Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Toshio gözlüklerini eliyle geriye doğru ittirip Yureikumo klanına dair tutumların yanlış olduğunu, Aburemelerin de aynı kaderden mustarip olduklarını söylemişti. Aoi'nin yüzüne rahatlamış bir tebessüm yerleşti. İçinde biriktirdiklerini döktükten sonra hafiflemişti sanki. Hiç değilse birileri anlıyordu kendini bu ortamda ne kadar yabancı hissettiğini. Ah şimdi evinde, sıcacık odasında kurbağalı deresini izleyerek gece meditasyonu yapmak vardı... Toshio'nun da böyle hissettiğine emindi. İlk kez görevdeyken birisine kendini bu kadar dürüstçe açabilmişti. Toshio'nun yaydığı "iyi sır saklayan kişi" aurasından olsa gerekti. Söylediği şeyleri kötüye kullanmayacağına dair bir güveni vardı nedense. Toshio böcek mevzusuna hafif gülümsemiş ve bir gün ona klanın özel böceklerinden gösterebileceğini söylemişti. Aoi'nin gözleri bunu duyunca heyecanla ışıldadı. "Çok isterim!" Aoi'nin son söylediği teklifi de kabul ettikten sonra ayağa kalkmıştı. Aoi de onun peşinden oturduğu yerden kalktı, saçını ve üstünü hafifçe düzelterek odadan çıktı.

Artık gün tamamen batmış, gökyüzü kızıl turuncu renginden arınarak simsiyah olmuştu. Yıldızlar gökyüzünde kıpırdaşmaya başlamışlardı. Sokaklar sessizleşmiş, huzurlu bir dinginlik çökmüştü her yere. Pek çok esnaf dükkanı kepenkleri indirmişti. Birkaç gece mekanı dışında açık pek bir yer yoktu. İsminin "Ayışığı Lokantası" olduğunu gördüğü bir restoran ilgisini çekti Aoi'nin. Zaten gözüne çarpan başka yemek yenecek bir yer de yoktu o yüzden buraya girmek tek seçenekleriydi. Lokanta ahşap masalar ve sandalyelerle dizayn edilmişti. Tavandan sarkan kandil ışıkları ile aydınlatılıyordu. Samimi ve sıcak bir havası vardı. Loş ışıklandırması sayesinde gözü rahatsız etmiyordu. Yemek kokuları burnuna çalınınca Aoi ne kadar acıktığını daha iyi idrak etmişti. Hemen garsonun onlara işaret ettiği boş yere oturdular. Menü önlerine dağıtıldığında Toshio buranın sebzeli rameninin güzel olduğunu söylemişti. Bunun üzerine karar vermek için çok düşünmeden Aoi de kendisine bir sebzeli ramen sipariş etti.

Garson siparişlerini alınca yanlarından ayrılmıştı. Aoi başını kaldırıp mekanın duvarlarını incelediğinde, duvarlarda kasabanın tarihinin anlatıldığı güzel tablolar olduğunu fark etti. Hayran hayran onları incelerken Toshio ile de ufak tefek sohbet etmeye çalışıyordu. Pek konuşkan bir insan değildi gerçekten de. Onu konuşmaya teşvik etmek gerekiyordu. Bu pek Aoi'nin tercih ettiği bir iletişim yöntemi değildi ancak Toshio'nun yanında kendini gergin hissetmediği için başkalarıyla olduğu kadar zorlanmamıştı. Bir süre sonra genç adamın büyük bir ciddiyetle öne doğru eğildiğini fark etti. Dikkatini ona yöneltti tamamen. Ona bu diplomatik görüşme hakkında ne düşündüğünü, içinde kötü bir his olduğunu söylemişti. Aoi onun güneş gözlüklerinin ardındaki gözlerinde nasıl bir duygu gizlediğini bilmiyordu ancak tedirginliği ses tonundan anlaşılıyordu. Bakışlarını hüzünle masaya düşürdü ve derin bir iç çekti. "Aynı kötü his bende de var. Hayır, kesinlikle barış amaçladıklarını düşünmüyorum. Hari Hoca da bunun farkında bence. Bu yüzden ısrarla çatışmadan kaçınmamızı tembihliyor." dedikten sonra masaya doğru iyice eğilerek Toshio'ya yaklaştı. "Aramızda kalsın ama son çıktığım görevde Morino Köyü'ne kadar bir kervana eşlik ediyordum ve tam köyün yakınlarında Iwa ninjalarının saldırısına uğradık. Kendimizi savunmak için saldırıp içlerinden birini tutsak aldığımızda bize kendilerinin yalnızca bir piyon olduğunu, büyük planı asla durduramayacağımızı söyledi. Onlara saldırdığımızın görgü tanıkları olduğunu, feodal beylerine bunu rapor ederek Iwagakure gözünde Konoha'nın itibarını düşürüp diplomatik anlaşmaları bozmak istediklerini söylediler. Arka planda Konoha aleyhine sinsi planlar döndüğüne eminim. Kesinlikle barışçıl ve diplomatik bir görüşme olmayacak bu. Başımıza bir şeyler geleceğini düşünüyorum. Açıkçası iki gündür bundan ötürü fazlasıyla gerginim." Ciddi ses tonu tedirginlikle titredi. "Sence... ruhlara danışıp ileriye dönük görü almayı denemeli miyim? Bunu yapmayı düşünüyordum hazırlıklı olmak için ama... Gördüğüm şeyler çoğunlukla fazla muğlak oluyor ve yanlışa yormaktan korkuyorum."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Başını hafifçe kaldırıp Toshio'ya baktığında onun şaşkınlığını açıkça fark ediyorsun. İfadesini çok belli etmemeye çalışsa da, kaşlarının güneş gözlüklerinin üstünden hafifçe yükselmesi sana her şeyi anlatıyor.

"Iwa ninjalarıyla ilgili söylediklerin gerçekten şaşırtıcı." diyor hafifçe başını sallayarak. "Konoha'nın aleyhine böylesine sinsi planların dönmesi, köyler arasındaki gerilimin ne kadar tehlikeli bir seviyeye ulaştığını gösteriyor. Muhtemelen Hari de bu yüzden dikkatli olmamız gerektiği konusunda ısrarcıydı."

Derin bir nefes alıp yavaşça sandalyesine yaslanıyor Toshio. Parmaklarını hafifçe masanın yüzeyine vurarak düşünüyor gibi görünüyor. Sonra tekrar sana dönüyor.

"Gelecekle ilgili görüyü alman hepimizin yararına olur. Evet, belki gördüğün şeyler çok net olmayabilir, ama en azından neye karşı hazırlıklı olmamız gerektiği konusunda bize ipuçları verebilir. Tabii bunu seni çok zorlamayacaksa yapmanı tercih ederim."

Sen de başınla hafifçe onaylıyorsun onu. Toshio'nun bu sakin ve mantıklı yaklaşımı içini rahatlatıyor. Yemekler geldiğinde bir süre sessizce yemeklerinizi yiyorsunuz. Aranızdaki sessizlik rahatsız edici değil, aksine oldukça huzurlu. Lokantanın hafif loş ışıkları, ortamın sakinliği ve dışarıdaki dingin gece havası, biraz olsun içini rahatlatıyor.

Toshio aniden sandalyesinden kalkıp "Hemen dönerim." diyerek uzaklaşıyor. Sen onun tuvalete ya da ellerini yıkamaya gittiğini düşünerek pek üzerinde durmuyorsun. Masada yalnız kaldığında düşüncelerin yeniden başına üşüşüyor. Yarın onları bekleyen görev, Saya'nın sana olan tavırları ve Takeshi'nin o hiç bitmeyen neşesi… Hepsi karmaşık bir düğüm gibi zihninde dolanıyor.

Birkaç dakika sonra Toshio geri geliyor ve sakince "Hesabı ödedim, kalkabiliriz." diyor. Ona teşekkür etmek için ağzını açıyorsun ki, elindeki sake şişelerini fark ediyorsun.

"İçki içip içmediğini bilmiyorum." diyor hafifçe gülümseyerek. "O yüzden sadece sake aldım. Belki rahatlamak istersin diye düşündüm."

Dışarı çıkıyorsunuz ve yavaş adımlarla birlikte otelinize doğru ilerliyorsunuz. Otelin girişinden içeri girdiğinizde Toshio kendi odasına uğrayıp kontrol ettikten sonra sana dönüyor.

"Onlar hala yukarıda." diyor sessizce, başıyla üst katı işaret ederek. Sonra da ekliyor. "İzninle odana giriyorum." Toshio nazikçe içeri girip elindekileri masanın üzerine bırakıyor. Birkaç saniye odanın etrafına bakınıyor ve biraz çekingen bir ses tonuyla sana dönüyor.

"Duş almam sorun olur mu? Eğer rahatsız olacaksan hiç sorun değil, yarını bekleyebilirim." diyor sakin ama net bir tavırla.

Odanın sessizliğini bozan tek şey Toshio'nun hafifçe rahatsız görünen tavrı oluyor. Karar vermek için biraz düşünüyorsun.
Off Topic
Turunda Aoi'nin Toshio'nun teklifini kabul etmesi durumunda Toshio'yu duşa girmiş varsayabilirsin.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Toshio, Aoi'nin anlattıklarını şaşkınlıkla karşılamış gibi görünüyordu. Gözlerini göremediği için kaşlarının hareketlerine bakarak yorum yapabiliyordu çocuğun duygularına ilişkin ve o hilal gibi kalkmış kaşlar şaşkınlık göstergesi olsa gerekti. Çok bir yorum yapmamıştı konuya ilişkin. Yalnızca görevin tehlikesinin boyutunu fark etmiş ve derin düşüncelere gömülmüştü. Gelecekten görü alması konusunda ise onu desteklemişti. Muğlak bile olsa bir şeyler görmesinin onları geleceğe daha iyi hazırlayabileceğini savunmuştu. Aoi ona katılıyordu. İçindeki şüpheden kurtulup görü almaya çalışmalıydı. Zaten görü alma yetisini tam olarak bu yüzden geliştirmek istemiyor muydu? Bu harika bir fırsat olabilirdi. Toshio ile konuşmak onu rahatlatmıştı. Abartılı tepkiler vermiyor ve duyduğu her şeyi büyük bir sakinlikle karşılıyordu. Aoi'nin içinde büyümekte olan paniği nötrlüyordu bu davranışıyla. Birinin aklı selim davrandığını görmek domino etkisi yaratıyordu diğerlerinde de.

Yemekler önlerine geldikten sonra başka bir konuda konuşmadılar. Sadece sessizce yemek yediler ve etraflarındaki manzarayı incelediler. Karnı doyduktan sonra Aoi'nin gözlerinin ışıltısı geri gelmişti. Artık zihni daha berrak çalışıyordu. Toshio ile tuhaf bir gerilim hissetmeden sessiz durabiliyor olması oldukça huzur vericiydi. Aoi sohbet etmekten hoşlandığı kadar düşüncelerine çekilmekten de hoşlanıyordu. Her zaman sosyal bir kelebek gibi rol yapmasına imkan yoktu. O Saya veya Takeshi gibi değildi. Yemekler tamamen bittikten sonra Toshio hemen döneceğini bildirerek masadan kalktı. Aoi lavaboya gideceğin düşünerek başıyla sessizce onayladı. Kısa bir süreliğine masada yalnız kalmıştı. Başını uzatıp camdan baktığında ayın gökyüzünde epeyce ilerlemiş olduğunu fark etti. Gece de onunla birlikte ilerliyordu. Aoi'nin içini bir huzursuzluk kapladı yeniden. Otele dönecekler ve uyuyacaklardı ancak Aoi uyumak istemiyordu. Yeni bir günü karşılamaktan korkuyordu. Geceyi uzatmak bunu olabildiğince ertelemek anlamına gelirdi. Sabah olmasını, heyetle yaşanacak toplantıyı, Saya ve Takeshi ile yeniden yüz yüze gelmeyi o kadar istemiyordu ki...

Düşüncelerin boğuculuğu içinde hapsolduğu esnada Toshio'nun ona yaklaşmakta olduğunu fark etti. Her zamanki sakin tavırlarıyla hesabı ödediğini, kalkabileceklerini söylemişti. Aoi şaşkınlıkla teşekkür edecekten Toshio'nun elinde sake şişeleri olduğunu fark etti. Bunları ne zaman almıştı ki? Toshio ona dönüp sarhoş olmaktan hoşlanıp hoşlanmayacağını bilmediği için sadece sake aldığını, rahatlamak isteyebileceğini söylemişti. Zihnini mi okumuştu? Aoi kocaman gülümsedi. "Çok düşüncelisin, teşekkür ederim." Dışarı çıkıp geldikleri yolu gerisin geriye dönerek otele girdiler. Toshio kendi odasını kontrol etmeye çıkarken Aoi de kendi odalarının anahtarını bulup kapıyı açtı. Toshio onların hala yukarıda olduklarını, izin verirse onun yanına geleceğini söylediğinde onu içeriye buyur etti. Elindeki şişeleri kenardaki minik ahşap masanın üzerine bıraktı Toshio. Sonra da çekinden bir edayla onun için sorun değilse duşa girmek istediğini söyledi. Aoi rahatlatıcı bir gülümsemeyle cevap verdi. "Rahatına bak Toshio, kendini tedirgin hissetmene gerek yok." Saya'nın da bu konuda ne düşüneceğini gram umursamıyordu. O da birtakım aktivitelere girişirken onun fikirlerini umursamamıştı sonuçta.

Toshio duşa girdikten sonra Aoi yatağına yönelerek üzerine oturdu. Başındaki tokayı çıkartıp saçlarını serbest bıraktı. Saçlarını sıkıca topladığından hala fazlasıyla nemliydiler. Kendini sırtüstü yatağa bıraktı ve derin bir soluk aldı. Banyodan gelen su sesi ona Toshio'nun duş almakta olduğunun sinyalini veriyordu. Çakrasını yoğunlaştırarak kendini Mirai no Me tekniğini yapmaya odakladı. Bu görevde neler olacağına, başlarına neler geleceğine dair bir şeyler görmeye çalışacaktı. Kendini ruhların insafına bırakmaktan başka elinden gelen bir şey yoktu. Görü aldıktan sonra doğrulacak ve ne gördüğünü duştan çıkınca Toshio'ya anlatacaktı. Birilerinin bilmesi iyi hissettiriyordu. Sonra da birlikte sake içerler ve sohbet ederlerdi. Böylece gece de uzamış olurdu. Gerçi... Toshio ile sake içerken ne konuşacağından emin değildi. Mübareğin ağzından laf alınmıyordu ki. Sessizce sake içerlerdi belki de...
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Gözlerini kapatıyor ve çakranı yavaşça yoğunlaştırmaya başlıyorsun. İçindeki enerjinin akışını hissederek Mirai no Me tekniğine odaklanıyorsun. Zihnin yavaşça sislerle kaplanıyor, bedeninin ağırlığını yitirdiğini ve adeta süzüldüğünü hissediyorsun. Derin bir sessizliğin ortasında, görüşlerin bulanıklaşıyor ve sonra yavaşça netleşiyor.

Önünde devasa, karanlık ve nemli bir mağara ağzı beliriyor. Etrafında yer yer yosun tutmuş, kaygan taşlar var. İçeriden gelen soğuk bir rüzgar, tüylerini ürpertiyor. Mağaranın içinde, zayıf ve titrek bir ışık görüyorsun. Işığa doğru adım attığında ayaklarının altındaki zeminin sularla kaplı olduğunu fark ediyorsun. Su giderek derinleşiyor, dizlerine kadar çıkıyor. Etrafında hareket eden gölgeler var; tehditkar ve sessiz.

Tam önünde, mağaranın derinliklerinde belli belirsiz bir figür ortaya çıkıyor. Bu figürün elinde zincirler var, zincirlerin ucunda ise birden fazla maskeli kişi sürükleniyor. Maskelerin üzerinde tanıdık bir sembol görüyorsun. Zincir tutan figürün üzerinde ise bilmediğin bir sembol parıldıyor. Figür aniden başını sana çeviriyor, göz göze geldiğinde onun yüzünün olmadığını, yerine sadece boşluk ve karanlık olduğunu görüyorsun. Suyun içine gömülmeye başlıyorsun, nefes almakta zorlanıyor ve boğuluyorsun. Çırpınışların arasında duyduğun son şey ise zincirlerin korkunç şakırtısı oluyor.

Bir anda gözlerini açıyorsun ve derin derin nefes alıyorsun. Kalbin hızla atıyor, nefesini düzenlemeye çalışıyorsun. O anda gözlerin önünde netleşen şey seni bir kez daha şaşırtıyor. Hemen karşında, sırtı sana dönük, belinde havluyla yarı ıslak Toshio duruyor. Genç yaşına rağmen beklenmedik derecede kaslı ve yapılı olduğunu fark ediyorsun sırtından. Kas hatları ve omuzlarının genişliği seni hayrete düşürüyor.

Tam o esnada Toshio arkasını dönüyor ve göz göze geliyorsunuz. Şaşkınlıkla hemen doğruluyorsun. Toshio'nun ifadesi de şaşırmış ve hafifçe utanmış gibi. Telaşla bir adım geriye çekiliyor.

"Sen uyuyorsun diye düşündüm." diye mırıldanıyor mahcup bir şekilde. "Havluyu kendim aldım, nerede kurulanabilirim diye bakıyordum. Ama uyumayıp bir jutsu uyguladığını anlamayacak kadar salakmışım. Özür dilerim. Hemen üstümü değiştirip geliyorum."

Çabucak banyoya geri dönüyor. Birkaç dakika içinde geri geldiğinde, üzerine rahat bir kıyafet giymiş olduğunu görüyorsun. Hiçbir şey söylemeden odanın küçük mutfak kısmına ilerliyor ve dolaptan iki sake bardağı çıkarıyor. Ardından odada bulunan sandalyeye oturuyor ve önündeki masaya bardakları yerleştiriyor. Sake şişelerinden birini açarken sana bakıyor ve monoton bir ses tonuyla konuşuyor.

"Kıyafetin güzelmiş bu arada."

Bu iltifata şaşırıyorsun çünkü hiç beklemiyordun. Sessizliğin kısa bir süre odaya hakim olmasına izin verdikten sonra Toshio tekrar konuşuyor. Biraz daha tereddütlü ve çekingen bir şekilde "Saçlarının rengi hoşuma gidiyor. Genetik mi yoksa özel bir sebebi var mı?" diye soruyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Karanlık, kocaman bir mağaranın önündeydi. Duvarları nemden yosun tutmuştu. Havadaki nemi yapış yapış cildinin üzerinde hissedebiliyordu. Mağaranın girişinden ürpertici bir rüzgar yüzünü yalayıp geçiyordu. İçeride zayıf da olsa bir ışık olduğunu fark edince mağaraya doğru ilerlemek istedi. O anda yürümekte zorlandığını, ayaklarının sularla kaplı olduğunu fark etti. Su seviyesi giderek yükseliyordu. Etrafında hareket eden birileri olduğunu hissedebiliyordu. Sanki onu öldürmek istiyor gibiydiler. Su seviyesi dizini geçmişti bile. Mağaranın derinliklerinden ona doğru gelmekte olan birisini fark etti Aoi. Elinde uzunca bir zincir, zincirin ucunda ise pek çok maskeli kişi bulunuyordu. Maskelerinin üzerindeki sembolün ne olduğunu çıkartamasa da ona bir yerden fazlasıyla tanıdık geliyordu. Zinciri tutan kişinin üzerindeki sembolü ise daha önce hiç görmemişti. Zinciri tutan adam bir anda başını ona çevirdiğinde adamın bir yüzü olmadığını, karanlıktan ibaret olduğunu fark etti. Su seviyesi artık omuzlarını aşmıştı. Aoi başını yukarı kaldırıp kaçınmak istese de sular büyük bir hızla yükselerek onu yuttu. Nefes alamıyordu. Boğuluyordu. Yukarı doğru yüzüp kurtulmaya çalışsa da başaramadı. Suyun altında boğuk bir şekilde zincir şıngırtılarını duyuyordu. Sonra sesler giderek daha da boğuklaşmaya başladı...

Aoi aniden gözlerini açarak yattığı yerde doğruldu. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Nefes almakta zorlanıyordu. Bir süre nerede olduğunu ve ne yapıyor olduğunu anlamakta zorlandı. Boğulmuştu. Ölmüştü. Çok acı vericiydi. Yavaş yavaş otel odasının görüntüsü netleştiğinde karşısında çıplak bir sırt fark etti. Her şey tamamen netleştiğinde ise bunun beline sarılı havlusuyla duştan yeni çıkmış bir Toshio olduğunu anladı. Derin bir soluk aldı. Otelde, güvendeydi. Toshio ile birlikte yemeğe gitmişler ve odaya dönmüşlerdi. Jutsusu yüzünden aklı karışmıştı. O anda Toshio'nun arkasına dönmesiyle göz göze geldiler. Aoi'nin çıplaklığı önemsediği yoktu ancak Toshio rahatsız olmuş görünüyordu. Onun uyuduğunu zannettiğini, kurulanmak için yer aradığını söylemişti. Özür dileyerek banyoya geri dönmüştü. "Ah... Sorun değil." Aoi yaşadığı şokun etkisiyle kem küm bir şeyler söyleyebildi ancak. Banyoya geri dönerken ne kadar geniş bir sırtı olduğunu fark etti. Bol kıyafetler giydiği için epey iyi saklıyordu vücut hatlarını. Yaşına göre fazlasıyla gelişmiş bir vücudu vardı. Sık sık antrenman yapıyor olsa gerekti.

Toshio birkaç dakika sonra üzerini değiştirip gelmişti. Aoi bu kıyafetleri nereden bulduğunu merak etti. Belki de yukarıya odasını kontrol etmeye çıktığında almıştı valizinden. Genç adam otel odasının mini mutfağının olduğu bölüme yönelerek dolabı açmış ve iki bardak çıkartmıştı. Bardakları masaya dizdikten sonra şişelerden birisini açmıştı. Sonra da oldukça duygusuz tekdüze bir ses tonuyla kıyafetinin güzel olduğunu söylemişti. Aoi bu beklenmedik ve kulağa hiç iltifat gibi gelmeyen iltifat karşısında bocaladı. "Te-Teşekkürler. Seninki de." Ne diyeceğini bilemeyerek saçmalamıştı yine. Kısa bir sessizlik anından sonra Toshio bu sefer daha tereddütlü bir ses tonuyla saçının renginin hoşuna gittiğini, doğal olup olmadığını sormuştu. Bu çocuk daha önce hiç Yureikumo görmemiş olamazdı herhalde. Muhabbet açmaya çalışıyor olsa gerekti. "Yureikumo genleri." dedi yarı şaka bir ses tonuyla. "Her yerde teşhis edilmemizi sağlıyor. Böylece bizi daha kolay dışlayabiliyorlar."

Toshio'nun yanına giderek sakeleri doldurmasını bekledi. "Gözlüklerini hiç çıkartmıyor musun? Zor olmuyor mu?" Okuma gözlüğü değildiler sonuçta, güneş gözlükleriydi. Loş ışık olan yerlerde bile devamlı onları takıyordu. Acaba ışığa hassasiyeti mi vardı? "Işık rahatsız ediyorsa kapatabilirim. Karanlıkta oturmaya alışkınım ben." Toshio'nun karşısındaki sandalyeye oturarak bardaklardan birini kendi önüne çekti. Biraz evvel gördüklerinin dehşetini zihninden atamıyordu. "Toshio... Gelecekten görü aldım ve epey korkunç bir şey gördüm. Devasa bir mağaranın önündeydim ve su seviyesi gittikçe yükseliyordu. Yüzü olmayan tuhaf bir adam vardı. Üzerinde bir sembol vardı ve bu sembolü daha önce hiç görmemiştim. Bir zinciri tutuyordu ve zincirin diğer ucunda bir sürü maskeli insan vardı. Sanki... Sanki onları köleleştirmişti! Ve o maskeli insanların yüzlerindeki sembol çok tanıdıktı. Belki Konohagakure sembolü olabilir, emin değilim. Adam bana baktığı anda su seviyesi çok yükseldi ve boğulduğumu gördüm. Sonra gözlerimi açtım. O yüzden o kadar şok içindeydim." Sakesinden bir yudum aldı. "Sence bu ne anlama geliyor? Bizi köleleştirmek mi istiyorlar? Çok uğursuz bir görüntüydü gerçekten. Bunu Hari Hoca ile de paylaşmalıyım. Çok endişelendim."
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Toshio, gözlükleriyle ilgili sorunu duyduğunda hafifçe duraksıyor. Parmağını gözlük çerçevesinin kenarına götürüp kısa bir an tereddütle dokunuyor, sonra başını hafifçe yana eğerek "Gözlerimi göstermek pek hoşuma gitmiyor." diyor. Sesi her zamanki gibi ifadesiz, ama içinde saklı bir rahatsızlık hissediliyor. Birkaç saniye sessizlik oluyor, sanki devam edip etmemeye karar veriyor gibi. Sonunda içini çekerek ekliyor. "Daha doğrusu... Gözlerim hoşuma gitmiyor. Nasıl göründükleri yani."

Bunu söyledikten sonra, gözlüklerini hafifçe iterken konuyu kapatmaya çalışıyor gibi bir hali var. Işık konusundaki teklife ise başını olumsuz anlamda sallıyor. "Gerek yok. Rahatsız etmiyor."

Konuşma gördüğün karanlık ve tehdit dolu görüsüne doğru kaydıkça, Toshio'nun dikkatle dinlediğini fark ediyorsun. Başta hiçbir şey söylemiyor, sadece sakince sake bardağını kavrıyor, zihninde parçaları birleştiriyor gibi görünüyor. Sonunda, sakinden çok temkinli bir ses tonuyla konuşmaya başlıyor.

"Bu gördüğün şey... kölelikten ziyade, bir kontrol mesajı gibi geliyor bana." diyor, parmakları bardağının kenarında geziniyor. "Eğer zincirler Konohagakure'yi simgeliyorsa, bu ya bizi tuzağa düşürerek bir koz elde etmek istedikleri anlamına gelir ya da bizi diplomasi adı altında bir anlaşmaya zorlamak istedikleri anlamına. Ama senin boğulduğunu görmen... Şu an kontrol bizde değil demek olabilir. Su, genellikle bilinçaltında engellenmeyi, bastırılmayı simgeler. Eğer seni boğuyorsa, onların şartlarını kabul etmek zorunda bırakılabiliriz."

Gözlerini hafifçe kısıyor. "O yüzsüz adam... Kimliği belirsiz biri ya da gerçek tehdidin henüz açığa çıkmadığının bir sembolü olabilir. Eğer sembolü tanıyamadıysan, tamamen yeni bir güçle karşı karşıya olma ihtimalimiz de var. Ama aynı zamanda kendi içimizde de bir tehdit olabileceği anlamına gelir. Ya bir hain... ya da içeriden bir işbirlikçi."

Konuşmasının sonunda derin bir nefes alıyor, omuzlarını hafifçe geriye atıp bir süre sessizce masaya bakıyor. "Bunu Hari'ye söylemelisin. Bilgileri birleştirebilirsek, en azından neyle karşı karşıya olduğumuza dair bir tahminimiz olabilir."

Tam o anda sert bir kapı çalınma sesi ikinizi de yerinizden sıçratıyor. Toshio hızla bakışlarını kapıya çeviriyor, ardından iç çekerek kalkıyor ve kapıyı açıyor. Kapının eşiğinde, yüzü sinirden kasılmış bir şekilde Saya duruyor. Ama hiçbir şey söylemeden doğrudan içeri dalıyor, öfkeli adımlarla odanın içinden geçip yataklardan birine kendini atıyor. Yastığını başının üstüne çekerek sesi bastırmaya çalışır gibi orada öylece duruyor.

Toshio kapıyı açık tutarak, şaşkın bir şekilde Aoi'ye bakıyor. Açıklama bekler gibi ama bu açıklamayı verebilecek tek kişi Saya gibi görünüyor. Nihayet sessizce sake bardağını kavrayıp başını hafifçe yukarı doğru kaldırarak yukarı çıkacağını işaret ediyor. Aoi’ye kısa bir bakış atıyor, sonra yavaşça kapıyı kapatarak odadan çıkıyor.

Odada sadece sen ve yastığın altına saklanmış bir Saya kalıyor.

Önce sadece sessizlik. Ama sonra... yorganın altından boğuk bir ses yükseliyor. Hafifçe titreyen, hayal kırıklığıyla dolu bir ses.

"Sevgilin olduğunu o kadar şeyden sonra mı söylemeye karar verdin..."

Sen daha ağzını bile açamadan, Saya'nın sinirli, hıçkırıklara karışan sesi odada yankılanıyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Toshio gözlerini göstermekten hoşlanmadığını, gözlerinin nasıl göründüğünü sevmediğini söylemişti. Gözleri nasıl görünüyordu ki? Görmeden bu konuda bir yorum yapması zordu ancak çocuğun özeline saygı göstererek bu konuda herhangi bir yorum yapmamayı tercih etti. Aoi'nin görüsünü dinledikten sonra ise derin düşüncelere dalmıştı. İşte tam o an Aoi onun gözlerinde nasıl bir ifade belirdiğini çok merak etmişti. Toshio ağzını açtığında ise Aoi'nin aklına hayaline sığmayacak bir bilgelikte konuşmaya başlamıştı. Görüsüne dair tüm parçaları muazzam bir şekilde birleştirmiş ve yorumlamıştı. Gördüğü şeyin kontrol manasına gelebileceğini, Iwagakure'nin diplomatik ilişkiler ayağına Konoha üzerinde kontrol sahibi olmak isteyebileceğini söylemişti. Onları bir şekilde tuzağa düşürerek bir koz elde etmek istiyor olabilirlerdi. Bu gerçekten de Aoi'nin son yaşadıklarına uyum sağlıyordu. Gerçekten de onları tuzağa düşürerek koz elde etmeye çalışmışlardı ve bunu hala çıkarlarına kullanabilirlerdi. Boğulduğunu görmesi ise kontrolün onlarda olmadığını simgeliyordu. Toshio'ya göre boğulmak engellenmeyi ve baskılanmayı temsil ediyordu. Boğulması onların şartlarını kabul etmek zorunda bırakılabileceklerini işaret ediyor olabilirdi. Yüzsüz adamın ise henüz ne olduklarını bilmedikleri bir tehdidi işaret ediyor olabileceğini söylemişti. Hatta... kendi içlerinden birisi bile olabilirdi.

Aoi onu büyük bir dikkatle dinledikten sonra gözleri boncuk gibi kocaman ışıldamıştı. "Vay canına... Çok bilgilisin. Bu yaptığın yorumlar inanılmaz." Sakesinden bir yudum aldıktan sonra eklemeden edemedi. "Bundan sonra görülerimi sana yorumlatmalıyım. Bu işte benden kesinlikle daha iyisin." Bu kadar şeyi nasıl ve nereden biliyordu ki? Aburame Klanı'na has bir özellik miydi? Hokage kesinlikle onları tanıtırken hata etmişti. Bu grubun dahisi Toshio'ydu, Takeshi değil. Toshio tüm bunları Hari'ye anlatması gerektiğini söylemişti. Aoi yarın ilk iş olarak kesinlikle bunu yapmak istiyordu. Bu kadar önemli bir gelişmeden haberi olmalıydı. Tüm bu yorumları duymak ertesi günden daha da korkmasına sebep olmuştu.

Aoi tam elini yeniden sake bardağına götürüyordu ki odanın kapısının tok bir şekilde çalınmasıyla yerinden sıçradı. Kapıya daha yakın oturan Toshio kalkmış ve hemen kapıyı açmıştı. Kapı açıldığı gibi de tanıdık bir figür destursuzca odaya dalmıştı. Saya'ydı. Kendini hızla yatağına atmış ve battaniyeyi üzerine çekmişti. Aoi şaşkın bakışlarını bir Saya'nın yattığı yatağa bir Toshio'ya çevirmişti ancak o da neler olduğunu anlamamış gibi duruyordu. Toshio kapı eşiğinde bir süre ne yapacağını bilemez gibi baktıktan sonra bu işi onun çözmesinin daha sağlıklı olacağına kanaat getirmiş olacaktı ki sake bardağını alarak başıyla üst katı işaret etmişti. Odasına gideceğini söylüyordu sessizce. Aoi başını eğerek anladığını ifade etti ve ona son bir selam verdi. Toshio ona son bir kez baktıktan sonra kapıyı oldukça sessiz bir şekilde çekerek odadan çıkmıştı.

O dakikadan sonra Aoi kendini oldukça tuhaf ve rahatsız edici bir pozisyonda buldu. Saya ona kızgındı. Ne olduğunu sormalı mıydı? Sorması icap ederdi ancak öfkeli görünüyordu ve bu öfkeyle ona daha da kızmasından çekiniyordu. Ayrıca Saya'ya yaptığı şeyden ötürü kırgındı biraz. Onu görmezden mi gelmeliydi? Çok kaba bir davranış olmaz mıydı? Belli ki bir şeye morali bozuktu. Ancak Saya onun duygularını hiç önemsememişti. Onunla iletişim bile kurmaya çalışmamıştı. O niye onu umursuyordu ki? Yine de... Saya ondan nefret etse bile o kadar zalimce bir davranışı çocukluğundan beridir tanıdığı birisine gösteremezdi. O esnada yorganın altındaki hıçkırık seslerini işitti. Ağlıyordu. Aoi kalbinin gerginlikle hızlı hızlı attığını fark etti. Bir şey olmuştu. Takeshi ile birlikteydi. Takeshi mi bir şey yapmıştı? Ne yapmıştı? Neden ağlıyordu? Sonra Saya'nın titrek sesini işitti. Sevgilisi olduğunu onca zaman sonra söylemişti. Ne, kim? Aoi mi? Aoi'nin sevgilisi yoktu ki? O anda dank etti Aoi'ye. Takeshi'den bahsediyordu. Takeshi'nin sevgilisi vardı.

Aoi bir anda damarlarından akan kanın hızlandığını hissetti. Takeshi'nin bu kadar adi bir herif olmasına inanamıyordu. Ona dair ilk izleniminde haklıydı. Uçkurunun peşinde koşan bir erkek orospusuydu o. Saya'nın zayıf anından yararlanmış, onu kullanmış, sonra da bunun hiçbir önemi yokmuş gibi atmıştı onu bir kenara. Belki de Saya gerçekten hoşlanmıştı ondan. Sıcakkanlı bir tipti sonuçta. Sosyaldi. Gösterişliydi. Kadınları elde etmek onun için zor olmasa gerekti. Bütün o gülümsemeleri, o tavırları... Hepsi numaraydı. Kalpsiz bir piçti. Ruhsuz bir zamparaydı. Çapkın bir serseriden başka bir şey değildi. Bu herifi "dahi" diye yanlarına vermişti Hokage bir de. İnanılmazdı. Bir kadına bunu yapabilmesi... Bu kadar savunmasız hale getirip ondan yararlandıktan sonra onu kenara atması... Üstelik dediği gibi gerçekten bir sevgilisi varsa o zavallı kızcağızı da aldatmıştı. Hepsini parmağında oynatan bir kahpeydi. Aoi yumruklarını sıktı. Böyle insanlardan gerçekten çok nefret ediyordu. Yuukon'a ruhunun arınması için dua etmesi gerekiyordu şu an ancak kendini bunu yapamayacak kadar öfkeli hissediyordu. Günah işlememeliydi. Günahkar olmamalıydı. Yureikumo'nun adını lekememeliydi. Ancak çok öfkeliydi. Ne yapmalıydı? Yuukon şu anda aklına mukayyet olmazsa üst kata çıkıp o piç kurusunu gebertebilirdi.

Derin bir nefes çekti içine. Sakinleşmeliydi. Olgun bir insan olmalı ve olgun bir insan gibi hareket etmeliydi. Saya şu anda kırılgan bir durumdaydı. Ağlıyordu. Takeshi'ye bulaşması bir fayda vermezdi. Şu anda Saya'nın birine ihtiyacı vardı. Onu korumalıydı. Yavaşça onun yatmakta olduğu yatağa giderek yorganı hafifçe kaldırdı. "Saya... Benden hoşlanmadığını biliyorum ama izninle yanına geleceğim." Saya'nın yanına yatacak ve başını göğsüne yaslayarak ağlamasına izin verecekti. Annesi o küçükken ona böyle yapardı. Hastayken bu şekilde iyileşirdi ve morali bozukken kuvvetini geri kazanırdı. Birinin yanında olduğunu ve ne olursa olsun seni desteklediğini hissetmek kadar insana iyi gelen bir şey yoktu. O çocuk Saya'nın gözyaşlarına değmezdi. Akıttığı her bir gözyaşı için sonsuz cehennemlerde azap çekmeyi hak ediyordu. Ah eline geçirse ona neler yapardı şu an... Günahını bile göğüslemeye razıydı. Bir Yureikumo'nun tersine gitmek nasıl bir şey görecekti. "Ona bedelini ödeteceğim. Göreceksin." Ses tonu ondan çıkamayacak kadar öfke doluydu.

Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Ağlamaları yorganın altından boğuk boğuk duyuluyor. Hıçkırıklarının arasına karışan kısa kısa soluklanmalar, nefesini toparlamaya çalıştığını ama başarılı olamadığını gösteriyor. Yorganı hafifçe kaldırıp içeri süzülürken bedeni sarsılıyor, ama bir şey demiyor. Direnmek yerine sana sırtını dönerek küçücük kalıyor yatağın içinde. Hıçkırıkları omzuna, göğsüne yaslanınca iyice belirgin hale geliyor. Ne kadar ağlamış olursa olsun, içinde sıkışmış duyguların hala çözülmediği her halinden belli.

Zaman geçtikçe, sıcaklığın onun etrafını sardıkça, ağlaması daha ritmik bir hıçkırığa, sonra da derin, kesik kesik nefes alışlarına dönüşüyor. Eli, farkında olmadan giysinin ucuna tutunmuş. Uzunca bir süre o şekilde kalıyorsunuz, sadece nefes alışverişlerinizi ve odanın dışından gelen hafif rüzgarın sesini duyuyorsun.

Sonunda, çok kısık bir sesle mırıldanıyor. "Seni seviyorum, biliyor musun?" Sesi titrek, ama içinde kırılgan bir samimiyet var. "Ama kıskanıyorum da."

Ağlamaktan şişmiş gözlerini sana çevirmeden konuşmaya devam ediyor. "Ne zaman seni izlesem... Benden daha iyi biri olduğunu düşünüyorum. Daha... ne bileyim, doğru biri. İnsanlar sana hayranlık duyuyor, sana saygı gösteriyor. Seni olduğun gibi kabul ediyorlar. Sana baktıkça kendimden nefret ediyorum. Biliyorum, kendimi değiştirebilirim. Ama yapmıyorum. Bunu yapmak yerine başkalarını suçluyorum."

Konuşurken sesi gittikçe boğuklaşıyor. Gözlerini ovuşturuyor, ama yüzünü sana çevirmemekte kararlı. "Takeshi'ye de hiçbir şey demedim. O da biliyordu ama sormadı bile. Benim nasıl hissettiğimi. Aslında, kendimi ona bırakmamı bile istemedi. Sadece... onun ilgisini çekmeye çalışıyordum. Ben de biri tarafından fark edilmek istedim. O kadar çaresizdim ki, o bana yaklaşınca kendimi özel hissettim."

Bunu söyledikten sonra nefesini çekerek başını tekrar göğsüne dayıyor. "Biliyorum, aptallıktı. Biliyorum, ben buna izin verdim. Ama işte... ne bileyim, bazı insanlar aşık olmayı hak etmiyor mu? Sevilecek kadar iyi bir şey yapmadılar mı? Ben de o insanlardan biri miyim?"

İç çekerken titrek bir kahkaha atıyor. "Ne bileyim, belki de kendimden nefret etmek için bir bahaneye ihtiyacım vardı."

Tam ona cevap vereceğin sırada kapı sertçe çalınıyor.

Bu sefer gerçekten güçlü bir çarpma sesi geliyor kapıdan. Hemen doğrulup kalkıyorsun, Saya olduğu yerde kalıyor. Yüzünü hala sana göstermemek için yorganın içine biraz daha gömülüyor.

Kapıyı açtığında Toshio’yu görüyorsun. Yüzü her zamanki gibi ifadesiz, ama başını hafifçe eğerek konuşmaya başlıyor. "Takeshi odada değil."

Bu haber beklediğinden daha fazla canını sıkıyor. İçinde kabaran öfke, bir an öncesinin şefkatli anlarını paramparça ediyor. Yumruklarını sıkarak Toshio’ya bakıyorsun.

Toshio iç çekerek başını hafifçe yana eğiyor. "Yemek sırasında oradaydı, ama şimdi yok. Kapıyı açık bırakmış. Çantasına dokunulmamış ama penceresi açık."

Arkadan, Saya'nın sesi geliyor. Ama bu sefer, hıçkırıkların arasına sıkışmış yorgun bir ses değil. Sinirle, bastırılmış öfkesiyle dişlerini sıkarak tükürüyor kelimeleri. "Siktirsin gitsin!"

Toshio kısa bir an gözlerini kırpıştırıyor, sonra başını olumsuz anlamda sallıyor. Sana dönerek alçak bir sesle konuşuyor. "Camdan dışarı çıkmış olabilir. Ama şu an onu kaybetme gibi bir lüksümüz yok. Öyle bir aptallık yapmasından korkuyorum."

Düz bir cümle gibi söylüyor, ama içinde hafif bir gerginlik var. Toshio da ne yapacağını bilmiyor gibi görünüyor. Senin cevabını bekliyor.
Konohagakure
Konohagakure
Joined: Thu Nov 21, 2024 4:14 pm
Rütbe:   
 Image
User avatar
Konohagakure
Konohagakure
Aoi onun yanına yatağa geldiğinde Saya sırtını dönmüştü ancak itiraz etmemişti bu duruma. İçli içli, hıçkırarak ağlıyordu. Aoi herhangi bir yorum yapmadı, ağlayıp rahatlamasına izin verdi. Onun için bu reddediliş fazlaca yıkıcı olsa gerekti. Onu hiç böyle kırılgan görmemişti daha önce. Saya'yı bu hale getirebildiği için Takeshi'ye her geçen saniye daha da öfkeleniyordu. Aoi kollarını ona atıp onu sıkıca sardı. Saya'nın hıçkırıkları yavaşça azalmış, kesik nefesi düzelmeye başlamıştı. Ona yüzünü dönmemişti ancak bir nebze de olsa rahatladığını beden dilinden hissedebiliyordu. Kimonosunun koluna tutunmuştu sanki bir destek arar gibi. Bu şekilde kaldılar bir süre. Hatta o kadar uzun süre kaldılar ki Aoi, Saya'nın uyuyakaldığını düşünmeye başlamıştı. Kendisi de öyle mayışmıştı ki neredeyse gözleri kapanacaktı.

O esnada işittiği cılız ve titrek bir ses onu bu mayışık halinden koparıp aldı. Saya ona, onu sevdiğini söylemişti. Ne? Aoi doğru mu duymuştu? Kalp atışının bir anda hızlandığını hissetti. Hemen ardından da onu kıskandığını söylemişti. Aoi'yi mi kıskanıyordu gerçekten? Saya gibi birisi onu neden kıskanırdı ki? Aoi onun ne demek istediğini hiç anlamamıştı ancak hiçbir yorum yapmadan dinlemeye devam etti. Saya biraz duraksadıktan sonra konuşmaya, içini dökmeye başlamıştı. Aoi'nin kendisinden daha iyi ve düzgün bir insan olduğuna inanıyordu. İnsanların ona hayranlık ve saygı duyduğuna inanıyordu. Bu doğru değildi halbuki. İnsanlar ondan korktukları için ona saygı gösteriyorlardı. Korkmayanlar da Aoi olduğu için değil, Yureikumo aile adına duydukları saygıdan ona saygı gösteriyorlardı. Kimileri ise sadece nazikti. Aoi kesinlikle Saya'dan daha düzgün veya üstün birisi değildi. Saya çok yanlış bir izlenime kapılmıştı. Saya ona baktıkça kendisinden nefret ettiğini söylemişti. Bu da onun özgüvenli davranışlarının bir maskeden ibaret olduğunu gösteriyordu. Aslında Saya içten içe hala özgüvensiz ve çekingen bir kızdı. Kabul görmek ve sevilmek istiyordu. Dikkat çekmek istiyordu. Ona bakılsın ve ona o olduğu için kıymet verilsin istiyordu. Takeshi ile de bu yüzden birlikte olduğunu söylemişti. Ona duygularını söylemediğini ancak Takeshi'nin bildiğini varsaydığını, Takeshi'nin ise bunu çok da istemediğini ima ettiğini söyledi. Yine de bu yaptığı yanlıştı. Takeshi onun bu zayıflığından istifade etmişti. Bunu dile getirmek Saya'yı daha da üzecekti çünkü kendisi de farkındaydı. O yüzden söylemek istediği kelimeleri yutarak sessizce onu dinlemeye devam etti. O kadar kızgındı ki ona...

Saya'nın sesi gittikçe boğuklaşmaya başlamıştı sanki her an tekrar ağlayabilirmiş gibi. Aptallık ettiğinin farkında olduğunu ancak sevilmek istediğini, bunu hak etmeyecek ne yaptığını öğrenmek istediğini söylemişti. Aoi onu daha sıkı sardı kollarıyla. Bu doğru değildi. Saya fazla duygusal düşünüyordu. Saya'yı Saya olduğu için sevenler vardı ve olacaktı da. Üstelik olmasa ne yazardı ki? Kimse onu sevmese hayat çok mu yaşaması zor bir yer olurdu? Önemli olan yaratıcının sevgisini almaktı işin sonunda. İnsanların senin hakkında ne düşündüğü onlara kötülük edip zarar vermediğin müddetçe o kadar da önemli değildi. Aoi onun ne hissettiğini anlayabiliyordu yine de. Ona böyle öğretilmiş olsa da o da sevilmeyi, arkadaşları olmasını önemsiyor ve istiyordu. Saya'dan çok da farklı değildi. Hatta esas sevilmeyenin kendisi olduğunu iddia edebilirdi. Normal bir ailede büyümüş olsa pek çok arkadaşı olabilirdi ancak klan üyelerinden başka kendisini gerçekten yakın hissettiği başka kimsesi yoktu. Kimse de ona güvenmiyordu. Bir tek Keita onu sevmiş ve ablası gibi görmüştü. Bu Aoi'yi o kadar mutlu etmişti ki... Herkes çekiniyordu ondan, mesafeli yaklaşıyordu. Hep çabalamak ve kendini kanıtlamak zorundaydı bir şeyleri hak etmek için. Aoi hafifçe doğrularak ona cevap vermek ve Saya'nın yüzünü görmek istedi ancak sertçe çalınan kapı sesiyle irkildi. Oldukça da telaşlı bir şekilde çalıyordu hem de.

Aoi hemen yataktan doğrulup kapıya yöneldi. Saya kalkmamış, kapıya doğru bile bakmamıştı. Yüzünü tamamen yorgana gömmüştü. Aoi kapıyı açtığında karşısında az önce odadan ayrılan Toshio'yu buldu. Takeshi'nin odada olmadığını bildirmişti. Eee? Gerzeğin ismini duymak yeniden öfkesinin kabarmasına sebep olmuştu. Yumruklarını sıkarak dinlemeye devam etti. Toshio, Takeshi'nin çantasına dokunulmadığını, odanın penceresinin açık olduğunu söylemişti. Muhtemelen pencereden atlayarak gitmişti. Bir onun dramatikliği eksikti zaten şu gecenin içinde. Saya öfkeyle siktirip gitmesini söylediğinde dışından bir şey söylemeye terbiyesi el vermese de içinden çokça katıldı. Toshio onu kaybetme lüksleri olmadığını, bir aptallık etmeden geri getirilmesi gerektiğini söylemişti. Aoi derin bir şekilde iç çekti. Gözleri yatakta travmatize olmuş Saya'ya kaydı. "Şu anda Saya'yı yalnız bırakmak istemiyorum..." Parmaklarını alnına götürüp masaj yaptı. Tüm bu olaylar resmen başının ağrımasına sebep olmuştu. Dördü birlikte, olması icap ettiği gibi akşam yemeğine gitseler bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı. "Tamam ben gidip onu bulayım. Fazla uzaklaşmamıştır herhalde. Toshio sen Saya'ya göz kulak olabilir misin?" Kendisinin gitmesi daha mantıklı olurdu çünkü Toshio iz sürmekte daha iyi olsa bile Takeshi'yi geri dönmeye ikna edebileceğini sanmıyordu. Ancak az öncekilerden sonra Saya'nın dediklerini havada bırakmak istemiyordu. Yatağın yanına giderek yorganın üzerinden Saya'ya sarıldı. "Saya benim hiç gerçek arkadaşım yok. Hiçbir zaman da olmadı. İnsanlar benden ya korkuyorlar ya da iğreniyorlar. Beni gerçek anlamda tanımak isteyen, beni ben olduğum için hayatına almak isteyen birisiyle hiç karşılaşmadım. Hep bunu kovaladım, kendimce çok çabaladım ancak hiç elde edemedim. Seninle bile o kadar yıl tanışmamıza rağmen derin bir ilişkimiz olamadı. Senin benden çok daha fazla imrenilecek özelliğin olduğuna eminim. Lütfen... Kendine iyi davran. Hatalı olan sen değildin. Herkesin kırılgan anları olabilir. Herkes hata yapar. Takeshi'nin daha sorumluluk sahibi ve olgun davranması gerekirdi. Senin zayıflığından istifade etmesi çok adice. Ben bu tarz insanlardan gerçekten çok tiksiniyorum. Onu bulacağım ve yaptığına pişman edeceğim. Ayaklarına kapanıp özür dileyecek. Belki o zaman senin affını asla kazanamayacak olsa bile Yuukon'un katında günahları hafifler." Kapıya doğru yöneldi. "Eğer birkaç saat içinde dönmezsem başımıza bir şey geldi varsayıp Hari hocaya haber verirsiniz." Çıkmadan önce Mirai no Me tekniğini kullanarak Takeshi'nin nereye gitmiş olabileceğini bulmaya çalışacaktı. Teknik gelecekten haber veriyor olsa da göreceği şeylerden az buçuk tahminde bulunabileceğini umuyordu.
Image
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
User avatar
Game Master
Game Master
Toshio yavaşça içeri giriyor ve "Tabii ki, ona göz kulak olacağım." diyor. Sözlerini duyan Saya ise hafifçe doğruluyor, sana bakmadan kollarını sana doluyor. Sıcacık ve hafif ürkek bir sarılma bu. Önce tereddütlü, ama sonra sıkılaşıyor, sanki seni bırakırsa her şey daha da kötü olacakmış gibi.

"Teşekkür ederim, Aoi..." diye fısıldıyor. Sesindeki titrekliği hissediyorsun. Seninle ilgili söylediklerinden sonra bu kelimeleri sarf etmen sanki içindeki mahcubiyeti uyandırmış gibi görünüyor. Onu biraz daha sıkı sarıyorsun, başını hafifçe omzuna yaslamasına izin veriyorsun. Birkaç saniye sonra usulca geri çekiliyor ve gözlerini kaçırarak yatağa geri yatıyor.

Kapıya yöneliyorsun, içindeki öfkenin seni ele geçirmesine izin vermemeye çalışarak. Bu herifin yaptığı şeyin bir bahanesi olamaz. Hangi sebeple olursa olsun Saya'nın zayıf anını kullanmak, onu bir oyuncak gibi kenara atmak... İçindeki huzursuzluk daha da artıyor. Takeshi'nin kaçışı, Saya'nın bu haline sebep olması, senin sinirlerini daha da geriyor. Kapı kolunu tuttuğun anda gözlerini kapatıyor, Mirai no Me tekniğini harekete geçiriyorsun.

Gözlerini açtığında kendini bir sis perdesinin içinde buluyorsun. Sanki görüş alanın daralmış, etrafında bulanık gölgeler dans ediyormuş gibi bir his. Sis hafifçe dağıldığında kırılmış taşlar görüyor, devrilmiş kayalar fark ediyorsun. Yerde birkaç siluet var, ama seçemiyorsun. Sonra aniden bir şey ışıldıyor, bir bıçak. Keskin, kanlı bir bıçak. Gözlerini biraz daha kısıyorsun, ama onu tutan eli seçemiyorsun. Her şey bulanık ve huzursuz edici.

Sonra, görüş alanın genişliyor. Büyük, karanlık bir mağara beliriyor önünde. İçinde yankılanan damla sesleri, soğuk taş duvarların oluşturduğu kasvet... Ama en çok hissettiğin şey, mağaranın içinde bir şeyin seni beklediği hissi. Bu huzursuzluk mideni sıkıştırıyor.

Tam o anda gerçek dünyaya geri çekiliyorsun, gözlerin irkilerek açılıyor. Odayı yeniden görüyorsun, kapının önünde duruyorsun. Kalbin göğsüne vuruyormuş gibi hissediyorsun. Aldığın bu görü ne anlama geliyor? Takeshi ile mi ilgili? O bıçağın anlamı ne? Mağara nerede?

Bir an duruyorsun, ama şimdi düşünme vakti değil. Takeshi’yi bulmalısın.

Kapıyı açıp dışarı adım attığında yüzüne hafif bir serinlik çarpıyor. Yağmur başlamış. Ufak, ince ince yağan bir yağmur. Gökyüzü koyulaşmış, kasabanın taş yolları ıslak ve parıldayan bir görüntüye bürünmüş. İnsanlar tezgahlarını toplamış, sokaklar neredeyse boşalmış.

Sokağa birkaç adım attıktan sonra uzaklardan bir şimşek çakıyor. Gökyüzünü kısa bir an aydınlatan beyaz ışık, havadaki gerginliği artırıyor gibi. Yağmur hızlanıyor, ince çise yerini sağanak bir yağmura bırakıyor. Üzerindeki kıyafet hızla ıslanmaya başlıyor ama umursamıyorsun.

Takeshi'nin nereye gittiğini tahmin etmeye çalışıyorsun. İçgüdülerin sana doğrudan dışarı, kasabanın sınırlarına bakmanı söylüyor. Daha tenha, daha saklanabilecek yerleri arıyorsun. Çevreni dikkatlice tarayarak ilerlerken uzaklarda kayalık bir yamacı fark ediyorsun. Yokuş yukarı yükselen ve kasabanın biraz dışına açılan bir bölge. İçinde kötü bir his var, ama bunu bastırıyorsun. Adımlarını hızlandırıyorsun.

Kayalığın ucuna doğru yaklaştığında orada bir siluet görüyorsun. Takeshi. Yalnız başına, hafifçe ileri eğilmiş bir şekilde duruyor. Başını hafifçe yukarı kaldırmış, yağmurun yüzüne düşmesine izin veriyor gibi. Sessiz, dingin bir hali var, sanki kaçmak için gelmemiş de sadece bir şeyleri düşünmek için buraya gelmiş gibi. Ama içinde bir şeyler ters geldiği için eline odaklanıyorsun.

Ve tam o anda fark ediyorsun. Takeshi'nin elinden, yağmurla birlikte kan süzülüyor.

Ona doğru temkinli adımlarla yaklaşırken aniden seni fark ediyor. Yavaşça başını çeviriyor ve yüzüne o bilindik, gamsız ifadesini takınıyor. Gözlerindeki huzurlu parıltıyla seni süzüyor.

"N’aber?" diye soruyor, sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Locked