırıyor, sesi meydanı çınlatıyor. "Aksi takdirde bozuşuruz hayatım. En şaşalı, en gösterişli yerlerini göster bana. Planı tamamen sana bırakıyorum. SENDEYİM!"

Masato ile Kaede aynı anda sana bakıyor. Biri şok içinde, diğeri iç çekerek. Masato ilk toparlanan oluyor. "İstiyorsan Kage Anıtından başlayabiliriz..." diyor, sonra da bir eliyle öneki dev heykelleri işaret ediyor. "Güneş batarken çok güzel olur gerçi." Kaede ise daha pratik bir öneri yapıyor. "Merkez pazar yerine gidip dango yiyebiliriz." Bokukichi sevinçle parmağını şıklatıyor. Sen ise kafanda birkaç seçenek oluşturmaya başlıyorsun. Kaplıcalar var, Bokukichi bayılır. Masato utanır. Kaede sinir olur. Naka Nehri’nin kıyısı güzel, sakin, huzurlu, tam sana göre. Eski Uchiha yolu, gizemli, Kaede’ye iyi gelir. Konoha merkezindeki küçük antikacı, Bokukichi’nin çantasına 18 yeni çöp eklenir. Yamacın tepesinde günbatımı, daha günbatımına var ama herkes memnun olur. Konoha çarşısında küçük hediyelik eşya dükkanları, Bokukichi kendini kaybeder. Seçenek çok. Üçü de bakıyor, Bokukichi özellikle sabırsız. Ve Konoha senin planını bekliyor.

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Tue Nov 25, 2025 11:45 pm
by Yureikumo Aoi
Hiroto belki de içten içe Aoi'nin söylediklerini haklı bulsa da ya da Aoi onu bir nebze yumuşatmayı başarmış olsa da Hyuuga'nın katı disiplini ve geleneği içerisinde büyümüştü. Dışarıdan rastgele bir insanın yılların alışkanlıklarını iki cümlede değiştirebilmesi imkansızdı. Bu yüzden Hyuuga iç düzenine karışamayacağını dile getirmişti net bir şekilde. Aoi bu noktada pes etmek zorundaydı. Biliyordu kendisi ile aynı fikirde olduğunu. Masato da bu ailede yetişmişti sonuç olarak ancak kendisini açtığı için biliyordu bu katı kafa yapısında olmadığını. Masato gibi birisi bu ailede yetişebildiğine göre onun gibi düşünen başkaları da vardı. Yine de yenilgiyi kabullendi Aoi. Başını salladı anladığını belirtir şekilde. Üzücüydü ancak elinden başka bir şey gelmezdi. Tek umut, Hokage'den izin almış olmalarıydı. Kök ailenin büyüklerine bu durum iletildiği takdirde belki de o kadar sert bir ceza kesilmezdi veya nispeten daha yumuşak davranırlardı. Hiç değilse bu biraz yüreğine su serpilmesini sağlamıştı.

Hiroto, Masato'ya dönerek bu mesele ile bu akşam bizzat ilgileneceğini söylemişti. Masato başını bile kaldırmıyordu. Fazlasıyla utanmış gibiyi. Belki de rahatsızlık duymuştu Aoi'nin bu fazla dahiliyetinden ancak Aoi yine de yapması gerekenin bu olduğuna inanıyordu. Gerçi onu buraya Masato getirmişti zaten, bunu bekliyor olması gerekirdi. Adam özür dilediğinde bunu kabul etmedi. "Esas ben özür dilerim." Binadan çıktıkları anda Masato derin bir soluk vermişti. Sanki uzun zamandır omuzlarında taşıdığı bir yükü nihayet bırakmış gibiydi. Yüzü tıpkı sarhoş olduğu zamanki gibi kıpkırmızıydı. Bir çeşit Hyuuga pancarına dönmüştü. Aoi ona dönüp baktığında bakışlarını kaçırıyordu ve çekimser, özgüvensiz adımlarla takip ediyordu onu. Aoi lafa nasıl gireceğini bilemediği için konuşmadı. Aynı durumu Masato da yaşıyor olsa gerekti ki o da bir süre hiç konuşmamıştı. En sonunda ise yalnızca cılız bir sesle teşekkür edebilmişti. Aoi başını iki yana salladı. "Teşekkür edilecek bir şey yok. Bunu sana borçluydum." Ses tonu güven verici ve rahatlatıcıydı. Aynı zamanda arkadaşça bir sıcaklık taşıyordu. Onun ne yaşadığını asla tam olarak anlayamazdı ancak en azından onun yanında olabilirdi.

Kısa bir süre yürümüşlerdi ki yolun karşısından Kaede'nin yaklaşmakta olduğunu fark etti. İşlerinin bu kadar çabuk bitmiş olmasına şaşırmıştı. "Tahmin ettiğimizden hızlı oldu." Şimdi ne yapacakları güzel bir soruydu. Aoi uzun zamandır boş zamana sahip olmadığı için boş zamanlarında ne yaptığını unutacak seviyeye gelmişti. Gerçi... bilse bile daha önce boş vakitlerini birileriyle pek geçirdiği olmamıştı. Görev bitince herkes dağılır kendi işine bakardı. Grupça ne yapılabilirdi ki? Neyse ki fazla düşünmesine gerek kalmamıştı çünkü kendi adını haykıran çok tanıdık bir ses işitti. Bokukichi, sırtında hala dev çantasıyla yavru kedi gibi yalpalayarak yürümeye çalışıyor, eşyalarını düşürüyor, toplamaya çalışıyor, ayıplı şeyler söylüyordu. Nihayet yanlarına ulaştığı zaman artık nefes nefese kalmıştı. Alnında ufak ter damlacıkları birikmişti. Onun bu halini gören Aoi kendini tutamayarak kahkaha attı. Sonra ağzını kapatarak utandı. Bokukichi o kadar heyecanlı ve neşe doluydu ki neler olduğunu tahmin etmek zor değildi. Mühürlerle olan iş uzun süreceği için boş vakitleri vardı ve bunu gezip tozarak değerlendirmek istiyordu. Aoi'nin tekrar gülesi gelmişti ve kendisini zorlukla tutuyordu. Bokukichi hep zor anlarda neşe saçan birisiydi ve onun bu yönünü çok seviyordu. Muhtemelen çok uzun zamandır köylerden kaça kaça yaşıyordu ve ilk kez Konoha'yı özgürce gezebilme iznini elde etmişti. Bunu güzel değerlendirmek istiyordu zira bir daha ne zaman bu fırsata sahip olacağını kestiremiyordu. Aoi onun heyecanını anlayabiliyordu. Bu abartılı tavırlarının altında açığa vurmak istemediği başka şeyler yattığının da farkındaydı. Bokukichi büyük bir heyecanla koşup ellerinden tuttuğunda sıcak bir şekilde gülümsedi. Sabahtan beridir üzerinden gitmeyen gerginliği bir anda kuş olup uçmuştu sanki. "Konoha, Amegakure gibi şaşalı gösterişli bir yer değil ancak hemen hevesin kırılmasın. Şaşa ve lüksü zaten Ame'de sürekli görüyorsun. Neden daha otantik, daha Konoha'ya özgü bir şeyler göstermiyoruz sana?"

Masato Kage anıtını önermişti. Kaede ise dango yemeyi teklif etmişti. İkisi de makuldü. Kaplıcalara gidebilirlerdi. Konoha'nın kaplıcaları meşhurdu. Ancak kızlar erkekler ayrılacağı için birlikte vakit geçirmiş olmazlardı. Naka Nehri’nin kıyısında vakit geçirebilirlerdi. Sessiz, sakin, huzur dolu. Ancak bunu tercih ederler miydi bilmiyordu. Eski Uchiha yolu... Hayır. Hayatta olmazdı. Şu anda Uchiha klanını ona anımsatan bir şeyle meşgul olmak istemiyordu ancak burası epey Konoha'ya özgüydü. Konoha merkezdeki antikacıları veya dükkanları gezebilirlerdi ancak Bokukichi parasını çar çur ederdi ve bu pek de özgün bir aktivite değildi. Gün batımına daha vardı ancak yamaç tepesine çıkıp manzarayı izleyebilirlerdi. "Sizi benim için çok özel olan bir etkinliğe davet etmek isterim, eğer maruz görürseniz." dedi Aoi kısaca düşündükten sonra. Konoha'da şu anda en çok yapmak istediği, en çok özlediği ve onun için en önemli olan tek bir etkinlik vardı. "Bu akşam ruhların aramıza geri döndükleri ve bize bilgeliklerini bahşettikleri önemli bir gece. Yaşam ve ölüm çizgisi zayıflayacak ve kaybettiğimiz sevdiklerimizi yeniden yanımızda hissedeceğiz." Boğazını temizledi. "Bu yılda yalnızca bir defa oluyor ve Yureikumo için önemli bir etkinlik. Antik ağacın altında mum dolu patikada yürüyüp dualar eder ve ilahiler söyleriz. Öncesinde büyük bir sofra hazırlanır, ziyafet çekilir. Sonrasında da sake içilir. Genellikle sakin ve kendi aramızda geçer ancak dışarıdan misafir gelmesi makbuldür. Dilerseniz bu akşam sizi bu özel törene davet etmek isterim. O vakte kadar da köy merkezini gezebiliriz. Veya isterseniz klan yerleşkemizde hazırlıklara yardım edip bizimkilerle tanışabilirsiniz." Sesi tedirgin ve gergindi. Bu etkinliğe ilk kez birilerini davet ediyordu. Sivil halk ve diğer klan üyelerinin kendilerine bakış açısını bildikleri için tenezzül bile etmezdi böyle bir şeye öncesinde. Ancak şimdi biraz kendine güveni gelmişti. Üstelik nasıl insanlar olduklarını, nasıl yaşadıklarını görecek olurlarsa hepsinin zihnindeki "Yureikumo" imajı değişirdi. Özellikle Kaede'ninkini değiştirebilmeyi umuyordu. Kaede oraya gitme fikrinden nefret edebilirdi gerçi, klanından hoşlanmadığını söylemişti öncesinde. "Ku-Kulağa korkutucu gelse bile aslında hiç öyle değil. Görseniz fikriniz değişir!" Aoi kendini evinde, klanının ormanlık alan içerisindeki o huzurlu yerleşkesinde güvende ve iyi hissederdi hep. Orası ona manevi bir doyum veriyordu. Evini o kadar çok özlemişti ki! Kendini bu yılda bir defa gerçekleşen etkinliği bu sene köy dışında olduğundan ötürü kaçıracağı gerçeğine hazırlamıştı ancak tam zamanında köyde olabilmeleri güzel bir tesadüftü. Belki de Yuukon böyle olmasını istemişti.

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Thu Nov 27, 2025 6:49 pm
by GM - Shinsei
Bokukichi seni dinler dinlemez avuçlarını birbirine vuruyor, gözleri neredeyse ışıldıyor. Sana doğru eğilip dramatik bir parmak şıklatıyor. "TEK KELİMEYLE KABUL! Ananla babanla tanıştır beni hemen. Ben ailelere bayılırım hayatım. Aşk olsun." Ve sen bir şey söyleyemeden yürümeye başlıyor. O kadar heyecanlı ki, kendi kendine sevgi dolu bir türkü mırıldanıyor. Masato ise utangaç bir gülümsemeyle başını eğiyor. "Gerçekten teşekkür ederim Aoi. Gelirim tabii. Bu kadar özel bir şeye davet edilmek büyük onur." Sesinde hem minnet hem de hafif bir çekingenlik var. Kaede ise hiçbir şey demeden yalnızca başını sallıyor, duygusuz bir ifadeyle ama reddetmeyen bir tutumla adımlarınızı takip ediyor.

Konoha’nın iç bölgelerinden geçiyorsunuz, çarşıların gürültüsü seyrekleşiyor, evlerin arasındaki boşluk genişliyor.
Ağaçlar kalınlaşıyor, yeşil giderek yoğunlaşıyor, kuş sesleri artıyor. Konoha’nın tam göbeğinde saklı bir vaha gibi. Yureikumo yerleşkesine girdiğinizde hava bile değişiyor sanki. Sokaklar sessiz ama cansız değil, dingin, nefes alan bir sadeliği var. Evlerin dış duvarları açık renklerle boyalı, çerçeveler rüzgar çanlarıyla süslü. Her evin önünde küçük bir tütsülük, hafifçe yükselen bitki kokuları... Reikon no Mori’nin uzantısıymış gibi bir ruh hali, huzur, ritim, ahenk.

Bokukichi durmak bilmeden sağa sola bakıyor. "Ayol burası şey gibi, zen bahçesi gibi bir şey bu! Masato, sizin klan binaları da böyle olsa var ya, içim açılırdı be!" Masato yalnızca derin bir nefes alıyor. Burası belli ki ona da huzurlu geliyor, ama alışık olmadığı için tedirgin. Kaede ise etrafı inceliyor, yüzü kayıtsız, ama gözleri merakla kıpırdıyor. Sonunda evinizin önüne geliyorsunuz. Ahşap çerçeveli kapının önünde beyaz taşlar dizili, ufak bir su kabı, kenarında minik bir su bitkisi. Tüm Yureikumo evlerinde olduğu gibi sade, yumuşak, naif.

Yüreğin bir anlığına genişliyor. Eve dönmek güzel şey. Kapıyı tıklatıyorsun. Ve yumuşak bir ses kapı aralandığında sizi karşılıyor. Annenin yüzü kapı aralanırken hemen aydınlanıyor. Beyaza yakın saçlarını arkadan toplamış, yumuşak bakışlı, asil ama sade bir güzellik. "Hoş geldin Aoi'm." Sesi su gibi duru. Gözleri senin yüzünden diğerlerine kayıyor, nazik bir tebessüm beliriyor. "Misafirlerin var demek. Hoş geldiniz, lütfen içeri buyurun." Annen kapıyı sonuna kadar açıp hafifçe eğilerek karşılıyor hepinizi. Masato hemen eğilip selam veriyor, Kaede da aynı şekilde sessizce saygı gösteriyor. Bokukichi’nin selamı ise biraz fazla teatral, ama tatlı.

İçeri girdiğinizde eve yayılan hafif nane ve tütsü kokusu herkesin yüzünü rahatlatıyor. Odanın ortasında futonun kenarında diz çökmüş biri var, baban Yuto. Sakin, ağırbaşlı, dingin bir adam. Gözleri derin, ifadeleri yumuşak. Yavaşça ayağa kalkıyor, yüzünde sükunetin içinden süzülen bir sıcaklık. Yanınıza geliyor. "Ben Yureikumo Yuto. Hepiniz hoş geldiniz." Tek tek el sıkıyor. Sıktığı el kuvvetli değil, ama sanki derin bir huzur veriyor. Masato’ya dönüp kaşlarını hafif kaldırıyor. "Baban nasıl Masato evlat?" Masato hızlı bir şekilde düzelip saygıyla eğiliyor. "İyi efendim... çok şükür iyiler."

Tam ortam sakinleşmiş gibi olurken Bokukichi bir anda öne doğru eğilip gülümseyerek patlatıyor. "Hocam, ayıp olmazsa bir şey diyeceğim. Valla yakışıklı adammışsınız ha!" Masato ani bir çığlık atacakmış gibi dönüp Bokukichi’ye bakıyor. Ama baban Yuto...

Sessizliğin içinden yükselen bir kahkaha patlatıyor.

Ve o kahkaha tüm evi dolduruyor. "Yakışıklı mı? Ah, gençlik." Sonra tatamiye oturuyor, dizlerini topluyor ve hafifçe geçmişe dönen bir ifadeyle anlatmaya başlıyor. "Bakın size bir hikaye anlatayım. Yirmi sekiz yıl önce, henüz genç bir delikanlıyım. Sakallar yeni yeni çıkıyor." Gülerek devam ediyor. "Bir akşamüstü, Konoha meydanına inmiştim. Sahil kenarındaki çayhane o zamanlar çok meşhurdu, çok fiyakalıydık biz. Bizimkilerden iki arkadaşla oturmuş sohbet ediyoruz." Bokukichi’nin gözleri parlıyor. Yuto eliyle havayı süpürür gibi yapıyor. "Sonra üç kız geldi. Biri Uchiha, ama böyle bir şey yok. Biri Hyuuga, sizinkiler." Masato'ya göz kırpıyor. Masato ise utanarak gülümsüyor. "Diğeri de Senju, deli dolu, durduramazsın." Bokukichi yüksek sesle gülüyor ve "BAK! OLAYA GEL!" deyip heyecanlanıyor.

Masato bir an yerine kaykılıyor. Kaede kaşını kaldırıp sana bakıyor, utandı mı diye kontrol eder gibi. Yuto devam ediyor: "Üçü birden bizi takip ediyorlar. Ben orada anladım zaten olayı. Bizim çocuklardan biri dedi ki Yuto, bak senin kaderin ayağına geldi. Ben dedim ki kader öyle kolay davranmaz." Gülüşmeler hafifçe yayılıyor odaya. "Neyse, konuşmaya çalıştılar, sohbet etmeye çalıştılar ama bilmiyorlardı..." Sesini alçaltıyor. "...O zaman bile kalbimin kimde olduğunu." O sırada annen Hana mutfaktan bir çay tepsisi getiriyor ve Yuto ona bakarken gözlerindeki o şefkatli parıltı hemen kendini belli ediyor. "Bu hanımefendi." diyor hafif bir gururla. "Benim kalbim daha o zamanlarda Hana’daydı." Hana kısa bir gülümseme ile başını sallıyor. "Yuto, abartıyorsun, abartma çocukların önünde." Yuto gülümsüyor ve "Ama bak söylüyorum kızlar yine de peşimdeydi." diyor.

Bokukichi ellerini çırpıyor. "AYYYY! AYYYYYY! AYYYYYYY! BEN BÖYLE AŞK HİKAYESİ GÖRMEDİM!" Kaede hafifçe gülümsüyor, yüzünde hafif bir yumuşama beliriyor. Bakışlarını yine sana çeviriyor. Sen ise...

Nasıl bir tepki veriyorsun?

Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş

Posted: Fri Nov 28, 2025 7:19 am
by Yureikumo Aoi
Bokukichi daha Aoi lafını tamamlar tamamlamaz büyük bir neşeyle kabul etmişti. Hatta hemen yürümeye bile başlamıştı önden önden, yolu biliyormuşçasına. Aoi onun bu kadar hevesleneceğini düşünmemişti hiç teklifini yaparken. Hatta bunu sıkıcı bulacağından korkuyordu. Masato çekingen bir şekilde kabul etmişti. Kibarlıktan mı gelmek istediğini söylemişti yoksa gerçekten isteyerek mi kabul etmişti kestirmek güçtü. Sesindeki minnettarlıktan bunu biraz da borç için yaptığını düşünmüştü Aoi. Gerçi Masato bu gibi etkinliklerden hoşlanabilirdi. Kaede ise hiçbir şey söylemeden başını sallamıştı. Aoi en çok onun tepki göstermesini beklemişti ancak sessizliği de korkutucuydu. Yine de sevinmişti. Belki girip ortamı görmesi fikirlerinin ve önyargılarının değişmesine yardımcı olurdu.

Hep birlikte Yureikumo yerleşkesine doğru yürümeye başladılar. Antik Ağaç uzaktan belli belirsiz seçiliyordu. Yeşilin ve börtü böceğin sıklığının artması ile yaklaştıkları anlaşılıyordu. Bu bölge Konoha'nın merkezine çok yakın değildi ancak çok uzak da değildi. Yeşilliğin içerisine güzel bir şekilde gizlenmişti, hayalet gibi. Tam da klanlarına uygun bir izlenimi vardı. Gözden ve şatafattan uzak, kendi halinde, sessiz sakin... Aoi'nin hayatta en sevdiği bölgeydi burası. Huzur kaplardı içini bu bölgeye adım attığı anda, diğer herkesin de bunu hissediyor olmalarını umuyordu. Bokukichi beğenmişti, beğenisini de güzel övgülerle dile getirmeyi seven birisi olduğundan fazla içinde tutmamıştı. Arada yine Masato'ya laf çakmıştı. Masato cevap vermemişti, biraz tedirgin görünüyordu. Kaede ise merakı cezbedilmiş gibi duruyordu. Ekibi nihayet ailesinin evinin önüne getirdi.

Sakince kapıya tıklattığında annesi o yıllara meydan okuyan güzelliği ile açmıştı kapıyı hemencecik. Onu görür görmez yüzü aydınlanmıştı, Aoi'nin de aynı şekilde aydınlanmış olsa gerekti. "Sizi çok özledim." dedi heyecanını saklamaya çalışan sahte bir sakinlikle. Misafirleri olduğunu fark edince ölçülü bir gülümseme ile içeri buyurmuştu onları annesi. Aoi'nin ilk kez misafir getiriyor olduğu gerçeğini yüzüne vurmadığı için minnettardı. Aoi önden içeriye girdi. O her zamanki naneli tütsü kokusu alınıyordu tüm odada. Gidip kendi odasının içindeki minik tapınak tütsüsünü de yakması gerektiği aklına geldi ancak acelesi yoktu. Babası daha önemliydi. Onu odanın ortasında, fuutonun kenarında diz çökmüş halde gördü. Bugün onun için de çok önemli bir gündü. Gözlerinde o her zamanki dinginlik veren yumuşaklık ile herkesi selamlamıştı. Hepsiyle tek tek el sıkıştıktan sonra Masato'ya babasını sormuştu. Tanıyor olsa gerekti. Artık babasının bu köydeki tanıdıklarını garipsemiyordu. Adam kagelerle filan tanışıktı sonuçta.

Bu sakinliğin ortasında Bokukichi aniden babasına çok yakışıklı olduğunu söylemişti. Masato'nun yüzünde öyle bir ifade vardı ki Aoi şen bir kahkaha patlatmamak için kendisini zorlukla tutabildi. Babası ise... yine başlamıştı. Yine kızların onu kovaladığı anısını anlatmaya başlamıştı... Aoi onun adına utanmış bir vaziyette elini başına götürdü. Bokukichi fena eğleniyordu. Zaten babası ile anlaşamasa fena halde şaşardı, birbirlerinin kumaşından sayılırlardı. Belki Bokukichi'ye bu kadar çok kanı kaynamasının sebebi de buydu. Tanıdık gelmişti davranış biçimi. Babası hikayeyi her zamanki gibi annesine olan aşkıyla bitirirken Aoi yüzünün utançtan kıpkırmızı kesildiğini hissetti. "B-Baba yaaa... Ekiple tanıştığın dakika bu hikayeyi mi anlatmaya karar verdin?" Utancını hafif bir tebessümle bastırmaya çalışırken annesinin çayları dağıtmasına yardım etti. "Bugünkü törene yetişemeyebiliriz diye düşünüyordum ancak işimiz tahminimden hızlı bitti. Ekip arkadaşlarımı davet edince onlar da gelmeyi kabul ettiler. Bokukichi Bey ilk kez Konoha'ya geliyor. Daha gezmesi gereken çok yer olacak." Herkes halinden memnun gibiydi. Kaede bile rahatlamış görünüyordu. "Arka tarafta minik bir kaplıcamız var. Dilerseniz orada banyonuzu yapıp rahatlayabilirsiniz. Onun yanında bir misafir odası var, eşyalarınızı bırakıp giyinmeniz için. Yedek kimonolarımız olacaktı. Tören akşam yemeğinden sonra, hava kararınca başlar." kısaca arkadaşlarını bilgilendirdi.