Re: [Yureikumo Aoi] Öze Dönüş
Posted: Tue Nov 18, 2025 7:39 pm
Hokage Sarutobi Shigure seni baştan sona hiç bölmeden dinliyor. Sesi, duruşu, bakışları... hiçbir şeyden duygusunu okuyamıyorsun. Sen konuşurken yanaklarında ince bir kas bile oynamıyor sanki. Ama sen anlatmayı bitirip nefesini kontrol etmeye çalışırken, Shigure önce gözlerini kapatıyor, sonra derin bir nefes veriyor. Ardından yüzüne hafif, belli belirsiz bir gülümseme geliyor. Ve tek kaşını kaldırarak sana doğru bir adım atıyor. "Tüm bu bilgileri edindikten sonra seni cezalandırmamı mı bekliyorsun?"
Sana doğru yaklaşırken Masato’nun ağzı hafifçe aralanıyor, Kaede donup kalıyor. Shigure ise elini kaldırıp, avucunu sana doğru uzatıyor. "Konoha, ben burada oldukça, emir kulları yetiştirmeyecek. Kendi adına karar alabilen, irade sahibi shinobiler yetiştirecek. Sen de yüksek iradeli bir Chuunin olduğunu kanıtladın, Yureikumo Aoi. Tebrik ederim." Elini sıkıyor. Sıcak, kararlı, güçlü bir sıkış. Masato’nun yüzünde gururla karışık şaşkın bir ifadeyle bir tebessüm beliriyor. Kaede bile gözlerini kaçırıyor ama omzunun hafifçe gevşediğini hissediyorsun.
Shigure geri çekilip tekrar ciddileşiyor. "Anlaşılan Sennashi köklerini tarihimizin karanlık sayfalarına saplamış bir oluşum. Radyo sinyalleri, eski mühür dili, farklı köylerden sızan shinobiler... Hepsi tek bir şeyi gösteriyor, bu örgüt, basit bir terör çetesi değil. Bir akım. Bir zihniyet." Ellerini arkasında birleştiriyor, pencereye doğru bakıyor. "Bu yüzden tek bir ekibin üzerine çökecek bir yük değil bu. Üç gün boyunca dinlenmenizi istiyorum. Bu sırada ANBU, Nara Araştırma Birimi ve Tokubetsu Jouninlerden oluşan istihbarat ekibini devreye sokuyorum. Mühür dilini çözmek sizin göreviniz ama, Sennashi’nin köklerini eşecek olan çok daha geniş bir ekip olacak."
Gözü tekrar size dönüyor. "Bugünden itibaren, Konoha’nın resmi Anti Sennashi Hareket Birimi’nin çekirdek ekibi olduğunuz kaydedildi." Tüylerinizin diken diken olduğunu hissediyorsunuz. "Ama önce lütfen dinlenin. Yorgun shinobi hata yapar." Başını hafifçe eğerek sizi uğurluyor. "Dağılabilirsiniz. Çıkarken birikmiş ödemenizi almayı unutmayın."
Kapıyı kapattığınız anda Masato omzundan büyük bir yük kalkmış gibi iç çekiyor. "Ben... içeceğim. Kesin. Bir şey içeceğim. Geliyor musunuz?" Kaede göz devirmeyi alışkanlık haline getirmiş bir tonla "Olur, bir bardak içerim." diyor. Masato sana dönüp "Sen de geliyorsun, değil mi? Bokukichi'lere yetişiriz diye düşünüyorum." diye soruyor. Onlarla birlikte yürümeye başlıyorsun. Sizi köy merkezine yakın, ahşap panjurlu, dışarıya sıcak buhar ve çay kokusu salan küçük bir dükkana götürüyor Masato. Kapıyı ittiğinizde küçük bir çan çınlıyor.
İçeride tavan boyunca sarkan renkli kağıt fenerler, duvarlarda eski Konoha haritaları, raflarda sake şişelerinin arasında kurutulmuş bitkiler, loş bir turuncu ışık ve çiçek desenli perdeyle ayrılmış küçük özel oturma alanları var, tüm bunlar mekana nostaljik bir hava veriyor. Girişteki tatlı buhar kokusu, çay ve hafif bir alkol aromasıyla karışıyor. Arka tarafta yaşlı bir kadın sessizce bardak siliyor. Masato üç kişilik bir masaya oturuyor. Kaede sandalyeye oturur oturmaz kollarını bağlayıp sandalyesinde hafifçe geriye yaslanıyor. Ve hiç vakit kaybetmeden, tıpkı ışınlanmadan önceki gibi konuşmaya başlıyor.
-
Adam ayağa kalktığı anda ormanın soğuk havası değişiyor. Sanki dalların arasında pusuya yatmış bin yıllık bir ruh, sessizce nefesini tutuyor. Kaede, karla kaplı açık alanda bir adım geri çekiliyor, adam ise ince, neredeyse cılız bir tonla fısıldıyor.
"Öyleyse... yalnızca gücün doğruluğunu belirlesin."
Buzun üzerinde yankılanan ilk kırılma sesi, Kaede’nin ayaklarını saran karın çatırdaması oluyor. Ardından adam bir anda yok oluyor. Öyle bir hız değil, öyle bir gölgesel adım değil... gerçekten yok oluyor. Kaede refleksle yanına sıçrıyor, böğrünün yanından geçen sessiz bir keskinlik hissediyor. Gözlerini kırpıyor, adam bir anda arkasında beliriyor. Kaede’nin boğazına saplanmak üzere olan el, bir anda içinden geçiyor. İçinden... geçiyor. Kaede’nin nefesi kesiliyor. "Bu ne?!" Bir genjutsu değil, çünkü çakrası düzensiz değil. Bir hız tekniği değil, hiç ayak sesi yok. Bir klon değil. Bir illüzyon değil.
Böyle bir jutsu Kaede’nin bütün mantığını paramparça ediyor. Adamın ince sesi kulağına uğursuz bir müzik gibi sokuluyor. "Dünya seni tutmazken nasıl savaşacaksın, Konoha’nın çiçeği?" Kaede dişlerini sıkıyor. Zihnini odaklıyor. Yamanaka teknikleri kısa mesafe zihne dalar, diye kendine hatırlatıyor. Bir an yakalayabilirse belki...
Gözlerine bakıyor adamın. Bembeyaz, boş bir çift göz. Kaede parmaklarını kıvırıyor. "Shintenshin no Jutsu!" Tekniği dışa vuruyor, ama adama değmeden adamın bedeninden süzülüp geçiyor. Zihin bir yere çarpıyor ama tutunacak bir şey bulamıyor. Kaede’nin yüzünde ilk defa saf bir şok beliriyor. "İşe... yaramadı." Adam yeniden kayboluyor. Kaede’nin arkasında belirip fısıldıyor. "Ruhun bile bana erişemiyorken neyi ele geçireceğini zannediyorsun?" Kaede bu sefer öne doğru takla atarak uzaklaşıyor. Her hareketinde kalbi daha hızlı çarpıyor. Kullanmaya çalıştığı hiçbir Yamanaka tekniği işe yaramıyor.
Geriye bir tek şey kalıyor, Katon. Kaede hızlıca mühür basıyor. "Katon: Endan!" Alevi geniş bir koni halinde savuruyor. Adam alevin içinden geçiyor, ama bu kez tamamen değil. Cübbesinin ucu tutuşuyor. Adamın başı küçük bir şaşkınlıkla yana eğiliyor. Demek ki fiziksel teması tamamen yok edemiyor. Sadece seçerek yok ediyor. Bu bilgi Kaede’nin zihnine bir çivi gibi saplanıyor. Adam elini kaldırıyor. Sanki havada görünmeyen bir perdeyi aralıyor. Kaede’nin etrafındaki karlar bir anda yukarı doğru çekiliyor, havada spiral oluşturarak dans ediyor. Bu artık normal bir savaş değil. Normal bir ninjutsuyla açıklanabilecek bir şey değil.
Kaede çenesini sıkıyor. Geri çekilmek yok. Annesinin çiçeğini almadan gitmek yok.Adam yine yok oluyor. Kaede bu sefer gözlerini kapatıyor. Duyularını değil, öfkesini dinliyor. Adamın kokusunu değil, niyetini arıyor. Adımlarını değil, arayışını. Ve işte o anda ardında bir gölge hissediyor. Gözlerini açmadan yere üç tane patlayıcı etiket bırakıyor. Ellerini ardına savuruyor. "Katon: Housenka no Jutsu!" Alevli oklar patlayıcı kağıtlara çarpıyor.
Pat! Pat! Pat!
Adam tam o anda yarı-maddi bir formdayken patlama gerçekleşiyor. Savruluyor. Kar dumanı havaya kalkıyor. Kaede ilk kez onu gerçekten sekerek geri giderken görüyor. Demek ki patlama basıncını tamamen yok edemiyor. Fırsat bu. Kaede ikinci tur patlayıcı kağıtları ellerinin arasında açarak karın içine gömüyor. Adamın ayağının altına yerleştireceği noktayı belli ediyor. Ve bir hile daha ekliyor, patlayıcıların yarısı yalancı mühürlerle kaplı. Adam biterken Kaede’nin tekniğini anlamaya çalışıyor ve tam o anda Kaede bağırıyor.
"Katon: Goukakyuu no Jutsu!"
Dev ateş topu yuvarlanarak adamın üstüne gidiyor. Adam ateşin içinden geçmek için yarı-maddi formuna dönüyor. Ve işte o anda. Ateş topu yalancı mühürleri tetikliyor. Gerçek patlayıcılar bir anda adamın olduğu noktayı yutuyor. Kar fışkırıyor. Ağaç kabukları çatlıyor. Zemin titriyor. Adamın bedeni savruluyor. Yarı-maddi formu bir anlığına bozuluyor, sol kolu parçalanıyor. Dizlerinin üzerine çöküyor. Maskesi çatlak bir ses çıkararak kırılıyor. Altında sadece bir karanlık var. İnsan yüzü bile değil.
Kaede, ilk defa, onun ne olduğunu anlayamadığını fark ediyor. Adamın sesi derinden, yankılı bir tonda çıkıyor. "Anılar... taşınmak için değildir. Tutunmak isteyen her ruh, sonunda kendini kaybeder." Ve adamın bedeni, tıpkı ilk ortaya çıktığı gibi, bir anda duman olup dağılıyor. Hiçbir mühür yok. Hiçbir çakra izi yok. Hiçbir ayak izi yok. Tamamen yok. Kaede’nin gözleri büyüyor. "Hayır, klon olması imkansız. Bu... bu başka bir şeydi." Titreyen nefesi kar buharına karışıyor. Arkasını döndüğünde, çiçek karın içinde hala sönmemiş bir parıltıyla duruyor. Annesinin çiçeği. Klanlarının kutsal çiçeği. Yıllardır kayıp sayılan Yamanaka anı-tutucu çiçeği. Kaede ise bunu ellerinin arasına aldığında... çiçek titriyor. Sanki biri içinden fısıldıyor. Sanki annesi ağlıyor.
Kaede ekibine döndüğünde, kimseye konuşmuyor. Gözleri geçmişi görmüş gibi dalgın. Ellerini çiçeğine götürdüğünde bir sıcaklık değil, bir rahatsızlık, bir sızlama, bir boğucu ağırlık hissediyor. Gece olduğunda, konakladıkları evde rüzgâr uğulduyor. Kaede uykuya dalar dalmaz kabus başlıyor. Annesi karın içinde diz çökmüş. Saçları rüzgarda savruluyor. Gözleri boş. Ağzı sessizce "Kaede..." diye açılıp kapanıyor, ama ses çıkmıyor.
Kaede ona dokunmak için elini uzattığında annesi ufalanıyor. Toza dönüşüyor. Ve toz karla birlikte savruluyor. Kaede ter içinde uyanıyor, nefesi kesik kesik. Çiçek çantasının içinde hafifçe titreşiyor. Sanki bir kalp atışı gibi. Yol boyunca her durduklarında kabuslar tekrar ediyor. Her seferinde annesi biraz daha karanlığa gömülüyor. Her seferinde geri ulaşamadığı için biraz daha bağırıyor. Kaede ise hiçbir şey söylemiyor. Sadece çiçeği çantasının en dibine itiyor. Ve Konoha’ya dönerken içinin bir köşesinde, farkında olmadığı bir şeyin onunla birlikte geldiğini derinden hissediyor.
-
"Öyle işte. Bu şeyi daha fazla taşımak istemiyorum, yani en kısa zamanda ana klan binasına gidip bırakacağım." diyor Kaede, sonra da önündeki biraya yumuluyor. Masato endişeli bir yüz ifadesiyle dinliyor ve Kaede sustuğu anda çekinerek "Acaba bunu yapmasan daha mı iyi olurdu?" diye soruyor. Kaede ise birasından biraz daha içtikten sonra "Bilmiyorum Masato. Ben de böyle bir sonuca ulaşmayı beklemiyordum, sürekli kabus görmek benim de hoşuma gitmiyor yani. Ama ne yapayım şimdi, atayım mı çiçeği? Sen olsan ne yapardın yani?" diye soruyor. Masato da yere bakıyor ve düşünüyor. Ortamın morali epey düşmüş durumda. Ne yapacaksın, Aoi?
Sana doğru yaklaşırken Masato’nun ağzı hafifçe aralanıyor, Kaede donup kalıyor. Shigure ise elini kaldırıp, avucunu sana doğru uzatıyor. "Konoha, ben burada oldukça, emir kulları yetiştirmeyecek. Kendi adına karar alabilen, irade sahibi shinobiler yetiştirecek. Sen de yüksek iradeli bir Chuunin olduğunu kanıtladın, Yureikumo Aoi. Tebrik ederim." Elini sıkıyor. Sıcak, kararlı, güçlü bir sıkış. Masato’nun yüzünde gururla karışık şaşkın bir ifadeyle bir tebessüm beliriyor. Kaede bile gözlerini kaçırıyor ama omzunun hafifçe gevşediğini hissediyorsun.
Shigure geri çekilip tekrar ciddileşiyor. "Anlaşılan Sennashi köklerini tarihimizin karanlık sayfalarına saplamış bir oluşum. Radyo sinyalleri, eski mühür dili, farklı köylerden sızan shinobiler... Hepsi tek bir şeyi gösteriyor, bu örgüt, basit bir terör çetesi değil. Bir akım. Bir zihniyet." Ellerini arkasında birleştiriyor, pencereye doğru bakıyor. "Bu yüzden tek bir ekibin üzerine çökecek bir yük değil bu. Üç gün boyunca dinlenmenizi istiyorum. Bu sırada ANBU, Nara Araştırma Birimi ve Tokubetsu Jouninlerden oluşan istihbarat ekibini devreye sokuyorum. Mühür dilini çözmek sizin göreviniz ama, Sennashi’nin köklerini eşecek olan çok daha geniş bir ekip olacak."
Gözü tekrar size dönüyor. "Bugünden itibaren, Konoha’nın resmi Anti Sennashi Hareket Birimi’nin çekirdek ekibi olduğunuz kaydedildi." Tüylerinizin diken diken olduğunu hissediyorsunuz. "Ama önce lütfen dinlenin. Yorgun shinobi hata yapar." Başını hafifçe eğerek sizi uğurluyor. "Dağılabilirsiniz. Çıkarken birikmiş ödemenizi almayı unutmayın."
Kapıyı kapattığınız anda Masato omzundan büyük bir yük kalkmış gibi iç çekiyor. "Ben... içeceğim. Kesin. Bir şey içeceğim. Geliyor musunuz?" Kaede göz devirmeyi alışkanlık haline getirmiş bir tonla "Olur, bir bardak içerim." diyor. Masato sana dönüp "Sen de geliyorsun, değil mi? Bokukichi'lere yetişiriz diye düşünüyorum." diye soruyor. Onlarla birlikte yürümeye başlıyorsun. Sizi köy merkezine yakın, ahşap panjurlu, dışarıya sıcak buhar ve çay kokusu salan küçük bir dükkana götürüyor Masato. Kapıyı ittiğinizde küçük bir çan çınlıyor.
İçeride tavan boyunca sarkan renkli kağıt fenerler, duvarlarda eski Konoha haritaları, raflarda sake şişelerinin arasında kurutulmuş bitkiler, loş bir turuncu ışık ve çiçek desenli perdeyle ayrılmış küçük özel oturma alanları var, tüm bunlar mekana nostaljik bir hava veriyor. Girişteki tatlı buhar kokusu, çay ve hafif bir alkol aromasıyla karışıyor. Arka tarafta yaşlı bir kadın sessizce bardak siliyor. Masato üç kişilik bir masaya oturuyor. Kaede sandalyeye oturur oturmaz kollarını bağlayıp sandalyesinde hafifçe geriye yaslanıyor. Ve hiç vakit kaybetmeden, tıpkı ışınlanmadan önceki gibi konuşmaya başlıyor.
-
Adam ayağa kalktığı anda ormanın soğuk havası değişiyor. Sanki dalların arasında pusuya yatmış bin yıllık bir ruh, sessizce nefesini tutuyor. Kaede, karla kaplı açık alanda bir adım geri çekiliyor, adam ise ince, neredeyse cılız bir tonla fısıldıyor.
"Öyleyse... yalnızca gücün doğruluğunu belirlesin."
Buzun üzerinde yankılanan ilk kırılma sesi, Kaede’nin ayaklarını saran karın çatırdaması oluyor. Ardından adam bir anda yok oluyor. Öyle bir hız değil, öyle bir gölgesel adım değil... gerçekten yok oluyor. Kaede refleksle yanına sıçrıyor, böğrünün yanından geçen sessiz bir keskinlik hissediyor. Gözlerini kırpıyor, adam bir anda arkasında beliriyor. Kaede’nin boğazına saplanmak üzere olan el, bir anda içinden geçiyor. İçinden... geçiyor. Kaede’nin nefesi kesiliyor. "Bu ne?!" Bir genjutsu değil, çünkü çakrası düzensiz değil. Bir hız tekniği değil, hiç ayak sesi yok. Bir klon değil. Bir illüzyon değil.
Böyle bir jutsu Kaede’nin bütün mantığını paramparça ediyor. Adamın ince sesi kulağına uğursuz bir müzik gibi sokuluyor. "Dünya seni tutmazken nasıl savaşacaksın, Konoha’nın çiçeği?" Kaede dişlerini sıkıyor. Zihnini odaklıyor. Yamanaka teknikleri kısa mesafe zihne dalar, diye kendine hatırlatıyor. Bir an yakalayabilirse belki...
Gözlerine bakıyor adamın. Bembeyaz, boş bir çift göz. Kaede parmaklarını kıvırıyor. "Shintenshin no Jutsu!" Tekniği dışa vuruyor, ama adama değmeden adamın bedeninden süzülüp geçiyor. Zihin bir yere çarpıyor ama tutunacak bir şey bulamıyor. Kaede’nin yüzünde ilk defa saf bir şok beliriyor. "İşe... yaramadı." Adam yeniden kayboluyor. Kaede’nin arkasında belirip fısıldıyor. "Ruhun bile bana erişemiyorken neyi ele geçireceğini zannediyorsun?" Kaede bu sefer öne doğru takla atarak uzaklaşıyor. Her hareketinde kalbi daha hızlı çarpıyor. Kullanmaya çalıştığı hiçbir Yamanaka tekniği işe yaramıyor.
Geriye bir tek şey kalıyor, Katon. Kaede hızlıca mühür basıyor. "Katon: Endan!" Alevi geniş bir koni halinde savuruyor. Adam alevin içinden geçiyor, ama bu kez tamamen değil. Cübbesinin ucu tutuşuyor. Adamın başı küçük bir şaşkınlıkla yana eğiliyor. Demek ki fiziksel teması tamamen yok edemiyor. Sadece seçerek yok ediyor. Bu bilgi Kaede’nin zihnine bir çivi gibi saplanıyor. Adam elini kaldırıyor. Sanki havada görünmeyen bir perdeyi aralıyor. Kaede’nin etrafındaki karlar bir anda yukarı doğru çekiliyor, havada spiral oluşturarak dans ediyor. Bu artık normal bir savaş değil. Normal bir ninjutsuyla açıklanabilecek bir şey değil.
Kaede çenesini sıkıyor. Geri çekilmek yok. Annesinin çiçeğini almadan gitmek yok.Adam yine yok oluyor. Kaede bu sefer gözlerini kapatıyor. Duyularını değil, öfkesini dinliyor. Adamın kokusunu değil, niyetini arıyor. Adımlarını değil, arayışını. Ve işte o anda ardında bir gölge hissediyor. Gözlerini açmadan yere üç tane patlayıcı etiket bırakıyor. Ellerini ardına savuruyor. "Katon: Housenka no Jutsu!" Alevli oklar patlayıcı kağıtlara çarpıyor.
Pat! Pat! Pat!
Adam tam o anda yarı-maddi bir formdayken patlama gerçekleşiyor. Savruluyor. Kar dumanı havaya kalkıyor. Kaede ilk kez onu gerçekten sekerek geri giderken görüyor. Demek ki patlama basıncını tamamen yok edemiyor. Fırsat bu. Kaede ikinci tur patlayıcı kağıtları ellerinin arasında açarak karın içine gömüyor. Adamın ayağının altına yerleştireceği noktayı belli ediyor. Ve bir hile daha ekliyor, patlayıcıların yarısı yalancı mühürlerle kaplı. Adam biterken Kaede’nin tekniğini anlamaya çalışıyor ve tam o anda Kaede bağırıyor.
"Katon: Goukakyuu no Jutsu!"
Dev ateş topu yuvarlanarak adamın üstüne gidiyor. Adam ateşin içinden geçmek için yarı-maddi formuna dönüyor. Ve işte o anda. Ateş topu yalancı mühürleri tetikliyor. Gerçek patlayıcılar bir anda adamın olduğu noktayı yutuyor. Kar fışkırıyor. Ağaç kabukları çatlıyor. Zemin titriyor. Adamın bedeni savruluyor. Yarı-maddi formu bir anlığına bozuluyor, sol kolu parçalanıyor. Dizlerinin üzerine çöküyor. Maskesi çatlak bir ses çıkararak kırılıyor. Altında sadece bir karanlık var. İnsan yüzü bile değil.
Kaede, ilk defa, onun ne olduğunu anlayamadığını fark ediyor. Adamın sesi derinden, yankılı bir tonda çıkıyor. "Anılar... taşınmak için değildir. Tutunmak isteyen her ruh, sonunda kendini kaybeder." Ve adamın bedeni, tıpkı ilk ortaya çıktığı gibi, bir anda duman olup dağılıyor. Hiçbir mühür yok. Hiçbir çakra izi yok. Hiçbir ayak izi yok. Tamamen yok. Kaede’nin gözleri büyüyor. "Hayır, klon olması imkansız. Bu... bu başka bir şeydi." Titreyen nefesi kar buharına karışıyor. Arkasını döndüğünde, çiçek karın içinde hala sönmemiş bir parıltıyla duruyor. Annesinin çiçeği. Klanlarının kutsal çiçeği. Yıllardır kayıp sayılan Yamanaka anı-tutucu çiçeği. Kaede ise bunu ellerinin arasına aldığında... çiçek titriyor. Sanki biri içinden fısıldıyor. Sanki annesi ağlıyor.
Kaede ekibine döndüğünde, kimseye konuşmuyor. Gözleri geçmişi görmüş gibi dalgın. Ellerini çiçeğine götürdüğünde bir sıcaklık değil, bir rahatsızlık, bir sızlama, bir boğucu ağırlık hissediyor. Gece olduğunda, konakladıkları evde rüzgâr uğulduyor. Kaede uykuya dalar dalmaz kabus başlıyor. Annesi karın içinde diz çökmüş. Saçları rüzgarda savruluyor. Gözleri boş. Ağzı sessizce "Kaede..." diye açılıp kapanıyor, ama ses çıkmıyor.
Kaede ona dokunmak için elini uzattığında annesi ufalanıyor. Toza dönüşüyor. Ve toz karla birlikte savruluyor. Kaede ter içinde uyanıyor, nefesi kesik kesik. Çiçek çantasının içinde hafifçe titreşiyor. Sanki bir kalp atışı gibi. Yol boyunca her durduklarında kabuslar tekrar ediyor. Her seferinde annesi biraz daha karanlığa gömülüyor. Her seferinde geri ulaşamadığı için biraz daha bağırıyor. Kaede ise hiçbir şey söylemiyor. Sadece çiçeği çantasının en dibine itiyor. Ve Konoha’ya dönerken içinin bir köşesinde, farkında olmadığı bir şeyin onunla birlikte geldiğini derinden hissediyor.
-
"Öyle işte. Bu şeyi daha fazla taşımak istemiyorum, yani en kısa zamanda ana klan binasına gidip bırakacağım." diyor Kaede, sonra da önündeki biraya yumuluyor. Masato endişeli bir yüz ifadesiyle dinliyor ve Kaede sustuğu anda çekinerek "Acaba bunu yapmasan daha mı iyi olurdu?" diye soruyor. Kaede ise birasından biraz daha içtikten sonra "Bilmiyorum Masato. Ben de böyle bir sonuca ulaşmayı beklemiyordum, sürekli kabus görmek benim de hoşuma gitmiyor yani. Ama ne yapayım şimdi, atayım mı çiçeği? Sen olsan ne yapardın yani?" diye soruyor. Masato da yere bakıyor ve düşünüyor. Ortamın morali epey düşmüş durumda. Ne yapacaksın, Aoi?
