Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Sofradaki uğultu, Kurohime’nin sözlerinin ardından yavaş yavaş çınlayan bir sessizliğe dönüşüyor. Yüreklerdeki ağırlığı neredeyse fiziksel olarak hissediyorsun, omuzlarına çöken mistik bir basınç gibi. Yureikumo’nun en saygı duyulan kişisinin böylesine bir zayıflık beyan etmesi klan tarihinde çok nadirdir. Ama Shinmei’nin yüzünde korku değil, düşündüğün gibi dingin bir kabulleniş var. Sanki yıllardır sakladığı bir sırrı nihayet söylemiş de içi rahatlamış gibi. Rei ablan, dizlerinin üzerinde hafifçe öne eğiliyor. Elleri kenetlendiği halde titriyor. Takeshi abin, kollarını bağlayıp dişlerini sıkmış halde sana bakmayı sürdürüyor. Han, Shinmei’nin sözlerini tartarken çenesini ovuyor. Her zamanki soğukkanlılığı ile gözleri daralmış, düşünceli. Masato’nun gözbebekleri büyümüş, böyle bir tören görmeye alışık olmadığı için şaşkınlığı gizlemeye çalışıyor. Kaede ise her zamanki soğukluğuyla duruyor, ancak sen onun bile irkildiğini fark ediyorsun.

Bokukichi ise, her şeyi kendi filtresinden geçirerek dramatik bir fısıltıyla sana eğiliyor. "Ay ne diyo bu? Emekliliğini mi açıklıyor?" O kadar ciddi bir anda bu cümle ağzından çıkınca Masato ayağıyla hafifçe dürtüyor onu. Dizlerinin üzerinde hafifçe sekip "Tövbe estağfurullah! Ay tamam sustum be." derken yüzünü ekşitiyor. Shinmei iki avucunu sofranın üzerine koyuyor. Gözlerindeki morumsu gölgeler, ruhlarla temasının ona ne kadar yüklendiğini gösteriyor. "Yuukon’un nefesi artık beni eski gücümle doldurmuyor." diyor sakin ama katı bir sesle. "Ruhların sesi daha ağır, daha karanlık. Sennashi gölgesi köylerimizi sararken, kehanetler bulanık görünmeye başladı."

Klanın gençlerinden biri istemsizce ayağa kalkıyor. "Ama Shinmei’m, sizin olmadığınız bir geleceği kim okuyabilir ki?" Kurohime ona şefkatle bakıyor. "Her ruhun bir zamanı vardır. Benim zamanım... yaklaşmış olabilir." Bu söz Yureikumo halkası boyunca bir soğuk rüzgar gibi ilerliyor. Bir an herkesin sırtı ürperiyor. Sen bile hafiften irkiliyorsun. Sanki o anda, antik ağacın dallarında hafif bir uğultu duyuluyor. Rüzgar değil bu, çok daha farklı bir frekans. Ruhların nefesi gibi... Ya da öyle olmasını umuyorsun. Birkaç yaşlı üye etraflarına bakınıyor. Bazıları telaşlanmış gibi mırıldanıyor. Rei ablan ağzını kapatarak nefes alıyor. "Shinmei’m, ruhlar bugün bize huzurlu gelmiyor." Takeshi de etrafı kolaçan edip sana bir kez daha bakıyor. Bir şey oluyor. Ve bu, normal bir tören atmosferi değil.

Kurohime tam yeniden konuşacakken bir titreme hissediyorsun. Zeminin altından değil, hava boşluğundan gelen, hafif bir titreşim. Kulaklarının arkasında ince bir sızı oluşuyor. Sen fark ediyorsun, senden önce kimse etmiyor gibi geliyor. Yuukon ile daha derin bağı olanlar belki... ama ilk temas sana geliyor gibi hissediyorsun. Hafif bir uğultu, bir fısıltı duyuyorsun. "..ai... yo..." Anlamı belli olmayan bir ses. Bir an için başını kaldırıyorsun. Herkes normal görünüyor. Hiç kimse bir şey duymamış gibi.

Sadece...

Kurohime.

Birden sana bakıyor. Gözleri karanlık bir derinlik gibi. Bir kehanet almışçasına. Ve dudakları kıpırdıyor. "Güneşin düştüğü yerde... gölgenin ardında... bir yol açılıyor." Bu cümle sana doğru söylenmiş gibi. Klanın geri kalanı bunu törenin parçası sanıyor. Hiç kimse anlamıyor. Sadece sen ve Kurohime. Aranızda görünmez bir ip geriliyor. Ve o anda çevredeki tütsü dumanları bir yöne doğru kıvrılıyor. Bir şekil alıyor. Bir yüz. Kadın yüzü. İnce, keskin, silüet halinde. Gözlerinin içi boş. Ama sana bakıyor. Sen nefesini tutuyorsun, çünkü o yüzü tanıyorsun.

Akane.

Sadece bir saniye sürüyor, bir göz kırpma anı kadar. Sonra duman hiçbir şey olmamış gibi dağılıyor. Takeshi bunu fark etmiyor. Rei ablan fark etmiyor. Kaede, Masato, Bokukichi... hiçbiri.

Yalnızca sen.

Ve Kurohime.

Kurohime başını yavaşça eğiyor ve herkes yemeğe hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Bütün klan bu haberle yıkılmış olsa da herkes bir şekilde metanetini korumaya çalışıyordu. Aoi, Shinmei'nin yüzündeki kabullenişi görünce rahatlamıştı. Bokukichi ona doğru fısır fısır bir şeyler söylemişti onu bir posta da Masato dürtmüştü. Aoi yine gülesi gelse de bunu baskılayabildi. Shinmei lafını devam ettirip ruhlarının sesinin ağırlığının altında Sennashi'nin karanlığı olduğunu dile getirmişti. Aoi'nin kaşları çatıldı. Her problemin altında bu ismi duyuyordu son günlerde. Kendi klanının ruhani liderinin güçlerini bile etkileyecek kadar yayılmıştı kötülük kanseri. Shinmei artık kehanetleri eskisi kadar açık değil, bulanık görüyordu onların sisi yüzünden. Shinmei kendi zamanının yaklaşmış olabileceğini dile getirince tüm klan üyelerinin neşesi kaçmıştı. Etrafta uğursuz bir uğultu oluşmuştu. Sanki bu kutsal gecede antik ağacın altına toplanan ruhlar da memnuniyetsiz bir ruh hali içindeydiler. Rei ablası kaygıyla bu seslerin bugün onlara iyi gelmediğini itiraf etmişti.

Aoi, Takeshi abisinin bakışlarını bir kez daha üzerinde hissederken farklı bir şey olduğunu fark etti. Bir titreşim. Etrafına baktığında kendisi dışında bunu kimsenin fark etmediğini gözlemledi. Bir fısıltı işitti. Ne olduğu anlaşılamayan kesik kelimelerden ibaret bir fısıltıydı. Başını kaldırıp sofraya baktığında kimsenin bu acayipliği duymadığını fark etti. Kurohime hariç. Kurohime doğrudan kendisine bakıyordu. Gözlerinde farklı bir derinlik vardı. Görü mü almıştı? Dudakları kıpırdamıştı. Güneşin düştüğü yerde, gölgenin ardında bir yol açıldığını söylemişti. Bu kesinlikle bir kehanetti. Kimse sorgulamamıştı. Aoi nefes alış verişinin hızlandığını hissetti. Tütsünün dumanları kıvrılarak tanıdık birisinin yüzünün şeklini almıştı. Aoi'nin resmen tanımadığı ancak klanda namı büyük olanın... Akane. Aoi sırtından bir ürperti dalgasının geçip gittiğini hissetti. Akane'nin boş gözleri dimdik kendisine bakıyordu.

Gözlerini kırptığında sanki hiçbir şey olmamış gibiydi. Sanki hayal görmüştü. Kurohime'nin manalı bakışları olmasa öyle düşünürdü. Shinmei başını eğip yemeğe devam ederken Aoi yutkundu. İştahı kaçmıştı. Bu yaşadığı şey ona yüklenen bir görev miydi yoksa bir uyarı mıydı? Kendini sakinleştirmeye gayret edip yemeğine devam etti. Takeshi abisine söylediği gibi, korkacak bir durum yoktu. Akane'nin Sennashi'de önemli bir figür olması teorisi güçleniyordu. Bu durum Shinmei'nin halini de açıklardı. Bu oldukça rahatsız ediciydi. Klanlarının itibarı yerle bir olmadan evvel bu meseleyi kökten halletmeleri gerekliydi.

Yemek sona erdikten sonra hava artık tamamen kararmıştı. Klan üyeleri Antik Ağaç'tan ormanlık alana doğru ilerleyen patikada yürüyüşe başladılar. Bir yandan kimileri ilahiler söylüyor kimileri sessiz sessiz dua ediyordu. Antik Ağaç'ın çevresinde kalan birkaç ruhban takımı da ayine başlamıştı. Bu sefer Shinmei için daha da hırsla ayin yapıyorlardı.



Aoi dalgındı. Ne dua ediyor, ne çevresine ilgi gösteriyordu. Düşünceli bir şekilde patikada ilerliyordu. Gecenin bu saatlerinde orman huzurlu oluyordu. Başını kaldırdığı zaman kocaman dolunayın ışığı ruhuna enerji işliyordu adeta. Klan üyelerinin gerisinde kalmıştı ve Bokukichi, Masato ve Kaede'ye açıklama yapıyordu. Ayinin tarihini ve amacını açıklarken patikayı işaret etti. "Ormanın bir bölümüne kadar gidip sonra geri dönüyoruz. Yaklaşık bir saat sürüyor. Döndükten sonra da sake dağıtılıyor. Sonra da herkes yavaş yavaş kendi haline çekiliyor. İsteyen uyuyor, isteyen de canı ne isterse onu yapıyor. Benim odamın önünde kurbağalı bir dere var. Oraya girip kurbağalarla vakit geçiriyorum çoğunlukla. Sebebini sorgulamayın." Utancını gizlemek için yalandan boğazını temizledi.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Ayinin ritmi ağır ağır akmaya devam ediyor. Antik Ağaç’ın köklerinden yükselen o kadim huzur, ilk başta herkesin omuzlarına çöken karanlığı biraz olsun yumuşatmış gibi. Patika boyunca ilerleyen klan üyelerinin ayak sesleri, ilahilerle ve rüzgarın yapraklar arasında dolaşan uğultusuyla birbirine karışıyor. Sen hala dalgınsın, adımların otomatikleşmiş, zihnin ise Kurohime’nin bakışında takılı kalmış durumda. O dumanın aldığı yüz... Gözlerini her kapattığında tekrar beliriyor gibi.

Yürüyüş tamamlanıp dönüş yoluna geçildiğinde, törenin son evresine gelindiği anlaşılıyor. Büyük bakır kaplar ortaya çıkarılıyor. Sake, küçük kaselere dikkatle paylaştırılıyor, bu kısım her zaman olduğu gibi sessiz ve saygılı. Herkes, ruhlara sunulan paydan sonra kendi kasesini alıyor. Elin kaseye uzandığında, parmaklarının ucunda hafif bir soğukluk hissediyorsun. Ay ışığı sake’nin yüzeyinde titrek yansımalar bırakıyor.

İlk yudumlar alınıyor. Ortamda hafif bir gevşeme hissi dolaşıyor. Fısıldaşmalar artıyor, bazı yüzlerde gerginlik yerini yorgun bir kabullenişe bırakıyor. Bokukichi, kasesini fazla hızlı içmiş gibi duruyor, dudaklarını büzüp yüzünü ekşitiyor ama bir şey demiyor. Masato kibarca küçük yudumlarla yetiniyor. Kaede ise her zamanki gibi ölçülü, bir yudum alıp kasesini dizinin üzerine bırakıyor, etrafı dikkatle süzüyor.

Aradan birkaç dakika geçiyor. Önce tuhaf bir sessizlik oluyor. Sonra da bir öğürme sesi duyuyorsun. Klanın biraz ilerisinde, yüzünü iki eliyle kapatan bir üye sendeleyerek dizlerinin üzerine çöküyor. Kasesi yere düşüp devriliyor. Ardından kontrolsüz bir şekilde kusmaya başlıyor. Ortamdaki o kırılgan huzur, bir anda paramparça oluyor. Birkaç kişi irkilerek ayağa fırlıyor. Medikal ninjalar refleksle harekete geçiyor, iki kişi kollarından tutup onu hızla ayırıyor kalabalıktan.

"Yer açın!"

"Getirin buraya!"

Sesler üst üste biniyor. Bir başkası paniğe kapılmış gibi nefes nefese kalıyor. Sake kaplarının etrafında huzursuz bir dalgalanma başlıyor. Kurohime yerinden kalkmıyor ama bakışları sertleşmiş durumda. Bu, törenlerde olmaması gereken bir şey. Senin göğsüne ince bir sıkışma oturuyor. Bu tesadüf değil. Bokukichi sana doğru eğiliyor, sesi bu sefer şakacı değil. "Olm törenin parçası falan mı bu?" Masato başını iki yana sallıyor. Kaede’nin kaşları hafifçe çatılıyor, gözleri medikal ninjaların taşıdığı kişide takılı kalmış. Ortam ağırlaşıyor. Fısıltılar artıyor. Ruhların huzursuzluğu artık inkar edilemez hâlde.

Bir süre sonra, kimse yüksek sesle söylemese de, kalabalığın bir kısmı doğal olarak dağılmaya başlıyor. Sen de içinizdeki o gerginliği dağıtmak ister gibi, dere tarafını işaret ediyorsun. Biraz uzaklaşmak, nefes almak iyi fikir gibi geliyor. Bokukichi hemen kabul ediyor, Masato da başını sallıyor. Kaede sessizce sizi takip ediyor. Derenin olduğu kısım daha serin. Kurbağaların sesi, ayinin yankısını bastırıyor. Ay ışığı suyun yüzeyinde kırılıyor. Az önceki boğucu atmosfer burada biraz olsun çözülüyor gibi. Bokukichi ayakkabılarını çıkarıp taşların üzerine basarken derin bir nefes alıyor. "Şimdi kurbağa olmak vardı." Masato gülümsüyor ve omuzlarını gevşetiyor. Sen ise hala arkana bakma ihtiyacı hissediyorsun.

Tam o sırada...

Yerleşke tarafında bir hareket görüyorsun. Bir siluet, aceleyle koşuyor. Adımlar düzensiz, panik içinde. Tanıyamıyorsun, sadece Yureikumo kıyafeti giydiğini seçebiliyorsun. O kişi, evlerden birinin kapısını hızla açıp içeri giriyor. Ve kapı kapanır kapanmaz bir çığlık duyuyorsun. Boğuk, parçalanmış, ciğerlerden kopan bir ses. Orman boyunca yankılanıyor. "Ölmüş! Oracıkta ölmüş!" Ses titriyor, kelimeler ağlamanın içinde eriyor. Ardından hıçkırıklar geliyor. Kontrolsüz, çaresiz, insanın iliklerine işleyen türden. Bir başkasının "Nami, sakin ol!" dediğini duyuyorsun. Derenin başında herkes donakalıyor. Kurbağalar susuyor. Rüzgar kesiliyor. Anlaşılan bu hiç normal bir akşam olmayacak.
Post Reply