Page 2 of 3

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Thu Jan 02, 2025 6:52 am
by Mugen Okami
Selamlar, yoğun bir dönemdeydim. Cuma akşamı veyahut cumartesi günü gün içerisinde yazmayı planlıyorum.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Sun Jan 05, 2025 10:08 am
by Mugen Okami
Hızlı bir mühür seremonisiyle klonumu yarattım. Bu suret, bizimle aynı nefesi alan bir yansıma, ama sadece bir görev taşıyan boş bir varlıktı. Klon ilerlerken, zihnimde planın detaylarını bir kez daha yoğurdum; bir kum tepsisinde desen çizen rahip misali. Bee ile ağaçların arasında yeniden bir yer bulduk, gölgelerin bizi kucakladığı bir sessizlikte beklemeye başladık.

Klonun adımları, dünyanın bir arayış içindeki ruhunu temsil eder gibiydi. Ama bu yürüyüş, bir dağın eteğinde yankılanan taşların sessizliği gibi uzuyordu. Onun görüşümüzden uzaklaşmasını istemediğimizden ağaçlarımızı değiştirdik, her yeni sığınakta nefesimizi dünyanın ritmine uyarladık. Bekleyiş uzadıkça, zaman bir ip gibi geriliyor, sabrın ince tellerine dokunan rüzgarla geriliyordu.

Sonunda, ufukta bir figür belirdi. Siyah saçları, uzun ve at kuyruğuyla toplanmıştı, ama her telinde bir dağınıklık, bir boşvermişlik vardı. Esmer teni, toprağın sıcak tonlarını andırıyor, adımları ise zamanı taşıyan ahşap sandaletlerinin çıkardığı hafif seslerle yeri işaretliyordu. Üzerinde, fazla geniş bir haori, altına ise yine bol pantolon vardı; bu kumaş, onun bedenini değil, gölgeleri kuşanmış gibiydi. Sırtında çapraz bir çanta taşıyordu; içinde ne taşıdığı, bu mesafeden ancak bir sır gibi görünüyordu.

Ama bu adamın aurayı taşıyan varlık olduğundan şüphe etmiyordum. Onun içindeki sessizlik ve adımlarının sakinliği, dışıyla içini bağlayan bir düğümü çözemedi. Klonumun yanından geçip gitti; hiçbir şey olmamış gibi, dünyanın kendi sessiz rotasını izlediği gibi. Yine de, sırtını izlerken içimde bir yankı yükseldi: Görünüşü bir perdeydi belki, altındaki hikaye henüz anlatılmamış bir şarkıydı.

Bee’ye baktım. O hâlâ ufku izliyordu; ekipman çantasına yakın tuttuğu eliyle bekleyişini koruyordu. Onun gözlerinde, benim zihnimdeki kadar ağır bir tehdit yoktu. Ama bu tehdit, içimizde yankılanan bir ihtimalin kök salmış tohumuydu.

Klon hâlâ yürüyordu. O uzaklaşırken zihnime gelen görüntüler bir gölge kadar belirsizdi. Adamın yüzündeki çizgiler, çantasının ağırlığı ve bakışlarındaki niyet… Bunların hiçbiri henüz apaçık değildi. Ama her adımda, dünya daha derin bir sessizliğe gömülüyor, bu yol ayrımında kaderin yankıları daha da belirginleşiyordu.

O an düşündüm: Tehlike bazen rüzgarda saklıdır, görünüşte değil. Ve bu figür, rüzgarın taşıdığı bir sır gibi üzerimize doğru yavaşça esiyordu.

"Onu bizden metrecerce uzaktayken ilk gördüğümde adımlarında bir acele vardı, sanki rüzgar onu bir yere taşıyordu. Şimdi ise, o hız yerini bir ağırbaşlılığa bıraktı; her adımı ölçülü, her hareketi sırlarla dolu. Ya içinde bir şey saklıyor ya da bizi fark etti. Ama hayır..." Sözlerim bir fısıltıya dönüştü, yaprakların arasında süzülen bir nefes gibi. "Bizi fark etmiş olmasına ihtimal vermiyorum. Bu, saklanan birinin sessizliği. Takip edeceğiz."

Adımlarımı, o uzakta ilerleyen figürle aramda bir görüş mesafesi bırakacak şekilde ayarladım. Her hareketim dikkatliydi; her ses, her nefes, dünyanın kendisi kadar sessiz. Öndeki varlığın niyetlerini çözmeye çalışırken, Rikugan’ı bir kılavuz gibi kullanmaya devam edecektim. Her beş yüz metrede bir, gözlerim üzerine düşeni yerine getirecek ve dünyanın ritmini yeniden dinleyecektim. Onun adımlarını, yolunu ve yolun ardında bizi bekleyen gizemi hissetmeye çalışacaktım.

Klonum ise, planın son perdesini oynayan bir aktör gibi hareket edecekti. Onu, adamın görüşünden çıkacak kadar uzaklaştığında yok edecektim. O an, zihnimde bir yankı yükseleceğini biliyordum; onun yüzüne dair detaylar, bir ressamın fırçasından çıkan ince bir çizgi gibi aklıma kazınacaktı. Her kıvrım, her bakış, her iz... Bu bilgiler artık benim olacaktı.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Mon Jan 06, 2025 3:18 pm
by GM - Shinsei
Adamı gittiği yönde izlemeye devam ederken kendi kendine konuşmaya başlıyorsun. Bir noktada Bee sana dönüp "Bir şey mi dedin kanka?" diye soruyor. Göz göze geliyorsunuz. Bee önce sana, sonra yolda giden adama, sonra tekrar sana bakıyor. Kaşları dramatik bir şekilde kalkarken, yüzünde inanamaz bir ifadeyle "Bu muydu tekinsiz tekinsiz gelen?" diyor.

Adamın sizi artık fark etmeyeceğinden emin olduğunuzda ikiniz de ağaçlardan iniyorsunuz. İlk işin klonunu yok etmek oluyor. Uzaktan belli belirsiz gelen boğuk bir puf sesinin ardından klonunun hatıraları zihnine akıyor, sanki o anları sen yaşamışsın gibi: Karşından sakin sakin gelen adam ve onun ritmik, nizami adımları... Yüzüne saniyelik bir bakış attığını, ardından yanından geçip gittiğini hatırlıyorsun. Bir eli cebinde, diğer eliyle yarı dolu çantasının sapını tutuyor. Ağzında gevelediği bir ot var. Anılarında dikkatini çeken başka bir ayrıntı yok, sadece zihninde hissettiğin auraya uymayan tavırlarının yarattığı huzursuzluk var.

Anılarını gözden geçirdikten sonra tekrar yola koyulup geldiğiniz yolu ters yönde arşınlamaya başlıyorsunuz. Bee sana ayak uydursa da, yürümeye başlamadan önce hafifçe iç çekiyor. Bir yorumu varsa da daha sonraya sakladığını anlıyor ve konuşmamasına belki de minnet duyuyorsun. Adamı izlemeye başlıyorsunuz.

Yol boyunca Rikugan'ın, normal insanlar ve dostane shinobiler dışında hiçbir şey sezmiyor. Adamın hareketlerinde de bir farklılık yok. Aranızda doğal, izlendiğini hissettirmeyecek bir mesafe bırakmaya çalışsan da fark edilip edilmediğinize dair bir hissiyatın yok. Kısa bir süre bu şekilde tıngır mıngır yürüyüşünüzün ardından taşıma alanına varıyorsunuz. Adam at arabalarının bulunduğu bölgeye saparak kalabalığa karışıyor. Gözden kaybetmemek için siz de adımlarınızı ona göre ayarlıyor, yer yer istemeden birilerine omuz atarak peşini bırakmıyorsunuz. Adam, bir tüccara yaklaşıyor.

Bu tüccar arabasını bir kayanın yanına park etmiş durumda. Arabaya at bağlı değil, muhtemelen bir ahıra teslim etmiş. Yere serdiği halının üzerinde arkadaşıyla bağdaş kurup sohbet ediyorlar. Etraflarında çeşitli ve eski görünen kitap kuleleri, yığınları falan var; bu da sana adamın bir sahaf olabileceğini düşündürüyor. Sizin elemanı görmesiyle yanındakine bir şeyler diyor, arkadaşı da kalkıp gidiyor. Sizinki tüccara yaklaşırken çantasını sırtından indirip uzatıyor ve konuşmaya başlıyor. Tüccar da ayaklanıp karşılık veriyor çantayı alırken.

Bee, yanında durmuş, gözlerini kısarak adamları izliyor seninle beraber. Bir an sana bakıp göz kırpıyor ve kafasını sallıyor "Ne yapalım?" dercesine.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Sun Jan 12, 2025 6:20 pm
by Mugen Okami
2-3 saat içerisinde yazacağım.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Sun Jan 12, 2025 10:21 pm
by Mugen Okami
Rüzgâr, sessizliğin içindeki tek hareketti. Dallar arasında fısıldayarak geçiyor, üzerimize bir uyarı gibi çöküyordu. Gözlerim, önümde yürüyen adama kilitlenmişti. Adımları düzenli, hatta fazla sıradandı. Ama tam da bu sıradanlık, huzursuzluğumu artırıyordu.

Bir şeyler saklıyordu. Eminim. Bu kadar kontrollü bir yürüyüş, basit bir yolculuğun işareti olamazdı. Sanki her adımı, her hareketi bir plana göre atıyormuş gibiydi. Duruşunda bir sıkıntı yoktu, ama bu, üzerindeki örtüyü kaldırmaya yetmiyordu. Gerçeği görmek için başka bir şey gerekiyordu.

Ağaçların güvenli gölgelerinden yere indiğimizde, klonumu yok ettim. Hafif bir "puf" sesi duyuldu ve ardından onun gördükleri zihnime aktı. Hatıralar… ama aynı zamanda benim bir parçam gibi hissettiren görüntüler. Adamın ritmik yürüyüşü, çantasını tutan eli, dudaklarının arasında gevelediği ot… Her şey sıradan görünüyordu, ama hissettiğim aura sıradanlıktan çok uzaktı. Bu his, bir karanlık gibi içime dolmuştu. Sanki adamın çevresinde görünmez bir duvar vardı ve bu duvar, tüm gerçekleri dışarıda bırakıyordu.

Hatıraları hızlıca zihnimden geçirirken, gözlerim tekrar yola döndü. Bee’nin yanımda sessizce yürüdüğünü fark ettim. O da durumun ciddiyetini anlamış gibiydi, çünkü ne bir soru soruyor ne de rahatsız edici bir yorum yapıyordu. Sessizliği takdir ettim. Bu anlarda konuşmak, sadece zihnimi daha fazla bulandırırdı.

Rikugan’ı tekrar tekrar kullanarak çevreyi taradım. Ancak ne kadar dikkat edersem edeyim, herhangi bir tehdit ya da olağanüstü bir şey hissetmedim. Yine de, bu adamın sıradan olduğunu söylemek yalan olurdu. İçimde büyüyen huzursuzluk, onun bir maskenin ardına saklandığını haykırıyordu.

Sonunda taşıma alanına vardık. İnsan kalabalığının sesi, düşüncelerimi bölüyordu. Adam, at arabalarının bulunduğu tarafa doğru ilerlerken çevresine dikkatlice bakıyordu. Bizi fark etmiş olabilir miydi? Hayır, bu kadar rahat hareket edemezdi. Ya tamamen habersizdi ya da fark ettiğini belli etmeden ilerliyordu. Her iki ihtimal de beni tetikte tutuyordu.

Adam, bir tüccarın yanına vardı. Tüccar, arabasını bir kayanın yanına park etmişti. Çevresinde eski kitap kuleleri ve tozla kaplanmış sandıklar vardı. Sahaf… evet, bu görüntü bunu işaret ediyordu. Ama neden bir sahafla buluşuyordu? Bu kadar dikkatli birinin, sırf birkaç eski kitap için bu kadar özenli hareket etmesi mümkün müydü?

Adam, sırtındaki çantayı indirip tüccara uzattı. Hareketleri sakin, hatta neredeyse temkinliydi. Tüccar çantayı alıp içindekileri karıştırmaya başladı. Bu sırada yanında oturan kişi yerinden kalkıp sessizce uzaklaştı. İşte o an, bu sıradan ticaretin perde arkasında daha fazlasının olduğunu hissettim.

Adamın çantasındaki şey neydi? Birkaç kitap mı, yoksa çok daha tehlikeli bir şey mi? Bu sorular zihnimi kemirirken, bir süre daha beklemenin en mantıklı hamle olduğunu düşündüm. Zaman, gerçeği ortaya çıkarabilirdi. Ama her geçen saniye, üzerime çöken ağırlığı daha da artırıyordu. Gerçeğe yaklaştıkça, o sis perdesi daha kalın hale geliyordu.

“İki ihtimalimiz var,”
diye konuşmaya başladıom kendi kendime, Bee’nin bana bakan bakışlarını fark ederek devam ettim; “Ya adamı izlemeye devam edip, uygun bir anda onu ele geçirir ve sorgularız ya da onu bırakıp tüccarı takip ederiz. Geçen sefer kararı ben vermiştim. Sıra sende.” diye düşüncelerimi sesli bir şekilde Bee'ye aktardım.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Fri Jan 17, 2025 7:13 pm
by GM - Shinsei
Bee, konuşmanla beraber kafasını tekrar adamlara çevirip birkaç saniye sessiz kalıyor. Ardından sağ elini çenesine götürüp daha derin düşüncelere dalıyor. Kaşları çatılıyor bu sırada, içerden gelen sabırsız bir "Hmmmm..." sesi duyuyorsun. En sonunda elini çenesinden çekip bir karar vermişcesine kafasını sallıyor "Heh!" diyerek, sana dönüyor.

"Kör kankamla yoldayız bi! ileri bi' geri,
Adımlar karışık, kafası hep deli!
"Bilemedim bro" der, karar veremez hiç,
Körlüğü değil dert, kararsızlığı daha iç!"


Sesi öncekine göre daha az coşkulu çıksa da bu andan çok keyif aldığının farkındasın. Galiba, dikkat çekmemek için biraz kendini bastırdı bu sefer. "Moruk, ilhamın şu durumda bile sağlam da, biraz cidden kararsız değil misin be?!" diye sırıtarak konuşmaya devam ediyor.

"Bana kalsa peşlemeye devam edelim derim. Ama sen çevirdin o kadar yoldan bizi buraya, sen karar ver."

Adamlar kendi aralarında bir şey konuşmaya devam ediyorlar. Daha ne kadar sürer bu konuşmaları ya da neye varır, henüz bir fikriniz yok.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Thu Jan 23, 2025 6:59 am
by GM - Shinsei
Off Topic
Mugen Okami, ikinci habersiz pasifliğini gerçekleştirmiştir.

Üç habersiz pasiflikte ödül eksilir, dört habersiz pasiflikte oyuncu konudan atılır. Aman dikkat!

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Mon Jan 27, 2025 7:02 am
by Mugen Okami
Bugün öğlen ya da akşam yazacağım.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Mon Jan 27, 2025 8:00 pm
by Mugen Okami
Rüzgâr, adamların fısıltılı konuşmalarını taşıyarak kulaklarıma çarpıyordu. Sanki her kelime, toprağın altında biriken zehir gibi sızarak havaya karışıyordu. Bee’nin şiirsel sözleri hâlâ zihnimde yankılanırken, gözlerimi tüccarın sandıklarına dikmiştim. Adamın çantasından çıkanlar, kitapların arasına sıkıştırılmış parşömenler miydi, yoksa karanlık bir ritüelin izlerini taşıyan haritalar mı? Bilmiyordum.

Bee, yanımda hafifçe sallanıyordu. Sırtındaki kılıcın kabzasına dokunurken, dudaklarında beliren o alaycı sırıtma kaybolmamıştı. "Kör kankam" lakabını duyduğumda içimde bir şeyler kıpırdadı. Belki de haklıydı. Rikugan’la taradığım her santimde bile adamın gerçeğini göremiyordum. Sanki zihnimin önüne çekilen bir perde, tüm cevapları emiyordu. Klonumun yok oluşundan kalan hatıralar, bulanık bir rüya gibi akıp gidiyordu. Dudaklarındaki ot… Neden ot?

"Peşlemeye devam," diye mırıldandım, sesim rüzgârın hışırtısına karışarak. "Ama tüccarı da gözden kaçırmıyoruz. Tüccarı izlemek için ikinci bir klon lazım." Adam harekete geçtikten sonra onu takip ederken uygun olan ilk anda Kage Bunshin no jutsu kullanarak bir klonumu yaratacaktım. Klonum tüccarın yanına süzülürken, ben asıl hedefe kilitlenecektim: Çantalı adam.

Re: [Mugen Okami] Yıldırımın Yankısı [A-rank]

Posted: Thu Jan 30, 2025 8:06 am
by GM - Shinsei
Yeni bir klon oluşturmaya karar verdikten sonra, kalabalığa daha da karışmak adına, sakin sakin adımlamaya başlıyorsun. Bu sırada da Kage Bunshin için el mühürlerini hızlı ve fark edilmeyen bir ustalıkla yapıp, aynı senin tıpkın olan bir şahsiyet daha yaratıyorsun hemen yanında. Klonun, sakin adımlarını aksi yönde taklit ederek kendini kalabalığın içerisine karıştırıyor. Kendisine, tüccarı göz hapsine alabileceği ve senin klonun olduğunu fark ettirmeyeceği bir yer arayarak gözden kayboluyor.

Hazır yürümeye başlamışken, pazar yerinin ortasında dikilip durmanın daha fazla faydası olmayacağını fark ettiğin için, çaktırmadan biraz daha yanaşmaya başlıyorsun adamlara. Bazen bir tezgahın önünde duraksayıp elmaları inceliyor gibi yapıyor, bazen de solunda asılı olan kaftan gerçek Suna kumaşı mı onu kafanda tartıyormuş gibi yapıyorsun gıdım gıdım yaklaşırken. Bir süre sonra aralarındaki konuşmaları duyabilir bir mesafeye geliyorsun.

Bu sırada bir iki şey daha laflıyor adamlar. Daha çok havadan sudan bu konuşmalar. Nezaketen yapılıyor gibi. Bir süre sonrasında tüccar, adamın verdiği çantayı açarak içine bakıyor. Uzaktan içini incelemeye başlıyor. Kaşları çatılıyor, kafasını daha da çok yaklaştırıyor, iyice görebilmek için. Sizin eleman ise sabırsız bir şekilde gözlerini devirererek etrafa bir iki kaçamak bakış atıyor.

Tüccar ani bir hareketle başını kaldırıp sizin elemana çeviriyor sinirli bakışlarını. "Burada eksik var!" yapıyor tıslayarak.

"Evet, biliyorum. Ancak bu kadar bulabildim." diyor sizin eleman. Tüccarın ifadesi biraz daha çatılıyor bunu duyduktan sonra. "Olmaz, kalanı da getir o zaman!" yapıyor.

Eleman, sabırla bir nefes alıyor, "Bak." diye tekrar lafa başlıyor. "Bu sana haftaya kadar yeter zaten. Bazı günler yarım doz versen bir şey olmaz, idare et." diye ikna etmeye çalışıyor tüccarı.

Tüccar hala mırın kırın ederken sizin elemanın gözlerinde ani bir öfke beliriyor. Hızlı bir hareketle tüccarın yakasına yapışacak gibi oluyor ancak bu fikrinden hemen vazgeçiyor. Onun yerine kaldırdığı elini, tüccarın yakasını düzeltmek için kullanıyor. Bir iki kere sabırla dudağını ısırdığını görebiliyor, laflarını tarttığını anlayabiliyorsun. "Eksik olması, hiç olmamasından daha iyidir. İstersen bir daha hiç getirmeyebilirim." diyor sakin kalmaya çalışan bir ses ile.

Tüccar birkaç saniye daha sinirle sizin elemana bakıyor, ancak sonunda pes ediyor. Homurdanarak "Tamam, tamam." diye çantayı tekrar kapatıp arkasına dönüyor, arabasının arkasından bir şeyler çıkarıyor. Ufak bir karton kutu bu, bantlanmış sıkı sıkı. "Al şunu, bir daha da eksik olmasın." diyerek uzatıyor. Eleman kutuyu seri bir hareketle kapıyor tüccarın elinden, etrafına seri birkaç bakış atıyor kuşku içerisinde. Sonra tüccara dönerek başıyla selam veriyor.

Gitmek için tam arkasını döneceği sırada neşeli bir ses duyuyorsun. Bu sesi eleman da duymuş olacak ki vazgeçip, sesin kaynağına dönüyor. Ufak bir kız çocuğu tezgahların arasından koştura koştura gelip, tüccarın bacağına yapışıyor. Elindeki oyuncağını dünyanın en önemli şeyiymiş gibi babasına ve sizin elemana göstere göstere bir şeyler cıvıldanıyor. Elemanın surat ifadesi yumuşuyor birden. Kutuyu haorisinin yenine saklayıp, gülümseyerek kıza doğru eğiliyor. "Nanacık!" yapıyor neşeli bir sesle, kızın saçlarını okşarken.

Eleman, "Vay be! Ayı mı bu? Kuşa da benziyor sanki." diye çocukla muhattap olmaya devam ederken tüccara çekiliyor gözlerin. Elemanın kızıyla muhattap olmasından rahatsız olmuşa benzemiyor, bir noktadan sonra o da kıkırdıyor hatta. Fakat daha sonra gözlerini elemana dikiyor. Bir şey söylemeden birkaç saniye ona bakıyor. Eleman, üzerindeki gözleri hissetmiş olacak ki bir süre sonra toparlanıyor, kıza veda edip el sallıyor. Arkasını dönerek gitmeye başlıyor.