Re: Dönence
Posted: Mon Dec 23, 2024 3:48 pm
Sanırım hayatının son raddelerinde, bir köhne kulübeye kapanıp ölümünü bekleyen bir adamdan nezaket veya içten bir dostluk ummam benim ham safdilliğimden öteye gidemezdi. Kendi yalnızlığıyla örülü bu inziva hayatında, Yamaki’nin içindeki derin karanlıkla her gün yüzleşmek zorunda kaldığını sezinliyordum. Kendi varlığını, yalnızlık ve geçmişin gölgeleriyle harmanlanmış bu dört duvar arasında yitirmiş gibiydi. Beni bağışlamazsa ne çıkar? Onun bu perişan hâle gelişini ve huysuz, dargın bir ihtiyara dönüşmesine sebebiyet veren vakaları öğrenmek istiyordum. İçimdeki bu merak tohumu filizlenmişti bile. Lakin bunun, bu anın meselesi olmadığını bilerek, zihnimin bir köşesine bu düşünceyi nakşettim. Daha sonra ortaya çıkmak üzere rafa kaldırılan bir hatıra gibi, sessizce geçip gittim bu konunun üzerinden.
Görünüşe bakılırsa, Yamaki klonumu bağlayan görünmez bağları çözmüş, bana zarar vermeye niyeti olmadığına kani olmuştu. Fakat bilmesi gereken bir hakikat vardı: Bu değerlendirme yanlıştı. Zararsız olduğuma kanaat getirmek, kendini ateşle çevrelenmiş bir şahin yuvasında güvenlikte sanmak kadar ahmakça bir varsayımdı. Eğer köye karşı en ufak bir ihanet kokusu sezersem, Uchiha’nın kutsal alevleriyle onun bu köhne kulübesini ve içindeki geçmişi cayır cayır küle döndürmekte tereddüt etmeyeceğimden emindim. Yamaki’nin kulübeye hapsolmuş bir adam gibi görünmesi, bu kararlılığımdan zerrece taviz vermeme neden olamazdı. Gölgenin karanlığı ne kadar derinse, gözlerin dikkat kesilmesi de o denli keskin olurdu.
Adamın sözlerinde farklı duyguların birbirine geçmiş izlerini görmemek imkânsızdı. Her kelimesinde biraz hüzün, bir nebze öfke ve derin bir hayal kırıklığı gizliydi. Bu duygular, sanki her harfi ince bir sancıyla dokunmuş eski bir ilahi gibi yankılanıyordu. İçimde, derinlerde bir yerde ona karşı anlık bir merhamet dalgası yükseldi. O, bizim bu çetin dünyamızın kâh ihanetle, kâh savaşla yoğurup kendi suretine soktuğu biriydi. Lakin bu dünyaya duyduğu hoşnutsuzluk, ona verilen şekilden hiç de razı olmadığını açıkça haykırıyordu. Onun bu hâline üzülmek, bir kayanın denizde aşınıp kum tanelerine dönüşmesine ağlamak kadar anlamsız bir lüks olsa da, insanın kalbi bazen aklının kontrolünden çıkar.
Klonum, dikkatli ve sessiz adımlarla Yamaki’ye doğru ilerlemeye devam ediyordu. Temkin, onun adımlarının her noktasına ince bir nakış gibi işlenmişti. Gölgelerin içinden süzülen bir yaprak kadar hafif, lakin bir şahin kadar dikkatliydi. Eğer Yamaki onu içeri davet etmezse, kulübeye adımını atmayacaktı. Ama ne olursa olsun, ağzından dökülecek şu sözlerin muhakkak Yamaki’nin kulaklarına ulaşmasını sağlamak bir mecburiyet hâline gelmişti: “Yamaki-san,” diye başladı klonum, sesi hem vakur hem de kibar bir tonda. “Size yük olmak niyetinde değilim, ne de size karşı bir ithamda bulunmak için buradayım. Lakin köyün sınırlarında dolanan bazı karanlık yüzler, bende derin şüpheler uyandırıyor. Bu yüzlerden birinin dudaklarından çıkan bir tek isim var: Yamaki. Köyümün iyiliği adına, sizden yalnızca bir ufak bilgi kırıntısı rica ediyorum. Gerçekten bu durumla bir ilginiz yoksa, bunu bilmek benim için en büyük kazanç olacaktır.”
Bu sözler rüzgârla birlikte kulübeye dolarken, içerideki sessizlik daha da derinleşmiş gibiydi. Yamaki’nin içinde fırtınalar kopuyor muydu, yoksa bu bir vakarın sükûneti miydi? Bunu anlamak zordu. Ancak klonumun her hareketi, her kelimesi ölçülü ve dikkatle seçilmişti; Yamaki’nin içine kapanmış surlarının ardına ulaşmak için bir anahtar misali işlev görüyordu. Onun karanlıklarla yoğrulmuş hikâyesine ışık tutmak, belki de bu yolculuğun gerçek sebebiydi.
Görünüşe bakılırsa, Yamaki klonumu bağlayan görünmez bağları çözmüş, bana zarar vermeye niyeti olmadığına kani olmuştu. Fakat bilmesi gereken bir hakikat vardı: Bu değerlendirme yanlıştı. Zararsız olduğuma kanaat getirmek, kendini ateşle çevrelenmiş bir şahin yuvasında güvenlikte sanmak kadar ahmakça bir varsayımdı. Eğer köye karşı en ufak bir ihanet kokusu sezersem, Uchiha’nın kutsal alevleriyle onun bu köhne kulübesini ve içindeki geçmişi cayır cayır küle döndürmekte tereddüt etmeyeceğimden emindim. Yamaki’nin kulübeye hapsolmuş bir adam gibi görünmesi, bu kararlılığımdan zerrece taviz vermeme neden olamazdı. Gölgenin karanlığı ne kadar derinse, gözlerin dikkat kesilmesi de o denli keskin olurdu.
Adamın sözlerinde farklı duyguların birbirine geçmiş izlerini görmemek imkânsızdı. Her kelimesinde biraz hüzün, bir nebze öfke ve derin bir hayal kırıklığı gizliydi. Bu duygular, sanki her harfi ince bir sancıyla dokunmuş eski bir ilahi gibi yankılanıyordu. İçimde, derinlerde bir yerde ona karşı anlık bir merhamet dalgası yükseldi. O, bizim bu çetin dünyamızın kâh ihanetle, kâh savaşla yoğurup kendi suretine soktuğu biriydi. Lakin bu dünyaya duyduğu hoşnutsuzluk, ona verilen şekilden hiç de razı olmadığını açıkça haykırıyordu. Onun bu hâline üzülmek, bir kayanın denizde aşınıp kum tanelerine dönüşmesine ağlamak kadar anlamsız bir lüks olsa da, insanın kalbi bazen aklının kontrolünden çıkar.
Klonum, dikkatli ve sessiz adımlarla Yamaki’ye doğru ilerlemeye devam ediyordu. Temkin, onun adımlarının her noktasına ince bir nakış gibi işlenmişti. Gölgelerin içinden süzülen bir yaprak kadar hafif, lakin bir şahin kadar dikkatliydi. Eğer Yamaki onu içeri davet etmezse, kulübeye adımını atmayacaktı. Ama ne olursa olsun, ağzından dökülecek şu sözlerin muhakkak Yamaki’nin kulaklarına ulaşmasını sağlamak bir mecburiyet hâline gelmişti: “Yamaki-san,” diye başladı klonum, sesi hem vakur hem de kibar bir tonda. “Size yük olmak niyetinde değilim, ne de size karşı bir ithamda bulunmak için buradayım. Lakin köyün sınırlarında dolanan bazı karanlık yüzler, bende derin şüpheler uyandırıyor. Bu yüzlerden birinin dudaklarından çıkan bir tek isim var: Yamaki. Köyümün iyiliği adına, sizden yalnızca bir ufak bilgi kırıntısı rica ediyorum. Gerçekten bu durumla bir ilginiz yoksa, bunu bilmek benim için en büyük kazanç olacaktır.”
Bu sözler rüzgârla birlikte kulübeye dolarken, içerideki sessizlik daha da derinleşmiş gibiydi. Yamaki’nin içinde fırtınalar kopuyor muydu, yoksa bu bir vakarın sükûneti miydi? Bunu anlamak zordu. Ancak klonumun her hareketi, her kelimesi ölçülü ve dikkatle seçilmişti; Yamaki’nin içine kapanmış surlarının ardına ulaşmak için bir anahtar misali işlev görüyordu. Onun karanlıklarla yoğrulmuş hikâyesine ışık tutmak, belki de bu yolculuğun gerçek sebebiydi.