Kumogakure
Kumogakure
Joined: Sun Dec 01, 2024 11:33 am
Rütbe:  
  Image
Merhaba, bu akşam yazacağım.
► Show Spoiler
Kumogakure
Kumogakure
Joined: Sun Dec 01, 2024 11:33 am
Rütbe:  
  Image
Dürüst olmak gerekirse tam ısınamadım, yazmakta çok zorlanıyorum. Baştan savma yazmak istemediğim için, biraz daha bekleteceğim. Anlayışınız için teşekkürler.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
 ! Message from: GM - Shinsei
İstersen konuyu kapatabilir ve hiç yaşanmamış varsayabiliriz. Sonrasında yeni bir konu açabilir veya aktif operasyon isteğinde bulunabilirsin. Bir diğer seçenek de devam etmek elbette, bu durumda da pasiflik sınırını kaldırabilirim daha rahat edeceğini düşünüyorsan.
Kumogakure
Kumogakure
Joined: Sun Dec 01, 2024 11:33 am
Rütbe:  
  Image
Gölgelerin içinde eriyen klonum, pazarın cıvıltısıyla bütünleşmişti. Her adım, bir kum tanesinin kayması kadar sessiz; her bakış, rüzgarın ipeklere dokunuşu kadar hafifti. Adamların arasına sızdığım an, tüccarın çatık kaşlarıyla çantayı didiklediği sahneyi yakaladım. Elleri titriyordu—kâh açgözlülükten kâh korkudan. Takip ettiiğimiz elemanın sabırsız göz devirmesi ise, bir kılıcın kınında sıkışmış çeliğin huzursuzluğunu andırıyordu.

Tüccarın tıslaması, zehirli bir yılanın dil şakırtısı gibi havayı böldü. Bizim elemanın yüzündeki gerilim, anlık bir volkanik çatlağa dönüştü—parmakları istemsizce kıvrıldı, damarları öfkeyle kabardı. Yakayı tutacakken vazgeçişi, bir celladın bıçağını son anda durdurması kadar aniydi. Dudaklarını ısırışını izledim; kan, demir tadını zihninde yalayarak disiplini zorluyordu. İçinde bir savaş var, diye düşündüm. Ateşle buzun, iradeyle içgüdünün.

Kutuyu kapışları... Tüccarın homurdanışı, çöl rüzgarının kumları kemirişi gibi sürekli ve rahatsız ediciydi. Tam geri çekilecekken, çocuğun cıvıltısı her şeyi durdurdu. Nanacık. Kızın koşuşu, ölü bir çölün ortasına düşen yağmur damlası gibi beklenmedik ve masumdu. Elemanın yüzündeki yumuşama, zırhlı bir kapının ardına saklanmış çocukluğun anlık sızışıydı. Gözlerindeki öfke bulutları dağıldı, yerini bir şafak ışıltısı aldı.

Sesindeki yapay neşe, kalın bir örtü altına gizlenmiş yarasını ele veriyordu. Kızın saçlarını okşarken, parmak uçlarında hissedilen pişmanlık—belki de kendi çocukluğunu, kaybettiği bir parçayı arıyordu. Tüccarın kıkırdaması ise buz tutmuş bir gölün üzerinde çatlayan ilk çatlak gibiydi... Kırılgan ve geçici.

Ama sonra gözler buluştu. Tüccarın bakışları, bir hançerin namlusu kadar keskinleşti. "Bir daha da eksik olmasın." derkenki tonu, tehdidi bir ninninin arasına saklamış gibiydi. Eleman, kutuyu haorisinin yenine usulca kaydırırken, hareketleri bir kumarbazın son kozunu masaya bırakışı kadar hesaplıydı. Kızın el sallayışına karşılık verdiği gülümseme ise... Bir maskenin kırılışı.

Arkasını dönüp uzaklaşırken, klonum gizemli adama kitlendi. Karton kutunun kenarından sızan toz, güneş altında parıldayan zehirli bir kum tanesi gibiydi. Ne taşıyorlar? diye geçirdim içimden. Uyuşturucu? Silah? Yoksa...

Klon, kalabalıkta erirken, zihnimdeki puzzle’ın parçaları yerine oturmaya başladı. Elemanın kıza olan yumuşaklığı, tüccarın çelişkili öfkesi, kutunun şüphe çeken ağırlığı... Hepsi, karanlık bir labirentte yanan minik meşalelerdi.

Ve o an, fark ettim:

Bu adamlar rastgele insanlar değillerdi. İçlerinde taşıdıkları çocuk—ve belki de kaybettikleri masumiyet—onları kuklalara dönüştüren sistemin birer kurbanıydı. Ama acı, suçu haklı çıkarmazdı. Klonumun gözleri, elemanın sırtında titreşen haoriye odaklandı. Kutuyu takip etmeliyim, diye düşündüm.

Parmak uçlarımda bir karıncalanma... Klon, sessizce süzülerek hedefin peşine düştü. Her adım, bir örümceğin ipek ipliğe dokunuşu kadar hafifti.

Çünkü biliyordum:

En tehlikeli yılanlar, en renkli pulları giyenlerdi.

Bense, tüccar ve kıza doğru adımladım. Tezgahın önüne vardığımda, "Selam." dedim. Gözlerimi adama kitledim. "Biraz konuşabilir miyiz?" Keskin bir ifade ile adamı tarttım. Ne demek istediğimi anlamayacağına ufak bir kapı aralayarak ekledim çocuğu göz ucuyla süzerken; "Yalnız." ve beklemeye koyuldum, sakince ama temkinli bir şekilde.
► Show Spoiler
Game Master
Game Master
Joined: Tue Nov 26, 2024 9:39 pm
Tüccar, senin selamını duyar duymaz hafifçe irkilip başını kaldırıyor, yüzünde ani bir şaşkınlık beliriyor. Seni bir iki saniye tarttıktan sonra, hemen kendini toparlayıp esnafça samimi bir tavır takınıyor. Bu sırada da çocuğun sırtına hafifçe pat pat yapıp, tekrar oynamaya yolluyor. Tekrar sana kaldırıyor gözlerini ve bakışlarındaki o birkaç saniyelik tereddüt bulutları çabucak dağılıyor. Yerini profesyonel bir tüccarın alışılmış parıltısı alıyor.

"He, buyur biraderim!" diyor neşeli ve suni bir samimiyetle. Eliyle önündeki tezgâhı işaret ederek, üst üste yığılmış tozlu kitapları gösteriyor. "Kitap bakıyorsan tanesi 100 ryo, ucuz ucuz koydum buraya. Ama bak," diyerek sesini hafiften alçaltıp ciltli kitaplara doğru yanaşıyor, parmağıyla tek tek dokunarak kapaklarını okşuyor; "Şunlar ciltli olanlar var ya, onlar başka ha. Birinci kalite. Gerçek deri kaplama, mürekkep bile özel, bunların kokusunu bir alırsan, başka kitap okuyamazsın artık. Bunlar 500'den başlıyor ama değer yani."

Sözlerini bitirince sana şöyle bir bakıp, ilgini çekip çekmediğini ölçüyor göz ucuyla. Senin yüzündeki keskin ifade hâlâ sabit, tüccarın omuzları hafifçe düşüyor, rol yapmaya gerek kalmadığını anlamış gibi. Hafifçe ileri doğru eğilerek sana yaklaşıyor, sesi iyice alçalıyor, "Ama..." diye başlıyor cümlesine, bu sefer bambaşka bir tonda, sinsi bir yılanın tıslaması gibi fısıldıyor; "Başka şeyler de arıyorsan, ona göre de mallarım var hani, özel müşterilerime ayırdığım türden."

Bu sözlerle birlikte hafifçe göz kırpıyor ve sana yalandan samimiyetle hafifçe omuz atıyor, çevredekilere yalnızca dostça şakalaşıyor görüntüsü vererek. Bu esnada etrafını hızlıca süzüyorsun; tezgâhların arasında dolaşanlar, gürültülü pazarlık eden kadınlar, ellerindeki malları inceleyip fiyat kırmaya çalışan adamlar... Kimsenin sizlere özel olarak dikkat ettiği yok gibi, ancak uzak köşede sessizce dolaşan bir devriye ekibi olduğunu da fark ediyorsun. Belli ki tüccar da bunu fark etmiş olacak ki, gözlerini devriye grubundan hızla kaçırıp tekrar sana çeviriyor ve yapay neşesini tekrar kuşanıyor.

"Ee ne diyorsun?" diye soruyor, elini rahat bir hareketle kitabın kapağına koyup hafiften parmaklarıyla ritim tutarak.
Post Reply