Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Re: Iwagakure Meselesi

Post by Yureikumo Aoi »

Saya ile sohbet ederken zaman su gibi akıp gitmişti. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalamıştı. Üstelik ilk siparişleri dışında başka hiçbir şey de sipariş etmemişlerdi. Kafenin bu şekilde beleşe bu kadar uzun süre oturmalarına izin vermesine şaşırmıştı Aoi kendine gelip de zamanın ne kadar ilerlediğini fark ettiğinde. Akşam güneşi gökyüzünü kızıl turuncu renklere boyamış, yaklaşmakta olan karanlığın habercisi gibi uyarısını yapmıştı. Saya ile geçmişe, çocukluklarına, Genin dönemi anılarına dalmışlardı. Sanki onca yıl hiç konuşmadıkları ve içlerinde tuttukları ne varsa bugün dökülmüştü. Bunun birincil sebebi kesinlikle Saya'nın konuşkanlığıydı. Aoi onu güdüleyen bir şey olmadıkça gevezelik edebilen bir insan değildi. Çok konuştuğu olurdu ancak söylediklerini pek anlayan olmazdı.

Bir süre sonra Saya artık kalkmaları gerektiğini belirtti. Masayı terk edip mahcup bir gülümseme ile kasada hesabı ödedi. Dışarı çıktıklarında akşam serinliği yüzüne çarptı. Sokak lambaları yanmaya başlamış, etraf sabaha göre çok da sakinleşmişti. Tam o esnada Saya'nın birilerine el kol sallayarak yanlarına çağırdığını fark etti. Telaşla o tarafa döndüğünde iki shinobinin yolun karşısında olduklarını gördü. Birisi akşamın bu saati olmasına rağmen koyu renkli gözlükler takmış, saçları at kuyruğu şeklinde toplanmış uzun boylu bir shinobiydi. Diğeri ona göre daha kısa boylu, dikenli saçları olan, yüzünde kocaman gülümseme olan bir shinobiydi. Saya'yı fark ettiklerinde üzerlerine doğru heyecanla yürümeye başlamışlardı. Soru işaretleriyle dolu bakışlarını bir Saya'ya bir de bu shinobilere çevirince anladı ki onlar yarın göreve çıkacağı diğer shinobi arkadaşlarıydı.

Yanlarına gelince uzun gözlüklü olan kendisini Aburame Toshio, diğer neşeli olan da kendisini Shindou Takeshi olarak tanıtmıştı. Aoi de gülümseyerek kendini tanıttı. "Yureikumo Aoi, çok memnun oldum." Hokage'nin sabah söylediklerini hatırlamaya çalıştı. Aburame Klanı'ndan olan sakin kişilikli, iz sürme ve gözlem becerileri olan bir shinobiydi. Diğeri ise oldukça zeki, beklenmedik anlarda güzel çözümler bulan birisiydi. Onlar hakkında duydukları şeyleri görüntüleriyle bağdaştırarak zihninde bir yere oturttu. Tanışma faslından sonra Takeshi akşam yemeği yemeyi teklif etmişti. Gruptaki herkes kabul edince Aoi de onlara eşlik etmeye karar verdi. Böyle büyük bir grupla gezinmek onu birazcık gerse de ikisi de iyi huylu insanlara benziyordu. Hokage'nin seçimlerine güveniyordu hem.

Takeshi bildiği bir mekan olduğunu söyleyerek gruba en önden liderlik etmeye başlamıştı. En arkada sessizce hiç konuşmadan Toshio ilerliyordu. Saya ve Aoi ise onun hemen önündeydiler. Birkaç sokak boyunca yürüdükten sonra sıcak yemek ve alkollü içecekler servis ettiğini pankartlarla duyuran bir hanın önüne gelmişlerdi. Şirin bir avlusu ve üzerinde parıldayan göz alıcı fenerleri vardı. Takeshi ona dönerek alkolün sorun olup olmayacağını sormuştu. Aoi tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki bir anda hiç beklemediği bir şey oldu. Bunca yıldır beklediği, ağzına layık bir rakip karşısına çıkmıştı. Tek nefeste bir paragraflık şeyleri ardı ardına sıralamakta kendisi kadar iyi olan birisini Aoi hayatında ilk kez görüyordu. Takeshi bir anda nerede büyüdüğünden başlamış, ailesinden, akademi sınavından, nasıl Chuunin olduğundan, ilgi alanlarından bir çırpıda bahsetmişti. Çocuğun konuşması bitince Aoi bir süre sersemletilmiş gibi hiçbir şey söyleyemeden kalakaldı. Sonra gözlerindeki bakış şaşkınlıktan hayranlığa ve hayranlıktan coşkuya döndü.


Derin bir nefes aldı ve başladı. "Bu harika, size çok saygı duydum. Bu sabah Hokage de sizden oldukça övgü dolu sözlerle bahsetti. Bu kadar genç yaşta bunca başarıya imza atmak imrenilesi bir durum. Çevrenizde size hayran epey insan olsa gerek. Elimizdekilerle yetinmektense sürekli yeni bir şeyler öğrenmeye çalışmanın çok değerli bir motivasyon olduğunu düşünüyorum. Ben de son dönemde şifalı bitkileri öğrenme konusuna büyük ilgi duyuyorum. Şifacılara eşlik ettiğim bir göreve gittim yakın zamanda, yaptıkları iş beni açıkçası büyüledi. Tanrı Yuukon'un doğada bizim için sunduğu onca şifaların ilmini çözmek, onları okuyabilmek ve insanlara bu yolla huzur ve şifa dağıtmak ne kadar kutsal bir iş, sizce de öyle değil mi? Medikal ninja olmasam bile bu konuda bir şeyler öğrenip bilgi birikimimi geliştirmek istiyorum zira çıktığım görevlerde ekip arkadaşlarıma yardımım dokunabilir. Benim sizinki kadar ilginç bir hayatım yok, sıradan bir Yureikumo'yum sadece. Bizim klanın uğursuz olduğunu söylerler ancak bu aslında doğru değil. Hiç uğursuzluk getirdiğime şahit olmadım. Hayat ve ölüm dengesini korumak arasında geçen bir yaşantımız var. Kendi içine kapanık bir topluluğuz. Ama misafirleri çok severiz o yüzden ziyaret etmek isterseniz size yerleşkemizi göstermeyi çok isterim. Hem yeni şeyler öğrenmekten hoşlanıyorsanız ilginizi çekebilir. Bir de fal bakmaktan çok hoşlanıyorum. Biraz gelecekten görü alma yetim var onu geliştirip insanları başlarına gelebilecekler konusunda uyarmak istiyorum. Böylece kendilerindeki eksikleri görüp geliştirebilirler diye düşündüm. Merak ederseniz sizin falınıza da bakabilirim. İnanmayacaksınız ama sabah Hokage bile falına bakmama izin verdi." Yüzünde kendinden emin kocaman bir gülümseme ile bir nefeste bitirdi söyleyeceklerini. Sonra bir şey söylemeyi unutmuş gibi ekledi. "Alkol olmasında sorun yok bu arada."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Re: Iwagakure Meselesi

Post by GM - Shinsei »

Hanın dışındaki fener ışıkları altında, Takeshi’nin uzun ve nefes kesen hikayesine sen de en az onun kadar coşkulu, tek nefeste bir yanıt verince, çevrenizde ufak bir uğultu hissediyorsun. Saya ikinize de hayatında daha önce hiç böyle bir şey ile karşılaşmamış gibi bir bakış atıyor. Toshio ise, koyu renkli gözlüklerinin arkasından gözlerini kısarak ikinizi dinliyor, sanki derin bir konsantrasyondaymış gibi sessizce bekliyor. Yaşanan olayın önemli olduğunu hissediyor belli ki.

Sen sözlerini bitirir bitirmez Takeshi büyük bir hevesle sana yaklaşıyor, bir yandan da hanın eşiğinden içeri girmeye hazırlanıyor. "Ne kadar heyecan verici!" derken gülümsemesi daha da büyüyor, adeta parıldayan gözleriyle ekliyor.

"Şifalı bitkiler, klanınızın denge anlayışı, fal bakma becerin… Bunların hepsi beni acayip etkiledi. Özellikle fal mevzusu! Biliyor musun, ben de Akademi yıllarında kısa bir süre astrolojiye ilgi duymuştum, haritamı çıkarıp gezegen konumlarıyla uğraşmayı sevdim, ama sonra babamın balıkçı teknesine yardım etmek zorunda kalınca o iş yarım kaldı. Halbuki belki senin falınla birleştirsem şahane bir gelecek öngörüsü yapardım, ha? Diğer yandan, şifa konuları gerçekten süper. Düşünsene, görevde birine basit bir şifalı otla pansuman etsen, hem moral kazanırsın hem de takımın güvende olur. Bende de kılı kırk yarma merakı var gerçi, hani her konuyu öğrenmek istediğim için bazen milleti bunaltıyorum. Hatta annem 'Takeshi, senin ağzın dursa kulağın konuşacak.' der. O derece yani. Sana da soru yağdırabilirim, klanına dair kim bilir ne enteresan şeyler vardır! Gerçi öyle uğursuzluk gibi bir iftira var ya, tamamen saçma. Kim uyduruyorsa artık. İnsanlar bazen farklı olanı etiketlemeye bayılıyor. Belki en yakın zamanda yerleşkenize gelirim; rehberlik edersen enfes olur! Etraftaki ruhlardan korkmam, zaten seviyorum böyle mistik şeyleri. Ha, bir de Hokage'nin falına baktım demiştin ya, heyecanlandım duyunca, adam onca parşömen işleri arasında senin o kartlara vakit ayırmış demek ki! Harika vallahi. Umarım benim falıma da bakarsın yakında, ben, misal, ileride Jounin olma ihtimalim nedir ya da aşk hayatım ne olur filan, öğrenmek isterim. Burada da kahve içerken bakabilirsin gerçi, ama şu an yemek önceliğimiz, değil mi?"

Bu uzun tiradını noktaladığı an, senin gözlerin daha da büyüyor, Saya kahkaha atmamak için yanaklarını şişiriyor, Toshio ise sessizce sadece başını sallıyor. Takeshi, tüm konuşma boyunca hanın kapısını aralamış halde, sanki girişte stand-up gösterisi yapıyormuş gibi konuşuyor. İçeriye adımınızı atar atmaz, içeriyi dolduran sıcak yeme kokuları ve hafif tütün aroması yüzünüze çarpıyor.

Han, yüksek tavanlı ve duvarları ahşap işlemelerle süslü bir yer. Girişteki tezgahta, birkaç çeşit içki sıralanmış; ayrıca geniş bir menü panosu, günün sıcak yemeklerini ve ara sıcaklarını listeliyor. Bir garson sizi görür görmez masalardan birine buyur ediyor. Genişçe bir masa seçtiğinizde, Takeshi önce kendisine hafif baharatlı bir yemek ve yanında bir bardak ılık sake istediğini belirtiyor. Saya tatlı ve içki karışımını deneyebileceğini söylüyor, Toshio bir çorba ve ılık çayla sınırlı kalıyor. Sen de içeceğini ve yemeğini seçiyorsun ve sipariş veriyorsun.

Henüz oturduğunuz masaya menüler dağılırken Saya, Toshio’nun uzun boyuna ve duruşuna bakarak gülümseyen gözlerle "Hey, Toshio, bu gözlükler acayip yakışmış. Sende de az gizemli yakışıklı tipi yok ha!" diye şakalaşıyor. Toshio, gözlüğünün kenarına dokunup sadece hafifçe başını eğiyor, yüzünde hiç duygu belirtisi olmadan "Teşekkürler." diye kısık sesle cevap veriyor. Saya ufak bir kıkırdama daha yaparak "Bu ekibi sevdim ben ya!" diyerek neşesini koruyor.

Takeshi, masanın etrafındaki coşkulu havayı yakalamışken "Şu an eksiğimiz var aslında." diyerek ortama bakıyor. "Inuzuka Hari nerede ki? Normalde bu saatlerde de olsa ayarlardı, değil mi?" Saya omuzlarını silkerek "Çok meşguldür. Hem belki hazırlık yapıyordur." diye tahmin ediyor. Takeshi bunun üzerine bir nefes alıp, sanki Hari’yi yeni tanıyanlar için kısa bir bilgilendirme yapıyormuş gibi konuşmaya başlıyor.

"Tabii Hari sonuçta Jounin komutanı. ANBU geçmişi de var. Söylentilere göre köydeki en kuvvetli koklama becerisine sahip, Renmaru adlı köpeğiyle omuz omuza çalışıyormuş. O köpek de epey sert çıkıyormuş. Chuunin Sınavı’nda falan şampiyon oldu diyorlar. Dahası… bir de kulaktan dolma bilgi var. ANBU döneminde, güya bir kaçak shinobiyi yakalarken adamın saklandığı mağarayı patlatmış ve içerideki herkesle birlikte… hani bildiğin gaddarca bir şekilde yok etmiş. Tabii ne kadar doğru bilmiyorum ama… fena hikayeler anlatıyorlar."

Bu son cümleyi kurarken, masadaki havanın hafiften gerildiğini hissediyorsun. Saya gözlerini kaçırıyor, Toshio dudaklarını sıkıyor, Takeshi ise dudağını ısırıp "Umarım sadece söylentidir." der gibi masumca gülümsüyor. Ortamda kısa süreli bir sessizlik oluşuyor; kapının ötesinden mutfak sesleri, konuşmalar ve tabak çanlarıyla karışık gelip masanıza ulaşıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Re: Iwagakure Meselesi

Post by Yureikumo Aoi »

Herkesin şaşkın bakışları arasında Aoi, başardığı işten daha da gururlanmıştı. Tebessümü yüzünde büyümüş, gözlerindeki parıltı artmıştı. Takeshi de onun uzun tiradını dinledikten sonra onunla gurur duyar gibi bakmıştı, ya da Aoi öyle hissetmişti. Bunun çok heyecan verici olduğunu söyleyerek gülümsemişti. Aoi'nin gözlerindeki parıltının aynısı onun gözlerinde de vardı. Belki de ikisi de, hayatlarında nihayet kendi çaplarında birisiyle karşılaştıkları için mutlu ve heyecanlıydılar. Hanın eşiğinde, hala içeri girmemişken Takeshi ağzını açmış ve tek nefeste yeniden taramalı arbalet (?) gibi konuşmaya başlamıştı. Aoi'nin söylediklerini ilgi çekici bulduğunu belirterek bir dönem kendisinin de astrolojiye ilgi duyduğunu, şifalı bitkilere olan ilgisinin oldukça işe yarar olabileceğini, klanı hakkındaki iftiralara inanmadığını, falına da bakılmasını çok istediğini ancak önce yemek yemeleri gerektiğini söylemişti bir çırpıda. Aoi, avına odaklanmış kedi gibi gittikçe büyüyen gözlerle dinlemişti çocuğun konuşmasını. Bu uzun Iwagakure görevi fikri şimdiden daha katlanılabilir gelmişti ona. Yanında hoş sohbet ve meraklı birileri olduğu müddetçe Aoi de keyifleniyordu. Zaten çekingen bir insan değildi, sadece söyledikleri ile ilgilenen veya onu anlayan kişi sayısı azdı. Saya ile de sohbet edebilirdi ancak Saya onu bu şekilde anlamazdı.

Bu uzun muhabbetin üzerine Aoi gülümsemekle yetindi. Astrolojiye ilgi duyması hususu onu fazlaca meraklandırmıştı ancak bu konudaki detayları bir çırpıda değil yavaş yavaş öğrenmek istediğine karar verdi. Handan içeri girdiklerinde sıcak yemek kokuları, baharat ve alkol kokularına çarparak yüzüne vurdu. Kokular iyice karnını acıktırmıştı. Garsonlardan birisinin onlara gösterdiği masaya yerleştiler. Herkes sırayla siparişlerini verdi. Aoi de gyoza ile ılık sake almak istediğini söyleyerek siparişini verdi. Yemeği beklerken Saya, Toshio'ya laf atmıştı ancak Toshio pek de bir tepki vermemişti. Bir araya geldiklerinden beridir de ağzını açıp herhangi bir şeye yorum yaptığını duymamıştı. Konuşmayı pek tercih etmeyen tiplerden olsa gerekti. Duygularını da belli etmiyordu. Saya neşeyle bu ekibi sevdiğini söyleyince Takeshi eksik olduklarını, Inuzuka Hari'nin onlara katılmadığını gündeme getirmişti. Jounin kaptanı olduğundan işi başından aşkın olmalıydı. Saya da aynı şeyi düşünerek meşgul olabileceğini belirtmişti.

Saya'nın bunu belirtmesi üzerine Takeshi yeniden söz alarak Hari'den bahsetmeye başlamıştı. ANBU geçmişi olduğunu, köpeğinin koklama yetisinin köydeki en iyisi olduğunu, Chuunin sınavında şampiyon olduğunu, ANBU döneminde kaçak bir ninjayı yakalamak için de saklandığı mağarayı herkesle birlikte patlamış olduğu söylentisinin olduğunu anlatmıştı. Aoi ilgiyle onun verdiği bilgileri dinlerken bir yandan da bunları hazmediyordu. Son hikaye sofradakilerin tadını kaçırmış gibiydi. Takeshi gülümseyerek doğruluk payını bilmediğini, hepsinin birer söylenti de olabileceğini söylemişti. "Herkes bir sürü şey söylüyor." diye lafa girdi Aoi ciddi bir ses tonuyla. "Benim hakkımda da bir sürü şey söylüyorlar. Bunların kimisi tamamen yalan, kimisi de bağlamının dışına çıkarılmış yarım doğrular. Neler olduğunu bilmiyoruz. Bu hikaye doğruysa bile işin arka planında başka şeyler olabilir. Belki zorunda kalmıştı, belki bildiği başka bir şey vardı. Kendisini tanımasam da Hokage ona sağ kolu gibi güveniyor. Ben de Hokage'ye güveniyorum. O yüzden ona da güveneceğim." diye kendi fikrini belirtti konuyla ilgili. Sırf korku salmak için çıkarılan asılsız veya abartılmış söylentilerden nefret ederdi. Bütün klanının statüsü bu dedikoducular yüzünden yerle bir edilmişti. Bundan dolayı kimseyi tanımadan ve işin aslını astarını öğrenmeden yargılamamaya özen gösterirdi.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Re: Iwagakure Meselesi

Post by GM - Shinsei »

Toshio, senin konuşmanın sonuna doğru, yemeğine odaklanmış gibi görünürken başını hafifçe kaldırıyor. Gözlüklerinin ardındaki ifadeyi anlamak biraz zor, ancak ağzından çıkan cümle son derece sakin ve şaşırtıcı derecede bilgece duyuluyor.

"Gerçeği her zaman ilk gördüğümüz şeye göre yargılamamalıyız. Karanlığın içinde bazen ışık, ışığın içinde bazen karanlık saklanır."

Bu söz karşısında Saya ve Takeshi aynı anda başlarını kaldırıp kısa bir sessizliğe gömülüyor. Sen de fark ediyorsun ki Toshio, hararetli sohbetin ortasında herkesin kafasını bir anlık duraksatan, beklenmedik bir söz söylemiş oldu. Birkaç saniye boyunca masaya bir sessizlik hakim oluyor; arka plandaki han gürültüsü, sıçrayan yağ, çatal bıçak sesleri, insanların boğuk konuşmaları kulağınıza doluyor. Toshio ise sanki hiçbir şey söylememiş gibi sakince çorbasından bir kaşık daha alıyor.

Takeshi "Bizim Aburame bildiğiniz filozof çıktı ha!" diyerek neşeli bir kahkaha patlatıyor. Ancak Toshio, bu tepkilere çok da aldırmadan yemeğini aynı tempoda yemeye devam ediyor.

Bu kısa sessizliğin ardından, Saya araya hafifçe "Neyse neyse, konuyu dağıtalım, gerçekler ve karanlık bize bu akşam biraz fazla gelir." diyerek konuyu başka şeylere getiriyor. Takeshi, çevredeki başka masalarda çalan neşeli bir müzik olduğunu fark ediyor ve eğer dans pisti olsaydı eğlenebileceklerini söylüyor. Sen ve Saya hafif bir sohbetle, yarınki görevi, Tsuchikage görüşmesini ve diplomatik çerçeveyi kısaca konuşuyorsunuz. Toshio yine kısa teyitler yaparak konuşmaya pek karışmıyor. Arada sırada kelimelerinden kısa kısa cevaplar duyuyorsun.

Derken masanızdaki yemekler yavaş yavaş azalıyor, içeceklerinizi yudumlarken Takeshi aniden avuç içini masaya vurarak dikkat çekiyor. Yüzünde yaramaz bir ifadeyle "Ee, arkadaşlar… Uzun zamandır böyle toplanmadım. Biraz eğlenelim mi?" diyor, sonra gözlerini fener ışığının parladığı boş bir şişeye kaydırıyor. Onu eline alıp hafifçe çeviriyor. "Şişe çevirmece… Ne dersiniz?"

Saya bir anda neşeyle "Ay yapalım ya!" diye atılıyor. Toshio başını hafifçe yana yatırsa da "Pek ilgimi çekmiyor ama peki." diyerek onaylıyor. Sen de Saya’nın coşkusu ve Takeshi’nin ısrarıyla mecburen katılıyorsun.

Takeshi şişeyi masanın ortasına koyup elini çevirmek için uzatırken, Saya da "Hadi bakalım!" diyerek heyecanla birbirinize bakmanızı sağlıyor. Şişe dönmeye başlayınca önce Saya’yı işaret ediyor, Saya da "Doğruluk!" diyerek eğlenir bir ifadeyle seni ve Takeshi’yi süzüyor. Takeshi ona bir soru soruyor. "Son bir yılda en çok pişman olduğun şey nedir?" gibi masum bir soru ile başlıyor. Saya da "Babama yeterince zaman ayırmadığım için pişman oldum." diyerek gözlerini kaçırıyor. Kısa bir hüzün anı oluyor ama Saya bunu neşeli bir gülüşle kapatmaya çalışıyor. Ardından şişeyi yeniden çeviriyorsunuz. Bu defa Toshio’ya işaret ediyor, Toshio da doğruluk deyince Saya ona "Köyden en uzak nereye gittin?" diye soruyor. Toshio "Buz Ülkesi’ne yakın bir dağ geçidiydi." diyor sakince, birkaç kelimeyle anlatıp konuyu kapatıyor.

Şişe üçüncü kez döndüğünde, çıtırdayan bir sesle Takeshi’ye işaret ediyor, soran ise sensin. Takeshi, gözlerini kocaman açıp sandalyede dikleşiyor ve "Cesaret diyorum!" diyerek elini havaya kaldırıyor. Bu anda ortama hafif bir gerginlik ve coşku karışıyor; Saya heyecanla ellerini birbirine vuruyor, Toshio gözlüğünün ardında kuşku ifadesi takınıyor. Sen de Takeshi’nin o meraklı bakışlarındaki ışığı görüyorsun. Ne isteyeceksin ondan?
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Re: Iwagakure Meselesi

Post by Yureikumo Aoi »

Aoi'nin söyleyecekleri bitince Toshio yemeğinden başını kaldırmış ve tekdüze bir ses tonuyla hiç beklenmedik bir şekilde felsefi bir cümle kurmuştu. Üstelik bu felsefeye Aoi biraz aşinaydı. Ölüm ve yaşan arasındaki denge anlatılırken klanın büyüklerinden bunu öğrenmişti. "Yin ve Yang gibi yani..." dedi düşünceli bir edayla. Birkaç saniyelik bir sessizlik oluşmuştu. Takeshi sessizliği bozmak adına Toshio'nun filozof olması ile ilgili bir espri yapmıştı. Toshio ise hiçbir şey olmamış gibi çorbasını içiyordu. Sonrasında Saya lafa girerek derin konulara girmenin sırası olmadığını belirtmişti ve bu muhabbet de burada sona ermişti.

Yemekler yenilip içkiler içilirken ertesi sabah çıkılacak olan görevden, Iwagakure'den ve diğer diplomatik mevzulardan konuşmaya başlamışlardı. Takeshi şu an zihnini bu meselelerle yormak istemezmiş gibi çok hoş bir müzik çaldığına dikkat çekerek dans pisti olsa dans etmek isteyeceğini söylemişti. Toshio her zamanki gibi fazla konuşmuyor, kısa yanıtlarla muhabbetlerin içine dahil oluyordu. Söyleyeceği bilgece bir şey olmadığı müddetçe konuşmak istemiyor gibiydi. Zaman akıp giderken yemekleri bitmiş, tabaklar masalardan toplanmıştı. Herkes içeceklerini yudumlamaya ve hoş sohbet vakit geçirmeye başlamıştı. Tam o esnada ortamın neşe bombası olmaya kararlı Takeshi herkesin dikkatini çekerek biraz eğlenmelerini teklif etmişti. Fener ışığının şişesini eline alarak şişe çevirmece oynamayı talep etmişti. Aoi bu oyunu daha önce hiç oynamamıştı ancak akademideyken oynayan diğer öğrencilerden görmüştü. Oyunlara onu pek dahil etmezlerdi ya da kendisi katılmaya çekinirdi. Yine de onları gözlemlerken oyunun kurallarını öğrenmişti. Gençler arasında popüler olan bu oyunda masanın ortasında boş bir şişe döndürülürdü ve şişenin geldiği konuma göre bir uçtaki kişi soru sorar, diğeri de cevaplardı. Öncelikle cesaret mi yoksa doğruluk mu seçeceği sorulurdu. Doğruluksa kişiye zor bir soru sorulurdu. Bunu dürüstlükle cevaplamak zorundaydı. Cesaret gelirse ise o kişiden cesaret isteyen bir şey yapması talep edilirdi. Bu oyun gençler tarafından eğlenceli vakit geçirmek ve birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla oynanırdı.

Saya oyunu oynama teklifini hemen kabul etmişti. Toshio pek ilgisini çekmediğini söylese de katılacağını belirtmişti. Aoi onun katılmak isteyeceğini düşünmemişti. Oyun bozanlık yapmaktan çekiniyor olsa gerekti. Ya da hiç belli etmemeye çalışsa da grubu sevmişti ve sohbetlerinden keyif alıyordu. Aoi de tek başına kalmak istemediği için gruba uyum sağlamaya karar verdi. Şişe ilk olarak Saya'ya dönmüştü. Soru soran kişi Takeshi'ydi. Doğruluk cevabını verince ona en çok pişmanlık duyduğu şeyi sormuştu. Saya gözlerini kaçırarak babasıyla daha çok vakit geçirmediğine pişman olduğunu söylediğinde Aoi'nin yüreği sızladı. Eğer yapabilirse onu babasıyla bir kez olsun vücudu vasıtasıyla konuşturmak istiyordu. Belki de ona söylemek istediği son bir şeyler vardı. Şişe yeniden çevrildiğinde cevaplama sırası Toshio'ya gelmişti. Saya ona köyden en uzak nereye gittiğini sormuştu. Takeshi'nin aksine duygusal derinlik içermeyen bir soru sormuştu. Toshio kısa cümlelerle Buz Ülkesi'ne yakın bir yere gittiğini anlatmıştı. Şişe bir kez daha çevrildiğinde soru cevaplama sırası Takeshi'ye gelmişti. Soru soracak olan kişi ise kendisiydi. Takeshi coşkulu bir ses tonuyla cesaret demişti. Masa bir anda tatlı bir telaşla kaplanmıştı. Hem Saya hem de Toshio ne olacağı konusunda fazlasıyla heyecanlı görünüyorlardı. Aoi kısa bir an düşünmek için zaman istedi. Gözleri Takeshi'de gezindi. Onu henüz çok yakından tanımıyordu. Söyleyeceği hangi şey sınırları aşar ve kabalık olurdu kestiremiyordu. En sonunda içten olmaya karar verdi. Sırf eğlencesine onu insanların önünde rezil edemezdi. Onun da yapmaktan hoşlanacağı ve kendisinin de görmek isteyeceği bir şey seçmeliydi. "Ş-Şey..." Çekingen bir ses tonuyla cevap verdi. "Ş-Şarkı söylemeni duymak isterdim..." Bunu rahatsız edici bulmayacağını umarak dudaklarını ısırdı. Şarkı söylemekten hoşlanıp hoşlanmadığını bile bilmiyordu. Aklına en olabilir bu gelmişti.

Derin bir nefes alarak Takeshi'nin ne tepki vereceğini beklemeye başladı. Eğer oyun devam ederse ve cevaplama sırası kendisine gelirse o da cesaret diyecekti. Nedense bu onu doğruluktan daha az geriyordu. İç dünyasına dair çok derin duygularını dökmektense rezil olmayı tercih ederdi. Hem... Biraz özgüven kazanıp insanlara açılmasına da yardımcı olabilirdi bu. Belki Yureikumo'ların o kadar öcü olmadıklarını fark ederlerdi.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Takeshi, ilk anda hafifçe sendeleyip şaşkın bir bakış atıyor. Göz bebekleri büyüyerek dudaklarına ufak bir gülümseme konuyor. Saya "İlginç bir cesaret görevi bu." diyor, Toshio ise sakince fincanından bir yudum alıyor. Anlaşılan, Takeshi de böyle bir talebi beklemiyordu. Fakat coşkulu, enerjik haline dönmesi çok zaman almıyor. "Tamam, tamam! Madem cesaret dedik, yapacağız."

Bu sözlerin ardından Takeshi, gözleri kararlılık dolu bir şekilde ayağa kalkıyor. Hafifçe çeneni kaldırarak onu takip ediyorsun, ansızın masadan ayrılıp bara yakın bir köşede duran garsona doğru ilerliyor. Konuşmalardan hiçbir şey işitmiyorsunuz; yalnızca Takeshi’nin alçak sesle bir şeyler fısıldadığını, garsonun başını sallayıp içeriye doğru gözden kaybolduğunu fark ediyorsun. Masada yaklaşık bir-iki dakika sessiz bekleyiş hakim. Saya "Ne iş çeviriyor acaba?" diye meraklanarak yerinde hafifçe kımıldanıyor, Toshio da meraklı olmasa bile hafiften kaşlarını kaldırıyor.

Derken garson, elinde ufak bir mikrofon benzeri aleti tutarak geri dönüyor. Takeshi, sanki bir yetenek yarışmasına çıkmış gibi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle mikrofonu alıyor. Bütün hanın dikkatini çeken bir sesle, orta alana doğru birkaç adım atıyor. Ortalıkta hafif bir uğultu ile "Ne oluyor?" soruları dönmeye başlıyor. Takeshi, kendince mikrofonda basit bir test yapıp "Pardon, ufak bir performans… öhm… Ekip arkadaşım istedi." diye açıklayıcı bir ses çıkardıktan sonra şarkıya başlıyor.




Kulağına gelen melodi, duyduğun en tatlı ezgilerden biri gibi. Ahenkli ve sürükleyici bir ritimde, sesi beklediğinden daha güçlü ve berrak çıkıyor. Etraftaki birkaç masa, şaşırarak hem Takeshi’yi izliyor hem de hafif alkış tutuyor. Kısa süre sonra hanın garsonları da kenarlardan başlarını uzatıp gülümsemeye başlıyorlar. Saya, ağzı açık bir şekilde sırıtarak seni dürtüyor; Toshio ise gözlüklerinin ardında ufak bir tebessümü gizlemeye çalışır gibi.

Şarkının sonunda, Takeshi ufak bir reverans yapıyor. Bir anda kaplayan kısa sessizliğin yerini hafif alkışlar ve birkaç kişinin "Bravo!" nidaları alıyor. Takeshi gülerek mikrofona teşekkür edip onu garsona geri veriyor, sonra mahcup bir edayla size doğru dönüyor ve tekrar masanıza geliyor.

"Eee, nasıl buldunuz? En azından seste çok da kötü olmadığımı kanıtlamışımdır umarım!" diye neşeyle soruyor. Saya, "Oğlum sen manyak mısın? Harikaydı ya!" diye bağırarak ufak bir alkış daha yapıyor, Toshio başını hafifçe sallayarak "Takdire şayan." diyor.

Tekrar masaya oturduğunuzda, oyun kaldığı yerden sürmeye başlıyor. Bu sefer Saya şişeyi dönmekte ısrarcı oluyor, "Bakalım kime denk gelecek." diyerek heyecanla çeviriyor. Birkaç tur daha dönüp, farklı doğruluk ve cesaret soruları soruluyor. Sen de arada bir doğruluk mu cesaret mi diye seçiyorsun, ama çok zorlu görevler gelmiyor, iki gülünç soru, bir-iki ufak cesaret görevi derken, ortalık epey neşeli.

Derken şişe yeniden Saya’yı işaret edince, Takeshi’nin gözünde şeytani bir ışıltı beliriyor. Sesi hafif dalgalanarak "Ooo… Ben soracağım." diyor ve Saya’yı süzüyor. Saya, alkolün de etkisiyle belki biraz daha yanakları kızarmış, gözleri hafif parıldar halde "Cesaret!" diyerek masaya elini vuruyor. Tam bu sırada Takeshi "Hadi bakalım..." diyerek sinsi bir gülümsemeyle ağzını açıyor.

"Aoi’yle öpüşmeni istiyorum!"

Cümle aniden ortamın elektriğini değiştiriyor. Sen, Toshio ve Saya aynı anda birbirinize bakıyorsunuz. Toshio’nun kaşları bir anda çatılıyor, ağzından ilk kez biraz yüksek bir sesle "Bunun hoş olacağını düşünmüyorum." çıkıyor. Belli ki durum onu epey tedirgin etmiş. Saya ise, Takeshi’ye dönüp "Ne?! Nereden çıkardın bunu?" diye gülse de, yanaklarının kızardığını ve hafif bir sarhoş tavrı aldığını fark ediyorsun. Takeshi omuz silkerek "Cesaret dedin, ben de aklıma geleni söyledim." diyor, ama gözlerinde hala şakacı bir ifade var.

Saya, kahkaha atıp önce Toshio’ya, sonra sana dönüyor. "Kabul etmeyeceğimi nereden çıkardın?" diyerek dudaklarını ısırıyor. Ardından gözlerini sana dikiyor. İçkiden ötürü gözleri hafif buğulu, belki de gerçekten keyifli bir moda girmiş durumda. Masanın üzerinde kollarını uzatıp biraz sana yakınlaşıyor "Ne dersin Aoi, yapalım mı?" diye soruyor, sesi flörtöz bir hava taşıyor. O anda ortam bir kez daha sessizleşiyor; Toshio’nun bakışları size dönük, Takeshi’nin yüzünde çocukça bir sırıtış, Saya ise epey cüretkar görünüyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Takeshi'nin gözleri Aoi'nin isteği karşısında şaşkınlıkla büyümüştü. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı, sanki ne yapacağını düşünüyor gibiydi. Aoi pişmanlıkla şaka yaptığını söyleyerek başka bir şey istemesi gerektiğini düşündü ancak başka ne isteyebileceğini de bilmiyordu. "Zor olacaksa..." Aoi başladığı cümleyi bitiremeyerek dudaklarını ısırdı. Neyse ki bu ufak belirsizlik anından sonra Takeshi yeniden neşeli haline dönerek görevi kabul ettiğini söylemişti. Aoi rahatlayarak derin bir soluk verdi. Takeshi hemen ayağa kalkarak masadan ayrılmıştı. Görevlilerden birisinin yanına giderek fısır fısır bir şeyler söylüyordu. Masada hep birlikte ne planlıyor olduğunu merak ederek gözleriyle onu takip etmeye başladılar. Kısa süre sonra garsonlardan birisi elinde bir mikrofon ile gelmişti. Takeshi mikrofonu alarak hanın ortasına geçmiş ve ona bakan onlarca şaşkın bakış içinde ufak bir performans yapacağını duyurmuştu. Sonra da adeta melek gibi bir ses tonuyla hem hüzünlü hem de romantik bir şarkı söylemeye başladı.

Takeshi insanda sanki elinden her iş gelirmiş gibi bir his uyandırıyordu. Sesi güçlü ve yumuşaktı. Tutturduğu ezgi, ona mı aitti bilinmez ancak çok ahenkliydi. Etraftaki masaların çoktan takdirini toplamıştı ve alkış ile ritim tutmaya başlamış insanları duyabiliyordu. Takeshi, sanki doğduğu ilk günden beri sahnelerdeymiş gibi kendine güvenli bir duruş sergiliyordu. Saya'nın dürtmesi ile irkilerek ona döndü Aoi. Sonra yüzü istemsizce kızararak gözleri Takeshi'ye kaydı yeniden. Onun yerinde kendini hayal etti. Cesaret diyen o olsaydı ve şu an sahnede olsaydı kendini rezil etmekten başka bir şey yapamazdı. Nasıl mümkün olabiliyordu? Bazı insanlar nasıl hiç efor sarf etmeden herkesi kendilerine hayran bırakacak kadar etkileyici olabiliyorlardı?

Takeshi'nin performansı bitince tüm masalardan bir alkış kopmuştu. Aoi de hayranlık ve heyecan dolu bakışlarını gizlemeyerek alkışa eşlik etti. Takeshi mikrofonu teslim edip masalarına geri dönünce performansını nasıl bulduklarını sormuştu. Pek duygu emaresi göstermeyen Toshio bile içtenlikle takdir etmişti başarısını. "Profesyonel gibiydin. Açıkçası duygularımı ifade edecek bir kelime bulmakta zorlanıyorum. Muhteşemdi." Bu ilginç olayın ardından oyuna kaldığı yerden devam etmeye karar verdiler. Saya şişeyi yeniden çevirmişti. Birkaç tur daha devam etmişlerdi. Aoi bile alışmakta zorlansa da eğlenmeye başladığını hissediyordu. Birkaç ufak cesaret denemesi ve dürüstlük sorusu cevaplanmıştı. Kahkahalar ve gülüşmeler masalarından yankılanıyordu.

Şişe yeniden Saya'ya denk gelmişti. Soran kişi Takeshi'ydi. Saya alkolün etkisiyle pembeleşmiş yanaklarıyla gülümseyerek cesaret istediğini belirtmişti. Aoi onun bu haline hafifçe kıkırdadı. Bakışlarını Takeshi'ye çevirdiğinde onun gözlerinde sinsi bir parıltı fark etti. "Aoi’yle öpüşmeni istiyorum!" Ne? Şaşkınlıkla büyüyen gözlerini önce Saya'ya sonra da Takeshi'ye çevirdi. Kulakları doğru mu işitmişti? İlginç bir şekilde ilk tepki gösteren kişi Toshio olmuştu. Bunun uygunsuz kaçacağını belirtmişti. Ancak Saya aynı fikirde değil gibiydi. Ya aklını düzgün çalıştıracak kadar ayık değildi ya da bunu bir meydan okuma olarak kabul etmişti. Ya da değişik ve heyecan verici bir tecrübeydi onun için. "Oyun" gibi masum bir bahanenin arkasına saklayabileceği, sonrasında da gülüp dalga geçeceği bir şey... Aoi'nin sınırlarını aşan bir şeydi.


Saya buğulu gözlerini kendisine diktiğinde rahatsız olmuş bir şekilde kollarını göğsünde birleştirdi. Adeta flört eder gibi bir ses tonuyla ona doğru yaklaşmıştı. Aoi kendini refleksle geriye doğru çekti. "Saya... Böyle bir şeyi kabul etmemelisin." Sesi ciddi ve soğuk bir tona bürünmüştü. "Beynindeki kan başka bir yerine hücum etmiş bir oğlanın, gece zihninde kurup kendini tatmin etmekte kullanacağı lezbiyen fantezilerinin bir parçası mı olmak istiyorsun gerçekten?" Koskoca Chuunin olmuş bir insanın, üstelik çok zeki olduğu iddia edilen birisinin bu kadar çocuksu ve uçkuruyla düşüneceğini beklememişti. Akrep zehri gibi keskin laflarını Takeshi'ye bakmadan ona sapladıktan sonra devam etti. "Bu herkese dağıtmaman gereken bir şey. Senin için özel olan, özel şeyler hissettiğin insana saklamalısın. Herkese dağıtırsan ne anlamı kalır?" Eski kafalı olduğunu düşünürlerse düşünebilirlerdi. Aoi'nin içinde büyüyüp benimsediği birtakım prensipleri vardı. Dışarıdan insanlarla arkadaş olmak bu yüzden çok zordu işte. Ne zaman gardını indirip yakınlaşmak istese bu zayıflığından yararlanılıyordu. Buz gibi bir ses tonuyla bakışlarını gruptan kaçırdı. "Neyse... Bu kadar oyun yeterli sanırım. Yarın önemli bir gün, hazırlık yapmam lazım. İyi geceler hepinize." Masadan kalkıp ödemesini yapacak sonra da eve gidecekti. Böyle güzel bir günü bitirmek için ne de hoş bir olay yaşamışlardı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Tam sözlerini bitirirken, masadaki hava bir anda geriliyor. Saya, dudaklarındaki şaşkın ifadeyle sendeleyerek geriye çekiliyor. Gözlerinde bir hayal kırıklığı ya da tam anlamadığın bir şaşkınlık seziliyor, sanki ne diyeceğini kestiremiyor. Toshio ise tam anlamıyla Takeshi’ye dik dik bakar halde, kaşları çatılı duruyor. Sessiz de olsa öfkesini belli eden bir duruşu var. Takeshi, şaşkın bir şekilde gözlerini Sana ve Saya’ya çeviriyor; neye uğradığını şaşırmış gibi ağzını hafif açık bırakıyor. Kısa bir süre hepsi susuyor, etraftaki uğultu tekrar yükselince sen de masadan kalkma kararını kesinleştiriyorsun.

Arkanı dönüp cebindeki parayı masaya bırakırken Takeshi daha kendine gelemeden Saya "N-Ne oluyor ya?" diye fısıldıyor. Kendisine bile sormayacak kadar öfkelendiğini hissediyorsun. Masadan ayrılırken sırtında sadece şaşkın bakışlar kalıyor.

Sokağa adımını atar atmaz, arkandan telaşlı adımlar duyuyorsun. Takeshi’nin sesi, gece sokak lambalarının titrek ışığı altında nefes nefese peşinden sesleniyor. "A-Aoi, bekle, lütfen!" diyerek yaklaşıyor. Durmadan yürümeye devam etsen de omzuna uzanan eli seni hafifçe durmaya zorluyor. Arkandan dolanıp yüzüne bakıyor, gözlerinde karışık bir mahcubiyet ve korku var.

"Özür dilerim, gerçekten… Ben sadece şakalaşıyordum. Aklıma geldi, cesaret dedi, değişik bir şey olsun istedim. Belki çok ileri gittim. Ben hiç… Yani, kabalık etmek istemedim. Lütfen beni yanlış anlama. Gerçekten… Özür dilerim."

Bu cümleleri tek solukta dökülüyor. Sanki seni sakinleştirmek, hatta sana kendisini affettirmek için çabalıyor. Tam ona cevap vereceğin an, hanın kapısı hızla açılıyor ve Saya dışarı pat diye çıkıyor. Alkolün ve duyguların etkisiyle adımlarında hafif bir yalpalama seziyorsun. Gözleri sana odaklandığında, yüzündeki ifadenin karışık duygularla dolduğunu fark ediyorsun.

"Aoi! Gerçekten hiç değişmemişsin. Hala… hala aynı katılıkla bakıyorsun her şeye!" diye bağırıyor ve ardından çenesini titreterek hızla yürümeye başlıyor. Onu durdurmaya fırsat kalmadan dönüp köşeden kayboluyor.

Takeshi, ona da bir şey söylemek ister gibi kolunu uzatıyor, fakat Toshio dışarı çıkmış ve Takeshi’yi omzundan tutarak güçlüce çekiyor. Gözlüklerinin ardındaki bakışları keskin. "Yeter. Bu gece daha da uzamasın." diyerek Takeshi’yi sürüklercesine götürüyor. Takeshi, sana hala pişman bir ifadeyle bakarak uzaklaşmak zorunda kalıyor. Nefesin kesik kesik, konuşamadan kalakalıyorsun.

Kimsenin peşinde olmamasıyla birlikte, sokak lambalarının aydınlattığı gece caddesinde yalnız kalıyorsun. İçinde öfke, üzüntü, kırgınlık ve biraz da pişmanlık birbirine karışmış bir halde evine doğru yola koyuluyorsun. Soğuk bir rüzgar yüzünü yalayarak geçiyor, etraftaki sessiz sokaklar, kendi adımlarının sesini daha bariz kılıyor. Her adımında, akşam yaşananları anımsıyor, ne kadar garip olduğunu düşünüyorsun.

Evinin kapısını açtığında, yorgunluk artık dayanılmaz bir hal alıyor. Üstündeki kıyafetleri çıkarıp yatağına uzandığında ise gündüzün ve gecenin tüm karmaşası kafanda dönmeye devam ediyor. Boğazında bir düğüm, gözlerinde hafif bir yanma hissediyorsun. Sonra yavaş yavaş gözlerini kapatıp derin, kesik bir uykuya dalıyorsun.

Uyandığında, güneş çoktan yükseğe konumlanmış gibi gözüküyor. Gecenin yorgunluğu hala omuzlarında olsa da düne kıyasla daha berrak bir zihnin var. Etrafında, evinin sessiz huzuru hâkim. Gerekli hazırlıklarını yapmak için kalkıyorsun. Yatağını toplayıp, çantanı kontrol ederek üzerini düzene sokuyorsun. Kahvaltıyı ufak tefek şeylerle geçiştirdikten sonra kapıyı açıp dışarı adımını atıyorsun.

Serin bir esinti yüzüne çarparken, sabahın tatlı güneşi sağ omzundan süzülüyor. Gözlerin yarı kısık, ortalığı taramaya başlıyorsun. Tam o esnada, Yureikumo yerleşkesinden tanıdık bir ses duyuluyor. Başını çevirince, karşında Rei’yi görüyorsun. Gülümseyen yüz ifadesiyle, sanki seni uzun zamandır kolluyormuş gibi yanı başına yürüyor.

"Günaydın Aoi!" diyor, sesi coşkulu. Yüzündeki ifadeyi görünce hafifçe duraksıyor. "Sanki biraz mutsuzsun, bir şey mi oldu?" diye yumuşak bir sesle soruyor. Ardından duraksayıp, elini çenesine götürüyor. "Bu arada, annen baban nasıl? Her şey yolunda mı?"

Onun içten bakışları, sabahın berrak havasında seni bir anda rahatlatmaya çalışıyor gibi. Dün gece olanların ve bugün çıkacağın görevin zihninde oluşturduğu ağırlığın ortasında, Rei’nin meraklı soruları ve sıcak yaklaşımı seni nasıl etkileyecek, şimdi bu soruyu aklında hissediyorsun. Tur tam bu noktada, yanıtlaman için beklercesine sona eriyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Öfkelenmişti. Sebebini tam olarak anlayamıyordu ancak kendini uzun zaman sonra ilk kez bu kadar öfkeli hissediyordu. Dışarıdan belli etmemeye çalışsa da davranışları ve ses tonu her şeyi ortaya seriyordu. Saya'nın bakışlarındaki şaşkınlıkla karşılaştığında gözlerini masadakilerden kaçırdı ve tekrar yüzlerine bakacak cesareti toplayamadı. Eğlenceli bir akşamı huysuzluğu ile mahvetmişti. O olmasa gülüşüp eğlenecek, belki bir iki şaka yapıp birbirine takılacak ve gülümsemeyle evlerine dağılacak ekibin huzurunu kaçırmıştı. Hep böyle yapıyordu işte, özel alanına kontrolü dışında girildiğini hissettiği zaman itiyordu herkesi. Böyle ortamlara uygun değildi. Zaten muhtemelen bir daha da davet edilmezdi. Yumruklarını sıkarak yediği içtiği şeylerin parasını bırakarak kalktı masadan hızlıca. Arkasına bile bakmadan hanın kapısından çıktı gitti. Alkol ve yemek kokularından sıyrılarak kendini gecenin serinliğine bıraktı.

O esnada arkasında kendisine seslenen telaşlı birisini işitti. Takeshi'nin sesiydi. Onunla yüzleşmekten çekiniyordu, bu yüzden duymazdan gelip yürümeye devam etti ancak çocuk ona yetişerek omzuna dokununca durdu. Sırtını dönmedi. Şu anda yüzünde nasıl bir ifade vardı emin değildi ve bunu ona göstermek istemiyordu. Yine de çocuk arkasından dolaşıp önüne geldi. Aoi başını kaldırıp Takeshi'nin yüzüne baktı. Endişeli... ya da korkmuş görünüyordu. Belki biraz da mahcup. Her şey ona patlamış olmuştu sonuçta. Aceleyle birkaç özür cümlesi kurmuştu arka arakaya. Şakalaştığını, kötü bir amacının olmadığını ifade etmeye çalışıyordu. Aoi iç çekti. Muhtemelen abartan kendisiydi. Madem özür dilemek için bu kadar yol peşinden gelmişti, o halde nezaket gereği bunu ona direkt söylemesi icap ederdi. Artık o kadar da kızgın olmadığını, böyle şeylere alışkın olmadığı için ani tepki verdiğini, biraz yalnız kalıp kendi başına sakinleşmesi gerektiğini söylemek istedi ona. Ancak ağzını açtığı anda hanın kapısı sertçe açıldı ve yalpalayan sarhoş bir Saya öfkeli adımlarla yanından geçip gitti. Giderken de ona hiç değişmediğini, hala aynı katılıkta olduğunu söylemişti. Haklıydı. Zaten Aoi de hiçbir zaman değiştiğini iddia etmemişti.

Takeshi onun da peşinden gitmek istemiş gibi kolunu uzatmıştı ancak Toshio onu yakalayarak geceyi burada sonlandırmanın daha mantıklı olacağını söylemişti ve Takeshi'yi de omuzlarından sürükleyerek yanında götürmüştü. Böylece Aoi sokağın ortasında tek başına kaldı. Derin bir iç çekti. Sonra da seri adımlarla evine doğru yürümeye başladı. Şu anda ona en iyi gelecek evinin yeşilliği, dereleri, kurbağaları ve minik tapınağıydı. Tanrısına dua ederek ve meditasyon yaparak huzur bulabilirdi bu gece ancak. Günah mı işlemişti? Alt tarafı bir öpücüktü, şakaya vurup geçemez miydi? Ya da gerçekten öpse çok mu bir şey kaybederdi? Ama bu onu çok sinirlendiriyordu. Saya'nın ve Takeshi'nin gözlerindeki o ifade... Aklına geldikçe kanının akışının hızlandığını hissedebiliyordu. Saygısızca bir şey değil miydi bu? O kimseye şaka yollu bile olsa bu kadar rahatsız edici bir şaka yapmazdı. Başkalarından da bilumum nezaketi beklemek çok mu fazla bir şeydi?

Düşünceler eşliğinde evine vardığında vücudu da bedeni gibi ağırlaşmıştı. Zihninden geçen binbir karmaşık düşünceye rağmen hızlıca uyuyakaldı. Sabahın erken saatlerinde gözlerini açtı. Evi sessizdi. Dışarıdan kuş sesleri kulağına çalınıyordu. Hızla üzerini giyinerek odasını toparladı. Eşyalarını hazırlarken fal kartları çarptı gözüne. Onları asla yanından ayırmazdı zaten. Kartlarını dizerek günlük falına bakmaya karar verdi.
► Show Spoiler
Kartı görünce yüzünü buruşturdu. Morino Köyü'ne gideceği günkü sabah gibi olmuştu yine. Şeytanın simgeleri şehvet, zevk ve arzu... Belki de dün cezalandırılmasının sebebi buydu. Onu görevinden ve görev bilincinden uzaklaştıracak şeyler yapmıştı. Günaha bulaşmak üzereydi neredeyse. Birisini ona karşı hiçbir duygu hissetmeden sırf zevk için öpme fikri... Belki de yapmak istemişti gizlice, içten içe. Belki de sırf ortamın tadını kaçırmamak için alttan alacaktı onların bu sınırı geçen davranışlarını. Sonra da ondan çok daha fazla parça koparmak isteyeceklerdi. Ta ki değerlerinden ve çizgilerinden geriye hiçbir şey kalmayıncaya kadar... Kaşlarını çatarak kartlarını dizdi ve destesini çantasına yerleştirdi. Mutfağa gidip ekmek arası bir şeyler atıştırdıktan sonra hızla evinden çıktı.

Evden dışarı çıkar çıkmaz Rei ablasının ona yaklaşmakta olduğunu fark etmişti. "Günaydın Rei abla!" Rei ablası sanki aklını okumuş gibi ona mutsuz görünmesinin altında yatan sebebi sormuştu. Dışarıdan gerçekten o kadar çok mu belli ediyordu? Gerçi Rei ablanın bu konuda özel bir yeteneği vardı. Sanki insan duygularını okuyabiliyordu. Ne zaman aklı karışsa akıl danıştığı bir insandı o. Hep onun gibi olmak isterdi Aoi. Onun kadar aklı başında, olgun, merhametli olmak isterdi. Bu erdemlere sahip birisine fevrilik yakışmıyordu gerçi. Asla onun gibi olamayacaktı. Sıkıntıyla kahkülleriyle oynamaya başladı. "Annemle babam iyi. Annem sana pirinç keki yapacağından bahsediyordu geçen. Belki bugün seni ziyaret eder." Derin bir iç çekti. "Ben sanırım... insanlarla iyi geçinemiyorum. Ne zaman bir şeyler yolunda gitse hep mahvediyorum. Niye böyle yapıyorum bilmiyorum. Bir yandan haklıymışım gibi geliyor, öte yandan da çok adice bir şey yapmışım gibi." Bakışlarını Rei ablasından kaçırarak yere devirdi. "Bugün göreve çıkacağımız arkadaşlarla dün buluşup akşam yemeğine gittik. Tanışmak için. Yemekten sonra da oyun oynamaya başladık. İlk başta çok eğlenceliydi. Şakalaşıyorduk birbirimizle. Sonra... İçlerinden bir tanesi hoşuma gitmeyecek bir şaka yaptı ve ben... Sanırım biraz sert çıkıştım. Herkesin tadını kaçırdım ve o güzel masanın dağılmasına sebep oldum. Şimdi de onlarla uzun bir göreve çıkacağım ve yüzlerine tekrar nasıl bakacağım bilmiyorum. Rei abla... Yuukon bana kızmış mıdır?" Ayağını zemine sürterek daireler çizmeye başladı.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Rei, annenle ilgili sözleri duyunca hemen heyecanla gülümsüyor, elini çenesine koyarak hafifçe gözlerini kısıyor. "Ah, kıyamam. Umarım gelir gerçekten, uzun zamandır görüşemedik. Onun pirinç keklerinin tadını hiçbir yerde bulamıyorum." diyerek samimi bir neşeyle başını sallıyor. Ardından bakışları yeniden sana dönüyor, yüzündeki sıcak ifade biraz daha ciddileşiyor, sanki senin anlattıklarını dikkatle değerlendirmiş gibi.

"Yuukon’un sana kızacağını hiç sanmıyorum. Eskiler ne der bilir misin? Bir ruh, kendisine biçilen yol boyunca öğrenmeyi sürdürdükçe tökezlediği her adım bir deneyimdir. Sen de sadece deneyim kazanıyorsun, hatalar yapsan da içinde olgunlaşman için bir fırsat bu. Üzülme, her şeye sıfırdan başlamak istersen yine başlayabilirsin. Ayrıca espriye bağlı tabii ama yerinde olsam ben de aynı tepkiyi verebilirdim."

Bunu söylerken elini omzuna hafifçe koyuyor, sana destek olur gibi bir bakış atıyor. Sanki sözlerinde hem bilgelik hem de sevecen bir cesaret var. Ardından saatine bakıyor, kısa bir "Ah!" çıkarıyor ve "Şimdilik gitmem gerekiyor, acil bir iş var." diyor, sesine tatlı bir üzüntü eklenmiş gibi. Son bir kez başını eğip veda ediyor ve "İyi düşün, iyi düşünerek iyiliği getirirsin." diyerek uzaklaşıyor. Onun bu sözleri kulağında yankılanırken, sabahın ışığında yoluna devam ediyorsun.

Köyün geniş kapılarına yaklaştığında, dev geçitten içeri girip çıkan shinobiler, tüccarlar ve köylüler görüyorsun. Sol tarafta, sanki seni bekliyormuş gibi duran üç siluet seçiliyor: Sessizce durmakta olan Aburame Toshio, elleri ceplerinde; yanında Shindou Takeshi, en önde seni fark ettiğinde yüzünde sıcacık bir gülümseme beliriyor; ve biraz geride kollarını göğsünde kavramış duran Saya.

Toshio, sen yaklaştığında kısa bir baş selamı yapıyor, gözlüğünün altından seni tartarak inceliyor gibi. Takeshi adımını hızlandırıp sana doğru gelip "Günaydın!" diyor, neşeli ve samimi bir sesle. Ardından hafif bir tereddütle yüzüne bakıyor, sanki dünkü olaydan dolayı barış işareti arar gibi. Saya ise uzakça durup sadece "Merhaba." diye sesleniyor. Ses tonunda hala biraz mesafe var, gözleri senden kaçmıyor ama içinde bir kararsızlık yansıtıyor gibi.

Tam bu esnada, çok hızlı bir rüzgar sesi duyuluyor. Kapının civarını keskin bir esinti dolduruyor. Gözlerinizi kısarak baktığınızda, belki de anlık bir Shunshin no Jutsu ya da ona benzer bir hız tekniğiyle Inuzuka Hari’nin geldiğini fark ediyorsunuz. Sırtında hafif zırh görünümlü bir ekipman, göğsünde Konoha amblemi, yüzünde ise sanki ciddi ve pervasız bir ifade var. "Hazırsak…" diye kısaca söyleniyor, çantasını kontrol ederken, ağır başlı bir tavır takınıyor.

Hari daha yeni ekibin yüzüne bakma faslına bile geçmemişken, bir rüzgar sesi daha duyuluyor. Tepeden koca, beyaz ve kaslı bir köpek pat diye aranıza atlıyor. Tırnakları toprağa değince ufak toz bulutları kalkıyor. Köpeğin gözlerinde keskin bir zeka ve meydan okuma ifadesi var. Kafasını çevirip sizleri süzerken boğuk ama net bir sesle konuştuğuna şahit oluyorsunuz.

"Umarım iyi anlaşırız, veletler."

Ses tonu tok ve kendinden emin. Hari "Hmm." diyerek köpeğine bakıyor ve çantasını tamamen sırtına geçirerek toparlanıyor. Ardından tek kelime etmeden kapıdan dışarı doğru yürümeye başlıyor. Renmaru da burnunu havaya kaldırıp kıpırdanıyor, sizi ölçercesine bakışlar atıyor ve Hari’nin peşine düşüyor.

Siz de hafif bir şaşkınlıkla arkalarından yürümeye başlıyorsunuz. Toshio yine sessiz, Takeshi ise hayranlıkla "Vay be!" diye fısıldıyor. Saya kafasını yana eğip "Adam tam bir kaya gibi, köpeği de öyle…" diye mırıldanıyor. Kapıdan çıkar çıkmaz Hari konuşmaya başlıyor, sanki Iwa hakkında bildiği tüm bilgileri özetleyecekmiş gibi.

"Iwagakure’de siyasi gerginlik sürüyor; Tsuchikage resmi sınır antlaşmalarına sadıkmış gibi görünse de, içeride bazı hizipler harekete geçmiş olabilir. Şimdilik diplomatik mektuplarla kapımızı çaldılar, ama işin aslı farklı olabilir. Biz oraya gidip gerilimi düşürecek bir görüşme yapacağız. Çatışmaya mahal vermeyeceğiz, köye zarar getirecek durumlardan kaçınacağız."

Bunları söylerken gözleri yolda sabit, Renmaru da esneme hareketi yapıp uzun bir pençe gerdirme gösteriyor. Hari çantasından küçük bir parşömen çıkarıp şöyle bir sallıyor.

"Bu, Hokage’den aldığım resmi talimat. Iwa’yla ilk temas sırasında bunu ibraz edeceğim. Ama önce, Tsuchikage’nin bize ayırdığı alana varacağız. Orada bir heyet bekliyormuş."

Ardından sağ omzuna dönerek takımı süzüyor. Toshio nazik bir sesle "Umarım bizi iyi karşılarlar." diyerek gözlüğünü düzeltirken, Takeshi "Eee, ben… Yani, bir problem çıkmazsa ne güzel." diye ortada bakınıyor. Saya ise gözlerini sana doğru çeviriyor, sanki ne düşündüğünü anlamaya çalışırcasına bir bakış atıyor. Ortamda beliren bu sessiz soruyla yürüyüş sürüyor.
Locked