Bokukichi senin tören açıklamanı dinler dinlemez olduğu yerde zıplıyor. "AY O ZAMAN BEN DUŞA ÖNCE! Kokmayalım milletin içinde ayol, Yureikumo temizliği diye bir şey var!" Sen daha gülmene fırsat bulamadan çantasını savurup arka odaya doğru koşuyor. Çıngırak gibi sesler çıkararak. Masato omzundaki gerilimin çözülüşüyle hafif bir tebessüm bırakıyor dudaklarına. "Hazırlıklara yardım edelim mi?" diye soruyor kibarca. Kaede’nin cevabı hiçbir şey söylemeden ayağa kalkması oluyor. Sana dönüp hafif bir baş selamı yapıyor sadece. Bokukichi çoktan kapıyı kapatmış bile, içeriden "AY BU SU SICAK MI SOĞUK MU?" gibi sesler yükseliyor.
Sen, Masato ve Kaede birlikte dışarı çıkıp ana binaya doğru yürüyorsun. Yureikumo yerleşkesinin iç kalbine yaklaştıkça hava ağırlaşıyor, korkutucu değil, derinleşmiş gibi. Ağaçların arasından tütsü dumanları kıvrılıyor. Fısıltılar gibi hafif çan sesleri rüzgarda sürükleniyor. Burası Reiko no Mori’nin kalbi olmalı. Ana binanın kapısı açık. Ve içeride kimlerin olduğunu görünce adımın ister istemez yavaşlıyor.
İçeride ilk gözüne çarpan kişi Rei oluyor. Rei her zamanki gibi hafif eğilmiş, bir demet çiçeği dua kasesine yerleştiriyor.
Başını kaldırdığı anda yüzündeki ışık bir anda seni karşılıyor. "Aoi, geri dönmüşsün küçük perim." Sesinde anne sıcaklığı, arkadaş şefkati, bir öğretmenin sabrı var. Her zaman olduğu gibi. Üzerine doğru yürüyüp kollarını iki yana açıyor, hiçbir tereddüt olmadan seni sarıyor. "Uzun zamandır ruhların rüzgarı seni evden uzak tutuyordu. Ama her geri dönüş, bir dönüşüm getirir." Kaede hafifçe kaşlarını kaldırıyor, Rei’nin bu mistik tonlamasını çözmeye çalışıyor. Masato ise şaşkın, ama kibarca eğiliyor. Rei gülümseyerek ikisine bakıyor. "Aoi’nin dostları da hoş gelmiş. Siz bizim misafirimizsiniz. Ruhlar sizi esirger." Sonra şefkatle senin saçının ucunu düzeltiyor. "Kurohime seni görmek isteyecektir."
O ismi duyunca omuzlarına eski ama tanıdık bir ağırlık çöküyor. Shinmei. Klanın öz cevheri. Rei’nin yanından geçip ana bölüme girdiğiniz anda yüksek bir kahkaha patlıyor. "OHA! Aoi geri dönmüş!" Sesi duyman bile seni çocukluğuna ışınlıyor. Yureikumo Takeshi, kolları sıvanmış, bir masanın üzerinde ağır bir tütsü çanağını taşıyor. Hemen olduğu yere zıplayıp sana doğru koşuyor. "Gel buraya!" Ve seni havaya kaldırıyor, hiç değişmemiş. Kaede gözlerini kırpıştırıyor, Masato ise güvende hissettiği için hafifçe gülümsüyor. Takeshi seni bırakıp Masato’ya dönüyor. "Hyuuga çocuk! Güzel dövüşüyor musun?" Masato şaşırıp bir adım geri çekiliyor. "E-efendim... elimizden geldiğince..." Takeshi kahkaha atıyor. "Hah! Harika! Bu akşam törene geliyorsun, sonrasında antrenman atıyoruz, tamam mıdır?" diyor ve gülümsüyor. Sonra da Kaede’ye dönüyor. "Yamanakasın değil mi sen de? Zihnime karışmazsın umarım!" diyor ve kahkaha atıyor. Kaede’nin gözleri hafifçe açılıyor ama beklediğinden çok daha sakin. "Endişe etme. Karışmam." Takeshi kahkaha atıyor, memnun. "Budur işte!"
Bina biraz daha içeri açılıyor. Orada, herkesin adımlarının hafiflediği noktada...
Oturuyor.
Kurohime.
Tüllerle çevrili küçük bir odanın içinde diz çökmüş. Gözleri kapalı, ama sanki gözleri kapalıyken bile seni görüyor gibi. Hareketsiz. Zamanın unuttuğu bir heykel gibi.
Sonra...
Gözleri yavaşça aralanıyor.
Sessizlik...
Ta ki onun sesi duyulana kadar:
"Aoi… Yureikumo’nun uzak rüzgarı."
Kalın değil. İnce değil. Ama her harfi ruhuna işleyen bir ses. "Kader çizgin uzakta uğuldamıştı. Şimdi geri döndün. Seninle konuşmamız gerekecek." Masato istemsizce başını eğiyor. Kaede’nin yüzündeki sert ifade ilk kez yumuşuyor. Sen ise yanlış bir şey söylersen ağırlığın altında ezilirsin gibi hissediyorsun. Kurohime başını eğiyor. "Ama önce misafirlerinle ilgilen. Onlar da bu gecenin tanıkları olacak." Rei hafifçe koluna dokunuyor. "Bir seçimin var Aoi. Misafirlerini hazırlık alanına götürebilir veya tören öncesi atalık çemberinde yalnız kalabilirsin." Takeshi ise çenesini kaşıyor. "Yahu, biz de biraz etrafa baksak? Aoi, bizi gezdirsene birlikte! Sohbet edelim arkadaşlarla." Masato sana bakıyor. Kaede ise sessiz, ama senden yanıt bekliyor.
Sen, Masato ve Kaede birlikte dışarı çıkıp ana binaya doğru yürüyorsun. Yureikumo yerleşkesinin iç kalbine yaklaştıkça hava ağırlaşıyor, korkutucu değil, derinleşmiş gibi. Ağaçların arasından tütsü dumanları kıvrılıyor. Fısıltılar gibi hafif çan sesleri rüzgarda sürükleniyor. Burası Reiko no Mori’nin kalbi olmalı. Ana binanın kapısı açık. Ve içeride kimlerin olduğunu görünce adımın ister istemez yavaşlıyor.
İçeride ilk gözüne çarpan kişi Rei oluyor. Rei her zamanki gibi hafif eğilmiş, bir demet çiçeği dua kasesine yerleştiriyor.
Başını kaldırdığı anda yüzündeki ışık bir anda seni karşılıyor. "Aoi, geri dönmüşsün küçük perim." Sesinde anne sıcaklığı, arkadaş şefkati, bir öğretmenin sabrı var. Her zaman olduğu gibi. Üzerine doğru yürüyüp kollarını iki yana açıyor, hiçbir tereddüt olmadan seni sarıyor. "Uzun zamandır ruhların rüzgarı seni evden uzak tutuyordu. Ama her geri dönüş, bir dönüşüm getirir." Kaede hafifçe kaşlarını kaldırıyor, Rei’nin bu mistik tonlamasını çözmeye çalışıyor. Masato ise şaşkın, ama kibarca eğiliyor. Rei gülümseyerek ikisine bakıyor. "Aoi’nin dostları da hoş gelmiş. Siz bizim misafirimizsiniz. Ruhlar sizi esirger." Sonra şefkatle senin saçının ucunu düzeltiyor. "Kurohime seni görmek isteyecektir."
O ismi duyunca omuzlarına eski ama tanıdık bir ağırlık çöküyor. Shinmei. Klanın öz cevheri. Rei’nin yanından geçip ana bölüme girdiğiniz anda yüksek bir kahkaha patlıyor. "OHA! Aoi geri dönmüş!" Sesi duyman bile seni çocukluğuna ışınlıyor. Yureikumo Takeshi, kolları sıvanmış, bir masanın üzerinde ağır bir tütsü çanağını taşıyor. Hemen olduğu yere zıplayıp sana doğru koşuyor. "Gel buraya!" Ve seni havaya kaldırıyor, hiç değişmemiş. Kaede gözlerini kırpıştırıyor, Masato ise güvende hissettiği için hafifçe gülümsüyor. Takeshi seni bırakıp Masato’ya dönüyor. "Hyuuga çocuk! Güzel dövüşüyor musun?" Masato şaşırıp bir adım geri çekiliyor. "E-efendim... elimizden geldiğince..." Takeshi kahkaha atıyor. "Hah! Harika! Bu akşam törene geliyorsun, sonrasında antrenman atıyoruz, tamam mıdır?" diyor ve gülümsüyor. Sonra da Kaede’ye dönüyor. "Yamanakasın değil mi sen de? Zihnime karışmazsın umarım!" diyor ve kahkaha atıyor. Kaede’nin gözleri hafifçe açılıyor ama beklediğinden çok daha sakin. "Endişe etme. Karışmam." Takeshi kahkaha atıyor, memnun. "Budur işte!"
Bina biraz daha içeri açılıyor. Orada, herkesin adımlarının hafiflediği noktada...
Oturuyor.
Kurohime.
Tüllerle çevrili küçük bir odanın içinde diz çökmüş. Gözleri kapalı, ama sanki gözleri kapalıyken bile seni görüyor gibi. Hareketsiz. Zamanın unuttuğu bir heykel gibi.
Sonra...
Gözleri yavaşça aralanıyor.
Sessizlik...
Ta ki onun sesi duyulana kadar:
"Aoi… Yureikumo’nun uzak rüzgarı."
Kalın değil. İnce değil. Ama her harfi ruhuna işleyen bir ses. "Kader çizgin uzakta uğuldamıştı. Şimdi geri döndün. Seninle konuşmamız gerekecek." Masato istemsizce başını eğiyor. Kaede’nin yüzündeki sert ifade ilk kez yumuşuyor. Sen ise yanlış bir şey söylersen ağırlığın altında ezilirsin gibi hissediyorsun. Kurohime başını eğiyor. "Ama önce misafirlerinle ilgilen. Onlar da bu gecenin tanıkları olacak." Rei hafifçe koluna dokunuyor. "Bir seçimin var Aoi. Misafirlerini hazırlık alanına götürebilir veya tören öncesi atalık çemberinde yalnız kalabilirsin." Takeshi ise çenesini kaşıyor. "Yahu, biz de biraz etrafa baksak? Aoi, bizi gezdirsene birlikte! Sohbet edelim arkadaşlarla." Masato sana bakıyor. Kaede ise sessiz, ama senden yanıt bekliyor.



