Sofradaki uğultu, Kurohime’nin sözlerinin ardından yavaş yavaş çınlayan bir sessizliğe dönüşüyor. Yüreklerdeki ağırlığı neredeyse fiziksel olarak hissediyorsun, omuzlarına çöken mistik bir basınç gibi. Yureikumo’nun en saygı duyulan kişisinin böylesine bir zayıflık beyan etmesi klan tarihinde çok nadirdir. Ama Shinmei’nin yüzünde korku değil, düşündüğün gibi dingin bir kabulleniş var. Sanki yıllardır sakladığı bir sırrı nihayet söylemiş de içi rahatlamış gibi. Rei ablan, dizlerinin üzerinde hafifçe öne eğiliyor. Elleri kenetlendiği halde titriyor. Takeshi abin, kollarını bağlayıp dişlerini sıkmış halde sana bakmayı sürdürüyor. Han, Shinmei’nin sözlerini tartarken çenesini ovuyor. Her zamanki soğukkanlılığı ile gözleri daralmış, düşünceli. Masato’nun gözbebekleri büyümüş, böyle bir tören görmeye alışık olmadığı için şaşkınlığı gizlemeye çalışıyor. Kaede ise her zamanki soğukluğuyla duruyor, ancak sen onun bile irkildiğini fark ediyorsun.
Bokukichi ise, her şeyi kendi filtresinden geçirerek dramatik bir fısıltıyla sana eğiliyor. "Ay ne diyo bu? Emekliliğini mi açıklıyor?" O kadar ciddi bir anda bu cümle ağzından çıkınca Masato ayağıyla hafifçe dürtüyor onu. Dizlerinin üzerinde hafifçe sekip "Tövbe estağfurullah! Ay tamam sustum be." derken yüzünü ekşitiyor. Shinmei iki avucunu sofranın üzerine koyuyor. Gözlerindeki morumsu gölgeler, ruhlarla temasının ona ne kadar yüklendiğini gösteriyor. "Yuukon’un nefesi artık beni eski gücümle doldurmuyor." diyor sakin ama katı bir sesle. "Ruhların sesi daha ağır, daha karanlık. Sennashi gölgesi köylerimizi sararken, kehanetler bulanık görünmeye başladı."
Klanın gençlerinden biri istemsizce ayağa kalkıyor. "Ama Shinmei’m, sizin olmadığınız bir geleceği kim okuyabilir ki?" Kurohime ona şefkatle bakıyor. "Her ruhun bir zamanı vardır. Benim zamanım... yaklaşmış olabilir." Bu söz Yureikumo halkası boyunca bir soğuk rüzgar gibi ilerliyor. Bir an herkesin sırtı ürperiyor. Sen bile hafiften irkiliyorsun. Sanki o anda, antik ağacın dallarında hafif bir uğultu duyuluyor. Rüzgar değil bu, çok daha farklı bir frekans. Ruhların nefesi gibi... Ya da öyle olmasını umuyorsun. Birkaç yaşlı üye etraflarına bakınıyor. Bazıları telaşlanmış gibi mırıldanıyor. Rei ablan ağzını kapatarak nefes alıyor. "Shinmei’m, ruhlar bugün bize huzurlu gelmiyor." Takeshi de etrafı kolaçan edip sana bir kez daha bakıyor. Bir şey oluyor. Ve bu, normal bir tören atmosferi değil.
Kurohime tam yeniden konuşacakken bir titreme hissediyorsun. Zeminin altından değil, hava boşluğundan gelen, hafif bir titreşim. Kulaklarının arkasında ince bir sızı oluşuyor. Sen fark ediyorsun, senden önce kimse etmiyor gibi geliyor. Yuukon ile daha derin bağı olanlar belki... ama ilk temas sana geliyor gibi hissediyorsun. Hafif bir uğultu, bir fısıltı duyuyorsun. "..ai... yo..." Anlamı belli olmayan bir ses. Bir an için başını kaldırıyorsun. Herkes normal görünüyor. Hiç kimse bir şey duymamış gibi.
Sadece...
Kurohime.
Birden sana bakıyor. Gözleri karanlık bir derinlik gibi. Bir kehanet almışçasına. Ve dudakları kıpırdıyor. "Güneşin düştüğü yerde... gölgenin ardında... bir yol açılıyor." Bu cümle sana doğru söylenmiş gibi. Klanın geri kalanı bunu törenin parçası sanıyor. Hiç kimse anlamıyor. Sadece sen ve Kurohime. Aranızda görünmez bir ip geriliyor. Ve o anda çevredeki tütsü dumanları bir yöne doğru kıvrılıyor. Bir şekil alıyor. Bir yüz. Kadın yüzü. İnce, keskin, silüet halinde. Gözlerinin içi boş. Ama sana bakıyor. Sen nefesini tutuyorsun, çünkü o yüzü tanıyorsun.
Akane.
Sadece bir saniye sürüyor, bir göz kırpma anı kadar. Sonra duman hiçbir şey olmamış gibi dağılıyor. Takeshi bunu fark etmiyor. Rei ablan fark etmiyor. Kaede, Masato, Bokukichi... hiçbiri.
Yalnızca sen.
Ve Kurohime.
Kurohime başını yavaşça eğiyor ve herkes yemeğe hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
Bokukichi ise, her şeyi kendi filtresinden geçirerek dramatik bir fısıltıyla sana eğiliyor. "Ay ne diyo bu? Emekliliğini mi açıklıyor?" O kadar ciddi bir anda bu cümle ağzından çıkınca Masato ayağıyla hafifçe dürtüyor onu. Dizlerinin üzerinde hafifçe sekip "Tövbe estağfurullah! Ay tamam sustum be." derken yüzünü ekşitiyor. Shinmei iki avucunu sofranın üzerine koyuyor. Gözlerindeki morumsu gölgeler, ruhlarla temasının ona ne kadar yüklendiğini gösteriyor. "Yuukon’un nefesi artık beni eski gücümle doldurmuyor." diyor sakin ama katı bir sesle. "Ruhların sesi daha ağır, daha karanlık. Sennashi gölgesi köylerimizi sararken, kehanetler bulanık görünmeye başladı."
Klanın gençlerinden biri istemsizce ayağa kalkıyor. "Ama Shinmei’m, sizin olmadığınız bir geleceği kim okuyabilir ki?" Kurohime ona şefkatle bakıyor. "Her ruhun bir zamanı vardır. Benim zamanım... yaklaşmış olabilir." Bu söz Yureikumo halkası boyunca bir soğuk rüzgar gibi ilerliyor. Bir an herkesin sırtı ürperiyor. Sen bile hafiften irkiliyorsun. Sanki o anda, antik ağacın dallarında hafif bir uğultu duyuluyor. Rüzgar değil bu, çok daha farklı bir frekans. Ruhların nefesi gibi... Ya da öyle olmasını umuyorsun. Birkaç yaşlı üye etraflarına bakınıyor. Bazıları telaşlanmış gibi mırıldanıyor. Rei ablan ağzını kapatarak nefes alıyor. "Shinmei’m, ruhlar bugün bize huzurlu gelmiyor." Takeshi de etrafı kolaçan edip sana bir kez daha bakıyor. Bir şey oluyor. Ve bu, normal bir tören atmosferi değil.
Kurohime tam yeniden konuşacakken bir titreme hissediyorsun. Zeminin altından değil, hava boşluğundan gelen, hafif bir titreşim. Kulaklarının arkasında ince bir sızı oluşuyor. Sen fark ediyorsun, senden önce kimse etmiyor gibi geliyor. Yuukon ile daha derin bağı olanlar belki... ama ilk temas sana geliyor gibi hissediyorsun. Hafif bir uğultu, bir fısıltı duyuyorsun. "..ai... yo..." Anlamı belli olmayan bir ses. Bir an için başını kaldırıyorsun. Herkes normal görünüyor. Hiç kimse bir şey duymamış gibi.
Sadece...
Kurohime.
Birden sana bakıyor. Gözleri karanlık bir derinlik gibi. Bir kehanet almışçasına. Ve dudakları kıpırdıyor. "Güneşin düştüğü yerde... gölgenin ardında... bir yol açılıyor." Bu cümle sana doğru söylenmiş gibi. Klanın geri kalanı bunu törenin parçası sanıyor. Hiç kimse anlamıyor. Sadece sen ve Kurohime. Aranızda görünmez bir ip geriliyor. Ve o anda çevredeki tütsü dumanları bir yöne doğru kıvrılıyor. Bir şekil alıyor. Bir yüz. Kadın yüzü. İnce, keskin, silüet halinde. Gözlerinin içi boş. Ama sana bakıyor. Sen nefesini tutuyorsun, çünkü o yüzü tanıyorsun.
Akane.
Sadece bir saniye sürüyor, bir göz kırpma anı kadar. Sonra duman hiçbir şey olmamış gibi dağılıyor. Takeshi bunu fark etmiyor. Rei ablan fark etmiyor. Kaede, Masato, Bokukichi... hiçbiri.
Yalnızca sen.
Ve Kurohime.
Kurohime başını yavaşça eğiyor ve herkes yemeğe hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.



