Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Sağ taraftaki yolu tercih ediyorsunuz. Bu patika, diğerlerine kıyasla çok daha ferah görünüyor. Toprak yumuşak ve nemli, ayaklarınızın altında ıslak yaprakların hafifçe ezilişini hissediyorsunuz. Yanı başınızda açan küçük mavi çiçekler, güneşin süzülen ışınları altında neredeyse parıldıyor. Her adımda ormanın derinliklerine uzanan ince bir patika, alçak eğimli ağaç gövdeleri ve serin bir esintiyle size eşlik ediyor. Kuş sesleri, daha berrak, daha sevecen bir tınıda yankılanırken Keita sessizce etrafı inceliyor. Haru zaman zaman yorulduğu için nefeslendiğini belli ediyor, Emi ise çevresine bakınırken merakını gizleyemiyor. Ryuu ise önde yürüyerek gruba rehberlik ediyor, ama bakışlarında hâlâ bir temkin ifadesi var.

İki saat kadar süren bir yürüyüşün ardından patika incelmeye başlıyor. Ağaçlar arasından süzülen bir açıklığa yaklaştığınızı fark ediyorsunuz. Ormanın o yoğun yeşili yerini daha açık bir alana bırakırken, hafif bir sıcak su buharı kokusu burnunuza çarpıyor. Çok geçmeden ağaçların arasından ufak bir köy beliriyor. Kaplıca köyü dedikleri yer, ahşap ve taş yapılardan oluşan, küçük ama huzurlu bir yerleşim. Binalar genelde tek ya da iki katlı, çatılar samanla kaplı, bazı evlerin bacalarından hafif dumanlar tütüyor. Dar sokaklar boyunca fenerler asılı, bazılarının altından ince dereler akıyor.

Ryuu öne çıkıp sizleri köyün merkezine doğru yönlendiriyor. Küçük bir motelin önünde durduğunuzda, bina iki katlı ve sade bir yapıya sahip. Alt katında ahşap bir veranda bulunuyor, verandanın üzerinde otantik görünümlü fenerler asılı. İçeri girdiğinizde loş bir ışık ve odun ateşi kokusu hissediliyor. Duvarlarda ahşap oymalar, birkaç basit resim, köyün geçmişine dair izler var. Karşınıza çıkan görevli kadın orta yaşlarda, saçları ensesinde topuz yapılmış, üzerinde sade ama temiz bir kimono taşıyor. Gülen gözleriyle sizleri karşılıyor ve ne kadar yorulmuş olduğunuzu hemen anlıyor gibi davranıyor. Ryuu, grubun konaklama masraflarını üstleneceğini söyleyince kadın gülümseyerek başını eğiyor. Ancak burada sadece iki oda olduğunu söylüyor. Bu yüzden Ryuu, Emi ve Haru bir odada, sen ve Keita ise diğer odada kalmak zorunda kalıyorsunuz.

Görevli kadın, isterlerse üç dakika ileride bulunan kaplıcalara gidebileceğinizi belirtiyor. Motelde konaklayan misafirler için ücretsiz olduğunu, kadın, erkek ve karma seçeneklerin bulunduğunu ekliyor. Ayrıca yakınlarda, hem içki içilebilen hem de hafif yemekler sunan küçük bir bar olduğunu söylüyor. Kadının sesi yumuşak, tavrı misafirperver. Yorgunluğunuzun hafiflediğini hissediyorsunuz.

Geçen uzun yolculuk ve yürüyüşün ardından odalarınıza çekiliyorsunuz. Sen ve Keita’nın paylaştığı oda oldukça küçük, ancak temiz ve düzenli. Basit bir yatak, pencere önünde küçük bir masa ve birkaç yastık bulunuyor. Keita, yatağın kenarına eşyalarını bırakıyor. Hafif kızarmış yanaklarla üzerindekileri değiştirmeye girişiyor, arada bir duvara bakarak utangaç hareketlerle kıyafetlerini düzenliyor. Bir müddet sonra yatağın üzerine oturup hafif bir nefes veriyor. Yüzünde hafif bir tereddüt ifadesi var, bakışları kısa bir süre sende kalıyor. Ardından biraz çekingen bir ses tonuyla "Şimdi ne yapmalı?" diye soruyor. Böylece uzun yolculuğun ilk günü, kaplıca köyünün dingin atmosferinde, yeni bir soruyla noktalanıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Mavi çiçeklerle dolu muazzam bir yolda ilerlemeye başlamışlardı. Çiçeklerin güzelliği, üzerlerine süzülen güneş ışığının da etkisiyle daha çok ortaya çıkıyordu. Aoi ciğerlerine derin bir nefes çekerek çiçeklerin, yeşilin ve doğanın kokusunu hafızasına yerleştirmeye çalıştı. "Çok güzellermiş. Acaba bu çiçeklerin ismi ne?" diye mırıldandı kendi kendine. Yuukon onları bu güzelliklerin değerini bilmeleri için nimetlendirmişti. Onun tüm bu kudretini takdir etmemek apaçık minnettarsızlıktı. İçinden Yuukon'a kısa bir dua okuduktan sonra kendini bir sonraki aşamada da kuş sesleri için şükretmeye adadı. O tüm bu yol boyunca doğanın çeşitli güzellikleri ve nimetleri için tanrısına şükrederken Ryuu ve Keita temkin adımlarla patikada ilerliyorlar ve etrafı kolaçan ediyorlardı. Haru ise çabucak yorulduğu için nefes nefese kalıyordu. Aoi birkaç kere onun yanına giderek kollarını okşadı ve az kaldığını, biraz daha dayanabilirse mola verecekleri bölgede bol bol dinlenebileceğini söyleyerek ona güç vermeye çalıştı.

Bu şekilde yaklaşık iki saat yol almışlardı. Aoi'nin dikkatini çeken ilk şey, kaplıcaların o kendine has kükürtlü su kokusuydu. Kısa süre sonra da ormanlık alanın azaldığını, yerini bir açıklığa bıraktığını fark etti. Biraz daha ilerlediklerindeyse, küçük kaplıca köyü kendisini belli etmişti. Oldukça huzurlu görünen şirin bir yerleşimi vardı. Kısa boylu tahta ve taştan oluşan binalar mevcuttu. Köyün daracık sokaklarını ise etrafa asılmış fenerler aydınlatıyordu. Ryuu önden giderek onları kalacakları motelin önüne getirmişti. İçerisi odun ateşinin hafif isli kokusuyla kaplı, küçük bir verandaydı. Motelin görevlisi olan kadın orta yaşlarda, geleneksel bir kimono giymiş, nazik bir hanımefendiydi. Oldukça güler yüzlüydü. Grubun bir gecelik konaklama masraflarını Ryuu kendisi karşılayacağını söylemişti. Aoi buna itiraz etmedi, zaten pek parası yoktu. Görevli kadın ise sadece iki oda olduğunu söylemişti. Bunun üzerine şifacılar bir odada, shinobiler bir odada kalmaya karar verdiler. Köy ortamında başlarına bir şey gelmeyeceği düşüncesine inanarak shinobileri iki odaya ayrı ayrı bölmemişlerdi.

Kaplıcalar motele yalnızca üç dakika yürüme yolu uzaklıktaydı. Kadın, erkek, karma olarak girebilirlerdi. Motel misafirlerine ücretsizdi üstelik. Ayrıca içki ve yemek servis eden bir bar vardı. Aoi şimdiden kendini dinlenmiş hissediyordu. Su ile arası her daim iyi olmuştu, evinin önündeki dereye girmekten büyük keyif alırdı ancak kaplıcalar bir başkaydı. Sıcacık su insanın tüm kemiklerini ısıtıyor, bedenini yumuşatıyor, sanki üzerindeki tüm kötü enerjiyi silip götürüyordu. Kaplıcalar doğanın onlara sunduğu şifalı nimetlerden bir başkasıydı. Yine Yuukon'un eserlerindendi. Aoi bu göreve gönderilmekle hem sınandığını hem de belki de insanları korumayı başardığı müddetçe bu şekilde nimetlerle ödüllendirileceğini hissediyordu.

Yerleşmek ve biraz dinlenmek için odalarına çekilmeye karar verdiler. Aoi ve Keita'nın kalacağı oda küçüktü ama temiz görünüyordu. Bir yatak, birkaç yastık ve minik bir masadan başka bir şey yoktu. Keita yatağın kenarına eşyalarını bıraktıktan sonra utangaç tavırlarla üzerini değiştirmeye başlamıştı. Ara ara kaçamak bakışlarla duvara bakıp kıyafetlerini düzeltiyordu. Aoi gülümseyerek çocuğu rahatlatmaya çalıştı. "Bakmıyorum, çekinme lütfen." Arkasını ona dönerek Keita'ya kendi alanını tanıdı. Onu her ne kadar küçük bir çocuk gibi görse de 15 yaşlarında kocaman Chuunin olduğu gerçeğini aklından çıkarmamalıydı. Keita onun erkek kardeşi değildi, onu tanımıyordu bile. Keita üzerini değiştirirken Aoi de kıyafetlerini değiştirmeye karar verdi. Shinobi üniformasını çıkarıp motelin misafir kimonosunu üzerine geçirdi. Keita'nın bakıp bakmamasını umursamıyordu. Aoi çıplaklıktan çekinen bir insan değildi. Onların klanındakiler genel olarak bu tarz durumları fazla umursamazlardı. Yuukon'un karşısında herkes çıplaktı. Yureikumoların ise alnı aktı ve bu temizlikleri vücutlarına yansırdı. O yüzden vücutlarıyla ilgili utanmaları gereken bir şey de yoktu. İşin sonunda bu beden geçiciydi ve öldüğünde geriye çırılçıplak o ruh kalacaktı.

Üzerini değiştirdikten sonra saç tokasını açarak saçlarının belinden aşağıya dökülmesine izin verdi. Sonra da saç diplerine masaj yaparak onları rahatlatmaya çalıştı. O esnada Keita'nın yatağa oturduğunu fark etti. Çekingen bakışlarla biraz ona bakmış, sonrasında gözlerini kaçırarak şimdi ne yapmaları gerektiğini sormuştu. Aoi perdeyi aralayarak camdan gökyüzüne baktı. "Öğlen olmak üzere." Ardından yatağa eğilerek yüzünde gülümsemeyle çocuğun saçlarını karıştırdı. Keita'nın ona ısınmasını istiyordu ancak hiç erkek kardeşi olmadığı için bunu nasıl yapacağından emin değildi. "Sen ne yapmak istersin? Karnın açsa yemeğe gidebiliriz. Kaplıca seversen önce oraya da gidebiliriz. Daha çok acıkıp yemeğe öyle gideriz." Çocuğa dönüp hınzır bir bakış attı. "Veyaaaa... Sana büyülü kart destemi gösteririm ve falına bakabiliriz." Sonra da muzipçe kıkırdadı. "Ama bu seçeneği seçersen dikkatli ol, kaderinin tayini her zaman duymak istediğin gibi olmayabilir. Bana bu sabah Şeytan çıktı mesela."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Keita, fal baktırma fikrini duyar duymaz adeta yerinde duramıyor, kollarını heyecanla iki yana açıyor, gözlerinde coşku dolu bir ışıltı beliriyor. "Falıma bak, lütfen falıma bak! Ne olur göster bana kartlarını!" diye tekrarlıyor, sesi hafifçe yükseliyor. O an, sanki elindeki dal kadar basit bir araçtan bile inanılmaz beklentileri olan bir çocuğun sevinciyle, fal destesinden gelebilecek her türlü işarete büyük bir önem atfediyor gibi görünüyor.

Tam bu sırada kapı nazikçe tıklatılıyor. Kısa bir sessizlik yaşanıyor. Keita’nın sesi kesiliyor, başını çevirip kapıya bakıyor. Kapı açıldığında Ryuu içeri adım atıyor, yüzünde her zamanki soğukkanlı ve nazik ifade var. "Yemeğe gidiyoruz, siz de gelin, birlikte gidelim." Bu beklenmedik davet Keita’nın yüzünde beliren coşkuyu bir anlığına kesiyor. Genç shinobi kaşlarını biraz yukarı kaldırıyor, sanki fal baktırma hevesi yarıda kesilmiş gibi hüzünlü bir bakış atıyor. Ancak kısa sürede toparlanıyor, soluk alıp vermesi düzenleniyor, gülümsemesini geri kazanıyor. "Desteni yanına alsan olmaz mı?" diye soruyor, sesi bu kez daha temkinli, ama hala heyecanını hissettiren bir tonla devam ediyor. "Akşama doğru bakarsın! Hem belki o zaman kartlar daha uygun bir mesaj verir!" Keita'nın gözlerinde yeniden bir umut parıltısı belirdiği fark ediliyor.

Grup, kısa bir hazırlığın ardından motele ait odalarından çıkıyor. Ryuu önde yürüyor, Haru hafifçe esniyor, Emi merakla etrafı süzüyor. Keita ise aklının bir köşesinde hala fal kartlarını taşıyor gibi, neşeli bir ifadeyle etrafa bakınıyor. Dar yollardan geçerken, kaplıcanın hemen yanından ilerliyorsunuz. Kaplıcadan yükselen ince buhar, havaya yumuşak ve sıcak bir koku yayıyor. Suyun hafifçe şırıldadığı duyuluyor, ortama yatıştırıcı bir etki hakim. Bazı köylüler kenarda durmuş, havlularını omuzlarına atmış, anlaşılan kaplıcanın rahatlığının tadını çıkartmak üzere hazırlanıyorlar.

Biraz daha ilerlediklerinde, ahşap tabelalı, alçak tavanlı küçük bir restorana varıyorlar. Tabelada özenle yazılmış menü, kapının yanındaki tahtaya tebeşirle çizilmiş küçük resimlerle süslü. Tempura tepecikleri, miso çorbaları, teriyaki soslu tavuk şişler, balık güveçleri, soba ve udon çeşitleri, sukiyaki ve yanlarında turşular, sebzeler ve yeşil çay seçenekleri açıkça belli ediliyor. Menünün bolluğu, karnı aç olanlar için iştah kabartıcı, bitkilerin kokusu ve hafif baharat aromaları sanki kapıdan içeri sızıyor.

İçeri girdiğinizde tonton, tıknaz bir amca sizi karşılıyor. Geniş yüzündeki gülümseme, gruba karşı içten bir misafirperverlik yayıyor. Amcanın hemen gerisinde, tezgahın arkasında genç ve alımlı bir garson kız dikkat çekiyor. Yüzünde nazik bir ifade, gözlerinde canlı bir pırıltı var. Hafifçe eğilerek grubu selamlıyor, uzun saçları ensesinde toplanmış, giydiği sade önlükle buraya uyum sağlayan bir sakinliği temsil ediyor.

Ryuu, kalabalığın rahat edebileceği bir masa ararken Haru sessizce etrafı süzüyor. Emi, duvarlardaki ufak süslemelere, tavandaki fenerlere, masaların düzeneğine merakla bakıyor. Keita ise bir an boyunca garson kıza bakmayı sürdürüyor, sanki genç kızın bakışlarında bir anlam, bir gizem arıyormuş gibi dalıp gidiyor. Başının hafifçe yana eğildiği, yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesiyle dikkati dağılıyor. Çevresindeki konuşmalara kulak kabartmayı unutacak kadar garson kıza bakarken, masaya oturulacağı anlaşıldığında hafifçe silkeleniyor, geri adım atıp diğerleriyle birlikte seçilen boş masaya doğru ilerliyor.

Masa dört kişi için ideal görünüyor, fakat beş kişi biraz sıkışarak da olsa oturabilecek gibi. Koyu renkli ahşap masa, temiz masa örtüsü ve minik seramik tabaklar grubun yakında sipariş vereceği lezzetlere hazır bekliyor. Arka planda, düşük tempolu geleneksel bir müzik çalıyor. Kapıdaki menüyü görenler, içeride sıcak ramen kaseleri, onigiri çeşitleri, katsu-don tabakları, narin gyozalar, unagi kabayaki, tatlı sakura mochi ve taze soğuk çaylar gibi seçeneklerden hangisini seçeceğini düşünmeye başlıyor.

Herkes masaya oturduğunda, tonton amca yeniden yanınıza geliyor, sıcak bir karşılama jesti yapıyor. Bu sırada garson kız da elinde bir not defteriyle yaklaşmaya hazırlanıyor. Ekibin henüz ne seçeceğini tam olarak belirlememiş olsa da, menünün zenginliği karşısında iştahları kabarmış gibi görünüyor. Böylece günün heyecanlı, gizemli ve biraz da komik geçen yolculuğunun ardından, sıcacık bir ortamda, önünüzdeki leziz yemekler hakkında düşünmek için birkaç dakikalık huzurlu bekleyişiniz başlıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Keita, Aoi'nin ağzından çıkan son fikri beğenmiş olacaktı ki bülbül gibi şakımaya başlamıştı. Gözleri kocaman bir coşkuyla parıldıyordu. Aoi çocuğun bu hevesli haline gülümsemekten kendini alamadı. Falına bakılması konusunda bu kadar istekli olacağını hayal etmemişti. Etrafındakilerin onu ilginç bulmasının verdiği özgüven dolu hisse alışmaya başlıyordu ve bu iyi bir şey miydi emin değildi. Yine de kim bilir, belki bir Senju'yu etkilemeyi başarabilirse daha pek çoklarının kalbine dokunmayı da başarabilirdi.

Keita, falından çıkacak her cümleye çok fazla anlam yükleyecek gibi duruyordu bu yüzden Aoi dikkatli olması gerektiğini düşündü. İyiye yormaya çalışacaktı. Tam eğilip eşyalarının arasından kart destesine uzanıyordu ki kapının tıklatıldığını işitti. İkisi arasında bir sessizlik oluşmuştu ancak Keita'nın yüzünden bağıran hayal kırıklığını okumak pek de zor değildi. "Buyurun." diye davet etti dışarıdaki kişiyi içeriye. Kapının ardındaki Ryuu'dan başkası değildi. Onları da kendileriyle birlikte yemeğe davet ediyordu. Bu oldukça nazik ve düşünceli bir teklifti. Reddetmeleri hiç yakışık almazdı. Keita da bunun farkında olacaktı ki yüzü düşmüş ve hüzünle gölgelenmişti. Neyse ki çocuk kendini motive etme konusunda oldukça başarılıydı ve çabucak toparlanmıştı. Ona dönüp destesini yanına almasını, akşama doğru fal bakmasını teklif etmişti. Aoi kıkırdayarak çocuğun saçlarını okşadı. "Olur tabi, neden olmasın?" Onun için bu kadar önemli bir anı mahvetmesine imkan yoktu.

Keita ve Aoi, kısa sürede toparlanıp odadan çıkarak şifacılara katıldılar ve hep birlikte restorana ilerlemeye başladılar. Restorana giden yol kaplıcaların yanından geçiyordu. Sıcak su buharının kokusu bile insanın nefesini açıyor ve ciğerlerini ferahlatıyordu. Buraya geleli çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen Aoi kendini inanılmaz huzur dolu hissediyordu. Bazı köylülerin ellerinde havlularıyla kaplıcaya girmeye hazırladıklarını fark etti. Burada sadece bir gece kalabilecekti o yüzden bu fırsatı kendisi de kaçırmamalıydı.

Çok kısa bir yürüyüşün ardından restorana ulaşmışlardı. Küçücük, alçak bir mekandı ancak o kadar samimi ve sıcak görünüyordu ki Aoi geri kalan ömründe burada yaşasa çok mutlu olacağını hissetmişti. Bunlar kesinlikle Şeytan kartının oyunlarıydı. Onu zevke ve eğlenceye çekerek görevinin sorumluluklarından uzaklaştırmaya çalışıyordu. Bir Yureikumo, hayatta sadece eğlence ve zevkin değil acı ve zorlukların da olduğunun her daim bilincinde olurdu ve bunları hayatın bütünü olarak kabul ederdi. Her türlü tadın olmadığı bir yaşam, yaşam olamazdı. Yuukon onları çeşitli sorumluluklarla sınıyor ve görevlendiriyordu. Aoi, restoranın önündeki ahşap tabelaya yazılan menüye göz gezdirdi. Bu kadar küçük bir mekan olmasına rağmen menüsü fazlasıyla kabarıktı. Genç kız birbirinden leziz gözüken yemek isimlerini okuyana kadar acıktığını fark etmemişti bile.

İçeri girdiklerinde sıcak bir hava ve karmaşık yemek kokuları yüzüne çarpmıştı. Sevimli bir amca onları büyük bir misafirperverlikle karşılamıştı. Onun gerisinde de çok güzel bir genç kız onları selamlamıştı. Giydiği önlükten ötürü onun garson olduğunu düşündü Aoi. O esnada Keita'nın gözlerini kızdan alamadığını fark etti. Muzip bir ses tonuyla kolunu dürttü hafifçe. "Gerçekten de çok alımlı birisi, değil mi?" Keita'nın konuşulanları bile duymadığı yüzündeki şaşkın ifadeden anlaşılıyordu. Demek o kadar ilgisini çekmişti bu hanımefendi onun. Belki ileride bir gün yeniden karşılaşırlardı. Aoi onu kendi haline bırakıp Ryuu'nun gösterdiği masaya doğru ilerlerken Keita da kısa bir süre onlara katılmıştı.

Masaya sıkışarak da olsa oturmuşlardı. Neyse ki Haru minicik bir şeydi ve pek fazla yer kaplamıyordu. Kibar amca yanlarına gelerek onları yeniden karşılamıştı. Garson kız da elinde listesiyle yanlarına yaklaşıyordu. Aoi et, sebze ve karbonhidrat dengesine oldukça önem verirdi. Bir shinobi sağlığına dikkat etmeli ve kendine iyi bakmalıydı. Bu yüzden tavuklu sukiyaki sipariş edecekti. Ancak önce diğerlerinin karar vermesini bekleyecekti. Aoi bir an için garson kız ile Keita'nın arasını yapmayı düşündü ancak sonra bu işe karışmaması gerektiğini düşünerek vazgeçti. Belki de olayı yanlış anlamıştı. Maydanoz olmanın alemi yoktu. Herkes siparişlerini verdikten sonra ise gruba bir teklifte bulunacaktı. "Fal baktırmaktan hoşlanır mısınız? Bu akşam Keita'nın falına bakacaktım ama hoşunuza gidecek bir aktivite ise hepinizinkine bakmaktan onur duyarım."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Grup masaya otururken, içerideki huzurlu atmosfer iştahları kabartıyor gibi görünüyor. İçeri girer girmez aklından geçirdiğin tavuklu sukiyaki siparişini vermek için sabırsızlanıyorsun ancak önce diğerlerinin tercihlerini duymayı bekliyorsun. Garson kız, nazik bir gülümsemeyle masaya yaklaşıyor, elindeki not defterini hazır tutuyor.

Ryuu, misafirperverliğine yakışır bir şekilde hafifçe boğazını temizliyor ve "Ben ızgara somon teriyaki alayım." diyor. Sesindeki sakin ton, kararından emin olduğunu gösteriyor. Hemen ardından Emi, heyecanlı bir sesle "Ben de karışık tempura istiyorum! Karides, sebze, ne varsa!" diyerek belli ediyor ki çeşitliliği seviyor. Haru ise biraz çekingen bir biçimde bakışlarını tabaktan tabağa gezdirerek "Miso çorbası ve az miktarda pilav yeterli." diye fısıldarcasına konuşuyor, sanki daha fazla yer kaplamaktan çekiniyor. Keita ise gözlerini bir an için menüde gezdirdikten sonra "Ben ramen alacağım!" diye duyuruyor, sesi yine enerji dolu, adeta fal bakımı fikri yeniden aklına düşmüş gibi.

Garson kız notlarını aldıktan sonra başını hafifçe eğip masadan uzaklaşıyor. Bu sırada sesine hafif bir merak katarak ortaya bir fikir atıyorsun. Gözlerin Keita’yla buluşuyor. Keita, henüz aklında dönüp duran garson kızın görüntüsünü bir anda unutmuş gibi heyecanla öne eğiliyor. "Fal di mi? Harika olur! Fal bakalım!" diyor, sesi kıkırdama ile dolu bir neşeye dönüşüyor. Emi, anında Keita’ya katılıyor. "Çok eğlenceli olmaz mı, Haru?" diye soruyor, bakışlarını yanında oturan gence çeviriyor. Haru hafif bir gülümsemeyle başını onaylarcasına sallıyor, sanki bu küçük oyunla bile birbirlerine daha çok ısınıyorlar.

Ryuu, bir anlık bir kahkaha atarak "Bakın bakalım." diye mırıldanıyor, sesi sıcak ve meraklı. Sen çantandaki kart destesini dikkatlice çıkartırken Keita etrafına bakınıp "Önce kim olmak ister?" diye soruyor, bu kez sesinde bir nezaket ve saygı var. Normalde en önde atılacak kişi o iken, sanki şu an grubun heyecanını yönlendiren biri haline gelmiş.

Ryuu, elini hafifçe havada sallayıp yaşlı rolüne bürünür gibi yaparak "Önce yaşlılar!" diyor, sözleri samimi bir şaka tonunda yankılanıyor. Oturuşunu sana doğru yana kaydırıyor, kollarını masaya dayayarak ilgiyle kart destesine göz gezdiriyor. "Nasıl oluyormuş bu iş, anlat bana." diye ekliyor, sesi ciddiyle karışık merak dolu bir espri barındırıyor. Keita ise saygıyla geriye çekilip yerini Ryuu’ya bırakıyor, masadaki hava, hafif müzik ve yemek kokuları eşliğinde daha da sıcak ve keyifli bir hal alıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Siparişini ilk olarak Ryuu vermişti gruba önderlik ederek. Sonrasında Emi ve Haru, en son olarak da Keita ve Aoi siparişlerini vermişlerdi. Güzel garson kız, herkesin siparişini tek tek not ettikten sonra başını eğerek onları terk etmişti. Geriye yalnızca yemeklerin hazırlanmasını ve servis edilmesini beklemek kalmıştı. Bu boş zaman aralığında da fal baktırmaktan daha eğlenceli bir aktivite düşünülemezdi.

Keita fal baktırma konusunda inanılmaz hevesliydi. Çocuğun aklını garsondan çelebilecek kadar güçlü bir fikir olmuştu. Aoi daha önce bu aktiviteye bu kadar istekli insanlarla hiç tanışmamıştı. Akademideki çocukların onunla dalga geçtiklerini, Genin takım arkadaşlarının ise bunu hiç umursamadıklarını hatırlıyordu. Aoi yine de Saya'nın fallarına birkaç kere bakmıştı. Kız onu reddedemeyecek kadar çekingendi. Aoi ise onun bunu sırf kibarlıktan kabul ettiğini fark ettiğinde teklif etmeyi bırakmıştı. Bundan olsa gerek, yeterince rahat hissetmeden bu hobisini pek gündeme getirmezdi. Aoi'nin niyeti temizdi. Bunu sırf eğlence olsun diye yapmıyordu. Bunun insanlara yardım edebileceğini düşünüyordu. Onun ruhlarla olan bağlantısını da güçlendirdiğine inanıyordu. Tıpkı bugün o üç yol ağzında olduğu gibi ruhların yardımını almak ve öngörülerine nail olmak mühim bir meseleydi.

Fal bakma fikrine bütün grup olumlu bakmıştı. Emi'nin Haru'yu biraz teşvik etmesi gerekmişti. Ryuu'nun da onayını aldıktan sonra Aoi çantasına eğilerek kart destesini çıkarttı ve üstü kapalı halde onları karıştırmaya başladı. Bunu çocukluğundan beri yaptığı için artık eli alışmıştı. Keita ilk olarak kimin başlamak istediğini sormuştu. Aoi sesli bir şekilde bir şey söylemese de bakışlarıyla çocuğun bu nazik davranışını takdir etti. O kadar heveslenmiş olmasına rağmen öne atılıp ilk kişi olmak istememişti, diğerlerine öncelik vererek saygılı davranmıştı. Keita ne kadar da iyi bir çocuktu böyle. Onu tanıdıkça daha da çok seviyordu.

İlginç bir şekilde öne atılan ilk kişi Ryuu olmuştu. Aoi onun yaşlı olduğu için öne çıkması gerektiği imasına nazik bir gülümsemeyle yanıt verdi. Yaşlılara büyük saygı duyulurdu onların klanında. Yaşlılar yaşamın tüm sorumluluklarının büyük çoğunu atlamış, onların yeni üzerinde yürümekte oldukları yolun çoğunu geçmiş, bilgi ve deneyim hazineleri genişlemiş, Yuukon ile tanışmanın ve yeni yolculuklarına başlamanın yakınına ulaşmış kimselerdi. Bunun ne kadar kutsal olduğunun en çok farkına varması gereken kişiler ise gençlerdi. Ryuu, yanına yaklaşıp merakla desteyi incelemeye başlamıştı. "Fallar..." dedi Aoi "...yakın zamanda olacaklara dair işaretler verirler. İnsanları uyarmak, çeşitli durumlara hazır etmek veya sivri oldukları yerleri törpülemelerini tavsiye etmek gibi meziyetleri vardır. En azından benim falım böyle çalışıyor." Kartları ters bir şekilde dizdikten sonra Ryuu'ya döndü. "Lütfen bir kart seçin." Gözleriyle adamı dikkatle inceleyerek bir kartı işaret etmesini bekledi. Sonra o kartı seçip yüzünü çevirdi.
► Show Spoiler
Güneş kartıydı. Aoi gülümsedi. Kartı eline alıp Ryuu'ya gösterdi. "Bu kartın ismi Güneş. Genel olarak başarı, mutluluk, enerji, aydınlanma ve pozitiflik anlamına gelir. Bu sıralar enerjinin yüksek olacağına, yüzünü gülümseten olaylar olacağına, başarmak istediğin şeyleri başaracağına, zihninde dolaşan bulanık düşünceler varsa bunların netleşeceğine işaret eder. Aynı zamanda çevrendeki insanlarla mutluluğunu paylaşabileceğini, birlikte keyifli anlar yaşayacağınızı söyler. Çok güzel bir kart çıktı gerçekten." Ardından başını kaldırıp tüm ekibe baktı. Önce şifacıların falına, en son da Keita'ya bakmak istiyordu. Minik Haru çok çekingen durduğu için bir sonraki falı ona bakmak istedi. Kartları yeniden toplayıp karıştırdı ve yeniden dizdi. Çocuğa kocaman gülümsedi. "Seç bakalım bir tanesini." Çocuğun seçtiği kartı ters çevirip ona gösterdi.
► Show Spoiler
"Bu kartın ismi Savaş Arabası. Güçlü bir iradeyi, zorlukların üstesinden gelmeyi, kendi kaderini kontrol etmeyi ve hedefine doğru kararlılıkla ilerlemeyi temsil eder. Kart sana güçlü olman gerektiğini, zorluklar karşısında yılmadan dimdik durmanı, başarıya giden yolda disiplinli olman gerektiğini söylüyor. Bu yolda biraz zorluk yaşayabilirsin ama yeterince mücadele edersen başarılı olacaksın." Çocuğa kocaman gülümseyip onu düşünceleriyle bıraktıktan sonra Emi'ye döndü. Ona ne çıkacağını çok merak ediyordu. Kartları bir kez daha karıştırıp dizdi ve seçmesini istedi. Sonra seçtiği kartı havaya kaldırıp ona gösterdi.
► Show Spoiler
"Yıldız kartı." Bir an duraksayıp Emi'ye baktıktan sonra gülümsedi. Emi'ye bu kartın çıkmasına fazlasıyla şaşırmıştı. Sanki bu gece Yuukon ve ruhlar onları iyi oldukları konulardan ötürü destekliyor, eksik oldukları yönleri geliştirmeleri gerektiğini öğütlüyordu. "Yıldız kartı tıpkı karanlık bir gecede yolumuzu bulmamıza yardım eden yıldızlar gibi rehberlik edici bir karttır. Umudu ve iyimserliği temsil eder. Önünde seni ilham aldığın, huzur bulacağın, dinginlik dolu, geleceğe dair umutlu hissedeceğin bir dönemin beklediğinin işaretçisidr. Aynı zamanda... İlahi rehberliği ve ruhsal bağlantıyı temsil eder. Manevi olarak güçleneceğini, ruhlarla bağlantının... artacağını işaret eder. Hayatında olumlu değişimler ve umut dolu şeyler göreceksin demek oluyor. Doğru yönde ilerlediğine dair işaretler alacaksın ve rehberliklerine kendini bırakırsan ilham aldığın güzel günler seni bekliyor." Çok etkilenmiş gibi gözlerini bir Emi'de bir kartta gezdirdi bir süre. "Çok imrendim... Bu benim favori kartlarımdan birisi." diye mırıldandı kendi kendine.

Son olarak gözleri hevesle parıldayan Keita'ya döndü. Kartları yeniden karıştırıp yeniden dizip genç çocuktan bir kart seçmesini istedi. Kartını çevirip ona gösterdi.
► Show Spoiler
Çıkan kartı görünce bir an için kahkaha atası geldi ancak kendisini kontrol edebildi. Gülümseyerek Keita'ya döndü. "Aptal kartı. Merak etme, kötü bir anlamı yok." Bu kartın Keita'nın çocuksu ruhuna ve masumiyetine çok uyduğunu düşünüyordu. "Bu kart özgür ruhu, masumiyeti, yeni başlangıçları ve alınacak yeni riskleri temsil eder. Aynı zamanda... bir yolculuğun başlangıcını temsil eder. Hayatında yeni bir dönemin kapılarının aralanabileceğini, bilinmeyene atılabileceğini, yeni bir yolculuğa çıkabileceğini işaret ediyor. Ancak çok iyimser olursan, fazla risk alırsan, tedbirsiz ve dikkatsiz olursan bu yolculuğun sonunun iyi bitmeyeceğine dair seni uyarıyor. Dikkatli ol ve aceleyle karar verme." Çocuğa göz kırptıktan sonra kartlarını topladı ve desteyi çantasına geri koydu. "Ne düşünüyorsunuz peki?" Böylece yemeklerini yerken konuşacakları bir konuları da olmuştu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Ryuu, kendisine çıkan Güneş kartını duyunca hafifçe arkasına yaslanıyor, gözleri kısık bir memnuniyet ifadesiyle parlıyor. Başını onaylarcasına sallıyor ve masaya bakarak, son dönemdeki belirsizliklerden kurtulabileceğini düşünür gibi gülümsüyor. Enerjisini, grubun başarısını ve gelecekteki yolculuklarını olumlu etkileyecek bu işaret, onun iç dünyasında güven tazeliyor. "Başarı ve mutluluk… Bunlar her zaman hoş karşılanır." diye mırıldanıyor.

Haru, Savaş Arabası kartının anlamını dinlerken önce biraz utanarak ellerini dizlerinin üzerine yerleştiriyor. Yüzünde hafif bir kızarıklık beliriyor ama söylediklerin umut verici olduğu için gözlerinde bir inat ve azim kıvılcımı çakıyor. Başını hafifçe eğerek dinlediklerini içselleştirdiğini belli ediyor. Kartın disiplinli olması gerektiğinden bahsedildiğinde, Haru sanki derin bir nefes alıp kendini toplamaya niyetleniyormuş gibi gözlerini kısıyor. Masadakilere bakarken yüzünde az da olsa bir gülümseme beliriyor, belli ki kendisine güven geldiğini hissediyor.

Emi, Yıldız kartını görünce önce şaşırıyor, ardından mutlu bir neşeyle ellerini birleştiriyor. Kartın umut ve rehberlikten söz etmesi karşısında gözlerinde yaşama sevinci canlanıyor. Sonra, sanki uzun zamandır aklında olan bir sırrı açığa vurmanın tam zamanıymış gibi hafifçe eğilerek "Aslında köyümde sevdiğim bir kız var." diye itiraf ediyor. Ses tonu yumuşak ama kararlı. "Yakında onunla evlenmek istiyorum. Bu kart sanki bana yol gösteriyor, evliliğimizin temellerini atarken ilham veriyor. Bir nevi teyit gibi..." Emi bu sözleri söylerken yanağında beliren pembe ton, heyecanını ve umutlarını açığa çıkarıyor. Arkadaşlarının tepkisiyle daha da cesaretlenmiş gibi görünüyor.

Keita, Aptal kartının getirdiği masumiyet ve yeni başlangıçlar fikrini duyduğunda ağzı kulaklarına varıyor. Elleriyle dizlerine hafifçe vurup kendine hakim olmaya çalışıyor. "Yeni yolculuklar ha? Belki de şimdiye kadar düşündüğümden çok daha farklı maceralara atılabilirim!" diyerek heyecanlı bir sesle çevresindekilere bakıyor. Ancak uyarı kısmı geldiğinde, yani dikkatsizliğin tehlikeli olabileceğini duyunca, bir an ciddileşiyor ve başını sallayarak mesajı anladığını belli ediyor. O kadar da gözü kara olmaması gerektiğini hatırlayacak gibi duruyor.

Grup, bu eğlenceli ve ilham verici fal deneyiminden sonra yemeklerine dönüyor. Garson kız, bir süre sonra siparişleri masaya getiriyor. Herkes iştahla yemeğini yerken sofrada neşeli bir sohbet dönüyor. Ryuu, balığı ağzında yuvarlarken Güneş kartının enerjisini hissediyor gibi rahat görünüyor. Emi, hayallerini anlatırken bakışlarında ciddiyet ve romantik bir beklenti var. Haru, miso çorbasının sıcaklığını içine çekerken az önceki falın söylediklerini içselleştiriyor, disipline giden yolun ilk adımlarını düşünüyormuş gibi. Keita ise ramenini içerken bir yandan da garson kızı kesiyor.

Yemekten sonra grup dışarı çıktığında gökyüzü tatlı bir akşam maviliğine bürünüyor. Kaplıca köyünün lambaları yanmış, hafif bir serinlik ortalığı sarmış durumda. Herkes odaya dönmeden önce sokakta kısa bir dolaşma fırsatı yakalıyor. Ryuu, yarınki yolculuğu düşünürken şifacılar hafifçe esniyor. Emi’nin yüzünde umut dolu bir ifade, Haru’nun adımlarında biraz daha sağlamlık var, Keita ise hala falın etkisiyle neşeli adımlar atıyor.

Motele vardıklarında, herkes birer birer odalarına çekiliyor. Ryuu ve öğrencileri kendi odalarına girerken, sen ve Keita paylaştıkları odaya yöneliyorsunuz. İçeride loş bir ışık hakim. Keita, sessizce ilerleyip lambayı kapatıyor, oda hafif bir karanlığa gömülüyor. Yatağına uzanıyor, bir süre tavanı izliyor. Kim bilir aklından neler geçiyor. Normalde neşeli ve kıpır kıpır bir haldeyken, şimdi daha ciddi bir ifadeyle gözlerini tavandan ayırmadan fısıldar gibi soruyor. "Garson kız bana bakar mı sence?" Bu seferki tonunda bir çocuksuluk veya şakalaşma yok; sanki yeni bir yolculuğa çıkarken aldığı uyarıyı hatırlamış, bu soruyla geleceğini test ediyormuş gibi.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Ryuu, kendisine çıkan faldan oldukça hoşlanmış gibi arkasına yaslanmış ve duyduklarının keyfine vararak gülümsemişti kocaman. Sanki kendisine ve bu yolculuğun başarısına olan güveni tazelenmişti. Haru herhangi bir yorum yapmamış olsa da ona çıkan bu faldan bir ders çıkartmış gibi kararlılık dolu bir bakış yerleştirmişti gözlerine. Emi'nin ise gözleri neşe ve umut dolu bir parıltıyla ışıl ışıl yanmaya başlamıştı. Sonrasında kendisi için çok önemli bir kararı açıklar gibi daha ciddi bir tona bürünerek köyünde sevdiği bir kız olduğunu, onunla evlenmek istediğini dile getirmişti. Aoi büyük bir sevinçle kocaman gülümsedi. "Bu muhteşem bir haber! Yuukon size sonsuz mutluluklar bahşetsin." diyerek iyi dileklerini çift adına sundu. Yureikumo klanında düğünler çok geleneksel yapılırdı. Aoi kendi klan üyeleri dışında da kimsenin evlilik törenine katılmamıştı. Bu yüzden Emi'nin nasıl bir tören yapacağını merak ediyordu içten içe. Son olarak Keita, falını ilk duyduğunda büyük bir coşkuyla çıkacağı yolculukların heyecanına kapılmıştı ancak Aoi'nin son uyarısını dikkate alarak daha ciddi bir ifadeye bürünmüştü hemen. Çocuğun coşkusunu yitirmesini istemezdi ancak kart ona temkinli olmasını tembih ediyorsa Yuukon'un bir bildiği vardı.

Bu keyifli dakikaların ardından yemekleri hazırlanmış ve garson kız tarafından servis edilmişti. Aoi garson kıza kocaman gülümseyerek emekleri için teşekkür etti. Yemek boyunca herkes sohbet etmiş, gelecek planlarından bahsetmiş, önlerindeki yolculuktan ve beklentilerinden konuşmuştu. Emi utangaç bir edayla sevdiği kızı anlatıyor, Ryuu anın tadını çıkarıyor, Haru yine pek yorum yapmadan söylenenleri dinliyor ve Keita da hala garson kızı kesiyordu. Aoi uzun süre sonra kendini ilk kez bir sofranın ve bir grubun bu kadar parçası olarak hissetmişti. Bu duygunun nasıl bir şey olduğunu tatmak oldukça sarhoş ediciydi. Buna bağımlılık geliştirmekten korkuyordu. Hayatı boyunca kendine yetmeyi öğrenmişken yanında bir yoldaş arzulamaya başlamak onun motivasyonu açısından tehlikeli olabilirdi. Yine de... Bir şansı olabilirdi. Aklına sabahki Şeytan kartı gelince duraksadı. Yine hafiften tadı kaçmıştı. Her mutluluğun içinde kendini hüzünlendirecek bir şeyler bulma konusunda tuhaf bir ustalığa sahipti. Hayret vericiydi gerçekten.

Yemeklerini bitirdiklerinde artık yavaştan akşam oluyordu. Günün en güzel saatleri geliyordu. Aoi, kendini bir gece kuşu olarak tanımlardı. Gecenin ona verdiği zindeliği ve sakinliği muhakkak değerlendirirdi. Kendini o ölüm sessizliğinde dinlemek ve meditasyon yapmak, ölüm gerçeğini hatırlayarak ruhlarla bağını güçlendirmek için günün en güzel zamanı olduğuna inanırdı gece saatlerinin. Çünkü gece, sabahın zıttı gibi ölümü çağrıştırırdı ona. Bu saatler yaklaşırken kendini daha mutlu, daha enerjik hissederdi. Bugün de öyle oluyordu. Şifacıların esnemelerine bakılırsa grubun çoğunluğu onunla aynı düşünce yapısında değildi. Motele vardıklarında şifacılar odalarına çekilmişlerdi. Keita ve Aoi de kendi odalarına çekildiler.

Odaya girdiklerinde Keita ışıkları kapatmıştı. Böylece odada pencereden giren ay ışığı dışında başka ışık kaynağı kalmamıştı. Aoi manzaranın güzelliğine bakarken Keita'nın yatağa uzandığını fark etti. Uyumak isteyeceğini düşündü ancak tavanı izliyordu. Aoi de o sırada odada duvara asılı minik aynada saçlarını tarayıp topuz olarak bağlamaya karar verdi. Tam saçıyla işini bitirmişti ki Keita'nın ona bir soru sorduğunu işitti. Garson kızın ona bakıp bakmayacağını soruyordu. Bunu duyunca hafifçe kıkırdamaktan kendini alamadı. Çok masumdu. "Hmmm." dedi düşünüyormuş gibi yaparak. Yavaşça Keita'nın yanına süzülerek yatağın kenarına diz çöktü ve çenesini yatağa dayayarak Keita'ya baktı. "Neden bakmasın? Bence sevilecek ve takdir edilecek çok fazla yönün var. Ama onunla bir kelime bir şey konuşmadan herhangi bir şansın olabileceğini düşünmüyorum." diye fikrini belirtti ciddi bir tonda. "Yarın gidiyoruz ama buraya istediğin zaman uğrayıp onunla tekrar görüşebilirsin. Köyümüze çok uzak değil." diye ekledi çocuğun hevesini kırmamak için. Sonra ayağa kalkarak dolapların içini açtı ve onlara ayrılmış havlulardan birisini aldı. "Ben kaplıcaya gideceğim Keita. Belki sonra biraz etrafta dolaşırım, gece saatlerini boşa harcamaktan hoşlanmıyorum. Bana katılmak ister misin?" Keita'ya döndü. "Yorgunsan uyu tabi, seni uyandırmamaya dikkat ederim." Sonra aklına bir şey gelmiş gibi ekledi. "Garson kıza rastlarsam istersen ona senden bahsedebilirim. Böylece bir sonraki görüşmenize kadar hatırlayacağı bir şeyi olmuş olur. Ne dersin?"
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Keita, yorumlarını dinledikten sonra önce yüzünde kocaman bir gülümseme beliriyor, gözlerinde tatlı bir ışıltı çakıyor. Ancak kaplıcaya gitme önerisi duyulunca bir an duraksıyor, düşüncelere dalıyor gibi görünüyor. Gülümsemesi sönüyor, yüzü donuklaşıyor, sanki o an aklından geçen şeyler tüm heyecanını alıp götürüyormuş gibi. "Yok, ben gelmeyeyim." diyor düşük bir ses tonuyla. "Uykum geldi sanırım, ama dilersen o garson kızla konuşabilirsin…" Eklediği bu cümlede hafif bir hüzün titreşiyor, sanki kendi cesaretsizliğini ya da kararsızlığını kabullenmiş gibi.

Odadan ayrılıp motele ait dar koridorları geçerek dışarı çıkıyorsun. Akşamın serin havası kaplıca köyünün sokaklarında hafifçe dolaşıyor, yer yer asılı duran fenerlerin turuncu aydınlığı taş duvarlarda dalgalanıyor. Kaplıcalara giden dar yolun kenarında ufak bir dere akıyor, suyun sesi gece sessizliğinde ince bir tını gibi yayılıyor. Sonunda, ahşap direkler ve kâğıttan yapılmış aydınlık perdelerle süslenmiş kaplıca girişine varıyorsun. Kapının üzerinde basit ama estetik bir tabela, kadınlar ve erkekler için ayrı yönleri gösteriyor, bir de karma var tabii ama oraya içeriden bağlantı olduğu için önce ikisinden birine girmen gerekiyor. Rüzgarla hafifçe sallanan fenerler, yumuşak bir ışıltıyla yolu aydınlatıyor.

Kadın kısmına ayrılmış bölüme girince, içeride hoş bir buhar tabakası yüzlere çarpıyor. Sıcak suyun kükürt ve minerallerle dolu kokusu, bedeni gevşeten bir rahatlık hissi veriyor. İçerisi gayet düzenli, yan duvarlarda tahta dolaplar, küçük tabureler, temiz havlular ve sabunlar bulunuyor. Kaplıca alanı dışarıya açılan, etrafı ahşap parmaklıklarla çevrili geniş bir avluya sahip. Yumuşak aydınlatmalar, suyun yüzeyinde dans eden yansımalar oluşturuyor. Bu avluda birkaç farklı grup göze çarpıyor.

Bir köşede üç orta yaşlı kadın, düşük sesle konuşarak tatlı tatlı gülüşüyorlar. Yanlarında bırakılmış sepetlerde yeşil çay paketleri ve birkaç meyve var, belli ki hem rahatlamaya hem de atıştırmaya gelmişler. Biraz ileride, genç kızlardan oluşan bir grup, belki de akademiden arkadaşlar, birbirlerinin saçlarını tarıyor, sabun köpükleriyle kahkahalar atıyorlar. Onların hemen yanında, iki yaşlı teyze suyun içinde göğüslerine kadar inmiş, sessizce dışarıdaki gece göğünü izliyor, sanki geçmişleri ve geleceği düşünür gibi dalgın bir havadalar.

Avlunun sağ tarafında ise garson kızın olduğunu fark ediyorsun! Genç kız, suyun kenarında bir havluya sarılmış, ayaklarını sıcak suya sokmuş halde duruyor. Yüzünde gene o nazik gülümseme, geçirdiği yoğun iş gününün yorgunluğunu atmaya çalışıyor gibi görünüyor. Ortamdaki diğer gruplara nazaran daha sakin, belki de kendi iç dünyasında dinleniyor. Seni gördüğünde başını hafifçe eğerek selam veriyor, sesi yumuşak ve saygılı bir tonda dile geliyor. "Siz de suya girecek misiniz?"
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
Kaplıcaya gitme fikrini duyana kadar neşesi yerine gelmiş olan Keita yeniden ciddileşmiş ve donuklaşmıştı. Sanki kaplıcaya girmekle ilgili bir fikir veya anı onu rahatsız ediyor gibiydi. Aoi çocuğun özeline saygı duyarak bunu fazla kurcalamamaya karar verdi. Kapıdan dışarı çıkmadan önce Keita'ya son bir kez bakarak gülümsedi. "Tamamdır, iyi geceler Keita. Yuukon rahatlık versin." Odadan dışarı çıkıp kapıyı arkasından nazikçe kapattı.

Motelden dışarı çıktığında akşam vaktinin tatlı esintisi etrafı sarmıştı. Aoi yüzünü yalayıp geçen bu esintiyle karışık burnuna dolan kükürt kokusunun inanılmaz dinginleştirici olduğunu düşündü. Kendini sıcacık sulara atmak için adeta sabırsızlanıyordu - ki bu Aoi'nin pek sık hissettiği bir duygu değildi. Kaplıcalara giden yolu takip ederek sakin adımlarla yürümeye başladı. Bütün köy duvarlardaki turuncu ışıklarla aydınlatılmıştı. Yolun hemen kenarında bir dere akıntısının sesi duyuluyordu. Etraftaki kokuyu ciğerlerine derince çekerek havayı sindirmeye çalıştı. Belki de kaplıcadan çıkınca biraz meditasyon yapardı.

Kaplıcalara ulaşmak için fazla yürümesi gerekmemişti. Ahşap bir giriş ve kağıttan perdelerle kapatılmış bir kapısı vardı. Önündeki tabelada kadınlar ve erkekler kısmı ayrı ayrı gösteriliyordu. Aileler ve dostlar için karma bölümü de vardı elbette ancak oraya kadın ve erkek bölümlerinin içerisinden girildiğini kadınlar bölümüne girdiğinde fark etti. Soyunma odası, kaplıcaların kendine has buhar ve kükürt karışımı kokusuyla dolmuştu. Duvarlar nemden ıslanmış, üzerlerinde minik minik su tanecikleri oluşmuştu. Kaplıcanın kendisi açık havadaydı. Soyunma odaları oldukça şirin bir şekilde düzenlenmişti. Minik tahta dolaplar, tabureler, suya girmeden önce duş almaları için başlıklar ve sabunlar vardı. Aoi, kaplıcaya girmeden önce yıkanması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden dolaplardan boş bulduğu birisinin içerisine otelden aldığı eşyalarını bıraktı ve üzerindeki kimonoyu çıkararak oraya yerleştirdi. Topuz yaptığı saçlarını açarak taburelerden birine oturdu ve duş başlığını çevirerek sıcak suyun bedenine yayılmasına izin verdi. Bütün kemikleri ısınmıştı resmen. Vücudunu sabunladıktan sonra saçlarını şampuanla iyice köpürterek yıkadı. Su ile tüm köpükleri akıttıktan sonra saçlarını tokasıyla yeniden sıkıca topuz haline getirdi. Üzerine havlusunu alarak kaplıcaya açılan avluya doğru ilerledi.

Kaplıca çok kalabalık değildi. İçeride genelde orta yaş üzeri hanımlar vardı. Üç kişilik bir kadın grubu en köşede sohbet ediyorlardı. Yanlarında içi yiyecek dolu görülen bazı sepetler vardı. Herhalde kaplıcadan çıktıktan sonra biraz atıştıracaklardı. Onların biraz ilerisinde genç kızlardan oluşan bir grup vardı. Şakalaşıp eğleniyor gibi görünüyorlardı. Onların yanında da iki yaşlı kadın suyun içinde, sessizce gece manzarasını izliyorlardı. Sanki Yuukon'a minnet ediyorlardı. Kaplıcalar yaşlıların kemik sağlığı için çok önemliydi. Yuukon, ömürlerinin son beşiğinde rahat edebilsinler diye onları böyle güzel bir nimetle ödüllendiriyordu.

Aoi başıyla ona bakan gözleri selamlarken sağa döndüğünde çok tanıdık bir sima ile karşılaştı. Garson kız! Onu gerçekten de burada bulmayı beklemiyordu. Henüz havlusunu çıkarmamış, ayaklarını suya sokmuş, kaplıcanın kenarında oturuyordu. Yüzünde yine o hoş gülümsemesi vardı. Tek başınaydı. Belli ki işinde sürekli ayakta kalmak zorunda olduğu için burada dinleniyordu. Gözleri Aoi'nin gözleri ile buluşunca onu selamladı. Suya girip girmeyeceğini sordu. Aoi de onu başıyla eğilerek selamladı. Hemen yanına doğru yaklaştı. "Size katılmamda sakınca var mı?" Havlusunu çıkarıp kenara koydu ve yavaşça kaplıcanın kaynar suyuna soktu bütün bedenini. Sonra kaplıcanın kenarındaki kıza doğru döndü. "Kusuruma bakmayın, tanışma fırsatımız olmadı. Ben Yureikumo Aoi. Konohagakure'den bir shinobiyim. Bir görev için kısa süreliğine bu güzel köyünüzde konaklama fırsatımız oldu. Hizmetleriniz için çok müteşekkirim. Ruhumuzu dinginlik ve şifa ile doldurdunuz." Kıza doğru sıcacık ve kocaman gülümsedikten sonra devam etti. "Bir diğer shinobi arkadaşım ile birlikte görevdeyiz. İsmi Keita. Senju Keita. Benden birkaç yaş küçük, siyah saçlı, enerjik bir oğlan. Yemekte onu görmüş olmalısınız. Sizinle tanışmayı çok arzuluyordu ancak bir türlü fırsat bulamadı." Hemen ardından ekledi. "Kusura bakmayın, gevezelik edip başınızı ağrıtıyorsam söyleyin lütfen. Dinlenmek sonuna kadar hakkınız." Kızın ne tepki vereceğini ve kendini tanıtıp tanıtmayacağını beklemeye başladı.
Image
► Show Spoiler
Locked