Pazar yerinin hemen kıyısında duruyorsun. Yüzünü gölgede bırakan binanın ön cephesi gri taşlardan örülmüş, herhangi bir tabela yok, ama kapısına sabitlenmiş birkaç çivi deliği, bir zamanlar orada bir şeylerin asılı olduğunu düşündürüyor. Hava sıcak, güneş öğlen yüksekliğine yaklaşırken meydan giderek kalabalıklaşıyor. Etrafta konuşan, bağıran, bir şeyler satan onlarca insanın arasında hâlâ gözlerini o adama dikmiş durumdasın. İçeri girdiğinden beri ne ses ne hareket var binadan. Camlar küçük ve opak, içeriye bakmak imkansız.
Kalabalığın içinde dolaşmaya başlıyorsun. Turşu ve sabun satan tezgahlar arasından ilerleyip gözüne kestirdiğin yaşlı bir teyzeye yöneliyorsun. Yüzü kırış kırış ama canlı, elindeki filede çeşit çeşit ot var. Sorduğun soruya hafifçe başını eğerek cevap veriyor.
"Yok yavrum, su işleri falan değil orası, o nereden çıktı yav. Orası kayıt binasıdır. Gelenin gidenin kaydını tutarlar. Amma kimse de doğru düzgün bir şey bilmez. Geçen hafta birileri geldi mesela, hiç konuşmadan içeri girdi. Sonra üst kattaki pencereden kağıt sarkıttılar, vallahi bak, bizim Haru gördü."
Daha lafı bitmeden başını çeviriyorsun. O anda gerçekten de ikinci kattaki dar bir pencere hafifçe aralanıyor. Aralıktan çıkan soluk, neredeyse hastalıklı bir el, sararmış bir kağıt parçasını camdan dışarı uzatıyor. Sadece birkaç saniye orada kalıyor, sonra hızla geri çekiliyor. Perde kapanıyor, cam kapanıyor. Pazarın uğultusu arasında bu an neredeyse fark edilmeyecek kadar kısa ama sende bir şeyler kıpırdıyor. Gözlerinin kenarlarında bir baskı hissediyorsun. Bu kadar gizli saklı olan bir şeyin, gündüz vakti, bu kadar kalabalık bir yerde yapılması kulağa pek tesadüf gibi gelmiyor.
Aynı anda, pazarın hemen ilerisinden bir ses yükseliyor. Kısa bir çığlık. Başını çevirdiğinde, bir çocuğun yere düştüğünü, birkaç yetişkinin telaşla başına toplandığını görüyorsun. O esnada, hemen onların arkasında, siyah bir pelerin giymiş, başı kapüşonlu biri hızla yürüyüp köşeyi dönüyor. Garip olan, kimse onun varlığına dikkat etmiyor gibi. Adımların ağırlaşıyor.
Arkanı dönüyorsun, binaya tekrar bakıyorsun. Az önceki pencerede perde hala oynuyor gibi, ama emin olamıyorsun. İçeride neler döndüğü belirsiz, ama bu binanın sıradan olmadığı artık kesin. İçeri girmek mi, yoksa biraz daha meydanda kalıp başka detaylar yakalamak mı? Belki kapüşonlu adamı takip edebilirsin. Belki de çocuğun düştüğü yere gidip olan bitene kulak vermek, daha farklı bir şeyler açığa çıkarır.
Hareket etmeden önce bir karar vermen gerekiyor.
Kalabalığın içinde dolaşmaya başlıyorsun. Turşu ve sabun satan tezgahlar arasından ilerleyip gözüne kestirdiğin yaşlı bir teyzeye yöneliyorsun. Yüzü kırış kırış ama canlı, elindeki filede çeşit çeşit ot var. Sorduğun soruya hafifçe başını eğerek cevap veriyor.
"Yok yavrum, su işleri falan değil orası, o nereden çıktı yav. Orası kayıt binasıdır. Gelenin gidenin kaydını tutarlar. Amma kimse de doğru düzgün bir şey bilmez. Geçen hafta birileri geldi mesela, hiç konuşmadan içeri girdi. Sonra üst kattaki pencereden kağıt sarkıttılar, vallahi bak, bizim Haru gördü."
Daha lafı bitmeden başını çeviriyorsun. O anda gerçekten de ikinci kattaki dar bir pencere hafifçe aralanıyor. Aralıktan çıkan soluk, neredeyse hastalıklı bir el, sararmış bir kağıt parçasını camdan dışarı uzatıyor. Sadece birkaç saniye orada kalıyor, sonra hızla geri çekiliyor. Perde kapanıyor, cam kapanıyor. Pazarın uğultusu arasında bu an neredeyse fark edilmeyecek kadar kısa ama sende bir şeyler kıpırdıyor. Gözlerinin kenarlarında bir baskı hissediyorsun. Bu kadar gizli saklı olan bir şeyin, gündüz vakti, bu kadar kalabalık bir yerde yapılması kulağa pek tesadüf gibi gelmiyor.
Aynı anda, pazarın hemen ilerisinden bir ses yükseliyor. Kısa bir çığlık. Başını çevirdiğinde, bir çocuğun yere düştüğünü, birkaç yetişkinin telaşla başına toplandığını görüyorsun. O esnada, hemen onların arkasında, siyah bir pelerin giymiş, başı kapüşonlu biri hızla yürüyüp köşeyi dönüyor. Garip olan, kimse onun varlığına dikkat etmiyor gibi. Adımların ağırlaşıyor.
Arkanı dönüyorsun, binaya tekrar bakıyorsun. Az önceki pencerede perde hala oynuyor gibi, ama emin olamıyorsun. İçeride neler döndüğü belirsiz, ama bu binanın sıradan olmadığı artık kesin. İçeri girmek mi, yoksa biraz daha meydanda kalıp başka detaylar yakalamak mı? Belki kapüşonlu adamı takip edebilirsin. Belki de çocuğun düştüğü yere gidip olan bitene kulak vermek, daha farklı bir şeyler açığa çıkarır.
Hareket etmeden önce bir karar vermen gerekiyor.



